29 Ekim 2013 Salı

16 - 19. Yüzyıllar Türk Dili

XVI-XIX. YÜZYILLAR TÜRK DİLİ

Ünite 1
16-19. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu Dışında Türk Yazı Dili
11. yüzyıldan itibaren Türk dili içerisinde farklı lehçeler konuşulmaya başlanmıştır (Oğuzca, Kıpçakça, Kırgızca vs.).
16. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti çatısı altında gelişen Türkçe çok sayıda eser vermiştir.
Osmanlı Devleti dışında eser veren yazı dilleri;
a) Çağatay Türkçesiyle yazılan metinler
b) Azerbaycan Türkçesinin kullanıldığı metinler
c) Türkmen Türkçesiyle yazılan metinler
d) Kıpçak Türkçesiyle yazılan metinler

Farklı yazı dilleri kullanılıyor olsa da aydınlar birbirlerini takip etmekteydiler. Ali Şir Nevai’nin eserleri bütün Türk coğrafyasında takip edilmiştir (Niyazi, Ali Şir Nevai’nin eserlerinde geçen kelimeleri derleyip bir lügat neşretmiştir, Abuşka Lügati).

16-19. yüzyıllarda Çağatay Türkçesi
Çağatay Türkçesi eski Türk edebî yazı dilinin doğal bir devamı olduğu gibi, birçok Türk halkının da yüzlerce yıl ortak yazı dili olmuştur.
Bu dönemin ilk önemli şahsiyeti Şibanî Muhammed Han’dır. Hayatı Bâbür Şah ile mücadelelerle geçmiştir. 1510 yılında Safevi hükümdarı Şah İsmail ile yaptığı bir savaşta yenilmiş ve ölmüştür. Bahru’l-Hudâ adlı dinî-ahlaki mesnevisi dışında edebiyat ve dil açısından çok önemli olan bir de Divan’ı vardır.
Muhammed Salih de Şeybanîname adlı eseri ile tanınmıştır.
Ali Şir Nevaî’den sonra Çağatay Türkçesinin en önemli şahsiyeti, Bâbür Şah kabul edilir. Temür sülalesinden Ömer Şeyh Mirza’nın oğlu olan Zahirüddin Muhammed Bâbür, 1483’te doğmuş, 1530’da ölmüştür. Beş eseri vardır: Vekayi, Divan, Aruz Risalesi, Mübeyyen Der-Fıkh, Risale-i Vâlidiyye.
Bayram Han, Türkçe bir Divan sahibidir.
17. yüzyılda en tanınmış şahsiyet, Hive Hanlarından Ebu’l-Gazi Bahadır Han’dır. Elimize çok önemli iki eseri ulaşmıştır: Şecere-i Terâkime, Şecere-i Türk.
Bâbürlü hanedanına mensup olan Fazlullah Han’ın Lugat-i Türkî adlı sözlüğü bu dönemin eserlerindendir.
18. yüzyılda Mirza Mehdi Han, Senglah adlı Çağatayca-Farsça bir sözlük yazmış (1758-1760 yılları arasında), bu eserin başına bir de Mebâniü’l-Luga başlıklı gramer eklemiştir.
Bozdogan Destanı veya Yusuf Beg-Ahmed Beg diye tanınan eser, 18. yüzyılın sonlarında yazıya geçirilmiştir.
18. yüzyılın sonları 19. yüzyılın başlarında yazılmış olduğu tahmin edilen Risale-i Muze Duzluk, ayakkabıcılık mesleğinin dinî ve ahlaki kurallarını, bu mesleğin öncülerini anlatmaktadır. Anadolu sahası dışında ahîlikle ilgili yazılmış nadir eserlerdendir

16-19. Yüzyıllarda Çağatay Türkçesi Dil Özellikleri

Çağatay Türkçesi                          Osmanlı Türkçesi
b-        bol                                          Ø         ol-
            ol- (nadiren)
b-        bir-                                         v-        vir-                                                               
            bar-                                                   var-
            bar                                                     var
-m-     min                                        b-        ben
k-        köç-                                        g-        göç-
            kil-                                                     gel-
            könül                                                göŋül
t-         tüz                                         d-        düz
            tüş-                                                    düş-
            tört                                                    dört                           
            toy-                                                    doy-
-G-      (< -G-) [içte]                          [içte]
            Yalgan                                              yalan
-k        (< +G-) [sonda]                    [sonda]
            Atlık                                                 adlu
Ö-ü    ösrük                                     e-ü     esrük
            Ötük                                                 edük
İ          işik                                        e          eşik
            İv                                                       ev
Ö         öy                                           e          ev
-f-       tofrak                                    -p-      toprak
            Yafrak                                              yaprak
-kk-   sekkiz                                               -k-      sekiz
            Tokkuz                                             tokuz/dokuz

Şekil Bilgisi Özellikleri
Yükleme hâli eki: (Ç.T.) +nI / (Os.T.) +(y)I
İlgi hâli eki: +nIŋ - +nI  / +(n)Iŋ
Yönelme hâli eki: +GA  / +(y)A
Ayrılma hâli eki: +dIn  / +dAn
Yeterlilik fiili: al- (nadiren bil-) / bil - u-
Emir-istek kipi (1. Çk.): -(A)lIŋ - -(A)lIm - -(A)lI / -(y)AlUm
Emir-istek kipi (2. Çk.): -(I)ŋIzlAr - -(I)ŋIz / -(I)ŋIz
Emir-istek kipi (3. Tk.): -sUn - -dIk / -sUn
Şimdiki zaman: -(y)A dUr / -(y)A yor(ur) - -(U)r
Gelecek zaman: -GU+kişi (+dUr) / -(y)AcAK - -(y)A - -(y)IsAr
Gelecek zaman / istek: -GAy (nadiren -(y)A) / -(y)A
Sıfat-fiil eki: -GAn / -(y)An
Zarf-fiil eki: -GAlI / -(y)AlI
Zarf-fiil eki: -GInçA / -(y)IncA

Örnek Metin / Metnin Transkripsiyonu ve Türkiye Türkçesi karşılığı:
cānımdın özge yār-ı vefā-dār tapmadım
könglümdin özge marem-i esrār tapmadım
[Canımdan özge vefalı yar bulamadım;
Gönlümden özge samimi sırlar bulamadım.]
cānım dik özge cān-ı dil-efgār körmedim
könglüm kibi köngülni giriftār tapmadım
[Canım gibi gönlü yaralı olan bir can görmedim;
Gönlüm gibi gönlü düşkün bulmadım.]
ösrük közige tā ki köngül boldı mübtelā
hergiz bu tilbeni yana hüyār tapmadım
[Sarhoş-baygın gözüne tâ ki gönül tutuldu;
Asla bu deliyi akıllı bulmadım.]
nāçār fürati bile ūy itmişem nitey
çūn valıġa özümni sezā-vār tapmadım
[Çaresiz, ayrılığı ile huy edinmişim, ne yapayım;
Kavuşmasına kendimi yakışır/uygun bulmadım.]
bārī baray işikige bu nevbet iy köngül
niçe ki barıp işikige bār tapmadım
[Hiç değilse gideyim kapısına bu kez ey gönül;
Nasıl ki gidip kapısına meyve-izin bulamadım.]
bābür özüngni örgete kör yārsız ki min
istep cihānnı munça ılıp yār tapmadım
[Bâbür, kendini alıştıragör sevgilisiz ki ben;
Arayıp cihanı böyle yapıp bir yar bulamadım.]

Dil incelemesi:
cān+ım+dın ‘canımdan’ [can: isim; +ım iyelik 1.tk.; +dın: ayrılma hâli eki]
özge : ‘başka, özge’
yār-ı vefā-dār (< Far.) ‘vefalı yar’
tap-ma-dım ‘bulamadım’ [tap-: fiil; -ma-: olumsuzluk eki; -dım: geçmiş zaman 1.tk.]
köng(ü)l+üm ‘gönlüm’ [köngül: isim; +üm+: iyelik 1. tk.; +din: ayrılma hâli eki.]
mahrem-i esrār (< Ar.) ‘çok samimi sırlar’
dik ‘gibi’ (edat)
cān-ı dil-efgār (< Far.) ‘gönlü yaralı olan bir can’
kör-me-dim ‘görmedim’ [kör-: fiil; -me-: olumsuzluk eki; -dim: geçmiş zaman 1. tk.]
kibi ‘gibi’ (edat)
köngül+ni ‘gönlünü’ [köngül: isim; +ni: yükleme hâli eki]
giriftār (< Far.) ‘tutulmuş, yakalanmış, düşkün’
ösrük ‘şarhoş, mest, esrik’ [ösrü- (< esri-): fiil; -k: fiilden isim yapan ek]
köz+i+ge ‘(onun) gözüne’ [köz: isim; +i+: iyelik 3. tk.; +ge: yönelme hâli eki]
bol-dı ‘oldu’ [bol-; yardımcı fiil; -dı: geçmiş zaman 3. tk]
hergiz (< Far.) ‘asla, hiçbir zaman’
tilbe+ni ‘deliyi’ [tilbe: isim; +ni: yükleme hâli eki]
yan-a ‘yine, tekrar’ [yan-: fiil; -a: zarf-fiil eki]
hüsyār (< Far.) ‘akıllı’
nāçār (< Far.) ‘çaresiz, ister istemez, zavallı’
fürkat+i (< Ar.) ‘ayrılığı, ayrılışı’ [fürkat: isim; +ı: iyelik 3. tk.]
ūy (Far.) ‘huy’
it-mişem ‘etmişim, eylemişim’ [it-: yardımcı fiil; -miş+em: geçmiş zaman 1. tk.]
nit-ey [< ne it-] ‘ne yapayım’ [nit- < ne it-: fiil; -ey: emir-istek 1. tk.]
vasl+ı+ġa (< Ar.) ‘ulaşmasına, birleşmesine, kavuşmasına’ [vasl: isim; +ı+: iyelik 3. tk.; +ġa: yönelme hâli eki]
öz+üm+ni ‘kendimi, özümü’ [öz: dönüşlülük zamiri; +üm+: iyelik 1. tk.; +ni: yükleme hâli eki]
sezā-vār (< Far.) ‘uygun, yaraşır’
bar-ay ‘varayım, gideyim’ [bar-: fiil; -ay: emir-istek 1. tk.]
işik+i+ge ‘kapısına, eşiğine’ [işik: isim; +i+: iyelik 3. tk.; +ge: yönelme hâli eki]
nevbet (< Ar.) ‘nöbet, sıra’
ni+çe ‘nasıl, ne kadar’ [ne: isim; +çe: eşitlik hâli eki]
bar-ıp “varıp, gidip’ [bar-: fiil; -ıp: zarf-fiil eki]
bār (< Far.) ‘yük, izin, meyve’
öz+üng+ni ‘kendini, özünü’ [öz: dönişlülük zamiri; +üng+: iyelik 2. tk.; +ni: yükleme hâli eki]
örget-e kör-Ø ‘öğretedur; alıştıradur, alıştırakoy’ [örget-: fiil; -e: zarf-fiil eki;
kör-: (tasvirî) fiil; -Ø: emir-istek 2. tk.]
yār+sız (< Far.) ‘yarsız, sevgilisiz’ [yār: isim; +sız: isimden isim yapan ek]
min ‘ben’ (1. tk. zamiri)
iste-p ‘arayıp, isteyip’ [iste-: fiil; -p: zarf-fiil eki]
cihān+nı (< Far.) ‘dünyayı, âlemi’ [cihān: isim; +nı: yükleme hâli eki]
mun+ça ‘bunca, bunun gibi, bu kadar’ [bu: 3. kişi zamiri +n+ :zamir n’si; +ça: eşitlik hâli eki]
kıl-ıp ‘kılıp, edip, eyleyip’ [kıl-: yardımcı fiil; -ıp: zarf-fiil eki]

Örnek Metin
Çağatay Türkçesiyle
Uygur élining źikri uyġurnıng ma’nāsı yapışkur témek bolur. ayturlar süt uyudı süt érgende biribiridin ayrılur kaçan uyuġandın song ayrılmas. uyudı ya’nī yapuştı ve takı ayturlar kim imāmġa uyudum imām oltursa olturatururlar tursa turadurlar pes yapuşkanı bolur. andak aytatururlar kim moġol yurtında ékki taġ uzunı kün tuġuşdın kün batışġa bī-nihāyet uluġ taġlar turur.

Türkiye Türkçesiyle Karşılığı
Uygur Halkı HakkındaUygur’un anlamı “yapıştır” demektir. Süt uyudu derler. Süt hâlindeyken birbirinden ayrılır. Uyuduktan sonra birbirinden ayrılmaz. “uyudu” yani “yapıştı” ve ayrıca derler ki “imama uydum”, imam oturursa otururlar, kalksa kalkarlar, sonuç olarak yapışkan olur. Şöyle söylerler: Moğol ülkesinde iki dağ vardır, uzunluğu gün doğusundan gün batısına kadar olan uçsuz bucaksız büyük dağlardır.

16-19. Yüzyıllarda Azerbaycan Türkçesi ile Yazılmış Metinler
Şah İsmail’in şiirleri, Fuzulî’nin eserleri ilk akla gelenlerdir. Fuzulî’nin etkisi altında şiirler yazan; Kavsi Tebrizî, Saib Tebrizî, Nişat Şirvanî, Ağa Mesih Şirvanî, Mevcî, Safî, Fazlî, Şakir, Mehcur, Müştak.
Melik Beg Avcı’nın küçük bir divanı önemli bir diğer şairdir. Eserinde 63 tane Türkçe gazel vardır.

16-19. Yüzyıllarda Azerbaycan Türkçesi Lehçe Özellikleri

Şekil Bilgisi Özellikleri



16-19. Yüzyıllarda Türkmen Türkçesi Lehçe Özelliklerinin Yer Aldığı Metinler
Mahdum Kulu (1733-1797) Arapça, Farsça ve Çağatayca bilirdi. Türkmen şiirinin kurucusu olarak kabul edilir.
Şiirlerinin dil özellikleri hakkında Mehmet Kara şu tespitleri yapmıştır:
a) Şiirlerinde hem bol- (bolmasa), hem de ol- (olsun) şekilleri geçer.
b) Çağataycadaki gibi hem -GAn eki (bargan), hem de Oğuzcadaki şekliyle –(y)An (bükülen) eki kullanılmıştır.
c) Yönelme hâli eki, hem Çağatay Türkçesindeki gibi +GA şekliyle (kimge), hem de Oğuzcadaki gibi +(y)A şekliyle (derde) kullanılmıştır
d) Çağatay Türkçesinde olduğu gibi zamir n’sinin kullanılmadığı örnekler yanında, Oğuzcadaki gibi kullanıldığı örnekler (dagında) de vardır.
e) İsimlerin olumsuz çekimi yapılırken Çağatay Türkçesindeki “imes” kelimesi de kullanılmıştır, Oğuzcadaki “degil” kelimesi de kullanılmıştır.

Çağatay Türkçesinin özellikleri:
Yönelme hâli eki +GA / hālimġa
Ayrılma hâli eki +dIn / sendin, yüzüngdin, ağzındın
-GAN sıfat-fiil eki / beslegen, yolukġan
bol- fiili / bolur, bolsa
bar- fiili / barıp
ber- fiili / berür

Oğuzcanın (Türkmen Türkçesi) özellikleri:
Yönelme hâli eki: +(y)A / deryāya, közlere, bizlere, nā-merde
Ayrılma hâli eki: +dAn / itden
-(y)An sıfat-fiil eki / diyenler, koyanlar
zamir n’si / aġzındın, çağında
ol- fiili / olur
t- > d- ötümlüleşmesi / dişi, durar, duş, dileg, düşüp
(Bazı kelimeler) / dodak ‘dudak’, iy- ‘yemek’

16-19. Yüzyıllarda Kıpçak Türkçesi ve Edebiyatı
15. yüzyıla kadar Kıpçak Türkçesi özelliklerini barındıran metinler yazılmaya devam etmiş, bu tarihlerden sonra siyasi koşulların etkisiyle Çağatay Türkçesiyle eserler yazılmıştır. Tatar edebiyatı yeniden 19. yüzyıldan itibaren eser verir olmuştur.
18. yüzyılda yazılmış olan Bahâdur Şâh’ın Arz-Nâmesi’nde hem Çağatay hem de
Osmanlı Türkçesinin yanında Tatarca özellikler de bulunmaktadır:
Çağatay ve Tatar Türkçeleri      Oğuzca
bol-                                                    ol-
birle                                                  ile
men                                                   ben
bar-                                                   var-
bir-                                                    vir-
öz                                                       kendü
köp                                                    çok
tap- ‘bulmak’                                   bul-
yaşurun                                           gizlü

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde çeşitli Türk boylarının dilleri hakkında bilgiler mevcuttur. Bugün Azerbaycan Türkçesi dediğimiz lehçe için Türkmence demiştir. Hayati Develi, Evliya Çelebi’nin incelediği dil malzemesini “Azerbaycan Türkmen Ağzı” olarak adlandırır. 
Evliya Çelebi, eserinde verdiği Tatarca kelime listesini Akmescid’de derlemiştir.
kömeç ‘ekmek’, may ‘yağ’, ayak ‘çanak’, çepeç ‘tavuk’, torgay ‘serçe’, tota- ‘durmak’, caşı ‘iyi’, caman ‘fena’, kayda barasın tentek ‘nereye gidersin köpek’,
Nogayca kelimelerden ve cümlelerden örnekler (Seyahatname, Cilt VII, 147b):
pir ‘1’, ikiz ‘2’, üş ‘3’, tört ‘4’, beş ‘5’, altı ‘6’, ceti ‘7’, ‘sekiz’, ‘tokuz’ 9, on ‘10’; caradan ‘Allah’, batır cigit ‘bahadır yiğit’, tuvalar yasadım ‘du’ālar yapdım’, aytım bar aytayım ‘sözüm var söyleyim’, aşıkman ‘acelene etmeŋ’

Kıpçakçanın lehçelerinde bulunan özellikler:
1. Çağatay Türkçesi ve Osmanlı Türkçesinde kelime başındaki y- ünsüzü, birçok kelimede c- şeklinde telaffuz edilmektedir: caman ‘yaman, fena’, caradan ‘yaratan, Allah’, cigit ‘yiğit’
2. Osmanlı Türkçesinde kelime başında v- şekline dönüşmüş olan (var-, vir-) ve Çağatay Türkçesinde eski şekliyle b- olarak telaffuz edilen (bar-, ber-) kelimeler Kıpçakçada b- önsesiyle telaffuz edilmektedir: barasın ‘gidersin’
3. Çağatay Türkçesi ve Osmanlı Türkçesinde /ç/ olarak telaffuz edilen ses Nogaycada /ş/ hâline gelmişti: üş ‘üç, 3’

Ünite 2
Batı Türkçesi
Güney-Batı Türkçesi, Güney Türkçesi veya Oğuzca olarak da adlandırılmıştır.
Azerbaycan Türkçesi, Horasan Türkçesi, Kaşgay Türkçesi, Irak Türkmencesi, Türkiye Türkçesi, Türkmenistan Türkmencesi ve bunların çeşitli bölgelerde konuşulan şivelerinden oluşur.
Osmanlı Devleti’nin etkisiyle sarayda konuşulan Türkçe, İstanbul Türkçesi baskın dil konumuna gelmiştir. İstanbul Türkçesi etrafında yüksek bir edebiyat geleneği oluşmuştur.
Arapça ve Farsça dil unsurlarının Türkçe yazılan eserlerde kullanım derecesi, yazarın eğitim seviyesi, içinde bulunduğu edebi çevre, işlediği konu ve hitap ettiği kişilerin sosyal statüsüne göre değişiklik göstermiştir. Halk ve geniş kitleler için yazılan eserlerde kullanılan Türkçe daha sadedir.

Dönemin Önde Gelen Şairleri
Fuzulî
Türkçe Divanı, Leyla vü Mecnun mesnevisi, Hadikatüs-Süeda ve Şikāyetnāme olarak bilinen mektubu çok sevilmiştir.

Baki
Türk divan şiiri tarihinin en başarılı şahsiyetlerinden birisidir. Özellikle gazellerindeki mısra ve beyit bütünlüğü dikkat çekicidir.

Bağdatlı Ruhi
Türk edebiyatının en güzel yergi şiirlerinden sayılan Terkib-i Bend’in şairidir.

Hayali
Tasavvufa meyil göstermiş, derviş hayatı yaşamış ve şiirlerinde samimi bir sufi olarak ortaya koyduğu rindane edası ve yer yer görülen Rumeli Türkçesi özellikleriyle oluşturduğu özgün söyleyişler büyük beğeni kazanmıştır.

Bunların dışında Zati, Hayreti, Nev’i daha çok gazel türünde ünlenmişlerdir. Taşlıcalı Yahya, Kara Fazlı, Lāmī ve Azeri İbrahim Çelebi ise yazdıkları mesnevilerle kendilerini kabul ettirmişlerdir.

Şiirde Yeni Tarz ve Üsluplar
Agehi, şiirlerinde denizcilikle ilgili terim ve ifadeleri yaygın kullanarak edebi dile yeni bir anlatım gücü, söyleyiş güzelliği ve samimiyet katmıştır.
Tatavlalı Mahremi ile Edirneli Nazmi gazellerinde basit Türkçe (Türki-i basit) denilen halkın konuşma dilinin yalınlığı ve akıcılığını yansıtan bir kelime hazinesi ve üslup denemişlerdir.

16. Yüzyıl Nesir Yazarları ve Türkçe

Süslü Nesir
Bu yüzyılda dili ağır, uzun cümle yapılarına sahip düzyazı üslubunun yaygınlık kazanmıştır.
Ağdalı ve karmaşık üslup eserlerin esas olarak giriş kısımlarıyla yüksek şahsiyetlerin anlatıldığı paragraflarda daha kuvvetlidir.
Ahdi (Gülşen-i Şuarā), Âşık Çelebi (Meşāirü’ş-Şuarā), Ferīdun Bey (Münşeāt) Gelibolulu Mustafa Āli (Künhü’l Ahbār, Kavāidü’l-Mecālis, Menākıb-ı Hünerverān), Hoca Saadeddin (Tācü’t-Tevārih), Kınalızade Ali Çelebi (Tezkiretü’ş-Şuāra), Latifi (Tezkire), Nişancı Celālzāde Mustafa Çelebi
(Tabakātü’l-Memālik fi Derecetü’l-Mesalik), inşa türünün önemli isimleridir.
Süslü nesrin özellikleri;
1) Konuşma dilinde kullanılmayan birçok Arapça ve Farsça kelime kullanılmıştır.
2) Üçlü, dörtlü, hatta beşli Farsça terkipler kullanılmıştır.
3) Tarihi olaylara ve şahsiyetlere telmihler, soyut ve karmaşık teşbih, istiare ve mecazlar kullanılmıştır.
4) Cümleler birbirine secilerle ve edatlarla bağlanarak uzatılmış ve konunun ana fikrini anlamak zorlaşmıştır.

Orta Nesir
Konuşma dili özelliklerine yakın daha sade, anlaşılır ve külfetsiz nesir üslubudur.
Bu üslupla yazanlar arasında Fuzuli (Hadikatü’s-Süedā), Latifi (Evsāf-ı İstanbul), Lütfi Paşa (Tevārih-i Āli Osman, Āsafnāme), Mehmed Âşık (Menāzirü’l-Avālim), Selaniki Mustafa Efendi (Selaniki Tarihi), Sā’i Çelebi (Tezkiretü’l-Bünyān), Sehi Bey (Heşt Behişt), ve Seydi Ali Reis (Mir’ātü’l Memālik, Kitābü’l-Muhit) yüzlerce yazar arasında öne çıkan isimlerdir.
Orta nesir halk için yazılan kānunnāmelerde, halka yönelik fetvalarda, tarihlerde, seyahat eserlerinde daha yaygın kullanılmıştır.

Halk Nesri
Halkın günlük konuşma Türkçesi unsurlarıyla oluşturulmuş mensur destanlar, halk hikâyeleri, peygamber kıssaları, menakıpnameler, masallar, nasihatnameler, falnameler ve ilmihaller halk nesri üslubuyla yazılmıştır.

16. Yüzyıl Halk Edebiyatı
Kelime hazinesi, gramer şekilleri ve sanat zevki alanlarında Türkçenin belirli seviyede istikrara ve standarda ulaşmasına bu gezgin âşıkların etkisi büyük olmuştur.
Dindışı âşık edebiyatının bu dönemde temsilcileri arasında Bahşi, Ozan, Kul Mehmet, Öksüz Dede ve adına destanlar söylenen Köroğlu vardır.
16. yüzyılın en önemli tekke şairi Pir Sultan Abdal’dır.

17. YÜZYIL TÜRK DİLİ VE EDEBİYATININ GENEL GÖRÜNÜŞÜ
Devlet yönetiminde zaafiyetler meydana getirmiştir. Bozulan ekonomik ve sosyal düzen sonucu Celali isyanları Anadolu’ya yayılmıştır. Bu durum karşısında kimi aydınlar durumun düzeltilmesi için çeşitli tavsiyeler ve çözümler içeren risaleler yazmaya başlar.
Bu yüzyılın Osmanlı padişahlarından II. Mehmed (Adli), I. Ahmed (Ahmed), II. Osman (Faris / Farsi) ve IV. Murad (Muradi) şiirler yazan, sanatla haşır neşir padişahlardır.
Şiirde görülen iki önemli üslup ve sanat anlayışı dönemin şairleri ve aydınları arasında rağbet görmüştür. Bunlardan birincisi Sebk-i Hindi üslubu, diğeri felsefi ve hikemi konuları içeren şiir anlayışıdır.
Sebk-i Hindi özellikle Naili, Neşāti, Fehīm-i Kadim ve Şeyh Galip gibi şairlerle bilinir.
Dönemin Önde Gelen Şairleri

Nef’i
Türk edebiyatının en sert hicivlerini yazan şair olarak bilinse de kaside alanındaki samimiliği, konu bütünlüğü ve gösterişli ses kompozisyonuyla şöhret kazanmıştır.

Nabi
Aslen Urfa’lı olan Nabi, İstanbul Türkçesini en başarılı kullanan şairlerdendir. Dönemin hikemi şiir anlayışının önde gelen temsilcisidir.

Şeyhülislam Yahya
Şeyhülislam Yahya, alçak gönüllü bir eda ile ele aldığı gazellerinde genel olarak tasavvufi konuları işler.

Sabit
Bosnalı olan Sabit, şiirlerinde özgün söyleyiş ve imgeler oluşturmuştur.

Neşati
Sebk-i Hindi üslubunun temsilcilerinden Neşati, Mevlevi şeyhidir.

Naili
Gazellerinde Sebk-i Hindi akımının etkisiyle soyut ve karmaşık imgeler kullanmıştır.

Mesneviler
Kafzade Faizi, Şeyh Mehmet Allame, Şeyhülislam Yahya, Riyazi ve Tıfli gibi şairler sakiname yazan şairler arasındadır.
Şehrengiz türünde Neşati, Edirne, Tabi ise İstanbul üzerine şehrengiz yazmışlardır.

Nesir Edebiyatı
Süslü nesirde isimleri bu tarz nesir eserleriyle özdeşleşen Veysi ve Nergisi Arapça ve Farsça terkiplerle örülü üsluplarıyla süslü nesir anlayışını çok daha zor ve ağır seviyelere ulaştırmışlardır.
Veysi, Hz. Muhammed’in hayatını anlattığı ve Siyer-i Veysi olarak bilinen Dürretü’l-Tac fi-Sahibü’l-Mirac isimli eseriyle tanınmıştır. Nergisi ise Murtaza Paşa’nın Macaristan seferini anlattığı El-Vaslu’l-Kāmil ile Münşeāt isimli eserleriyle bilinir.
Tarih eserleri arasında Hasan Beyzade’nin Tarih-i Al-i Osman, İbrahim Peçevi’nin Peçevi Tarihi, Abdurrahman Hıbri’nin Edirne şehrinin tarihini anlattığı Enisü’l-Müsamirin ve Ahmed bin Lütfullah’ın yazdığı Müneccimbaşı Tarihi orta nesrin bu dönemde önde gelen eserleridir. Tezkire alanında ise Riyazi, Faizi, Rıza, Yümni, Asım ve Güfti gibi yazarlar ortaya koydukları tezkirelerinde orta nesri büyük ölçüde devam ettirmişlerdir.

Katip Çelebi
Katip Çelebi bilimsel eserlerini büyük ölçüde orta nesir üslubuyla yazmıştır.
Düsturü’l-Amel isimli eserinde Osmanlı devleti yönetimindeki aksakların giderilmesi yönünde bilgi vermiş, Mizanü’l-Hak’ta dönemin bilim anlayışlarından bahsetmiş, bir coğrafya kitabı olan Cihannüma’da dönemin en son coğrafya bilgilerini ortaya koymuş, yazarlar ve eserler sözlüğü olarak kaleme aldığı Keşfü’z-Zünun’da ise 14.500 civarında eser tanıtmış ve 10.000’e yakın yazardan
bahsetmiştir.

Evliya Çelebi

17. Yüzyıl Halk Edebiyatı
Âşık edebiyatında Karacaoğlan, Gevheri ve Âşık Ömer, tekke edebiyatında Aziz Mahmud Hüdayi ve Niyazi-i Mısri gibi isimlerle karşılaşırız.

Karacaoğlan
Çukurovalı olduğu sanılan şairin hayatı hakkındaki bilgimiz çok zayıftır.
Kullandığı Türkçenin basitliği, saflığı ve içtenliği ile hayallerin ve edebi sanatların yok denecek kadar az olması onun eserlerinin halk tarafından sevilmesinin en önemli sebeplerinden olmuştur.

Gevheri
Şiirlerinde şahsi duygularla aşk, ayrılık ve sevgililerin övülmesi konularını işlemiştir.

Âşık Ömer
Kültürlü ve eğitimli bir saz şairidir.
Aruz vezniyle divan edebiyatı nazım türlerinde de yazmıştır.

Tekke Şairleri
Aziz Mahmud Hüdayi
Celvetiye tarikatinin kurucusudur.

Niyazi-i Mısri
Niyazi-i Mısri, Halvetiye tarikatına mensup bir tekke şairidir.

18. YÜZYIL TÜRK DİLİ VE EDEBİYATININ GENEL GÖRÜNÜŞÜ
Osmanlı Devleti bu yüzyıla 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması’nın ağır sonuçları altında girmiş, devlet yöneticileri bu antlaşmadan sonra ortaya çıkan siyasi durumu düzeltmek için yeni arayışlara girmiştir.

Lale Devri
III. Ahmet’in 1718 ile 1730 yıllarını kapsayan padişahlık döneminde Avrupa’daki gelişmeleri yerinde görüp incelemesi amacıyla 28 Mehmet Çelebi Fransa’ya elçi olarak gönderilmiştir. Matbaanın kurulması, sarayda şiir ve sanat meclisleri oluşturulması, sanat, mimari ve hayat tarzında batı ve doğu geleneklerinin izlerini taşıyan bir sentezin denenmesiyle Lale Devri adını verdiğimiz müstesna ortam tesis edilmiş olur.
Gazel ve kaside alanında Nedim, Selim, Rasih Bey, Sami, Seyyid Vehbi,
Salim, Koca Ragıp Paşa, Haşmet ve Fıtnat Hanım dönemin önde gelen şairleri arasındadır.
Nedim
Devrinin hareketli ve geniş katılımlı orta sınıf yeni tarz eğlence, sanat ve kültür anlayışını gazel ve şarkılarında çok başarılı bir şekilde aksettirerek Lale Devri şairi unvanını kazanmıştır. Halk şiirindeki koşma nazım şekliyle de büyük benzerlikler gösteren şarkı türü Nedim’le büyük üne kavuşmuştur.
Şeyh Galib
Şeyh Galib soyut divan şiirinin belki de son önemli temsilcisidir.
Bursalı İsmail Beliğ’in Bursa Şehrengizi ile Sakiname adlı eserleri dönemin önemli mesnevi eserlerindendir. Bu türde kaleme alınmış Darendeli Bekayi’nin 7000 beyitlik Battalname’si çok tanınmış ve okunmuş bir eserdir.
Sünbülzade Vehbi’nin Lütfiyye mesnevisi bir öğüt mesnevisidir. Vehbi’nin çok okunmuş 2 manzum sözlüğü de vardır. Bunlardan Farsça-Türkçe olan sözlüğün ismi Tuhfe, Arapça-Türkçe olanınki ise Nuhbe’dir.
Enderunlu Fazıl’ın Hubanname ve Zenanname adlı mesnevileri sırasıyla değişik milletlerin erkek ve kadın güzelleri hakkındadır. Defter-i Aşk isimli kitabında ise şair kendi aşk tecrübelerini anlatır.
Çeviri sahasında Nahifi Dede’nin 6 cilt olarak aynı vezinle beyit beyit yaptığı
Mevlana’nın Mesnevi isimli eserinin tercümesi hem döneminde hem de sonraki dönemlerde Türk edebiyatının önemli çeviri eserlerinden olmuştur.

18. Yüzyılda Nesir
18. yüzyılda çeşitli biyografik eserler, şairler tezkiresi ve mensur tarihler ve sefaretnameler yazılmıştır.
Biyografik eserler arasında Osmanzade Taib’in kendi dönemine kadar olan sadrazamlar hakkında bilgi verdiği Hadikatü’l-Vüzera; Sakıp Mustafa Dede’nin mevlevi büyüklerini anlattığı Sefine-i Nefise fi Menakibi’l-Mevleviyye; Şeyhülislam Esad Efendi’nin 100 bestecinin hayatını anlattığı Atrabü’l-Asar ve Müstakimzade Süleyman Saadeddin’in 88 şeyhülislamın hayatını anlattığı Devhat’ü-l-Meşayih isimli eserleri önde gelir.
Tezkire alanında Safayi Tezkiresi 470 civarında şair hakkında bilgi verir. Bu alanda ayrıca Salim Tezkiresi, Azizzade Hüseyin Ramiz’in Adab-ı Zurefa’sı ve Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye’si önde gelen çalışmalardan olmuştur. Dönemin mensur tarihçiliğinde Naima Tarihi, Raşid Tarihi, Asım Tarihi, Silahtar Tarihi ve Vasıf Tarihi döneme ve dönem tarihçiliğine ışık tutacak tarih eserleridir. Sefaretname türünde ise Dürr-i Yekçeşm’in İran Sefaretnamesi, 28 Mehmed Çelebi’nin Sefaretname-i Fransa, Ahmet Resmi
Efendi’nin Berlin Sefaretnamesi ve Vasıf Ahmet Efendi’nin İspanya Sefaretnamesi öne çıkan eserlerdir.
Giritli Aziz Efendi’nin yazdığı Muhayyelat dönemin halk hikâyeleri tarzında yazılmış üç ayrı hayali hikâyeden oluşmuştur. Binbir Gece Masallarıyla benzerlik gösteren bu eserin en önemli özelliği eserde kullanılan dil ve üslubun sadeliğidir.

18. Yüzyıl Halk Edebiyatı
Nedim ve Şeyh Galip hece vezniyle koşmalar yazmıştır. Mahallîleşme anlayışının sonucu olarak görülen bu durum şehirli popüler şiirin temellerinin zenginliğini ve konularının genişliğini göstermesi bakımından önemlidir.
Halk âşıklarının ele aldıkları konulardan birisi de Osmanlı ordularının yaptıkları savaşlardır.
Tekke Şairleri
İlahi türünde şiirler söyleyen bu dönem tekke şeyhleri ve şairleri üzerinde Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Hacı Bayram Veli gibi büyük tekke şairlerinin etkisi çok barizdir.
Dönemin önde gelen tekke şairleri Diyarbakırlı Ahmed Mürşidi ile Erzurumlu İbrahim Hakkı’dır.

19. YÜZYIL TÜRK DİLİ VE EDEBİYATININ GENEL GÖRÜNÜŞÜ
Yenileşme, modernleşme ve Avrupalılaşma dönemidir.
1856 Islahat Fermanı ve 1876 Birinci Meşrutiyetin ilanıyla yenileşme yolunda önemli gelişmeler elde edilmiştir.
Yenileşme hareketi III. Selim, II. Mahmut ve I. Abdülmecit gibi padişahların yönetiminde Rıfat Paşa, Reşit Paşa, Ali Paşa ve Keçecizade Fuat Paşa gibi üst düzey devlet bürokratlarının gayret ve çalışmalarıyla yürütülmüştür.
Başta Fransızca olmak üzere Avrupa dillerini bilen bürokratlar yetiştirmek amacıyla Tercüme Odası kurulmuştur.
Üniversitede okutulacak derslerde kullanılmak üzere kitaplar hazırlayacak olan
Encümen-i Daniş kurulmuştur.
Türkçenin zorunlu bir ders olarak okutulması Türk dili ve edebiyatının gelişmesi açısından çok yararlı olmuştur.
Fuat Paşa ile Ahmet Cevdet Paşa’nın 1851 yılında yazdıkları Kavaid-i Osmaniye Türkçenin ilk okul grameridir.
Şinasi’nin Türk atasözleri derlemesi olan “Durub-ı Emsal-i Osmaniye” ve Ahmet Vefik Paşa’nın Lehçe-i Osmani ile Şemsettin Sami’nin Kamus-ı Türki isimli sözlükleri bu yönde öncü çalışmalar olmuşlardır.
1860’lı yıllarda Hersekli Arif Hikmet, Leskofçalı Galip, Osman Şems, Kazım Paşa, Yenişehirli Avni gibi şairler “Encümen-i Şuara” ismi verilen bir şiir hareketi başlatarak divan şiirinin yeniden güç kazanması için çalışmışlar
Dönemin önemli divan şairlerinden Keçecizade İzzet Molla klasik şairlerin etkisinde şiirler yazmıştır. Leskofçalı Galip, Sebk-i Hindi üslubunu devam ettirmiştir. Osman Nevres daha çok şarkı ve mersiye türünde şöhret kazanmıştır.
Gazeteler, yeni yazılmış roman ve hikâyelerin de tefrikalar şeklinde yayımlandığı kültür vasıtaları olarak Türk dili, edebiyatı ve kültürü alanında kamuoyu yaratan bir güç olmuştur.

Tanzimat Döneminin Önde Gelen Yazar ve Şairleri
Şinasi
1860’ta Şair Evlenmesi isimli ilk Türk tiyatro eserini yayımlamıştır.
Ziya Paşa
Encümen-i Şuara üyeliği yapmıştır.
Namık Kemal
Hürriyet Kasidesi ve Vatan Mersiyesi gibi modern kavramları eski şiir kalıpları içinde dile getirmiştir.
Ahmet Mithat Efendi
İlk dönem Türk romancılığının en verimli ve etkili yazarıdır.
Şemsettin Sami
Türkçede ilk roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’ın yazarıdır.
Türk dili, tarihi ve kültürü konusunda bilinçli çalışmalar yapmıştır.

19. Yüzyıl Halk Edebiyatı
Öne çıkan isimler arasında Bayburtlu Zihni, Erzurumlu Emrah, Âşık Dertli ve Dadaloğlu vardır. Azerbaycan sahasında ise Âşık Elesker döneme damgasını vuran âşıktır.

Ünite 3
İmla, Fonoloji ve Morfonoloji

İmla
Yaklaşık 1000 yıl boyunca Türkçe, Arap alfabesiyle yazıldı.
Arap alfabesi fonetik bir alfabe değildir. Türkçenin morfonolojisinde önemli olan ünlülerin önlük-artlık, genişlik-darlık gibi özellikleri Arap kökenli Türk alfabesinde açıkça görülmez.
Arap alfabesinde ünsüzlerin yazımında çeşitlilik vardır; h/k/s/z fonemleri birden fazla işaretle gösterilebilir. Türkçe ise ünlüler üzerine kurulmuştur.
Türkçenin 8 ünlüsüne karşılık Arap alfabesinde kısa ve uzun söylenebilen 3 ünlü vardır. Arapça imlada kısa ünlüler yazıda gösterilmez.

Arap Harfli ve Çeviriyazılı Eserler
Molino (Mol.): Latin harfleri ile 1641 yılında basılan eser İtalyanca-Türkçe sözlüktür. Hem Türkçe kelimeler hem de Arapça ve Farsça kelimelerin konuşma dilindeki şekillerini gösteren önemli bir eserdir.
Parigi (Par.): Harekeli Arap harfleri ile 1665 yılında yayımlanan eser İtalyanca-Türkçe bir sözlüktür.
Meninski (Men.): Hem Latin hem de Arap harfleri ile 1680 yılında yayımlanmış bir sözlüktür. Madde başları Arap alfabesi ile verilmiş, sonra yanlarında Latin harfleri ile telaffuzu gösterilmiştir. Kelimelerin konuşmadaki şekilleri açıkça kaydedilmiştir.
Viguier (Vig.): Latin harfleri ile 1790 yılında Fransızca yazılmış ayrıntılı bir gramer kitabıdır.
Carbognano (Car.): Hem Latin hem de Arap harfleri ile 1794 yılında yazılmış bir gramer kitabıdır. Telaffuzda meydana gelen değişmeler Latin harfleri ile gösterilmiştir.
Binachi (Bia.): Hem Latin hem de Arap harfleri ile 1843 yılında yazılmış Fransızca- Türkçe sözlüktür. Latin harfleri ile Türkçe ve alınma kelimelerin telaffuzları gösterilmiştir.

Fonoloji
Ünlü Uyumları
Dil Uyumu
Osmanlı Türkçesinde dil uyumu büyük oranda vardır. Dudak uyumu ise XVII. yüzyıla kadar Eski Anadolu Türkçesindeki gibi yoktur.

Kelime Tabanlarında Dil Uyumu
Dil uyumu ancak artlık ve önlük özelliği taşıyan bazı harfler sayesinde tespit edilebilmektedir.
Kaf ( ق), tı ( ط), sad ( ص), elif ( ا), medli elif ( آ), ha ( ح), hı ( خ) ve zı ( ظ) harfleri kelimenin art ünlülü; te ( ت) sin ( س), kef ( ك), he ( ه) ve ze ( ز) ise kelimelerin ön ünlülü okunması konusunda yol gösterici olabilir.
Türkiye Türkçesinde olduğu gibi uyuma aykırı örnekler de bu dönem metinlerinde görülmektedir.
Alınma kelimeler özellikle ses yapısı bakımından dil uyumuna uygun hâle gelirler. Fakat alınma kelimelerin imlada alındıkları dildeki şekli ile yazılmasının bir gelenek hâline gelmesi, özellikle Arap harfli metinlerde bu kelimelerdeki dil uyumunun tespitini güçleştirmektedir.
Arap harfleri ile yazılan bir kelime tabanındaki dil uyumu kelimeden sonra getirilen ve artlık-önlük özelliği taşıyan {+cıgaz}, {+cigez}; {+cık}, {+cik}; {+lık}, {+lik}, {+luk}, {+lük} gibi ekler sayesinde bir nebze de olsa tespit edilebilir.
Bu gibi kelimelerin asli şekilleri okumuş kişiler tarafından, dil uyumuna bağlanmış şekilleri ise halk arasında kullanılan şekillerdir.

Eklerde Dil Uyumu
Klasik Osmanlı Türkçesi döneminde eklerin büyük bir kısmı dil uyumuna bağlı iken bazı ekler uyumsuzdur.
Şu ekler Klasik Osmanlı Türkçesinde dil uyumuna aykırı olarak da kelimelere eklenebilmektedir: {-AcAK}, {-AK}, {-ArAK}, {+CAgAz}, {+CAK}, {+CIK}, {+CUGAz}, {-DUK}, {-gIl}, {-(X)K}, {+lXK}, {-mAK}.
Alınma kelimelerdeki dil uyumuna aykırı telâffuz kararsızlıkları, /c/ foneminin ön damaksıllaştırıcı etkisi ve ağız özellikleri sebebiyle ortaya çıkmaktadır: dutacek, olacek; boġçacigez, çaŋcigez, çöpcigez; akcıġaz, kapucıġaz; bayırcik, kocacik; depecıķ, derecıķ, semizcıķ; uyugen; sürġu; bekçilıķ, acılik, yavuzligile; tįzlıķ; özlemaķ, itmaķ; toġdügi; gelduġı, isteduġı, olıgelduġı.

Dudak Uyumu
Kelime Tabanlarında Dudak Uyumu
Arap harfleri ile yazılmış metinlerde harekeler yardımı ile dudak uyumunu tespit etmek, dil uyumuna göre daha kolaydır.
Harekenin bulunmadığı metinlerde ise dudak uyumu ancak “vav " و", “ye " ى" gibi harfler sayesinde tespit edilebilir.
Klasik Osmanlı Türkçesinde önceleri kelime tabanlarında dudak uyumu yoktu.
17. yüzyıldan itibaren ise bazı kelimeler uyumlu ve uyumsuz olarak metinlerde yer alır: arkırı / arkurı, bitün / bütün, demür / demir, erük / erik, kıraġı / kıraġu, koŋşı / koŋşu, kurı / kuru, örtü / örti, pusu / pusı, saru / sarı, toġru / toġrı, tutı / tutu.

Eklerde Dudak Uyumu
Bu uyum, Osmanlı Türkçesi döneminde bazı eklerde 16., bazılarında 17. yüzyılda tekrar gelişmeye başlamış ve 18. yüzyılda büyük oranda tamamlanmıştır.
Düz Ünlülü Ekler
Bu sınıftaki eklerden {+CI} isimden isim yapma eki ( جى +), {-DI} görülen geçmiş zaman eki ( دى -), {+(s)I} teklik 3. şahıs iyelik eki ( سى +), {+I} yükleme hâli eki ( ى+), {-IcI} fiilden isim yapma eki ( يجى -( ve {+IncI} ) نجى +( isimden isim yapma eki gibi ekler Arap harfli imlada hep “ye ( ى)” harfi ile yazılmıştır.
Arap harfli imla bu eklerdeki dudak uyumunu gizlemiştir.
Düz ünlülü ekler dudak uyumuna en son bağlanan ekler olarak kabul edilir. Bunun sebebi de eklerin “ye ( ى)” harfi ile yazılmalarıdır.
Yükleme hâli eki Arap harfli metinlerin tamamında düz ünlülüdür, Arap harfli imlada hep “ye ( ى)” harfi ile yazılmıştır. بلبلى bülbülü, قاپويى kapuyu.
Düz ünlülü ekler, 17. yüzyılda dudak uyumuna bağlanmaya başlamış, uyum 18. yüzyılda tamamlanmıştır. Düz ünlülü eklerdeki dudak uyumu Arap harfli imlaya nadiren yansımıştır.
Yuvarlak Ünlülü Ekler
Yuvarlak ünlülü ekler Osmanlı Türkçesinde genellikle “و ile, bazı harekeli metinlerde ise “ وُ veya “ ـُ ile yazılan eklerdir.
و harfi ile yazılan {+ArU} yön eki ( ارو +), {-GU} fiilden isim yapma eki ( غو +), {+lU} isimden isim yapma eki ( لو +), {-U} fiilden isim yapma eki ( و+), {-DUK} sıfat-fiil eki ( )+ دوق+ دوك {-DUr-} fiilden fiil yapma eki ( دور +), {-sUn} teklik 3. şahıs emir eki ( سون +( , {-Up} zarffiil eki ( وب -), {-(U)r} geniş zaman eki ( ور -) ve {-(U)r-} fiilden fiil yapma eki ( ور )- gibi eklerdir.
Çeviriyazılı metinlerde yuvarlak ünlülü eklerin dudak uyumuna bağlı şekilleri Arap harfli metinlere göre daha açık ve daha çok kaydedilmiştir.

Ünsüz Benzeşmeleri
Arap harfli imlada د, ج, ك gibi harfler, tonsuz ünsüzlerden sonraki ünsüz uyumunu gizlemektedir.
Kelime Tabanlarında
a. Tonlu ünsüzlerden sonra:
-lc- : kolçak / قولجق
-lç- : alçak / آلچق
-lg- : gölge / كولكه
-lk- : dilki / دلكى
-nc- : incü / اينجو
-nç- : sançmak / صنچمق
-ng- : üzengi / اوزنكى
-nk- : tüfenk / توفنك
-rc- : bıldurcın / بلدرجن
-rç- : burçak / بورچق
-rg- : gürgen / گورگن
-rk- : arka / ارقه
-rd- : bögürdlen / بوكوردلن
-rt- : böğürtlen / بوكورتلن
-yk- : toykar / تويقار
b. Tonsuz ünsüzlerden sonra:
-kç- : ökçe / اوكچه
-st- : istemek / استمك
-şk- : başka / باشقه

Eklerde
Arap harfli metinlerde ünsüz uyumuna konu olan ekler ilk ünsüzlerine göre C, D ve G sınıfı olmak üzere üç başlıkta incelenebilir. Bunlardan C ve D sınıfı ekler Arap harfli metinlerde ج ve د ile yazılmıştır. Bu imla tarzı da tonsuz tabanlardan sonra ünsüz uyumu hakkında kesin hükümler vermeyi engellemektedir. G sınıfı ekler ise ön ünlülü tabanlardan sonra ك, art ünlülü tabanlardan sonra ise ق ve غ ile yazılır. Bu sebeple ön ünlülü tabanlardan sonra ك harfinin /k/ veya /g/ ünsüzlerinden hangisini karşıladığı açıkça tespit edilemez.

C Sınıfı Ekler
Bekçilik / بَكْچيِلِكْ
Cenkçi / جَنكْچىِ

D Sınıfı Ekler
Degiştürmek / دَكِشْتوُرْمَكْ
Saatte / ساَعَتّهَ

G Sınıfı Ekler
Düşkün / دوُشْكوُنْ
Yapışkan / ياَپِشْقَنْ

SES OLAYLARI
Ses olaylarında incelenecek örneklerde, / işareti ikili kullanımı, < işareti ise kendisinden sonra gelen kelimenin asli olduğunu gösterir.

Ses Düşmesi
Ünlü Düşmesi
Osmanlı Türkçesinde ünlü düşmesi hem Türkçe hem de alınma kelimelerde görülür. Ünlü düşmesinin en büyük sebebi ünlünün vurgusuz olmasıdır.
Ön Seste Ünlü Düşmesi
Türkçe kelimelerde az görülür.
Sıcak: isicak/issicak, ısıcak, ıssıcak, sicak, issıcak
Sıtma: ısıtma, sitma/ısıtma/isitma, isıtma
Orta Hecede (İç Seste) Ünlü Düşmesi
aşrı / aşırı
çevrilmek / çevirilmek
birbiri - birbiri / biribiri
gezcek
boynuz / boyunuz
karanlık / karanulık
mürvet < mürüvvet
Ünsüz Düşmesi
kazan/kazgan
o / ol, şu / şol
deler “derler”, död “dört”
Tekleşme
Kelime kökünde aynı cinsten iki ünsüz bulunduran kelimeler alınma kelimelerdir. Bazı alınma kelimelerde çift ünsüz tekleşir.
bedesten/bezzâzistân
ketenci < kettân
pelit < bellût
batal < battal
eyâm < eyyam
kere < kerre

Ses Türemesi
Ünlü Türemesi
Ön Seste
Türkçede kelime başında çift ünsüz bulunmaz. Yabancı kelimelerdeki düzensiz çift ünsüzleri gidermek, yani çift doruklu bir heceyi ikiye bölmek için kelimenin başına dar bir ünlü getirilir.
Rum / Urum
ohtapot < htapodi
İç Seste
akıl < akl
davul < tabl
hasim / hasm
cevz / ceviz
Ünsüz Türemesi
Ön Türeme
vurmak / urmak
İç Türeme
fişek / fişenk
pambuk / pamuk
dümbelek < dübelek

Ses Değişmesi
Ünlü Değişmesi
Daralma
Türkçede /g/, /ğ/, /y/ ünsüzlerinin etkisi ile bazı kelimelerin ilk hecesindeki geniş yuvarlak ünlülerde daralma meydana gelir
tiftik < teftik
cendire < cendere
mıncınık / mancanîk
bâzırgân < bâzergân
Düzleşme
Diş-dudak sesi olan /f/ ön seste ve art ünlülü kelimelerde düzleşmelere sebep olur. /f/ sesinin dışında da düzleşmeler görülür.
cindî < cündî
fındık < funduk
fıstık < fustuk
Genişleme
cehet < cihet
kese < kîse
ıġaç / ağaç
meşe / mîşe
Yuvarlaklaşma
hoca < hvâce
kıssahôn < kıssahân
dövlet / devlet
İncelme
Bu değişme alınma kelimelerde görülür.
bâdem < bâdâm
hece / hecâ’
seyis / sâis
kiler / kilâr
Kalınlaşma
bilâzik < bilezik
put / but < büt
tabak < debbâğ
lokma < lûkme
maymun / meymūn
Kısalma
Bu uzun ünlüler daha çok kapalı son hecede kısalır.
ahval < ahvâl
beygir < bârgir
divit / devât
hazne / hazîne
Ünsüz Değişmesi
Tonlulaşma
gavur < kâfir
zincâb < sincâb
dad < tat
babuc / pabuç
Tonsuzlaşma
parmak / barmak
poyraz < boreas
sokak < zukâk

MORFONOLOJİ
Morfonoloji (ek seslilenlemesi) veya biçimbilimsel sesbilim, ekleri oluşturan ünlü ve ünsüzlerin kelime tabanına göre değişmesini ele alır.
Morfonoloji dil uyumu, dudak uyumu ve ünsüz benzeşmeleri bakımından incelenir.

Yapım Ekleri
{+cı, +ci, +cu, +cü, +çı, +çi, +çu, +çü} isimden isim yapma eki
Ekin imlası genellikle جى + şeklindedir.
Bazı metinlerde az olarak da چى+, چو+, جو+ gibi şekiller görülür.

{-dır-, -dir-, -dur-, -dür-; -tır-, -tir-, -tur-, -tür-} fiilden fiil yapma eki
Ekin imlası دور-, در- şeklindedir.

{+(ı)ncı, +(i)nci, +(u)ncu, +(ü)ncü} isimden isim yapma eki
Ekin imlası genellikle نجى + şeklindedir.

{-ıcı, -ici, -ucu, -ücü} fiilden isim yapma eki
Ekin imlası genellikle يجى + şeklindedir

{-(ı)k, -(i)k, -(u)k, -(ü)k} fiilden isim yapma eki
Ekin imlası وق-, وك-, ق-, ك- şeklindedir.

{-ır, -ir, -ur, -ür} fiilden fiil yapma eki
Ekin imlası ور – şeklindedir.

{+lı, +li, +lu, +lü} isimden isim yapma eki
Ekin imlası لو + şeklindedir.
Arap harfli metinlerde dörtte bir oranında ekin لى+ şekli kullanılmıştır.

{+lık, +lik, +luk, +lük} isimden isim yapma eki
Ekin imlası لك ,+لق + şeklindedir. Ayrıca ekin ليق +لوق ,+لوك ,+ليك + şekillerinde de yazıldığı görülür.

Çekim Ekleri
{+ı, +i, +u, +ü; +sı, +si, +su, +sü} teklik 3. şahıs iyelik eki
İyelik eki ünsüzle biten kelimelerden sonra ى+; ünlü biten kelimelerden sonra سى+ şeklindedir.

{+(ı)m, +(i)m, +(u)m, +(ü)m} teklik 1. şahıs iyelik eki
Ekin imlası م+ şeklindedir

{+ı, +i, +u, +ü} yükleme hâli eki
Yükleme hâli ekinin imlası ى+ şeklindedir.

{+(n)ıŋ, +(n)iŋ, +(n)uŋ, +(n)üŋ} ilgi hâli eki
Ekin imlası نك ,+ك + şeklindedir.

{+arı, +eri, +aru, +erü} yön eki
Ekin imlası ەرو ,+ارو + şeklindedir.

{-dı, -di, -du, -dü; -tı, -ti, tu, -tü} görülen geçmiş zaman eki
Ekin imlası دى – şeklindedir. Birkaç örnekte دو - şeklinde yazılmıştır.

{-mış, -miş, -muş, -müş} öğrenilen geçmiş zaman eki
Ekin imlası مش – şeklindedir.

{-sın, -sin, -sun, -sün} teklik 3. şahıs emir eki
Ekin imlası سون – şeklindedir.

{-dık, -dik, -duk, -dük; -tık, -tik, -tuk, -tük} sıfat-fiil eki
Ekin imlası دوق-,  دوك- şeklindedir. Az sayıdaki örnekte ise ديق-,  ديك- olarak yazılır.

{-ınca, -ince, -unca, -ünce} zarf-fiil eki
Ekin imlası نجه-, ينجه- şeklindedir.
{-ıp, -ip, -up, -üp} zarf-fiil eki
Ekin imlası وب – şeklindedir.

Şekil Bilgisi

Kelime Yapımı
Dilde var olmayan kök ve eklerden yeni kelime yapılamaz.
Dildeki ekler işlek, işlek olmayan ve kalıplaşmış ve ölü ekler olarak gruplandırılabilir.
Türkçede +lIk eki hâlâ kelime türetmede kullanılan işlek bir ek, +cAk bazı kelimelerde kullanılabilen işlek olmayan bir ek, +rAk birkaç kelimede kullanılan ve işlevi unutulmuş kalıplaşmış bir ek, -IcAk ise günümüzde hiç kullanılmayan ölü bir ektir.

Türetme Ekleri

İsimden İsim Türeten Ekler
+Aç
topaç ve kulaç gibi kelimelerde geçmektedir.

+AK
topak, benek, solak gibi kelimelerde geçer.

+CA
Özellikle dil adları yapımında bu ek kullanılır.
nice, niçe, akçe

+rAK
Kalıcı olmayan, karşılaştırma ifade eden isimler türetir.
bolrak, kolayrak, ulurak

+CI
Bu ekin başlıca işlevi meslek ismi yapmadır.

+lIK
Nesne adları yapar: parmaklık, iplik
Görev ismi yapar: pâdişâhlık, sultanlık
Sıfatlardan türemiş soyut isimler yapar: küstâhlık, edepsizlik
Yer isimleri yapar: yemeklik, çiftlik
Eklendiği ismin sık olarak bulunduğu yerleri ifade eder: bataklık, sazlık
Zaman isimlerinden türemiş isim ve sıfatlar yapar: günlük, haftalık
Yönetim şeklini bildiren isimler: sultânlık, krallık
Meslek ve zanaat isimleri yapar: hammâllık, ırgadlık
Bir din, mezhep veya fikrî akıma mensubiyeti bildirir: müslamânlık, haçperestlik

+lI, +lU
Kelimede belirtilen anlamın var oluşunu, nitelenenin o niteliğe sahip oluşunu ifade eder. Bunun yanında nispet, aitlik, mensubiyet anlamı ifade eden sıfatlar da yapar.
azâblu, adlu, beytlü
Ek, sıfat ve zarf işlevinde kelimeler yapar: edebli, cevşenlü
Çeşitli isimler yapar: atlu, tatlu
Unvanlara getirilen kalıplaşmış sıfatlar yapar: devletlü, saâdetlü
Bir halka, hanedana veya mezhebe mensubiyet bildiren kelimeler yapar: Osmânlu
Bir yerle ilgili mensubiyeti bildiren kelimeler yapar: Amasiyyeli, Bağdadlı

+sIz
Eklendiği ismin ifade ettiği anlamın bulunmayışını, yokluğunu ifade eden, +lI ekinin olumsuzu anlamında sıfatlar yapar.
Dilsiz, belürsüz

+CIK, +cAK ve +cAGIz ~ +cIGAz
Bu eklerin esas işlevi küçültme ve sevgi bildirmedir. Bunlardan +cIK nesne ve kavram isimleri de yapmıştır: kitapçık, köpecik
Bu ekle yapılmış kalıcı isimler de vardır: sığırcuk, yılancık

+DAş
Beraberlik ve ortaklık bildiren kelimeler yapan bir ektir: karındaş ~ kardaş

+dI
Yansıma kelimelerden isimler yapan bir ektir: hırıldı, gürüldü

İsimden Fiil Türeten Ekler

+lA
Türkçenin tarihî dönemler boyunca en işlek isimden fiil yapma ekidir.
kutlula-, ârzûla-, mühürle-, kefenle-
Ekin diğer çatı ekleriyle türemiş +lAn-, +lAş-, +lAt- şekilleri de yaygındır: konuklan-, şübhelen-, zenginlen-

+Ar-
Sıfatların ifade ettiği anlamlardan, o duruma dönüşmek, o şekli almak anlamlarında fiiller yapar: ağarmak, bozarmak,

+dA
Yansıma kelimelerden fiiller yapan +dA-, canlı ve yeni kelimeler türetme yeteneği olan bir ek olmuştur: horulda-, vızırda-

+A-
dile-, kapa-, oyna-, uğra- vb. Bazı fiillerde ise türemiş şekilleri yaşar: donat-, donan-

+Al-
azal-, boşal- çoğal-, düzel-

+(I)k-
birik-, gözük-, acık-, gözük-

Fiilden İsim Türeten Ekler

-AcAK
Esasen sıfat-fiil olan bu ek, nesne ve kavram isimleri de yapmıştır: yiyecek

-AK
Fiillerden yer ve âlet isimleri yapar: konak, batak

-GIn
Daha çok soyut isimler ve sıfatlar yapar: baskın, çapkın

-I
Kavram ve nesne isimleri yapar: koku, yazı

-(y)IcI
Fail isimleri veya fiilin belirttiği hareketi meslek olarak/sürekli yapanı ifade eden kelimeler yapar: arayıcı, dilen(i)ci

-(y)Iş
Fiilin yapılış tarzını vurgulayan isimlerini yapar: alış viriş, bakış

-ndI
akındı, dökündi

-GI
Daha çok, fiilde belirtilen hareketi yapmaya yarayan âlet isimleri yapar: içki, burgu

-(I)K, -K
Fiilden edilgen anlamlı sıfatlar, bununda dışında isimler yapan bir ektir: artuk ‘fazla’, ayruk ‘başka’

-(I)m
Fiilden kaynaklı bir durum veya hareket tarzının adını yapan ek, bu dönemde sık kullanılmaz: alım “alış, ahz”, geyim

-mA
Hem fiilin mastar şeklini, hem de fiilden doğma bir hareket veya nesne/kavram adını yapan –mA eki, kullanım sıklığı yüksek bir ektir. Bu ekle yapılan kelimeler sıfat olarak da kullanılabilmektedir.
Fiilden belirtilen hareketin ismini yapar: bilme, aŋlama, sevme
Nesne ve kavram isimleri yapar: çatma, çekdirme

-mAK
Daha çok fiilden isim yapma işleviyle kullanılır: gülmek, sevmek

-mAKlIK
Fiilin somut ismini teşkil eder: açılmaklık, ağlamaklık

-mAz
açmaz

-mAcA
Urmaca, atmaca

Fiilden Fiil Türeten Ekler
Çatı Ekleri
Fiilin anlamını değiştirmeyen, ancak fiili yapanı (özneyi) veya fiilden etkileneni (nesneyi) değiştiren eklere çatı ekleri diyoruz.
Ettirgenlik Ekleri
Geçişli fiillere geldiğinde fiildeki anlama ‘yaptırma’ işlevi katan, fiildeki hareketin ikinci bir özneye yaptırıldığını ifade eden ettirgenlik ekleri, geçişsiz fiillere geldiğinde bunları geçişli ve kılış bildiren fiillere çevirir.
-Ar- : çıkar-, gider-, kopar-
-Ur- : artur-, bişür-, deŋşür-, geçür-
-dAr : dönder- ‘döndürmek’
-dUr- : atdur-, azdur-, bildür-, sevdür-, toldur-, uydur-
-GUr- : irgür-
-(I)t- : akıt-, çağırt-, çoğalt-, eylet-

Meçhul/Edilgenlik Ekleri
Fiili yapanı bilinmez hâle getirilen, yani fiili pasif/edilgen hâle sokan eklerdir. Bu gibi fiillerde fiilin nesnesi dilbilgisel olarak ‘özne’ durumuna geçmiş olur. –(I)l- ve –(I)n- ekleriyle teşkil olunur.
-(I)l- : açıl-, dinil-
-(I)n- : alın-, bilin-

İşteşlik Eki
-(I)ş- : buluş-, çekiş-, görüş-

Dönüşlülük Eki
-(I)n- : bakın-, çekin-, dayan-

Olumsuzluk Eki
-mA- :alınmadı, bulımadılar

Olumsuz Yeterlik Eki
-AmA-, -ImA- : yüzebilmek X yüzememek, bulımadılar, bilimedi

İSİM ÇEKİMİ

Çokluk

+lAr
Kelime tabanına yapım eklerinden sonra eklenen ilk işletme eki budur. İyelik ve hâl ekleri bunun üzerine getirilir.
Sayıca çokluk ifade eder: gemiler, memleketler
biz, siz, kendü gibi zamirlere getirilerek farklı anlam nüansları elde edilir: bizler, sizlerden
Söz dizimsel olarak çokluk ifade eden sıfat unsurlarının tanımladığı kelimeler de çokluk eki alabilmektedir: altmış biŋ evler
Arapça ve Farsça yapıya göre çokluk eki almış veya çokluk çekimine girmiş kelimelere de +lAr eki getirilebilmektedir: “âlât ve edevâtların bıragup...”
Halk ve hanedan adlarına gelerek topluluk ismi teşkil eder: Osmanlılar, Tatarlar
Bazı kalıplaşmış ifadelerde kullanılır: hayırlı işler
Türkçede Arapça ve Farsça çokluk yapıları da yaygın olarak kullanılmıştır.
Arapça, kurallı çokluk yapısının teşkili Türkçedeki yapıya benzer; kelime tabanına +în, +ûn (eril) ve +ât (dişil) çokluk ekleri getirilir. me’mûrîn ‘memurlar’, gâfilûn ‘gafiller’ vb.
Arapçanın kuralsız çokluk yapısı (cem’-i mükesser) ise kelimelerin farklı kalıplara girmesiyle oluşur ve pek çok kalıbı vardır: felek > eflâk ‘gökler’, deyn > düyûn ‘borçlar’
Farsçanın çokluk ekleri ise + ve +ân’dır. Cansız varlıklar için kullanılan +, bazı resmi yazışma kalıpları dışında, Türkçede kullanılmaz, diyebiliriz. +ân eki ise daha yaygındır ve hem Farsça, hem Arapça kökenli kelimelerde kullanılır: çiftlik > çiftlikhâ ‘çiftlikler’, yaylak > yaylakhâ ‘yaylaklar’, merd > merdân ‘erkekler’, hâce > hâcegân vb.

İyelik Kategorisi
İyelik kategorisi, kelimenin aidiyetini belirleyen bir kategori olup, teklik ve çokluk olmak üzere altı ayrı ekle teşkil olunur.
                                   Teklik                 Çokluk
Birinci şahıs                     +(I)m               +(I)mIZ
İkinci şahıs                       +(I)ŋ                       +(I)ŋIZ
Üçüncü şahıs        +I, +sI             +lArI

-dIK ve -AcAK sıfat-fiil ekleri de çoğu zaman iyelik ekleriyle birlikte kullanılır:
oturdığım yerden, bildiğim mertebe, bu gördügüŋ

Hâl Kategorisi (İsim Çekimi)
“yalın, ilgi, yükleme, yönelme, bulunma, çıkma, vasıta, eşitlik”
Yükleme bağlı özne de dahil bütün tümleçler, bu hâllerden birinde bulunurlar.
Bu hâlleri teşkil eden ekler, Eski Türkiye Türkçesindeki eklerden ayrılmazlar.

Yalın Hâl
Herhangi bir eke de sahip değildir.
Çokluk ve iyelik eki almış kelime veya kelime grupları da aynı fonksiyonları yalın halde yüklenebilirler: “...Fârisîce cevâblar virdim.” “...elbetde pâdişâhlar boş turmaz.” “...ma’lûmuŋ olsun ki...”

İlgi Hâli
İsimlerde +Iŋ, +nIŋ, birinci şahıs zamirlerinde +Im ekleriyle kurulur. Eklendiği ismi, sahiplik ilgisiyle kendisinden sonra gelen kelimeye bağlar.
İki ismi birbirine bağladığı zaman isim tamlaması kurmuş olur.
senüŋ koynuŋdan, şehrinüŋ pâdişâhı
Birleşik kelime değeri taşımadan, sadece ilgi hâlinin sıfır morfemle teşkil edildiği örnekler de vardır: benim dedem dükkânıdır, bizim dükkân öŋünde
Tamlanan unsurun sıfat-fiil olduğu durumlarda da tamlayana getirilen ilgi hâli eki sıfır morfem olabilir: “Benim dedemin postu döşendüği dükkândır.”
İlgi hâli eki almış bir kelime cümlenin yüklemini teşkil edebilir.

Yükleme Hâli
Yükleme durumu “geçişli fiil taşıyan bir cümlede, fiilin etkisi altında kalan ismin içinde bulunduğu durum’ olarak tanımlanır.
İsmin bulunduğu bu durum, cümle tahlilinde ‘nesne’ olarak adlandırılır, yani cümlede geçişli fiile bağlı olan ‘nesne’ yükleme hâlindedir. Bu hâl +(y)I, +n ekleri ile kurulur veya sıfır morfemle temsil edilir.
+(y)I
Hudâyı zikr iderek, bu sırrı çoğı bilmez.
+n
3. şahıs iyelik eklerinden sonra kullanılır: ardın basup, dün basgunın itdiler, kaydın gördiler.
Cümlede belirtisiz nesne teşkil etmek üzere yükleme hâlinin sıfır morfemle kurulması bu dönemde de sıkça görülen bir durumdur.
kuru sıkı tüfeng atup, bu kadar yeniçeri kırup
Bilhassa 1. ve 2. şahıs iyelik eklerinden sonra sıfır morfemle kullanımı yaygındır:
sözüŋ kabûl iderin, düşmeniŋ belâda görüp mağrûr olma

Yönelme Hâli
‘Kelime gruplarında ve cümlelerde fiildeki hareketin yöneldiği ismin içinde bulunduğu durum’ olarak tanımlanan yönelme hâli +(y)A eki ile teşkil edilir ve cümlenin genellikle dolaylı tümlecini, bilhassa zaman isimlerine geldiğinde ise zarf tümlecini oluşturur.
Engüriye geldi, fethine gönderdi, kapuya gönderdi
âit, dair, dek, değin, doğru, göre, kadar, nazaran gibi son çekim edatlarından önceki isimlere gelir:
kral hazînesine âid, yola dâir ba’zı güftügû, vakt-i zuhra dek, sabaha dek, ahşama değin
-mAK mastar ekiyle birlikte kullanılan yaklaşma hâli eki ise, eklendiği kelimeye “-mAK için” ifadesi vererek, “için” edatının yerini tutar:
Rûm vilâyetine gelmege teveccüh eyledi, Rûmeline geçmege niyyet itdi, vilâyetini seyr itmege çıkdı

Bulunma Hâli
Bulunma hâli, fiildeki oluş ve kılışın yerini bildiren, bu yer bildirme kavramına paralel olarak zaman, süreklilik, içinde olma, tarz bildirme, karşılaştırma, gösterme, vasıta, amaç, sebep gibi ifadeleri de içerir ve +dA ekiyle kurulur.
Temel işlevi yüklemin veya katıldığı fiilin oluş/kılış yerini göstermektir:
altında taglar olur, hisâruŋ limonında gemiler buldılar, yanında kodı
Zaman isimlerine gelip cümlenin zaman zarfını teşkil eder: Yıldırım Han asrında, Âl-i Selçukiyân zamânında, Âl-i Osmân devletinde
Bulunma grubu teşkilinde: bahâda ağır ve götürmekde hafîf olan eşyâdan.

Ayrılma Hâli
Cümledeki görevi genellikle yer tamlayıcısı ve zaman zarfı olan ve fiilin gösterdiği kılış ve oluşun kendisinden uzaklaştığını ifade eden ayrılma hâli +dAn ekiyle teşkil olunur.
Ayrılma hâli, fiilin belirttiği hareketin kaynağını, çıkış yönünü belirtir:
bir kıraldan elçi gele, andan göçüp Halebe geldiler
Sebep bildirir:
nakkāre sadâsından âdeme dehşet hâsıl olup
Seçme ve ayırma bildirir: bahadırlardan idi vb.
Kaynak, mahreç bildirir: Âl-i Abbâsiyândan Bitlis Hanı
Yapılış kaynağı ve hammadde bildirir: her biri birer nûrdan servi gibi
bu kadar zamandan mektûbuŋuz gelmedi
Bir grup veya türe mensubiyeti bildirir: Kızılbaş hânlarından Karçıgay Hân’ı
Karşılaştırma bildirir: Ve Bâyezîd Hân Murâd Hân’dan sinnen üç ay sağîr idi
Son çekim edatlarıyla birlikte kullanılır: Bunlardan gayrı, bu sancaklardan mâada

Vasıta Hâli
Eski Türkiye Türkçesi döneminde daha yaygın kullanılan +In vasıta hâli ekinin sıklığı bu dönemde iyice azalmış, dönem sonlarında artık kalıplaşmış birtakım ifadelerde kalmış ve yerini bütünüyle ile edatından gelişmiş olan +ylA, +lA vasıta hâli ekine bırakmıştır:
+In
Seyrek olarak karşımıza çıkan bu ekin geldiği unsurlar cümlede zaman zarfı işleviyle yer almışlardır: Yıldırım Bâyezid Hân akşamın kondı
+ylA, +lA
İle edatından gelişen bu ek esas olarak fiilde/yüklemde belirtilen için vasıtasını bildirir: atıyıla, hammâllarla götürürler, keştîlerle taşındı
Usul, yol ve tarz bildirir: cengile, yagmâyıla
Birliktelik, bir arada oluş bildirir: ganâyimile, gâzìlerle, ogullarıyıla, şâhıla
‘Ölçüsüyle, bir ölçüye veya hesaba göre’ anlamını bildirir: anıŋ ilkāsıyla bulunup
Fiilin oluşunda bir nesnenin varlığını bildirir: libâsımız elmasla murassa imiş
Sebep ve vesile bildirir: Rim Papa nâmıyla iştihâr bulan, fermânıyla, olmaları sebebiyle
İki mesafe arasını ifade etmekte kullanılır: Topkapusı’yla Edirnekapusı mabeynindeki

Eşitlik Hâli
Eşitlik hâlinin başlıca işlevleri miktarca ve nitelikçe karşılaştırma, mutabıklık ve görecelilik anlamlarını kurmaktır.
Miktarca karşılaştırma: zerrece, yüzlerce, biŋlerce, senelerce
Nitelikçe karşılaştırma: tarz-ı kadîm sâdece câmi’dir,
Mutabıklık, uygunluk: piyadece şehr-i İslâmbol içre serserî gezüp, zu‘m-ı fâsîdlerince, yerlü yerlerince meks edüp, nehr-i Araz sâhilince, fakîrânece ve fevkânî ve tahtânice beytü’l-hazenleri var
Gibilik, benzerlik: şehrîce kelimât edem deyü
Görecelilik: böylece etmeyen, bu takdirce
Beraberlik: solak kulları Süleymân Hân’ın yanınca rikâbdan ayrılmayup
Zamanın bir noktasına göre karşılaştırma: evvelce, erkence, mukaddemce

FİİL ÇEKİMİ
Şahıs Ekleri
Söz diziminde yüklem unsuru olarak görev alan fiiller, en sonda kılış ve oluşu gerçekleştiren özneyi temsil eden bir şahıs eki alırlar. Türkçe fiil çekimde şahıs kategorisi, en eski yazılı dönemlerden beri sürekli bir gelişme halindedir ve temelde iki yapıdan gelişmiştir. Bunlardan birinci tipteki şahıs ekleri, şahıs zamiri kökenli; ikinci tipteki şahıs ekleri ise iyelik eki kökenlidir.

1. Tipteki Şahıs Ekleri
                                   Teklik                           Çokluk
Birinci şahıs                     +Am, +In, +Im                    +vUz, +Iz
İkinci şahıs                       +sIn, +sIŋ                            +sIz, +sIŋIz
Üçüncü şahıs        +Ø                                          +lAr

+vAn
Eski Türkiye Türkçesi döneminde yaygın olarak kullanılmış, zamanla yerini kendisinden gelişen +Am, +In ve +Im yapılarına terketmiştir.
17. yüzyılda sadece bir metinde tespit edilebilmiş; sonraki yüzyıllarda kullanımdan düşmüştür: iderven, dilerven, sıgarvan, okurvan, giderven, isterven, olaçakvan, gezerven

+Am
+vAn şahıs eki 15. yüzyıldan itibaren +Am ve +In şeklinde iki kola ayrılmış, +Am şekli 17. yüzyıla kadar Anadolu metinlerinde görülmekle birlikte, esasen Azerbaycan Türkçesine ait bir morfem hâlini almış; Osmanlı Türkçesinde yerini yavaş yavaş +Im şekline bırakmıştır: aŋlaram, bilürem, sanuram, gözlerem, komışam, virürem, komazam, sevmezem, seveceğem vb.

+In
severin, sevmezin

+Im
1. teklik şahıs eki +vAn > +Am ~ +In ve nihayet +Im şeklini alarak Osmanlı Türkçesinde standart şahıs eki olmuş, 18. yüzyıldan itibaren dudak uyumuna bağlanmıştır: girerüm, giderim, unutmazum, seveceğim, yazarım, veririm vb.

+sIn, +sIŋ
Sen zamirinin fonetik gelişmesiyle ortaya çıkan bu ek, 17. yüzyıl metinlerinden itibaren damak n’si /ŋ/ ile de karşımıza çıkar: anlarsın, seversin, ulaşursın, ayrılacaksın

+vUz
18. yüzyıla kadar kullanılmıştır.
17. yüzyılda: olavuz, idevüz, edevüz

+yUz
+vUz > +Iz gelişiminde biri ara safha olarak değerlendirdiğimiz bu ek, kimi ağızlarda görülen bir ara şekildir.
Olayuz, göreyüz, döneyüz, gideyüz

+Iz
oluruz, varuruz, aŋlarız, işleriz, imişüz, severiz

+sIz
Siz zamirinde gelişen bu ek, son yüzyıldan itibaren yerini bütünüyle +sIŋIz’a terk etmiştir. +sIŋIz Arap harfli metinlerde çok seyrek olarak karşımıza çıkar.
İtmişsiŋiz
18. yüzyıl sefaretnamelerinde sıkça geçen +sIz yanında birkaç örnekle sınırlı
+sIŋIz kullanımı görülür: olursuŋuz, geçesiŋiz

2. Tipteki Şahıs Ekleri
Bunlar iyelik eklerinin şahıs eki fonksiyonuyla kullanılması sonucu ortaya çıkmış eklerdir.

                                   Teklik        Çokluk
Birinci şahıs                     +m                  +k
İkinci şahıs                       +ŋ                   +ŋIz
Üçüncü şahıs        +Ø                  +lAr

Eski Türkiye Türkçesi ve 16.-17. yüzyıllarda gitsevüz, idevüz gibi örnekler daha sık görülürken 18. yüzyıldan itibaren yazsavuz yerine yazsak, eylesevüz yerine eylesek geçmiş bulunmaktadır. İstek çekiminde ise mesela gidevüz yerine gidek değil, gidelim şekli almıştır.

Zaman Ekleri

Görülen Geçmiş Zaman
-dI ekiyle teşkil edilir ve 2. tipteki şahıs ekleriyle çekimlenir.

Öğrenilen Geçmiş Zaman
-mIş ekiyle teşkil edilir ve 1. tipteki şahıs ekleriyle çekimlenir.
+mIş+dIr yapısı, tanık olunmayan, ancak gerçekleştiği kesin olan bir olayı ifade etmekte veya anlamı kuvvetlendirmekte kullanılır.

Geniş Zaman
-Ar ve –(I)r ekleriyle teşkil edilir ve 1. tipteki şahıs ekleriyle çekimlenir.
Tek heceli fiil tabanlarından sonra genellikle +Ar eki kullanılır: gider, ider, geçer

Şimdiki Zaman
İçinde bulunulan zamanın geniş zaman ekleriyle ifadesi Eski Türkiye Türkçesinde yaygın olup, bu bir anda ortadan kalkmamış, 18. yüzyıl sonlarına kadar işlevini korumuştur. Başlangıçtan beri bilhassa konuşma dilinde yaygınlaşan -yor eki 18. yüzyıldan itibaren daha yaygın kullanılan şimdiki zaman eki hâline gelmiştir. Bunun yanında -mAdA ve -mAKdA ekleri de şimdiki zamanın ifadesinde kullanılır. Bütün bu ekler, 1. tipteki şahıs ekleri ile çekimlenmektedir.
-Ar, -(I)r
Olalar, gidersin, giderim

-yor
Geliyor, ediyor, olımayıyor,

-mAdA, -mAKdA
Olmada, kovmada, kırmada, itdirilmekdedir

Gelecek Zaman
Eski Türkiye Türkçesinde -IsAr ekiyle teşkil olunan gelecek zaman, bu ekin işlevini kaybetmesiyle -AcAK sıfat-fiil ekiyle teşkil olunmaya başlamıştır. Bunun yanında –sA gerek yapısı ve -Ar, -(I)r geniş zaman eki de gelecek zaman ifadesinde kullanılır. Dönemin sonlarına doğru bu zamanın temel eki -AcAK olmuştur.
-IsAr
Olmayısardur, gidiserdür
16. yüzyıldan itibaren kullanım sıklığını kaybederek 17. yüzyıl sonlarında yerini bütünüyle -AcAk gelecek zaman ekine bıraktığını söyleyebiliriz.

-AcAk
Bu ek, 16. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş -IsAr’ın yerini almış ve Türkiye Türkçesinin standart gelecek zaman eki olmuştur.
Olacak, olacakdur, bakmayacağım, seveceğim, seveceksin

-sA gerek
Bu yapı da gelecek zamanın ifadesinde 19. yüzyıla kadar kullanılmıştır.
…cezâ olunsa gerekdür

Kip Ekleri

Şart

-sA
–sA morfemi 1. şahıslarda başlangıçta zamir menşeli şahıs ekleriyle çekimlenirken (salınsavuz, gitsevüz) 16. yüzyıldan sonra iyelik menşeli şahıs ekleriyle çekimlenmişlerdir.

Gereklilik
Fiilin taşıdığı anlamın gerçekleşmesinin kuvvetle istenmesi, zorunlu olması gibi temel anlamları ifade eden gereklilik kipi Eski Türkiye Türkçesinde esasen -sA gerek yapısıyla teşkil olunurdu. -mAK gerek yapısı da 19. yüzyıla kadar yaygın olarak kullanılmıştır. Bir sıfat-fiil eki olan -mAlU ise 19. yüzyıldan itibaren standart gereklilik kipi eki olmuştur.
-mAlI morfeminin gereklilik kipi teşkilinde kullanımı Seyahatnamede pek seyrektir.

İstek ve Emir
Türk dilbilgisi kitaplarında istek ve emir kipi olarak ayrılan ekler, şekle dayalı bir ayrımdan öteye gitmez. 1. teklik şahıs için iki ayrı morfemin kullanıldığı metinlerde veya dönemlerde bile bu ikisi arasındaki farkı belirlemek çok kolay değildir: gidevüz ~ gidelüm gibi.
                                                           İstek                    Emir
Birinci teklik şahıs                                   -A+m                         -AyIm/-AyIn
İkinci teklik şahıs                         -A+sin                       -Ø, -Gıl
Üçüncü teklik şahıs                      -A+ Ø                         -sIn
Birinci çokluk şahıs                      -A+Vuz, K (?)         -AlIm
İkinci çokluk şahıs                                    A+sIz/+sIŋIz         -(I)ŋ, -(I)ŋIz
Üçüncü çokluk şahıs                     -A+lAr                       -sInlAR

-A+m, -AyIm
İstek 1. teklik şahıs için önceki dönemde şahıs zamiri olarak +vAn kullanılırken (olavam ‘olayım’, dutavam ‘tutayım’), zamanla bu şahısta +m şahıs eki kullanılmaya başlanmıştır: şleyem, idem
–Ayım eki de istek ifadesinde kullanılmaktadır: “Varayım tekrârdan kırk elli keşîşler isteyeyin.”

-A+sIn, -A+sIz, -A+sIŋIz
Bu morfem, bilhassa 2. şahısta istek yanında uyarı, hatta tehdit ifadeleri de taşır: “…bizim ordumuza gelesin, yohsa...”

-A, -AlAr
“…ocağımıza değşirme oğlanı verilüp bizden yeniçeri olalar.”

-A+vUz
1. Çokluk şahısta +vUz eki 17. yüzyıl metinlerinde seyrek olarak kullanılmıştır. 18. yüzyılda da varlığını sürdürmüştür. -A+vUz yapısının kullanımdan düşmeye başlamasıyla yerini aslında 2. çokluk şahıs emir eki olan –AlIm almıştır.

-GIl
Dönemin diğer metinlerinde pek seyrek kullanılır: eylegil

-(I)ŋ, -(I)ŋIz
2. çokluk şahısta her iki ek de kullanılır. Emir veya istek ifade eder.
-sIn/-sInlar
Üçüncü şahsa yönelik emri veya kuvvetli isteği, kimi zamanda duayı ifade eder: “…berhurdâr olsunlar.”

FİİLİMSİLER

İsim-Fiil Ekleri
-mAK
Fiil ismi olarak kullanılır ve fiilin ifade ettiği anlamı isimleştirir.

-mA
Fiillerin zaman anlamı taşımayan isimlerini yapar ve üzerine çekim ekleri alarak bu fiilleri cümle ögelerine dönüştürür: “...istediği şeyleri giymeye ruhsat virilmediğinden...”, “...beni istikbâl itmeye …tâ buraya gelmedikçe...”

-(y)Iş
Fiildeki anlamı ‘tarz gösterme’ anlamıyla isimleştiren bir ektir.
“guzât-ı müslimîn yürüyüş sadedinde iken” “... gemileri gelir gider, çok alış viriş olur.”

Sıfat-Fiil Ekleri
Fiillere gelerek onları sıfatlaştıran sıfat-fiil ekleri, Türkçenin her döneminde işlek yapılar olmuştur.

-(y)An
Fiilde belirtilen iş ve hareketin fiil etkense yapanını, edilgense yapılanını ifade eden işlek bir ektir.
“...ve tevârih bilenlerden sordı kim...” “Okımayan kāz mı olur?”

-Ar, -(I)r
Geniş zaman sıfat-fiil eki olan –Ar ve –(I)r, daha çok süreklilik bildiren bir geniş zaman ifadesi taşımakta, eklendiği fiili bir şahsın veya nesnenin vasfı durumuna sokmaktadır.
“Sarhan ilinde göçer il var-ıdı, anları sürdiler” bilür kimse ‘bilinen, tanıdık’

-mAz
-Ar ve –(I)r geniş zaman sıfat-fiil eklerinin teşkil ettiği anlamın olumsuzunu teşkil eder: “kılıç[balığı], taşıdığı silâhına değmez bir tenbel balıkdır.”
-mAz sıfat-fiili hâl ekleriyle birlikte edatlara bağlanarak cümlenin zarf tümlecini teşkil edebilir: “...varmazdan mukaddem”, “nüzul itmezden mukaddem”
-mAz sıfat-fiiliyle bazı kalıcı isimler de üretilmiştir: “... Çuldutmaz ve Kundakdutmaz…”
-dIK
Bunların da çoğu olumsuz fiil tabanı üzerine gelmiştir: “...âhı oŋmadık gümrâhî tâ’ifeler...”
-dIK eki daha çok iyelik ekleriyle birlikte kullanılır ve bu şekilde kendisinden sonra gelen isim unsurunu niteler: “...Emir Sultan hükm itdügi yirlere hükm itdi.”
18. yüzyıl sefaretnâmelerinde -dIK sıfaf-fiil eki her zaman iyelik ekleriyle kullanılmıştır: “…mukaddemâ oturduğum makamda oturup…”

-mIş
Geçmiş zaman sıfat-fiil eki olan –mIş, yaygın olarak yalın halde kullanılır ve kendisinden sonra gelen ismi niteler: çürümiş (su), yığılmış (hisâr), zâhir olmış (kişi).

-AcAK
Gelecek zaman sıfat-fiil eki olan –AcAK hem yalın halde, hem de iyelik ekleriyle birlikte kullanılır.
“gelecek yıl, yapacaguŋ şehri”
Bu zarf-fiil eki fiili edatlara da bağlar: “... iki tırnağı yağlayacak kadar yağ hâsıl olur.”

-AsI
Bu dönem metinlerinde gelecek zaman sıfat-fiili olarak –AsI eki seyrektir.
“...ol levhi gelesi yıla degin saklardılar.”

Zarf-Fiil Ekleri
Zarf-fiil ekleri, getirildikleri fiilleri, anlamlarını değiştirmeden, oluş ve kılışın tarzını veya zamanını niteleyen zarflara dönüştüren eklerdir.

Gerçek Zarf-Fiil Ekleri
-A, -U
Bu zarf-fiiller Eski Türkiye Türkçesinde tek başlarına kullanılırken bu dönemde artık daha çok ikileme teşkilinde kullanılır olmuştur.-U zarf-fiili çok seyrektir, daha çok –A kullanılır: “...diyü saâdetlü Pâdişâha söyleyü söyleyü kulı sovutdı.”
-A ve -I zarf-fiil ekleri birleşik fiil teşkilinde de kullanılır:
“...burnunun orta direği düşeyazup Şâm cinine döneyazdı.”

-(y)IcAK
Fiili zaman anlamıyla cümlenin yüklemine bağlayan bu zarf-fiil ekinin kullanımı
17. ve 18. yüzyıllarda seyrekleşmiş ve yerini –IncA’ya bırakmıştır.

(y)IncA
Esas işlevi ‘-a kadar’ anlamıyla zamanca ve mekânca sınırlamadır:
“Zîrâ kırka varınca tâzedür”

-(y)AlI
Fiile başlangıç noktasını belirleyen bir zaman anlamı katarak tümleçleştiren bu ekin yalın kullanımı seyrektir: “...dünyâya geleli yigirmi bir biŋ altı yüz gün olmış.”
Zamanla +dAn ayrılma hâliyle birlikte edatlara bağlanmaya başlamıştır: “...câniblerin nehb ü gâret edelden berü…”

-mAdIn / -mAdAn
Fiilin ifade ettiği anlamın gerçekleşmeyişini ifade eden bir durum zarfı oluşturan bu ek, Eski Türkiye Türkçesi döneminde –mAdIn şeklinde kullanılmış, daha sonra yerini –mAdAn’a terk etmiştir: “İslâmbol içre bir âsâr komadın ‘azm-i bekā eyledi”

-(y)ArAK
Cümlede asıl fiilin gösterdiği hareketle aynı zamanda veya biraz önce yapılan başka bir hareketi göstermek, temel işlevidir: açarak, kırarak

-(y)Up
-Up eki, getirildiği fiilin ifade ettiği hareketin esas fiilden biraz önce yapıldığını ifade eder.
-Up hemen arkasından gelen bir fiile bağlandığında bu ikisi bir tür ikileme teşkil eder.
-Up zarf-fiiliyle kurulan bir yardımcı cümle bir sonraki cümleye ‘ve’ bağlama edatıyla bağlanabilir:
“...diyü kıraldan izin alup ve harâcların alup cengden ferâgat itdiler.”

-UbAn
ivazlanuban ‘karşılığını alarak’

-iken/-ken
i- fiiline eklenerek kalıplaşmış bir yapı olup isimleri zaman anlamı taşıyan zarf tümleci hâline getirir.
Sıfat-fiillerin üzerine geldiğinde bunların ifade ettiği zamanla sınırlı bir zaman anlayışı taşıyarak veya nitelediği fiilin zamanını ifade ederek cümleye yine zarf tümleci görevinde katılır.

Sıfat-Fiillerden Türemiş Zarf-Fiil Ekleri
-dIkdA
Nitelediği yüklemi ‘-ınca/-ince, -dığı zaman’ anlamıyla niteleyen zarf tümleci oluşturur. Sıfat-fiil ile bulunma hâli arasında iyelik eki bulunabilir.

-dIkdAn
Yalın olarak esasen ‘sonra’ son çekim edatından önce kullanılarak cümlede zarf tümleci yapar.
Sıfat fiil ile –dAn hâl eki arasına iyelik ekleri getirildiğinde cümleye sebep ve durum ifade eden bir zarf tümleci olarak katılır.

-dIKCA
Olumlu tabanlara geldiğinde ‘devamlılık ve sık oluş’, olumsuz tabanlara geldiğinde ise ‘-madığı takdirde’ anlamlarında zarf oluştururlar.

-mAGIn/-mAKlA
-mAGIn ve –mAKlA zarf-fiil eki almış fiiller nitelediği yüklem unsurunun sebeb zarfını oluşturur; taşıdığı anlam ‘olduğundan dolayı, olması sebebiyle, olması yüzünden’ şeklinde ifade edilebilir.

-mAKsIzIn

-dUKleyin, -dUKlerinleyin

Ünite 5
Söz Dizimi

KELİME GRUPLARI

Tekrar Grupları
Aynen Tekrarlar
Kelime tekrarına dayanan aynen tekrarlar cümle içinde işlev bakımından niteleme sıfatı veya yer, zaman ve tarz zarfları olarak görev yaparlar.

Eş ve Yakın Anlamlı Tekrarlar
Birçok eş anlamlı tekrar grubu Farsçada olduğu gibi u/ü/vu/vü bağlacıyla bağlaç grubu görünüşlü olsa da işlev bakımından tekrar grubudur. Sayıca oldukça çok olan bu türden tekrarlar Osmanlıcanın çok önemli stilistik özelliklerinden birisidir. “Pâdişâhâne zevk u safâ edüp…”

Zıt Anlamlı Tekrarlar
Kıçı başı nâ-ma’lûm tekne gibi bir gûne turfe kayıklardır.

Bağlama Grubu
Sinop ile Samsun’uŋ arası dört merhale yerdir.

Sıfat Tamlaması
Bu kal’a içre yetmiş kadar toprak örtülü neferât hâneleri vardır.

İyelik Grubu ve İsim Tamlaması

İyelik Grubu
senüŋ destiŋde, anlaruŋ lisânı.

Belirtili İsim Tamlaması
Nehri Arazuŋ cânibi kıblesi umûmen kılâ’ [u] büldânları…

Belirtisiz İsim Tamlaması
Umûmen kılâ’ u büldânları Azerbaycân hudûdı add olunur.
Farsça terkipler Türkçe isim tamlamalarıyla birlikte çok yaygın kullanılır:
Menzili karyei Şeyh Şâmî Sultân.

Aitlik Grubu
Avlonya ile Delvinye mabeynindeki Dukad dağlarında sâkin olurlar.

Birleşik İsim
Kara Haydaroğlu, Evliyâ Çelebi, Karaca Ahmed

Birleşik Kelime Olarak Birleşik İsimler
Kızılırmak, Beğbâzârı

Birleşik Fiiller
İsim ile fiilden oluşanlar:
Şâd eyledi, ziyâret eyleyecek, selâm verdi, aleyk alup, mahrûm koma, karâr etdiğimizde, güzer edemeyüp…
Cân havliyle gerüye nazar etdim.

Fiil ile fiil olarak:
Ol gice Sultân Mustafâ dahi merhûm olunmuş bulundu.

Unvan Grubu
Ağa, beğ/bey, devletlü/devletli, efendi
Derviş, mevlâ ve şeyh gibi unvanlar isimlerden önce kullanılır.

Ünlem Grubu
Bre çağırma, haykırma, kızgınlık, dikkat çekmek ve hitap için kullanılır.
Hey, behey hitaplarda ve dikkat çekmek amacıyla söylenir.
Ey, hey ünlemleri hitaplarda ve çağırmalarda kullanılır.
ünlemi din ve devlet büyüklerine hitapta kullanılır.
Gör, bak, baka a ünlemleri ricada bulunmak, dikkat çekmek, uyarmak ve konuyu vurgulamak için kullanılır.
Âh, a, âh cânum/cânım, cânum/cânım ünlemleri dostluk, sevgi ve samimiyet bildirir.
Amân, hay, sakın, vay, ay vay edatları, uyarı, can sıkıntısı, hoşnutsuzluk bildirir.

Sayı Grubu
Yüz altmış, üç yüz, yüz bin, bin iki yüz, üç kerre yüz bin.

Edat Grubu
ki (kim) edatı diğer edat ve isim soylu kelimelerle birlikte zarf görevli kalıplaşmış edat grupları yapar.
çün ki: o vakit ki, dolayıdır ki
hakkâ ki: Doğrusu, gerçekten de
hâlâ ki: Şu anda, şu ana dek
hâşâ ki: Haşa, asla, Allah korusun
kaçan kim: ne zaman ki
tâ ki: o vakit ki, ne zaman ki

Son Çekim Edatı Grubu
berü / beri
dek / tâ…dek
doğru / toğru
içün
gayri
gerü
gibi
göre
içre
ile
kadar
mâ’adâ (-dan başka)
nâşî (-dan dolayı)
sıra
soŋra
öte
ötürü
taşra
üzre
Azerbaycan bölgesi eserlerinde teg, tegi, kimi, kimin (gibi) ve sarı (doğru) edatları yaygın kullanılır. Menüm teg (benim gibi), senüŋ kimi (senin gibi).

İsnat Grubu
Ve sekiz aded üstü açık kaynak ılıcalar vardır.

Datif Grubu
Bizim sandalımıza yakın…
Merkez Efendi türbesi cenbinde kendülere mahsûs türbelerinde medfûndur.

Lokatif Grubu
Kırk senede bir cümle resenbâzlar ale’l-ittifâk cem’olup…

Ablatif Grubu
havf ü hatardan emîn…

Fiil Grubu
Üsküdar’a geçmek fermân olunup…
Şehzâde Ahmed Hân’ı cülûs etmek istermiş.

Partisip Grubu
Bâlâdan düşman üzre taş ve kumbara bırağacak delikler vardır.
Ocak içine kazan asacak demir zincir…

Gerundium Grubu
Sa’âdetlü pâdişâha arz olunmadan halâs olup…

Kısaltma Grubu
el ele çarpmak, el ele duduşmak, balık sırtı gibi iki araba yan yana ubûr eder.

SÖZDİZİMİ
Batı Türkçesinin sözdizimi (sentaksı), Türkçenin genel sözdizimi yapısı olan özne + tümleç + yüklem dizisi içinde oluşur.

Secili Cümleler
Osmanlı nesir dilinde çok yaygın olmasa da birleşik cümle yapılarında cümle içi kafiye (seci) söyleyişe şiirsellik kazandırmak amacıyla kullanılan bir üslup özelliğidir.
firâr ile karâr arasında seci:
Ve karılar erbâb-ı hevâ ve iltifatdan olduklarını anladığımla dışaru çıkma bahanesiyle fesimi yanlarına bırakdığım gibi firâr ve cây-ı ârâmımda karâr eyledim.
tuyûr ile sürûr arasında seci:
Şükürler olsun ki birkaç ahbâb peydâ edip onlarla sohbet ederek def ’-i inkıbâz ve
kesb-i inşirâh ile ekser evkâtda dahi Recens-Pargda bulunan hayvânât bâğçesine gidip envâ’-ı vuhûş u tuyûr temâşâsiyle iktisâb-ı sürûr eder idim.
te’essüf ile tekellüf arasında seci:
Bulunduğum hâne sâhiblerinin kemâl-i mürüvvetleri derkâr olup hakkımda i’zâz ü ikrâm ederek fakat lisân bilmediğime te’essüf ve râhatsız olmamaklığım içün aşurı tekellüf eder ve kelâm-ı işâret ü îmâ ile anladırlardı.

Fiil Cümlesi
Yüklemi çekimli fiil olan cümlelerdir.
Cümle halk hayrân kalup hazz u safâ ederdi.

İsim Cümlesi
Yüklemi isim veya isim soylu bir kelime veya kelime grubu ile ek-fiil olan cümlelerdir.
Bânîsi Enûşirvân’dur.
Ammâ cirmi ma’lûmum değildir.

Basit Cümle
Yan cümleye sahip olmayan tek yüklemli cümlelerdir.
Elbette şimdi bir arbedemiz geçer.
Şimdi görürsün.

Sıralı Basit Cümle (-up/üp Ulaçlı Cümleler)
Öznesi aynı, birden çok yüklemli basit cümlelerdir. Osmanlı yazı dilinin tasvir ve tahkiye konusunda kullanılmış en yaygın cümle çeşididir. Yüklemler –up/üp bağlacıyla bir birini izler.
Anlara merhamet edüp içlerinden bir kaçın çıkarup on altısın Evliyâ’ya verüp bunları yuvalarına kodıydım.

Devrik Cümle
Elimizdeki yazılı belgelere göre devrik cümle çok başvurulan cümle üslubu olmasa da konuşma dilinde daha çok rastlanır.
Bre gider, hey Şânî Efendi bu sözü.

Soru Cümlesi
Zeyd geldi mi?
Zeyd kandadır? (Zeyd nerededir?)
Kandan geldüŋ? (Nereden geldin?)

Bağımsız Birleşik Cümleler
Birbirini açıklama, kabul, karşıtlık, öneri, sebep-sonuç ve seçenek gibi özelliklerle açıklayan bağımsız cümle yapılarından oluşmuş cümlelerdir.
Bu tür cümlelerde ikinci cümle ammâ, ancak, lâkin, yoksa/yohsa, zîrâ gibi edatlarla başlar.
Cümle altı yüz dükkândır, lâkin kârgîr binâ bezzâzistânı yokdur, ammâ cümle zikıymet eşyâ mevcûddur.

Bağımlı Birleşik Cümleler
Bağımlı yan cümlelerin ana cümleye bağlandığı cümlelerdir.

Şartlı Birleşik Cümle
Bu cümlede, yan cümle ana cümleyi şart bakımından açıklar. Şart kavramı sentaks içinde şarttan başka zaman, derece ve durum da bildirebilir. Şart cümlesi genellikle (eğer/ şâyed)…ise veya –sa/se yapıları içinde kurulur.
Müşk-bâr âdem yanlarına varsa hazz-etmezler.

Ki’li Birleşik Cümle
Türkçede bağımlı yan cümleler yapan Farsça kökenli ki edatının Osmanlıcada hem konuşma dilinde hem de yazı geleneğinde çok geniş bir kullanım alanı vardır. Bu edat bazen kim şeklinde de görülür.
a. ki’li yan cümle ana cümlenin yüklemini açıklar:
Bu Bursa içre olan Ebû İshâk Kâzvinî’nüŋ makâmıdır kim Yıldırım Bâyezîd Hân binâ etmişdür.
b. ki’li yan cümle ana cümlenin öznesini açıklar.
Hâl sâhibi niçe bin kibâr vardır ki bâlâda zikri sebkat etmişdir.
c. ki’li yan cümle ana cümlenin nesnesini açıklar.
Ammâ gördüm ki huddâmlarımdan bana imdâd eder yok.
d. ki’li yan cümle sıfatları ve zarfları açıklar.
Ol mertebe zinde ve tendürüst oldum ki değme fetâlar pençemi çeviremez oldular.

“Ki” Edatı Düşmesi Olayı:
ki’li cümlelerde ki edatının düştüğü durumlar olabilir. Aşağıdaki cümlede “anı gördüm” (birdenbire gördüm ki) ifadesinden sonra gelmesi gereken ki edatı düşse de ki’li yapı belirgindir:
Anı gördüm bu Mahmûdî askerinin çoğu atların bırağup üç bini piyâde, iki bini esbsüvâr “Allah Allah!” deyüp kayalara yarasa gibi tırnak urarak kayalara çıkup meterislerde karâr-dâde olan hân askerleri üzre hücûm etdiler.
Çün ki, çün kim (ne zaman ki, dolayı), gûyâ ki (sanki), kaçan kim … -sa/se (ne zaman ki), tâ ki (ne zaman ki) gibi ki’li birleşik yapılar ana cümleyi sebep, sonuç, benzerlik ve zaman gibi zarf işlevleriyle açıklar:
Ol sabah hakîre dahi felek, sovuk cehennemi rûzgârı zorkârın gösterüp gûyâ ki elîmi A’râf ’ı gördük.

İç İçe Birleşik Cümle
Daha çok eydür/eydir, eyitdüm, dedi, deyüp veya deyü kelimeleriyle ana cümleye bağlanan iç cümleye sahip birleşik cümlelerdir. Bu tür cümlelerde iç cümle genel olarak ana cümleyi durum, kaynak, sebep, sonuç veya zaman bakımından zarf görevi yüklenerek açıklar:
“Benden emîn ol!” deyü bu cevâhir hançeri ihsân eyledi.
“El-hamdülillah paşa sağ esendir” deyü şâdımân oldular.

Karma Birleşik Cümleler
İçinde birden çok bağımlı birleşik cümle bulunan cümle çeşitleridir.
Ammâ Çorlu ve Burgaz mâbeyninde kış günleri tamâm altı sâ’at bir menzili azîmdür kim vakti şitâda çamurın fîli Mahmûdî ve pîli Menkerûsî ve Adana câmusı ve boğası çamurın sökemeyüp beher sene niçe bin at ve araba gark olduğundan çamurın karışdurduklarıyçün “Karışduran” derler.

Ünite 6
Leksikoloji ve Anlambilim

LEKSİKOLOJİ VE ANLAMBİLİM TERİMLERİ
Leksikoloji (sözcükbilim) terimi Yunanca leksis (kelime, söz, kelime grubu) kelimesiyle logos (bilim, bilimsel inceleme) kelimesinden oluşmuş “sözcük bilgisi” anlamında bir dilbilim alanıdır.
Anlambilim (semantik) ise kelime ve kelime birliklerinin dilin anlam özelliklerini sosyal ve psikolojik bağlamını da dikkate alarak inceleyen dilbilim alanıdır.

OSMANLI TÜRKÇESİNDE EŞ ANLAMLILIK
Osmanlı Türkçesi Türkçe kökenli kelimelerin yanı sıra çok yaygın olarak Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanmıştır. Bundan dolayı hem kelime hem kelime grubu hem de cümle düzeyinde aynı anlama gelebilecek ifade şekilleri birbirinin yerine geçebilecek şekilde kullanılmıştır:
ba‘de “sonra”
ba‘dehu “andan sonra”
bûs etmek “öpmek”
çâhı mâ su kuyusu
keştî “gemi, kayık”
süvâr olmak “binmek”
kûze “bardak”
âb nûş etmek “su içmek”
sengi mıknatîs mıknatîs taşı”
şeb u rûz “géce gündüz”
tahmîl et- “yüklemek, bindirmek”
tahte’l-kahve “kahvealtı”
tilâvet etmek “okumak”
ubûr etmek “geçmek”
yemîn ü yesâr “sağ ve sol”

YARDIMCI FİİLLER VE BİRLEŞİK FİİLLERİN YAYGINLIĞI
Osmanlıcada konuşmada yaygın olarak Türkçe kökenli fiiller kullanılırken yazı dilinde Arapça ve Farsça kökenli kelimeler Türkçe etmek, eylemek, görmek, olmak, vurmak gibi yardımcı fiillerle fiilleşerek kullanılmıştır

TEKRAR GRUPLARININ YAPISI
Bir tek fiili, kavramı ve düşünceyi açıklamak için sık sık eş anlamlı tekrar grupları kullanılır:
Üsküdarî Mahmûd Efendi va‘z u nasîhate çıkmış derler.

“BEN” VE “HAKÎR, BENDE, BENDENİZ”
Konuşucu kendisini birinci tekil şahıs “ben” yerine sık sık hakîr, bende “kul, köle”, bendeniz “kulunuz, köleniz” gibi alçakgönüllü ve dervişane niteliğe sahip sıfatlarla belirtir.

KELİMELERİN GELENEKSEL YAZIMLARI VE TELAFFUZLARI
Kimi kelime ve ekler bazen geleneksel Osmanlı yazı dilindeki şekliyle bazen de günlük konuşmada söylendiği şekilde yazılmıştır. Bunlar arasında ayru - ayrı, bârgîr – beygir, çârtâk – çardak, deyü - diye, dürlü - türlü, gelüp - gelip, kimesne - kimse, tobra - torba gibi şekiller sayılabilir.

BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMALARI VE TERİMLEŞME
Belirtisiz tamlamalar bazen birleşik isim haline geçtiğinden tamlama içinde, belirtilen durumunda olan kelimeler ikinci kere iyelik eki alabilir.
Hazîne defterdârı ve defter kethüdâsı ve timar defterdârı ve çavuşlar kethüdâsı ve çavuşlar emîni ve kâtibi vardır ve alaybeğisi ve çeribaşısı dahi vardır.

BÜYÜK SAYILAR:
“YÜZ BİN” SAYISININ KATLARI VE “KERRE” İLE İFADESİ
19. yüzyılda Batı dillerinden “milyon” kelimesi gelmeden önce yüz binin üzerindeki sayılar kerre kelimesiyle yüz binin katları şeklinde sıfat tamlaması/grubu içinde söylenmiştir:
Tarafı pâdişâhîden vezîrinin hâssı on iki kerre yüz bin ve on dörd bin altı yüz akçedir.

DOLAYLI ANLATIMDA DÉ- VE EYİT- FİİLLERİ
İçinde iç cümle dediğimiz aktarma cümlesi bulunan dolaylı anlatımlarda dé- (dédi, déyü/deyü, vb) ve eyit- (eyitdi, vb) fiilleri iç cümleyi ana cümleye bağlamada kullanılır.

BATIDAN GELEN KELİMELER
Bu kelimeler önce bazen açıklayıcı bir kelime grubuyla veya Osmanlıcada öteden beri kullanılmakta olan kelimelerle birlikte kullanılmıştır.
Karşılığı olmayan kelimeler olduğu gibi kullanılmıştır.

OSMANLI TÜRKÇESİNDE ÜSLUPLAR
Orta nesir adı verilen orta sınıf konuşma Türkçesinin esas alındığı eserlerde dua, dinî ve edebî konuların anlatıldığı bölümlerde ağdalı bir üslup görülse de genel olarak eserlerin dili daha anlaşılır yapı ve üslupla kurulur.
Karşılıklı konuşmalarda ve nasihatlerde üslup nispeten sadedir.
Yazarlar eserlerin tasvir kısımlarında ve duygu yoğunluğu yaşadıkları kısımlarda Arapça ve Farsça tamlamaların yoğun kullanıldığı klasik Osmanlıca nesir üslubunu kullanmışlardır.

DİL, DİN VE KÜLTÜR İÇERİKLİ DOĞRUDAN ALINTILAR
Yazı dilinde ve kültürlü kişilerin konuşmalarında Arapça ve Farsça ayet, hadis, kelam-ı kibar, deyim veya bunlara telmihte bulunan ifadelere yer verilir.
“Men dakka dukka” cihânı idüğün bilmedin mi?

DİN VE DEVLET BÜYÜKLERİNİ DUAYLA ANMAK
Din, devlet ve tasavvuf büyüklerinin isimlerinden sonra Arapça bir takım yerleşik dualar söylemek çok yaygındır.
Kötü şöhretli dini ve tarihi şahsiyetlerin isimlerinden sonra beddua nitelikli sıfatlar kullanılır.
Din, devlet ve toplum için önemli şahsiyetler, eserler ve kavramlar genel olarak saygılı ve yüceltici ifade ve sıfatlarla zikredilir. Bu saygı ve yüceltici ifadeler daha çok Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yapılır.

OSMANLI TÜRKÇESİNDE İFADE KALIPLARI
Selamlaşma
Selâmün aleyküm ev sâhibleri! Müsâfir alır mısınız?”
Safâ geldin, hoş geldin!
Es-selâmü aleyküm ey âşıkân? Ve aleyküm selâm!

Hitaplar
Hakîrin şerîki karındaşım, cânım.

Teşekkür, Dua, Kutlama ve İyi Temenniler Bildiren İfadeler
Âkıbetin hayr olsun.
Şükür yâ Rabbî bu hâle.

Beddua, Azarlama, Kızma ve Tehdit
Alıkon şu gidiyi.
Vur a gidileri!

Nasihat
Sakının Nûru’l-hüdâ celâlinden.

Başsağlığı, Üzüntü ve Keder Bildirme
Harâretden yürek yandı.

Rica, İmdat ve Kabul
Âkıbetin hayr olsun. Kabûl etdim.
Eyle olsun.

Şaşkınlık ve Utanma
Bre gerçek mi?
Meğer ne gördüm, bozahâne imiş!

Ünite 7
Türkçede Sadeleşme ve Dil Tartışmaları

TANZİMAT DÖNEMİ ÖNCESİNDE GENEL DURUM
İlk Devre:
Eski Anadolu Türkçesi döneminde eserin daha geniş kitlelere faydalı olmasını sağlamak, halkı eğitmek maksadı gözetildiğinden dil muhatap kitlenin özelliğine göre sade ve anlaşılır olmuştur.
Anadolu coğrafyasındaki Türk varlığının eğitim talebi ve aydınların halka varma ihtiyacı bir bakıma Türkçenin yazı ve sanat dili olarak gelişmesine uygun zemin hazırlamıştır.
İkinci Devre:
Sanat kudretini göstererek edebiyat çevrelerinde söz sahibi olmak maksadıyla eserler ortaya konmaya çalışıldığı bu dönemde bu türlü eserlerin dilinde tabiilikten ve sadelikten uzaklaşma görülmeye başlar. İmparatorluğun siyasi gelişmesine paralel biçimde Türkçe de siyasi yapının unsurlarının çeşitliliğini barındırmaya başlamıştır.

Türkî-i Basît Akımı (Mahallileşme)
15. yüzyıldan itibaren nesir ve nazım dilinde Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin yoğun olarak kullanılmaya başlandığı dikkat çekmektedir. Bu yol, bazı yazar ve şairler tarafından benimsenmemiştir. Bunların içinde 15. yüzyılda Tatavlalı Mahremî, Aydınlı Visalî ve Edirneli Nazmî en çok bilinenleridir.
Bu üç şair, şiirlerinde özellikle Türkçe kelimeler kullanmışlardır.
Edirneli Nazmi, bir divan tutarındaki şiirlerini süslü ve ağdalı dilli kullanıma aykırı biçimde sade Türkçe ile yazmıştır.
Lâmi’î Çelebi, Münâzara-i Bahâr u Şitâ adlı eserini sanat kudretini göstermek için, Nefehâtü’l-Üns çevirisini ise halka yararlı olmak için yazmıştır.
Tanzimat devrine kadar olan süreçte Türkçenin birbirine paralel üç ana kolda gelişmiş olduğu görülür:
a. Halkın konuştuğu dili esas alan sade dilli metinlerin Türkçesi.
b. Temel cümle kuruluşu Türkçe olduğu hâlde Arapça ve Farsça kelime, tamlama ve diğer gramer unsurlarının fazlaca kullanıldığı, söz sanatlarına da yer veren süslü (müzeyyen) dilli metinlerin Türkçesi.
c. Arapça ve Farsça gramer unsurlarına yer vermekle beraber sanat kaygısı güdülmeksizin telif edilmiş olan ve kısmen sade nesrin özelliklerini de taşıyan orta sadelikte metinlerin Türkçesi.

Orta sadelikte metinlerin Türkçesi, Osmanlı devri Türk dilinin ana gövdesini teşkil eder.

14. yüzyıl:
Emine Hatun katı ağladı. Çok zârılıh eyledi. Abdulmuttalib Rasûl annesinüñ göñlini ala getürdi. And içdi, eyitdi: Yâ Emine Hatun, saña kulluh hıdmeti ben eyleyem. Senüñ tapuna ben turayım. Oğluñı ben besleyim. Dahı kişiye inanmayam didi. (Kadı Darir, Sîretü’n-Nebî Tercümesi)

15. yüzyıl:
Beyân-ı hasr-ı ecnâs-ı fezâyil –ki mekârim-i ahlâk andan ibârettür- kütüb-i hikemiyyede mukarrerdür. Niteki re’îs-i hukemâ’-i İslâmiyyûn Hâce Nasîru’ddîn et-Tûsî, Ahlâk-ı Nâsırî adlu kitâbında takrîr itmiştür ki, nefs-i insânînün üç kuvveti vardur biribirine mütebâyin ki, ol kuvvetler i’tibâriyle insân mastar-ı ef ’âl-i muhtelif ve mazhar-ı âsâr-ı mütebâyin olur, müşâreket-i irâdet ile. (Tursun Bey, Târîh-i Ebu’l-Feth)
16. yüzyıl:
Bunun üzerine bir niçe zaman geçdükden sonra girü Hak te’âlâ yerleri düzeldüp ölenleri dirgürse gerekdür. Cümle çıblak ve yalın ayak ve başı kaba kopsalar gerekdür. Peygamberlere ve evliyâlara ve ulemâya ve sulehâya cennetden hulleler ve buraklar gelüp geyüp ve binüp arş gölgesinde otursalar gerekdür. (Birgili Muhammed Efendi, Vasiyetnâme)

17. yüzyıl:
Temâşâ-yı garîbe: Rum ve Arab ve Acem’de bu Divriğinin kedisi kadar nâzlı ve şûrîze ve mahbûb ve sayyâd ve mü’eddeb hirre olmazdır. Gerçi Mısır Elvâhının Tarabefzûnun ve Sinob şehrinin kedisi dahi meşhûrdur ammâ bu Divriği kedisi semîn ve cesîm ve semmûr misâl mücellâ postlı nice bin elvân kedisi olur. (Evliyâ Çelebi, Seyahatnâme)

18. yüzyıl:
Bir kaç günden sonra (Lala Mareşal) ziyâfet tertîb edüp bizi davet eyledi. Kıral sarayında olmağla ol mahalle vardık. Bize azîm ikrâm eyledi. Kıralı görmekten hazz eder misiz diyü sual eyledi. Biz dahi izhâr-ı şevk etdik. Ta’âm hâzır olunca size kıralı seyr etdüreyim diyü elimize yapışup gitdik. Kıralı mukaddemâ nâme-i hümâyun teslîminde buluşduğumuz dîvânhânede bulduk. Birkaç beyzâdeler ile gezinür imiş. Lalasıyla ma’an bizi görünce tarafımıza teveccüh edüp mülâkî olduk. (Yirmisekiz Mehmed Çelebi Efendi, Sefâretnâme-i Fransa, s. 113)

19. yüzyıl:
Cümleye malûm olduğu üzere, Devlet-i Aliyyemizin bidâyet-i zuhûrundan beri ahkâm-ı celîle-i Kur’âniyye ve kavânîn-i şer’iyyeye kemâliyle ri’âyet olunduğundan saltanat-ı seniyyemizin kuvvet ve meknet ve bilcümle teba’asının refâh ve ma’mûriyyeti rütbe-i gâyete vâsıl olmışken, yüz elli sene vardır ki, gavâil-i müteâkibe ve esbâb-ı mütenevvi’aya mebni… (Tanzimat Fermanı)

TANZİMAT DÖNEMİ SONRASI TÜRKÇE VE DİL TARTIŞMALARI

Tanzimat Devrinde Dil
Dil Konularında Yapılan Çalışmalar, Tartışmalar
II. Mahmut’un yaptıklarını resmî dilin sadeleşmesi hususunda önemli bir merhale saymak gerekmektedir.
Tıp öğretiminin Türkçe yapılması maksadıyla 1283 (1866) yılında Cemiyyet-i Tıbbiyye-i Osmaniyye kurulmuştur.
Bir yıl sonra da Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye (1867) kurulmuş ve bu mektepte yalnızca Türkçe ders verilmesi kararlaştırılmıştır.
Pertev Paşa, Münif Paşa, Kâmil Paşa ve Akif Paşa Tanzimat devri dil hareketinin önemli isimleridir ve bu aydın devlet adamları sade dil hareketinin temelini atmışlardır.
1852’de açılan Dârulfünûn, bu üniversitede okutulacak eserleri hazırlamak için aynı yıl kurulmuş olan Encümen-i Dâniş ve 1860’ta kurulmuş olan Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmaniyye yenileşme hareketlerine ve Türkçenin sadeleşmesine öncülük etmişlerdir.
Yazı dilinin sadeleştirilmesinde çok büyük hizmetleri geçmiş bulunan Münif Efendi, aynı zamanda Osmanlı alfabesinin yetersizliği üzerinde durup bunun yerine Latin esaslı alfabenin Türkçe için uygun alfabe olacağını da söyleyen kişidir.
Tercüman-ı Ahvâl ve Tasvîr-i Efkâr gazeteleri sade bir dille geniş halk kitlelerine ulaşmayı amaçlayarak dilde sadeleşme yolunda önemli aşamaları teşkil etmişlerdir.

Gramer Çalışmaları
Osmanlı Türkçesini konu alan dilbilgisi kitaplarının ilki Bergamalı Kadri’nin
1530’da yazdığı Müyessiretü’l-Ulûm adlı eseridir.
Abdurrahman Fevzi Efendinin 1882’de basılmış olan Mikyâsu’l-Lisân
Kıstâsu’l-Beyân adlı gramer kitabı kısmen Batılı gramer anlayışını Türkçe için uygulamış olması sebebiyle Türk gramerciliğinde bir merhaledir.
Cevdet Paşa ve Fuad Paşa’nın Medhal-i Kavâ’id adıyla hazırladıkları (1850) ve sonra Kavâid-i Osmâniyye adıyla Encümen-i Daniş’in açılışı sırasında Abdülmecid’e sundukları (1865) kitap neşredilen ilk dilbilgisi kitabıdır ki eser 1875’te Kavâ’id-i Türkiyye adıyla yeniden basılmıştır.
Abdullah Ramiz Paşa’nın Emsile-i Türkiyye’si (1866), Ali Nazîmâ’nın Muhtasar Lisân-ı Osmânî adlı dilbilgisi kitabı (1884) bu alanda yapılmış önemli çalışmalardandır.

Sadeleşme Çalışmaları

Şinasi
Şinasi Bey “gazete dili”ni kurmuş olması yanında Tanzimat döneminin dilini nazım ve nesir alanında ilk temsil eden kişidir. Tercüme-i Manzûme, Şair Evlenmesi, kendi şiirlerini topladığı Müntahabât-ı Eş’âr, Türk atasözlerini ilk defa bir araya toplayan Durûb-ı Emsâl-i Osmâniyye ve gazete yazıları bilinen eserleridir.

Namık Kemal
Tasvîr-i Efkâr’da onun yanında bulunmuş ve bir nevi Şinasi’nin çırağı olmuştur.
Lisân-ı Osmânînin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir” başlıklı yazısında Türkçe için yaptığı önerileri, dilin sadeleşmesi ve gelişmesini sağlayacak, böylece yeni edebî dilin kurulmasına imkân verecek esasları ihtiva eder.
1. Mevcut gramer kitapları düzeltilmeli, eksikleri tamamlanmalı ve herkesin faydalanacağı bir yaygınlığa kavuşturulmalı.
2. Türkçeye mahsus mükemmel bir sözlük hazırlanmalı.
3. Galat-ı meşhur denilen yaygın kullanılan kelimeler ve ibareler asli şekillerine tercih edilmelidir.
4. Mevcut eserlerin doğal anlatıma sahip olan makalelerinden tertip edilen ve karşılaştırmalı bir antoloji hazırlanmalı, bunlar okullarda okutulmalıdır.
5. Dilimize ait bir belâgat kitabı hazırlanmalıdır.

Ziya Paşa
Şinasi’nin yanında ikinci kişi Ziya Paşa’dır. “Şiir ve İnşâ” makalesi ile manzum olarak yazdığı “Harâbât mukaddimesi”nde dil hakkındaki düşüncelerini açıklar. Makalesinde yenilikçi düşünce mensuplarını oldukça memnun eden bir anlayışı savunurken “Harâbât mukaddimesi” yazısında tam tersine bir görüşü ortaya koymuştur.

Ahmet Mithat Efendi
Tanzimat devrinin amaçladığı dilde sadeleşme ve yenileşme hedefine en çok yaklaşan isim Ahmet Mithat Efendi olmuştur.
Osmanlıca’nın Islahı” başlıklı yazısında Türkçenin geçirdiği merhaleleri ve devrinde içinde bulunduğu durumu özetleyerek eserlerinde kullandığı sade ve anlaşılır halk dilini niçin tercih ettiğinin gerekçelerini vermiş olur.
İlköğretim için yazdığı ve imla konuları üzerinde durduğu yazılarını Medrese-i Süleymaniyye Rehnümâ-yı Muallimîn adlı eserinde bir araya getirmiştir.

Ali Suavî
Özellikle gazetecilik dilinin sadeleşmesi için çaba harcamıştır.
Lisân ve Hatt-ı Türkî” başlıklı yazısında Türk kültürünün millî ve edebî kaynakları üzerinde durur, diğer Türk lehçeleri ile ilgili değerlendirmeler yapar.

Recâîzade Mahmud Ekrem, Abdülhak Hamid, Muallim Naci
Recâîzâde’nin Tanzimat neslinin her cephesinde var olmaya çabaladığı yenileşme hareketi içindeki asıl önemi, Şinasi-Namık Kemal çizgisinin Abdülhak Hamid’e ulaşmasını sağlayan köprü olmasından gelir. Dil hakkındaki görüşlerini Ta’lîm-i Edebiyat’ın sonuna eklediği yazısından anlamak mümkündür. Osmanlıcanın gelişmesi için bağımsız bir dil olarak değerlendirilmesini ifade eder ancak Arap ve Fars kurallarıyla karıştırarak buna Kavâid-i Osmaniyye demek gerektiğini söyler. Sade Türkçe ve Türkçenin istiklali anlayışını benimseyen aydınlardan farklı bir noktada, diğer Tanzimat nesli gibi müteredditler safında yer alır.
Abdülhak Hamit, Namık Kemal ile başlayan yenilikçi edebiyat anlayışının ulaştığı son noktadır.
Muallim Naci, devrinde sade nesrin en güzel örneklerini vermiştir. Şiirlerinde görünüşte eskiden kopmamış gözükür ancak anlayış olarak daima yeniye açıktır. Onun esas önemi, Lügat-ı Naci adlı sözlüğü, Mekteb-i Edeb adlı okuma kitabı, sahasının bizde en iyi eseri olan Istılâhât-ı Edebiyye adlı belâgat kitabı ve değişik dergi ve gazetelerde yazdığı gramer ve Türkçe konulu yazılarını topladığı
İntikâd adlı kitabından gelir.

Tanzimat neslinin dil anlayışındaki yenilikleri şu şekilde sıralanabilir:
a. Kelime ve tamlamalarda
b. Cümle ve ifade biçimlerinde
c. Nesirde seci anlayışında
ç. Edatların kullanımında
d. Nesirde yazıya başlamadan önce ağır ve bazen Arapça giriş yapma alışkanlığında
e. Konuşma üslûbunun yazıda kullanılmasında
f. İmlayla ilgili olarak noktalama işaretlerinin kullanılmasında

Dilde Yenileşme Tartışmaları
19. yüzyılın sonlarına doğru dilde yenileşme hareketi üç temel nokta esas alınarak gelişmeye devam etmiştir.
1. Türk kelimeleri atmak düşüncesinde olanlar; Türkçüler denen bu grup “Tasfiyeciler” olarak anılmışlardır.
2. Hiçbir müdahaleyi kabul etmeyerek dili olduğu gibi bırakmak düşüncesinde olanlar.
3. Dilden yabancı kuralları atmak ama kelimelere dokunmamak düşüncesinde olanlar. Bu gruptakiler de “Yeni Lisancılar” olarak anılmışlardır.

Ahmet Vefik Paşa
“Milliyetçilik” akımını benimsemiş ve “Türkçülük” diye adlandırılan bu akımın öncülüğünü yapmıştır.
Şecere-i Türkî’yi Doğu Türkçesinden Batı (İstanbul) Türkçesine aktardı.
Sözlüğünü Lehçe-i Osmanî adıyla neşretmiştir.
Müntehabât-ı Durûb-ı Emsâl (1852), Hikmet-i Târîh (1863) ve Fezleke-i Târîh-i Osmanî (1869) diğer eserleridir.
İlmî alanda Ahmet Vefik Paşa’nın başlattığı Türkçülük anlayışına uygun çalışmalar, askerî alanda da Süleyman Paşa’nın çabalarıyla yürütülmüştür.
Tarih-i Âlem (Dünya Tarihi) adlı eseriyle Türkçülük düşüncesi askerî mekteplere girmiştir. Esmâ-yı Türkiyye (Türk İsimleri) adlı kitabı yazmıştır. Sarf-i Türkî adıyla Türkçenin gramerine ait bir kitap telif etti.

Şemseddin Sami
Dil ve edebiyat konularına dair yazıları daha çok Hafta mecmuasında yayımlanmıştır. Yazılarında imla ve alfabe ıslahı meselelerine de temas etmiştir.
Türkçenin öğretimi konusunda Küçük Elifba, Yeni Usûl-i Elifba-i Türkî,
Nev-usûl Sarf-ı Türkî, Kırâat-i Türkiyye ve Nev-Usûl Nahv-i Türkî eserler neşretti. Kamus-ı Fransevî, dönemindeki Fransızcadan Tükçeye lügatlar arasında en mükemmeli olarak kabul edilmiştir. İslam ansiklopedisi vazifesi görmüş olan Kamusu’l-A’lâm, günümüzde bile bilimsel çalışmalar için temel bir kaynaktır.
Dünyada konuşma dili ile yazı dili farklı başka bir millet bulunmadığını söyleyerek dil ile edebiyatı birleştirmek gerektiğini kabul eder. İstanbul Türkçesinin ıslah edilmesiyle oluşacak edebî dilin zamanla bütün Türklerin kabul edebileceği genel bir dil hâline gelmesini istemiştir.

SERVET-İ FÜNÛN TOPLULUĞU
Çoğunun Batı ile fikrî bağlılığı bulunan bu sanatçılar, Tanzimat neslinin oluşturduğu yeni ortamda kendilerine yeni bir sanat dili kurma gayreti içine düşmüşlerdir.
Tevfik Fikret’in doğrudan dil konulu yazısı Servet-i Fünûn dergisinde yazdığı “Tasfiye-i Lisan” makalesidir. Tevfik Fikret bu yazıda dildeki sadeleşme çalışmalarının belli bir olgunluğa eriştiğinden söz eder.
Kâri’lerime Mektuplar” başlıklı yazısında Halit Ziya, dil ile ilgili görüşlerini ortaya koyar. Bu yazıda Halit Ziya, ateşli sadeleşme ve Türkçeleşme taraftarlarına karşı bir müdafaa adamı görüntüsündedir.

Servet-i Fünûncuların Dil Anlayışına Karşı Görüşler
Servet-i Fünûn’un kullandığı dile “Dekadanlar” başlıklı yazısında Ahmet Mithat
Efendi en sert tepkisini ortaya koymuştur.
Mehmet Emin (Yurdakul) Beyin “Türkçe Şiirler” adıyla basılan sade Türkçe şiirleri edebiyat çevrelerinde ilgi uyandırdı.

II. Meşrutiyetten Sonraki Dil Tartışmaları
• Türk Derneği kurularak kendi adında bir dergi ile dil ve folklor tarihi bakımından önemli kimi faaliyetler
• Ömer Seyfettin’in önderliğinde Genç Kalemler dergisi ve Yeni Lisan
• Ziya Gökalp ve faaliyetleri
• Türk Yurdu dergisinin faaliyetleri
Türk Derneği ve Çalışmaları
Necip Asım, Ahmet Mithat, Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), Ispartalı İsmail Hakkı, Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Fuat Köseraif ve Veled Çelebi (İzbudak) vb. Yeni Gazete bürosunda bir araya gelerek Türk Derneği’ni kurdular.
İçlerinde “Tasfiyeci”, “Fesahatçi” ve “Sadeleşmeci” taraftarı olmak üzere her dil anlayışını benimseyen kimseler bulunmaktaydı.
Derneğin Türk dili için asıl hizmeti, kurulduktan sonra bir yıl içinde ancak yedi sayı çıkabilmiş olan Türk Derneği dergisi olmuştur. Nizamnamelerindeki esaslar doğrultusunda El-kitâbu Lugati’t-Türkiyye (İbnü Mühennâ) ve Sarf-ı Tahlîlî-i Lisân-ı Türkî (Anton Tıngır) adlı eserleri yayımlamışlardır.

Fecr-i Âtî Topluluğu
Servet-i Fünûnculara benzer şekilde Fecr-i Âtî topluluğu da sadeleşmeye karşı olup kendi sanat anlayışlarına bağlı bir dil kullandı.
Bu topluluğa mensup olduğu halde Refik Halit’in sade dilli edebî nesrin güzel örneklerini verdiğini zikretmek gerekir.

Yeni Lisan ve Ömer Seyfettin
Yeni Lisan yazıları Genç Kalemler dergisinde çıkmaya başlamasından itibaren bu hareket çok geniş bir kitlenin ilgisini çekmiş ve hüsnü kabulle karşılanmıştır.

Ziya Gökalp ve Yeni Lisan Konusundaki Görüşleri
Dil meselesi, Ziya Gökalp’in sistemleştirdiği Türkçülük anlayışı içinde önemli yere sahiptir. 1917 yılında İttihat ve Terakkî’nin desteğiyle Ziya Gökalp ve arkadaşları tarafından çıkarılan Yeni Mecmua ile birlikte bu yayınlar Türkçük taraftarlarının merkezi hâlinde sade Türkçe ile millî edebiyat anlayışının ve milliyetçilik fikirlerinin yaygınlaşmasında önemli rol oynamışlardır.
Ziya Gökalp fesahatçılara olduğu gibi tasfiyecilere de karşıdır.
Yeni Türkçe olarak da nitelendirilen bu devrede üç farklı görüş bulunmaktadır:
a “Fesahatçılar” olarak da bilinen Süleyman Nazif gibi eski ve süslü üslûba bağlı ediplerin yazmakta ısrar ettikleri “Osmanlıca”
b. Türkçülerin temsil ettiği ve Ziya Gökalp’in sistemleştirdiği “Türkçeleşmiş Türkçe” anlayışını esas alan “sade lisan”
c. Fuat Köseraif’in öncülüğünü ettiği “Türkçede yabancı unsur bırakmayacağız, her şeyi Türkçeleştireceğiz” diyen “tasfiyecilik” akımı

ALFABE TARTIŞMALARI VE HARF İNKILABI
Türkler, 17 değişik alfabe kullanmışlardır.
Alfabe değişikliklerinin gerekçeleri üç maddede toplanabilir:
1. Din değiştirme
2. Sosyal ve siyasal durum değişikliği
3. Farklı kültür ve medeniyet ortamına geçme

Tartışmalar ve Yeni Çalışmalar
Tanzimat sonrasında eğitimin yaygınlaştırılması ve okuma yazmanın kolaylaştırılması için yazı sisteminin ıslah edilmesi konusunu ilk defa ele alan Ahmet Cevdet Paşadır.
Genç Türk aydınlarını etkileyen Fransız sosyoloğu Constantin François Chasse-Boeuf Volney, Türklerin cahilliğinin ve geri kalmışlığının en temel sebebi olarak Arap harflerinin kullanılmasını göstermiştir.
Münif Paşa, matbuata yönelik yeniliklerle alfabeyi işlek hale getirmeyi amaçlamıştır.
Mirza Fethali Ahundzade de İslam dünyasındaki geri kalmışlığın tek sebebini okur-yazar sayısının azlığında görmüş, bu azlığın sebebi olarak da kullanılan Arap harflerini göstermiştir.

Atatürk ve Latin Harfleri
Sofya’da bulunduğu sırada (13 Mayıs 1914) İstanbul’daki bir tanıdığına Fransızca ve Latin harfli Türkçe mektuplar yazmıştır.
Latin alfabesi konusuyla ilgili ilk girişim, 26 Mart 1926’da Maarif Vekili Mustafa Necati Bey’in dil heyetinin kurulmasını teklif etmesiyledir.
12 Temmuz 1928’de Yeni Türk Alfabesi projesinin tamamlandığı basın aracılığıyla duyuruldu.

Sarayburnu Açıklaması
29 harfli Yeni Türk Alfabesi bir kanun tasarısı hâlinde üç milletvekilinin imzasıyla 31 Ekim 1928’de meclis başkanlığına verilmiş, 1 Kasım 1928 tarihinde kabul edilmiştir. “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkındaki Kanun” adını taşıyan 11 maddelik kanun, 3 Kasım 1928 günü de Resmî Gazetede yayımlanarak resmen yürürlüğe girmiştir.

(Kitap Bitti)