13 Kasım 2012 Salı

Türkçe Cümle Bilgisi


Türkçe Cümle Bilgisi

Ünite 1

Türkçe Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanımı

Kelime Gurupları
İnsanların kendilerini ifade ediş biçimlerinin tümüne anlatım denir.
Söz Dizimi: Sağlıklı ve düzgün cümle kurmanın yolları ve yöntemleri üzerinde çalışma yapan dil bilgisi alanıdır. Kelime guruları, cümleyi oluşturan yapılardır. Kelime gurupları, sözcük öbeği, söz öbeği veya sadece öbek terimiyle de ifade edilebilir.
Türkçede kelimelerin dizilişlerindeki sırayı belirleyen temel kural yardımcı öğelerin (belirten) önce, temel öğelerin (belirtilen) sonra gelmesidir. Kelime guruplarında da bu kural geçerlidir.
Yağız atlar kişnedi, cümlesinde “yağız” yardımcı öğe, “atlar” temel öğedir. Bu aynı zamanda bir ad öbeğidir.
Birtakım kelime guruplarında temel öğe, yardımcı öğe ayrımı yapamayız (tekrar gurubu, bağlama gurubu, birleşik isim gurubu gibi). 
Leyla ile mecnun (bağlama gurubu)
Ağır ağır (tekrar gurubu)
Faruk Kadri Timurtaş (birleşik isim gurubu)
Ünlem gurubu ve birleşik fiillerde ise temel öğe önce, yardımcı öğe sonra gelir (demek ki her kuralın istisnası varmış).
Teşekkür et! Cümlesinde “teşekkür” temel öğe, “et” yardımcı öğedir.
Kelime gurupları nesneleri ayrıntılı olarak ifade edebilir, bu nedenle kelime guruplarına belirtme gurubu da denir.
Kelime gurupları anlam ve yapı bakımından bütünlük gösterdikleri için cümle içinde tek bir kelime gibi işleme tabi tutulurlar. Çekim eki, gurubun sonundaki kelimeye eklenir. “Karanlık, harap ve dar bir sokağa saptılar” cümlesinde –a yaklaşma eki, kelime gurubunun sonundaki “sokak” sözcüğüne eklenmiştir.
Kelime gurupları yargı bildirmez. Bu nedenle cümle kategorisine giremezler (yan cümle, cümlemsi, cümlecik bile olamazlar).
Kelime gurupları başka bir kelime gurubunun öğesi olarak da görev yapabilirler. “…bir köylünün kıvrılmayan belini…” cümlesinde iki ayrı sıfat tamlaması birbirlerini bütünlemektedirler. Her ikisi de ayrı ayrı kelime gurubu oluşturmaktadırlar. 
Kelime guruplarını oluşturan öğelerin sırası şiir dilinde veya konuşma dilinde yer değiştirebilir.
Kelime gurupları cümle içinde ya tek bir öğe (özne, nesne, zarf tümleci, yer tamlayıcısı, yüklem) ya da cümlenin bir öğesinin niteleyicisi olur. “Besim’in fikirlerini bilirdi” cümlesinde “Besim’in fikirleri” bir isim tamlamasıdır ve cümle içinde nesne görevinde kullanılmıştır.

İyelik urubu ve İsim Tamlaması

İyelik Gurubu ve İsim Tamlamasının Yapısı
İsim soylu iki ya da daha fazla sözcüğün bir nesne, olay veya hareketin neye / kime ait olduğunu bildiren kelime guruplarına isim tamlaması denir.
İsim tamlaması, tamlayan ve tamlanan olmak üzere iki öğeden oluşur. Tamlayan ilgi hali eki alabilir ancak genelde eksiz halde karşımıza çıkar. Tamlanan her durumda iyelik eki alır.
evin duvarı” ifadesinde “ev+in” sözcüğü ilgi eki almıştır, “duvar+ı” sözcüğü ise iyelik eki almıştır.
Eğer ilk kelime (tamlayan) ilgi hali eki almış bir zamirse bu kelime gurubu iyelik gurubu olarak da adlandırılır. Buradaki detay tamlayanın isim değil zamir olmasıdır. “Senin hatan” öbeği iyelik gurubuna örnektir (“sen” sözcüğü zamir olduğu için).
İsim tamlamaları ve iyelik guruplarında tamlayan kısmının düştüğü veya yazılmadığı görülebilir (elim, ayağın, kalemi gibi). İyelik ekinden dolayı tek kelime bile olsalar iyelik gurubu değerindedirler.
İsim tamlamalarında tamlayan başka bir kelime gurubu oluşturabilir (“Çiğnenmedi at nalları altında cesetler” cümlesinde “at nalları altında” bir isim tamlamasıdır, ancak “at nalları” kelime gurubu da ayrıca bir isim tamlamasıdır.” Bunlara zincirleme isim tamlaması da denir.
Bir isim tamlaması başka bir isim tamlamasının tamlananı olduğu zaman ana tamlamanın iyelik ekini taşır (“Ahmet Hamdi’nin şiir defteri”  cümlesinde “şiir defteri” kelime gurubu belirtili isim tamlamasıdır, cümlenin ilk gurubu olan “Ahmet Hamdi’nin” kelime gurubuna işaret eden “i” iyelik ekine sahiptir.

İsim Tamlamalarının Türleri
İlgi eki ve iyelik eki almaları bakımından üç urupta incelenirler: Belirtili, Belirtisiz ve Eksiz (takısız) isim tamlamaları.
İsim tamlamalarında yardımcı unsur tamlayandır ve daima ilgi halindedir. İlgi hali ismin ekli (+ın, +in, +un, +ün, +nın, +nin, +nun, +nün…) veya eksiz kullanıldığı bir halidir.

Belirtili İsim Tamlaması
Yardımcı öğe -> tamlayan + ilgi eki
Temel öğe -> tamlanan + iyelik eki
Belirtili isim tamlamalarında belirtilen ve belirteni arasında geçici bir ilgi vardır. İki öğe arasında sürekli bir ilgi yoktur (ilgi ekinden dolayı bu böyledir). Bundan dolayı belirtili isim tamlaması birleşik kelime yapmaya elverişli değildir. Argo ifadelerde bu yolla birleşik kelime yapıldığı gözlenir (elinin körü, devenin nalı, anasının gözü gibi).
Belirtili isim tamlamalarının tamlayanı yine bir isim tamlaması veya başka bir kelime gurubu olabilir.
Belirtili isim tamlamalarının tamlayanı sıfat tamlaması olabilir (“…o zamanın Erzurum’u…” ifadesindeki “o zaman” öbeği sıfat tamlamasıdır.)
Belirtili isim tamlamalarının tamlayanı bağlama gurubu olabilir (Leyla ile Mecnun’un aşkı).
Belirtili isim tamlamalarının tamlayanı sıfat-fiil gurubu olabilir (“Âşık olanun ma’şûkı” ifadesinde “âşık olan” öbeği sıfat-fiildir).
Belirtili isim tamlamalarında tamlayan unvan olabilir (“Ahmet Bey’in ceketi” ifadesinde “Ahmet Bey” unvan gurubunu oluşturur).
Belirtili isim tamlamalarında tamlayan birleşik isim gurubu olabilir (“Karacaahmed’in yolu” ifadesinde “Karacaahmed” birleşik isim gurubudur).
Belirtili isim tamlamalarında tamlanan;
-          Sıfat tamlaması olabilir (“ceketinin dış cebi”)
-          Bağlama gurubu olabilir (“Senin kaşların ve gözlerin)
-          Sayı gurubu olabilir (“Aralığın yirmi biri”)
-          İsim-fiil gurubu olabilir (“İmzanın nikâh gününe bırakılması)
-          Sıfat-fiil gurubu olabilir (“Biraz evvelki hadisenin bu sinirliliği uyandırdığını anlıyordu)
Belirtili isim tamlamalarının birden fazla tamlayanı olabilir (Hitit, Frigya ve Roma zamanında…”)
Belirtili isim tamlamalarının birden fazla tamlananı olabilir (“reklamın iyisi kötüsü olmaz”)
Belirtili isim tamlamalarında tamlayanla tamlanan arasına başka kelimeler girebilir (“çocuğun o akşam kederinin şiddetinden gözüne uyku girmedi” “çocuğun gözüne” tamlamadır, aradaki ifadeler içegirmiş ikinci bir cümle gibi işlev görebilir)
Belirtili isim tamlamaları;
a)      Bir nesnenin başka bir nesneyle ilgisi olduğunu gösterir (“senin elman”)
b)      Parçanın bütüne ait olduğunu gösterir (“evin odası”)
c)       Bir niteliğin neye ya da kime ait olduğunu gösterir (“ekmeğin tazesi”)
d)      Durumun ona sebep olana ait olduğunu gösterir (“çocuğun kahkahası”)
e)      Miktarın neye ait olduğunu gösterir (“gazın litresi”)
Belirtili isim tamlamalarında vurgu, tamlayan ve tamlanan bakımından aynıdır (“yolun sonu”).

Belirtisiz İsim Tamlaması
Tamlayanı ilgi eki almamış olan tamlamalardır. Tamlayan tamlananın cinsini, çeşidini, türünü, kaynağını, niteliğini, yerini, zamanını gösterir. Tamlayan ilgi eki almadığı halde tamlanana olan bağlılığı belirtili isim tamlamasındaki örneklere kıyasla daha kuvvetli ve süreklidir. Birleşik kelime yapımına elverişlidirler (buzdolabı, yazı tahtası, yemek masası, gülkurusu gibi).
Belirtisiz isim tamlamalarının tamlayanı isim tamlaması veya başka bir kelime gurubu olabilir.
Tamlayan;
a)      Belirtisiz isim tamlaması olabilir (“Çiğnenmedi at nalları altında cesetler” at nalları, ifadesi belirtisiz isim tamlaması olup, at nalları altında ifadesinin tamlayanı durumundadır).
b)      Sıfat tamlaması olabilir (“kara gün dostu” ifadesinde “kara gün” sıfat tamlamasıdır).
c)       Bağlama gurubu olabilir (“gül ile bülbül efsanesi”)
d)      İkileme olabilir (“Galatasaray – Fenerbahçe maçı”)
e)      İsim-fiil gurubu olabilir (“fena bir insanı iyi yapmak kudreti”)
f)       Müstakil bir cümle olabilir (“Gesi bağlarında bir top gülüm var türküsü…”)
Belirtisiz isim tamlamalarının tamlayanı özel bir isimse anlam bakımından belirlilik kazanabilir; Van Gölü, Dicle Nehri gibi…
Belirtisiz isim tamlamalında vurgu tamlayan üzerindedir; ezan sesi, kuş dili, aslan ağzı…

Eksiz (Takısız) Tamlama
Bir kısmı yabancı dil kurallarının dilimize tatbikiyle oluşmuş yapılardır. Kuruluş ve firma isimlerinde bu yapının yaygınlaşmakta olduğu görülmektedir (Pera Palas, Tütün Bank, Bavul Ajans gibi).
Tamlamanın neden yapıldığını (taş duvar) veya neye benzediğini (servi boy) ifade eden yapılarda ilk kelime yani belirten, sıfat görevinde olup belirtileni nitelendirmektedir. Bu tip eksiz tamlamaları sıfat tamlaması olarak değerlendirenlerde vardır.

İsim Tamlamasının İşlevleri

Diğer Kelime Guruplarında Kullanılışları Bakımından İsim Tamlamaları
İsim tamlamaları başka bir kelime gurubunun öğesi olabilir.
Başka bir isim tamlamasında tamlayan olarak görev yapabilirler (Teneşir tahtası üstünde).
İsim tamlamaları, sıfat tamlamasında sıfat görevinde bulunabilirler (“Mevlana’nın söylediği şeyleri söylüyordu” cümlesinde “Mevlana’nın söylediği şeyleri” öbeği sıfat tamlamasıdır, burada sıfat unsuru “Mevlana’nın söylediği” kelime gurubudur ve bu gurup aynı zamanda bir isim tamlamasıdır.
İsim tamlamaları sıfat tamlamalarında isim öğesi olarak görev yapabilirler (“bir şantiye manzarası” ifadesinde “şantiye manzarası” öbeği isim tamlamasıdır, ifadenin tamamı ise sıfat tamlamasıdır).
İsim tamlamaları edat gurubunda isim öğesi olarak görev yapabilirler (edat gurubu: “İslam dünyası için” ifadesinde “İslam dünyası” isim öğesi olarak edat gurubunun içindedir)

Cümlede kullanılışları Bakımından İsim Tamlamaları
Cümle içinde özne, nesne, yer tamlayıcısı, zarf tümleci ve yüklem olabilirler. Cümle içinde bütün olarak öğe durumunda da olabilen isim tamlamaları genellikle bir öğenin niteleyicisi veya parçası olarak görev alırlar.

İsim Tamlamasının Özne Olarak Görev Yapması
“Atatürk çiftliği katlediliyor”
İsim Tamlamasının Nesne Olarak Görev yapması
“Kahramanlar zaferin sırrını benden duydu”
“Bekledik hiç dinmeyen yağmurunu göklerin
İsim Tamlamasının Yer Tamlayıcısı Olarak Görev Yapması
İnsan vücudunda lüzumsuz bir organ yoktur”
İsim Tamlamasının Zarf Tümleci Olarak Görev Yapması
Öğle üstü kasabaya ulaştım”
İsim Tamlamasının Yüklem Olarak Görev yapması
“Ben de evin içindeyim”             

Ünite 2

Türkçede Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanılış Biçimleri

Sıfat Tamlaması
Sıfat tamlaması, sıfat türünden bir ya da birden çok kelimenin isim türünden bir ya da daha fazla kelimeyi belirtmesi veya nitelemesiyle oluşan kelime guruplarıdır. Tamlamalarda, sıfat yardımcı öğedir. Sıfatlar niteleme ve belirtme sıfatları olmak üzere iki başlık altında incelenirler.
Niteleme Sıfatları; varlıkları, nesneleri, olayları veya kavramları renk, biçim, yapı, durum, ağırlık bakımından niteleyen sıfatlardır.
Belirtme Sıfatları; belirtme işini işaretle, soruyla veya sayı vasıtasıyla yapar. İşaret sıfatları, soru sıfatları, belirsizlik sıfatları ve sayı sıfatları başlıkları altında incelenirler.
Sıfat olarak kullanılacak bir isim sadece iyelik eki alabilir; canım İstanbul, güzelim laleler gibi. Niteleme ve belirtme sıfatlarıyla kurulmuş çok sayıda bileşik kelime vardır.
Sıfat tamlaması kalıbında çok sayıda özel isim, lakap ve yer adı vardır. Yer adı olanlar bitişik yazılır (Karadeniz, Akhisar gibi).
Sıfat tamlaması kalıbındaki bileşik kelimelerin pek çoğu cins adı olarak kullanılır (ağır sıklet, dört yol, düz baskı, düztaban, güler yüz, genelkurmay gibi).
Sıfat tamlaması kalıbında olmakla beraber ek alarak anlamı pekiştiren birleşik kelimeler de vardır (at ağızlı, çok sesli, eski kafalı gibi).
Edebi dilde sıfat tamlamalarında sıfat ve isim yer değiştirebilir.
Sıfat tamlamalarında vurgu sıfat üzerindedir (akarsu).

Sıfat Tamlamasının İşlevleri
Sıfat tamlamaları, isim tamlamalarında tamlayan olarak görev yapabilir (“iki balon arasında…”).
İsim tamlamalarında tamlanan olarak görev yapabilir (“Mefharef’in kararsız bakışları…”).
Başka bir sıfat tamlamasında sıfat öğesi olarak görev yapabilir (“tek kubbeli camii…”).
Başka bir sıfat tamlamasında isim öğesi olarak görev yapabilir (“bu Müslüman adam…”).
Edat guruplarında isim öğesi olarak görev yapabilir (“bir kumarbaz gibi…”).

Cümlede Kullanılışları Bakımından Sıfat Tamlamaları
Sıfat Tamlamasının Özne Olarak Görev Yapması
Bu çocuk düpedüz harcanıyor.
Sonsuz karanlık ağarttı umutlarımızı.
Sıfat Tamlamasının Nesne Olarak Görev Yapması
Yelesi kara atı severdi.
Sıfat Tamlamasının Yer Tamlayıcısı Olarak Görev Yapması
Geçti bir nefes gölgeli sahillerden…
Sıfat Tamlamasının Zarf Tümleci Olarak Görev Yapması
Dün gece hiç uyumadı.
Sıfat Tamlamasının Yüklem İsmi Olarak Görev Yapması
Öyle güzel bir kadın ki…


Ünite 3

Türkçe Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanılış Biçimleri

Tekrar Gurubu


Tekrar gurubu en az iki kelimeden oluşur. Tekrar guruplarında kelimeler arasında birleşmeyi sağlayacak herhangi bir eke gerek yoktur. Öğeler arasına virgül de koyulmaz (boy bos endam gibi).
Tekrar guruplarında anlamca yan yana gelen iki kelime farklı bir kavramı ifade eden yeni bir bileşik kelime niteliği kazanabilir (öte beri, zil zurna gibi).
Bazı tekrar gurupları kuvvetlendirme edatlarıyla, bağlama edatlarıyla veya soru ekiyle yapılır (neler de neler, okul da okul, çok ama çok, hatta ve hatta, güzel mi güzel gibi).
Çekimli fillerle de tekrar gurubu oluşturulabilir (olsa olsa, gitse gitse gibi).
Tekrar gurubunu oluşturan her iki öğe çekim ekleri alabilirler (havadan sudan, dereden tepeden, arada sırada, evi barkı gibi).
Tekrar guruplarında sözcüklerin yeri değiştirilmez.
Aynı kelimenin tekrarı ile yapılan tekrar guruplarında vurgu, birinci kelimenin vurgulu hecesi üzerindedir (cıvıl cıvıl, gizli gizli).
Eş anlamlı ya da biri anlamlı biri anlamsız kelimelerle kurulmuş tekrar guruplarında vurgu birinci kelime üzerinde olur (apar topar, eski püskü).
Zıt anlamlı kelimelerle kurulan tekrar guruplarında vurgu, ilk kelimenin vurgulu hecesindedir (az çok, er geç).
Kelime başına “m” sesi getirilerek yapılan tekrar guruplarında vurgu asıl kelimenin vurgulu hecesi üzerindedir (gizli mizli, çocuk mocuk, zor mor).
Tekrar gurubu “m, p, r, s” sesleriyle yeni heceler oluşturularak yapılıyorsa vurgu eklenen pekiştirme hecesi üzerindedir (apayrı, mosmor, ıpıssız, sapsarı).

Pekiştirmeli Tekrar Gurupları
Ses İlavesiyle Yapılan Tekrar Gurupları (para mara).
Hece İlavesiyle Yapılan Kelime Gurupları (apayrı, bambaşka).

Hal Ekli İsimlerle Kurulmuş Kelime Gurupları
Ayrılma Hali Eki – Yaklaşma Hali Eki Düzeninde Kurulmuş Tekrar Gurupları: İlk öğe ayrılma hali ekli bir kelime, ikinci öğe ise yaklaşma hali eki alan bir kelimedir (baştan başa, doğrudan doğruda, küçükten büyüğe, dilden dile).
Yalın Hal – Yaklaşma Hali Eki Düzeninde Kurulan Tekrar Gurupları: İlk öğe yalın halde bir kelime, ikinci öğe ise yaklaşma hali eki alan bir kelimedir (arka arkaya, baş başa, el ele).
Yaklaşma Hali Eki – Yalın Hal Düzeninde Kurulan Tekrar Gurupları: İlk öğe yaklaşma hali eki alan bir kelime, ikinci öğe ise yalın halde bir kelimedir (bire bir, başa baş, kana kan).
Yükleme Hali Eki – Yaklaşma Hali Eki Düzeninde Kurulan Tekrar Gurupları: İlk öğe yükleme hali eki alan bir kelime, ikinci öğe ise yaklaşma hali eki almış bir kelimedir (ucu ucuna, peşi peşine, günü gününe, boşu boşuna).

Tekrar Guruplarının İşlevleri
Tekrarların başlıca üç işlevi vardır: Kuvvetlendirme, çokluk, devamlılık.
Tekrar Gurupları;
-          Sıfat tamlamasında sıfat unsuru olarak görev yapabilir (…başka başka istikametlerde…).
-          Sıfat-fiil guruplarında zarf görevi yapabilir (ipil ipil yağan…).
-          Bileşik fiillerin isim öğesi olarak görev yapabilir (sarmaş dolaş olmuş…).
-          Edat guruplarının isim öğesi olarak görev yapabilir (ezelden ebede dekdür bu izzet…).
-          İsim tamlamalarının tamlayanı olarak görev yapabilir (…geliş gidiş günleri belli mi?).
-          İsim tamlamalarında ve iyelik guruplarında tamlanan olarak görev yapabilir (Ovanın şurasından burasından…).
-          Zarf-fiil guruplarında zarf olarak görev yapabilir (yeşil yeşil bakarken…).

Cümlede Kullanılışları Bakımından Tekrar Gurupları
Tekrar Guruplarının;
-          Özne olarak görev yapması: (dünya ahret bir oldu).
-          Nesne olarak görev yapması: (Öbürleri saçını başını karıştırıyorlar).
-          Yer tamlayıcısı olarak görev yapması: (ete kemiğe büründüm).
-          Zarf tümleci olarak görev yapması: (Bak senin kucağında mışıl mışıl uyuyor).
-          Yüklem ismi olarak görev yapması: (her şey pırıl pırıl).

Sayı Gurubu
Türkçede sayılar üç şekilde karşılanır:
1-      Tek kelime ile (bir, iki, üç, beş…)
2-      Sıfat tamlaması ile (iki yüz, dört yüz…)
3-      Sayı gurubu ile (on bir, yirmi iki…)
Basamak sistemine göre sıralanmış sayı isimleri topluluğuna sayı gurubu denir. Bu guruplarda büyük sayı ile küçük sayı eksiz olarak arka arkaya gelir.

Sayı Gurubunun Yapısı
Önce büyük sayı yazılır. Sayı adları eksiz birleşir. Sayı adları ayrı yazılır. Çek ve senet sahteciliğine karşı bu gibi evraklarda sayılar bitişik yazılabilir. Sayı guruplarında vurgu sonra gelen (küçük sayı) sayı üzerinde olur. Sıfat tamlaması yapısındaki sayı guruplarında vurgu sıfat öğesi üzerindedir (sekiz milyon).

Sayı Gurubunun İşlevleri
Sayı gurupları sıfat tamlamalarında sıfat olarak görev yapabilirler (yirmi yedi yıl).
Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan olarak görev yapabilirler (yıl, bin yetmişin ortalarına varmakta).
Sayı gurupları;
-          Özne olarak görev yapabilir: (on üç uğursuzluk getiren bir sayı olarak bilinir).
-          Yer tamlayıcısı olarak görev yapması: (geri sayıma yirmi beşten başlayacaklardı).
-          Zarf tümleci olarak görev yapması: (Eleman bir dokuz yüz yetmiş ikide doğdu).
-          Yüklem ismi olarak görev yapması: (tansiyonu on sekizdi).


Ünite 4

Türkçede Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanılış Biçimleri

Birleşik İsim Gurubu
Bir kavram veya varlığın adı olmak üzere en az iki sözcüğün ek almaksızın bir araya gelmesiyle oluşan kelime guruplarıdır.
Akrabalık isimleri ile unvan bildiren sözcükler, kelime gurubunun başına getirildiğinde birleşik isim meydana gelir (Şehzade Mustafa, Dede Korkut).  Ahmet dede, Ayşe hemşire gibi kelime gurupları ise unvan guruplarıdır.
Özel bir ismi işaret eden sıfat tamlamaları da birleşik isim gurubudur (Dördüncü Murat, Ulubatlı Hasan).
Birleşik isim gurubu ile birleşik kelime gurupları birbirlerinden farklıdır. Birleşik kelime gurupları yeni bir kavramı işaret eden kelime öbekleridir (yüz karası, dil bilimi, vurdumduymaz, dedikodu, kapkaç).
Birleşik isim guruplarında vurgu en sonda gelen sözcük üzerindedir (Nazım Hikmet, Yahya Kemal).
Birleşik İsim Gurupları;
-          Unvan gurubunun isim öğesi olabilir: (Kemal Tahir Bey, Semiha Ayverdi Hanım).
-          İsim tamlamasında tamlayan olabilir: (Harun Reşit zamanı, Karacaahmet’in ıssız yolu).
-          Sıfat tamlamasında isim öğesi olabilir: (Ondan ilham alan Yahya Kemal…).
-          Edat gurubunda isim öğesi olarak kullanılabilir: (Yahya Kemal gibi…).
-          Bağlama gurubunun isim öğesi olabilir: (Pierre Loti ve ondan ilham alan Yahya Kemal…).
-          Yaklaşma gurubunun isim öğesi olabilir: (Metin Oktay’a yakışır biçimde sahada kendini göstermeni isterim).

Cümle İçinde Kullanımı
Birleşik İsim Gurubunun;
-          Özne olarak kullanımı: (Şeyh Edebali Karamanlı bir fakihti).
-          Nesne olarak kullanımı: (Türkiye kamuoyu Orhan Pamuk’u sevmemiştir).
-          Yer tamlayıcısı olarak kullanımı: (Afyonkarahisar’a havaalanı açıldığı zaman şöyle demişler).
-          Yüklem ismi olarak kullanımı: (Adı Ahmet Kaya’dır).


Unvan Gurubu
Kişi adıyla unvan veya akrabalık bildiren sözcüğün ek almaksızın bir araya gelmesiyle oluşan kelime guruplarıdır. İsim öğesi önce yazılır/söylenir. İsim öğesi ikinci sözcük olarak kullanılırsa yapı bozulur ve birleşik isim gurubuna dönüşür (Nejat albay -> unvan gurubu / Albay Nejat -> birleşik isim gurubu).
Unvan gurubunun isim öğesi birleşik isim gurubu olabilir (Ahmet Hamdi Bey, Ahmet Hamdi Tanpınar Bey).
Yer ismi olarak kullanılan unvan gurupları zamanla birleşik isme dönüşmüşlerdir (Balipaşa, Ziverbey).
Unvan guruplarında vurgu kişi adı üzerindedir (Osman abi, Naci Bey).

Unvan Guruplarının Kullanımı
Unvan Gurupları;
-          Belirtili isim tamlamasında tamlayan olarak kullanılabilir: (Faiz Bey’in odası).
-          Belirtisiz isim tamlamasında tamlayan olarak kullanılabilir: (Siyavuş Paşa vak’ası…).
-          Sıfat tamlamasının isim öğesi olarak kullanılabilir: (Karakaşlı İnci Hanım).
-          Bağlama guruplarında yer alabilir: (Ali’yle Arap bacı…).
-          Edat gurubunun isim öğesi olarak kullanılabilir: (Şeref Bey gibi…).
Cümle içinde unvan gurupları;
-          Özne olarak görev yapması: (Refet Bey istemedi).
-          Nesne olarak görev yapması: (Neriman, Şeref Bey’i dinlemedi).
-          Yer tamlayıcısı olarak görev yapması: (Safiye kardeşe ablalık yapacaksın).
-          Yüklem ismi olarak görev yapması: (Üst katımızdaki Afife Hanım’dı).


Ünite 5

Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanılış Biçimleri

Ünlem Gurubu
Seslenme ünlemiyle birlikte bir ismin bir araya gelmesiyle oluşan kelime guruplarına ünlem gurubu denir. Ünlem guruplarında seslenme ünlemi isimden önce gelir. İsim öğesi bir kelime gurubu olabilir (Ey Türk gençliği…). Ünlem gurubunda birden fazla isim öğesi bulunabilir. Ünlem guruplarında vurgu seslenme ünlemi üzerindedir (bre münafık!).
Ünlem gurupları diğer kelime gurupları içerisinde görev almaz. Buna karşın bazı kelime gurupları ünlem gurupları içerisinde isim öğesi olarak görev yapabilirler. Ünlem gurupları cümle içinde öğe değeri taşımazlar, cümle dışı öğe olarak adlandırılırlar.

Edat Gurubu
İsim soylu bir kelime veya kelime gurubu ile bir çekim edatının ek alarak veya almayarak bir araya gelmesiyle oluşan söz öbeğidir. Gurubun isim öğesini oluşturan sözcükler cins isim, zamir veya bir kelime gurubu olabilir.
İsim öğesi + hal eki / (hal eki olmayabilir) + çekim edatı = Edat gurubu
Edat guruplarında isim öğesi hal ekli veya yalın halde bulunabilir. Gurubun isim öğesi bir zamirse edata muhakkak hal ekiyle bağlanır(senin gibi, bizden evvel).
“İle” edatının ekleşip vasıta hali eki durumunda bulunduğu yapılar da edat gurubu olarak kabul edilir (Bununla övünüyor).
Edat gurubunun isim öğesi bir kelime gurubu veya bir cümle olabilir.
Edat guruplarında vurgu gurubun isim öğesindedir (bundan sonra, insan gibi).
Edat gurubunun;
-          Nesne olarak görev yapması: Yaygın bir kullanım değildir, tarihi metinlerde örnekleri bulunabilir (“Sekiz uçmağun eger benezüp geleler / Senün sevdügünden özgeyi gönlün hiç kabul itmeye, Yunus Emre Divanı
-          Zarf tümleci olarak kullanımı: (Gülter’e mahzun bir sesle emir verdi).
-          Yüklem ismi olarak kullanımı: (Bütün bunlar damat beyler içindi).

Bağlama Gurubu
Birden fazla isim öğesinin sıralama, karşılaştırma, denkleştirme, kuvvetlendirme veya bazı cümle başı bağlaçlarıyla birbirine bağlanmasıyla oluşan kelime guruplarıdır.
İsim + bağlaç + isim = Bağlama gurubu
Karşılaştırma bağlacı + isim + karşılaştırma bağlacı + isim = Bağlama gurubu
İsim + karşılaştırma edatı + isim + karşılaştırma edatı = Bağlama gurubu
Bağlama guruplarında isim öğelerinin biri veya her ikisi birden kelime gurubu olabilir (evdeki kadınlar ile sokaktaki çocukları).
Bağlama gurubunun birinci öğesi bir sıfat tamlaması, ikinci öğesi ise tamlayanı düşmüş bir iyelik gurubu olabilir. Her iki isim öğesi de edat gurubu olabilir.
Cümle içinde bağlama gurupları;
-          Özne olarak görev yapabilir: (Neriman ve Cemal birlikte çıktılar).
-          Nesne olarak görev yapabilir: Konuşmaya mecbur etmek için yolda Feriha’nın annesine rastladığını ve lafa tutulduğunu söyledi).
-          Yer tamlayıcısı olarak görev yapabilir: (Yüzünde ve yürüyüşünde hiçbir fark yoktu).
-          Zarf tümleci olarak görev yapabilir: (İstasyondan üzülerek veya sevinerek biniyorsunuz).
-          Yüklem ismi olarak görev yapması: (Hava kuru ve rüzgarsız).


Ünite 6

Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanılış Biçimleri

İsim-Fiil Gurubu
İsim-fiil gurubu bir isim-fiil ile onu anlamca tamamlayan veya niteleyen kelimelerin bir araya gelmesiyle oluşan kelime guruplarıdır. İsim-fiil, fiillere –mAk, -mA ve eklerinden birinin gelmesiyle ortaya çıkan yapılardır. –mAk eki fiillerin hareket isimlerini yapar. –mA ve –Iş ekleri ise fiillerin iş isimlerini yapar. Bu eklere isim-fiil ekinden başka mastar eki de denir.
Bu kelime gurubunda isim-fiil en sonda yardımcı öğe olan kelimeler ise isim-fiilin önünde bulunur. Bu durumda gurubun yüklemi isim-fiil olur. Diğer kelimeler ise isim-fiilin öznesi, nesnesi vs. olur. Bu guruplarda özne nadir bulunur ve bulunduğu durumlarda da daima iyelik eki almış olur.
Kelime + isim-fiil = İsim-fiil gurubu
Çocuğu hafta içinde bakıcıya bırakmak = İsim-fiil gurubu
Çocuğu = nesne
Hafta içinde = zarf tümleci
Bakıcıya = yer tamlayıcı
Bırakmak = yüklem
Sen gelirken gideceğini düşünme = İsim-fiil gurubu
Sen gelirken = zarf tümleci
Gideceğini = nesne
Düşünme = yüklem
Yazları İstanbul’dan Antalya’ya dönüş = İsim-fiil gurubu
Yazları = zarf tümleci
İstanbul’dan = yer tamlayıcı
Antalya’ya = yer tamlayıcı
Dönüş = yüklem
İsim-fiil gurupları yargı ifadesi taşımaz, bundan dolayı da cümle olarak kabul edilmezler.
Tarihi metinlerde görülen isim-fiil eki –maklık / -meklik’tir.
İsim-fiil gurubunun;
-          Özne olarak kullanılması: Köyümün çeşmesi olmak yeter de artar bana!
-          Nesne olarak kullanılması: Artık Mehmet Ali’yi düşünmek istemiyorum.
-          Yer tamlayıcısı olarak kullanılması: …kılavuzluk yapmaya devam etmişti.
-          Zarf tümleci olarak kullanılması: …tetik düşürmeye geldim.

Sıfat-Fiil Gurubu
Sıfat-fiiller zaman ve hareket ifadesi taşıyarak nesneleri karşılayan fiillerdir. Asıl fonksiyonları geçici hareket isimleri yapmaktır. Sıfat-fiil ekleri türetme eki olarak da kullanılmaktadırlar. Sıfat-fiil, fiile –An, -mIş, -r/-Ar, -mAz, -DIk, -AcAk, -AsI eklerinin getirilmesiyle oluşur.
Bu gurupta sıfat-fiil olan kelime gurubun asıl öğesidir ve gurubun sonunda yer alır.
Kelime  +  sıfat-fiil = sıfat-fiil gurubu
Sevgisini müzikle ifade eden = Sıfat-fiil gurubu
Sevgisini = nesne
Müzikle = zarf tümleci
İfade eden = sıfat-fiil / yüklem
Sıfat-fiil gurupları yargı ifadesi taşımaz. Sıfat-fiillerde vurgu, sıfat-fiilden önceki öğe üzerindedir (idealleri için yaşayan).
Sıfat-fiillerin en temel işlevi, sıfat tamlamasının sıfat öğesi olmaktır (Gözleri köşeyi ağır ağır dönen tramvaya takılmıştı).
Sıfat-fiil gurubunun;
-          Özne olarak görev yapması: Burada gizlenen, Türkçenin sırlarıdır.
-          Nesne olarak görev yapması: Kendisine boşaltılanı sonuna kadar saklıyor.
-          Yer tamlayıcısı olarak görev yapması: Hangi sır onun eşiğini atlayana bir altın elma gibi uzanırdı?
-          Yüklem ismi olarak görev yapması: Bunlar İstanbul’un dar hayatında sıkılanlardı.

Zarf-Fiil Gurubu
Zarf-fiiller hareket ifade eden fiil şekilleridir. Zarf-fiiller hareketi şahsa ve zamana bağlamadan bir hal şeklinde ifade eden fiil şekilleri olduğu için hüküm taşıyan bitimli bir hareket değil hüküm taşıyan çekimli fiil hareketine yardımcı bir hareket ifade ederler. Fiile, -ArAk, -mAdAn, -IncA, -Ip, -ken, -AlI, -A, -DıkCA gibi eklerin getirilmesiyle oluşurlar. Bu gurupta zarf-fiil olan kelime, gurubun asıl öğesidir ve sonda yer alır.
Kelime + zarf-fiil = zarf-fiil gurubu
Sabah güneşi ilk ışıklarını saçarken = Zarf-fiil gurubu
Sabah güneşi = özne
İlk ışıklarını = nesne
Saçarken = zarf-fiil / yüklem
-DIğIndA / -DIğIndAn gibi hal ekiyle çekimlenmiş bazı sıfat-fiiller, işlev itibarıyla zarf-fiil durumunda oldukları için zarf-fiil gurubu olarak kabul edilirler (Onu her gördüğünde içi acıyordu).
Zarf-fiiller cümle içinde;
-          Zarf tümleci olarak kullanılabilir: Gülter hâlâ başını uzatıp dışarıya bakıyor, gülüyordu.

Ünite 7

Kelime Guruplarının Yapısı ve Kullanılış Biçimleri

Birleşik Fiiller


İsim veya fiil cinsinden bir kelimenin bir yardımcı fiil ile bir araya gelmesiyle oluşan kelime guruplarına birleşik fiil denir.
İsim öğesiyle yardımcı fiil eksiz bir araya gelirlerken, fiil öğesi ile yardımcı fiillerin birleşmeleri araya giren zarf-fiil ekleriyle mümkün olur.
Yardımcı fiil kendisinden önce gelen isme fiil işlevi kazandırırken kendisinden önce gelen fiilin anlamına yeterlilik, süreklilik, çabukluk, deneme, yaklaşma gibi fonksiyonlar atfeder.
Birleşik fiillerde anlamca bir kaynaşma söz konusudur.
Basit ve türemiş fiillerle birleşik fiiller arasında ifade ve anlatım bakımından fark yoktur (Hasta olmak / hastalanmak, yavru yapmak / yavrulamak, etki etmek / etkilemek).

İsim + Yardımcı Fiil Kalıbında Kurulan Birleşik Fiiller
…isim öğesi “et-, eyle-, yap-, kıl- ol-, bulun-” yardımcı fiilleri bir araya gelir. “et-, eyle-, yap- kıl-” geçişli fiil yaparken, “ol”- ve “bulun-” geçişsiz fiil yapar.
Birleşik fiillerde isim öğesi:
Zarf durumunda (ileri sür, karşı koy, elde et, eksik ol, ayrı düş),
Özne durumunda (yağmur yağ, toz kalk, keyfi kaç, gözü tut),
Nesne durumunda (can at, baş kaldır, el aç, yardım et),
Yönelme, bulunma ve uzaklaşma halinde (ayağa kalk, göze gir, baştan sav, elden çıkar, burnundan gel) bulunabilir.

Fiil + Zarf-Fiil + Tasvir Fiili (Yardımcı Fiil) Kalıbında Kurulan Birleşik Fiiller
Bir fiil ile “bil-, ver-, yaz-, dur-, gel-, git-, kal-, koy-, gör-” yardımcı (tasvir) fiillerinden birinin –A, -I veya –Ip zarf-fiil eklerinin yardımıyla birleşmesi sonucu ortaya çıkan yapılara da birleşik fiil gurubunu oluşturur.
Bu fiillerden:
“bil-” yeterlilik (koşabil, yazabil, gelebil),
“ver-” tezlik (geliver, yazıver, veriver),
“yaz-” yaklaşma (öleyaz, düşeyaz, yanayaz),
“dur-, koy-, git-, kal-, gör-, gel-” süreklilik bildirir.
Birleşik fiillerin fiil öğesi başka bir birleşik fiil olabilir (…ediver, oluver, edebil gibi).
İsim + yardımcı fiil kalıbındaki birleşik fiillerde vurgu isim öğesi üzerindedir (yardım et, nazar kıl, karşı gel).
Yeterlilik fiilinin olumsuzu “-ama-” ekiyle yapılır (gelebil / geleme, uçabil / uçama).
Birleşik fiillerin ilk öğesi bir kelime gurubu olabilir (alt üst ol -> isim öğesi bir tekrar gurubudur).
Birleşik fiillerin öğeleri yer değiştirebilir, bazen araya başka kelimeler de girebilir (şiir dilinde örnekleri çoktur; esir etti yerine etti esir demek misal olabilir).

Birleşik Fiillerin İşlevleri ve Cümle İçinde Kullanımı
Birleşik fiiller bazı kelime guruplarının parçası olarak cümle içinde özne, nesne, yer tamlayıcısı ve zarf tümleci olarak bulunabilir. Fiil çekim alarak müstakil bir öğe de olabilir ancak tek başlarına genellikle yüklem olarak görev yaparlar.

Kısaltma Gurupları
İyelik ekli veya hâl ekli bir isimle başka bir isim veya sıfat öğesinin bir araya gelmesiyle oluşan kelime guruplarıdır Kısaltma gurupları klişeleşmiş kalıplardır.
Bu guruplar genel olarak isim-fiil, sıfat-fiil ve zarf-fiil guruplarından kısalmışlardır. Kısaltmaların devamında yazılmamış “olan, eden, olmak, etmek, olarak” gibi ifadeler bulunur [boynu büyük (olmak), yükten hafif (olan), bini aşkın (olarak/olan)].

İsnat Gurubu
Ters çevrilmiş sıfat tamlaması görünümündedirler. Gurupta vurgu son öğe üzerindedir (eli uzun, kulağı kesik, gözü tok).

Bulunma Gurubu
Bulunma hali eki almış bir isimle onu takip eden bir isim veya sıfatın bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur. Vurgu en son öğe üzerindedir (bin de bir, çantada keklik).

Yaklaşma Gurubu
Yaklaşma hâli eki almış bir isimle onu takip eden bir isim veya sıfatın bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur. Vurgu sondaki öğe üzerindedir (cana yakın, başa bela).

Uzaklaşma Gurubu
Uzaklaşma hâli eki almış bir isimle onu takip eden bir isim veya sıfatın bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur. Vurgu sondaki öğe üzerindedir (yandan çarklı, kıldan ince, gözden ırak).

Yükleme Gurubu
Yükleme hâli eki almış bir isimle onu takip eden başka bir ismin bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur. Vurgu son öğe üzerindedir (vatanı müdafaa, kitabı tenkit).

Vasıta Gurubu
Vasıta hâli eki almış bir isimle onu takip eden bir ismin bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur. Vurgu en sondaki öğe üzerindedir (insanlarla dolu, taşla kaplı, düşmanlarıyla barışık).

İlgi Gurubu
İyelik gurubu ve belirtili isim tamlamalarının tamlanan öğesindeki iyelik ekinin düşmesiyle ortaya çıkan bir kelime gurubudur. Vurgu sondaki öğe üzerindedir (bizim kız, senin oğlan, Ahmetlerin tarla).

Eşitlik Gurubu
Eşitlik eki almış bir isimle onu takip eden bir ismin bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur (sayıca kalabalık, adetçe az, zekâca üstün).

Ünite 8

Cümle ve Cümlenin Temel Öğeleri

Cümle

Anlatımın temel kalıbı cümledir. Dildeki kelime ve söz guruplarıyla cümle oluşturulur. Kelimelerin birbirleriyle olan ilişkilerini ve sıralanış kurallarını inceleyen dilbilgisi kategorisine söz dizimi, cümle bilgisi (syntax) adı verilir. Cümle en basit tanımıyla yargı ifade eden söz gurubudur.

Özellikleri
Her kelime gurubu yargı bildirmez ama her cümle yargı bildirir. Türkçede yargı ifadesi çekimli fiillerle oluşturulur. Çekimli fiil yargıyı ifade ettiği gibi fiilin sonundaki şahıs eki özneyi de belirler ve böylece çekimli fiil tek başına cümle yükünü üstlenir. Sadece meçhul (geçişsiz-edilgen çatılı)fiillerle kurulmuş cümlelerde özne bulunmaz.

Öğeleri
Yüklem: Cümlenin temel öğesi yüklemdir. Yüklem, bildirme veya tasarlama kipinde çekimli bir fiil olabileceği gibi ek fiille çekime girmiş bir isim veya isim değerinde bir kelime gurubu da olabilir. Böylelikle cümle, yüklemine göre isim cümlesi ya da fiil cümlesi olarak adlandırılır. Kurallı bir cümlede yüklem cümlenin sonunda yer alır. Bazı cümlelerde yüklem kullanılmayabilir. Genellikle bitmiş bir cümlede yüklemden sonra yüklemi açıklamak üzere eksiltili (yüklemsiz) cümleler bulunabilir. Bazı cümlelerde anlamı kuvvetlendirmek yüklem tekrar edilebilir. Sıralı cümlelerde tekrardan kaçınmak için ortak yüklem kullanılabilir.
Özne: Cümlede fiilden ayrılamayan unsurdur. Fiilin failidir. Etken çatılı fiillerle kurulan cümlelerde yapanı, olma ifadesi taşıyan fiil cümlelerinde ise olanı özne temsil eder. Yükleme sorulan “kim” ve “ne” sorularının cevabını veren öğe öznedir. Yüklemi meçhul olan cümlelerde özne bulunmaz. Geçişsiz fiil kök ve gövdelerine “n” veya “l” edilgenlik eki getirilirse öznesi belirsiz fiiller türetilir (Artık o diyara erilişmez). Yüklemi gereklilik kipinin teklik 3. şahsı olan bazı cümleler özne almaz (o gözleri öpmeli). Bazı cümlelerde özne yükleme getirilen şahıs eklerinden anlaşılır (gizli özne durumu). Bir cümlede birden fazla özne bulunabilir. Sıralı cümlelerde ortak özne bulunabilir.

Ünite 9

Cümlenin Tamamlayıcı Öğeleri

Nesne
Cümlede yüklemin doğrudan etki ettiği öğeye nesne denir. Nesneyi bulmak için yükleme “ne”, “neyi” ve “kimi” soruları sorulabilir. Nesne daime geçişli fiillerin bir öğesi olarak kullanılır. Geçişli fiilin gösterdiği hareket nesne olmadan gerçekleşmez. Geçişsiz fiillerde etkilenme özne üzerinde olduğu için nesne bulunmaz. İsim cümlelerinde de nitelik, oluş ve durum bildirildiği için (herhangi bir etki söz konusu olmadığı için) nesne bulunmaz. Nesne iki türlüdür; ekli yükleme halindeyse “belirtili nesne” eksiz yükleme halindeyse “belirtisiz nesne” adını alır. Belirtili nesne –ı (-i, -u, -ü) yükleme hali ekini alır. Belirtisiz nesne her zaman yüklemin önünde yer alır. İsim cümleleri nesne almaz (istisnaları vardır). Sıralı cümlelerde nesne ortak olabilir. Bir cümlede çok sayıda nesne bulunabilir.

Yer Tamlayıcısı / Dolaylı Tümleç
Yüklemin bildirdiği hareket, iş veya oluşun yerini ve / veya yönünü bildiren öğeye denir. Yer tamlayıcısı daima ismin yaklaşma (-a), bulunma (-da) ve uzaklaşma (-dan) hal eklerinden birini alarak yükleme bağlanır. Yüklemle dolaylı olarak ilgili olduğu için “dolaylı tümleç” olarak da anılır. Bir cümlede birden fazla yer tamlayıcısı olabilir, yer tamlayıcılardan biri kendinden öncekinin açıklayıcısı olabilir. Sıralı cümlelerde yer tamlayıcısı ortak olabilir. Durum, zaman ve miktar bildiren bazı zarflar yer tamlayıcısı olarak değil zarf tümleci olarak değerlendirilir (Kadın aniden fenalaştı). Yer tamlayıcıları bulmak için yükleme nereye, nerede, nereden; kime, kimde, kimden, neye, nede, neden gibi sorular sorulur.

Zarf Tümleci
Yüklemin anlamını zaman, yer, yön, durum, miktar, tarz, sebep, ölçü, araç, soru, şart vb. yönlerden tamamlayan öğeye zarf tümleci diyoruz. Zarf tümleci, fiilin sıfatı durumundadır. Yükleme sorulan niçin, nasıl, ne zaman, ne kadar, ne şekilde, ne ile, kiminle, hangi durumda, hangi şartlarda gibi soruların cevabı zarf tümlecini işaret eder.

Cümle Dışı Öğeler
Yükleme bağlanmayan öğelerdir. Bunlara cümle dışı unsur (CDU) dendiği de olur. Bağlaçlar, ünlemler, hitap sözleri, açıklayıcı cümleler cümle dışı öğe olarak karşımıza çıkabilir.

Ünite 10

Yapılarına Göre Cümleler

Basit Cümle
Tek yargı/tek yüklem içeren cümlelere basit cümle diyoruz. Basit cümlenin yapısını belirleyen, cümledeki öğelerin hepsinin yükleme bağlanmış olmasıdır.

Birleşik Cümle
Temel bir cümle ile onu tamamlayan bir veya daha çok yan cümleden oluşan yapılara birleşik cümle diyoruz. Yan cümle temel cümlenin ifade ettiği yargıyı/fikri bir sebebe, şarta, dileğe bağlayan cümledir. Yan cümlesi çekimli fiille kurulan birleşik cümleler üç kategoride incelenir:

Şartlı Birleşik Cümle: Ana cümledeki hükmün şarta bağlandığı yan cümlelerdir (İnsan sağ iken bilinmezse ölünce hiç bilinmez).

İç İçe Birleşik Cümle: Bir cümlenin bir görevle başka bir cümlenin içinde yer almasıyla oluşan yapılara bu adı veriyoruz. İç içe birleşik cümlede iç cümle, temel cümlenin bir öğesi ya da bir isim öğesi olur. Alıntı ifadelerinde sıkça kullanılır. Temel cümlenin yüklemi çoğunlukla duygu ifadesi taşıyan fiillerden oluşur (Bu elem defteri dünyada kapansın dilerim).

Ki’li Birleşik Cümle: Eski Türkçe devresinden beri Türk dilinin her sahasında görülen “kim” soru zamiri de ki’nin etkisiyle bağlaç göreviyle kullanılmıştır. Ki/kim, birleşik cümlelerde iki cümleyi birbirine bağlayan bağlaç görevindedir.


Ünite 11

Yapılarına Göre Cümleler II

Sıralı Cümle
Ardışık basit cümlelerden oluşan yapılara sıralı cümle diyoruz. Yapısal özelliği cümlelerin sıralama / bağlama edatıyla veya bu edat değerindeki virgülle birbirine bağlanmasıdır.

Bağımsız Sıralı Cümle: Bu yapıdaki sıralı cümlelerde herhangi bir öğe ortaklığı bulunmaz. Bağımsız sıralı cümleler yalnız başlarına kullanıldıklarında anlamı olan ve bir araya gelince de aralarında anlam ilişkisi bulunan cümlelerdir (Gelen gider, konan göçer).

Bağımlı Sıralı Cümle: Hem anlam hem de öğelerinin ortak olmaları bakımından birbirine bağlı olan cümlelerdir (Ağacı kurt, insanı dert yer).

Bağlı Cümle
Cümle başı bağlaçları ile birbirine bağlanan ve aralarında bu cümle başı bağlacının işlevine bağlı bir anlam ilgisi bulunan cümlelerle oluşmuş yapılara bağlı cümle denir (Her büyük şehir az çok böyledir fakat İstanbul başka türlü değişti).

Ara Sözlü (Cümleli) Cümle
Açıklama yapmak ya da anlamı pekiştirmek için cümle içine dahil olan cümlelerdir (Bu gelen köylü, sesinden tanıdım bir kızdı). Bu ara sözler cümle içinde öğe olarak kabul edildiği halde kendileri öğe değildir. 

Eksiltili Cümle
Sözlü kullanımda sık rastlanılan bir durumdur. Anlamda kolaylık sağlar (Yemeğin salçalısı, kadının kalçalısı). Genellikle yüklemi eksiltilmiş yapılar görülür. Ünlemler, ret ve kabul sözleri tek başlarına kullanıldıklarında eksiltili cümle olarak değerlendirilirler.

Ünite 12

Yüklemin Türüne ve Yerine Göre Cümleler
Türkçede yüklemin türüne göre cümle, ya fiil cümlesidir ya da isim cümlesidir.

Fiil Cümlesi
Yüklemi çekimli bir fiil veya birleşik fiil olan cümleye fiil cümlesi diyoruz. Fiil cümleleri öznenin yaptığı işi bildirir. Ya bildirme ya da tasarlama kipleriyle kurulurlar.

Basit Çekimli Fiillerle Kurulan Cümleler
Bildirme Kipleriyle Kurulan Cümleler: Bildirme kipleriyle oluşturulan cümlelerde oluş ve kılışlar, belli bir zaman içinde anlatılır. Fiile getirilen ekler kipin şeklini verdiği gibi zamanını da verir.
a)      Geniş Zaman Kipiyle Kurulan Cümleler: Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.
b)      Şimdiki Zaman Kipiyle Kurulan Cümleler: Seni seviyorum.
c)       Görülen Geçmiş Zaman Kipiyle Kurulan Cümleler: Geldi, söyledi ve gitti.
d)      Öğrenilen Geçmiş Zaman Kipiyle Kurulan Cümleler: Gelmişler, söylemiş ve gitmişler.
e)      Gelecek Zaman Kipiyle Kurulan Cümleler: Sisler bulvarı’nda öleceğim.
Tasarlama Kipiyle Kurulan Cümleler: Şekil gösteren belirli eklerle kurulur.
a)      Şart Kipiyle Kurulan Cümleler: Ağılda oğlak doğsa, yazıda otu biter.
b)      İstek Kipiyle Kurulan Cümleler: Çıkayım, göreyim rüzgârlı sahilleri.
c)       Emir Kipiyle Kurulan Cümleler: Kendine iyi bak.
d)      Gereklilik Kipiyle Kurulan Cümleler: Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten.

Birleşik Çekimli Fiillerle Kurulan Cümleler
Ek fiilin görülen geçmiş zaman (-DI), öğrenilen geçmiş zaman (-mIş) ve şart (-sA) eklerinin fiillerin basit çekimlerine getirilmesiyle fiillerin birleşik çekimleri meydana gelir. Birleşik çekimlerde iki kip üst üste gelir. İlk ek çekim, ikinci ek de birleşik çekim ekidir. Asıl fiil önce, yardımcı fiil ise sonra gelir.
a)      Hikâye Birleşik Çekimiyle Kurulan Cümleler: Bakardım nereye gitti diye.
b)      Rivayet Birleşik Çekimiyle Kurulan Cümleler: Bakarmışım nereye gitti diye.
c)       Şart Birleşik Çekimiyle Kurulan Cümleler: Bakarsam nereye gitti diye.

Birleşik Fiillerle Kurulan Cümleler
Birleşik fiil, isim veya fiil cinsinden bir kelimenin bir yardımcı fiil ile bir araya gelmesiyle oluşan kelime gurubudur. İsim öğesi ile yardımcı fiil eksiz bir araya gelirken fiil öğesi ile yardımcı fiillerin birleşmelerinde araya zarf-fiil ekleri getirilir.
İsim + Yardımcı Fiil Kalıbındaki Birleşik Fiillerle Kurulan Cümleler: Bir isim öğesi ile et-, eyle-, yap-, kıl-, ol- yardımcı fiilleri bir araya gelir. Et-, eyle-, yap-, kıl- geçişli fiiller yaparken ol- ve bulun- geçişsiz fiiler yapar: mahvetti, seyrederdi, kör olsun, teslim olacak, halletmeliyiz, ümit etmiştir, teslim olur.
Tasvir Fiilleri Kalıbındaki Birleşik Fiillerle Kurulan Cümleler: Zarf-fiil biçimindeki esas fiile bil-, ver-, yaz-, dur-, gel-, git-, kal-, koy-, gör- yardımcı/tasvir fillerinden birinin eklenmesiyle ortaya çıkarlar. Bu birleşmelerde yardımcı fiiller ana fiilin anlattığı kılış ve oluşu tasvir eder ve onun nasıl, ne şekilde olduğunu veya yapıldığını belirtir. Tasvir fiillerinden “bil-“ yeterlilik, “ver-“ tezlik, “yaz-“ yaklaşma, “dur-, koy-, git-, kal-, gör-, gel-“ süreklilik bildirir: Öğrenegörsün, oturakaldım, olabilirim, ediver.

Çatılarına Göre Fiil Cümleleri
Fiil tabanına çekimden önce fiilden fiil türeten bazı eklerin getirilmesiyle değişik görünüşte yeni fiil gövdeleri elde edilir. Fiilin bünyesinde anlam değişikliği yapmayan, özne ve nesne ilgisine bağlı olarak ortaya çıkan şekil değişikliğine çatı denir.
Etken Çatılı Fiillerle Kurulan Cümleler: Yüklem tarafından belirtilen işin özne tarafından doğrudan doğruya yapıldığını gösteren çatıdır. Dönüşlü, işteş, geçişli, geçişsiz, ettirgen, oldurgan fiiller etken fiillerdir. Etken fiiller nesne alıp almamalarına göre ikiye ayrılırlar:
a)      Geçişli Fiillerle Kurulan Cümleler: Fiilin gösterdiği hareket hem şahsı hem de nesneyi etkiliyorsa bu fiiller geçişlidir. Nesne, öznenin yaptığı işten etkilenen öğedir (Borçlarını düşünüyordu, resim çiziyordu, fani bir iz bırakmış, kitap okuyor).
b)      Geçişsiz Fiillerle Kurulan Cümleler: Fiilin gösterdiği hareket yapana yöneliyor, yani özneyi etkiliyor ve nesne almıyorsa bu fiiller geçişsizdir (Pembe çok sarsılmıştı, dünden beri uyuyor).

Edilgen Çatılı Fiillerle Kurulan Cümleler: a) Geçişli etken fiiller, edilgen çatıya dönüştürülünce geçişsiz olur. Edilgen fiil, fiilin gösterdiği işin kimin tarafından yapıldığı belli olmayan, öznesi belirsiz fiildir. Bu cümlelerde gerçek özne yoktur. Bu nitelikteki özneye sözde özne denir (Evler uzaktan görülüyordu). b) Geçişsiz etken fiiller, edilgen çatıya dönüştürülünce “meçhul fiiller” olur. Meçhul çatılı fiillerle kurulmuş cümlelerde özne bulunmaz (Bu gün de erişilmez o diyara yarın da).

Dönüşlü Çatılı Fiillerle Kurulan Cümleler: Fiilin gösterdiği hareketin doğrudan doğruya özneye döndüğünü gösteren fiiller dönüşlü fiillerdir. Dönüşlü fiillerde işin yapan ve işten etkilenen aynı öğedir (Kedi yalandı, Kadın süslendi, Yüzü donuklaştı).

İşteş Çatılı Fiillerle Kurulan Cümleler: Fiilin gösterdiği hareketin birden çok özne tarafından birlikte veya karşılıklı olarak yapıldığını gösteren fiiller işteş fiillerdir. Yüklemi işteş olan cümlelerde birden fazla özne olabilir (Hayaller kelebek gibi uçuşur, Askerler bağrışıyorlardı, Nihayet buluştular).

Ettirgen Çatılı Fiillerle Kurulan Cümleler: Geçişli veya geçişsiz fiiller; “-r-, -t-, -tır-/-tur-“ eklerinden birini veya ikisini üst üste alarak ettirgen çatılı olurlar. Bu fiiller, hareketin özne dışında başka bir nesneye aktarıldığını, asıl hareketin başkalarına yaptırıldığını gösterir (Senin için mektup yazdırdım, Çekilen susuzluğu hiçbir kıyı dindirmez).

İsim Cümlesi
Yüklemi ek fiil ile çekime girmiş isim veya isim soylu cümlelerdir. İsim cümlelerinde yargı ek fiil ile sağlanır. İsim soylu kelimelerin yüklem olarak kullanılmalarını sağlayan “-DI, -mIş, -sA” ekleriyle fiillerin hikâye, rivayet ve şart birleşik çekimlerini meydana getiren fiile ek fiil denir.
İsim cümleleri yapma ve olma değil, öznenin ne olduğunu veya bir durumu bildirir (Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın).
İsim cümleleri çoğunlukla özne ve yüklemden oluşur (Kadın, öğretmenmiş).
İsim cümlelerinde bildirme öğesi yani ek fiil kullanılmayabilir [Rüzgâr şiddetli(dir)]. Kullanılmayan ek fiil, cümlenin anlamında varlığını belli eder.
İsim cümleleri nesne almaz, bunun istisnası “borçlu” kelimesinin yüklem olduğu cümlelerdir.
“Var” ve “yok” kelimeleri isim cümlelerinde en çok kullanılan yüklem isimleridir (Ne var ne yok? Ne var ne yok).
Yüklemi Tek Olan İsim Cümleleri: Dünyada herkesin bir yeri var.
Yüklemi Kelime Gurubu Olan İsim Cümleleri: O bizim şehrimizdi, Yalnızlık bir masaldır)

Yüklemin Yerine Göre Cümleler

Kurallı Cümle yüklemi sonda olan cümleler kurallı cümle olarak kabul edilir. Türkçe cümle yapısının esas özelliği, dizilişin yardımcı öğeden esas öğeye doğru olmasıdır. Bu nedenle cümlenin esas öğesi olan yüklemin sonda bulunması gerekir.

Devrik Cümle Yüklemi sonda olmayan cümlelere devrik cümle denir. Devrik cümlenin belirleyici özelliği yüklem dışı öğelerin vurgulanmasıdır. Anlatıma duygu katmak için şiir dilinde sıkça kullanılır.


Ünite 13

Anlamlarına Göre Cümleler

Olumlu Cümle Yargının gerçekleştiğini anlatan cümleler olumlu cümledir (İnanıyor, Dinliyoruz, Gittiler, Biliyorum).

Olumlu İsim Cümlesi Yüklemi isim ya da isim soylu bir sözcük olan olumlu cümlelerdir (Bu merhamettir).  

Olumsuz Cümle Yargının gerçekleşmediğini ifade eden cümlelerdir.
Olumsuz Fiil Cümlesi: Her kuşun eti yenmez.
“Ne… ne…” olumsuzluk bağlacıyla birbirlerine bağlanan cümleler, şekil olarak olumlu görünse de anlam bakımından olumsuzdurlar: Ne yardan ne serden vazgeçerim.
Olumsuz İsim Cümlesi: Olumsuzluk anlamı “değil” ve “yok” sözleriyle sağlanan cümlelerdir. Su sıcak değil.

Soru Cümlesi Bilgi almayı amaçlayan cümlelerdir.
Soru Ekiyle Kurulan Cümleler: Soru ifadesini veren “mi” ekine soru eki denir. Bu ek, ilgili olduğu kelimeden ayrı yazılır (Geldi mi?).
Soru Sıfatlarıyla Kurulan Cümleler: Hangisi? / Nasıl bir adam bu?
Soru Zamirleriyle Kurulan Cümleler: Kimim, neyim? Ne istersin?
Soru Zarflarıyla Kurulan Cümleler: Neden böyle kötü kötü bakıyorsun?
Soru Edatlarıyla Kurulan Cümleler: Gelecektin hani? Acaba? Bazı cümlelerde soru eki/sözü kullanılmadan “ya”, “ha” ve “demek” gibi sözlerle de soru anlamı verilebilir: Ya bütün bu olanlar gerçekse?

Emir Cümlesi Yüklemi emir kipinde olan cümlelerdir (Çık, Git, Yatın, Kalkın, Ağlama, Sorma).

Ünlem Cümlesi İçinde ünlem bulunan veya ünlem kavramı veren cümlelerdir. Ünlem cümleleri ağırlıkla duygu hallerini ifade eder bu nedenle her zaman düşünce ifade etmeyebilirler (Eyvah ki ne eyvah, giden gitti, kaldık mı bir başımıza!).


Ünite 14

Cümle Çözümlemesi Örnekleri
Cümle çözümlemesi bir metinde kaç cümle olduğunu, bir cümleyi meydana getiren öğeleri ve bu öğeler içindeki kelime guruplarının neler olduğunu inceleyip belirlemeye çalışmak demektir.

Cümlenin temel öğesi yüklem olduğu için çözümlemeye ilk önce yüklemi bularak başlanır. Bir cümlede sadece bir tane cümle bulunabilir. Söz dizisinde kullanılan yüklem sayısı, toplam cümle sayısını verir. Yüklem, yargıyı üzerinde taşıdığı için kolayca bulunan öğedir.

Özne, öncelik sıralamasında ikinci öğedir. Yükleme, anlam bağlamında en yakın unsur olan özne, fiilden ayrılamayan bir unsurdur (bu nedenle bazen fiilin içinde şahıs eki olarak bile karşımıza çıkabilir –geldim- gibi). Yükleme sorulan “kim” ve “ne” soruları özneyi ele verir.

Nesne, önem sırasında özneden sonraki öğedir. Geçişli fiillerle kurulmuş cümlelerde nesne bulunmalıdır. Nesne, yüklemin etkilediği öğedir. Geçişsiz fiillerde etkilenme özne üzerinde olduğu için nesne bulunmaz (gülüyor, ölmüş gibi sözcüklerin ifade ettiği hareket doğrudan özneyi etkilediği için nesne kullanılamaz). Nesneyi bulmak için yükleme “ne, neyi, neleri, kimi, kimleri” soruları sorulur. Bu sorulara cevap olan öğe nesnedir. Belirtisiz nesne sadece “ne” sorusuna cevap olabilen öğedir.

Yer tamlayıcısı yüklemin bildirdiği hareketin/oluşun yerini ve yönünü bildirir. Yer tamlayıcısı mutlaka ismin yaklaşma, bulunma ve uzaklaşma/ayrılma hal eklerinden birini alarak yükleme bağlanır. Yüklemle dolaylı ilişkisinden dolayı dolaylı tümleç olarak da anılır. Yer tamlayıcısını bulmak için yükleme “nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, neye, nede, neden” gibi sorular sorulur.

Zarf tümleci yüklemin anlamını zaman, yer, yön, durum, miktar, tarz, sebep, ölçü, araç, soru, şart gibi çeşitli yönlerden tamamlayan öğedir. Yükleme “niçin, nasıl, ne zaman, ne kadar, ne şekilde, ne ile, kiminle, hangi durumda, hangi şartta/şartlarda” gibi sorular sorarak zarf tümleci bulunur.

Kitap bitti


5 Kasım 2012 Pazartesi

8-13. Yüzyıllar Türk Edebiyatı


8 -13. Yüzyıllar Türk Edebiyatı

Ünite 1

8-9. Yüzyıllar Türk Edebiyatı: Göktürk ve Uygur Dönemi Türk Edebiyatı
Göktürkler (=Köktürkler) 552 tarihli kuruluşlarından kısa süre sonra Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldılar. Doğu, bugünkü Moğolistan’ı, Batı ise Uygur bölgesini merkez edinmişti. Doğu 630, Batı ise 659’da Çin egemenliğine girdi.
682 yılında 17 kişiyle başlayan ayaklanma, 70 kişilik bir guruba ulaşarak başarılı oldu ve Türkler yok olmaktan kurtuldu.
İsyanın lideri Kutluğ, daha sonra Elteriş (El = ülke / teriş = derme, toplama) unvanını aldı. Yeniden bir araya gelen Türk kabileleri, Asya’da geniş coğrafyada egemenlik kurdular, 744 yılına dek.
Orhon anıtlarına vesile olan Kül Tigin, Kutluğ Kağanın iki oğlundan biridir. Ağabeyi Bilge Kağan’ın genç sayılabilecek yaşta ölmesine çok üzülüp onu yaşatmak adına anıt dikmeye karar vermesiyle bizler yazılı tarihimizin ilk örneklerine kavuşmuş olduk.

Türk Edebiyatının En Eski Örnekleri
“Süke talıkan
Bokukgı tutan”
…bu iki dize Çin kaynaklarında bulabildiğimiz en eski edebi parçalardır. “Sü’yü çıkartın, Bokuk’u tutun!” / Orduyu gönder, Bokuk’u yakala!” gibi bir karşılığı vardır. Bu beytin tarihi 4. Yüzyıla kadar gider.
Türklerden kalma ikinci kayıt Bugut Yazıtı’dır. Bir kısmı Eski Hintçe bir kısmı Soğdcadır. Yazıtta Bumin Kağan’ın ismi geçmektedir.

Göktürk Dönemi Türk Edebiyatı
Yazılı edebiyatımızın en eski örnekleri Orhon Yazıtlarıdır. Yenisey, Kırgızistan ve Moğolistan’da bulunan eski Türk harfleriyle yazılmış anıtların tamamı Eski Türk Yazıtları adıyla ifade edilir.

Kül Tigin Anıtı (684-731)
Bir yüzü Çince, diğer yüzleri Türkçe olmak üzere 4 metreye yakın yükseklikte bir tür mermer anıttır. Anıtın geniş olan doğu yüzünde 40, dar olan yüzlerinde ise 13’er satır vardır.

İnsan, yer ile gök arasında yaratılmış.
Bumin Kağan ve İştemi Kağan tahta çıkmışlar. Düşman olan dört tarafı ordularıyla dize getirip teba etmişler. Ülkeyi yönetip yasaları düzenlemiş. Bumin Kağan ve İştemi Kağan öldükten sonra onların oğulları tahta çıkmış. Yeni gelenler öncekiler gibi bilge değildiler. Onların komutanları da cahil kimselerdi. İktidar muktedir olamayınca düşman palazlanmış. Çin halkı, Türk ülkesinin tahtını paylaşan iki kardeşi birbirine düşürmüş. Çin, Türk halkını ve topraklarını egemenliği altına almış. Türkler 50 yıl boyunca Çin sancağı altında seferlere çıkmış. Ülkesi olan bir ulus idim, ülkem şimdi nerede? Bu düşüncelerle Çin hakanına düşman olmuşlar. Çinliler Türklerin soyunu kurutmaya karar verdikten sonra babam (Elteriş Kağan) on yedi savaşçıyla başkaldırmış.

Bilge Kağan Yazıtı (683-734)
Toplamı 70 satır olan yazıt Kül Tigin yazıtı ile içerik olarak örtüşür.
Bilge Kağan’ın ölümünden hüzünlü biçimde söz eder.

Tunyukuk Yazıtı
İki ayrı taştan oluşur. Her ikisinin toplamı 62 satırdır.

Yenisey Yazıtlarından Birinci Altın Köl Yazıtı
Moğolistan dışında Sibirya’nın güneyindeki bölgede 200’e yakın yazıt vardır. Altın Köl Yazıtı’nda Erdemli bir adamın elçi olarak Tibet Hanına gittiği ve geri dönmediği anlatılır.

Eski Türklerde Takvim Sistemi: 12 hayvanın adıyla anılan 60 yıllık dilimlere ayrılmış bir takvim sistemi kullanılırdı. Her yıl bir hayvanın adıyla anılırdı.
  1. Sıçgan / kskü (sıçan)
  2. Ud (sığır)
  3. Bars (kaplan)
  4. Tavışgan (tavşan)
  5. Ulu / lu (ejderha)
  6. Yılan
  7. Yunt (at)
  8. Koyn (koyun)
  9. Beçin (maymun)
  10. Takıgu (tavuk)
  11. İt
  12. Lazgın (domuz)

Eski Türk Yazıtlarına Göre Sayı Sistemi
Ondalık sayılarda 10’un üzeri bir üst rakam ile ifade edilir. 30 veya 40 sayısından sonrası artığı / fazlası şeklinde ifade edilir.

Eski Türk Yazıtlarının Edebi Değeri
Talat Tekin ve daha sonra Doğan Aksan’ın belirttiğine göre yazıtlardaki dilin özellikleri: 1) İkilemeler, 2) Koşutluk, 3) Deyimler, 4) Atasözlerinden faydalanma, 5) Edebi sanatlar…
Muharrem Ergin ise hamaset dolu nitelemeler yapmıştır bu yazıtlar için.
Yazıtlarda en fazla öne çıkan kullanım, kelimeler arasındaki koşutluktur. Bu nedenle kimi araştırmacılar yazıtları manzum eserler kategorisinde değerlendirir. Bu yaklaşıma genel olarak itibar edilmez (öyleyse niçin ders kitabını işgal etti bu yaklaşım).
İkilemeler: Anlatımı güzelleştiren ögelerden biride eş, yakın ya da karşıt anlamlı kelimelerle yapılan ikilemelerdir. Bu ikilemelerde ses tekrarları sıklıkla karşımıza çıkar (aliterasyon olayı).
Deyimler
Atasözleri
Edebi Sanatlar: Benzetmeler sıkça kullanılan edebi sanatlardan biridir. Hakanın askerleri kurt gibi, düşmanın askerleri koyun gibi. Ateş gibi kızmak.

Orhon Yazıtları Hakkında Yapılan Yayınlar
İlk yayın W. Radloff, 1894 tarihlidir.
Thomsen üç yazıtın Danca çevirilerini yayınladı. Thomsen’ın eseri esas alınarak eski Türk yazıtları, Necib Asım tarafından Osmanlıca olarak dilimize çevrildi (1924).
Orhon yazıtları ve runik harfli diğer yazıtlar H. N. Orkun tarafından 1936/1941 yılları arasında yayınlandı.
Yazıtlarla ilgili ilk gramer kitabı 1968 yılında Talat Tekin tarafından yayınlandı.
Muharrem Ergin’in Orhun Abideleri (1970) ve aynı adla çıkan Talat Tekin kitapları diğer yayınlardır.
Son yıllardaki yayınlarıyla dikkat çeken A. Taşaağıl’ın çalışmaları da önemlidir.

Uygur Dönemi Türk Edebiyatı
Kısa Tarih
745 yılında Göktürkleri yıkarak devlet kuran Uygurlar kısa zamanda bölgedeki gücünü arttırdı; 762 yılında Çin’in başkentini ele geçirdiler. 840 yılında Kırgızlar tarafından yıkıldılar.
Eski Uygur Edebiyatı
Uygurların çoğunluğu aynı bölgede yaşayan Soğdların da etkisiyle Budist olmuşlardır. Uygurlar Budizmin önemli metinlerini Uygur diline aktarmışlardır. Tripitaka (Budist külliyat) içerisinden en çok sutralar çevrilmiştir.
A.V. Gabain’e göre Budist Uygur edebiyatı: a) Anlatılar, Masallar, b) Sutralar, c) Tövbe duaları, d) Büyü metinleri, e) Felsefi metinler şeklinde sıralanabilir.

Budist Uygur Edebiyatı
Anlatılar, Masallar Eski Uygurcada avdan ya da çatik adlarıyla karşımıza çıkar. Tek başlarına kitap olarak değil daha ziyade kitapların içerisinde bölümler olarak karşımıza çıkarlar.
Sutralar sözlük anlamı “ip, sicim, kuşak, bağ, öğreti, yasa, kural, öğreti kitabı olup Uygurca genellikle sudur sözcüğüyle karşılanmaktadır. Uygurcaya çevrilen sutraların başında Suvarnaprabhana-sutra gelir. Metnin tamamı 700 sayfanın üzerindedir.
Yitikensudur Türkçe ilk astronomi metnidir.
Abhidharma Metinleri Uygurca tam bir çevirisi bulunmayan metnin sadece Sthiramati’nin yorumu mevcuttur.
Vinayalar Kural, düzen, disiplin kitabı anlamındadır.
Tövbe Metinleri
Büyü Metinleri

Maniheist Uygur Edebiyatı
Uygur Kağanlığı, Tokuz Oğuz adı verilen dokuz boydan oluşmaktadır. Uygurlar devlet olarak varlıklarını sürdürdükleri süre boyunca Çin ile yakın ilişkiler içerisinde oldular. 755 yılında Çin’de çıkan bir isyanın bastırılması için Uygur kağanı, ordusuyla birlikte büyük oğlu Bayan Çor’u bölgeye gönderir. Uygur ordusu isyanlar döneminde 762 ile 763 yılları arasında bölgede kalır. Böğü Kağan bu sırada Maniheist rahiplerle tanışır. İsyan bastırıldıktan sonra yanında Maniheist rahiplerle birlikte ülkesine döner. Uygurlar bir süre sonra Maniheizmi resmi din olarak kabul ederler.
Maniheist Uygur metinleri hakkındaki ilk çalışmalar Alman arkeolog Albert von Le Coq tarafından yapılmıştır. Yayınlanan ilk çalışma İdikut Şehrinde Bulunan Maniheist Uygur Metin Parçası’dır. Bu metin dilimize Türkçe Mani El Yazıları adıyla Fuat Köseraif tarafından yayınlanmıştır.

Hıristiyan Uygurlara Ait Metinler
Turfan vahasında yaşayan Uygurların bazıları Hıristiyanlığı benimsemiştir. Bu döneme ait Soğd kökenli Uygur yazısıyla ve Süryani harfleriyle yazılmış metinler hakkında Alman arkeologların çalışmaları mevcuttur.

Dindışı Uygur Edebiyatı
Bunların büyük bölümü Uygur hukuk metinleri başlığı altında incelenir.

Irk Bitig
A. Stein tarafından bulunan metin bir tür öğüt, nasihat kitabıdır. Irk Bitig’i ilk kez V. Thomsen yayınladı.

Eski Uygur Şiiri
Manichaica, Türkische Turfantexte adlı çalışma Uygur şiiri hakkındaki başta gelen eserdir. İlkbaşvuru kaynağı R.R. Arat’ın Eski Türk şiiri adlı eseridir. Uygur şiirindeki belirgin özellik aliterasyonlardır. Ses ve sözcük yinelemeleri Türk dillerinin genel karakteristiğidir.
Peter Zieme 1991 yılında eski Türk şiiriyle ilgili muhteşem bir eser yayınlamıştır.
Uygur şiiri ağırlıkla dini konulara yer verir.
Zieme’nin eserinin ilk bölümü; Uygur şiirinin yapısı, manzum eserlerle mensur eserler arasında yer alan manzumlar hakkındadır. Budist metinler a) mensur, b) manzum ve c) mensur-manzum karışık biçimde eserler olarak tasnif edilebilir.
Zieme’nin eserinin ikinci bölümü Budist şiirlerin içeriği hakkındadır. Uygur şiirinin son döneminde 13-14. yüzyıllarda din dışı örneklere rastlanır.
Eserin üçüncü bölümü çevirmenler, müstensihler ve şiirleri yazdırtan kimseler hakkındadır.
Dördüncü bölümde Uygur şiirindeki aliterasyon düzeni hakkında bilgi verilir.
Eserin son bölümünde şiirlerin biçim ve imla gibi nitelikleri ele alınır.


Ünite 2


Arap ve Fars Edebiyatı
Ceziretü’l- Arap = Arap Yarımadası
Ma’in devleti bu bölgede M.Ö. 14. yüzyıllarda mevcutmuş. Aynı bölgede Seba devleti M.S. 2. yüzyılda yıkıldı. Himyeri devleti 525 yılında yıkıldı. Bu bölge 629 yılına kadar Sasani idaresinde kaldı. Habeş valisi Ebrehe, Ka’be’yi yıkmak amacıyla Mekke’ye saldırdığında yıl 570 idi.
Kuzey Arabistan’da Nebati krallığı yaklaşık 5 yüzyıl ayakta kaldıktan sonra 106 yılında yıkıldı. Tedmür krallığı 273 yılında yıkıldı. Gassaniler 3. yüzyılda kurulup 613 yılında yıkıldı. Hire / Lahmi krallığı 633 yılında yıkıldı.
İslamiyet’le birlikte bu coğrafyadaki pek çok şey değişti.
İslami ilk dönem, Peygamber ve dört halifesinin idaresinin devam ettiği 610-661 yıllarını kapsar.
661-750 yılları arasında Emevi Devleti hakimiyetiyle Arap devleti kimliği öne çıktı/devam etti.
750-1258 yılları arasında Abbasilerle birlikte din toplumu kimliği ağırlık kazandı.
Abbasiler yönetim merkezini Şam’dan Bağdat’a taşıdılar.
Şia Alevileriyle Sünniler arasındaki çekişmeler bu dönemde iyice tırmandı. Şiir Büveyhiler zamanında (932-1062) Şiilik etkinliğini arttırdı.  Fars gelenekleri halk arasında yaygınlaştı.
Abbasi döneminde Fars ve Türk nüfuzu arttı. Annesi Fars olan Me’mun 813 yılında halife olunca Fars unsuru etkinliğini arttırırken, annesi Türk olan Mu’tasım 833’te halife olunca da ordunun kapıları Türklere açıldı.
Türk askerler için 836’da Samerra şehri kuruldu. Samerra, 892 yılına kadar halifenin başşehri olarak kaldı. Babası Ferganalı olam Tolunoğlu Ahmet 868 yılında Mısır’da Tolunoğlulları Devleti’ni kurdu.

Arap Edebiyatı

1-      Cahiliye Devri (İslamiyet’ten önceki Arap edebiyatı)
En eski örnekleri 5. yüzyılda yazıldığı tahmin edilen şiirlerdir. Bu dönemde şiir ve hitabet sosyal alanda itibarlıydı. El-Mufazzal ez-Zebbi, el-Mufazzaliyat adlı eserinde Cahiliye dönemi 47 şairin şiirine yer vermiştir.
Cahiliye dönemi şiirinin en güzel örnekleri el-Mu’allakat adlı eserde toplanmıştır. Yedi şairin şiirlerinin Kâbe’nin duvarlarına asılmış olmasından dolayı el-Mu’allakatu’s-Seb’a (=yedi askı) olarak anılmışlardır.  

2-      İslami Dönem
Bu dönemin başlıca kaynakları Kur’an-ı Kerim, hadisler, cahiliye edebiyatı ve yabancı edebi metinlerdir. Hasan bin Sabit (öl. 680?), dönemin en meşhur kadın şairi, el-Hansa (öl. 644?), Kasidetü’l-bürde (Hırka Kasidesi) ile ünlü Ka’b bin Zübeyr (öl. 645?), Abdullah b. Revaha (öl. 630) ve muallaka şairlerinden Lebid bin Rebi’a (öl. 660?) dönemin büyük şairleridir.
Şiirde dövüş ve kavga öne çıkar. Cinsellik çok azdır. Pek çok şair Cahiliye döneminde şaraba yer verirdi. Medih ve hiciv İslami dönemde pek ilgi görmedi; Emeviler döneminde yeniden itibar kazandı. El Velid b. Yezid (hilafeti: 743-744) şarap ve cinselliğe şiirde yer verdi. Ebu Nuvas’ın (öl. 813) şiirlerinde şarap başlıca konu haline geldi.
Abbasi devrinde Fars kökenli şairlerin etkinliği artmaya başladı. Buna sebep yönetim merkezinin Bağdat’a taşınması ve Fars kültürüyle yakınlaşmalardır.

Emeviler Dönemi
Siyasi düşüncelerin öne çıktığı bir dönemdir. Alevi-Şii şairler, Harici şairler, Emevi şairler, Zübeyri şairler gibi sınıflandırmalar yapılmaktadır.
Emevi devri şiiri düşünce ve üslup bakımından Cahiliye dönemi şiirine benzer.
İslami dönemde ilgi görmeyen tegazzül ve nesib bu dönemde ilgi kazandı. Kasideler Ömer b. Ebi Rabi’a önderliğinde kadına ve güzelliğe tutkun, hayatın zevklerinin peşinde ilerledi. Cemil b. Ma’mer’in öncülüğünde sevgiyi öne çıkaran samimi duyguları aktaran şiirler Uzri Gazel adıyla yeni bir yol oluşturdular. Bedevi şairler bu yolda ilerlediler. Aşk konusuna kaynaklık eden Mecnun (Kays b. El-Mulevveh, öl. 689) bu şairlerdendir. Aşk şairleri sevdiklerinin adlarıyla anılırlardı.

3-      Abbasi ve Endülüs Emevileri Dönemi
Edipler, anne ve babasından birinin Arap olmaması nedeniyle el-Edebu’l-muvelled, yeni olmaları sebebiyle de el-Edebu’l-muhdes adları ile anıldılar.
Beşşar b. Bürd (öl. 783?), Ebu Nuvas (öl. 813?) -> övgü şairleri
Ebu’l-Atahiye -> dini şair
Ebu Temmam (öl. 846) Arap şiirinin mükemmel örneklerini bir araya getirdiği eseri, el-Hamase
Diğer önemli şairler: el-Buhturi, İbnu’l-Mu’tez, Ebu’l-Ala el-Ma’arri, el-Mütenebbi, Hariri, İbnu’l-Fariz.
İbnu’l-Mukaffa, Cahiz, İbnu’l-Amid ve Selahaddin Eyyubi’nin veziri ve divan kâtibi el-Kadi el Fadıl ise nesrin önde gelen isimleridir.
Emevi devleti 750’de yıkıldıktan sonra Abdurrahman ed-Dahil Batı’ya kaçarak 756 yılında Endülüs’te yeni bir devlet kurdu.
Endülüs devleti, Arap edebiyatı açısından yeni bir dönemdir. Başlangıçta şiir be nesir, geleneksel edebiyatın taklidi şeklinde icra edildi. Sosyal ve coğrafi etkileşimlerin etkisiyle yenilikler ortaya çıkmaya başladı.
En önemli yenilik Arap şiirinin vezin ve kafiyelerinde değişiklik yapılarak el-Muvaşşahat adıyla yeni bir türün ortaya çıkmasıdır.
Muvaşşah: Birbirini izleyen uzun beyitler ile kısa beyitlerden oluşan ve tevşih diye de adlandırılan nazım şeklidir. Çalgı eşliğinde söylenen halk şarkılarına güfte olarak icra edilmişlerdir.

4-      Çöküş Dönemi
Cengiz Han’ın Orta Asya ve İran’ı, Hülagü Han’ın 1258’de Bağdat’ı istila edip katliamlar yapması çöküş döneminin sebebidir. Bu çöküş 19. yüzyılın başlarına kadar devam etti.

5-      Yeni Arap Edebiyatı (Modern Dönem)

19. yüzyılın sonlarından itibaren şiirde serbest biçim ve edebiyatın değişik türlerinden örneklerin icra edilmesiyle birlikte modern dönem başlamış kabul edilir.

Arap Edebiyatında Nazım Şekilleri ve Nesir

Nazım Şekilleri

El-Halil b. Ahmed el-Ferahidi (öl. 791), aruz ilminin sistemli bir izahını yapmış, kafiye ve nazımla ilgili terimlerin çoğunu tespit ve tarif ederek nazım tekniğini sistemleştirmiştir.
Cahiliye devrinde recez ve kasid denilen iki nazım şekli vardır. Recez, Arap şiirinin en eski nazım biçimidir, aruzun recez bahriyle yazılır. Birbiriyle kafiyeli ancak bir mısra uzunluğunda kısa beyitlerden meydana gelir.
Ani ilhamların gönle düştüğü gibi irticalen söylenen recezleri, uzun şiirler halinde icra eden ilk kişi el-Ağleb b. Cüşem el-İcli’dir (öl. 642). İcli’nin recezleri sonradan rağbet görmüş ve urcuze adıyla anılan yeni bir türe dönüşmüştür. Urcuze, müzdevic ve /veya müzdevice denilen mesnevi şeklinin doğmasına vesile olmuştur.
Kasid, receze göre ikişer mısra uzunluğunda ve birbirleriyle kafiyeli beyitlerden oluşan, tam veya meczu (=eksik) vezinlerle yazılan manzumelerdir. Kaside, kasidin planlı ve uzun şeklidir. Kasidenin nesib kısmından ayrı, müstakil aşk şiirleri icra etmeye tegazzül denmiştir. Gazel adıyla özel bir biçim, Arap şiirinde yoktur. Gazel, klasik formuna İran’da kavuşmuştur.
Zecel: Avama yönelik, sade ve eğlencelik şiirlerdir.
10. yüzyıldan itibaren nazım şekilleri çeşitlilik kazanmıştır.

Nesir Türleri
Hitabet: Övme, övünme, yerme, ikna etme, coşturma gibi konularda icra edilirdi. İslamiyet’ten sonra cihada teşvik amaçlı hutbe ve vaazlarla genişledi.
Abbasiler devrinde nesir, müraselat, siyer, megazi, fütuh, tarih, coğrafya, edep ve muhazara, hikâye, makamat gibi türlerde icra edildi. Yabancı dillerden kelimelerin Araplar arasında kullanılmaya başlanmasından sonra gramer ve dilbilim hakkında eserler icra edildi. İslam ilimleri; tefsir, hadis, fıkıh ve kelam önemli nesir türleridir. Çeviri eserlerle birlikte nesirde çeşitlilik iyice artmıştır.

Müraselat: Mektuplar / mektuplaşmalar. Ebu Bekr el-Harezmi’nin (öl.993) Resa’il’i bu türün en önemli eseridir.

Siyer / Megazi / Fütuh: Huy ve ahlak anlamına gelen siret’in çoğulu olan siyer, Peygamber’i anlatan eserlerin ismi olarak kullanılmıştır. Megazi, gaza hikâyelerini içerir. Fütuh, zafer anlamına gelir, İslam’ın ilk dönemindeki savaşları konu edinir. İbn Belazüri’nin (öl. 892) Fütuhü’l-Büldan’ı bu türün en önemli eseridir.

Tarih ve Coğrafya: et-Taberi Muhammed İbn Cerir’in (öl. 922) Tarihü’l-Ümemi ve’l-Müluk, İbn Haldun’un (öl.1406) Tarihu İbni Haldun adlı eserleri önemli tarih kaynaklarıdır.


Dilbilgisi: Dilbilim çalışmaları Basra’da başladı (Basra okulu). İmam Halil İbn Ahmed’in (öl. 791) Kitabü’l-Ayn adlı eseri Arapçanın ilk sözlüğüdür.
Küfe okulu, konuşulan dildeki yanlışlar üzerinde durmuştur. Kisa’i (öl. 804) ve öğrencisi Ferra (öl. 822) okulun önemli isimleridir.

Muhazarat: Faydalı bilgiler, fıkralar ve anılar, seçme şiirler ve hutbeler hakkında açıklamalar, edebi ve ahlaki yazıların toplandığı eserlere denir. Cahiz Ebu Osman Amr b. Bahr (öl. 869) bu türün en önemli yazarıdır.
Edebiyat: Edebi sanatlar, nazım ve nesrin çeşitli konularını ele alan eserler ve yazarları:
Davudu’z-Zehri (öl. 909) – Kitabu Zehreti’l-Ulumi ve’l-Edeb
Ebu Hilal Hasan İbn Abdillahi’l-Askeri (öl. 1004) – Kitabü’s-Sına’ateyn (nazım ve nesir)
İbn Reşik (öl. 1070) – el-Umdetü fi Sına’ati’ş-Şi’r
Sekkaki (öl. 1229) – Miftahu’l-Ulum

Emsal: Örnekler. Atasözleri, deyimler ve veciz sözlerin derlendiği eserlerdir.

Hikâye: Hikâye kelimesinden önce bu kelimeye karşılık olarak esmar (gece toplantılarında söylenen masallar), hurafat (gerçekdışı uydurma masallar), kısas (Peygamber’in başından geçen ibretlik olaylar), rivayet (aktarma sözler/anlatılar), ahbar (haber / söz), ahadis (haberler / sözler), emsal ve nevadir (zarif ne nükteli kısa hikâyeler) gibi kelimeler kullanılmıştır.

Makame: Meclislerde okunan hoş ve merak uyandıran kısa hikâyelerdir. Çoğulu makamattır. Hariri (öl. 1122) bu alanda çok ünlüdür.

İlim: Alim ve müneccim Sabit İbn Kurra (öl. 901), hekim Huneyn İbn İshak (öl. 911), filozof el-Kindi (öl. 860), âlim Farabi (öl. 950), âlim İbn Sina (öl. 1036) ilimle uğraşan önemli isimlerdir.

Ensab: Soylar, Araplar kendi soylarıyla övünen insanlardır. Soy kütükleri bu nedenle Araplar arasında önemlidir.

Tabakat: Hadis rivayet edenlerin biyografileridir. İleri dönemlerde çeşitli ilim, sanat ve meslek guruplarından kimseler hakkında tabakat kitapları yazılmaya başlanmıştır.

Şairlere Göre Arap Edebiyatının Dönemleri
Cahiliyyun: Cahiliye dönemi
Muhadramun: Hayatlarının bir kısmı Cahiliye, bir kısmı İslami dönemde geçen şairler.
İslamiyyun
Müvelledun veya Muhdesun: Şehirli yeni şairler.
Asriyyun: Çağdaş anlamında kullanılır.

İran Tarihi
Bugünkü İran toprakları en eski döneminde (M.Ö. 6. yüzyıla kadar) Medler, sonrasında Ahamenişler, sonrasında Tavaif-i muluk (= Helenistik dönem), sonrasında Partlar ve son olarak Sasaniler’in (yıkılışı 652) hâkimiyetindeydi.
9. yüzyıldan itibaren bölgede Türkler egemen olmaya başladılar. Gazneliler ihtişamlı bir devlet kurdular. Gaznelilerin ardından Selçuklular bölgede egemen oldular. Cengiz Han’ın 1221 yılında Merv’i istila etmesiyle bölge, Moğol egemenliği altına girdi. Sonrasında Timur’un sözü bölgede egemen oldu. Şah İsmail 1501 yılında Tebriz’de saltanatını ilan ederek Safevi devletini kurdu. Bu devlet 1736 yılına dek varlığını sürdürdü. Tahran’ı başkent yapan Kaçarlar 1925 yılına dek egemenliğini sürdürdü.

Fars Edebiyatı
Fars edebiyatının en eski metni Avesta’dır. Farsça şiir söylemiş ilk kişi Behram-ı Gur (öl. 438) gösterilir. İlk büyük Fars şairi Semerkant ve Buhara’da yaşamış olan Rudekidir (öl. 941).
İlk dönem Farsça şiirlerde Arap şiiri biçim ve içerik olarak taklit edilmektedir.
Zühd ve takva şiire sonradan konu oldu. Farsçanın ilk büyük mutasavvıfı Senai’dir (öl. 1131). Hakani (öl. 1199), Cemaleddin-i İsfahani (öl. 1192), Nizami (öl. 1214), ve Attar (öl. 1221) bu yolun büyük isimleridir. Mevlana (öl. 1293) Farsça şiirin en mümtaz şahsiyetidir.

Fars Edebiyatında Görülen Üsluplar
Türkistan/Horasan Üslubu: Hamasi ruhla, sade, tabii, akıcı ve gerçekçi tarzı temsil eder. Arapça kelime ve terkipler az kullanılır. Başlıca temsilcileri Rudeki (öl. 941), Firdevsi (öl. 1020), Unsuri (öl. 1038), Minuçihri (öl. 1040), Nasır-ı Hüsrev (öl. 1088), Mesud-i Salman (öl. 1121), Emir Mu’izzi (öl. 1124?), Senai-i Gaznevi (öl. 1131) ve rübai ustası Ömer Hayyam (öl. 1132).

İran/Selçuklu Üslubu: Arapça kelime ve terkipler çoktur. Bilimsel izahlar öne çıkar. Bu dönemde Enveri (öl. 1168), ve Zahir-i Faryabi (öl. 1201) sanatlı ve abartılı kasideleriyle tanınır. Mesnevi özel bir konuma geldi. Nizami (öl. 1214), Hakani (öl. 1199), Cemaleddin-i İsfahani (öl. 1192) ve oğlu Kemaleddin İsfahani (öl. 1237) bu üslubun öncüleridir. Sa’di (öl. 1292) ve Hafız (öl. 1390) kalıcı ve etkileyici isimlerdir. 1492’de ölen Cami, bu geleneğin son büyük ustasıdır.

Hint Üslubu: İsfahan üslubu olarak da bilinmektedir. Babür, şairlere yeni imkânlar sağladı. Bu yolla şiir saraydan uzaklaşarak halk arasında yer edindi. Gerileyen medrese eğitimi nedeniyle ilmi tabir ve içerik şiirden uzaklaştı. Günlük deyişler, tecrübe ve bilgiler şiire aktarıldı. Önde gelen şairleri Kelim (öl. 1651), Saib (öl. 1676?), Talib-i Amuli (öl. 1626?), Urfi-i Şirazi (öl. 1590?) ve Bidil’dir (öl. 1720).

Geriye Dönüş Üslubu: Hint üslubuna muhalefet olarak ortaya çıktı. Saba (öl. 1823), Neşat-ı İsfahani (öl. 1828), Visal-i Şirazi (öl. 1845), Kaani-i Şirazi (öl. 1835?), Furugi-i Bistam, (öl. 1857), Suruş-i İsfahani (öl. 1868), Yagma-i Cendeki (öl. 1860) ve Şeybani’dir (öl. 1888).

Sıralanan üsluplar arasındaki geçiş dönemleri de değişik adlarla isimlendirilmiştir. Samaniler zamanındaki üsluba Sebk-i Türkistani, Gazneliler dönemi ile Selçukluların ilk yılları için Sebk-i Horasani, İran üslubuna geçilirken Ara Dönem Üslubu, aynı yıllarda İran’ın batısı için Azerbaycan Üslubu, Irak üslubundan Hint üslubuna geçiş dönemi için Mekteb-i Vuku adları kullanılır.

Nesirde, 9. yüzyıl ile 11. yüzyıllar arasında sade, sanatsız, kolay anlaşılır bir üslup tercih edilir. Sonraki yıllarda dilde cümleler uzadı, Arapça kelimeler çoğaldı. 19. yüzyılda Geriye Dönüş Üslubu nesirde de etkili oldu ve yazıda sadelik ve konuşma dili tercih edilmeye başlandı.

Türk Edebiyatında Etkisi Olan Fars Şair ve Yazarları
Gülşehri, Mantıku’t-Tayr’ını Attar’ın, Hamdullah Hamdi de Yusuf u Züleyha’yı Cami’nin aynı adlı eserlerinden yararlanarak yazmışlardır. Başka şairlerin eserlerinde de benzer durumlar görülmektedir. Şairler etkisinde kaldıkları eserleri birebir kopya etmez, çeşitli eklemeler ve süslemeler yaparak zenginleştirmeye çalışmaktadırlar.

Firdevsi
Tus şehrine bağlı Taberan’ın Baj köyünde doğdu. Asıl ismi değişik kaynaklarda Ahmed, Hasan ve Mansur olarak görülmektedir. Künyesi Ebü’l-Kasım, lakabı Fahreddin, mahlası Firdevi’dir. Ünlü mesnevisi Şeh-name’yi Sultan Mahmud’a sunmak üzere Gazne’ye oradan da Taberistan’a gidip tekrar Tus’a döndü. 40. yaşından sonra yoksullaştı.
Şehname: Eseri, 980-990 yıllarında yazmaya başladığı bilinir. 1003-1004 yıllarında eserin ilk şeklini tamamlamıştır. 1004 yılında eserini Sultan Mahmud’a sundu. Beklediği ödülü alamayınca Sultan Mahmud için hicviye yazdığı rivayet edilir.
Şehname, İran tarihinin, hükümdarlar ve aileleri, gelenekler, mitoloji, masallar, menkıbe ve kahramanlık hikâyeleri içerikli bir manzum / mesnevidir. Aruzun fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl vezniyle yazılmıştır. Yazarı belirttiğine göre 60 bin beyittir. Kurgusu basit, içerikte tekrarların çok, sanatı ise renkli olmayan eserin etkisi ve yankısı çok fazla olmuştur.

Genceli Nizami
Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Gence’de yaşayıp orada öldüğü bilinmektedir. Firdevsi’nin Şehname ile ortaya koyduğu epik türü zirveye taşımıştır. Bunun yanında manzum aşk hikâyelerinin de en büyük şairi unvanına sahiptir. Divan, Penc Genc ve yaklaşık 35 bin beyitten oluşan Hamse bilinen eserleridir.
Hamse’de yer alan mesneviler:
a)     Mahzenü’l-Esrar: 24 beyitten oluşan eseri Kılıç Arslan’a bağlı olan Fahrüddin Behramşah adına yazmıştır. Senai’nin Hadikatü’l-Hakika adlı mesnevisinden esinle müfte’ilün müfte’ilün fâ’ilün vazninin kullanmıştır.
b)    Hüsrev ü Şirin: mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezniyle yazılmış olan eserde Sasani hükümdarı Hüsrev-i Perviz ile Ermeni prensesi Şirin’in aşkı konu edilir. Bu eserin etkisinde Türk edebiyatında çok sayıda eser icra edilmiştir.
c)     Leyla vü Mecnûn: Yaklaşık 5000 beyitten oluşan eser mef’ûlü mefâ’ilün fe’ûlün vezniyle yazılmıştır.
d)    Heft Peyker (Behram-nâme): fâ’ilâtün mefâ’ilün fâ’ilün kalıbıyla yazılmıştır. Heft Günbed ve Behram-nâme adlarıyla da anılan eser Sasani hükümdarı Behram-Gur’un av eğlenceleri ve evlilik hayatını konu edinir.
e)     İskender-nâme: Şeref-name ve İkbal-name başlıklı iki bölümden oluşur. fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl vezniyle yazılmıştır. Mukbil-name ve İskender-i Berri adlarıyla da anılan Şeref-name bölümü Nusratüddin Ebu Bekr Muhammed’e, Hıred-name ve İskender-i Bahri de denilen İkbal-name ise İzzeddin II. Mesud b. Arslan’a sunulmuştur. Tamamı yaklaşık 10 bin beyittir.

Feridüddin-i Attar
Eczacılık ve tıpla uğraştığı için “attar” adıyla anıldı. Irak, Şam, Mısır, Mekke, Medine, Hindistan ve Türkistan’ı dolaşıp Nişabur’a dönerek inzivaya çekildi. Moğol istilası sırasında şehit edildi (1221).
Gazel ve mesnevide başarı kazandı. Attar, tasavvufi meseleleri, hikâyeler içerisinde açık ve anlaşılır bir plana göre iç içe geçmiş daha küçük hikâyeler yoluyla anlatarak konuyu sıradan biri için bile açık bir hale getirmiş ve böylece manaları ana hikâye ile birleştirmede büyük bir ustalık göstermiştir. Bu anlatım biçimini Mevlana, bazı yönlerden geliştirerek başarıyla uygulamıştır.
Eserleri:
İlahi-name: 6500 beyitten oluşan bir mesnevidir. Na’t, tahmid ve methiyelerden sonra 22 makale ve bir hatimden meydana gelir. 1597 yılında kısaltılarak İbret-nüma adıyla manzum bir çevirisi yapılıp Sultan III. Murad’a sunulmuştur.
Esrar-name: İlk tasavvufi mesnevisidir. 26 bölümde anlatılan küçük hikâyelerden mürekkeptir. Mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezniyle yazılmıştır.
Musibet-name: Cevab-name adıyla da bilinir. 5740 beyitten mürekkep tasavvufi bir mesnevidir.
Hüsrev-name: Tasavvufi olmayan tek mesnevisidir. Gül ü Hüsrev ve Gül ü Hürmüz adlarıyla da bilinir. Dünyevi aşk konulu bir mesnevidir.
Mantıku’t-Tayr: 1187’de yazılmıştır.
Muhtar-name: Rüba’i mecmuasıdır.
Bülbül-name: Bülbül ile diğer kuşlar arasındaki anlaşmazlıkları konu edinen küçük bir mesnevidir.
Pend-name: 900 beyittir. Ahlak içerikli didaktik bir eserdir. Anlaşılması kolay olduğu için çeşitli dillere çevrilmiş hatta ders kitabı olarak okutulmuştur.
Divan: Mesnevilerindeki tasavvufi düşüncelerini lirik bir tarzda ele aldığı eseridir.
Tezkiretü’l-Evliya: Tek mensur eseridir. Velilerin hayatlarından söz eden bir tercüme-i hal kitabıdır.

Sa’di-i Şirazi
Nizamiye medresesinde eğitim gördü. Döneminin devlet adamlarıyla tanışıp onlar için şiirler yazdı. Seyahatleri sırasında Şehabeddin Sühreverdi ile tanıştı. Bostan (1257) adlı meşhur eserini dönemin hükümdarı Ebubekir b. Sa’d b. Zengi adına yazdı. Gülistan (1258) ise Zengi’nin oğlu II. Sa’d adına yazılmıştır.
Şiir ve nesrinin en önemli özelliği akıcı ve sehl-i mümteni olmasıdır. Gazelin müstakil bir nazım şekli olmasını sağlamıştır.
Sa’di’nin etkisi Fars edebiyatı dışında Türk ve Urdu edebiyatlarında da görülür. Batı dünyasında da önemli izler bırakmıştır.
Eserleri:
Külliyatı on altı kitap ve 6/7 risaleden oluşur.
Manzum eserleri: Bostan (=Sa’di name), Kasa’id-i Arabi, Kasa’id-i Farisi, Mülemmaat, Terci’at, Tayyibat, Bedayi, Havatım, Gazeliyat-ı Kadim, Sahibiyye, Mukatta’at, Rüba’iyyat, Müfredat, Hubsiyyat, Hezliyyat, Mudhikat.
Mensur Eserleri: Gülistan, Su’al-i Sahib-divan, Takrir-i Dibace, Nasihatü’l-müluk, Risale-i Akl u Işk, Mecalis-i Pencgane, Risale-i Selase (Mülakat-ı Şeyh Sa’di ba Abaka Han, Risale-i Engiyanu, Risale-i Melik Şemseddin).
Gülistan: Nasihatnamedir. Dibace ve 8 babdan oluşur. 1. Babda hükümdarın hal ve hareketleri, 2. Babda dervişlerin ahlakı, 3. Babda kanaatin fazileti, 4. Babda susmanın faydası, 5. Babda aşk ve gençlik, 6. Babda ihtiyarlık, 7. Babda terbiyenin önemi ve etkisi, 8. Babda sohbet adabı ile ilgili hikâye ve fıkralar bulunur.
Bostan: Şeh-name vezni olan fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl kalıbıyla yazılmış ahlaki mesnevidir. 10 babdan oluşur. Üslubu süsten uzak kolay anlaşılırdır.

Hafız-ı Şirazi
İyi eğitim gördüğü dışında hayatı hakkında çok az bilgiye sahibiz. Fars edebiyatının en başarılı gazel şairidir. Kaside, rüba’i ve kıt’a şeklinde şiirleri de vardır. Şiiri söz sanatları bakımından zengin olduğu halde dili sade, açık ve ahenklidir. Bilinen tek eseri Divan’ıdır. Lisanü’l-Gayb da denilen Hafız Divanı uzun süre falname (=fal kitabı) olarak da kullanılmıştır.

Cami (Molla Cami)
Horasan’ın Cam şehrinde doğdu. Çok iyi eğitim görmüştür. 1492’de Herat’ta vefat etti.  Klasik İran şiirinin son büyük ismidir.
Eserleri:
Manzum Eserler
Divanları: Üç divanı vardır. Gençlik şiirleri Fatihatü’ş-Şebab, orta yaş şiirleri Vasitatü’l-Ikd, yaşlılık dönemi şiirleri Hatimetü’l-Hayat adını taşır.
Heft Evreng: (=büyük ayı burcundaki yedi yıldıza verilen isimdir) Yedi mesnevisinin bir araya getirilmiş halidir.
Tuhfetü’l-Ahrar: Din, ahlak ve edebi içerikli 20 makaleden oluşan eser, Şeyh Ubeydullah Ahrar’a ithaf edilmiştir.
Sübhatü’l-Ebrar: Hüseyn-i Baykara’ya ithaf edilmiştir. 40 babdan oluşur.
Yusuf u Züleyha: Yusuf kıssasından hareketle yazılan mesnevi Hüseyn-i Baykara’ya sunulmuştur.  
Leyla vü Mecnun
Hıred-name-i İskenderi: İskender’in akıl kitabı anlamına gelen mesnevide Aristo, Platon ve Sokrat gibi filozofların İskender’e öğütleri, İskender ile bu filozoflar arasındaki konuşmalar yer almaktadır. Hüseyn-i Baykara’ya ithaf edilmiştir.
Silsiletü’z-Zeheb: Ahlak, din ve felsefe konularında 3 ciltlik eser 7200 beyittir. Eserin 3. cildi  Sultan II. Beyazid’e ithaf edilmiştir.
Salaman u Absal: 1130 beyitlik mesnevinin konusu Tevrat’taki Salamon ve Absalon hikâyesine dayanır. Salaman hikmet ve zekâyı; Absal ise nefis ve şehveti temsil eder.
Mensur Eserleri
Baharistan: Gülistan’ı örnek alarak yazdığı bu eseri içerik bakımından farklıdır.
Nefehatü’l-Üns min Hazarati’l-Kuds: Mutasavvıflar hakkında bilgiler içerir.
Şevahidü’n-Nübüvve: Din büyüklerin hakkındaki bu eseri Ali Şir Nevai’nin isteği üzerine yazmıştır.
Levayih: Mistik konuları ele aldığı, rüba’ilerinin de bulunduğu eseridir.
Fevaidü’z-Ziyaiyye fi Şerhi’l-Kafiye: Arap gramerine dair bu eser uzun yıllar medreselerde okutulmuştur.


Ünite 3

Karahanlı Dönemi Türk Edebiyatı

Kısa Tarih
İlk Müslüman Türk devletidir. Kökenleri hakkında net bilgiye sahip değiliz. Ortaya çıkışları hakkında Uygur, Türkmen, Yağma, Karluk, Karluk-Yağma, Çiğil ve T’u-chüe olmak üzere 7 farklı teori vardır. Karluk teorisi daha makbul görülüyormuş. Karahanlı sülalesi, T’u-chüe A-shi-na hanedanının bir kolu olarak Karluk hanedanına bağlanmaktadır. Karluk birliğini meydana getiren iki unsur Çiğil ve Yağma kavimleridir. Karluk Türkleri 747-840 yılları arasında Uygur birliğine bağlıydı. Uygur – Karluk birliği 840 yılında çökünce Bilge Kül Kadır Han Karahanlı Devleti’ni kurup iki oğlunun idaresine verir. Balasagun’da Bazır (Arslan) Han “büyük kağan” sıfatıyla, Taraz’da ise Oğulçak “şerik kağan” sıfatıyla devleti yönetirler. Samaniler 893’te Taraz’ı zaptedince Oğulçak merkezini Kaşgar’a nakleder. Samaniler arasında kargaşa çıkınca şehzade Nasr’ın ülkesinde sığınmasına izin veren Oğulçak bu yolla yeğeni Satuk’un İslam’la tanışmasına vesile olur. Satuk’un İslam’a geçmesinden sonra ülkenin batı toprakları İslamiyet’i kabul eder. Satuk’un oğlu Baytaş, doğu kağanını mağlup ederek ülkenin tamamında İslam’ı egemen kılar (960).
Toprakları paylaşamayan kardeşler yüzünden ilerleyen yıllarda yönetim birliği bozulur. Kaşgar bölgesinde hüküm süren Süleyman Arslan Han zehirlenerek öldürüldükten on yıl kadar sonra yerine geçen oğlu Tavgaç Ulug Buğra Hasan Kara Han, hem adaletli hem de bilim ve sanata destek olan biriydi. Türk edebiyatının İslam’ın kabulünden sonra ortaya koyduğu ilk ve en önemli iki eser onun döneminde yazılmıştır.
Doğudan gelen Moğol kökenli Kara Hıtaylar 1212 yılında Karahanlı Devleti’ne son verdi.
Eski Türk kültüründe yönler renk adlarıyla anılırdı (Çin etkisi). Buna göre kuzey = kara, güney = kızıl, doğu = mavi, batı = ak idi. Kuzeyde oturan kağan büyük han kabul edilirdi. Kara sıfat olarak büyüklük, yükseklik, yücelik anlamlarını ihtiva eder.

Karahanlı Türkçesi
Orhon ve Uygur Türkçesinin devamı olan bu dönemdeki yazı dilinin merkezi Kaşgar idi. Bu dönem için Hakaniye Türkçesi tabiri de kullanılır.

Karahanlı Türkçesiyle Yazılmış Eserler

Yusuf Has Hacib ve Eseri Kutadgu Bilig
1019/1020 yıllarında Balasagun’da doğduğu tahmin edilir. Eserini 50 yaşlarındayken yazmaya başlamıştır. İbn-i Sina ve Farabi’nin eserlerini bilen Yusuf, eserinden anladığımız kadarıyla çeşitli ilimler hakkında bilgi sahibidir.
Kitabının konusu devlet idaresinin yolları ve gidişidir. Bu bilgiye sahip olmanın yurda ve halka mutluluk getireceğini bilen Yusuf, eserine mutluluk veren/verecek olan bilgi anlamında isim vermiştir.
Has hacip sıfatı, sarayda haciplik / perdedarlık (mabeyncilik) yapmasından ve Buğra Han’ın pek güvendiği, kendisine yakın tuttuğu (has) saray adamlarından olmasından dolayıdır.

Kutadgu Bilig’in üç ayrı yazma nüshası bulunmaktadır. İlki Viyana (Herat) nüshasıdır. 1439 yılında Herat’ta Uygur yazısıyla kopyalanmış olan bu nüsha Joseph von Hammer-Purgstall tarafından 18. yüzyılda bir sahaftan satın alınarak Viyana Saray Kitaplığı’na verilmiştir.
Eseri Amadee Jaubert, 1825’te yazdığı makaleyle bilim camiasına tanıtmıştır.
Yazmanın ilk 915 beyti Hermann Vambery tarafından 1870 yılında yayınlanır. Wilhelm Radloff 1891 yılında yazmanın tam çevirisini tıpkıbasımıyla birlikte yayınlar.
Radlof çalışmalarına devam ederken 1896 yılında Kahire’deki Hidiv Kütüphanesi’nde görevli Dr. Moritz eserin Arap harfleriyle yazılmış ikinci nüshasını bulur (Mısır Nüshası). Radloff, her iki kopyayı karşılaştırarak çalışmalarına devam eder.
Kutadgu Bilig’in üçüncü nüshası (Fergana Nüshası) Fergana’da 1914 yılında Zeki Velidi Togan tarafından bulunmuştur. 1942/1943 yıllarında TDK her üç nüshayı da tıpkıbasım olarak yayınlamıştır.
1947 yılında üç nüshayı karşılaştırarak metni yayınlayan Reşit Rahmeti Arat ilerleyen yıllarda çeviri ve indeks çalışmalarına devam etmiş indeksi tamamlayamadan vefat etmiştir.

6645 beyitlik didaktik manzum eser, aruzun fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl vezniyle yazılmıştır.
Şeh-name’nin etkisi eserde açıkça hissedilir. Türk devlet yönetimi geleneği ile hikmetinin Arap ve Fars geleneği ile karşılaştırılabilecek kadar yüksek olduğunu ortaya koymayı amaçladığı eserinde devlet yönetimiyle ilgili söz ve deyişleri Orta Asya’daki Türk hükümdar ve devlet büyüklerinden seçmiştir.
Devlet yönetimi hakkında Antik Yunan’da yazılmış eserler, İslami dönemin görüşlerini bu klasik Yunan düşüncesiyle bağdaştıran Farabi, Yusuf’un yararlandığı kaynaklardır.

Yusuf Has Hacip eserinde dört soyut kavramı kişileştirmiş bunlara uygun adlar vermiştir.
Kün Togdı (Hükümdar) “gün doğdu, doğan güneş” adaleti temsil eder.
Ay Togdı (Vezir) “ay doldu, dolunay” baht, talih ve ikbali temsil eder.
Ögdülmüş (Vezirin oğlu) “övülmüş” akıl ve anlayışı temsil eder.
Odgurmuş (Vezirin kardeşi) “uyanık” dünya işlerinin sonunu temsil eder.
Eserin ilk yarısı bu karakterlerin ilk üçü arasındaki ilişkileri anlatır. Eserin ikinci yarısı Odgurmuş üzerinde yoğunlaşır, sufilik ve İslam mistisizmine dair temaları işler.
Esrerdeki diğer karakterler:
Küsemiş (Ay Toldı başkente geldiğinde ona yardımcı olan kişi).
Ersig (Hükümdarın mabeyncisi)
Kumaru (Odgurmış’ın müridi)

Eser şiir bakımından da oldukça değerlidir. Kutadgu Bilig, halka yönelik değil, aydın kesime yönelik yazılmış şiirlere örnekler içerir.
Yusuf Has Hacip, Türk edebiyatının ilk kaside şairidir. Akla ve bilgiye verdiği önem ve itibarla Türk şairlerinden Âşık Paşa’ya da etki etmiştir.

Kaşgarlı Mahmud ve Eseri Divanü Lugati’t-Türk
Kaşgarlı Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed tarafından hazırlanan Türkçenin ilk sözlüğünün asıl adı haza kitabu lugati’t-Türk’tür.
Sadece bir tane yazma nüshası vardır. Diyarbakırlı Ali Emiri Efendi tarafından bulunmuştur (1917). Eserin içindeki dörtlükler hece vezniyle yazılmıştır. Beyitlerin çoğu aruz vezniyle yazılmıştır. Kitabın yazılış amacı Araplara Türkçe öğretmektir.
Divanü Lugati’t-Türk hakkındaki ilk çalışma Kilisli Rifat Bilge tarafından yapılmıştır(1917-1919).
Besim Atalay kitabı Türkçeye çevirdikten sonra(1939-1943) kitap hakkındaki araştırmalar artmıştır.

Divanü Lugati’t-Türk’ün Edebi Değeri ve İçeriği
Ansiklopedik bir sözlüktür. Dönemin Türk boyları, bu boyların kullandıkları Türkçe arasındaki farklılıklar ve sözcükler hakkında bilgi verir. Türk dilinin lehçelere göre dilbilgisi kurallarını açıklar.
Kendi dönemindeki, Türk boylarının üretmiş olduğu edebi malzemeyi incelemiştir. Örneklediği manzum parçalar 764 dizedir. Eserde 289 atasözü yer almaktadır.

Hece Ölçüsüyle Yazılmış Manzumeler
Divanü Lugati’t-Türk’teki 137 dörtlükte 7’li, 8’li ve 12’li hece ölçüsü kullanılmıştır. Bu şiirler; lirik, pastoral, savaş ve kahramanlık şiirleri, destanlar ve ağıtlar şeklinde tasniflenir.

Aruz Ölçüsüyle Yazılmış Manzumeler
Bu şiirlerin konuları savaş kahramanlık, av ve avcılık, aşk, doğa, dini ve ahlaki öğütler ve övgüdür.

Edip Ahmed Yükneki ve eseri Atabetü’l-Hakayık  
12. yüzyılda yazıldığı tahmin edilmektedir. 14 bölümden oluşan eserde 40 beyit ve yüz tane dörtlük bulunmaktadır. Eserin tamamı 484 mısradır. Fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl vezniyle yazılmıştır.
Atabetü’l-Hakayık yazıldıktan çok sonra, 15. yüzyılda düzenlenmiş biri eksik 4 nüshası bulunmaktadır. En eski tarihli olanı Semerkand Nüshasıdır. 1444 yılında hattat Zeynelabidin tarafından Uygur harfleriyle kopyalanmıştır.

Atabetü’l-Hakayık ‘ın Edebi Değeri ve İçeriği
Eser, Tanrı övgüsü ile başlamaktadır. Peygamberr, dört halife, Emir Muhammed Dad İspehsalar’a övgüyle devam eder. Bilginin yararı, cehaletin zararı, dilini tutmanın erdemi, dünyanın faniliği, cömertliğin övülmesi, cimriliğin yerilmesi, kabir, harislik, zamanenin bozukluğu gibi konuların işlendiği bölümleri vardır. Didaktik bir ahlak kitabı olan eser işlediği konular bakımından Kutadgu Bilig’e benzer.
Eserin başındaki övgü ve sebeb-i telif kısımları beyit ve kaside, devamı ise aaba/ccdc/eefe biçiminde uyaklanmış dörtlüklerle yazılmıştır.
Kafiye ve vezin bakımından kusurlu olan metinde çok sayıda imale ve zihaf vardır.
Eserle ilgili ayrıntılı tek çalışma 1951 yılında Reşit Rahmeti Arat tarafından yapılmıştır.  

Karahanlı Türkçesiyle Yazılmış Kur’an Tercümeleri
Karahanlı Türkçesiyle yapılan ilk Kur’an çevirileri satır-altı tercüme niteliğindedir.
Muhammed bin el-Hac Devletşah eş-Şirazi tarafından 1333-1334 yıllarında intinsah edilen 902 sayfalık tercüme, bilinenlerin en eskisidir.  

Ünite 4

12-13. Yüzyıllar Batı Türk Edebiyatı: Anadolu’da Gelişen Türk Edebiyatı


Anadolu’da kurulan ilk beylikler:
Çaka beyliği (İzmir, 1081-1097)
Dilmaçoğulları Beyliği (Bitlis, 1085-1192)
Danişmendliler Beyliği (Sivas, 1072-1178)
Saltuklu Beyliği (Erzurum, 1072-1202)
Artuklu Beyliği (Diyarbakır ve Mardin, 1101-1409)
İnaloğulları Beyliği (Bitlis, 1103-1183)
Mengücekoğulları Beyliği (Erzincan, 1072-1228)
Erbil Beyliği (Erbil, 1146-1232)
Çubukoğulları Beyliği (Harput, 1085-1097)

Anadolu Selçukluları
Süleyman Şah, Bizanslılardan İznik’i alarak Anadolu Selçuklu Devletini kurmuş ve İznik’i başkent yapmıştır.
Anadolu’daki birçok beyliğin desteğini arkasına alan Anadolu Selçukluları, Anadolu’da Türk birliğinin sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Alaeddin Keykubat döneminde (1220-1237) devlet en yüksek dönemini yaşamıştır.
II. Keyhüsrev dönemiyle birlikte çöküş başlamıştır. Malatya bölgesinde Baba İshak önderliğinde çıkan isyan devleti zayıflatmıştır. Ordu isyancılara yenildikten sonra yeniden saldırıya geçmiş ve kanlı şekilde isyanı bastırmıştır (1240). Bu tarihten sonra Moğol kökenli Baycu Noyan Selçuklu ordusunu Kösedağı eteklerinde mağlup etmiştir(1243).
Moğollara vergi vermeye başlayan devlet bir daha toparlanamadı 1308 yılından sonra da tamamen dağıldı.

Anadolu Beylikleri
Selçukluların yıkılmasından sonra Anadolu beylikleri yeniden birlik olmaya başladılar. Moğol tehdidinden uzak kalmak için daha çok kıyı bölgelerde ve Bizans sınırlarında bağımsızlıklarını ilan etmeye başladılar.
Karamanoğulları (Ermenek, 1256-1483)
Ladik Beyliği (İnançoğulları, Honaz/Dalaman, 1261-1368)
Sahip Ataoğulları Beyliği (Afyon, 1275-1341)
Menteşeoğulları (Milas/Muğla, 1280-1424)
Karesioğulları (Balıkesir, 1297-1360)
Germiyanoğulları (Kütahya, 1300-1429)
Eşrefoğulları (Beyşehir/Seydişehir), Saruhanoğulları (Manisa, 1302-1410)
Aydınoğulları (Birgi/Ayasluk/Selçuk, 1308-1426)
Alaiye Beyliği (alanya, 1293-1471)
Hamidoğulları (Isparta, 1301-1423)
Dulkadiroğulları (Maraş, 1339-1521)
Eretnaoğulları (Sivas/Kayseri, 1335-1381)
Çobanoğulları (Kastamonu, 1227-1309)
Candaroğulları (Kastamonu, 1292-1462)
Pervaneoğulları (Sinop, 1277-1322)
Taceddinoğulları (Niksar, 1348-1428)
Kadı Burhaneddin Ahmed Beyliği (Kayseri, 1381-1398)

12-13. yüzyıllarda Gelişen Edebiyat
Karahanlılar (840-1211), Gazneliler (963-1186) ve Büyük Selçukluların (1038-1194) hakim olduğu coğrafyalarda şiir ve şairle düşünceler, Anadolu’da da paylaşılmıştır.
Devletin ileri gelenleri isimlerini yaşatmaları için sanatçılara mal bağışlardı. Selçuklular zamanında sultanların çevresinde şairler bulunurdu. Bu şairlerden öne çıkanlarına melikü’ş-şu’arâ (şairlerin meliki/sultanı) unvanı verilirdi. Bununla beraber kimi devlet adamları da şiir söylemiştir (Alaeddin Keykubat gibi).
11. yüzyıldan sonra şiir iki kutuplu olarak gelişimini sürdürdü. Alaeddin Keykubat zamanında Kâni’î-yi Tûsî saray çevresinin Mevlana ise tasavvuf çevresinin şairi olarak tanındı.
Bu dönemde yazılmış Farsça eserler
Hubeyş (Hüseyn) b. İbrahim et-Tiflisi’nin (öl. 1231) Kâmilu’t-Ta’bîr (rüya tabirnamesidir), Sihhatü’l-Ebdan, Kânunu’l-Edeb, Kıyafetü’t-Tıb, Usulu’l-Melahim (Melhemet Danyal), Beyanu’n-Nücum.
Nizami’nin (öl. 1214?) Mahzenü’l-Esrar adlı mesnevisi.
Sühreverdi-i Maktul (öl. 1191) Pertev-name.
Muhammed b. Gazi’nin Marzuban-name’sinin yeniden yazımı olan Ravzatu’l-Ukul, Beridü’s-Sa’ade.
Er-Ravendi Muhammed b. Ali’nin Gıyaseddin Keyhüsrev’e ithaf ettiği Rahatu’s-Sudur ve Ayetü’s-Sürur (Selçuklu tarihi).
Burhan-i Anevi Kadı Burhaneddin Ebu Nasr b. Mes’ud’un manzum tarih kitabı Enisü’l-Kulub.
Ebu Hanife Abdülkerim’in Mecma’ur-Rüba’iyat.
Necmeddin Daye’nin Mirsadü’l-İbad.
Kani’î Ahmed b. Mahmud et-Tusî’nin manzum Kelile ve Dimne ve 30 ciltlik manzum Selçuklu Şeh-namesi.
Muhammed b. El-Hüseyn al-Mu’ini’nin Beşa’rü-n-Neza’ir.
Sadreddin Konevi, Tabsiratü’l-Mübtedi.
Sa’ideddin Muhammed b. Ahmed Fergani, Menahicu’l-İbad ile’l-Mead ve Şerh-i Kaside-i Ta’iyye.
İbn Bibi, el-Evamirü’l-Ala’iye
Seyfeddin Muhammed, el Fergani’nin Divanı.
Kutbeddin eş-Şirazi, İhtiyarat-i Muzaafferi.
Sultan Veled, Fütüvvet-name ve İşrakat
Ebu Bekr b. Ez-Zeki, Ravzatu’l-Kuttab.
Kerimeddin Mahmud Aksarayi, Müsameretü’l-Ahbar ve Müsayeretü’l-ahyar.
Niğdeli Kadı Ahmed, el-Veledü’ş-Şefik
Yazarı bilinmeyen, Tarih-i Al-i Selçuk
Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi, Bezm-ü Rezm
Hoca Dehhani, Selçuklular Şeh-namesi, Karaman Şeh-namesi

Türkler Anadolu’ya oldukça büyük edebi birikimleriyle birlikte geldiler. Zaman içinde Arap-Fars edebiyatından etkilenerek aruza uygun şiirler yazmaya çalıştılar. Türkçe kelimelerin seslerinin aruza uydurulmasında yaşanan sıkıntılar zaman içinde Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçe içine yerleşmesine neden oldu. Bu durum şiirde kaliteyi arttırdığı gibi anlaşırlırlığı geriletmiştir.
Türklerin Karahanlılar döneminde kullandıkları Uygur alfabesi, Arap ve Farsça alfabeleri kullanmalarını kolaylaştırmıştır.
Hoca Ahmed-i Yesevi’nin takipçileri; Hâkim Süleyman Ata, Zengi Ata, Seyyid Ata ve Şeref Ata Yeseviliği devam ettirdikleri gibi Türkçe eserler vererek halkı aydınlatmaya devam etmişlerdir.
Moğol istilası nedeniyle Anadolu’ya gelen dervişlerin (Yesevi ve Kübrevi dervişler gibi) Anadolu topraklarında Türk kültür ve edebiyatının yerleşmesinde katkıları olmuştur.
Fıkıh âlimi ve hekim olan Ahi Evren (1171-1262, Menahic-i Seyfi’nin yazarıdır) Hoy şehrinden gelerek Kayseri’ye yerleşmiştir. İslami inanç ve fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak tekke ve zaviyelerde öğrenci – hoca ilişkilerini düzenleyip esnafı örgütleyen Ahi Evren Anadolu ahiliğinin başını çekmiştir.

Arapça ce Farsça kullanımın yaygınlaşması Türkçenin geri plana itilmesi, dilin işlenmemesi edebi verimin önünü tıkamıştır. Karaman Bey’in oğlu Mehmed Bey’in (öl. 1277) Türkçe kullanımı zorunlu kıldığı fermanı Türk yazı dilinin asıl başlangıcıdır.

Anadolu’da Türkçenin Öncüleri
Mehmed Bey’ın fermanından sonra Türkçe eserler ortaya çıkmaya başlar. Eser verenlerin öncüleri Gülşehri (öl. 1317?), Yunus Emre (öl. 1320) ve Âşık Paşa’dır (öl. 1332).
İlk eseri Felek-name’yi Farsça yazan Gülşehri, Mantıku’t-Tayr ve diğer eserlerini Türkçe yazmıştır. Türkçeyle övünen Gülşehri’yi Ahmedî (öl. 1413)eleştirmiştir.
Yunus Emre, Türkçeyi gönül dili haline sokmuştur. Yunus’un dili sürekli parlayan, yanıp harelenen, yanardöner bir hal içinde olan akıcı ve yaldızlı bir dildir.
Âşık Paşa, dilin oluşumu, gelişimi gibi konular hakkında da eserler vermekle şairliğinin yanı sıra bugünkü manada dilbilimci sıfatına sahiptir. 10.613 beyti bulan Garib-name adlı mesnevisi 14. yüzyılın en büyük mesnevisidir. Gözleme büyük önem verir. “Gözden giren elden çıkar” sözüyle sanat hakkındaki görüşlerini özetlemiştir.

Anadolu’ya ilk yerleşenlerden olan Oğuz Türkleri, Anadolu’nun Türkleşmesi için Türk destanları, Dede Korkut hikâyeleri, Ebu Müslim ve Battal Gazi gibi kahramanların menkıbelerini önemli birer manevi destek aracı olarak kullanmışlardır. Bunun sonucunda da 13. yüzyıldan itibaren Danişmend-name, Battal-name, Ebu Müslim gibi destanlar ortaya çıkmaya başlar.
Fuad Köprülü, Ahmed Fakih’in Çarh-name’sini, Anadolu’da 13. yüzyılda yazılan ilk Türkçe eser kabul etmiştir.   
Şeyyad İsa’nın Salsal-name ve İbni Ala’nın Danişmend-name adlı eserleri 14. yüzyıl başlarında yazılmış ancak günümüze ulaşamamıştır.
Yunus Emre’nin Divan ve Risaletü’n-Nushiyye’si, Gülşehri’nin Mantıku’t-Tayr’ı, Âşık Paşa’nın Garib-name’si ve Tursun Fakih’in Gazavat-ı Bahr-ı Umman ve Sanduk adlı eserleri 14. yüzyılın diğer önemli Türkçe verimleridir.

Haliloğlu Ali’nin 1303’te hece vezniyle yazdığı Kıssa-i Yusuf, Fahreddin bin Mahmud İbni’l-Hüseyn’in yazdığı Behçetü’l-Hadayık fi Mev’izeti’l-Halayık, 13 yüzyılda yazılmış karışık dilli (hem Doğu Türkçesi hem de eski Anadolu Türkçesi özellikleri bulunan) eserlerdir.
Şeyh Ali b. Muhammed’in 1303’te istinsah ettiği Behcetü’l-Hada’ik (vaaz kitabıdır, Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe eser olarak da kabul edilir), 11. yüzyıl Türkçesi ile 13. yüzyıl Türkçesi arasında köprü vazifesi gören değerli bir eserdir.


Ünite 5

12-13 yüzyıllar Batı Türk Edebiyatı: Anadolu’da Gelişen Tasavvufi Edebiyat
Selçukluların Moğol baskısı altında güç kaybetmeleri Anadolu halkını uzun yıllar sıkıntılar içinde bırakmıştır. Bu dönemde Mevlana, Sühreverdi, Ahi Evren, İbn Arabi ve Sadreddin Konevi gibi mutasavvıflar Anadolu’da tasavvufu yaygınlaştırmışlardır. Bunların yanında Horasan’dan gelen Yesevi dervişleri de tasavvufun yanı sıra ilahi aşkın huzuru ile halkı rahatlatmaya çalışmışlardır.

Mevlana Celaleddin-i Rumî
Ataları Belh şehrinde yaşamaktaydı. Babası Hüseyin oğlu Sultanu’l-Ulema Bahaeddin Muhammed, şehrin tanınmış âlim ve ariflerindendi. Mevlana’nın asıl adı Muhammed’dir. Lakabı Celaleddin’dir. Bugün İran ve Pakistan çevresinde Mevlevi, Batı’da ise Rûmî ismiyle anılmaktadır.
Belh şehrinde siyasi istikrar bozulunca Bahaeddin Veled 1219 yılında ailesiyle birlikte şehirden ayrılır. Önce Nişabur’a gelen Bahaeddin Veled, burada Attar ile görüşür. Bağdat’e vardıktan sonra hac için Hicaz’a geçer. Hicaz’dan Şam yoluyla önce Malatya sonra Erzincan, sonra da Larende’ye (Karaman) gelmiş ve yedi yıl burada kalmıştır. Larende’de kaldıkları süre zarfında Mevlana’nın annesi Mümine Hatun ve ağabeyi Alaeddin Muhammed vefat ederler. Mevlana burada Semerkantlı Lala Şerefeddin’in kızı Gevher Hatun’la evlenir (1225).
1228’de Karaman’a gelen Bahaedin Veled Altuniye medresesinde hocalık yaptı. 1231 yılında vefat etti.
İlk eğitimini babasından alan Mevlana tasavvuf çevrelerinden pek çok mutasavvıf ile görüşmüş ve dersler almıştır. Arapça ve lugatla ilgili ilimler başta olmak üzere, fıkıh, hadis ve tefsir gibi ilimlerde zamanının önde gelen âlimlerindendi. Babası öldüğünde 24 yaşında olan Mevlana, medresede hocalık yapmaya başlar. Bahaeddin Veled’in öğrencilerinden olan Seyyid Burhaneddin Tirmizi, Mevlana’ya tasavvufla ilgili bilgiler vermiş ve düşünce dünyasının şekillenmesinde ona yardımcı olmuştur. Tirmizi’nin ölümünden sonra Mevlana, içine kapanarak çevresinden uzaklaşmıştır. Mevlana’nın bu sükûtu 1244 yılında Tebrizli Şems’le karşılaşıncaya kadar devam etti.
Şems’le karşılaştıktan sonra zamanını sadece onunla geçirmeye başladı. Bu durum müridleri ve öğrencileri arasında rahatsızlığa yol açtı. Cemaatin serzenişinden rahatsız olan Şems, 1246 yılında Konya’dan ayrıldı. Şems’in gidişi Mevlana’nın yine içine kapanmasına neden oldu. Şems’in gidişine sebep olanlar yaptıklarından pişman olup duruma çare aradılar. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled, Şems’i bulmak üzere yola çıkar ve yanında Şems’le birlikte geri döner. Ancak beraberlik uzun sürmedi. Ağırlıkla Mevlana’nın ortanca oğlunun nefretinden vesile, Şems bu defa temelli olarak Konya’dan ayrıldı. Mevlana aramaya çıktıysa da Şems’den ne bir haber ne de iz bulabilmiştir.
Şems’ten ayrılmış olmanın verdiği kederle şiire dönen Mevlana 48 bin beyitlik Divan-ı Kebir’i yazmaya başlar. Şems’e olan sevgisinden vesile Şems ve Hâmûş mahlaslarını kullanır. Divanı, Şemse izafeten Divan-ı Şems adı ile anılır.
Üzüntü içindeki Mevlana kendine naib ve halife olarak Konyalı Şeyh Selahaddin’i seçti. On yıl onunla bir arada kaldı. Oğlu Sultan Veled’i, Şeyh’in kızı Fatıma Hatun’la evlendirdi. Şeyh’in 1258’de vefatından sonra Ahi-Türkoğlu Hüsameddin Hasan onun hemdemi ve halifesi olarak kabul gördü.
Hüsameddin Çelebi’nin ısrarıyla müritlerine sülük adabını öğretmek amacıyla Mesnevi’yi yazdı. Mevlana, Hüsamettin Çelebi’ye ithaf ettiği eserini Hüsaminame diye adlandırmıştır.
17 Aralık 1273’te vefat etti. Yerine Hüsamettin Çelebi geçti. Mevlevi tarikatının ilk şeyhi olan Hüsamettin Çelebi 1284 yılında vefat etti. Yerine Sultan Veled geçti.

Edebi Kişiliği
Eserlerinde ağırlıkla tasavvufi konuları ele alır. Vahdet-i Vücut (=varlığın birliği) ve ilahi aşk konularını geniş olarak ele alır. İnsanın kazanacağı erdemlerle insan-ı kâmil mertebesine ulaşacağını belirtir. İçeriğe biçimden daha çok dikkat eden Mevlana’nın terci-i bendinin bentlerindeki beyit sayıları birbirini tutmaz. Şiirlerini özünden hissederek söyler. Dönemin edebi geleneğinden farklı olarak konularını serbestçe işlemiştir. Mısraların ortada ve sonra kafiyelenerek bir beytin dört mısra haline getirilmesinin ilk örnekleri Mevlana’ya aittir. Mevlana’nın eserlerini kaplayan aşk ve vecdin daha önceki örneklerini Ahmed-i Gazali (öl. 1123-24), Sena’î (öl. 1131) ve Şeyh Attar (öl. 1220?) dile getirmişlerdir. Mevlana, eserlerinde Sena’î ve Attar’ı anmıştır.
Saz başlarındaki edebi girişler dışında konuşma diline yakın açıklıkta yazmıştır.
Üslubu Horasan üslubu veya Türkistan tarzı diye bilinen Horasan ve Maverahünnehir şairlerinin üslubunun özelliklerini taşır. Dil özellikleri muhteva anlam zenginliği bakımından İran üslubuyla buluştuğu ortak noktalar da vardır.
Çok iyi bildiği edebi geleneği pek önemsememiştir. Kullanılmayan sözcük ve tabirler onun şiirlerinde yer bulmuştur. Şiirin, kafiye ve veznin kayıtlarından rahatsız olduğunu kendisi bizzat dile getirmiştir. Kendi ifadesiyle filozof ve şair de değildir.

Eserleri
Divan-ı Kebir

Gazel, Tercî ve rubailerden oluşur. Şiirlerin büyük kısmı Şems’e duyulan sevgi ve özlemin terennümüdür (eseri, Külliyat-ı Şems adıyla da anılır). Eserde ayrıca, Selahaddin Zerkub ve Hüsameddin Çelebi için söylenmiş şiirlerde yer alır.
Eserin tenkitli ilk yayımı B. Furuzanfer tarafından Külliyat-ı Şems ya Divan-ı Kebir adıyla yapılmıştır.

Mesnevi
Mesnevîhân: Mesneviyi hatmedip icazet aldıktan sonra okuyup açıklayan kimselere denir. Yaklaşık 24 bin beyittir. Hatimesini Sultan Veled yazmıştır. İkinci cildin ilk beyitlerinde Mevlana, Mesnevi’ye 13 Mayıs 1264 günü başladığını belirtmiştir. Genelinde didaktik bir eserdir. Kaynak olarak Kur’an-ı Kerim’e dayanan Mesnevi’de konunun akışına göre Kelile ve Dimne ile Mantıku’t-Tayr’dan hikâyelere yer verilmiş, Hâkim Senaî’nin Hadikatü’l-Hakika’sından yararlanılmıştır.
Mevlana hikâyelerini doğrudan değil başka hikâyelerle iç içe anlatır. Türk edebiyatında etkisi en güçlü eserdir. Mevlana’nın ölümünde yıl sonra Gülşehri, Mesnevi’den hikâyeler alarak şerh etmiştir.  
Süruri (Hacimli bir şerhi vardır, Farsçadır. öl. 1562), sudi, Şem’î,İsmail Rüsuhi Dede [Ankaravî] (öl. 1631), Yusuf Dede (Ankaravî’yi özetlemiştir, dili Arapçadır. öl. 1669), Nahifi (Eseri manzum tercümedir. öl. 1738), Şakir Mehmed (Eseri manzum tercümedir. öl. 1836), Mehmed Murad (öl. 1847), Osmanlı döneminde Mesnevi’yi tercüme veya şerh etmişlerdir.
Mevlana ve eserleri üzerindeki bu ilgi ve dikkat tasavvuf ve tasavvufi konuların sürekli olarak güncel kalmasında etkili olmuştur.

Fihi Ma Fih
Onun içindeki odur veya ne varsa onda var anlamlarına gelen bu eser Mevlana’nın sohbetlerinde sorulan sorulara verdiği cevapları içerir. Sultan Veled ve ona bağlı kimselerin Mevlana’nın sohbetlerinde tuttukları notlardan derlenmiştir. Eser, Anadolu’da vâkıat türünün ilk örneğidir. Bahaeddin Veled’in Mâ’arif ve Şems’in Makalat adlı eserlerinden izler taşımaktadır.
Vâkıat (= ders notları)

Meclis-i Seb’a
Mevlana’nın yedi vaazının yakın çevresi tarafından bir araya getirilmesi sonucu ortaya çıkmış bir eserdir. Her vaazda bir hadis çeşitli örnekler ve hikâyeler ile açıklanmıştır.

Mektubat
Dönemin devlet adamları, dostları ve oğullarıyla olan mektuplaşmalarını içerir. Kitapta yer alan 150 kadar mektupta Mevlana’nın insanlara öğütler verdiği ve hayra teşvik ettiği görülür.

Mülemmaları ve Türkçe Şiirleri
Hasibe Mazıoğlu tarafından topluca yayımlanmışlardır. Eserden anladığımız kadarıyla Türk edebiyatında musammat şiir yazan ilk şair de Mevlana’dır.

Mevlana ve Eserlerinin Türk Edebiyatındaki Yeri
Mevlana’nın şahsına ve eserlerine hayranlık ilk olarak Şeyyad İsa’nın eserlerinde karşımıza çıkar. Ahval-i Kıyamet adlı mesnevisinde Mevlana başta olmak üzere Sultan Veled ile Arif ve Abid Çelebi’lere yer vermiştir. Yunus Emre ve Gülşehri ve Elvan Çelebi de Mevlana’ya şiirlerinde yer vererek onu övmüşlerdir.
Kastamonulu Şazi, Kirdeci Ali, İzzetoğlu, Yazıcıoğlu Mehmed, Hüdayi, Baki, Ahmet Paşa, Şeyhülislam Yahya, Nef’î, Şeyh Galip, Âşık Paşa, eserlerinde Mevlana’yı anmış veya şiirlerini / hikâyelerini kullanmışlardır.
Âşık Paşa Garib-name’sindeki bir hikâyeyi Mesnevi’den almıştır.
Mu’înî, Sultan II. Murad devrinde Mesnevi’nin bir cildini tercüme ve şerh etmiştir.

İleri yıllarda Mevlana’nın yanı sıra Mevlevi şairleri hakkında da eserler ortaya çıktı. Sakıb Dede (öl. 1732) Mevlevi şairleri tanıtmak amacıyla Sefine-i Mevleviye, Esrar Dede (öl. 1796) Tezkire-i Şu’arâ-yı Mevleviye adlı eserlere imza atmışlardır.
Vasıf Efendi’nin Mecmua-i Medayih-i Mevlana adlı eseri 600 kadar şair hakkında bilgi vermektedir (Osmanlı Şiirinde Mevlana Övgüleri ve Mevlevilik Unsurları adıyla 2009 yılında yayınlanmıştır).

Sultan Veled
Eserlerini Farsça yazmakla beraber Türkçe şiirleri de vardır. Mevleviliği sistemli tarikat haline getirmiştir. Tarikatın ilk şeyhi Hüsameddin Çelebi’dir, 1284’te vefat etmesinden sonra yerine Sultan Veled geçmiştir.
Mevlevilik başta Bursa ve Edirne olmak üzere Osmanlı devleti içerisinde hızla yayılmış, kimi padişahların yardım ve desteğini görmüştür.
Sultan Veled, az sayıda da olsa gerçek manada Türkçe gazel yazan ilk şairdir. Divan, İbtida-name, Rebab-name, İntiha-name adlı mesnevileri ile nesir olarak yazdığı Ma’arif olmak üzere beş eseri vardır.

Ahmed Fakîh
Türk Edebiyatı’nda aynı birkaç şair vardır. Bunların ilki Konya’da yaşamış ve 1221 yılında vefat etmiş olan Hoca Fakîh / Fakîh Ahmed’dir.
İkincisi Bahaeddin Veled’in öğrencisi olan, 1251 yılında ölen Ahmed Fakîh’dir. Fuad Köprülü, Mecdut Mansuroğlu ve Hasibe Mazıoğlu, Çarh-name’nin şairi olarak 1251’de ölen Ahmed Fakîh’i nazarı dikkate alırlar. Bunlardan başka 14. Yüzyılda yaşamış iki ayrı Ahmed Fakîh daha vardır. Son yıllarda yapılan araştırmalar Çarh-name ve Mesacidi’ş-Şerife’nin 14. yüzyılda yaşamış olan Ahmed Fakîh’e ait olduğu yönündedir.  
Çarh-name
Eğirdirli Hacı Kemal’in Cami’ü’n-Nezair adlı nazire mecmuasında yer alan, kaside nazım şekli ile yazılmış 83 beyti elimize ulaşan eksik bir manzum eserdir. Mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezni ile yazılmıştır.
Kitabu Evsafı Mesacidi’ş-Şerife
Eserin aslı Londra’da British Museum’dadır. Hasibe Mazıoğlu tarafından yayımlanmıştır. 347 beyitlik küçük bir mesnevidir. Mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezni ile yazılmıştır. Hece vezni ile yazılmış dörtlükleri de vardır.
Yapı bakımından Kutadgu Bilig’e benzer. Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe mesnevidir. Dil yönünden anlaşılır, açık ve sadedir. Peygamber’in Medine’ye hicreti, Mekke ve Kâbe gibi dini konulara yer verir. İçerik yönünden bir çeşit seyahatname sayılabilir.

Dindışı Klasik Türk Şiiri
Sultanların sazlı, şaraplı eğlence meclisleri olurdu. Bu meclislerde bulunan kimseler için söylenen şiirler ayrı bir şiir kolu olarak ele alınır.

Hoca Dehhani
Selçuklular döneminde sarayda bulunmuştur. Elimize ulaşan tek kasidesine göre Horasan’dan Anadolu’ya gelmiştir. III Alaeddin Keykubat döneminde sarayda bulunmuştur. Sultan tarafından Selçuklu şeh-namesi yazmakla görevlendirilmiştir.
Şiirlerinden anlaşıldığı kadarıyla sanat yönü ağır basan şair Farsçayı ve Fars edebiyatını iyi bilmektedir. İran şiirinin edebi sanatlarını ve mazmunlarını Türk şiirinde kullanarak divan şiirimizin temelini atmıştır.
Kasidesi baharı anlatan nesip ile başlar. Bu kısım 12 beyittir. Akabinde övgülere, sonrasında da Horasan’a gitmek istediğinden söz ettiği beyitlere yer verir. Padişaha dua ile esere devam eder. Mefâ’îlün mefâ’îlün mefâ’îlün vezniyle yazdığı kasidesinde fiilleri çok kullanır. Bu durum şiirine hareket kazandırır. Dehhani için örnek kahraman Hazreti Ali’dir. Edebiyat dünyasına Fuad Köprülü tarafından tanıtılmıştır. Şiirlerinde farklı vezinleri kullanan Dehhani, Farsça tamlamalara da çokça yer vermiştir. Devrinde dil yönünden kendisine en yakın şair Gülşehri’dir.
Kasidesi de dahil olmak üzere elimize kalan eserlerinin toplamı 94’tür. Bununla beraber Hoca Dehhani, divan şiirinin sınırlarını belirlemiş ve divan edebiyatı şairlerinin pek çoğunu etkilemiştir.

Ünite 6

Harezm-Altın Ordu Türkçesi ve Edebiyatı


Harezm ve Tarihi

Harezm, Arap tarihçileri tarafından bugün Özbekistan - Türkmenistan sınırında kalan Cayhun Irmağı’nın Aral Gölü’ne döküldüğü bölgeye verdikleri isimdir. Verimli toprakları nedeniyle tarih boyunca çeşitli halkların yerleşiminde kalan Harezm bölgesi, savunulması kolay bir coğrafyada bulunduğu için bağlı bulunduğu devlete başkaldırarak özerk yapıda varlığını sürdürmüştür.
Herodot’un verdiği bilgilere göre Harezm bölgesinde yaşayan halkın merkezi (başkenti) Horasmia’dır (Horasmia =/ Harezm). Harezm ibaresi 13. yüzyıla kadar Ceyhun Nehri’nin sağ tarafında kalan Kat şehrini tanımlamıştır. Nehrin sol yakasındaki bölgeye Gürgenç (Arapça: Curcaniya, Türkçe: Ürgenç, Köhne Ürgenç) denirdi. Bu şehir Araplar tarafından Türk Kapısı olarak anılırdı.
Harezmşah, bu bölgeye hakim olanlara verilen unvandır. Harezm’de Persler zamanından başlayıp 995 yılına dek ayakta kalan hanedan Afrigoğulları’dır. Bu devre ait Harezm dilinin Avesta, Soğd, Yagnob ve Oset dilleri gibi doğu İran dili olduğu bilinmektedir.
Ticaret merkezi olan Harezm, gerek ticaret gerekse arna ve yab denilen sulama sistemiyle ilerlettikleri tarım nedeniyle oldukça zengin bir bölgeydi.
Harezm bölgesi 717 yılında Emeviler tarafından ele geçirildi. 995 yılında Samanoğulları, Gürgenç’i ele geçirdi. Kat bölgesini de ele geçiren Samanoğulları, Afrigoğulları’nın son temsilcisini de öldürerek başkenti Gürgenç olan yeni bir hanedanlık kurdular.
10. yüzyılda bu bölgede Türklerin varlığı belirginleşmeye başlar.
1017 yılında bölge Gazneliler’in eline geçti. Bu tarihten sonra uzun süre siyasi karışıklıklar yaşandı. Kargaşa döneminde etnik yapı Türklerin lehinde gelişme gösterdi. Bölge Selçukluların idaresine girdikten sonra Sultan Melikşah zamanında Anuştigin, Harezm mutasarrıfı ve valisi olarak tayin edilmiştir. Harezm bölgesi bu dönemde Türkleşmesini tamamlamıştır. İdare ve ordunun Türkleştiği bu dönemde yazı dili henüz Türkçeleşmemiştir. Türkçe, Kutbüddin Muhammed ile başlayan son Harezmşahlar döneminde yazı dili olabilmiştir.
Anuştigin Garçai, Reşidüddin’in Cami’ü’l-Tevarih’ine göre Oğuzların Begdili boyuna mensuptur.
Anuştigin’in oğlu Kutbüddin Muhammed’in Harezmşah tayin edildikten sonra Harezm en parlak devrini yaşamıştır (1097). 1231 yılına kadar sürecek olan Harezmşahlar hanedanının temeli atılmış olur.
Atsız (1127-1156) devrinde yarı özerk bir devlet haline gelen Harezm, İl Aslan (1156-1172) ve Alaeddin Tekiş (1172-1200) zamanında güçlenip gelişmiş, Alaeddin Muhammed (1200-1220) devrinde imparatorluk olmuşken Celaleddin Muhammed’in (1220-1231) kötü idaresi sonucu Moğol güçleri karşısında mağlup olmuştur.
Cengiz Han’ın oğlu Cuci’nin payına kalan Harezm’in yönetimi, 14. Yüzyılda Kongrat Türklerine geçer. 1373 yılında Timur, bölgeyi yağmalamıştır. Timur’un ölümünden sonra Özbekler (Şeybaniler) Harezm’i işgal etmiştir. 16. yüzyıldan sonra Harezm gerileme devresine girer. 17. yüzyılda Kalmuk saldırıları ticari hayatı zayıflatmıştır. 1873 yılında Ruslar bölgeyi kontrol altına almışlardır. Bolşevik ihtilalinden sonra 1920 yılında Hanlık tamamen ortadan kalktı ve Harezm Halk Cumhuriyeti kuruldu. 1921 yılında Harezm Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. 1924 yılında Hive Hanlığı’nın doğusu Özbekistan’a, batısı ise Türkmenistan’a bırakılmıştır.

Harezm Türkçesi
Harezm Türkçesi, Türk dilinin doğu kolunu teşkil eden Karahanlı (Hakaniye) Türkçesi temelinde, güneydoğu kolunu teşkil eden Oğuz Türkçesi ve kuzeybatı kolunu teşkil eden Kıpçak Türkçesinin bu bölgede karışıp kaynaşmasından oluşan Türkçeye verilen addır. Bölgenin etnik zenginliğinden dolayı Harezm Türkçesi karma bir dil yapısına sahiptir.
Ali Şir Nevai’nin Mecalisü’n-Nefais adlı eserinde Hüseyn Harezmi’nin, Kaside-i Bürde’ye Harezm Türkçesinde şerh yazdığını belirtmesi nedeniyle Harezm Türkçesi, Türkçenin belli bir dönemi için ad olarak kullanılır.  
Harezmli birçok şair ve bilginin 14. yüzyılda Altınordu’ya göç etmesiyle Türk yazı dili bu bölgeye de ulaşmıştır. Çok geniş bir sahada kullanılan bu dil birlik sağlayamamış ve Timurlular devrinde yerini Çağatay Türkçesine bırakmıştır.
Fuat Köprülü, Türkistan, Horasan, Harezm ve Altınordu’da yazılmış bütün eserleri Çağatay Türkçesi başlığı altında ele alır. 13 ve 14. Yüzyıllardaki edebi verimleri bu dilin gelişme evresi içerisinde değerlendirir.
Fuat Köprülü’ye göre ilk Çağatay devri eserleri:
Hüsrev ü Şirin, Muhabbet-name, Cumcuma-name, Ali’nin Kıssa-i Yusuf’u, Rabguzi’nin Kısasü’l-Enbiya’sı, Mu’inü’l-Mürid ve Nehcü’l-Feradis.  
V.V. Barthold, Harezm ve Altınordu Türkçelerinin Çağatay Türkçesine geçiş devresi teşkil ettiğini dile getirmiştir.
A.N. Samoyloviç, Orta-Asya edebi dilini üç döneme ayırır: Harezm Türkçesine Oğuz-Kıpçak Türkçesi adını vermektedir.
Kaşgar merkezli Karahanlı ve Hakaniye Türkçesini 1. Dönem (11 ve 12. yüzyıllar),
Harezm merkez olmak üzere Seyhun’un aşağı kıyıları Oğuz-Kıpçak dönemi (13 ve 14. yüzyıllar),
Timur’dan sonra Çağatay bölgesinde başlayan Çağatayca dönemi (15 ve 20. yüzyıl başları). A. Caferoğlu’da müşterek orta Asya Türkçesini üç devreye ayırır: Karahanlılar devrinden itibaren Kaşgar şivesi etrafına gelişen Hakaniye Türkçesi, Harezm bölgesinde gelişen Harezm (Altınordu) Türkçesi ve Çağatay Türkçesi.

Harezm Türkçesi Eserleri

Zemahşeri ve Mukaddimetü’l-Edeb’i
Mukaddimetü’l-Edeb, ünlü tefsir ve lügat âlimi Mahmud bin Ömer ez-Zemahşeri tarafından yazılıp Atsız bin Muhammed bin Anuştigin’e sunulmuştur.
1127 yılında Harezmşah ilan edilen Atsız, devrin ilim dili olan Arapçaya ilgi duymuş ve Zemahşeri’den bir sözlük hazırlamasını istemiştir.
Mukaddimetü’l-Edeb’in 1127-1144 yılları arasında yazıldığı bilinmektedir. Eser, Arapça öğretmeyi amaçlayan kısa cümlelerden oluşan pratik bir sözlüktür.
Alfabetik düzeni olmayan sözlük isimler, fiiller, harfler (edatlar), isim çekimleri ve fiil çekimleri olmak üzere beş bölümden oluşmaktadır. Fiiller bölümü eserin ¾’ünü oluşturmaktadır.
Hapaks / Hapax = Bir eserde sadece bir defa kullanılmış (kelime) veya tek bir kelimede görülen şekil.
Hapaks durumundaki pek çok kelimenin yer aldığı Mukaddimetü’l-Edeb, bu yönüyle Divanü Lugati’t-Türk’ten sonra Orta Türkçe döneminin en zengin kelime hazinesini içine alan bir sözlüktür.
Mukaddimetü’l-Edeb’in Harezm Türkçesi ile yazılmış yirmi nüshası vardır. 1257 tarihli Yozgat nüshası bilinen en eski kopyadır.

Rabguzi ve Kısasü’l-Enbiya’sı
Rabguzi, Oğuzlarla meskûn ribat adlı bir yere mensuptur. Kervansaray anlamında bir terim olan ribat’ın Seyhun kıyılarındaki Cend şehri olduğu tahmin edilmektedir (Çirik Ribat = Cen yakınlarında anlamına gelmektedir).
Kısasü’l-Enbiya, 1310 yılında tamamlanmış ve Nasırüddin Tok Buga’ya sunulmuştur.  
Eserde 484 dize tutan 43 Türkçe şiir bulunmaktadır. Eserdeki manzum parçalar çoğunlukla kaside biçiminde yazılmıştır. Bu şiirlerin bir kısmı Arapçadan satır-arası tercümedir. Burçlarla ilgili bir manzum Kutadgu Bilig’teki benzer içerikli bir parçayla benzerlik gösterir. Manzumelerin önemli bir özelliği de mani-tuyuğ şeklinde dörtlükler biçiminde olmasıdır. Eserin genelinde aruz ölçüsü kullanılmakla beraber pek çok aruz hatası mevcuttur. Şiirlerde hece ölçüsünü takip etmek daha kolaydır. Eserin bilinen on bir nüshası vardır.

İslam ve Mu’inü’l-Mürid’i
Eserin 1313 tarihinde yazıldığı bilinmektedir. Eserin müellifiyle ilgili fikir ayrılıkları vardır. Dini ve tasavvufi konuların ele alındığı didaktik bir eserdir. Fe’ûlün fe’ûlün fe’ûlün fe’ûl vezninde yazılmıştır. Bilinen tek nüshası Bursa Orhan Kütüphanesi’ndedir. Tamamı 26 varak olan bu nüshanın her sayfasında 16-17 satır vardır.

Kerderli Mahmud b. Ali ve Nehcü’l-Feradis’i
Nehcü’l-Feradis, 1358 yılında Saray’da yazılmış olduğu düşünülen, kırk hadis tercümesi bir eseridir. Dört bölümden müteşekkil eserde aynı konuyla ilgili hadisler onar onar ele alınmıştır. Kırk hadis türündeki ilk Türkçe eserdir. Harezm dilinin özelliklerini tespitte başvurulan önemli bir kaynaktır. Bilinen dokuz nüshası vardır.

Harezm / Altınordu Türkçe Eserleri
Kutb ve Hüsrev ü Şirin’i
Nizami’nin Hüsrev ü Şirin adlı mesnevisini ilk defa Türkçeye çeviren şair Kutb’dur. Eser, 14. yüzyılda yazılmıştır. Birebir çeviri değildir. Kutb kendi şairliğini çevirisinde göstermiştir. Kutb, esere farklı tarihi ve sosyal ilişkileri dahil ederek Altınordu halkına uygun şekle sokmuştur. Eserin dili dikkate alındığında Kutb’un menşeinin Maverahünnehir olduğu düşünülmekte (F. Köprülü ve Eckmann bu görüşte).
Altınordu sahasının ilk edebi metni olan eserin bilinen tek nüshası Paris’tedir (Kıpçak kökenli Berke Fakih tarafından İskenderiye’de Altın Boga adına istinsah edilmiştir).  
Harezmi ve Muhabbet-name’si
Sir Derya’da Muhammed Hace Beg’in  Sıgnak’taki sarayında 1353’te yazılmış. Sevgi ve sevginin güzelliği içerikli Muhabbet-name’de bazı bölümler Farsçadır. Biri Uygur harfleriyle olmak üzere dört nüshası vardır.

Hüsam Katib ve Dasitan-ı Cumcuma’sı
Hüsam Katib’in yazdığı eserin edebi kaygısı yoktur. 1369 yılında geniş halk kitleleri için yazılmış dini içerikli lirik bir mesnevidir. Attar’ın aynı isimli eserinin tercümesidir. Cennet ve Cehennem konularını daha ayrıntılı incelediği bölümler nedeniyle asıl metinden ayrılır.
Altınordu sahasında yetişmiş birinin eseri olması bakımından edebiyat tarihinde önemli bir yeri vardır (F. Köprülü için bu konu önemli).

Mirac-name
Dil, içerik ve üslup bakımından Nehcü’l-Feradis’e benzeyen anonim bir eserdir. Uygur harfleriyle yazılmış tek nüshası Paris’tedir. Bu nüsha, 1436 yılında Malik Bahşı tarafından Herat’ta istinsah edilmiştir. Eserin Arap harfleriyle Çağatayca’ya tercüme edilmiş nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir.

Ünite 7

12-13. yüzyıllar Batı Türk Edebiyatı: Metinler

Mevlana’nın Türkçe ve Farsça-Türkçe Metinleri
Mevlana’nın Türkçe Beyitlerinden Örnekler


اوصك واريسه اى غافل الداغماغل زنهار ماله
mala zinhar aldanmagıl gafil iy saı-Ussun var

قاله كيرو اول كيدرسين قويوب سن كه يه نسنه شول       
Şol nesneye ki sen koyup gidersin ol girü kala

[müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün]

Ey gafil, aklın varsa geride bırakıp gideceğin (dünya) mal(ın)a sakın aldanma.


   لر پايلاشه واروب لرآندن آغلاشه دملكه بر
  Bir demliğe ağlaşalar andan varup paylaşalar                

    كوله كوله لر دونه تز كومشوب چوقوره سف    
  Seni çukura gömişüp tiz döneler güle güle

[müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün müstef’ilün]

(Bunlar senin ölümüne) bir anlık ağlarlar sonra seni mezara gömüp (senin bıraktığın) malını bir an önce paylaşmak için gülerek dönerler.

Mevlana’nın Farsça-Türkçe Mülemma Beyitlerinden Örnekler

 مد ميد در بمن ليكن كجا شعر كجا من         
Men küca şi’r kuca likin be-men der midemed

 كيمسن هى كويدم آيد كه كى تر يكى آن          
An yeki Türki ki ayed guyedem hey kimsen

[fa’ilatün fa’ilatün fa’ilatün fa’ilün]

Şiir nerede, ben neredeyim, şiirden uzaktayım. Lakin bana şair diyorlar. Türk’ün biri geldi bana “hey sen kimsin” dedi.

Mevlana’nın Türkçe Bir Manzumesi

ياووز يوقسه ش قاريندا كيدر اكر
Eger geydür karındaş yoksa yavuz

قيلاووز بودر سكا يولده اوزك
Özün yolda sana budur kılavuz

اوكوشدر قورتلر طوت برق جوبانى     
Çubanı berk tut kurtlar üküşdür

قوز قارا قاراقوزم مندن ايشيت
İşit menden kara kuzum kara koz

تورك وكر رومسن وكر طاتسن اكر
Eger Tatsen ve ger Rumsen ve ger Türk

بياموز زبانرا بى زبان
Zeban-ı bi-zeban-ra beyanımuz

Mesnevi’nin İlk Üç Beyti ve Türkçe Çevirisi

كندبشنو اين نى چون حكايت مى
Bişnev in ney çün hikâyet mîküned
[Dinle, bu ney neler hikâyet eder]

از جدايى‏ها شكايت مى‏كند
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned
[ayrılıklardan nasıl şikâyet eder]

كز نيستان تا مرا ببريده‏اند
Kez neyistân tâ merâ bübrîdeend
[Beni kamışlıktan kestiklerinden beri feryâdımdan]

در نفيرم مرد و زن ناليده‏اند
Ez nefîrem merd ü zen nâlîdeend
[erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir]

سينه خواهم شرحه شرحه از فراق
Sîne hâhem şerha şerha ez firâk
[İştiyâk derdini şerhedebilmem için]

تا بگويم شرح درد اشتياق‏
Tâ bigûyem şerh-i derd-i iştiyâk
[ayrılık acılarıyle şerha şerhâ olmuş bir kalb isterim]


Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri

Senün yüzün güneşdür yoksa aydur
Canum aldı gözün dakı ne aydur
[Senin yüzün güneş ya da ay mıdır? Canımı alan gözün daha ne söyler]

Benüm iki gözüm bilgil canumsun
Beni cansuz koyasın sen bu keydür
[İki gözüm (iyi) bil ki benim canımsın; beni cansız koyman benim için çok iyidir]

Hoca Dehhani’nin Şiirlerinden Seçmeler
Sun ey saki güle güle bize ol rah-ı reyhanı
Ki gül yine bezemişdür bugün sahn-ı gülistanı
[Ey saki, bize gülerek o fesleğen (=güzel) kokulu şarabı sun; çünkü gül, bugün gül bahçesini yine süslemiştir]

Cemal-i sureti Leyli güle güle mi virdi Mecnun’dur
Ki bülbül göge irürdi bu dem derdinden efganı
[Leyla, yüz güzelliğini güle mi verdi? (o yüzden) Bülbül şimdi Mecnun (gibi) olup derdinden feryadını gökyüzüne ulaştırdı]

(Kitap bitti)