17 Şubat 2012 Cuma

Bibliyografya yahut Kitâbiyât

Yeni Türk Edebiyatı
1.1  Bibliyografya yahut Kitâbiyât

Bibliyografya terimi yerine, kitâbiyât, Esâm-i Kütûb, Fihristil Kütûb, İlm-i Ahvâl-i Kütûb, İlm-i Tarifül Kütûb, İlm-i Kütûb gibi isimler kullanılmış.

1891 yılından itibaren bibliyografya terimi kullanılmaya başlandı.

Biyografik değer taşıyan ilk eserlerden biri, Abdurrahman Bestami(Ölm. 1454)’nin Mevzuât-ül Ulûm adlı eseridir. Bu eserde 100 ayrı ilim tespit edilip bu ilimlerle ilgili kitaplar sıralanmıştır/listelenmiştir.

15. yüzyılda Molla Lütfü tarafından yazılmış olan El-Metalib-i İlahiye, dini eserlerin listelendiği önemli bir kaynaktır.17. yüzyılda yazılmış olan Kâtip Çelebi’nin Keşfü’z Zünûn adlı eseri dünyaca ünlüdür. Eserin dili, devrin ilim dili olan Arapçadır. Bu eserde 300 kadar ilim, 9405 yazar, 14501 eser hakkında bilgiler yer almaktadır. Keşfü’z Zünûn eser adlarında göre alfabetik olarak düzenlenmiştir. Kâtip Çelebi’nin, eserde yer alan kitaplar hakkında verdiği bilgilerden, bu eserleri okumuş olduğunu anlıyoruz.
Keşfü’z Zünûn’a birçok ek (zeyl) dahil edilmiştir. Bu zeyllerden en önemlisi Bağdatlı İsmail Paşa’ya ait olandır.

2. Abdülhamit dönemi, Türk bibliyografya tarihinde önemli bir evredir. Bizzat padişahın emriyle devrin tüm kütüphanelerindeki eserlerin kataloğu yapılmıştır. Bu kataloglar toplam 41 cilttir.
Bu devirde yazılmış olan, Mizancı Murat’ın Âsâr-ı Devr-i Hamidî, Bursalı Mehmet Tahir’in Osmanlı Müellifleri adlı eserleri 4000’den fazla şair, yazar ve ayrıca 10 binden fazla eseri ihtiva eder.
Bibliyografya nasıl hazırlanır:
Yazar Adı, Eser Adı, Basım tarihi ve yeri, kitabın sayfa sayısı gibi bilgilere yer verilir.
Kataloglamada beynelminel olan önce soyadın yazılmasıdır. Soyadına göre kataloglama yapılır.
Eser anonimse yahut yazar adı bulunmuyorsa, kitap adına göre kataloglanır.

Ansiklopedi
Genel ansiklopedilerde imza kullanılmaz, özel ansiklopedilerde imza kullanılır.
İlk ansiklopedi örnekleri MÖ 5. Yüzyıla aittir.
Taşköprülüzadenin ilimleri sınıflayan kitapları ve şuara tezkireleri tam anlamıyla olmasa da ansiklopedik eserler olarak kabul edilebilirler.
Fransa’da Ulum Gazetesi’ni çıkaran Ali Suavi Efendi, gazeteye ilave olarak “Konuşan Ulum” adıyla ansiklopedi neşrine başlar, fakat tamamlayamaz.
Ahmet Rıfat’ın Özel Lûgatı “Tarihiyye ve Coğrafya” (1881-1882), Şemsettin Samî’nin Kamusu’l-Âlâm (6 cilttir, tamamı Şemsettin SamÎ tarafından yazılmıştır) 19. Yüzyılın büyük lügatıdır.
Mehmet Süreyya’nın Sicill-i Osmanî(1890-1891) adlı eseri (4 cilttir) Osmanlı hüdevasını, güzarasını, ediplerini, nesirlerini ve bütün devlet erkânını ihtiva eder.
İbn’ül Emin Mahmut Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri adlı 4 ciltlik eseri yeni edebiyat sahamızın temel taşlarındandır.
Tanzimat sonrası edebi hayat, siyasi gelişmelere paralel olarak şekillendiği için İbn'ül  Emin Mahmut Kemal İnal’ın Son Sadrazamlar adlı çalışması da edebiyat tarihimiz açısından çok önemlidir. Yine İbn'ül - Emin Mahmut Kemal İnal’ın hazırladığı Hat Sanatı adlı eseri, Türk hat sanatı tarihi açısından çok değerlidir.

Edebiyat Tarihi
Edebiyat tarihi ilminin kurucusu olarak Fransız bilim adamı Gustave Lanson(1857-1934) kabul edilir. Lanson’ın edebiyat tarihi metodu sebeplilik ilkesini şiar edinir. Lanson’ın metodu halen daha geçerliliğini koruduğu halde ülkemizde bu metodla edebiyat tarihi incelemesi ortaya konuşmamıştır. Köprülü’nün bazı çalışmalarında Lanson’ın metodunu benimsediğini biliyoruz ancak onun çalışmaları da medeniyet tarihinin dışına çıkmamıştır(?).
Lanson’ın metoduna yönelik eleştiriler, eserden ziyade müellifi ön planda tutması noktasında düğümlenir.
Köprülü’nün öğrencisi Mehmet Kaplan’ın tahlil metodu, Lanson’a alternatif edebiyat tarihi metodu olarak değerlendirilebilir.

Tezkireler
Çok geniş ve kapsamlı eserler olmasalar da, devirlerinin şahsiyetlerini, doğum ve ölüm tarihlerini ihtiva ettikleri için edebiyat tarihi incelemelerinde elimizdeki ilk örneklerdir.
Tezkire geleneği 19. Yüzyılın ikinci yarısına kadar devam eder.
Fatih Efendi’nin Hâtimetü’ş Şuara adlı tezkiresi 19. Yüzyıl şairlerini inceler.
Ziya Paşa’nın Harabat adlı eseri Türk edebiyatını 15. Yüzyıldan itibaren inceler/değerlendirir.
Namık Kemal’in mektupları, mukaddimeleri ve bazı eserleri dönemin edebiyat tarihi açısından yararlı bilgiler içerir.
İsmi edebiyat tarihi olarak çıkan ilk eser; 1895 yılında yayınlanan Abdülhalim Memduh’un, Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye adlı eseridir. Bu eserin gayesi, Batı edebiyatına özenen Tanzimat dönemi ‘aydınlarına’ karşı zengin bir edebiyatımız/edebiyat tarihimiz olduğunu göstermektir.
1912 tarihinde Şahabettin Süleyman’ın Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye adlı eserine kadar başka bir edebiyat tarihi kitabı yayınlanmaz. Aynı yıl, Faik Reşat, aynı adla bir başka edebiyat tarihi kitabı neşretmiştir.
Şahabettin Süleyman daha sonra Fuat Köprülü ile birlikte Yeni Osmanlı Tarihi Edebiyatı adlı bir eser neşreder.
1913 yılında Fuat Köprülü, Türk Edebiyat Tarihinde Usûl adlı bir eser yayınlar.
Fuat Köprülü’nün 1919 yılında yayınlanan Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar adlı eseri, bir benzeri dahi yazılamadığı için, önemini korumaktadır.

Antoloji
Nesir veya nazım türünde, seçme eserler ihtiva eden derlemelerdir.
Kelimenin kökeni; Yunanca “anthos” (çiçek) ve “legein” (toplamak) kelimelerinden gelir.
Edebiyatımızda antoloji türüne karşılık güldeste, münşeat(nesir için), müntehabat(şiir için) gibi eserler mevcuttur.
Batı’da ilk antoloji örneklerine Antik Yunan’da rastlarız.
Meleapros ve Philiphos’un antolojileri sözü edilen ilk örneklerdir.
Antolojilerin önemi 19. Yüzyıldan itibaren artmaya başlar.
Türk edebiyatında antoloji olarak kabul edebileceğimiz ilk eserler Nazire Mecmualarıdır.
Ömer Bin Mezid’in Mecmuat’ün Nezair’i ilk antoloji örneği kabul edilir.
13 ve 14 . yüzyıl şairlerimizin şiirlerinden örneklerin yer aldığı eser 1436’da tertip edilmiştir.
Eğridirli Hacı Cemal’in 1512 yılında tertip ettiği Cami’ün Nezair adlı eseri 14 ve 15. Yüzyıl şairlerinin eserlerinden örnekler ihtiva eder.
Edirneli Nazmi’nin 1523 tarihli Mecmuat’ün Nezair’i 14,15 ve 16 yüzyıl şairlerini kapsar.
Bu örneklerin dışında Pervane Bin Abdullah ve Peşteli Hisâli’nin nazire mecmuaları önemli eserlerdir.
Halk edebiyatından örneklerin derlendiği eserlere “cönk” denir.
Bugünkü anlamda ilk antolojiler 19. Yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır.
Letaif-i İnşâ, Refik ve Tevfik adlı kişilerin düzenlediği bir antolojidir. 1865 yılında 3 cilt olarak yayınlanmıştır.
Ziya Paşa’nın Harâbât (şiir) 1874-1875
Ebuziyya Tevfik’in Numûne-i Edebiyat-ı Osmaniye adlı eseri ilk olarak 1878’de yayınlanmış, tekrar baskıları yapıldıkça esere ilaveler yapılmıştır.
Mustafa Reşid’in Müntahabat-ı Cedide adlı eseri 1885
Mehmet Celal’in Osmanlı Edebiyatı Numûneleri 1894
Bulgurluzâde Rıza’nın Bedâyi-i Edebiye adlı eseri nesir ve nazım örnekleri ihtiva eder, eser 3 cilt halinde 1909-1910 yıllarında neşredilir.
Mithat Cemal’in Nefâis-i Edebiye (2 cilt) 1913
Refet Avni ile Süleyman Bahri’nin Resimli Numûne-i Edebiye ve Resimli Müntehabât-ı Edebiye 1914 tarihinde neşredilmiştir.

Müntehabat = Seçmeler
Nefais = Güzellik

Cumhuriyetin ilanından sonra antoloji sahasında verilen eserlerde artış gözlenir:
Hasan Ali (Yücel), Hıfzı Tevfik (Gönensay) ve Hammamizâde İhsan tarafından hazırlanan Türk Edebiyatı Numuneleri 1927
Ali Canip (Yöntem); Türk Edebiyatı Antolojisi (1930-1934)
M. F. Köprülü; Divan Edebiyatı Antolojisi ve Türk Saz Şairleri Antolojisi

Mecmualar ve Dergiler
Süreli yayınlardır, gazetelerden farklı olarak haber odaklı değildirler. Belli kitlelere hitap ederler.
İlk mecmua Fransa’da (Paris) 1665’de çıkan Jurnal des Savants adlı dergidir.

Ülkemizde çıkan ilk mecmua, 1850-51 yıllarında çıkan Vekayi-ı Tıbbiye’dir
Münif Paşa’nın yönettiği Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye ve bu cemiyetin çıkardığı Mecmua-i Fünûn (1862-67) kültür hayatımıza önemli katkılar sağlamıştır.

1962 tarihli Mir’at, İbrahim Şinasi’nin çıkartmaya başladığı Ceride-i Askeriye önemli diğer mecmualardır.

Edebiyat yazılarını mecmualarda görebilmek için 1870’li yılları beklememiz gerekecektir.
1870 yılında ilk mizah dergisi olan Diyojen yayına başlar.
Hasan Rıza tarafından çıkartılan Ravzatü’l Maarif adlı dergi 1870-71 yıllarında yayınlanmıştır.
1870 yılında Ahmet Mithat Efendi’nin çıkardığı Dağarcık adlı derginin içeriği tamamen edebiyata dairdir.
Ebuzziya Tevfik tarafından 1880 yılında yayımlanmaya başlanan Mecmua-i Ebuzziya dönemin edebiyatçılarının çoğunun yazılarına yer vermiştir. Derginin yayını 1912 yılına dek devam etmiştir.
Afâk (1883) ve Güneş (1885) Beşir Fuat tarafından çıkartıldı. Her iki dergi de realizmin etkisindedir.
Menemenlizade Mehmet Tahir’in Gayret macmuası romantizmin müdafiidir. 1886 yılında çıkmaya başlayan dergi, Londra’da bulunan Abdülhak Hamit ve Midilli’de bulunan Namık Kemal’in yazılarına ve şiirlerine yer vererek bu iki yazarın okurlarıyla olan bağlantısını canlı tutar.
Şemsettin Sami’nin çıkardığı, 1876 tarihli Hafta mecmuası ve Berk adlı dergi, dönemin önemli yayınlarıdır.
1889 yılında Nilüfer adlı dergi Bursa’da yayınlanmış.
Konya, Kastamonu ve Trabzonda’da neşriyat oldukça önemlidir.

1895 tarihli Mektep mecmuası, Cenap Şahabettin’in yazılarına yer vermiş. Aynı yıl çıkmaya başlayan Malumat dergisi Servet-i Fünûn’culara karşı yazılar neşreder.
1900 yılından sonra yayınlanan dergiler ağırlıkla siyasi içeriklidir ve de İmparatorluğa karşıdırlar.
1905 yılında Selanik’de bir lise bünyesinde yayına başlayan Çocuk Bahçesi adlı dergide Ömer Naci ve Rıza Tevfik arasında münakaşa çıkar. Tartışma büyür, derginin ismi Bahçe olarak değiştirilir. Tartışma ileri boyutlara ulaşınca olaya devlet el koyar.
Bir diğer ilginç tartışma Beşir Fuat ve Menemenlizade arasında yaşanandır. Tartışmalara Beşir Fuat intihar ederek nokta koyar.
1903 yılında İsviçre’de yayına başlayan İctihad adlı dergi 1908 yılından sonra İstanbul’dan yayınlanmaya devam eder. Derginin yayını 1932 yılına dek devam eder.
Mehmet Akif ve Eşref Edip’in çıkardıkları Sırat-ı Müstakim mecmuası 1908 yılında yayınlanmaya başlar. İlerleyen yıllarda Sebilü’r-Reşad adıyla çıkmaya devam eden dergi, 1919 yılından sonra bilhassa Anadolu’da Milli Mücadele’nin en önemli destekçisi olur.
Devrin bir diğer önemli mecmuası TürkYurdu’dur. Sadece edebiyat değil, Türk tarihi ve kültürü hakkında önemli araştırmalar ve çalışmalara imza atmıştır.
Aynı dönemde çıkan Şehbal ve Harp mecmuaları da kültür ve edebiyat tarihimiz açısından önemlidir.
Ömer Seyfettin ve Ali Canib tarafından, 1911 yılında Selanik’de neşrolunmaya başlayan Genç Kalemler dergisi, Milli Edebiyat akımının başlatıcısı olarak kabul edilir.
Derginin ele aldığı ilk mesele milli dil konusuydu. Servet- Fünûn’cuların benimsediği suni dil yerine konuşulan dili, İstanbul ağzını yazı dili olarak benimsediler.
I. Dünya Savaşı Yılları
Harp Mecmuası
Şehbâl
Savaş yıllarından Türk dünyasının içine düştüğü durumdan dolayı pekçok derginin içeriğinde Türkçülük ve Türk tarihi hakkında araştırmalara, yazılara yer verilmeye başlanır.
1915 yılında çıkmaya başlayan Milli Tetebbular Mecmuası’nın içeriği Türk medeniyeti / kültürü, Türk tarihi ve Türk sanatıdır.
1917 yılında Ziya Gökalp’in çıkardığı Yeni Mecmua yayına başlar. Türkçülük akımı altında üretilen eserler bu dergide yer bulur.
Mütareke yıllarında, ülkenin içine düştüğü siyasi çöküntünün de etkisiyle edebiyatta önemli bir dönüşüm yaşanır.
Turancı, ütopik tarih tezleri terk edilerek Anadolu tarihine, gerçek tarihe ilgi gösterilir.
Şiir öne çıkmaya başlar, uykusundan uyanır.
Yahya Kemal’in çıkardığı Dergâh mecmuası bu çizgideki önemli bir yayındır.
Yahya Kemal, Milli Mücadele’yi destekleyen yazarları derginin çatısı altında toplar.
Yakup Kadri, Halide Eip, Ziya Gökalp, Necmettin Halil, Ruşen Eşref, Falih Rıfkı ve Fuat Köprülü bu isimlerin başında gelir.
Ayine, Yarın ve Yeni Nesil dergileri de Dergah’ın çizgisindeki yayınlardır.

Cumhuriyet’tan sonra, Mükremin Halil’in çıkardığı Anadolu Mecmuası, başkent Ankara etrafında bir kültür çevresinin oluşması/oluşturulması için çaba sarf eder.
Hayat mecmuası, Anadolu’da başlatılan (başlatılmak istenen) yeni hayat tarzının konu edinir. Dönemin aydınları bu dergi etrafında birleşirler.
Yedi Meş’ale adıyla yayınlanmaya başlayan dergi edebiyatımızda Yedi Meşaleciler olarak tabir edilen genç yazarlar tarafından neşredildi.