9 Nisan 2014 Çarşamba

Çağdaş Türk Edebiyatları 2

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI II
Ünite 1
Çağdaş Kazak Edebiyatı

Kazak Dili
Türkçenin Kıpçak dil gurubuna dâhildir. Kazak dilinde “ş” yerine “s”, “ç” yerine
ş” kullanılır ve bazı yazılı durumlarda m/b/p ile n/d/t sessizleri ortaya çıkar.
1929’a kadar Arap, 1929-40 yılları arasında Latin ve 1940’tan sonra Kiril alfabelerini kullandılar.
Kazak edebi dilinin başlangıcı 19. yüzyılın ortalarına tarihlenir. Kazak dili halkın en çok kullandığı şiveye dayanır.
Çokan Velihanov (1837-1865), Abay Kunanbayev (1845-1904) ve İbray Altınsarın (1841-1882) gibi büyük Kazak aydınları bu dili kullandılar.

Kazak Edebiyatı
«Тыңдаусыз болса сөз жетім, іздеусіз болса қыз жетім»
“Tındausız bolsa söz jetim, izdeusiz bolsa kız jetim.”
Dinleyicisi olmayan söz yetim, arkasında ana-babası olmayan kız yetim.

Türk dünyasının edebi verimleri bütün Türk halkları için ortak kabul edilebilir. Kazaklar için de durum farklı değildir. Edebi mazilerini Orhun Yazıtlarına dek tarihlendirmektedirler.
Kazaklar Korkut Ata, olarak adlandırdıkları Dede Korkut’u kopuz sanatının atası olarak kabul ederler.
Kazak edebiyat tarihçisi Hangali Süyinşaliyev “Korkut Ata kitabını bir tek halka mâl etmenin” doğru olmadığını söyler.
1428 yılında Barak Han öldükten sonra ulusun beyliği Coci’nin küçük oğlu Şeyban’ın torunu olan Abulhayır Han’ın eline geçer. Hanlıktaki siyasi çekişmeler şiddetlenir. Hanlık ikiye bölünür. 1456 yılında Kerey ve Canıbek kendi yanlarındaki halklar ile birlikte Yedisu’ya göç ederler. Kurdukları hanlık Kazak adıyla anılmaya başlanır.
Bu devirde ozanların çalıp söylediği nazım türü olan “cır” yaygınlaşır. “Cırşı” olarak adlanan ozanlar, Kazak edebiyatının ilk ürünlerini ortaya koyarlar.
Kadırgali Celayir’in Camiü’t-tevarih (1602) adlı eseri Türk halklarının eski tarihini, döneminin siyasi durumunu anlatır. Eserde atasözleri ve deyimler de mevcuttur.
Halk şarkılarına “cır,” bunları söyleyenlere de “cırav” veya “cırşı” adı verilir.
Er Töstik masalını okuyanlar, Kazak halkının manevî dünyasına girerek onların atalar ruhuna nasıl boyun eğdiğini, oradan da tek Tanrı ve nihayet Gök Tanrı’ya doğru giden bir yol izlediğini sezebilirler.
Ertegiler, eski devirleri anlatan, asırdan asra kalıplaşarak gelen günlük hayatı anlatan halk hikâyeleridir.
Eski zamanlarda Kazakistan’da cumbak yani bulmacalar çoktu ve cumbak söylemek çok yaygındı.
Makal-meteller, Anadolu Türk edebiyatındaki “atasözü” ve “deyim”lerine karşılık gelir.
Şeşendik yani veciz sözler tanınmış kişilere izafe edilir.
Turmıs-salt cırları, göçebe halkın evlilik, göç gibi gündelik hayatını anlatır.
Evlilik üzerine yazılan cırlardan en çok bilineni “Betaşar” adı verilen “Yüz görümlüğü” adlı olanıdır.
Batırlar cırı, nesilden nesile ulaşan kahramanlık şiirleridir.
Gaşıktık cırlar, kahramanlık şiirleriyle birlikte ortaya çıkmıştır. “Kozı Körpeş” ve “Bayan Suluv” bu türün en çok sevilenleridir.
Tarihî cırlar, Kazak halkının başından geçen tarihî olayları anlatır.
Aytıslar Kazakların doğru sözü, söz yarışı, fikir dalaşı dediği bir yarışmadır.
Akın aytıslarında halkı ilgilendiren her şey söz konusudur.
Cumbak aytısı, dombıra eşliğinde akınlar arasında ve seyirci önünde yapılan bir tür bilmece sorma yarışmasıdır.
Balalar folkloru, çocukların ahlâkî talim ve terbiyesini amaçlayan bir halk edebiyatı türüdür.
Kazak adıyla bilinen edebiyatın ilk temsilcileri o zaman bütün Deşt-i Kıpçak’ta adı duyulan Asan Kaygı, Kodan Tayşı ve Kaztugan (Süyinişûlı) cıravlardır.
14. yüzyılda yaşayan Cirenşe Şeşen ve Sipra Cirav’ın söylediği kıssalar ve şiirler günümüze kadar yaşatılmıştır. Cıravlar şiirinin gelişmesinde Dosmambet (ö. 1523) ve Şalkıyız’ın (1465-1560) eserleri önemli yer tutar.
Asan Kaygı, Dosmambet ve Şalkıyız 16. yüzyılın önemli temsilcileridir. Tensufi Bek ile kadın akınlar Çal Kiyiz Hala ile Kerulen Hala da yine bu yüzyılda yaşamış akınlardır.
Asan Kaygı’nın zamandaşı Kaztugan Cırav’dır. O da Altın Orda zamanındaki Nogay-Kazak dönemi edebiyatının önemli bir şahsiyetidir.
Dosmambet, 15. yüzyılın sonlarında doğup 16. yüzyılın ilk çeyreğinde hayatını kaybetmiştir.
Gerçek adı Tilenşiulı Şalgez olan, fakat halk arasında daha ziyade Şalkiyiz olarak bilinen akın 15. yüzyılda doğup 16. yüzyılın ikinci yarısında vefat etmiştir. “Aspandı bult kursaydı (Asumanı bulut kaplasaydı)” diye başlayan ve Emir Timur’a yazılan şiiri en çok tanınmışıdır.
17. yüzyılın öne çıkan akınları Ciyembet cırav ile Margaska cıravlardır.

18. yüzyılın ilk çeyreğinde Cungarlar baskınlar yapmaya başlarlar ve Kazak topraklarını yavaş yavaş ele geçirirler. Cungarların bu baskınları, Kazak halkının başına gelen en büyük felâketlerdir.
Abılay han, Cungarlar ile Çinlileri birbirine düşürmeyi başarır. Çekilmeye başlayan Cungarları ülkeden kovar, büyük çarpışmaları başarıyla atlatır. Devamında da 1750’li yıllarda Kalmuklardan kurtulmaya başlar. Nihayet 1781’de Taşkent’i ele geçirdi.
Cungar saldırganlarına, Hive ve Hokand hanlıklarının işgaline karşı mücadeleler Aktamberdi cırav (1675-1768), Ümbetey (1706-1778), Tötikara gibi akınların eserlerinde açıkça görülür.
Aktamberdi epik, Ümbetey ağıt tarzında eserler verdi.
Bu devirde Kazak edebiyatının en büyük temsilcisi Buhar (1668-1781) cıravdır.
Yazdığı siyasi-hicvi şiirleri ile Kazak halkının en değerli akınlarından biri olmuştur. Eserlerinde Çin ve Rus tehlikesine dikkat çekmiş ve halkının uyanık olmasını istemiştir.
Köteş ve Şal akınlar da 18. yüzyılın diğer temsilcileridir.
18. yüzyılın sonunda Kazakistan’ın büyük bir bölümü Rusya’nın eline geçmişti. Dolayısıyla isyanlar ve baskılar yaşanmaya başlandı. Kenesarı’nın başlattığı isyan pek çok destana konu oldu.
Muhammet Ötemisulı, çarlık rejimine karşı isyan eden İsetay Taymanulı’ya katıldı. İsyan sırasında öldürüldü. Sözlü olarak içre ettiği şiirleri günümüze kadar ulaşmıştır.
Dulat Babatayulı (1802-1871) medrese eğitimi almış dindar biriydi. Ülkenin işgal ediliş sebeplerini ve sonuçlarını şiirlerinde dile getirdi.

Ünite 2
Çağdaş Kazak Edebiyatı II
Çağdaş Kazak Edebiyatı, 19. yüzyılda başlar. Çağdaş edebiyat kendi arasında: 1. Hazırlık Dönemi (19. yüzyıl) 2. Hürriyet Dönemi (1905-1920 arası) 3. Sovyet Dönemi (1920’den sonraki devir) olarak üç bölümden oluşmaktadır. Bağımsızlıktan sonraki (1991) edebiyat da ayrı bir dönem olarak değerlendirilebilir.
1. Hazırlık Dönemi: Rusların Kazakistan’ı istilası ile başlar. Ünlü kişileri Abay Kunanbayulı, Şokan Velihanov ve İbray (İbrahim) Altınsarin’dir.
Abay 1845’te dünyaya geldi. Gerçek adı İbrahim’dir. Abay’ın iki yüzden fazla şiiri, kırk civarında didaktik hikâyesi, dört manzumesi (Maksud, İskender, Azîm Hikâyesi, Vadim) ve çeşitli tercüme eserleri vardır. Şiirlerinin özelliği sözün az ve öz olmasıdır.
Şokan Velihanov, Cengiz Han’ın soyundandır. 1835’de doğdu.
Manas Destanı’nı yazıya geçirdi. Halk edebiyatından derlemelerinin dışında, Cungarya Oçerkleri, Ablay, Kırgızlar, Çin İmparatorluğunun Batısı, Kulca Şehri, Kazaklarda Şamanizm, Kazak Şecereleri, Kazak Silahları gibi eserleri vardır.
İbray Altınsarin ilk Kazak eğitimcisidir. 1841’de doğdu. Folklorla yakından ilgilendi. Ülkesinin ilimle kalkınabileceğine inanıyordu. Okullar açtırıp ders kitapları yazdı, hazırladı. Hazırladığı Kazak Hrestomatiyası (Kazak Antolojisi) adlı eseri, Kazak edebiyatının temel yapı taşlarındandır.
2. Hürriyet Dönemi: Serke gazetesi (St. Petersburg), İslamcı Aykap mecmuası, Kazakistan gazetesi, Kazak gazetesi, İşim Dalası ve Alaş gibi gazeteler millî şuurun canlanmasında önemli rol oynamışlardır.

Ahmet Baytursınulı 1873’de doğdu. Rus Çarının sömürgeci siyasetine karşı mücadele etti. Kazak gazetesinde redaktörlük yaptı. Usul-i Cedid adlı eğitim sistemini yakından takip etti. Modern Kazak edebiyatını oluşturmanın yollarını aradı. Sürgün olarak gittiği Orenburg’da “Kazak” adında haftalık bir gazete çıkarmaya başladı. Gazete bilim ve sanatı, medeniliği ön plana çıkardı. Gazetesi 1917’de hükumet tarafından kapatıldı. Masa (1911)’,  Okuv Kuralı (1912), Kırık Mısal (1913), Til Kuralı (1915) adlı eserlerini yayınladı. Alaş Orda hareketini yakından takip etti. Alaş Orda hükumetinde eğitim bakanlığı yaptı. Parti dağıtıldıktan sonra 1920’de Lenin’le görüştü. Lenin’in isteğiyle eğitim bakanlığına atandı. Kazaklar için yararlı çalışmaları Stalin’in iktidarına dek devam etti. Stalin dönemiyle birlikte baskı altına alındı. Sürgün edildi, Gorki’nin başını çektiği bir gurubun çabalarıyla mahkûmiyeti sona erdi. Ancak baskılardan kurtulamadı. Çalışma izni olmadığı için yoksulluk yaşadı. Stalin bu kadarıyla da yetinmedi, 1938’de öldürüldü, eserleri yasaklandı.
Ahmet Baytursınulı’nın üzerinde durduğu en önemli meselelerden biri Kazak alfabesi ve Kazakçanın gramerini hazırlamak oldu. Arap alfabesini Kazak Türkçesine uyarlamaya çalıştı. Okuv Kuralı, bu konular hakkındadır. Önerdiği alfabe 1924-28 yılları arasında Kazakların milli alfabesi olarak kullanılır.
Türk lehçeleri için ortak terimler türetmeye çalışır. Til Kuralı adlı çalışması bu konu hakkındadır.
Til Tanıtkış (Dil Bilgisi), cümle yapıları ve sözcükler hakkında bilgi veren gramer içerikli bir eserdir.
Edebiyet Tanıtkış (Edebiyat Bilgisi), Kazak estetiğinin temeli kabul edilen eserde dil varlığı, dilin kullanımı ve edebiyat teorileri hakkındadır.
Tij Jumsar (Dilin Kullanımı), konuşma, okuma, yazma ve dil kullanımı hakkındadır.
Masa (Sivrisinek), ilk şiir kitabıdır. “Masa” şairin uyuyan milletini uyandırmak için kullandığı bir semboldür. Şiirlerinde Kazak halkının yaşadığı sıkıntılara değinir. Özgürlük ve kahramanlık temalarını öne çıkarır.
Kırk misal çeviri türünde bir eserdir. Eserde, klasik Rus şairlerinden derlenmiş fabl türünde şiirler mevcuttur.

Aykap gazetesi 1911 Ocak ayında başlayıp 1915 Ağustos ayına kadar 89 sayı çıktı. Gazeteyi çıkaran Muhammetcan Seralin idi.
Alihan Bükeyhan, Ahmet Baytursınulı, Mircakıp Duvlatulı gibi Kazak aydınları ülkeyi uykudan uyandırıp, onun siyasî fikirlerini yükseltmek için mücadele ettiler.
Kazaklar ayrı bir devlet olmak istiyorlardı. Bu fikri gerçekleştirebilmek için de “Alaş” partisini kurdular.
Mircakıp Duvlatov, 1885’te doğdu. En önemli eseri Bakıtsız Camal’dır. Kitapta cehalet yüzünden hayatını kaybeden genç bir Kazak kızının yaşantısını dramatize eder.
Mağcan Cumabayev, Abay’dan sonraki dönemin en tanınmış akınıdır. “Şolpan’ın günahı” adında bir hikâyesi vardır. Şolpan eşini çok sevmektedir. Fakat çocuğunun olmaması yüreğinde ağır bir yüktür. Kazak hikâyelerinin içinde kadının kaderini psikolojik tarzda tasvir eden ilk yazardır.
Mağcan, 25 Haziran 1893’de doğdu. 1938 yılında Stalin emriyle öldürüldü. 1922 yılında Taşkent’e geldi. Meşhur “Batır Bayan” destanını burada yazdı.
“Alıstagı bavrıma” yani “Uzaktaki kardeşime” adlı şiiri millî mücadelenin verildiği yıllarda Türkiye’deki kardeşlerine manen de olsa destek vermek için yazılmıştır.
3. Sovyet Dönemi: 1920’den başlayarak sosyalizm ve Komünizmin baskısı altında devam eden dönemdir. Bu yıllarda yeni rejime ayak uyduramayan sanatçılar “Repressiya” denilen 1937- 1938 ve 1939 yıllarındaki katliamlarda öldürülürler.
Olcas Süleyman son devir edebiyatının en büyük şairidir. Şairin Argamaklar, Yeryüzü, İnsana Eğil, Parisli Bir Kızdır Gece, Seherin Güzel Vakti gibi şiir kitapları vardır. Şairin Fizikçinin Duası, Az i Ya, Yazının Ucu adlı kitapları Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.
Saken Seyfullin, Eğitimciliğinin yanı sıra şiir ve düzyazı ile uğraştı. İlk şiir kitabı Ötken Künder (Geçmiş Günler) 1914’te yayınlanır. İlk hikâyelerinden olan “Cubatu”yu ise 1917’de yazdı. Bu eserinde zorla evlendirilmiş bir kızın nezdinde benzer durumdaki kızları teselli etmeye çalışır.
Kız çocukları” (1923) hikâyesinde ise genç kızlar artık sevdikleri ile hayatlarını birleştirebilmektedirler.
İki karşılaşma” (1923) adlı hikâyesinde zengin bir ihtiyarlar evlendirilen genç bir kızın özgürlük, bağımsızlık isyanını dile getirir.
1938 yılında Stalin’in emriyle öldürüldü.
1920’li yılların ortasında İsa Bayzakov (1900-1946), Kalmakan Abdukadirov (1903-1964), Abdilda Tacibayev (d. 1909) gibi şairler, yeni bir imaj, üslup ve çağdaş konularla Sovyet Kazak edebiyatını güçlendirmeye çalıştılar.
Beyimbet Maylin, 1894’te Torgay vilayetinde doğdu. Hikâyelerinin pek çoğu Sovyet zamanında Kazak köylerinde yaşanan hayatın tasviridir. Hikâyeleri genellikle basit ve gerçekçidir. Estay avılı” (1922), “Gülşara cengey” (1923) ve “Ravşan-Komünist” (1929) gibi 1917 Ekim İhtilali’ni öven hikâyeler yazdığı halde tenkide uğradı. “Talak” (1926, Boşanma) ve “Şarigat buyrugı” (1928) gibi din karşıtı hikâyeleri bu tenkitlerin biraz hafiflemesine sebep oldu.
Muhtar Avezov, 28 Eylül 1897’de doğdu. Abay Yolu eseriyle Kazak halkının en değerli yazarı kabul edilir. Abay Yolu’nda günümüze kadarki Kazakların yalnızca hayatı, örf-âdetleri değil büsbütün millî ruhu bir araya getirilmiştir. İhtilal öncesi Kazak köylerindeki hayatı tasvir ettiği için çok tenkit edildi. Baybişe-tokal” ve “Karagöz” gibi piyeslerini yazdı.
Tiyatro eserleri arasında Enlik-Kebek, birbirini seven düşman ailelerin çocuklarının kavuşamama hikâyelerini konu edinmiştir. Sanatını en üst düzeyde göreceğimiz tiyatro eseri ise Tüngi Sarın’dır; bu eserde Kazak halkının 1916 yılındaki büyük ayaklanması konu edinmiştir.
Aynı dönemin bir başka önemli yazarı Gabit Musirepov’un “anne” hakkındaki hikâyeleri, bu devir edebiyatındaki büyük yenilik olarak kabul edilir. 1902’de doğdu. Saken Seyfullin ile tanıştı ve ondan çok etkilendi. İlk eserlerinden biri, “Tulağan tolkında” (Coşan dalga üzerinde) (1927) hikâyesi edebiyat çevresinde hemen fark edildi. Kız Cibek” piyesini yazdı. Kazak Soldatı romanı Kazak Sovyet edebiyatını dünyaya tanıtan eserlerden biridir. Oyangan Ölke adlı tarihî romanı Kazak halkının geçmiş günlerini tasvir eden bir eserdir. Yassı burun” hikâyesi, köydeki değişmeye, yenileşmeye karşı koyuşun alaycı bir hikâyesidir.
Abişev, ilk hikâyelerinden olan “Zeval”i 1936’da yazdı. Kökdavul” hikâyesi, akıllı ve cins bir atın sahibinin hayatını kurtarmasını anlatır.

Alman Harbi Döneminde Kazak Edebiyatı
Savaş yıllarında ortaya çıkan edebiyatın içinde M. Avezov’un Abay adlı tarihî romanın birinci kitabı, G. Müsirepov’un “Kazak batırı” povesti, G. Mustafin’in Şıganak (Kuru dere yatağı), E. Ebişev’in Cas Tülekter, G. Slanov’un Canar Tav (Yanar Dağ) adlı romanları ile Safargali Begalin ve A. Abişev’in eserleri vardır.
Alcabbar Abişev 1907 yılında doğdu. Eserlerinde Kazak işçilerini ön plana çıkarmaya çalıştı. Cas Tülekter (Genç nesil) (1945) adlı romanında Kazak gençlerinin savaştan önceki ve savaş sırasındaki hayatını anlattı. Savaştan sonra toplumsal gelişmeyi anlatan Ülken Colda povesti ve Sahara Savleti adlı romanı ortaya çıktı.
Safargali Begalin, 24 Kasım 1895 tarihinde doğdu. Kazak çocuk edebiyatının kurucularındandır. Azamat Armanı (1916) adlı kitabındaki şiirlerinde Çarlık hükümetine karşı çıktı. Cılagan Curt Kuvandı (Ağlayan Yurt Sevindi, 1917) şiir kitabında yeni kurulan Sovyet hükümetini övdü. Tav Sırı (1938), Tansık (1940), Kanattı Kazak (1943), Maşinist (1944), Altay Añızı (Altay efsanesi, 1947) ve Kıran Kegi (Kartalın intikamı, 1943) adlı şiir kitapları vardır.
Dikhan Abilev (d. 1907) Akın Armanı (1965) ve Arman Colında (1965) adlı iki ciltlik kitabını yazdı. Abilev, reformcu şair Sultanmahmut Toraygirov’un (1893-1920) hayatını anlattı.
İlyas Esenberlin, 3 ciltlik eserinde 15. Yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki Kazak tarihini ele aldı. Birinci kitap Almas Kılış yani Elmas kılıç adını taşıyor. İkinci kitap Cantalas yani Hayatta kalma mücadelesi, üçüncü kitap da Kahar yani Kahır adlarını taşıyor. Kazakların tarihine ışık tutan üçlemenin Kazak edebiyat tarihinin en mühim eseri olduğunu belirtmekte yarar vardır.
Dükenbay Doscanov (d. 1942), Zeval (1970) romanında, Cengiz Han’ın emrindeki Moğol istilası sırasında Orta Asya Türklerinin çektiği sıkıntıları anlattı. Otırar (1973), Farabi (1975) ve Tabaldırınga Tabın (1980, Kendi Eşiğine Tapın) İslam tarihinden şahsiyetlerin hayatlarını anlatır.

Stalin Sonrası Kazak Edebiyatı
Ahtanov şiir yazarak edebiyat sahasına girer. İlk şiirleri cephede yayınlanan gazetelerde çıkar. Heybetli Günler (1956), Boran (1966) ve Çırağın Sönmesin (Ateşin Sönmesin)(1973) adlı romanlarından ayrı olarak hikâyeler de yazar.
Kaybolan dost” hikâyesi, cephede tanışan iki kişinin yıllar sonra karşılaşmasını anlatır. Küy efsanesi”nde ise Kazak kültüründe ve yaşantısında önemli yer tutan “dombıra” ve “küy-küyşi” geleneği işlenmiştir.
Sokpakbayev hikâye ve romanlarındaki olayları kendi hayatından seçer. Ben nasıl evlendim?, Anne yüreği gibi hikâyelerinde Kazaklar ile Ruslar arasındaki dostluğun pekişmesine özen gösterir.
Safuan Şaymerdanov, insanlarda görülen mal-mülk düşkünlüğünü gözler önüne seren eserler yazar.
Şerhan Murtaza, çeviriler yapmıştır. Telif eseri İnşaatçı Dakuv 1958’de neşredilir. Kırkbir Yılının Gelini adlı hikâyeler kitabı ise daha sonra çıkar.

1968-90 Arası Kazak Edebiyatı
Roman türünde önemli eserler yayınlanır. G. Müsirepov’un Oyangan Ölke (Uyanan Ülke)’sinin ikinci kitabı Cat Kolında (Düşman Elinde) adıyla çıkar. M. Avezov’un katkısıyla tarihî roman çok hızlı bir şekilde gelişir.
Muhtar Magavin, edebiyatçılığının yanı sıra iyi bir araştırmacıdır. Kendine has bir yazma tekniği vardır. Okuyucu onun kahramanları ile yaşar, onlarla beraber sevinir veya üzülür.
İlk hikâyeleri 1968’de yayınlanmaya başlayan Kadirbek Segizbayev, eserlerinde insani değerleri öne çıkarır.
Kazak hikâyelerinin en güzel örneklerini Gabit Müsirepov yazar. Görülmemiş benzerlik” (1967) hikâyesi onun önemli eserlerinden biridir.
T. Abdibekov, eserleriyle psikolojik tahlil metodunun gelişmesine katkıda bulunur.

Kazak Tiyatrosu
B. Maylin, İ. Cansügirov, S. Mukanov gibi yazarlar roman ve şiir ile birlikte tiyatro eserleri de yazdıla
1930’lu yıllarda tiyatronun gelişmesine en çok emeği geçen Beyimbet Maylin oldu. “Bizdiñ cigitter”, “Calbır” ve “Amankeldi”de bağımsızlık mücadelesinde kolları sıvayan gençleri anlattı.
Alman Harbi yıllarında savaşı anlattılar.
Savaştan sonraki yıllarda yazılan piyeslerde zirai konulara yer verildi.
G. Müsirepov yazdığı piyeslerde tarihi şahsiyetlere yer verdi.

Ünite 3
Çağdaş Özbek Edebiyatı
Özbekistan, 1991 yılında bağımsızlığına kavuştu.
1929 yılında Latin harflerini kabul ettiler. Alfabeleri 24 ünsüz ve 9 ünlüden müteşekkildir. 1934 yılında alfabelerindeki bazı imla kaidelerini değiştirdiler.
Sovyet baskılarıyla alfabeleri 1940 yılında değiştirildi. 1940-93 yılları arasında Kiril alfabesini kullandılar. 1993 yılında yeniden Latin alfabesine döndüler. Bu tarihten sonra da alfabeleri üzerinde düzenlemeler yaptılar.

Özbek Edebiyatı
Çağatay Edebiyatı” terimleri ilk olarak Armin Vambery’nin 1867 yılında basılan Çagataische Sprachstudien eserinde kullanılmıştır (Vámbéry 1867).

Sekkâkî: Uluğ Bey’in saray şairidir. Çağatay edebî dilinin ilk temsilcisi kabul edilmektedir. Şiirleri halk diline oldukça yakındır.
Haydar Harezmî: Nizamî’nin Mahzenü’l-Esrar adlı mesnevisini yazdığı nazireyle tanınır.
Lutfî: Gül ü Nevruz adlı mesnevisi ve bir divanı bulunan şair Çağatay edebiyatının Ali Şir Nevaî’den sonraki en ünlü şahsiyeti sayılmaktadır.
Yusuf Emirî: Dehnâme ve Beng ü Çağır adlı eserleri dışında bir divan tertip ettiği de bilinmektedir.
Seyyid Ahmed: Timur’un torunudur. Taaşşuknâme adlı aşk mektuplarından oluşan mesnevisi meşhurdur.
Gedaî: Divanı olan Gedaî, Çağatay edebiyatının kudretli şairlerinden biri sayılır.
Atâî: Ali Şir Nevaî’in “şiirlerinin şöhreti Türk halkı arasında yaygındır” diye tarif ettiği ünlü şairlerdendir.
Ahmedî: Telli sazların münazarasıyla ilgili 130 beyitlik bir mesnevisi vardır. Konusu tanbur, ud, çeng, kopuz, yatuğan, rübab, gıccak ve kingirenin meyhanede atışıp birbirlerine üstünlük davası gütmeleri, meyhanecinin ikazı üzerine bu boş tartışmadan vazgeçip hakikati anlamalarıdır. Temsilî bir eser olan mesnevi devrin musiki kültürü hakkında bilgi verir.
Ali Şir Nevaî (1441-1501)
Bütün Türk edebiyatı ve medeniyetinin de en önemli şahsiyetlerindedir.
Türkçede ilk “Hamse” yazarıdır.
Timur sülalesinden Fergana emiri olan Ömer Şeyh Mirza ve Çağatay Han’ın torunlarından Yunus Han’ın kızı Kutluğ Nigar Hanım’ın oğlu olan Zahirüddin Muhammed Babür, Hindistan’da büyük Türk devletinin kurucusu, Çağataycayı Nevaî’den sonraki dönemde en iyi kullanan şair ve yazardır.
Babürnâme adlı hatıratı sadece Orta Asya Türkçesinin değil genel Türk edebiyatının nesir dalındaki şaheseridir.
Çağatay edebiyatının 17.-19. yüzyıllar arasındaki dönemine Özbek hanlıkları devri denilmektedir.
Âciz” mahlasıyla ün kazanan Emir Abdulahad Han (1859-1910) sadece devlet adamı sıfatıyla değil Buhara edebî ekolünün önemli temsilcisi olarak da bilinmektedir.
Buhara edebî muhitinin önemli isimlerinden birisi de Turdi Feragî’dir. O, Türkçe şiirlerini “Turdî”, Farsça şiirlerini “Feragî” mahlasıyla yazmıştır.
Hokand edebî mektebi vekillerinden Umidî-Havaî (1835-1905) “Mektupçe-i Han”, “Cenknâme”, “Bedevletnâme Yahut Tarih-i Hokand” gibi tarihî destanlar yazmıştır.

Marifetçilik Edebiyatı
Toplumsal yaşamla ilgili ve sıradan insana özgü imgeler, duygular halkın konuştuğu dille ifade edilen konular edebiyata hâkim olmuştur bu dönemde.
Bu dönemde mektubât tür yenden canlanır.
Mukimî (1850–1903), dönemin önemli isimlerindendir. Yergi unsurları içeren Tenapçılar, Toy, Saylov gibi şiirleriyle Özbek edebiyatına yeni bir boyut kazandırmıştır. O’nun “Seyahatname” adlı eseri Özbek edebiyatında bu türün ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Furkat’ın eserlerinde eğitime önem vermeyen hanlara yönelik sert eleştirilen görülür. Batı kültürünün tanınması için Rus dilinin öğrenilmesi gerektiğini savunur.
Zevkî, Özbek edebiyat tarihinde marifetçilik ilkelerini ileri süren ve hiciv türünün de gelişmesinde büyük katkıları olan bir şairdir. Eserlerinde tanığı olduğu Dükçi İşan İsyanı hakkındaki gözlemlerine yer verir.
Seyahatname adlı bir eser de yazdığı bildirilse de bu eser ele geçmemiştir. Hac hatıraları ancak Huccac Mekke ahlige çünü-çera demeng adlı eserinde kalmıştır.
Hokand edebî muhitinde hiciv türünü en iyi şekilde temsil eden şairdir.
Veksel”, “Ahli Reste”, “Kâzi Seylov”, “Şah İnayet Korbaşı Hakıda Hicv”,
Teleding Bering” gibi eserleri vardır.
Basmacılar Zevkî’yi zindana atar ve işkence ederler. Bu işkencelere dayanamayan şair 1921 yılında 68 yaşında vefat eder.
Hokand edebi muhitinin en önemli özelliklerinden birisi de 19. yüzyılın birinci yarısında şekillenen kadın şairler ekolünün devam etmesidir.
Anber Hatun (1870–1915)  Divan tertip eden kadın şairlerdendir.
Anber yedi yaşında ünlü Dilşad Hatun mektebinde üç sene okudu. Berna mahlasıyla Özbekçe ve Tacikçe şiirler yazmıştır.
Şiirlerinde genellikle kadınların gönül dünyası ve aşk duygularıyla birlikte devrin sosyal meselelerini de yansıtır. Şiirlerden dolayı sarayın ileri gelenlerinin gazabına uğrar.
Kâmil Harezmî (1825-1897)
Asıl ismi Pehlivanniyaz olup Kamil onun mahlasıdır. Hive Han’ı huzurundaki sanat ve eğlence gecelerine katılırdı. 1861’de Buhara’ya elçi olarak atanır.
Şairin en büyük hizmeti, Harezm makamlarını notaya aktarmak olmuştur.

Matbaa Dönemi
İlk Arap harfli litografi Astrahan’da 1723 yılında işe başladı.
1880’lerde Türkistan’da 5 tane matbaa olduğu bilinmektedir.
Atacan Abdalov (1856–1927) Türkistan’daki ilk mahallî matbaacı olarak bilinir.
Başka bir Özbek matbaacısı İsanbay Hüseyinbayev’dir.
Taş basma matbaalar en çok dinî eserleri yayımlıyordu.
Mahallî dilde yayımlanan ilk kitap Şahımerdan İbragimov’un “Kalender
(Takvim) adlı kitabıdır.

Türkistan’da Gazete
28 Nisan 1870 yılında Türkistan’da ilk gazete olan “Türkestanskiye Vedomosti” resmî gazetesi tipograf usulüyle yayımlandı. 48 yıl faaliyet gösterdi.
Türkistan Vilayetinin Gazeti” mahallî dilde (Özbekçe) Arap harfleriyle ilk defa 1870 yılının Ağustos ayında yayımlandı.

Cedit Edebiyatı
İsmail Gaspıralı “Usul-i Cedit” okulunu Buharalı tüccar Nizamettin Sabitov’un evinde açtıktan sonra (1908) bu yenilikçi akım bütün Türkistan’a hızla yayılmaya başlar.
Bu dönem gazetelerinin ilkinin adı “Terakkî” (1906)dir. Bu tür gazete ve dergilerde halka dil ve kültür yönünden birlik ve beraberliğe çağrı yapılır.

Mahmudhoca Behbudî
Semerkant’ta yeni tip okullar açar. Bu okullar için kendisi müfredat belirler ve Tarih-i İslam, Kitabetü’l-Etfâl, Risale-i Esbab-ı Sevâd, Risale-i Coğrafya-yı
Umranî gibi ders kitapları hazırlar. Bunun yanında “Semerkant” gazetesi ve “Ayna” dergisini yayımlamaya başlar.
1919’da Buhara emiri tarafından ayırmacı ve casus ilan edilerek ölüme hükmedilir.
1911 yılında yazılmış olan Pederküş (Baba Katili) adlı dramı 1914 yılında sahnelenmiştir.

Abdurauf Fıtrat
Münazara” (1909), “Sayha” (1911) ve “Hind Seyyahının Kıssası” (1912) adlı eserlerini İstanbul’da yayımladı.
Taşkent’e giderek “Çağatay Gurungi” (Çağatay Sohbetleri) topluluğunu kurar.
Özbek Dili Grameri”, “Tacik Dili Grameri”, “Dilimiz” gibi dil hakkında makaleleri vardır.
Fıtrat’ın “Münazara-i Buharî be yek nefar Firengî der Hindistan der bare-i Mekatib-i Cedid” (“Bir Buharalının bir Avrupalı ile Hindistan’da Yeni Okullar Hakkındaki Tartışması”) adlı kitabı 1909 yılında İstanbul’da basılmıştır.
“Münazara” dönemin siyasî, idarî, dini ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgiler içeren bir eserdir.
Fıtrat’ın “Hint Seyyahının Kıssası” adlı eseri 1911 yılında İstanbul’da basılmıştır. Eserde Buhara hayatını, onun gelişmesine engel olan bütün olumsuzlukları bertaraf etmenin yollarını gösterir.

Abdulla Avlanî
1913 yılında Turan adlı tiyatro topluluğunu kurdu.
Pinek (1913), Avukatlık Kolay mı (1916), Biz ve Siz gibi tiyatro eserleri yazdı.
Birinci Muallim (1909), İkinci Muallim (1912), Türkî Gülistan Yahut Ahlak (1913), Gülistani Mekteb (1913), Edebiyat Yahut Millî Şiirler (1915) adlı ders kitapları ve rehber kitaplar hazırlamıştır. Türkî Gülistan Yahut Ahlak adlı eseri İranlı şair Sadî’nin Gülistan eserinden ilham alınarak yazılmıştır.

Hamza Hekimzade Niyazî
Yazar, şair, bestekâr, tiyatro yazarı ve yönetmenidir. Bunun yanında pedagog olarak da önemli bir yere sahiptir.
197 şiirini bir araya getirerek “Divan-ı Nihanî” adıyla yayımladı. Özbekçe ve Farsça şiirlerinde Nihanî mahlasını kullandı.
Yengil Edebiyat (1914), Oış Kitabı (1914), ırâat Kitâbı (1915) gibi ders kitapları hazırladı.
İlk romanı Haiat Kimde yayınlanamadan kaybolmuştur.
Yeni Saâdet yahut Millî Roman, 1915’de yayınlanır.
Dört Aşk olarak adlandırılan romanından günümüze kadar sadece Üçreşuv adlı bölümü ulaşmıştır. Eser Yusuf ve Şirin, Said ve Halime’nin sevgisi hakkındadır.
Zehirli Hayat adlı tiyatro eseri 1916 yılında sahnelenmiştir.
Öç, Parancı sırları (Ferace Sırları), Evvelki Kadılar Yahut Meysere’nin işi (1926) adlı tiyatro eserleri de Özbek tiyatrosunun yükseliş basamaklarını oluşturmaktadır.

Abdulla Kadirî
Ahvâlimiz”, “Milletimge”, “Toy” (1914 – 1915) gibi şiirleri “Âyina” dergisinde basıldı.
Batsız kuyâv” (1915) adlı trajedisinde ve “Cuvânbâz” (1915), “Ulâda” (1916) gibi hikâyelerinde de halkını okuryazar, bilgili, kültürlü ve özgür görme isteği anlaşılır.
1925 – 1926 yıllarında “Ötken Künler” üç bölüm hâlinde kitap olarak yayımlandı.
Méhrâbdan Çayân” (Mihraptan Çıkan Akrep) yazara büyük ün getirdi.

Abdulhamit Süleyman oğlu Çolpan
Babasının “Rüsva” adıyla şiirler yazıp bir Divan oluşturduğu da bilinmektedir.
18 Nisan 1914’te “Sedâ-yi Türkistan” gazetesinde Çolpan’ın “Türkistanlı arındâşlarımızga (Türkistanlı Kardeşlerimize)” adlı şiiri yayımlandı.
Uygânış (Uyanış)” (1922), “Bulalar” (1923), “Tâng sırları” (1926) gibi şiir kitapları yayınlandı. Aynı dönemde “Yârınây” (1921), “Halil Fereng” (1921), “Çörining İsyâni” (1926), “Yene Üylenemen” (1926), “Ortâ arşıbâyev” (1928), “Hücum” (1928) gibi eserler ortaya koyup milli tiyatroyu zenginleştirmiştir.
Öldürülmeden önce “Keçe ve kunduz” romanını, “Sâz” adlı şiir kitabını meydana getirdi.

Ünite 4
Çağdaş Özbek Edebiyatı II

1920’li yıllarda Özbek edebiyatında romantik, realist akımlar, mizahi eserler öne çıkmaya başlamış, sözlü edebiyat ürünlerine ilgi artmıştır.
Almanya’nın Sovyetlere savaş ilanıyla birlikte bütün Sovyet halkları savaşa karşı hazırlığa başladılar. 1941-1945 yılları arasında Özbeklerden 1,5 milyon kişi cepheye gönderildi. Yaklaşık 500 bin kişi geri dönemedi.
Askeri içerikli çok sayıda antoloji yayınlandı. Özbek şiirini bu dönemdeki esas konusu elbette ki savaş, askerlik ve savunma oldu.
Özbek sanatçılar bu dönemde diğer Sovyet sanatçılarıyla yakın ilişkiler kurdular.
Bu dönemde Abdullah Kahhar hikâye türünde öne çıkan isimdir.
Aybek’in Nevaî adlı romanı savaş yıllarında roman türünde yazılan tek eserdir.
Dönemin tiyatro eserleri tarihi içeriklidir.

Gafur Gulam, Köngilsizning ılıġı (Gönülsüzün Huyu), Éşânâbâd, Yiğit, Sâat, Yâdgâr, Nétéy (Ne edeyim?), Hiyle-i şer’i (Şer’i Hile), Mening oġrigine bâlam (Benim Hırsız Çocuğum) gibi kıssa ve hikâyeleri ile Özbek edebiyatının gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Şum Bâla (Yaramaz Çocuk) adlı eseri, dönemin en önemli yapıtı kabul edilir.
Gözellik nimede? (Güzellik Nededir? 1923), Dinamo (1931), Tirik oşıklar (Canlı Türküler, 1932) adlı şiir kitaplarıyla Sovyet döneminin en başarılı şairi olarak tanındı.
Musa Taşmuhammed Oğlu Aybek, şiirleri, hikâyeleri, tarihî romanları, tercümeleri ve bilimsel makaleleri ile Özbek edebiyatının yükselmesine büyük katkı sağlamıştır. İlk şiir kitabı 1926 yılında Tuyġular (Duygular) adıyla yayımlanır.
Dilber-devir ızı, Öç (1932), Çopân koşığı, Temirçi Cora (1933), Kahraman ız
(1936), Gülnâz, Nevaî (1937) gibi manzum hikâyelerinde destan geleneklerinden yararlanmıştır.
utluġ ân (1940) adlı romanında 1916 yılında Çarlık Rus yönetimine karşı ortaya çıkan halk ayaklanması anlatılmıştır.
Nevaî adlı tarihi romanı, çeşitli dillere çevrilerek yazara ün kazandırmıştır.

Abdulla Kahhar, Yazılarında Niş, Narın, Şilpik, Yelengayak gibi takma adları kullanır. 1930’lu yıllarda kısa hikâye türünün ustası sıfatıyla anılmaktadır.
Bimâr (Hasta), Oġrı (Hırsız), Anâr (Nar) adlı hikâyelerinde tarihî konuları ele almasına rağmen kendi döneminin ekonomik ve sosyal sorunlarını üstü kapalı bir şekilde dile getirmiştir.
Ötmişden Értekler adlı eseri kitabı otobiyografiktir.
Sarap adlı romanı toplumdaki ideolojik çatışmaları anlatan bir eserdir.
Şâhı Sözene (İpek Kilim), Aġrı Tişler (Ağrıyan Dişler), Tabuttan
Tâvuş (Tabuttan Çıkan Ses) Ayacânlarım (Anneciklerim) gibi eserleri ile Özbek tiyatrosunun gelişmesine de katkı sağlamıştır.

Maksud Şeyhzâde, Aktaş şehir gazetesinde Dağıstan Mektupları adlı seri makaleleri yazarak okuyucuların itibarını kazanır.
İlk şiir kitabı On Şiir adıyla 1930’da yayımlandı. Sonra 1933’de Undaşlarım, 1934’de Üçüncü kitap, 1935’de Cumhuriyet adlı kitapları yayımlandı.
Taşkentnâme, yüce vatanseverlik duygularını içeren manzum bir hikâyedir.
Celâliddin Mengübérdi (1944) özellikle, Mirzâ Uluğbek trajedileri Özbek tiyatroculuğunda önemli bir yere sahiptir.

Savaş sonrasında Sovyet dönemi edebiyatında hayat ve insanlar arasındaki zıtlıkları göstermek bile topluma karşı düşmanlık olarak algılanıyordu. Bu dönemde Sovyet rejimi Konfliktsizlik teorisi adlı propaganda ile bu tutumunu siyasallaştırır. 1954 yılında Özbek yazarlarının üçüncü kurultayı toplanır ve edebiyatın gelişmesine katkı yapan görüşler ortaya koyar.
Bu dönemin şiirinde emekçi insan ve sıradan insan tipleri karşımıza çıkmaya başlar. Hiciv türünde eserlerin sayısında artış gözlenir.
Pek çok yazar eserleriyle yabancı halkları tanıtmaya çalışmışlardır.
Özbek tiyatrosunda da dönemin güncel meselelerine eğilen içerikler karşımıza çıkar.

Hamid Alimcan, pek çok şair hakkında makaleler yayınlar. Alev sâçler (Ateşli Saçlar), Ölim yavge (Düşmana Ölüm), Pâyge (Yarış) gibi şiir kitapları basılır.
Zeyneb ve Âmân adlı destanı 1938’de yayınlanır. Eserde Sovyet ideolojisinin öne sürdüğü yeni insan tipi, eski ve yeni hayatı karşılaştırarak tasvir edilmiştir.
Aygül bilen Bahtiyâr (1937) ve Simurg adlı destanlarıyla şöhreti arttı.
Hamid Alimcan’ın en büyük hizmeti, halk ozanı Fazıl Yoldaşoğlu’ndan derlediği Alpamış Destanını(1938) yayımlamasıdır.
Şairin Muanna (1942) adlı tiyatro eserinde Türkistan’ı işgal eden Araplara karşı halk isyanı anlatılmaktadır.

Said Ahmed, Ér yürek (1942), Ferġâna hikâyeleri (1948), Muhabbet (1949), adrdân deleler (Kadirli Tarlalar, 1949), Çöl şamâlları (Çöl Rüzgârları, 1961), Anacânlar (Annecikler, 1962), Hazine (1963), Yoâtgenlerim ve Tâpgenlerim (Kaybettiklerim ve Bulduklarım, 1999), âraköz Mecnun (2001), Kiprikta âlgan ân (Kirpikte Kalan Kan, 2003), Umrim bayâni (Ömrüm Beyanı, 2003) gibi eserleri vardır.
Romanları içinde Uf (Ufuk) trilojisi ve Cimcitlik (Sessizlik) romanı önemlidir.

Şükrullah Yusufoğlu, ilk şiir kitabı olan Bat ânunı (Mutluluk Kanunı) 1939 yılında, Birinci defter 1944 yılında, alb oşıları adlı şiir kitabı ise 1949 yayımlanır. Şair Çâllar (Yaşlılar, 1948) adlı manzum hikâyesinde Sovyetlerin emekçi insana verdiği önemi anlatmaktadır.
Bahar sâvġası (Bahar Hediyesi, 1962), Yulduzlar (1964) gibi kitapları çocuklara yöneliktir.
Rossiya, İkki âya (İki Kaya), İkki yâşlik (İki Gençlik), Cevâhir sandığı (Mücevher Sandığı) gibi felsefî fikir ve ibretli hayat hikâyeleriyle dolu şiir kitapları Rusça başta olmak üzere dünyanın birçok diline aktarılmıştır.

Bağımsızlık Dönemi
Bağımsızlığın ilanından sonra Özbekistan’da demokratik anlayış temelinde hukuka dayalı bir devlet meydana getirilir. Şiir dili, halkın diline daha çok yaklaşır. Bağımsızlık devrinde hayatın hakikatleri bütün varlığı ile tasvir edilmeye başladı.
alima udâyberdiyeva bağımsızlık dönemi edebiyatının en iyi kadın şairlerden biri olarak kabul edilir.
Şairler halkın uzak ve yakın geçmişini derinlemesine tasvir etmeye çalışırlar.
Bu devir edebiyatının en büyük başarısı Özbek hayatını tasvir etmede, sınırlamalardan, resmî yönlendirmelerden kurtulmuş olmaktır.

Ünite 5
Çağdaş Kırgız Edebiyatı
Çok zengin bir halk edebiyatına sahip olan Kırgızların 20. yüzyıla kadar yazılı edebiyatları yoktur. Halk hikâyeleri ve destanlar bakımından çok zengindirler.
Manas Destanı Kırgız edebiyatının şaheseridir. 500 bin beyitten uzun olan bu destan sözlü olarak günümüze kadar nakledile gelmiştir. Keldibek, Maymanbay, Timbek, Sagımbay Orazbakoğlu, Sayakbay Karalayoğlu önemli manasçılardır.
Yiğit Manas için vatan kutsaldır, halkın ihtiyaçları kutsaldır, ana dil kutsaldır, samimi dostluk ve fedakârlık kutsaldır, örf ve adetler kutsaldır, ana-baba kutsaldır. Bu destan geçmişten bu yana Kırgızlar için ilham kaynağı olmuştur.
Destanı ilk olarak yazıya geçiren Şokan Velihanov’dur.
Diğer bir Manas araştırmacısı Radlov Vasiliy Vasiliyeviç’tir. Kırgız topraklarında Manas derlemeleri yapmıştır.
Kırgız halk şiirlerine “akın” denir. Bu şiirlerden defin töreninde okunanlara “koşok”, hasret ve şikâyet konulu olanlara “koştoşu”, methiyelere “maktoo”, taşlamalara “korgoo” denir.
Makal ve lakaptar (atasözleri): Makal, kısa fakat imajı okura bırakmadan tamamlayan, terbiye verme amacında kullanılan atasözlerine denilir.
Lakaplar, düşünceyi bitirmeden dinleyene bırakır. Lakaplar kendi başlarına kullanılmaz. Bunların neden ve ne zaman söylenildiği bellidir.

20. Yüzyılda Kırgız Yazılı Edebiyatı
Bolşevik devriminden sonra Kırgız coğrafyasında da okuma-yazma seferberliği yaşanmıştır. 1920’li yıllardan itibaren gazete yayını başlar. Böylece Kırgız yazılı edebiyatının ilk örnekleri ortaya çıkmaya başlar.
Sıdık Karaçev’in ilk eserleri Tatarca olarak basılmıştır.
Kasım Tınıstanov’un şiirleri de Kazakça yayınlanmıştır.
Kırgız Türkçesi ile yazılan ilk eser 1911’de çıkan Moldo Kılıç Şamırkanuulu’nun Zilzala adlı ırlar kitabıdır.

Moldo Kılıç Şamırkanoğlu, 1866’da Koçkor ilçesinde doğdu.
Kız-Cigit” (Kız ve Delikanlı), insanoğlunun iyi-kötü sıfatlarını anlatır.
KermeToo” (Kerme Dağ), “Cindi Suu” (Deli Su), “Buudaylık” (Buğdaylık), “Bürküttün Toyu” (Kartalın Saltanatı) gibi eserleri yurdunun güzelliklerini anlatır. En önemli eseri Zar Zaman’dır.

Toktogul Satılganov ve Togolok Moldo, Sovyet Kırgız Edebiyatı’nın ilk şairleridir.
Rejimi öven eserler neşrettiler. Satılganov, sadece bir akın değil aynı zamanda bir aytışçı yani ozan atışmalarına katılan bir şair idi. 1864’de doğdu. Komuzu (kopuz) ustalıkla çaldığı için zamanının ünlü kopuzcularından olmuştur.
Togolok Moldo’nun gerçek ismi Bayımbet Abdrahmanov’dur. 1866’da doğdu.
Bu dönemde Kasım Tınıstanov anti-sosyalist eserler neşretti. Erkin Too gazetesinin redaktörlüğünü yaptı. Kadın haklarına dikkat çekti.

Sovyet Dönemi
Aalı Tokombayev, Coomart Bökönbayev ve Kubanıçbek Malikov bu dönemin önde gelen edipleridir.

Aalı Tokombayev
İlk şiirleri İnternatsional dergisinde çıktı. “Kurmanbek” destanının nazım ve nesir türünde kısa versiyonunu Şolpan dergisinde Kazak dilinde yayınladı. Lenin hayranı şiirler yazdı.

Coomart Bökönbayev
Emgek Tölü (Emek, 1933), Altın Kız (1934), Coomarttın Irları (Coomart’ın Şiirleri, 1936), Komuz, 1938, Çabuul (Çapul, 1944) isimli kitapları yayımlanmıştır.

Kubanıçbek Malikov
İlk şiirleri Erkin Too gazetesinde yayınlandı.
Kadın haklarına dikkat çekti. Ülkesini ve halkını öven şiirler yazdı.

Savaş Yılları

Süyünbay Eraliyev 1921’de doğdu.
Savaştan yaralı olarak yurduna döndü. Dostoruma Kat yani Dostlarıma Mektup adlı kitabı yayınlandı. Kırgızistan’ın Pioneri gazetesinde redaktör olarak çalışmaya başladı. Rusçadan tercümeler yaptı. “Ak Möör” adlı destansı şiiri yeniden kaleme aldı.

Sooronbay Cusuyev 1925’te doğdu.
İlk şiir denemelerini Emnelikten Süyömün yani Neden Seviyorum adlı şiir kitabında yayınladı. Ümit adlı kitabını 1960’ta yayınladı. Cengiz Aytmatov’un
Yüzyüze” adlı hikâyesinden esinlenerek “Seyde” isimli iki perdelik dramatik şiirini kaleme aldı. Kırgız tarihinde Rus Çarına sığınma zamanında halkın zayiat vermeden geçişini sağlayan Kurmancan Datka’yı ve o dönemin siyasî hayatını konu alan Kurmancan Datka isimli manzum romanını yazdı. Bu tarihî roman Kırgız edebiyatında önemli bir yere sahiptir.

Alıkul Osmonov 1915’te doğdu.
Çabuul edebî dergisinde çalıştı. Tandagı Irlar (1935), Cıldızduu Caştık ve Çolponstan (1937), Mahabat (1945), Canı Irlar ve Menin Cerim – Irdın Ceri ve Baldar Üçün (1947), Ata Curt (1958) adlı şiir kitapları yayınlandı. Puşkin’in 5305 mısradan oluşan Evgeni Onegin manzum romanını Kırgızcaya tercüme etti.
Kederli bir hayat sürdü. Eserlerinde hüzün dikkat çeker.
Cenişbek” poemasını yazdı. Bu şiirinde oğlunu savaşa gönderen Minbay adlı ihtiyarın kederini, üzüntüsünü ele aldı.

Sıdık Karaçev (1901-1937)
Öyküleri (“Üylönüüdön kaçtı” yani Evlilikten kaçtı, “Süygönünö koşula albadı” yani Sevdiğine ulaşamadı, “Armanduu eki caş” yani Kederli iki genç), hikâyeleri; (Erksiz Kündördö, Erik Tanında) realist nesrin ilk ürünleridir.

Cengiz Aytmatov (1928-2008)
Cemile” adlı hikâyesiyle ünlenen Aytmatov’un; Yüzyüze, Selvi Boylum, İlk
Öğretmen, Deve Gözü, Toprak Ana, Gülsarı, Beyaz Gemi, Gün Olur Asra Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları gibi hepsi şaheser niteliğinde olan birçok roman ve hikâyesi bulunmaktadır.
1928’de Talas vilayetinin Şeker köyünde doğdu. Babası Stalin’in kurbanlarındandı. Savaş dönemi cephe gerisinin bütün zorluklarını yaşadı.
Gazetçik Dzüyo” (Gazeteci Cüyo) (1952), “Ak Caan” (Beyaz Yağmur) (1954), “Tünkü Sugat” (Gece Sulaması” (1955), “Asma Köpürö” (Asma Köprü)
(1955) adlı öyküleri Aytmatov’un edebiyat sahasına attığı ilk adımlar olarak kayda geçti. Yüz yüze” adlı hikâyesiyle dikkat çekti. Bu öyküde cepheye gitmek istemeyen İsmail ile karısı Seyde arasındaki psikolojik ve sosyoloji çatışmayı ele aldı. İsmail’in kendine göre gerekçeleri vardı; ama bunlar Seyde’yi ikna edecek kadar güçlü değildi.
Toprak ana” öyküsünde kocasını ve üç oğlunu cepheye gönderen, gelini Aliman ile cephe gerisinde yaşanan güçlükleri göğüslemeye çalışan Tolganay’ın toprak ile dertleşmesi söz konusudur. Asıl savaşın cephede değil cephe gerisinde yaşandığını okuyucuya verir.
Cemile genç ve güzel bir Kırgız kadınıdır. Yeni evlendiği kocası Sadık cepheye gitmiştir. Cepheden dönen çok azdır, genellikle ölüm haberleri gelmektedir. Cephede yaralanan Kazak genci Daniyar, Cemile’nin yaşadığı köye gelir. Köyde, cepheye yiyecek yetiştirmek için büyük bir gayret ve çaba vardır. Daniyar, Cemile ve onun küçük inisi yani kayınbiraderi ile birlikte çalışmaya başlar. Kötü şakalaşmalarla, birbirlerini özellikle Cemile’nin Daniyar’ı küçük düşüren kalbini kıran çıkışlarından sonra Kırgız türkülerinin de etkisiyle iki genç arasında bir aşk başlar. Evli bir kadının kocası cephede savaşırken bir başka erkeğe âşık olması toplum ve gelenekler tarafından hoş görülen bir durum değildir. Fakat gönül ferman dinlemez ve birbirine âşık iki genç el ele köyü terk ederler.
Gün Olur Asra Bedel romanı Aytmatov’un en çok ilgi uyandıran eseridir. Bunun bir nedeni eserde anlatılan Nayman Ana efsanesidir.
Oğlunun öldüğüne inanamayan kederli ana, devesi Ak Maya ile yollara düşer. Oğlunu aklını yitirmiş halde bulur. Düşman elinde hafızasını yitiren oğul annesini okla vurup öldürecek kadar geçmişinden bihaberdir.
Yazar bu tarihî hadiseyi geliştirerek Nayman Ana’nın gömüldüğü ve Kırgızlarca kutsallaştırılan Ata-Beyit’in Sovyet yönetimi tarafından üzerine uzay üssü kurulmuş olduğunu, dolayısıyla Kırgız halkının hafızasının yok edilmek istendiğini anlatmaya çalışır. Dönemin iki süper gücünün bütün insanları köleleştirmek için uzayda işbirliği yaptığını da bu eserde vermeye çalışır. Yeni ve savaşın olmadığı bir başka gezegen keşfeden bilim adamlarının dünyaya dönmesi engellenir. Barışın hâkim olduğu gezegenden herhangi bir sinyal gelmesini önlemek için de dünyanın etrafını manyetik bir alanla kaplarlar. Böylece yeryüzündeki insanların savaşsız bir dünyadan haberdar olmasını engellemiş olurlar.

Tölögön Kasımbekov
1931’de doğdu. Tarihi romanlarıyla dikkat çeker. İlk öyküsü “Cılkıçının uuluAla Too dergisinde basıldı. Sıngan Kılıç yani Kırılan Kılıç adlı tarihî romanı 1842-1876 yılları arasında Hokand Hanlığı döneminde Kırgızların hayatı ile halkın sosyo-politik ve sosyo-ekonomik durumunu anlatır. Kelkel adlı tarihi romanında ise 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başındaki sosyal hayatı işledi. 1976’da Cetilgen Kurak adlı romanı yayınlandı. Baskın adlı tarihî romanı ise 2000 yılında yayınlandı.

Ünite 6
Çağdaş Uygur Edebiyatı
Türkçe kaynaklarda Uygur adı ilk defa Bilge Kağan yazıtında, Uygur ilteberi’nin adında geçmektedir. Çin kaynaklarında ise Hui-hu, Hui-ho, Hoei-ho, Wei-ho, Wei-wu gibi çeşitli şekillerde geçer. Ebulgazi Bahadır Han’ın, Şecere-i Türk adlı eserinde ise Uygur adının, “itaat edici” anlamına geldiği ve uy kökünden geliştiği belirtilir.
Uygurlar, 745 yılında Köktürk Kağanlığı’na son vererek Ötüken Uygur Kağanlığı’nı kurarlar. Bu devlet, 840’ta Kırgızlar tarafından yıkılır. Bu yenilgiden sonra güneye gidenler, Kansu’ya yerleşerek Kansu Uygur Devleti’ni kurarlar. Batıya gidenlerin bir kısmı Tibetlilere katıldılar. Asıl büyük grup ise Beş Balık, Karaşar, Hoço ve Turfan şehirlerine yerleşerek Hoço Uygur Devleti’ni kurarlar. 1210 yılında Doğu Türkistan Cengiz İmparatorluğuna katılmıştır. 1227’de Cengiz’in ölümünden sonra ise Çağataylara bağlanmıştır.
Çağatay’ın ve Timur’un birkaç kuşaktan torunu olan Seyit Han, 1514’te Artuş üzerinden Kâşgar’a doğru ilerler; Kâşgar, Hoten ve Yarkent şehirlerini ele geçirerek Seidiye Hanlığı’nı (Yarkent Hanlığı) kurar. Kalmuklar 1674’te Ürümçi ve İli’de bir devlet kurarlar. Kalmukların hâkim olduğu bu devir “Hocalar Devri” olarak adlandırılmıştır.
1759’da Doğu Türkistan Çin’in saldırısına uğrar.
1878’de Doğu Türkistan’ın tamamı Çinliler tarafından ele geçirilir.
1884’te Çin imparatorunun emriyle Şin-cang/Xin-jiangYeni Toprak” adıyla İmparatorluğa bağlanır.
1930’lu yıllarda çeşitli halk ayaklanmaları meydana gelir. Bunlar; Hoca Niyaz Hacı öncülüğündeki Kumul ayaklanması (1931); Mahmut Muhiti öncülüğündeki Turfan ayaklanması (1933); Mehmet Emin Buğra öncülüğündeki Hoten ayaklanması(1933)dır. Bu ayaklanmalar sonucunda 1933’te Kâşgar’da Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulur ve bir yıl sonra bu hükûmet sona erer.
1955’te Doğu Türkistan, Xin-jiang Uygur Özerk Bölgesi adını alır. Bölgenin başkenti Dixua’nın adı ise Ürümçi olarak değiştirilir.

Yeni Uygur Türkçesi ve Alfabe
Bugünkü Uygur Türkçesi, Eski Uygur, Karahanlı ve Çağatay Türkçesinden gelişmiştir. Yeni Uygur Türkçesi, 15. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar devam eden Çağatay Türkçesinin modern devamı niteliğindedir.
Doğu Türkistan Uygur ağızları üç gruba ayrılır. Bunlar;
1. Merkezî ağız grubu (Ürümçi, Kumul, Turpan, İli, Kaşgar-Atuş, Tarım ağızları).
2. Hoten ağız grubu (Guma, Karikaş, Elçi, Lop, Keriye ağızları). Hoten ağzı, Doğu Türkistan’ın güneybatısında yer alan Hoten’e bağlı bölgelerde konuşulur.
3. Lopnor ağız grubu (Döŋkotan, Kara ve Miren ağzı).
Uygur alfabesini kullanmışlardır. Uygur yazısı, Karahanlılar döneminde, hatta, 15. yüzyılın sonlarına kadar kullanılmıştır. İslamiyetle birlikte kullanılmaya başlayan Arap alfabesi, 20. yüzyılın başlarına kadar bu coğrafyada tek alfabe olarak varlığını sürdürmüştür. 1955’te on yıllık bir süreyle Kiril alfabesi; 1965’te ise Uygur-Latin alfabesi kullanılmıştır. 1983’te Arap esaslı Uygur alfabesini kabul etmişlerdir.

19. YÜZYIL UYGUR EDEBİYATI
Uygurlar, zengin bir sözlü edebiyata da sahip olmuşlardır. Tahir ile Zöhre, Yusuf ve Ahmed, Oguzname, Çın Temir, Nazugum gibi destanlar bunlardan bazılarıdır.
17. yüzyıl şairlerinden Abdüşükür, Şah Muhammed, tarihî olayları anlatan şiirler yazmışlardır. Yine aynı yüzyılda Muhammed İmin Hirkati’nin Mahabbat ile Eŋbek (1670) adlı destanı, Uygur edebiyatına yenilik getirmiştir.
Muhammed Rahim Kaşkariy ve Muhammed Sadık Kaşkariy, en meşhur söz ustalarıdır.
Muhammed Sadık Kaşkariy, Ezizhan Şeciresi ve Edeplilik Şartliri adlı eserlerinde 18. Yüzyılın ikinci yarısında Doğu Türkistan’da meydana gelen siyasî ve toplumsal olayları, Uygur halkının tarihini ve bağımsızlık mücadelesini özgün bir şekilde tasvir etmiştir.
Abdurehim Nizariy, Turdi Geribiy, Noruzahun Ziyayiy, Nazugum, Bilal Nazım, Sadir Pehlivan, Molla Şakir ve Seyitmuhammed Kaşiy 19 yüzyılın öne çıkan isimleridir.
Abdurehim Nizariy, 1841-1844 yıllarında meşhur Uygur şairleri T. Geribiy ve N. Ziyayiy ile birlikte 18 kıssa ve 24 hikâyeden oluşan Muhebbet Dastanliri diğer adıyla Geripler Hekayiti adlı eseri meydana getirir.
Nizariy’in Ferhad-Şirin ve Leyli-Mecnun adlı destanları, Türk şiirinin klasikleri olan Nizamî, Nevaî, Fuzulî, Ataî, Lutfî ve Kutb gibi şairlere yazdığı nazirelerden oluşmaktadır.
Nizariy, Uygur edebiyatına klasik şark edebiyatındaki hamse örneğini de kazandırmıştır. Mahzun-Gülnisa ve Rabia-Sedin adlı destanları da yazmıştır.
Rabia-Sedin adlı destanda dönemin sosyal düzenini, insanlar arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği büyük bir ustalıkla dile getirmiştir.
Nazire yazma geleneği, Kâşgarlı Ziyayi ve Geribiy ile devam etmiştir. Ziyayi’nin ayġuli eberKaygılı Haber” ve Tört DervişDört Derviş” adlı eserleri bu tür örneklerdendir. Mesud-Dilara destanında deniz yolculuğunu tasvir etmiştir. Ayrıca, şairin Vamık-Uzra adlı destanı da mevcuttur. Geribiy’in Behram Şah destanı ise, Ali Şir Nevaî’nin Seba-i SeyyâreYedi Gezegen” adlı eserine nazire olarak yazılmıştır. 1841’de Kaşgar’da yazdığı Kitab-ı Ġarib destanında kötülüğü, riyakârlığı, hıyaneti eleştirir.
Bilal Nazım (1825-1900), gerçek hayatı şiirleştirmesiyle dikkat çekmiş; hayatın içindeki sorunların, zenginlik ve fakirliğin, dostluk ve düşmanlığın şiir hâlinde halka ulaşmasını sağlamıştır. Gezat Der Mülki Çin destanında Uygur halkının millî mücadelesini ve kahramanlığını anlatır.
Molla Şakir Zafernâme adlı eserinde halkını ve savaşı tasvir etmiş; Aksu’daki devlet yöneticilerini eleştirmiştir.
Seyit Muhammed Kaşi Şerh-i Şikeste adlı destanında (1882) Uygur halkının yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir.

20. YÜZYIL UYGUR EDEBİYATI
Bağımsızlık mücadelelerinin tema olarak öne çıktığı bir dönemdir. Abdurrahman Han Goca Destanı, bağımsızlık konusundaki en meşhur destandır. Oluşum tarihi muhtemelen 1905 ve 1911 yıllarına rastlar. Destanın ardından 1911’de Kumul’da Timur Helpe öncülüğünde Kumul ayaklanması meydana gelmiş ve Timur Helpe Destanı da bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Seyit Noçi, Dihanniŋ Ahi “Çiftçinin Ahı”, Ceŋ ilayli Halayi “Savaşalım Halkım”, Lenin Hikmeti “Lenin Hikmeti” adlı şiirleri Uygur halkının maruz kaldığı haksızlığı dile getirir.
“Ceditçilik” hareketiyle birlikte okullar açılır ve yayıncılık faaliyetleri başlar.
Kutluk Şevki, 1911’de Kaşgar’da Fikir” gazetesini çıkarmaya başlar.
Ekim Devrimi ve 4 Mayıs hareketinin etkisiyle yeni bir dönem başlar. Milli edebiyat dönemi olarak kabul edilebilen bu dönemde tarih kitaplarında artış gözlenir. Tarih-i Hemidi, Osmanlı tarihinin Doğu Türkistan’daki uzantısını araştıracaklar için çok önemli bir kaynaktır.
1930-1940’lı Yıllar
Çin’deki siyasi gelişmeler Ceditçilik akımının önünü keser. Buna tepki olarak Kumul’da çıkan ayaklanma pek çok şair ve yazarın ismini öne çıkarır. Abduhalik Uygur (1901-1933), Armiya Nimşehit (1906-1972), Zunun Kadiri (1912-1989) Ehmed Ziyai (1913-1989) çağdaş Uygur edebiyatının ilk ve önde gelen temsilcileridir. 1940’lı yıllarda çağdaş Uygur edebiyatı Lutpulla Mutellip
(1922-1945), Abdurehim Ötkür (1923-1995) gibi şair ve yazarları kazanır.

Abduhalik Uygur
Uygur’un Sen Kimniŋ Oġlisen, Oylisaŋçu “Sen Kimin Oğlusun, Düşün Lütfen” adlı şiiri 1933’te meydana gelen Hoten ayaklanmasında marş olarak okunmuştur. Turfan ayaklanmasına bizzat katılmış ve bu ayaklanmada şehit düşmüştür. Oyġan “Uyan”, Gezep ve Zar “Öfke ve Çığlık”, Zulumġa arşi “Zulme Karşı”, Körüngen Taġ Yira Emes “Görünen Dağ Uzak Değil”, Köŋül ahişi “Gönül Arzusu” gibi şiirlerinde vatanı için sürdürdüğü mücadeleyi görmek mümkündür.

Nimşehit
1906’da doğdu. Medrese yıllarında Envâru’l-Huda/Haiat Nurliri adlı kasidesini yazar ve bu eserle meşhur olur. 1933’teki halk ayaklanmasına bizzat katılır ve yaralanır. Bu olaydan sonra nimşėhityarımcan” mahlasıyla şiirler yazar.
Veten Muhebbeti “Vatan Sevgisi” (Şincan Helk Neşriyati 1957), Şėirlar “Şiirler” (Şincan Helk Neşriyati 1963), Yürek Sözi “Yürek Sözü” (Milletler Neşriyati 1980), Miŋ Öy ve Perhad-Şėrin “Bin Ev ve Ferhat-Şirin” (Keşker Uygur Neşriyati 1987) eserlerinden bazılarıdır.

Zunun Kadiri
1912’de doğdu. Sanat çevrelerinde Cahaletniŋ Capasi “Cehaletin Cefası” (1937) adlı üç perdelik oyunu ile tanınmaya başlar ve ardından Ġunçem “Goncam”, Gülnisa “Gülnisa”, Uçraşanda “Karşılaşınca” adlı sahne eserlerini ortaya koyar.
1954’te Toy adlı oyunu yazar. Meşhur eserlerinden biri de Gerip-Senem operasıdır. 1981’de eserin senaryosunu da yazar.
Muellimniŋ eti “Öğretmenin Mektubu”, Küçükke Hucum “Köpek Yavrusuna Hücum”, İkki Barmiim Bilen “İki Parmağımla”, Maġdur Ketkende “Mağdur Gidince” adlı hikâyelerinde Gomindan yönetimini eleştirmiştir. Çėni “Öfke”, onun en meşhur hikâyesidir.

Ehmed Ziyai
1913’te doğdu. 1928 yılında Gül ve Bulbul lirik destanını yazmış ve Ziyai mahlasını ilk defa bu destanda kullanmıştır.
Yurt-El Üçün “Vatan ve Halk İçin”, Şair iyali “Şair Hayali”, Ter Bilen “Ter ile”, İçkiniŋ Kimniŋ ėni “İçtiğin Kimin Kanı”, Yürekni Öget HelGėmige “Yüreği Alıştır Halkın Gamına” meşhur şiirlerindendir. Şiirlerinde vatanın ve halkın hürriyeti için mücadele etmek gerektiğini vurgular.

Lutpulla Mutallip
Halkının cehaletten ve esaretten kurtulması için yazmış olduğu şiirler, makaleler ve sahne eserleriyle yetinmemiş fiilen de bu uğurda mücadele etmiştir.

Abdurehim Ötkür
Üniversite yıllarında şiir yazmaya başlamıştır. 1945’ten sonra yazdığı şiirler de millî ruhla kaleme alınmıştır.

Kültür Devrimi
Bu dönemde hürriyet/vatanperverlik, millî ruhu güçlendirme, millî birlik ve beraberlik duygusu bütün eserlere hâkim olmuştur.
Edebi faaliyetler Çin merkezli siyasi gelişmelere bağlı olarak şekillenmiştir.
Mao ve Dörtlü Çete döneminde baskı politikaları devam etmiştir. 1976’dan sonra bu baskılar nispeten azalmıştır.
Abdulla Talib, aynam Örkişi adlı eserinde Lutpulla Mutellip’in hayatına yer verir.
Abdurehim Ötkür, hürriyet ve özgürlük konulu şiirlerini Ömür Menzilliri ve Keşker Kėçisi adıyla yayınlar.
1990’da yaşanan bir isyandan bahane baskıcı politikalar arttırılmıştır.
Ziya Semediy, Kazakistan Uygur edebiyatının tiyatro ve dram alanındaki en önemli temsilcisidir. anli Kek “Kanlı İntikam”, Hitay Zindanlirida “Çin zindanlarında” ve Zulumġa Zaval “Zulme Zeval” gibi piyeslerinde Uygur halkının yaşadığı sıkıntıları tasvir etmiştir.

Çağdaş Uygur Edebiyatı
Ziya Semediy (1914-2000)
İli gazetesinde şiirler yazar. Daha sonra ise Roşen “Ruşen” ve anli Taġ “Kanlı Dağ” adlı oyunları kaleme alır.
Gerip ve Senem adlı müzikal oyunu ve Köyümçan Ana “Mihriban Ana” ve Siri Ėçildi “Sırrı Açıldı” gibi komedi eserlerini yazar.
İnkılap Taŋı gazetesinin baş redaktörü olur.
Sürlük Minutlar “Korkulu Dakikalar” ve Hitay Zindanlirida “Çin Zindanlarında” adlı dramlarını yazar.
1951-1952 yıllarında Zulumga Zeval “Zulme Zeval”; 1953’te İli Deriyasi Boyida “İli Nehri Kenarında” adlı eserleri yazar.
Mayimhan (1965), Jillar Siri “Yılların Sırrı” (1967-1969), Esirden Esirge “Asırdan Asıra” (1974), Örük Gülligen Çaġda “Erik Çiçek Açtığında” (1976), Geni Batur (1978), Ehmet Ependi (1995) adlı eserleri Kazakistan’da yayımlanır. Laşman adlı piyesi sahneye konur.
Yazarın, köylü gençlere ithafen yazdığı Örük Gülligen Çağda hikâyesi, her şeyden önce konusunun güncelliği ile dikkat çeker. Eserde, Adil ve Hatice tipleri aracılığıyla o zamanki Sovyet gençlerinin kolhoz ekonomisi ve kültürünü geliştirme yolundaki faaliyetleri anlatılır. Gençlerin emeğe değer veren prensip sahibi kişiler olarak yetişmeleri, dikkat çekici olaylar ve psikolojik tasvirlerle verilir.

Abduhalik Uygur (1901-1933)
İlk şiirlerinden biri olan Seġiniş “Özlem” şiirinde sevgiliye özlem değil; aydınlığa/hürriyete duyduğu özlemi, temsili ifadelerle tasvir etmiştir. Karanlığa gömülmüş dünyanın tan yerinin ağarmasıyla aydınlanacağına olan inancını İstimes “İstemez”, Bardur “Vardır”, Oyġan “Uyan” şiirleriyle dile getirmiştir.
Heietniŋ Ruhi eçip Ketti Mėnim Diyarimdin “Hakikatın Ruhu Kaçıp Gitti Benim Diyarımdan” adlı şiirinde kendi vatanında bulamadığı hakikat ruhuna Lenin diyarında kavuştuğunu ifade etmiştir.
1927 yılında Akartiş Birleşmisi “Eğitim Derneği” adı altında eğitim ve öğretim derneğini kurar ve okul açar.
1928 yılında Har “Diken”, Gezep ve Zar “Öfke ve Çığlık”, Açil “Açıl”, Üzülmes Ümid “Kesilmez Ümit”, Körüngen Taġ Yira Emes “Görünen Dağ Uzak Değil”, Köŋül ahişi “Gönül İsteği” gibi şiirlerinde hiç korkmadan halkın hürriyet isteğini dile getirir.
1933 yılında Şeng Şisey hükûmeti tarafından tutuklanır ve aynı yıl Turfan’da öldürülür.

Lutpulla Mutellip (1922-1945)
İlk şiirleri İli gazetesinde Lutun mahlasıyla çıkar.
elimge “Halkıma”, Bu Mėniŋ Yaş Gunçe Gülüm Ėçilatti “Bu Benim Genç Gonca Gülüm Açılırdı”, Biz Şincan Oġul izliri “Biz Şincan Oğul Kızları”, Küreş “Mücadele”, Küreş Dolunliri “Mücadele Dalgaları” vb. şiirleri Şincan gazetesinde çıkar.
1942’de Şincan Gazetesi’nde yazarlık yapmaya başlar ve şiirleri, Edebiyat Gülzari başlıklı sayfada çıkar. Ayrıca, 1942 yılından itibaren bu sayfada şairin Edebiyat Neziriyisi “Edebiyat Teorisi” başlıklı meşhur eseri de yayımlanır.
Çimengül, Küreş izi, Çiŋ Moden (A. Ötkür ile birlikte) gibi tiyatro eserleriyle Uygur tiyatro tarihine de büyük ölçüde katkı sağlamıştır.
Yillarġa Cavap “Yıllara Cevap”, “Elveda”, Şair Toġrisida Muveşşeh “Şair Hakkında Muvaşşah”, Bahar Heḳḳide Muveşşeh “Bahar Hakkında Muvaşşah”, iyalçan Tilek “Hülyalı Dilek”, Muhebbet hem Nepret “Muhabbet ve Nefret”, Peryat “Feryat”, Oġlum Heḳḳide Mersiye “Oğlum Hakkında Mersiye”, Veten Ėla, eli Ėla “Vatan Âlâ Halk Âlâ” başlığı altında yazdığı şiirler ve Samsa Aaynaydu “Sarımsak Ağabeyin Öfkeleniyor”, Küreş izi “Mücadele Kızı”, Borandin Keyinki Aptap “Fırtınadan Sonraki Güneş”, Çiŋ Moden, Çimengül adlı tiyatro eserleriyle halkının cehaletten ve esaretten kurtulması için mücadele eder.
1945’te 23 yaşındayken Aksu’da idam edilir.

Abdurehim Ötkür (1923-1995)
Yeŋi Cungo Gülistaniġa “Yeni Çin Gülistanına”, Çin-Japon savaşının devam ettiği bu dönemde vatanperverlik duygusuyla yazılmış ilk şiiridir.
1942-1943 yıllarında Keŋ anat Laçin “Geniş Kanatlı Şahin” ve İyul Boranliri “Temmuz Fırtınaları” adlı şiirleri yazar. Tamçe andin Milyon Çeçekler “Bir Damla Kandan Milyon Çiçek” adlı bir perdelik oyun ve L. Mutallip’le birlikte yazdığı Çiŋ Moden dramı yine bu yılların ürünüdür.
Taŋ Şamalliri “Tan Rüzgârları”, Böşük Elliyi “Beşik Ninnisi”, Dėŋizdin Sada
“Denizden Seda” milli ruhla yazılmış şiirleridir.
Yürek Muŋliri “Yürek Sıkıntıları” 1946’da; Tarim Boylari 1948’de yayımlanır.
Ömür Menzilliri “Ömür Menzilleri” (1988) adlı şiir kitabı ile İz (1985) ve Oyġanġan Zemin “Uyanan Toprak” (1989) adlı tarihî romanları yayımlanır.
İz romanında Uygur halkının 1907’deki Kumul Çiftçiler Ayaklanması ve 1912’deki Timur Helpe (Timur Halife) İsyanı ile yaşadığı sıkıntılar anlatılır ve bu yaşananların gelecek nesillerde “iz” bırakması amaçlanır.

Ünite 7
Balkanlarda Türk Edebiyatı & Karakalpak Edebiyatı
Milattan sonra 4. yüzyıl sonunda Hunlar Balkanlara inerek bu bölgenin kaderinde önemli rol oynadılar.
13. yüzyıl ortalarında Moğol istilasından kaçan Anadolu Türklerinden Sarı Saltuk ile sonra onun adı ile anılan diğer Türkmen aşiretleri de Balkanlara geçerek Dobruca, Babadağ ve Deliorman bölgelerine yerleştiler ve ilk Müslüman Türk cemaatlerini meydana getirdiler.
Süleyman Paşanın 1354 yılında Çanakkale boğazını geçip Gelibolu’ya ayak basmasıyla fetih hareketi başladı. Fetihleri göçler takip etti. Göçlerle birlikte Balkanlarda Türk kültürü yerleşti, çeşitli şehirler kültür merkezi hüviyeti kazandı (Safya, Varna, Silistre, Belgrad gibi).
Türklerin Balkanlardaki varlığı Balkan Savaşları’ndan sonra ortadan kalktı.

Bulgaristan Türk Edebiyatı
93 Harbi’nden sonra 3 Mart 1878 tarihinde Berlin antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu topraklarından koparılan topraklar üzerine Bulgaristan adı altında yeni bir Balkan devleti yaratıldı.
Bulgaristan nüfusunun yaklaşık 1/4'ü Türklerden oluşmaktadır.
Bulgaristan Türkleri 1878’den itibaren çeşitli gazete ve dergiler çıkarmış, bu yayınlarında İstanbul Türkçesini kullanmışlardır. Harf inkılabına paralel olarak 1928 yılında Latin alfabesini kullanmak istemişler ancak devlet engeliyle karşılaşmışlardır. 
Bulgaristan Türklerinin edebiyatı üç bölümde incelenebilir:
Birinci dönem 1878-1944 (Bulgar Krallığı Dönemi)
Bu dönemde şiir, makale ve denemeler arasında şiir ön planda yer aldı. Dönemin önde gelen yazarları ve şairleri: Abdullah Meçik, Mehmet B. Perim, Mustafa Alyanak, Muharrem Yumuk, Mehmet Fikri, Mustafa Oğuz, Osman Sungur-Keskioğlu.
İkinci dönem 1944-1989 (Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Dönemi)
Dönemin ilk 25 yılında devlet Türkçe öğretime izin verir, edebiyatın bütün türlerinde önemli gelişmeler olur. 1969 yılında Türkçe neşredilen gazeteler, dergiler kapatılır, kitap neşri durdurulur ve eğitimdeki Türkçe ders saatleri gittikçe azaltılır. 1985 yılın ilk aylarında “Bulgarlaştırma” siyaseti iyice güçlenir.
Üçüncü Dönem 1989’dan günümüze kadar (Bulgaristan Cumhuriyeti)
Bulgaristan Türkleri edebiyatında, şiir her zaman ön planda gelmiştir. 1960 yıllarından sonra öykü, roman, piyes, eleştiri ve diğer türlerde kayda değer eserler verilmiştir.
Dönemin önemli edebiyatçıları: Mehmet Sansar, Necmiye Mehmet, Ali Boncuk, Mehmet Ali Oruç, İsa Cebeci, Arzu Tahir, Hüseyin Rasim, Havva Pehlivan, N. İbrahim, Firdevs Mehmedali, İdriz Ömer, Galip Mehmet, İbrahim Kamberoğlu, Ahmet Ali, Zait İsmail, Süleyman Mustafa, Mümin Yusuf, Leman İlyas, Zeliha Seyit ve İsmet Bayram.

Üçüncü dönem: 11 Kasım 1989 yılından - Günümüze kadar
11 Kasım 1989 yılında Bulgaristan’da demokratik bir darbe gerçekleştirildi, totaliter rejimin diktatörü Todor Jivkov idareden uzaklaştırıldı, yerine daha demokratik bir yönetim getirildi. Türkçe yasak kapsamından çıkarıldı.
1992 yılında Kuzey Bulgaristan’ın Razgrat şehrinde Servet Tatar’ın başkanlığında Deliorman Türk Yazarlar Birliği, Güney Bulgaristan’ın Kırcali şehrinde Aliş Sait’ in başkanlığında Arda adlı Türk yazarlar birliği kuruldu. 1993 yılında da Şumen şehrinde Türkolog Resmi Şerif başkanlığında “Türk Dilini Koruma Derneği” kuruldu.
Bulgaristan Türk edebiyatı, günümüzde demokratik şartlar içinde, totaliter rejimde aldığı yaraları sararak gelişmeye devam etmektedir.
Dönemin önemli edebiyatçıları: Mustafa Çete, Ali Tiryaki, Hüseyin Köse, Haşim Akif, Naim Bakoğlu, Nevzat Yakup, Nurten Remzi, Fehim Hüseyin, Durhan Mahmut, Saffet Mustafa, Mukaddes Akman, Nefise Habip, Fatma Hüseyin, Haşim Semerci, Habil Kurt, Hasan Üzeyir, Resmiye Mümün, Kamil Topçu ve Osman Solak

Makedonya ve Kosova Türk Edebiyatı (Eski Yugoslavya)
Makedonya Türk Edebiyatı
Balkan savaşından sonra Osmanlı topraklarından ayrılan Makedonya önce Sırbistan Krallığı ve daha sonra da Yugoslavya sınırları içinde varlığını sürdürdü. Üsküp, Kalkandelen, Gostivar, Kocacık, Ohri, Manastır ve Resna’ya yerleşen Türkler göçlere rağmen bu gün de orada varlıklarını sürdürmektedirler ve o şehirler hâlâ önemli Türk kültür merkezleri olarak yaşamaktadır.
Makedonya 8 Eylül 1991 yılında bağımsızlığa kavuştu. Nüfuzu 2 milyon olan küçük bir Balkan ülkesidir. Türklerin sayısı 120 bin dolayındadır.
Alman Harbi’nden sonra “Birlik” (1944-2000), “Sesler” (1966-2000), “Sevinç” (1950-2000) ve “Tomurcuk (1957-2000) gibi gazete ve dergiler yayımlandı.
Yeni Yol”, kültür ve sanat derneği kuruldu. Dergi ve gazetelerinin etrafında kısa zamanda yerli Türk şair ve yazarlarının yetişmesi sağlandı.
Bu dönemde ismi öne çıkan edebiyatçılar: Hüseyin Süleyman, Şükrü Ramo, Abdülfettah Rauf, Mahmut Kıratlı, Lütfi Seyfullah, Mustafa Karasan, Necati Zekerya, Fahri Kaya, Nusret Dişo, İlhami Emin, Enver Tuzcu, Recep Murat Bugariç, Sabit Yusuf, Fahri Ali, Esat Bayram, Selma Ahmet, Avni Engüllü, Suat Engüllü.
1993 yılında Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Makedonya bağımsızlığını kazandı. Günümüzde haftalık, “Yeni Balkan” gazetesi, aylık “Vardar”,
Köprü” dergileri Üsküp’te, “Hikmet” adlı ilmi araştırma dergisi de Gostivar’da yayın hayatını sürdürmektedir.
Bekir Adi, Melahat Engüllü, Leyla Şerif, İrfan Bellür, Esra Süleyman, Hakan Şerif, Hüsref Emin, Rıfat Emin, Biba İsmail, Zeynep Hüseyin, Enver İlyas vb. eserlerini Türkçe yazmaya devam etmektedirler.

Kosova Türk Edebiyatı
Kosova, Balkan Savaşı’ndan sonra Osmanlı topraklarından koparıldı,
Sırbistan’a verildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’da özerk bir bölge olarak kaldı.
1951 yılından sonra okullarda Türkçe okutulmaya başlandı. Priştine’de “Gerçek”, Prizren’de “Doğru Yol” dernekleri kuruldu.
1970-1990 yılları arasında yayınlanan haftalık “Tan”, gazetesi “Çığ”, “Esin”, “Kuş”, “Çevren”, adlı dergilerin yayın hayatına girmesi Türk kültürünün ve edebiyatının gelişmesinde yeni bir sayfa açtı.
Mamuşa belediyesi bu gün Kosova’da ve Avrupa ülkelerinde resmi dili Türkçe olan tek belediyedir.
Kosova’daki şairler bu gün Hacı Ömer Lütfi ve Aşık Ferki’nin şiir geleneğini devam ettirmektedir.

Romanya Türk Edebiyatı
Diğer Balkan ülkelerinden farklı olarak Romanya’da Batı Oğuz Türkleri ve Tatar Türkleri iki grup olarak varlıklarını sürdürmektedir.
Belli başlı şair ve yazarlar: Mehmet Niyazi, İsa Halim Yusuf, Nevzat Yusuf, Yaşar Memedemin, Altay Kerim, İsmail Ziyaeddin, İsmail Davut, Gülten Abdullah, Enver Mahmut, Emel Emin, Güner Akmolla, Neriman İbrahim, Necibe Şüküri, İon Arion, Cevat Reşit, Acıemin Baubek, Fatma Sadık, Ahmet Hacı Cemal, Mustafa Ali Mehmet, İnci Emin ve İrfan Mehmet. Türk şairleri arasında Romence de şiirler yazan Fatma Sadık Romen şiirine Şark imgeleri taşıyan ilk şair olarak Romen edebiyatında da önemli yer tutmaktadır.

Yunanistan–Batı Trakya Türk Edebiyatı
Günümüzde ilk ve orta dereceli okullarda dersler Türkçe okutulmaktadır.
Mehmet Hilmi, Mehmet Arif, Alirıza Saraçoğlu, Hüseyin Mahmutoğlu, Rahmi Ali, Mehmet Çolak, Mücahit Mümin, Naim Kazım, Salih Halil, Reşit Salim, Şükran Raif, Hüseyin Mazlum, Aliriza Saraçoğlu, Mehmet Hilmi, Gülten Mustafa, Abdurrahim Dede, Ercan Caneri, Mehmet Dükancı, Hasan Ahmet, Füsün Suka, Sema Tahsinoğlu, Hülya Emin, İbrahim Baltalı, Mustafa Çolak Batı Trakya’da önde gelen edebiyatçılardır.

Moldova-Gagavuz Yeri Gagavuz Edebiyatı
Gagavuzlar Ortodoks Türklerdir. Sözlü edebiyatları çok eski ve şaman efsanelerine dayanmaktadır.
Gagavuz tarihinde ilk olarak 1907 Romanyalı aydın din adamı, tarihçi ve dilci Mihail Çakır, Romen harfleri ile Bükreş’te tek sayfalık dinî bir gazete ve dua kitapları yayınlamaya muvaffak oldu.
Bu gün Moldova Cumhuriyeti’nde yaşayan 200 bin Gagavuz, Gagavuz Yeri adlı özerk bir statüde devletlerini kurmuş bulunmaktadırlar.
Yazılı edebiyat 1957 yılında başladı.
Dionis Tanasoğlu, “Uzun Kervan” adlı tarihi romanı yazarak Gagavuz
Türklerinin tarihini ve var olama savaşlarını halkına ve dünyaya duyurma imkânı buldu.
Önde gelen Gagavuz yazar ver şairleri: Dimitriy Kara Çoban, Stefan Bulgar, Mina Köse, Gavril Gaydarcı, Stefan Kuruoğlu, Todur Zanet, Petır Yalancı, Nikolay Baboğlu, Diyonis Tanasoğlu, Nikolay Arabacı, Olga Radova, Lüdmila Karanfil, İvan Topal, Georgi Genov, Tudorka Arnaut, Tina Sürme.

KARAKALPAK EDEBİYATI
Karakalpaklar
Karakalpaklar, Kıpçak koluna bağlı bir Türk boyudur. Eski Rus yıllıklarında “Karakalpak” anlamına gelen “Çerniyi Klubuki”, Arap kaynaklarında “Karabörklü” adlarıyla anılırlar.
Kökenleri sorulduğunda Kazan yakınlarındaki Volga sahillerini işaret ederler.
Timur, onları Sırderya boyuna yerleştirmiştir. 1873 yılında Rusya’ya bağlandılar.
Merdikâr isyanında çok sayıda kayıp verdiler. Ekim devriminden sonra Hivelilerle birlikte hareket etmişlerdir. Sovyet hükûmeti kurulduktan sonra Hive yerine Karakalpakistan Cumhuriyeti kurulmuştur. 1928 yılına kadar Arap alfabesini, 1928-32 yılları arasında Latin alfabesini, 1932’den itibaren de Kiril alfabesini kullanmışlardır. 1996’dan sonra Latin alfabesi yaygınlaşmaya başlamıştır.
19. asır Karakalpak edebiyatı açısından önemli bir merhaledir. Karakalpaklar, kendi ağız özelliklerinin ağırlıklı olduğu yazılı eserleri, 19. yüzyıldan itibaren verdiler.
Bu yüzyılda Karakalpak edebiyatına Künhoja, Ejiniyaz (Hacıniyaz), Berdak ve Öteş gibi söz ustaları damgasını vurdu. Şiir türünde yetkin eserler yine bu dönemde icra edildi. Künhoja, Ejiniyaz ve Berdak gibi şairler, kendi zamanlarının ozanları, bahşıları olsalar da, onlar “bahşı” olarak değil, “şair” olarak tanınmışlardır.
1905-1907 yılları arasındaki Çarlık Rusya’sına karşı yapılan ayaklanma hareketleri ve Bolşevik düşüncenin gelişmesi, ister istemez edebiyata da tesir eder. Bunu, Omar’ın “Bareken” (Var İmiş) Ayapbergen’in “Yaranlar”, “Garip”, Abdikadir’in “Bolar” (Olur), “Kerek” (Gerek) şiirlerinde ve daha başka şairlerin mısralarında görebilmekteyiz. Kudaybergen Jebegen ulı (oğlu)’nın “Merdikâr” destanı, Kazakbay Hojaniyaz ulı’nın “Bola Basladı” (Olmaya Başladı) şiiri, 1916 yılı olaylarının temel sebeplerini açıkça göstermekte ve onları şiir diliyle aktarmaya çalışmaktadır.
Sıdık Tokpanulı, Omar, Ayapbergen, Jañabay gibi şairler devrin genel durumuyla ilgili şiirler yazmışlardır.
Bu devirdeki şairlerin ana teması, sosyal adaletsizliktir.
Devir edebiyatının türlerine bakıldığında ise lirik ve epik (destanî) türlerin, hiciv (satira) ve mizahın, atışmaların devam ettiği ve geliştiği görülür. Ayrıca “fabl” (timsal) türü de bazı şairlerin şiirleri arasında yerini almıştır.
Bu devirde göze çarpan en önemli şairler Öteş, Gülmurat, Sarıbay, Omar Süyirbek ulı, Kulmurat, Sıdık Tokpan ulı, Annakul, Begjan, Abdikadir Bekimbet ulı, Kudaybergen Jebegen ulı, Kazakbay Hojaniyaz ulı ve Jañabay’dır.
Karakalpak Sovyet şiirinin ortaya çıkışı, 20. yüzyıl başlarına denk gelir.
Ekim devrimini ve yeni yaşam tarzını terennüm eden Karakalpak şairleri, Ayapbergen Muvsayev, Seyfulğabit Mejitov, Kasım Evezov, Karabay Ermanov, Hojamet Ahmetov, Aytbay Metyakubov, Jolmurza Aymurzayev, Asan Begimov’dur.
Bu dönemde yazılan şiirler, daha çok propagandaya yönelik olarak yazılan küçük şiirlerden ibarettir.
Karakalpak Sovyet drama sanatının öncüleri, Kasım Evezov, Seyfulğabit Mejitov ve A. Ötepov olmuştur.
K. Evezov - “Tilek Jolında” (Dilek Yolunda), S. Mejitov - “Ernazar Alaköz” (Ernazar Alagöz) , “Soñğı Selteñ” (Son Hareket), “Bağdagül”; A. Ötepov - “Teñin Tapkan Kız” (Dengini Bulan Kız), “Boyavşı Vekil” (Boyacı Vekil / Temsilci), “900 gramm
“Tañ Nurı” (Tan Nuru / Sabah Işığı) tiyatro topluluğu, ilk Karakalpak tiyatrosunun doğuşuna zemin hazırlamıştır.
1930’lu yılların başında Karakalpak nesri ortaya çıkar.
Birinci Dünya Savaşı öncesi, yazarlar pek çok hikâye ve nesir yazıları yazarlar. Özellikle Mirzağaliy Deribayev’in “Mıñlardıñ Biri” (Binlerin Biri) ve Amet Şamuratov’un “Eski Mektepte” adlı hacimli nesirlerini ayrıca belirtmek gerekir. Belirtilen eserlerde, devrimden önceki Karakalpak halkının ağır hayat şartları anlatılır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Karakalpak yazarları, ateşli mısra ve satırlarla halkı düşmanla savaşmaya çağırır.
Savaştan sonraki devirde drama türünde de ilerlemeler göze çarpar. Aymurzayev’in “Aygül-Abat” (Aygül ve Abat), “Berdak”; S. Hojaniyazov’un “Süymegenge Süykenbe” (Sevmeyene Dayanma/ Güvenme), “Talvas” (Çırpınma/ Gayret) vb. piyesleri yazılıp sahnelenir.
Karakalpak edebî tenkidiyle edebiyat araştırmalarının ortaya çıkışı da bu yıllara tesadüf eder.
Bu yıllarda edebî tercümeler de canlanır.
Karakalpakistan Sovyet Yazarlar Birliği kurulduktan sonra 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren Birliğin yayın organı “Miynet Edebiyatı” (Emek Edebiyatı) adlı kaliteli dergi çıkmaya başlar. Dergi, edebî tenkit ile edebiyat araştırmalarının gelişmesine özel hizmet eder.
Savaştan sonraki devirde edebî tenkit ve edebiyat araştırmaları alanında da büyük gelişmeler yaşanır.
Savaştan sonraki dönemde ortaya çıkan romanlar arasında Asan Begimov’un “Balıkşınıñ Kızı” (Balıkçının Kızı), Ö. Ayjanov’un “Aral Kuşağında” (Aral Kucağında), Jolmurza Aymurzayev’in “Emivderya Boyında” (Amuderya Boyunda), H. Seytov’un “Maşakatlı Bahıt” (Meşakkatli Baht/Hayat), A. Bekimbetov’un “Avır Tağdirdi Jeñivşiler” (Ağır Kaderi Yenenler), Tölepbergen
Kayıpbergenov’un “Karakalpak Kızı”, K. Sultanov’un “Ak Derya” (Ak Nehir) vb. romanları sayılabilir.

Ünite 8
Diğer Çağdaş Türk Edebiyatları
Başkurt Edebiyatı
19. yüzyıl öncesine ait edebî eserleri, dönemin genel Kıpçak edebiyatı ve dönemin ortak Türk edebiyatı geleneğine bağlıdır. Sözlü edebiyat geleneği güçlüdür.
19. yüzyıldan itibaren dini ve tasavvufi temalar başta olmak üzere aşk, sevgi ve tabiat konuları etrafında eserler vermeye başlar.
19. yüzyılın ilk yarısında özellikle dört isim öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki, Ebilmelih Kargalı’dır. 1782-1833 yıllarında yaşayan Kargalı’nın en önemli eseri, “Tercüme-i Hacı Ebilmelih El-Biste-i Es-Segidi”dir. Din büyükleri ve evliyalar hakkındaki anlatılar aracılığıyla kendi döneminin aksaklıklarını dile getirmesi bakımından önemlidir.
Dönemin bir başka şairi ise, Hüsniyar’dır. Başkurt edebiyatında manzum seyahatnamesi ile tanınmaktadır. Eserde kendisinden de bahsetmesi dolayısıyla otobiyografik bir eser niteliğindedir.
Şemsettin Zeki, Arap ve Fars edebî türlerinin pek çoğunu büyük bir ustalıkla kullanan şair, kimi gazellerinde hayatın geçiciliği, üretkenlik gibi konuları da ele alarak, yeni temalarla Başkurt şiirini zenginleştirmiştir. Onun kullandığı bu farklı temalar, öğrencisi olan M. Akmulla’ya da örnek olacaktır.
Geli [Ali] Sokoroy, Tatarcada adı Gali Çokrıy şeklinde yazılır. Medreselerde eğitim aldıktan sonra köyüne döner. Fosul-i Erbeğa (Dört Mevsim), Medħ-i Kazan (Kazan’ın Methi), Şemğ Ez-Ziya (Mum Işığı) gibi eserleri vardır.
Eğitim, okumak, çalışmak gibi konular şiirlerinin ana temasını oluşturmaktadır. “Sabakka Töşkenémde” (Derse Girdiğimde) adlı manzumesinde anne-babanın verdiği aile içi eğitimin öneminden bahsetmektedir. Mensur eserleri de
Başkurt edebiyat tarihinde oldukça önemlidir. Bu eserler: “Hacnâme”,
Tabın Başkurtları Şeceresi” ve “Tevarih-i Bulgariya yeki Terkib-i Gari (Arilerin Oluşumu veya Bulgar Tarihi)’dir.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dinî ve ahlakî öğretiler bir kenara bırakılır ve özgürlük, eğitim, çağdaşlaşma, ilerleme gibi düşünceler halka aşılanmaya başlar.
Miftahettin Akmulla, Yaşamı boyunca pek çok bölgede gezerek sosyal fikirleri aşılamaya, sınıf farklılıklarının anlamsızlığını vurgulamaya gayret etmiştir.
Ona göre mollalar, halkın sosyal hürriyetindeki en büyük engellerden biridir.
Suçsuz yere Troytsk zindanlarına atılmıştır.
Adaleti bir türkü gibi diline dolayan şair, halkı bilime ve bir sanat sahibi olmaya davet etmiştir. Dili de sade ve anlaşılırdır. Biçim olarak şiirlerinde çoğunlukla klasik rübai şeklini tercih etmiştir. Başkorttarım Ukıv Kirek” (Başkurtlarım Okumak Gerek) adlı şiiri, yalnızca şiir olarak kalmayıp bir millî nasihat olarak günden güne Başkurt edebiyatında ve Başkurt halkı arasında kendini bulmuştur.
Möhemmetselim Ömötbayev, çeşitli yerlerde sekreterlik ve komutanlık görevlerinde bulunur.
Başkurt tarihine özgü vesikaları tercüme etmesiyle ya da derlemesiyle de önemli bir yere sahiptir. Cihanname” (Coğrafya Kitabı), “Yomran Tabın”, “Hac Seferé” gibi eserleri basılmadan kalmıştır. En önemli eseri “Yadkar” (Hatıra) adlı eseridir. Yadkar’da yer alan makaleleri, onun eğitime yönelik fikirlerini içermektedir.
Başkurt halkında eğitimin, sanat ve edebiyatın gelişmesine engel olan sebepleri belirlemeye çalışmıştır.
20. yüzyılda İdil-Ural coğrafyasında başlayan yenileşme hareketleri, eğitim ile sürerek, siyaset meydanına da sıçramaya başladı. Böylelikle, İdil-Ural coğrafyasında en çok işlenen tema da sınıf çatışmaları olmuştur.
1907 yılında Orenburg’da Tatarca yayımlanan “Ural” gazetesi, hürriyet düşüncesi ile birlikte, toplumsal-siyasî şiirin gelişmesini de hızlandırdı.
1902 yılında Mecit Gafuri’nin ilk eserleri yayımlandı. Gafuri, 1880 yılında dünyaya geldi. Gafuri bu şiirleri ile halkı bilime ve eğitime davet etmeyi amaçladı. Zenginleri, beyleri ve hatta idarecileri soysuz kan içiciler olarak tasvir eder. Yarlılar yeki Öydeş Katın” (Yoksullar ya da Kuma Kadın) adlı eserinde kadınların düştüğü durum da realist bir bakış ile tenkit edilmektedir.
Abdulla Tukay, şiirlerinde benzer temaları işledi. Bu iki isim 20. yüzyıl edebiyatına en çok tesir eden şairlerdir.
Şeyhzade Babiç, şiirlerinde genel olarak halk sevgisi, vatan temasını işler.
Seyfi Kudaş’ın ilk şiirleri, genellikle satirik tarzdadır ve dönemin ünlü hiciv dergisi “Karmak” da yayımlanır. Ekim devriminden sonraki şiirlerinde hürriyet teması ağır basmaktadır. “Birsetke Yırı” (Eldiven Türküsü) adlı eserinde işçi sınıfa ait unsurlar üzerinden oluşturduğu simgesellik dikkat çeker. “Kuşkayın” romanı Sovyet ziraat sisteminin kuruluşunu ve bunlar üzerinden idealize edilen insan tipini anlatması bakımından değerli görülmektedir.
Nazar Nejmi, 1962-1969 yılları arasında da Başkurdistan Yazarlar Birliği başkanlığı görevlerini yürütür.
Tulkındar” (Dalgalar), “Kötölmegen Yamgır” (Beklenmedik Yağmur), “Yer hem
Yır” (Toprak ve Türkü) gibi eserleri ile şiir kabiliyetini gösterir. 1960-1970 yılları arasında yazdığı “Dus Turahında Un Bér Yır” (Dost Üzerine On Bir Türkü), “Küldek” (Gömlek), “İbles” (İblis), “Ural” manzumeleri onun epik eserlerinin derin bir dramatizm ile doldurulduğunu gösterir.
En üretken olduğu saha tiyatrodur. “Yazgı Yır” (Bahar Türküsü), “Sakırılmagan Kunak” (Davetsiz Misafir), “Garmunsı Dus” (Akordiyoncu Arkadaş), “Kürşelerge Kunak Kilgen” (Komşulara Misafir Gelmiş) gibi piyesleri Başkurt Devlet Akademisinin drama tiyatrosunda sahnelenmiştir.
Mostay Kerim, şiirlerindeki betimlemelerde de Başkurdistan coğrafyasının zenginliği en çok başvurduğu kaynaktır. M. Kerim de özellikle tiyatro alanında oldukça mahir olduğunu göstermiştir.

KARAÇAY-MALKAR EDEBİYATI
Karaçay-Malkar Türkleri
Kafkasya bölgesinde Sovyetler Birliği dönemi boyunca kültürel birliklerini muhafaza etmeyi başaran Karaçay-Malkar Türkleri, dillerini de ortak bir edebî dil etrafında birleştirmeye muvaffak olmuşlardır.
Arap harflerine dayalı bir alfabe kullanan Karaçay-Malkarlılar yerel bir lehçe özelliği taşıyan dillerini yavaş yavaş işlemeye başlamışlar, edebî eserler verebilecekleri edebî bir dilin temelini atmışlardır.
Yazılı edebiyatının temelini aslında bir halk şairi olan Kâzım Meçi atmıştır.
Ölüm Gelir” adlı şiiri modern Karaçay-Malkar şiirine giden yolun başlangıcı sayılır.
İslam Kırımşavhal (1864-1910) Rus Çarlığının ordusunda subay olarak görev yaptı. Satirik şiirleri ile tanındı.
İmam olan İsmail Akbay Karaçay halkının eğitimine, dil ve kültürüne ilgi duydu. İmamlığı bırakıp edebi eserler vermeye başladı. 1916 yılında “Ana Tili” (Ana Dili) adlı ilk kitabını Tiflis’te yayımladı. Çocuklar için yazdığı Sakla, kesme! (Koru, kesme!) adlı eseriyle tabiat varlıklarına verdiği önemi ortaya koyar.
1924 yılında Latin harflerine dayalı bir alfabe oluşturuldu. Umar Aliy’in “Cangı Karaçay-Malkar Elible” (Yeni Karaçay-Malkar Harfleri) adlı kitabı aynı yıl yayımlandı.
Karaçay Özerk Bölgesi’nde yayımlanan “Kızıl Karaçay”, “Tavlu Carlıla” (Dağlı Fakirler) ve “Tavlu Caşav” (Dağlı Hayatı) adlı gazetelerle Kabartay-Balkar
Özerk Cumhuriyeti’nde yayımlanan “Kızıl Kabartay” ve “Kara Halk” adlı gazetelerde bazı şairlerin Karaçay-Malkar Türkçesinde yazılmış ilk şiirleri yayımlanmaya başladı.
1920’lerin sonlarında kaleme aldığı “Tırpancılar” adlı şiirinde Said Otar halk şarkılarının kafiye ve mısra düzenini hatırlatırken, şiirin kuruluş tarzı ve konusu ile Karaçay-Malkar şiirine bir yenilik ve renk getirdi.
Said Şahmırza’nın “Ekim Dalgaları” adlı şiiri Rus proleter şiirinin etkilerini yansıtmaktadır.
İssa Karaköt, kadının toplum hayatındaki yerine ve önemine dikkat çeken, ateizm konusunu işleyen ilk şairdir. Kafkas” adlı şiiri Karaçay-Malkar edebiyatının klasikleri arasındadır.
1934 yılında Kabardin-Balkar Yazarlar Birliği’nin kurulması Malkar edebiyatçılarına yeni imkânlar sağladı. Bu dönemde komünizmin Kafkasya’nın geri bırakılmış dağlı halkları için bir kurtarıcı olduğunu eserlerinde ifade eden yazarlar ön plana çıkmaya başladılar. Said Şahmırza’nın o yıllarda kaleme aldığı “Sürüvçü” (Çoban) adlı şiirinde bu duygular açıkça görülür.
Şairler arasında yeni, sevinç ve mutluluk dolu, yürek ısıtan, sâde bir dille yazılmış lirik şiirler doğmaya başladı. Kaysın Kuliy ve Kerim Otar’ın şiirleri buna örnektir.
Kaysın Kuliy’in çocukluğu dağlarda çobanlık yaparak at sırtında geçti.
1940 yılında İkinci Dünya Savaşı’na giren Sovyet ordusunda askere alındı. İlk şiir kitabı Salam Ertdenlik (Selam Sabah) 1940’ta yayımlandı. 1944 yılında bütün Malkar halkıyla birlikte Orta Asya’ya sürgüne gönderildi.
1966 yılında yayımlanan Caralı Taş (Yaralı Taş) adlı şiir kitabı Maksim Gorkiy Devlet Ödülünü kazandı. 1974’te yayımlanan Cer Kitabı (Yer Kitabı) adlı şiir kitabı Sovyetler Birliği Devlet Ödülü’nü kazandı. Karaçay-Malkar şiirinin en büyük ustası kabul edilen Kaysın Kuliy şiirlerindeki güçlü tasvirler, anlatım gücü ve zengin hayal dünyası ile bütün Sovyetler Birliği şairleri arasında önemli bir yere sahiptir.
Karaçay-Malkar edebiyatında ilk tiyatro eserlerini ve piyesleri yazan ise Şaharbiy Ebze idi. 1931 yılında “Ogurlu” (Uğurlu) adlı komediyi sahneledi.
Malkar bölgesinde ilk drama eseri ise 1930’lu yılların sonunda Ramazan Gela tarafından yazıldı (“Kanlı Kalın” (Kanlı Başlık)).
Malkar nesrinde ilk hikâye tarzı eser 1930’lu yıllarda Bert Gurtu tarafından yazılan “Bekir” adlı hikâye idi. Bert Gurtu’yu izleyen isim 1933-1934 yıllarında “Karay ile Karavuz” ve “Unutmayız” adlı hikâyeleri yazan Ahmadiya Ullubaş oldu.
Hasan Appa tarafından yazılan “Kara Kübür” (Kara Sandık) adlı eser Karaçay-Malkar edebiyatında roman tarzının ilk ve en güzel örneklerinden biridir.
Eserin üçüncü cildi Sovyet rejiminin neme nem bir şey olduğunu anlattığı için sansürlendi.   
Alman Harbi’nden sonra yurtlarından sürülüp soykırıma maruz bırakıldılar. 1950’lili yıllardan itibaren verdikleri eserlerle sürgün acısı ve vatan hasretlerini dile getirdiler.
1957 yılından sonra yurtlarına geri dönmeye başladılar.
1958 yılının Ocak ayında yayımlanmaya başlayan “Şuyohluk” (Dostluk) adlı edebiyat dergisi ile “Kommunizmge Col” (Komünizme Yol) adlı gazete sürgün sonrası edebiyatın gelişip yayılmasında önemli rol oynadı.
Sürgün sonrası yeni nesil edebiyatçıların eserlerinde savaş aleyhtarı konular, sürgün yıllarında çekilen acılar, Kafkasya’nın tabiat güzellikleri büyük ölçüde yer aldı.
1970’li yıllarda Karaçay-Malkar edebiyatçıları İkinci Dünya Savaşı konusuna eserlerinde ağırlık vermeye başladılar.
Eldar Gurtu’nun “Ör Col” (Dik Yol) (1970), Hasan Şava’nın “Cerni Közleri” (Yerin Gözleri) (1976), Zeytun Tolgur’un “Kızgıl Kırdıkla” (Kırmızı Otlar) (1974), Alim Töppe’nin “Col Küyü” (Yol Ağıtı) (1978) adlı hikâyeleri savaşı konu almaktaydı. İbrahim Gadiy’in “Nart Uya” (Nart Yuvası), Omar Etez’in “Uruşnu Otunda” (Savaşın Ateşinde) adlı eserleri de savaşı konu alan romanlar arasındaydı.

ÇUVAŞ EDEBİYATI
“Çuvaş” adının kökeni ile ilgili olarak N. İ. Zolotniskiy “sesiz, sakin” anlamına gelen yĭvaş kelimesini önerirken, A. P. Kovalevski suvaz~çuvaş ilişkisini önermiştir (suvas = nehrin karşı tarafı).
Çuvaşistan İdil ırmağının kenarında yer alan Rusya federasyonuna bağlı özerk bir cumhuriyettir. 18.300 km2’lik bir yüzölçümüne sahip olan Çuvaşistan’ın başkenti Çeboksarı (Çuv. Şubaşkar) şehridir.
2010 yılındaki son nüfus sayımına göre, Rusya Federasyonundaki toplam nüfusları 1.435.872 olarak belirlenmiştir.
Çuvaşça Ana Bulgarcanın günümüzdeki tek temsilcisi olarak kabul edilmektedir.
Çuvaşçanın bir Türk dili olduğunu ispat eden W. Schott’tur.
Çuvaşçanın Ana Türkçe döneminde ayrılmış bir Türk lehçesi olduğu konusunda genel bir kabul söz konusudur.

II. Katerina’nın 1767 yılında Kazan’ı ziyaretinde Çuvaş çocuklarının sunduğu altı dizeden oluşan şiir Çuvaş edebî dilinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir
19. yüzyılda Simbir’de açılan Simbir Çuvaş Öğretmen Okulunda Yakovlev’in hazırladığı yeni Çuvaş alfabesi ile çok sayıda ders kitabı basılmıştır. Bu tarihten itibaren ortaya konan metinler Anatri ağız temelinde biçimlenmiş ve standart Çuvaş Türkçesi ile eserler ortaya çıkmaya başlamıştır.
1879-1880 yıllarında M. İ. Federov, Arşuri manzumesini, İ. N. Yurkin de 1889-
1890’da sosyal içerikli hikâyelerini kaleme almıştır.
Simbir Çuvaş Öğretmen Okulu’nda, 20. yüzyılın başında bir edebiyat okulu oluşmuştur. Çuvaşların dünyaca ünlü Narspi manzumesi de Konstantin İvanov tarafından bu dönemde (1908) kaleme alınmıştır.
1905 yılının sonlarına doğru ilk Çuvaş gazetesi olan Hĭpar yayımlanmaya başlamıştır.
1917 ihtilalinin ardından, 1918 yılında “Kanaş” (öğüt), “Çuhĭnsen Sassi” (Fakirlerin sesi), “Hĩrlĩ Saltak” (Kızıl Ordu), “Şĩnĩ Purĭnĭş (Yeni Hayat),Suntal” (Örs) (1924), “Hresçen Sĭmahĩ” (Çiftçi Sözü), “Kapkan”, “Kapan” (1925), “Yultaş” (Yoldaş), “Ana” (Tarla) gibi yeni sistemin propaganda araçları olan gazeteler yayın hayatına başlamıştır.
İlk küçük sahne eseri olan “Iratnipe” ve büyük piyes olan “Vĭhĭtsĭr Vilĩm” Mihail Filippoviç Akimov-Aruy tarafından neşredildi.
1950’li ve 1960’lı yıllara Çuvaşların tarihini ele alan romanlar kaleme alınmaya başlamıştır. F. Uyar’ın “Tanata”, M. İlpek’in “Hura Şıkır”, S. Aslan’ın “Ahrat” adlı romanları bu dönemin önemli eserleridir.
Günümüzde hikâye alanında Boris Çındıkov, şiirde ise Marina Karyagina, Albina Yuratu ve Raisa Sarpi önde gelen isimlerdendir. Çuvaşların en velut romancılarından olan Yuhma Mişşi tarihsel romanlar kaleme almaya devam etmektedir.

KUZEYDOĞU TÜRK LEHÇELERİ EDEBİYATLARI
Saha (Yakut) Cumhuriyeti Kuzey ve orta Sibirya’da, Tuva, Altay ve Hakas Cumhuriyetleri Güney Sibirya’dadır.
Sibirya coğrafyasında insanlar tabiatla baş başadır.
Sözlü halk edebiyatı geleneği 20. asrın ikinci yarısına kadar devam etmiştir.
Saha (Yakut) Türkleriyle ilgili en önemli çalışma E. Pekarskiy tarafından yapılmıştır. Pekarskiy, Yakutların halk edebiyatı numunelerinden derlemeler yapmış ve meşhur Yakut Dili Sözlüğü’nü yayımlamıştır. Hakas ve Tuva Folkloruyla ilgili malzemeler M. A. Kastren, N. F. Katanof ve W. Radloff tarafından derlenmiştir.
1920’li yıllar alfabe yapımı tartışmalarıyla geçti. Bu dönemde nispeten Kiril kökenli alfabeler kullanıldı. 1930’lu yıllarda Latin kökenli alfabelere geçildi. 1940’lı yıllardan itibaren yeniden Kiril kökenli alfabelere dönüldü.
Bugün Altay olarak bildiğimiz Türkler; Teleüt, Telengit, Tuba, Kumandu, Çalkandu gibi çeşitli Türk boylarını içinde barındırır. Aynı şekilde eski Kırgızların torunları olan Hakaslar Bolşevik İhtilaline kadar; Sagay, Koybal, Kızıl, Beltir, Kaçin, Şor olarak bilinen boylar birleştirilerek oluşturulmuşlardır. Tuvalar Ekim devrimine kadar Uryanhay, Soyon, Soyot gibi adlarla anılıyordu ve otuzun üzerinde çeşitli Türk boylarından oluşuyordu. Bugün Tuvalar,
Altaylar, Hakaslar, Sahalar kendilerinin ayrı ayrı milletler olduklarını düşünmektedirler.
Alman Harbi’ne dek yayınlanan eserlerde Sovyet propagandası yapılır. Savaştan sonra askeri kahramanlıklar ana tema olarak karşımıza çıkar. Stalin’in ölümünden sonra gerçek anlamda eser verilmeye başlanır.

Modern Tuva Edebiyatı
Tuva Cumhuriyeti Moğolistan’ın kuzeyinde yer alır. Ülkenin nüfusu 300 bin kadardır. Budist - Şamanist inanca sahip Tuva Türkleri bu yönleriyle diğer Türk topluluklarından ayrılırlar.
Çağdaş Tuva alfabesi 1930 yılında Latin kökenli yapılmış, bu alfabe 1941 yılında Kiril kökenli Tuva alfabesiyle değiştirilmiştir.
Zengin bir halk edebiyatı geleneğine sahip Tuva Türklerinin Çağdaş yazılı edebiyatı ancak 1930’lu yıllarda başlamıştır.
İlk hikâye Sambukaynın Çugaazı (Sambukay’ın Sözü) 1930-1931 yıllarında Şın (Gerçek) gazetesinde yayımlanır.
Kırklı yılların başında S. Toka’nın Arattın Sözü (İşçi Sözü) romanının ilk cildi yayımlanmıştır. Eser daha sonra çıkan iki ciltle birlikte üçleme olmuştur ve Tuvacadan başka dillere de çevrilmiştir.
1946 yılında çıkmaya başlayan edebiyat dergisi Ulug-Hem (Yenisey) yayın hayatını günümüzde de sürdürmektedir.
1945-1970 yılların belli başlı şair ve yazarları: Stefan Sarıg-ool, Sergey Pürbü, Yuri Künzegeş
1970-1990’lı yıllar: Kızıl Enik Kudajı dört ciltlik Uygu Çok Ulug-Hem (Uykusuz Yenisey), V. Seren-ool Inakşıl (Aşk), Stefan Sarıg-ool iki ciltlik Angır Ooldun Toojuzu (Angıroğul’un Hikâyesi) adlı romanları yayımlarlar.

Modern Hakas Edebiyatı
Hakas Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti’nin kuzeyinde yer alır. Hakasya’da 64 bin Hakas Türk’ü yaşamaktadır. Hıristiyan ve şaman inancına bağlıdırlar. Yenisey Kırgızlarının devamı olan Hakaslar kendilerini “Tadar” olarak adlandırır.
1920’li yıllarda bir müddet Kiril kökenli alfabe kullanan Hakas Türkleri 1929-1939 yılları arasında Latin temelli alfabe kullanmış, 1939’dan sonra yeniden Kiril kökenli alfabeye geçilmiştir.
Hakaslar çok zengin sözlü bir edebiyata sahipti. Alıptıh Nımah olarak adlandırılan kahramanlık destanları Haycı denen destan anlatıcıları tarafından geceler boyu söylenip, anlatılırdı. Günümüzde sözlü anlatma geleneği tamamıyla kaybolduğu gibi Hakas Türkçesi de yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Hakasya’da 1927 yılından itibaren Hızıl Aal (Kızıl Köy) adlı gazete çıkar.
Hakasların ilk çağdaş yazarı Aleksandr M. Topanov’dur. Ir Piçii (Türkü Kitabı), Hattar Utii (Kadınların Zaferi) adlı kitaplar ilk çağdaş Hakas eserleridir.
Alman Harbi’nden sonra savaştan dönmeyenler ve kahramanlık konularında eserler neşredilir.
Hakas edebiyatının ilk romanı Irahhı Aaalda (Uzaktaki Köyde) 1960 yılında basılmıştır. Nikolay G. Domojakov’un bu romanı Hakasça dışındaki dillere de çevrilmiştir ve Hakas edebiyatının en tanınmış eseridir.

Modern Altay Edebiyatı
Altay Cumhuriyetinde yaklaşık 65 bin Altay Türkü yaşamaktadır.
Altay Türkçesinin ilk yazı dili bölgeye gelen misyonerler tarafından Teleüt ağzı esas alınarak, oluşturulmuştur. 1920’li yıllarda Kiril kökenli alfabe kullanan Altaylar 1930’lu yıllarda diğer Türk topluluklarında olduğu gibi Latin kökenli alfabeye geçmiş, 1940’lı yıllarda yeniden Kiril kökenli alfabeye dönülmüştür.
1817-1901 yıllarında yaşayan M. V. Çevalkov çağdaş Altay edebiyatının ilk yazarı sayılır. 19. asırda derleme ve misyonerlik faaliyetleri için Altay’a gelen yabancılara yardım eden Çevalkov, Çöbölköptün Cürümü (Çevalkov’un Hayatı) adlı çalışmasını Radloff’a verir.
1925 yılından itibaren Kızıl Oyrot adlı gazete çıkmaya başladı.
Modern Altay Edebiyatının en önemli temsilcileri M. V. Mundus-Edokov (1879-
1942), Pavel Küçiyak (1897-1943) ve Pavel A. Çagat-Stroev’dir.

Modern Saha (Yakut) Edebiyatı
Tarihî kaynaklar bugünkü Sahaların 13-14. asırlarda güneyden bugünkü yurtlarına göçtüklerini belirtmektedir. Saha Türkleri çok zengin bir sözlü edebî geleneğe sahip idi. Bu gelenek içinde Olonho olarak adlandırılan kahramanlık destanları en önemli yeri alıyordu.
Ruslar 1632 tarihinde Yakutistan topraklarını işgal ettiler.
1929 yılında Latin kökenli alfabeye geçen Sahalar, 1938 yılında yeniden Kiril kökenli alfabeye döndüler.
Bazı araştırıcılara göre Sahaların ilk yazılı eseri Afanasya Yakovleviç Uvaroskay
(1800-1862) tarafından 1848 yılında kaleme alınan Ahtıılar (Hatıralar) isimli eserdir. Fakat Sahalar ilk klasik yazarları olarak Alaksey E. Kulakovskiy (1877-1926), Anempodist İ. Sofranov (1886-1935), Nikolay D. Neustroev (1894-1926)’i edebiyat tarihi ve antolojilerine almışlardır ve Kulakovskiy’in 1900 yılında kaleme aldığı Bayanay Algıha (Bayanay’ın Duası) adlı şiirini ilk edebî eser sayarlar.

Oyunskiy, Bolşevik devriminin sıkı bir destekleyicisi olmuş, edebiyatın her türünde eserler vermiştir.