15 Kasım 2014 Cumartesi

Türk Dili

Türk Dili

Ünite 1

Dil
Beş duyu ile kavranabilen bütün işaretleri inceleyen bilim dalına semiyoloji / işaret bilim denir.
“Bir ulusun gerçek yurdu onun dilidir” (Humboldt)

Dilin Özellikleri
Dil, kendine özgü yasalarıyla var olan ve gelişen canlı bir varlıktır.
Hiçbir dil ilk halini korumaz, sürekli bir dönüşüm içerisindedir.
Dil, sosyal bir kurum olup ulusal kimliğin temelidir.

Dillerin Doğuşu
Monojenist görüşe göre yeryüzündeki diller tek kaynaktan çıkmıştır. Polijenist görüş ise dillerin ayrı kaynaklardan çıktığını savunur.
Doğadaki sesleri taklit eden sözcüklerin bütün dillerde örneğinin bulunması temeli üzerinde kurulan yansıma kuramına göre, dilde yansıma (onomatope) dilin doğuşunu aydınlatmaktadır. Bu görüş Platon tarafından da savunulmuştur.
Kavramları karşılamak üzere çıkan seslerin kaynağını duygusal reflekslere bağlayan ünlem kuramı, insanların bir arada çalışırlarken vücut hareketlerinin doğurduğu refleks seslenmeleri temel alan iş kuramı, Hilaire de Barenton’un savunduğu Güneş-dil kuramı, dilin kaynağı hakkındaki kuramlardır. Güneş-dil kuramına göre bütün dillerin ve ulusların kökeni Sümerlerdir.

Diller
2500 / 5000 arasında dilin varlığından söz edilmektedir. Bütün bu diller yapıları bakımından (morfoloji) ve kaynak bakımından olmak üzere iki gurupta ele alınır.

Morfoloji
August Scnleicher’in çalışmalarına dayanan bu yaklaşım dilleri yapı(biçim özellikleri) bakımından üç gurupta inceler.

Yalınlayan Diller
Yalınlayan dillerde sözcükler ek almaz, yapı bakımından değişikliğe uğramaz. Bu tip dillerde vurgu önemlidir. Sözcükler, değişik vurgularla farklı anlamlarda kullanılabilmektedir. Çince, Vietnam dili, bazı Himalaya ve Afrika dilleri, Bask dili, Cava dili bu guruba girer.

Bağlantılı ve Kaynaştıran Diller
Sözcük köklerinin değişmediği ancak ek alarak yeni görevler kazandığı dillerdir. Türkçe, bu dilin tipik bir örneğidir. Kızılderili dilleri, Eskimo ve Gürcü dilleri de bu gurupta yer alır.

Bükümlü Diller
Çekim sırasında sözcük kökleri değişikliğe uğrar. Arapça bu gurupta yer alır. Bükümlü diller kök bükümlü ve gövde bükümlü olmak üzere iki guruba ayrılır. Arapça, kök bükümlü bir dildir. Hint-Avrupa dilleri (Yunanca, Roman ve Germen dilleri) ise gövde bükümlü dillerdendir.

Kaynak Bakımından Diller
Dillerin yapı bakımından benzerliklerine göre guruplandırılmasıdır. Yapı bakımından benzer diller bir araya gelerek dil ailelerini oluştururlar.

Hint-Avrupa (İndogermen) Dilleri
Farklı coğrafyalarda ortak köke bağlanan bu dilleri konuşan insanlar arasında ırk birliği aranmaz ancak kültürel olarak birbirlerine yakındırlar.
Avrupa’da konuşulanlar:
1 Germen Dili
Almanca
İngilizce
İsveç, Danimarka, Vizigot dili
2 Baltık Slav Dilleri
Rusça, Lehçe, Çekçe, Bulgarca, Hırvatça, Litvanya dili, Letçe
3 Helen Dili
Yunanca
4 Latin Dilleri
İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, Katalanca, Rumence
5 Kelt dili
İrlanda dili, İskoç dili, Galce, Bretonca
6 Arnavutça
Asya’da konuşulanlar:
1 Hintçe
2 Farsça
3 Ermenice

Ural-Altay Dilleri
Tümü bağlantılı diller gurubundadır. Ses uyumu bu dil ailesinin ortak özelliğidir. Bu dil gurubunda sözcükler eril-dişil ve nötr diye ayrılmaz.
Ural dilleri
1 Fin-Ugor Dilleri
Fince
Macarca
Ugorca
2 Samoyed Dilleri
Altay Dilleri
Türkçe
Moğolca
Mançu-Tunguzca
(?) Korece
(?) Japonca

Hint-Sami Dilleri
Adını Nuh’un oğulları Ham ve Şam’dan almıştır. Dört kola bölünerek değerlendirilir.
Sami (Kenan dilleri, Aramca, Arap dilleri, Akkadca)
Eski Mısır ve Koptça
Libya-Berber
Kuşî

Çin-Tibet Dilleri
Tibet-Burma ve Tay-Çin olmak üzere iki kola ayrılır.

Kafkas Dilleri
Yapı bakımından çok farklı özellikler gösteren bu diller kuzey ve güney olmak üzere iki kola ayrılır. KArtvel, Abhaz-Çerkes, Çeçen-Lezgi dilleri bu ailede yer alır.

Bantu Dilleri
Afrika’nın güney ve orta kesimlerinde konuşulan dilleri kapsar.

Dilin Türleri
Ana Dil: Her ulusun anadilinde kendine özgü ses dizgesi bulunur. Türkçe’de Arapça’dan gelmiş pek çok alıntı sözcük vardır. Fakat bu sözcüklerin söylenişi Türkler ve Araplar arasında farklı olmaktadır. Başka dilden gelen sözcükler anadil içindeki ses örgüsüne göre telaffuz edilmektedir.
Ortak Dil: Ülke içinde değişik bölgelerde bir sözcüğün söylenişinde farklılıklar olur. Ortak dil bu farklılıkları dışarıda tutarak en yaygın kullanımı esas alır. Ortak dil için genellikle ülkenin yönetim merkezinde konuşulan dil esas alınır. Türkiye Türkçesinde ortak dil için İstanbul ağzı esas alınmıştır.
Konuşma dili – Yazı dili: Konuşma dilinde yöresel farklılıklar olabilir ancak yazı dilinde çeşitlilik olmaz. Söyleyişteki farklılıklar yazı diline taşınmaz.
Yazı dili yapaydır. Hiçbir dilde konuşulduğu gibi yazılmaz. Türk yazı dilinin en eski örnekleri 8. yüzyılda yazılmış olan Orhun Yazıtlarıdır.
Lehçe-Şive-Ağız: Bir dilin değişik ülke ve bölgelerde anlaşılmazı zor farklılıklara uğramış biçimlerine lehçe (dialect, idiom) denir. Ağız ve şive ise lehçenin alt kategorileridir. Ağız, yazı diline yansımayan yerel söyleyiş farklılıklarıdır.
Özel diller: Belli sosyal guruplar ve meslek kolları içinde gündelik hayatta sık kullanılmayan sözcükler konuşma diline yerleşebilir. Aynı dili konuşan insanlar bu gibi özel gurupların konuşmalarını anlamakta güçlük çekebilirler. Bu özel gurupların kullandığı dili özel dil veya gurup dili diye adlandırıyorlar (hukuk dili, edebiyat dili, tıp dili).
Argo: Konuşulan bütün dillerde görülen bir durumdur. Belli bir gurubun kendi aralarında anlaşmalarını sağlar. Argoda sözcüklere özel / yeni anlamlar yüklenir. Konuşan kişilere ve konuşulan yerlere göre argo çeşitleri vardır (öğrenci argosu, asker argosu). Argoda kullanılan sözcüklerin büyük bölümü Rumca, Ermenice gibi az bilinen yabancı dillerden alınır.


Ünite 2

Türk dili, 8. yüzyıldan bu yana üç başlık altında incelenir:
Eski Türkçe (8-10. yüzyıllar)
Orta Türkçe (12-15. yüzyıllar)
Yeni Türkçe (16. yüzyıldan bu yana)

Başlıca Türk Lehçeleri
Türk lehçelerinin guruplandırılmasında en başta gelen ölçüt “r-z” ve “l-ş” denkliğidir.

Çuvaşlar
Eski Volga Bulgarlarının torunları olan Çuvaşlar, Çuvaş Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadır (Tataristan’ın kuzeyi).
Bütün Türk lehçelerindeki “z” ve “ş” sesleri Çuvaşçada “r” ve “l”dir. Türk lehçeleri arasında en zor anlaşılanıdır.

Saha (Yakut) Türkçesi
Yakutçanın %50’si Moğolcadan geçen sözcüklerden oluşur. Bu nedenle anlaşılması güçtür.

Halaç Türkçesi
İran’ın içerisinde küçük bölgede konuşulan bu dil Ana Türkçeye kadar uzanan arkaik özellikleri en iyi şekilde koruyan lehçedir.

Gagauz Türkçesi
Baserabya denilen Moldova’nın güneyi ile Odesa’da yaşamaktadırlar. Gagauz lehçesi, Slav dillerinin etkisiyle başkalaşmıştır.

Türkmen Türkçesi
Türkmenistan başta olmak üzere çeşitli Türk cumhuriyetlerinde yaklaşık 4 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

Azerbaycan Türkçesi

Türkiye Türkçesi

Özbek Türkçesi
Yazı dilleri Çağatay Türkçesinin devamı niteliğindedir.

Yeni Uygur Türkçesi
Çağataycanın devamıdır.

Kazak Türkçesi
Dil özellikleri bakımından Kazakçanın diyalekti kabul edilen Karakalpak Türkçesi 1917’den sonra yazı dili olmuştur. Kazak Türkçesini Kıpçak gurubu lehçelerinden farklı kılan özellik, söz başı “y” ünsüzünün “j” ile değişmesidir.

Tatar (Kazan) Türkçesi
İlk hecede geniş yuvarlak ünlüleri darlaştırması ve dar yuvarlak ünlüleri genişletmesi bakımından Başkırt Türkçesiyle benzerlik gösterir.

Başkırt Türkçesi
Tatarcadan farkı sözcük ve ek başı “s” foneminin “h”ye dönüşmesidir.

Nogay Türkçesi

Karaçay-Balkar, Kumuk Türkçeleri
Karaçay Türkçesi ağırlıkla kuzey Kafkasya’da; Balkar Türkçesi, Kabardin-Balkar Özerk Bölgesi’nde; Kumuk Türkçesi ise Dağıstan’da konuşulmaktadır.

Karay Türkçesi
Museviliği benimsemiş olan Karaylar Litvanya ve Ukrayna’da yaşamaktadırlar.

Kırgız Türkçesi

Tuva-Karagas Türkçesi
Kuzey Moğolistan ve Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadırlar.

Hakas Türkçesi

Anadolu Ağızları
Türkiye içinde çeşitli bölgelerde görülen dil farklılıkları ve Türkiye dışında kalan Rumeli, Balkan ve Kıbrıs Türk ağızları, Anadolu ağızları başlığı altında incelenir.
Anadolu ağızları bu bölgedeki 23 Oğuz boyundan ileri gelmektedir. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ağız özellikleri ortadan kalkmaktadır.
Anadolu ağızları hakkında ilk çalışmalar A. Maksimov’la başlamıştır. Bu yöndeki çalışmalar 1932’den sonra gündeme gelmiştir. 1932-34 yılları arasındaki derleme seferberliği sonucunda 6 ciltlik Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi yayımlanmıştır. 1952 yılında derleme çalışmaları yeniden hız kazandı ve 12 ciltlik Derleme Sözlüğü yayımlandı. Dil kurumu dışında Ahmet Caferoğlu, konuyla ilgili çalışmalar yapmıştır.


Ünite 3

Türkçenin Söz Varlığı
Dil bir anlatım, ifade aracı olarak her zaman için yetkindir yani bir dil asla ilkel değildir, ilkel dönemin dilinden söz edilirken işaret edilen ilkellik, insana ve onun kültürel ürünlerine gönderme yapar ancak dil için durum farklıdır; dil neyse odur.
Bununla beraber bir dilin zenginliğinden söz edildiğinde, belli olguları ifade edebilen sözcük çeşitliliğinden söz etmiş oluruz.
Söz varlığı dendiğinde insanın öncelikli ihtiyaçlarından tutun da doğada gördüğü her türlü olayı ifade etmeye imkân veren sözcükleri işaret ederiz.
Söz varlığının içinde özel kategorilere ayrılabilen kavramlar olan terimler de dâhildir.
Gündelik dilde kullanılan kalıplaşmış ifadeler, deyimler, atasözleri ve ikilemeler de söz varlığı içinde kabul edilir.

Sözcük Sayısı
Bir ülkede belli bir dönemde standart olarak kullanılan dile ait sözcük, deyim ve atasözlerini kapsayan sözlükler (genel sözlükler) bize sözcük sayısını verir. Özel uzmanlık gerektiren alanlara ait terim ağırlıklı sözcükler, genel sözlüklerin kapsamı dışında tutulur çünkü bunlar standart dile ait olmayan sözcüklerdir. Türkçenin genel sözlük niteliğindeki kaynakları yaklaşık 70 bin sözcük içermektedir.

Türk dili, türetme ve birleştirme imkânları sayesinde soyut ve somut kavramları karşılamakta zorlanmaz.
Hint-Avrupa dillerinde görülmeyen ikilemeler Türkçeye çok geniş bir anlatım olanağı sunmaktadır.

Türetme Gücü
Türkçenin en eski ürünleri 8. yüzyıla ait olan Orhun Yazıtları ile bunlardan daha eski olduğu anlaşılan Yenisey Yazıtları’dır.
Orhun Yazıtları’nda eş anlamlı sözcüklerin kullanıldığını görürüz: kargaşa, karışıklık anlamlarındaki bulgak (bulanmak) ve tar (dar) sözcüğünden türetilen tarkanç eş anlamlı kullanıma örnektir.
Yenisey Yazıtları’nda da benzer örnekler vardır: fayda ve yarar kavramını karşılayan üç ayrı sözcük kullanılır bu yazıtlarda.
11. yüzyılın ürünleri olan Düvanü Lûgati’t Türk ve Kutadgu Bilig Türk dilinin zenginliği hakkında yeterli göstergelerdir.
Türkçedeki türetme ve birleştirme eğilimi en çok Anadolu ağızlarında gözlenir: Sepen (yağmurla gelen kar), sepinti (yeri örtecek kadar kar), sazak (hafif yağan kar), dövülcek (rüzgârla karışık yağan kar), bulgurcuk/burçak (küçük taneli kar), öğsüzyamalığı (lapa lapa yağan kar)…

İkilemeler
Türkçenin belirgin özelliklerinden birisi de ikilemelerdir. Diğer dünya dillerinde aynı ölçüde görülmeyen ikilemeler, bize özgü bir dil edimi olarak kabul edilebilir.
İkilemeler anlatımın niteliğini artırır, vurguyu kuvvetlendirir.
İkilemeler çok çeşitlidir. Aynı sözcüğün yinelenmesiyle (dizi dizi, sıra sıra vs.), eş anlamlı sözcüklerin art arda kullanılmasıyla (hatır gönül, doğru dürüst vs.), ters anlamlı sözcüklerle (gece gündür, irili ufaklı vs.), doğal seslerin yansımaları biçiminde (hüngür hüngür, kıkır kıkır, fosur fosur vs.) ve sözcük başındaki ünsüz ya da ünlüleri (m) sesiyle değiştirerek kurulabilirler (kitap mitap, para mara vs.).

Deyimler ve Atasözleri
Deyimler, ilginç benzetmelerden ve doğadaki nesnelerden yararlanarak söze dönüşmekte, ince, ayrıntılı ve kimi zaman nükteli bir anlatım oluşturmaktadır.
Öğüt vermek amacıyla söylenmiş atasözleri, şiirden ve söz sanatlarından yararlanarak sözcükleri ahenkli bir düzenle bir araya getirir ve bu sayede akılda kalmasını sağlarlar.

Anlatım Yolları
Herhangi bir durumu dağarcığımızdaki sözcükleri kullanarak ifade ederiz. Anlatılan olayda vurgu yapmak istediğimiz unsuru, ayrıca açıklama yapmadan sadece sözcük öbekleri, kalıplaşmış ifadeler ve deyimler yardımıyla ifade edebiliriz. Anlamı birbirine yakın olan sözcüklerin dilimizde çok çeşitli olması bize bu gibi konularda geniş ifade imkânları sunar.
Süreklilik anlamındaki; boyuna, durmadan, sürekli, devamlı, habire, hep, sabah akşam gibi ifadeler; anlatmak istediğimiz veya vurgu yapmak istediğimiz anlam bağlamına bağlı olarak kullanılırlar.

İlişki Sözleri
Bir dili konuşan çevrenin kültürel çerçevesi ve görgü kuralları hakkında bilgi veren ifadeler ilişki sözcükleri başlığı altında incelenir (merhaba, rast gele, Allahaısmarladık, kolay gelsin vs.).

Sözdizimi Esnekliği
Türkçede cümlenin unsurları kolayca yer değiştirebilmekte ve bu yolla farklı anlam katmanlarına ulaşılabilmektedir (dün çarşıya gittim, çarşıya dün gittim, gittim dün çarşıya vs.).

Ünite 4
Sözcükler
Bir sözcüğün anlamlı en küçük parçasına sözcüğün kökü denir. Kök halindeki sözcükler çeşitli ekler alarak farklı sözcükleri oluştururlar.
Dilimizdeki sözcükler yapıları bakımından üç kategoriye ayrılır:
a) Basit yapılı sözcükler: kök durumunda olabileceği gibi çekim eki almış da olabilirler (taş, demir, git, aldım, acırsa).
b) Türemiş sözcükler (taşlı, demirci, gitmek, tuzlu, Muğlalı).
c) Bileşik sözcükler (gecekondu, birçok, niçin, nasıl).

Türkçede sözcükler cümledeki görevlerine/anlamlarına göre belli kategoriler oluştururlar.
Varlıkları ve düşünceleri anlatan sözcüklere ad,
Adlarla birlikte kullanılan ve onları niteleyen sözcüklere sıfat,
Sözcükleri ölçü, zaman, yer, durum ve soru anlamları katarak niteleyen sözcüklere zarf,
Adların yerini tutan sözcüklere zamir,
Sözcükler arasında anlam ilgisi kuran öğelere edat,
Birbiriyle ilgili sözcük, sözcük önekleri ve cümleleri birbirine bağlayan öğelere bağlaç,
Duygusal tepkileri belirten sözcüklere ünlem,
Varlıkların yaptıkları işleri anlatan sözcüklere eylem denir.

Eylemler dışındaki tüm sözcükler ad soylu sözcükler diye adlandırılırlar.
Sözcükler tek başlarına değil, cümle içindeki görevlerine göre nitelenirler.

Bağımsız sözcükler: ad, sıfat, zamir, zarf ve eylem görevlerindeki sözcükler tek başlarına anlam ifade ederler. Bu nedenle bunlar bağımsız sözcüklerdir.
Bağımlı sözcükler: edat, bağlaç ve ünlem görevlerindeki sözcükler tek başlarına anlam taşımaz, birlikte kullanıldıkları sözcüklerle birlikte anlam ifade ederler. Bu nedenle bunlara bağımlı sözcükler denir.

Ad Soylu Sözcükler - Eylemler
Eylemler cümlede yüklem görevinde bulunurlar. Yüklem olabildikleri için tek başlarına cümle değeri taşıyabilirler.
Eylemlerin zaman bildirme, istek ve kişi kavramlarını gösterdikleri biçimlerine kip denir.
Eylemlerden türeyen ad, sıfat, zarf görevleriyle kullanılan ve cümle içinde yan cümle oluşturan iki görevli sözcüklere eylemsiler denir.
Spor yapmaya çalışalım (adeylem)
Spor yapan kişiler sağlıklı oluyor (sıfateylem)
Spor yaparak genç kalıyor (bağeylem)

Sözcüklerin tür olarak kategorileri tek başlarına değil, cümle içindeki görevlerine göre belirlenir.
Yeşil elmayı severim cümlesindeki yeşil sıfatken elmanın yeşilini severim cümlesindeki yeşil ad görevindedir.

Ünite 5
Cümle
Dili oluşturan öğelerin (sözcükler, sözcük öbekleri vs.) bir araya gelerek oluşturdukları anlamlı yapılara cümle deriz. Cümle, yapı bakımından bağımsız olarak ele alınsa da anlam söz konusu olduğunda cümleden önce ve sonra gelen diğer cümlelerle birlikte oluşan bağlam dikkate alınır.
Cümlenin temel öğeleri özne ve yüklemdir. Yüklemi cümle sonunda yer alan cümlelere düz cümle denir.
Yüklemi sonda olmayan cümlelere devrik cümle denir.
Cümlede vurguyla anlatılmak istenen öğe, yüklemden hemen önce kullanılır. “24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu öldürüldü” bu cümlede vurgu öldürüldü ifadesindedir.
Anlatı veya konuşmanın akışına göre kurulan cümlede öğeler düşürülebilir. Öğeleri eksik cümlelere eksiltili cümle denir. Atasözlerinde bu yapı çok sık görülür. Eksiltili cümleleri anlamı etkili kılmak istediğimizde kullanırız (mağaza vitrinine iliştirilen “indirim” yazısının tüketiciler üzerindeki etkisi buna örnektir).
Cümle içinde herhangi bir öğeyi açıklamak için çeşitli sözcük veya söz öbekleri kullanılabilir. Bu gibi sözlere ara söz denir. Ara sözler cümle niteliğine sahip değildirler.
Cümle içinde bir başka cümleye, özellikle alıntı yapılırken sıkça müracaat edilir. “Atatürk, “Yurtta barış dünyada barış” demiş” örneğinde görüldüğü gibi. Bu gibi yapılara iç cümle denir.

Yüklemi çekimli bir eylemle kurulmuş cümlelere eylem cümlesi denir.
Yüklemi ad veya ad soylu bir sözcükle kurulmuş cümlelere de ad cümlesi denir.
Adlara ve ad soylu sözcüklere eklenerek onları cümlede yüklem görevine sokan zaman eklerine ekeylem denir.

Soru cümleleri, soru bildiren sıfatlarla, zamirlerle, zarflarla ve mi soru edatıyla kurulur.
Bunca sıkıntıya neden katlandınız? / Soru zarfı
Bu romanı benden sonra kim okumak ister? / Soru zamiri
Bu çiçeklere kaç para verdiniz? / Soru sıfatı
Bana gizlice ne söylediğini biliyor musunuz? / Mi soru edatı

Yüklemi buyurma kipi olan cümlelere buyruk cümleleri denir.
Duyguların ifadesi için ünlem cümlelerini kullanırız.

Cümlenin Yapı Özellikleri
Tek bir yargı bildiren cümlelere (ne kadar uzun olursa olsun) basit cümle denir.

Cümledeki yargı bir başka sözcükle açıklanmışsa veya yargı bir tamlama durumunda olursa bu cümlelere bileşik yapılı cümle denir (“erkeksen buraya geleceksin”).
Koşul ekleri, ad cümlelerinin olumsuzluğunu bildiren “değil” sözcüğü “ki” bağlacı, eylemin olumlu ve olumsuz biçimlerinin ikilemeli kullanımı bileşik yapılı cümle kurmamızı sağlar.
Bileşik cümlede yan cümlede yer alan eylem çekimlidir. Yan eylem çekimli değilse o bir girişik cümledir.

Bir cümle içinde birden fazla yargı bildiren sözcük çekim eki almadan yer alır ve cümle çekimli bir başka eylemle sonlanırsa girişik yapılı cümle elde etmiş oluruz (“Sağdaki sokağı geçip, ilerideki üst geçidin yanında durup elemanı bekleyeceğiz”).
Tam bir yargı bildirmeyen eylemsiler (gelip, gidip, durup, gelince, gidince, geldiği, gittiği vs.) bize girişik yapılı cümle kurma olanağı verir.

Anlamca birbirini tamamlayan cümleler bağlaçlarla veya noktalamayla art arda yazılırsa sıralı cümle elde etmiş oluruz. Sıralı cümleler ayrı ayrı da yazılabilen cümlelerdir (“Yaşadıklarını düşündü; bütün bu olanları hak etmediğine karar verdi ve silahını çekip ateş etti”).

Özneleri, tümleçleri ya da yüklemleri ortak olan sıralı cümlelere bağımlı sıralı cümle denir.

Anlam bakımından birbirlerine bağlı oldukları halde özneleri, tümleçleri ve yüklemleri ayrı olan sıralı cümlelere bağımsız sıralı cümle denir (“Kar yağar, yollar kapanır, evden dışarıya çıkamayız”).

Ünite 6
Yazım Kuralları
Dilin sözcüklerinin doğru olarak yazıya geçirilmesini sağlayan yazma biçimine yazım/imla denir.
İmlanın amacı belli bir coğrafyada belli bir dili konuşan insanların yazılı metinler üzerinde anlaşabilmesini, birbirlerini kolayca anlayabilmelerini sağlamaktır. Bunun için imla kurallarının kolay anlaşılabilir ve uygulanabilir olması gerekir.

Yazım Kuralları
Büyük Harflerin Kullanılışı

Türkçede cümleler büyük harfle başlar.

Özel adlar büyük harfle başlatılarak yazılır.

Resmi ya da özel bütün kurumların adı özeldir. Bu adı oluşturan sözcüklerin hepsi büyük harfle başlatılır.

Ulus, devler, din ve dil adları özeldir.

Kitap, film, oyun, heykel vs. yapıt adları da özeldir.

Not: Özel adların içinde yer alan “ve, de, ki, ile, mi” ekleri/bağlaçları özel adlar küçük harflerle yazılıyorsa küçük harfle (Savaş ve Barış), özel adlar büyük harflerle yazılıyorsa büyük harflerle yazılır (SAVAŞ VE BARIŞ).

Unvanlar özel ada bağlı olarak (Ahmet Bey) kullanılıyorsa büyük harfle yazılırlar. Unvan sözcüğünün özel adın önünde ya da ardında olması bu kuralı değiştirmez (Mimar Sinan, Nasrettin Hoca vs.).

Coğrafya ile ilgili bütün adlar özeldir.
Kavramı kendi başına bildirmeyip ancak bir tür adı ile tamamlanan yer adlarında, tür adı ayrı olmak üzere her iki sözcük de büyük harfle başlatılır (Rübülhali Çölü).

Gök cisimleri özel addır.
Dünya, güneş ve ay gökbilim konusu olduklarında büyük harfle, genel bir kavram bildirdikleri zaman küçük harfle yazılırlar.

Gün ve ay adları belli bir tarihi imlediği zaman büyük harfle yazılırlar (18 Mart, 9 Eylül vs.).

Tarihsel olay ve o olayı imleyen sözcük büyük harfle yazılır (Lozan Antlaşması, Haçlı Seferleri vs.).

Kesme İşareti (’)
Özel adlara gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır. Bu kural çekim eklerini bağlar.

Özel adlara getirilen yapım ekleri ise kesme işaretiyle ayrılmaz (Amerikalı, İbneler vs.).

Özel adlara getirilen çoğul eklerinde kesme işareti kullanılmaz (Amerikalılar, Toroslar vs.).

Kısaltmalardan sonra ek gelirse kesme işareti kullanılır (TBMM’nin… YÖK’ün… vs.).

Sayıların yazımında kesme kullanılır: 1923’ten beri… 09.05’te… vs.

Bilimsel/akademik metinlerde ses, hece ve sözcükler belirtilirken kesme kullanılır: A’nın B’ye oranı… -ler’in ek olarak kullanımı… vs.

Şiirde yan yana gelen ünlülerden biri düştüğünde kesme kullanılır: Karac’oğlan, …n’oldu bize…

Düzeltme İşareti (^)
Sözcüklerde sesleri uzatma ve inceltme işlevi görür.
Adet (sayı)
Âdet (alışkanlık)
Hala (akraba ismi)
Hâlâ (devamlılık)

Dilimize yabancı dillerden girmiş kimi sözcüklerde k, g ve l seslerini izleyen a ve u seslerinin üzerine inceltme veya uzatma amacıyla düzeltme işaretinin kullanılması kural gereğidir. Ancak yazılışları aynı, anlamları ve okunuşları farklı sözcüklerin dışında bu işaretin kullanılmaması genel bir eğilim olarak yaygınlaşmaktadır.

Sayıların Yazıyla Gösterilmesi
Çok sıfırlı sayıların ana rakamdan sonraki basamakları (sıfırları) yazıyla gösterilir (2 milyar).

Bilimsel/akademik metinlerde, kesinlik aranan konularda sayılar rakamla gösterilir (Türkiye’nin yüzölçünü 780 576 km2dir).

Finansal metinlerde, bankacılıkta parayla ilgili metinlerde sayıların bitişik yazılması zorunludur (Birmilyonotuzbin…).

Bileşik Sözcüklerin Yazımı
Bileşik sözcükler bitişik yazılır (hanımeli, dedikodu, basımevi vs.).
Pekiştirmeler (capcanlı), ikilemeler (yan yana) ve bileşik yapılı eylemler (affetmek, yer etmek vs.) bileşik sözcüklerle aynı yazım kuralına tabi değildir.

Yabancı Sözcüklerin Yazımı
Yabancı sözcükler -genel kural olarak- söylendikleri gibi yazılırlar.

Yabancı sözcüklerde sözcüğün başında ya da sonunda çift sessiz harf varsa, bunların arasına ünlü yazılmaz (tren, kreş, dram, form vs.).

Yabancı sözcüklerdeki g’ler ğ’ye çevrilmez: program, biyografi, Türkolog vs.

Yabancı sözcüklerde yan yana bulunan ünlülerin arasına ünsüz harf girmez (ideal, realist, jeolog vs.).
Bu kuralın kimi istisnaları vardır: biyoloji, diyaliz vs.

Fransızca sözcüklerin söylenişinde “ua” arasına “v” sesi eklenir: konservatuvar, laboratuvar vs.
Bu genellemenin de istisnaları vardır: şampuan, puan, kuaför vs.
Yabacı dildeki özel adlar (eğer bu yabancı dil Latince kökenliyse) kendi dillerinde nasıl yazılıyorlarsa o şekilde yazılırlar: Newton, Goethe, Moliere vs.
Bu genellemenin de istisnaları vardır: Londra, Münih, Napolyon vs.

Latin alfabesini kullanmayan dillerden (Japonca, Rusça, Arapça vs.) dilimize girmiş sözcükler söylendikleri gibi yazılırlar: Tokyo, Şostakoviç, Bağdat vs.)

“-de” Eki ile de Bağlacının Yazımı
Ad durum eki olan –de bitişik yazılır: Bu havada yola çıkılmaz, Havada karada seni… vs.

Bağlaç olan de ise ayrı yazılır: Sen de gelecek misin? Bizim de evimiz var vs.

Çok sık karşılaşılan bir yazım hatası olan –de ve de için şöyle kontrol uygulanabilir: Bağlaç olan de, yazılmadığı halde cümlenin anlamını bozmaz: Bizim de evimiz var, bizim evimiz var vs.

De bağlacı, de / da biçiminde incelip kalınlaşabilir ancak baştaki “d” sesi asla incelmez, “t” olmaz.
Ancak durum eki olan –de, bitiştiği sözcüğe uyarak “t” olabilir: evde, beşikte, hayatta vs.

“-ki” Eki ile ki Bağlacının Yazımı
Bağlaç olan “ki” ayrı yazılır: “Bilmiyorduk ki bağlaç olan ki’yi ayrı yazalım”
Ki bağlacı, soru cümlelerinin sonunda kullanılabilir: “Ben de kullanabilir miyim ki?”
Bağlaç olan ki ekinin kaynaşmış biçimleri de vardır: çünkü, halbuki, mademki, oysaki vs.

Ki eki, ilgi zamiri/adılı veya sıfat görevinde kullanılırsa bitişik yazılır:
Sıfat görevindeki “-ki” eki
“Dün yağmurlardan yoldaki araçlar etkilendi”
“Akşamki film Gölgedeki Adam’dı”

İlgi zamiri görevindeki “-ki” eki
“Caddede ışıklar yanıyor, sokağınki sönmüş”
“Aysel’in örneği güzel, seninki olmamış”

“mi” Soru Edatının Yazımı
“mi” edatı ayrı yazılır (iyi mi, hasta mı, düz mü, yamuk mu vs.).

“ile” Bağlacının Yazımı
İle bağlacı kendinden önce gelen sözcüğe bitiştirilerek yazılabilir. Ünsüzle biten sözcüklerle bitişik yazılırsa baştaki –i ünlüsü düşer, -e ünlüsü de bitiştiği sözcüğün ünlüsüne kalınlık-incelik yönünden uyum sağlar: el-le, taş-la, ip-le, toprak-la

Ünlüyle biten bir sözcükle birleştiğinde baştaki –i ünlüsü yerine –y ünsüzü gelir, -e ünlüsü de baştaki sözcüğün son ünlüsüne uyar: eli-yle, üzüntü-yle, korku-yla

Ekeylemlerin Yazımı
Dilimizin eski dönemlerinde imek eylemine/fiiline bağlanan ve günümüzde ekeylemin/ekfiilin çekimli biçimleri olarak kategorize edilen idi, imiş, ise sözcüklerinin yazımı bazı özellikler arz eder.
a) Ekeylemler ilgili oldukları sözcüklerden ayrı yazılabilirler: bitkin idi, iyi imiş vs.
b) Ekeylemler ilgili oldukları sözcüklere bitişik yazılabilirler: bitkindi, iyiymiş vs.

Ünite 7
Noktalama İşaretleri
Edebi metinlerde noktalama işaretlerini ilk kullanan yazarımız İbrahim Şinasi’dir.
Tevfik Fikret, bütün noktalama işaretlerini en doğru biçimde kullanan ilk edebiyatçımızdır.

Nokta (.)
Anlam bakımından tam bir yargı bildiren cümlelerin sonunda kullanılır.

Eksiltili ya da kesik cümlelerden sonra da nokta kullanılır:
-Yarın evde misin?
-Evet.

Kısaltmalarda nokta kullanılır: gr. / cm. / vb. /

Sıralama bildiren rakam ve harflerde nokta kullanılır: 1. / 2. / a. / b. /

Gün, ay ve yıl gösteren tarihlerin yazımında rakamların arasına nokta konur: 18.03.1915 vs.

Saati bildirirken saat ve artık dakikaları arasında nokta kullanılır: 14.30 / 19.00 vs.

Sayıların yazımında üçlü gurupların arasında nokta kullanılır: 42.750 / 168.159.000 vs.

Virgül (,)
Cümle içinde eş görevli sözcükler ve sözcük öbeklerinin arasında kullanılır.

Sıralı cümlelerin birbirinden ayırmak için kullanılır: Yağmur yağar, ortalık patates tarlasında dönerdi.

Cümle içinde vurgu yapılmak istenen öğeden önce virgül kullanılır: Eleman, başkanı olduğu kulübü şampiyon yapabilmek için, müsabakalarda şike yapması gerektiğinin bilincindeydi.

Cümle içinde açıklama işlevi olan veya arasöz niteliği taşıyan sözcük öneklerinin başında ve sonunda virgül kullanılır: Reşat Nuri, Çalıkuşu ve Yeşil Gece’nin yazarı, sigara tiryakisiydi.

Yazıda başka birinin söylediği söz tırnak içinde alınmışsa, o sözün bittiği yere virgül konur: Başkan: “Ben ne yaptımsa Fenerbahçe için yaptım,” dedi.

Peki, hayır, hadi, öyle… gibi kendinden sonra gelen cümleyi yansıtan, pekiştiren, ya da özetleyen sözcüklerden sonra virgül kullanılır: Peki, bu gece sizde kalacağız. 

Seslenme ifadelerinden sonra virgül kullanılır: Bayanlar, Baylar, Canım, Muhteremler, vs.

Noktalı Virgül (;)
Anlamca birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan cümleler arasında noktalı virgül kullanılır.
Bağlaçlarla birbirine bağlanabilecek cümlelerde bağlaç yerine noktalı virgül kullanılabilir.

İki Nokta (:)
Metinde açıklama, örnekleme yapıldığını belirtmek üzere kullanılır. İki nokta işaretinden sonra yazılan ifade cümle değerindeyse, bu ifade büyük harfle başlatılır. Örnekleme yapılan durumlarda, iki noktadan sonra küçük harfle başlanır.

Metinde tırnak içinde gösterilen alıntıdan önce iki nokta kullanılır.

Anlatı metinlerinde bir kimsenin konuşmasını göstermek için kullanılan uzun çizdi (-) işaretinden iki nokta kullanılır.

Üç Nokta (…)
Bir nedenle bitmemiş, tamamlanmamış cümlelerin sonunda kullanılır.

Çeşitli olaylar, şeyler sıralandıktan sonra benzerleri veya devamı olduğunu anlatmak amacıyla cümle sonunda kullanılır.

Cümle içinde bir söz veya ad gösterilmek istenmiyorsa, onun yerine üç nokta kullanılır:
Bu bilgiyi …’den öğrendim.

Kimi durumlarda açıklanmayan sözcüğün ilk harfinden sonra kullanılır:
Bu bilgiyi A…’den öğrendim.

Alıntı yapılırken, alıntılanan parçanın sadece bir bölümünün gösterildiğini belirtmek için alıntının önünde kullanılır:
…bu bilgiye gündelik hayatta çok sık müracaat etmeyiz.

Soru İşareti (?)
Soru anlamı içeren ifadelerin sonunda kullanılır.

Doğruluğundan kuşku duyulan bilgileri belirtmek amacıyla kullanılır:
Doğum tarihi veya ölüm tarihi bilinmeyen, halka mal olmuş kişilerin künye bilgilerinde karşımıza çıkar.

Soru anlamı taşıyan başlıklarda da soru işareti kullanılır:
Nereye Bakıyor Bu Adamlar?

Ünlem İşareti (!)
Ünlemler ve seslenme anlamı taşıyan sözcüklerden sonra kullanılır.

Parantez içinde kullanıldığında, yanında kullanıldığı sözcüğe bağlı olarak alay, küçümseme, şaşma, güvensizlik vb. anlamlar yüklenir:
Yolsuzluk ve hırsızlık konularında çokça başarı göstermiş bir hükumetimiz var (!).

Kısa Çizgi (-)
Heceleri bölmek üzere satır sonlarında kullanılır.

Başlangıç ve bitiş tarihlerinin arasında kullanılır.

Ortak işlevli iki ad/isim arasında kullanılır: Türkiye-İsrail ilişkileri…

Karşıt durum veya tutumları belirten sözcüklerin arasında kullanılır: Savaş-barış, Türk-Yahudi vs.

Cümle içinde ara söz, açıklama değeri taşıyan ya da ayrıntı olarak kabul edilebilecek sözcükler başta ve sonda iki kısa çizgi arasında gösterilir.

Uzun Çizgi (-)
Konuşma çizgisi olarak kullanılır.
Konuşma çizgisi, paragraf başı hizasında kullanılır.

Tırnak İşareti (“ ”)
Cümle içinde alıntı yapılan sözler, cümleler tırnak işareti içinde gösterilir. Alıntı yapılan söz, bir cümle ise, kendi noktalama işaretiyle birlikte tırnak içinde yerini alır.

Yazı içerisinde özellikle vurgulanması istenen kavramlar, sözcükler tırnak içerisinde gösterilir.

Yazı içerisinde sanat eserlerinin isimleri tırnak içinde gösterilir.

Ünite 8
Anlatım Bozuklukları
Yazılı ve sözlü anlatım arasında dil açısından farklılıklar olması doğal bir vakıadır. Her iki anlatım yolunun da açık ve etkili olmasına genel olarak önem verilir/verilmelidir.
Konuşma dilinde yöresel farklılıklar olması doğal olmakla birlikte özellikle resmi iletişimde dil birliğinin sağlanması çok önemlidir.
Doğru anlatım, yazıda ve konuşmada kullanılan sözcük ve cümlelerin ses, uyum ve anlam bakımından hatasız olması demektir.

Doğru anlatımın üç temel özelliği vardır:
1) Doğruluk
2) Açıklık
3) Etkililik

Anlatım becerisi konuşarak ve yazarak elde edilir.

Yanlış Yapıda Sözcük Kullanımından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Yabancı kökenli sözcüklerin anlamlarının dikkate alınmadan kullanılması çeşitli anlaştım bozuklukları olarak karşımıza örnekler çıkarır:
Sayfiyelik ev kiralamak / Sayfiye, Arapça “yazlık ev” anlamındadır. Dolayısıyla örnek öbekte, “yazlık ev ev kiralamak” gibi bir anlam çıkıyor karşımıza.

Kendisini yakinen tanırım / buradaki “–en” eki Arapçadır ve dolayısıyla bu ifade Türkçe açısından hatalıdır. Doğrusu: “Kendisini yakından tanırım” olmalıdır.

Herhangi bir ses düşmesine veya ses türemesine uğramadan etmek, eylemek, olmak, kılmak yardımcı fiilleriyle kurulan bileşik fiiller ayrı yazılır. Bu kurala uyulmadığında hatalı yapılar oluşur:
Farketmez, hatalı bir yazımdır. Doğrusu; fark etmez biçimdedir.

Bileşik fiillerin ses düşmesine veya ses türemesine uğrayan biçimleri de mutlaka bitişik yazılmalıdır: Fesih edilmiştir dersek hatalı bir yapı ortaya çıkar. Doğrusu feshedilmiştir biçimidir.

Yunanlı askeri hatalı bir yapıdır. Doğrusu Yunan askeri biçimidir. Zira millet adı olarak Türk, Yunan deriz; Türklü, Yunanlı demeyiz.

Yanlış Sözcük Seçiminden Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları

Gereksiz Sözcük Kullanımından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Ben kendim hazırladım bu evrakları şeklindeki ego kırıntıları yüklü bu ifade hatalıdır. Doğrusu, ben hazırladım bu evrakları biçimidir.

Eski günlerimize geri döneceğiz ifadesinin doğrusu eski günlerimize döneceğiz şeklindedir.

İşe geri iade hakkı ifadesinin doğrusu işe iade hakkı biçimidir.

Sözcüklerin Yanlış Yerde Kullanılmasından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Bir sözcüğün yerini cümle içinde değiştirerek, cümlenin anlamını tamamen değiştirebiliriz. Bu nedenle sözcüklerin cümle içinde verilmek istenen anlama uygun olarak yerleştirilmeleri çok önemlidir.

Sözcük Eksikliğinden Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Cümle içinde sözcük, yardımcı fiil ya da tümleç eksikliği sık karşılaşılan bir hatadır.
4 yaşında 11. kattan düştü, ölmedi cümlesindeki tuhaflık eksik ifadelerden dolayıdır. Doğrusu, 4 yaşındaki çocuk, 11. kattan düştü, ölmedi biçimidir.

Cümlenin Yanlış Kurulmasından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Cümleyi oluşturan öğeler, anlatılmak istenen amaca göre birbiri ile ilişkili olmalı ve belirli bir düzen içinde sıralanmalıdır.
Bu gibi olayları saymakla bitmez cümlesindeki hatanın nedeni, cümlenin öznesi olan “bu gibi olaylar” ifadesinin durum eki almasıdır. Hâlbuki özneler ad durum ekleri almazlar. Doğru ifade, bu gibi olaylar saymakla bitmez biçimidir.

Özne çoğul bir organ adı (göz, kulak, akciğer vs.), hayvan veya bitki adı olursa yüklem tekil olur.

Noktalama İşaretleriyle İlgili Anlatım Bozuklukları
Anlatım hatasına en sık neden olan noktalama işaretleri virgül, noktalı virgül ve noktadır.

Büyük harflerle yapılan kısaltmalarda ekler, kısaltmanın okunuşuna göre getirilir. SSK’dan değil SSK’den biçiminde yazılmalıdır.

Düşünme Hatalarından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Sözlü anlatımda mantık hatalarıyla dolu pek çok ifade ile karşılaşırız.
Otomobilin bagajından bir kamyon dolusu silah çıktı.

Ünite 9
Anlayarak Okuma
İyi okuma, gözün, zihin ve ses organlarının eşgüdüm içinde çalışmasına bağlıdır.
Okumadaki amaçlılık, anlamayı kolaylaştırır.
Okumanın temel amaçları:
-          Belirli bir mesajı kavramak
-          Ayrıntıları bulmak
-          Soruya cevap vermek
-          Okuduklarını değerlendirmek
-          Okuduklarını sorgulamak
-          Eğlenmek

Okuma Yöntemleri
Hızlı okuma: fikir edinmek için yapılan okumalardır.
Eleştirel okuma: inceleme-değerlendirme gerektiren okumadır.
Zevk için okuma: eğlence/haz amaçlı okumadır.

Okuma Türleri
Sesli okuma: Bu tür okumada sözcüklerin anlamının doğru şekilde kavranmasına, sesin ton ve vurgu bakımından ayarlanmasına ihtiyaç vardır. Metni anlamadan iyi bir sesli okuma yapılamaz.
Sessiz okuma: anlamı çabuk kavrama olanağı sağlar.
İnşat / Yüksek sesle şiir okuma: edebi değer taşıyan bir metnin duygusunu yansıtacak biçimde sesli okunmasına inşat denir.

Metin Türkleri
Öğretici metinler: bu tür metinlerde sözcüklerin herkes tarafından bilinen genel anlamlarından yararlanılır. Böylece metnin imgelem gücünü en aza indiririz. Estetik kaygıdan yoksun bu tip metinlerin üslup kaygısı da yoktur.
Edebi metinler: bu tür metinlerde dil salt bir iletim aracı değildir. Bu tür metinler dilin bütün olanaklarını kullanmaya çalışırlar.

Okuma Etkinlikleri
Okuma ediminde okunan sözcüğünün anlamının doğru kavranması önemlidir ve bu nedenle okuma sırasında sözlük kullanmak faydalı bir alışkanlıktır.

Anlamanın Niteliği
Okumak, dolaysız olarak anlamak anlamına gelmez. Anlamak bir yazı veya konuşma içerisinde neler anlatıldığını, ne demek istendiğini kavramak demektir.
Her yazının / konuşmanın bir iletisi vardır. Okuyucu / dinleyici bu iletiyi kendi duygu ve düşüncelerine göre alır. Okur bu iletiyi olumlu karşılarsa okumaya / dinlemeye devam eder.

Okuma edimi, hedefe uygun şekilde gerçekleştirilmelidir: didaktik bir metni, gürültülü bir ortamda okumaya çalışmak, okuma verimini düşürür. Okumaya uygun koşulları, kişinin kendisinin düzenlemesi gerekir. Ruh hallerinin de okumadan alınan verim üzerinde direkt etkisi vardır.

Anlayarak Okuma Davranışları
Okunacak metnin türünün ve konusunun ne olduğunu belirlemek, okunan metnin kavranmasında önemlidir.
Metinde anlamı bilinmeyen sözcük ve kavramların tespit edilip, anlamlarının belirlenmesi metnin doğru şekilde anlaşılması açısından önemlidir.

Değerlendirme
Değerlendirme, yazının olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya konulması demektir. Değerlendirmede gerek biçim gerekse içerik yönünden yazının eleştirisi yapılır. 

Okuma veya dinleme eylemi, anlama ile sonuçlanmışsa bir değer taşır.

Ünite 10
Yazılı Anlatım Bilgileri

Bütün yazılı anlatım etkinliklerinin özü, insanın duygu ve düşüncelerini dışa vurma ihtiyacıdır.
Yazmak suretiyle yazıya konu olan şeyi açar, ona yaklaşırız.

Yazılı anlatım, yazarın amacına ve dili kullanım biçimine bağlı olarak yaratıcı ve öğretici yazma olmak üzere iki kategoride incelenir. Roman, öykü ve şiir gibi türler yaratıcı yazma alanına girer. Yazı hakkındaki teknik bilgiler yaratıcı yazım türleri için yeterli olmaz. Yaratıcı yazma, özel yetenek ve duyarlılık ister.
Mektup, dilekçe, rapor ve inceleme yazıları özel yetenek gerektirmeyen yazma eylemleridir.

Konu Seçimi
Anlatılacak olay, olgu, durum ve sorun bize yazının konusu sorusunun cevabını verir.

Amaç
Yazının amacı, metnin yapısını da belirleyeceği için yazıya başlamadan önce iyice netleştirilmesi gerekir. Bir konu hakkında bilgi vermekse amacımız, anlatacaklarımızı roman kurgusu içerisinde sunmak hata olur. Veya para kazanmak yahut şöhret olmak için yazıyorsak kuramsal, teorik içerik inşa etmek yine hatalı bir tutum olacaktır.

Metnin İskeleti
Giriş bölümünde ele alınan konu anlatılır. Giriş bölümü yazıya açılan pencere gibidir. Yazının girişi ilgi çekici değilse devamını okutmak çok zordur. Okura direkt olarak soru soran veya detaylı bir tasvir yaparak okurun zihninde anlatılan konuyu canlandıran giriş yazıları okurun ilgisini çekmek konusunda avantaj sağlayan tercihlerdir. Anlatılan konuyla ilgili veciz bir söz veya bir alıntı yaparak da yazıya giriş yapılabilir.
Gelişme bölümünde, girişte söz edilen konu açılır, etraflıca incelenir. Metnin gövdesi bu bölümdür. Öne sürülen düşüncelerin doğru şekilde ifade edilebilmesi için paragraf ayrımları çok önemlidir. Çeşitli düşüncelerin aktarılacağı metinlerde her bir paragrafta belli bir düşüncenin işlenmesi, metnin okunabilir olması için zaruridir. Gelişme bölümünde örneklemeler yapmak, okurun kıyaslama yapmasını ve dolayısıyla anlatılanı kavramasını kolaylaştırır.
Sonuç bölümü, yazıda anlatılanların bir sonuca bağlandığı bölümdür.

Ünite 11-12
Anlatı Türleri
Sözden hareketle anlam bildiren tüm yapılar anlatı başlığı altında incelenebilir.
Ağırlıkla sanatsal ifade biçimlerini anlatı alanında değerlendiririz.

Öykü
Boccaccio’nun Decameron’u bu türün ilk örneği kabul edilir.
Orhun Yazıtları da öykü niteliği taşımaktadır.
Destandan öyküye geçiş niteliğindeki eseri sorduğumuzda Dede Korkut Hikâyeleri karşımıza çıkar.
Öykü türünün kültürümüzdeki kökleri, Köroğlu gibi kahramanlık hikâyeleri ve Ferhat ile Şirin gibi aşk hikâyelerinin söylenegeldiği sözlü halk hikâye geleneğindedir.
Modern anlamdaki öykünün ilk örnekleri Tanzimat sonrasında yazılmıştır (Emin Nihat Bey’in Müsameretname’si türün ilk örneğidir).
Servet-i Fünun ve izleyen dönemde Halit Ziya, Ahmet Hikmet ve Ömer Seyfettin öykü türünün gelişimine önemli katkılar yaptı.
Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik’le birlikte kökleri Çehov’a uzanan durum öyküleri, edebiyatımıza dâhil edilmiş oldu.
Öykü yazarlarımız üzerinde ilk dönemlerde Maupassant, ilerleyen dönemlerde Çehov,  O’henry ve Hemingway’in etkisi kendini hissettirir.

Genel olarak öykünün yapısını belirleyen öğeler; olay/durum, kişiler ve mekân faktörleridir.

Roman
Rönesans’tan sonra ortaya çıkmış bir türdür.
Edebiyatımız roman türüyle Tanzimat döneminde yapılan çeviriler yoluyla tanışmıştır. Fenelon’un Telemak’ı ilk çeviri romandır. Robinson Crusoe, Sefiller ve Monte Kristo ilk çeviriler arasındadır.
1870’ten itibaren Türk yazarlar da roman türünde eserler vermeye başladılar. Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ile Fitnat’ı, Namık Kemal’in İntibah ve Cezmi’si bu dönemin romanlarıdır.
İlk dönemlerde romancılarımız Hugo, Flaubert ve Zola’nın etkisi altındadır. Cumhuriyet döneminde Stendhal, Sartre, Şolohov, Gogol, Dickens, Böll gibi yazarların etkileri görülür.

Romanlar, yazılış biçimleri, amaçları, konuları, kişi ve zaman seçimleri bakımından türlere ayrılır. Tarihi kişileri ve olayları konu edinen romanlar tarihi roman adını alır. Olay odaklı heyecan ve merak uyandıranlar serüven romanı adını alır. Olay akışından ziyade psikolojik çözümlemeye önem verenler psikolojik roman adını alır.

Şiir
Şiir türünün kökeni yazıdan çok daha eskilere uzanır. Tarihsel sürecin de işaret ettiği gibi şiir, dilin üzerindedir, dili biçimlendirebilir, dilin sınırlarını zorlayabilecek imkânlara sahiptir.
Şiirimiz, halk şiiri ve aydın şiiri olmak üzere iki koldan ilerlemektedir. Aydın şiirinin temeli divan şiiridir.
Lirik şiir: Bireysel veya toplumsal mutluluk ya da felaketlerin yol açtığı duyguları tema edinir. Divan edebiyatında Fuzuli, Nedim; halk edebiyatında Yunus Emre, Karacaoğlan; yeni Türk edebiyatında Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Faruk Nafiz gibi şairler bu türün önde gelen isimleridir.
Pastoral şiir: Doğa güzelliklerini konu edinir. İlk örneklerini Abdülhak Hamit verir. Kemalettin Kamu ve Behçet Necatigil bu türde şiirler yazmıştır.
Didaktik şiir: Edebiyatımızdaki ilk örneği Kutadgu Bilig’dir. Âşık Paşa’nın tasavvuf öğretmek amacıyla yazdığı Garibname ve Nabi’nin Hayriye’si bu türde yapıtlardır. Tanzimat’tan sonra Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i, Tevfik Fikret’in Şermin’i, Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsü ve Asım’ı yine bu türde eserlerdir.
Epik şiir: kahramanlık temalı, destansı şiirlerdir. Destan bakımından çok zengin olan yazınımız cumhuriyet döneminde de epik şiirler vermiştir. Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı, Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı, Ceyhun Atıf’ın Sakarya Meydan Savaşı bu türün örnekleridir.

Tiyatro
Tiyatro eserinde olaylar ve kişiler olmak üzere iki öğe vardır. Klasik romanlarda olduğu gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümleri vardır.
Oyunlarda üç ayrı konuşma biçimi vardır (diyalog, monolog ve tirad).
Seyirlik tiyatro oyunları oyunu icra edenin becerisine bağlı oyunlardır (Karagöz, kukla oyunu vs.).
Trajedi ve komedi tiyatronun iki ana türüdür. Dram, bu iki türün birleşimidir.
Trajedi, manzum olarak yazılır. Olay, yer ve zaman birliğine riayet edilir. Trajedinin önemli bir unsuru izleyicide korku, acıma ve heyecan gibi duyguları harekete geçirmektir.
Komediler ele aldıkları konulara göre türler ayrılırlar.
Karakter komedileri: insanların kusurlarını abartır. Moliere’in Cimri’si bu türün başyapıtıdır.
Töre komedileri: toplumun aksayan yönlerini abartır. Moliere’in Hastalık Hastası adlı eseri bu türe örnektir.
Entrika komedileri: amacı sadece seyirciyi güldürmek olan komedilerdir.
İlk yazılı tiyatro metnimiz Hayrullah Efendi’nin Hikâye-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşeni adlı eseridir.

Makale
Amacı bilgi vermek, bir düşünceyi ortaya koymak ya da savunmak olan, yazarın kişisel görüşlerini de yansıtan yazılara makale denir.
Makalelerin kamuoyu oluşturmak gibi bir işlevi vardır.
Makalenin dili ve yapısı, hedef okur kitlesi dikkate alınarak biçimlendirilir.
İlk gazete M.Ö. 1750’de Mısır’da çıkarılmıştır. Dolayısıyla makale türünün kökeni de bu tarihe kadar inebilir.
Bugünkü anlamda ilk gazete 1609’da Stutgart’ta Johannes Carolus’un çıkardığı Aviso-relationa den Zeitung adlı haftalık yayındır.
İlk resmi gazetemiz 1831’de yayınlanan Takvim-i Vakayi’dir.
İlk özel gazete 1860’ta çıkarılan Tercüman-ı Ahval’dir.
İlk makale yazarımız da Şinasi’dir.

Eleştiri
Yazı ürünlerini inceleyip çeşitli yönlerden olumlu ve olumsuz yanlarını ortaya koymaya eleştiri deriz. Eleştiride en önemli husus birikim, bundan sonraki de tarafsızlıktır.
Tarihsel eleştiri: eserleri yazıldıkları çağ/dönem çerçevesinde ele alırlar. Eserin estetik değer, döneminin düşünce ufkuna göre değerlendirilir.
Sosyolojik eleştiri: eseri yazıldığı toplumun dinamiklerine göre değerlendirir. Eserde, belli toplumsal olayların yansımalarını arar.
Biyografik eleştiri: eserde yazarın yaşamından izler arar.
Psikolojik eleştiri: eserdeki motiflerden hareketle yazarın duygularını ortaya koymaya çalışır.
İzlenimci eleştiri: eleştirmenin kişisel değerlendirmesini yaptığı türdür.
Dilbilimsel eleştiri: eseri bir dil ürünü olarak ele alır. Yazarın anlatım özelliklerini belirlemeye çalışır.
Batı’da eleştirinin öncü isimleri Boileau, Saint Bouve, Taine, Bruntiene, Lemaitre ve France’dır.
Edebiyatımızda tezkireler, eleştirinin ilk örnekleridir. Modern anlamda eleştiri yazılarının ilk örneği Şinasi’nin kaleminden çıkmıştır. Şinasi’yi Edebiyatımız Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir başlıklı yazısıyla Namık Kemal; Şiir ve İnşa ile de Ziya Paşa izler.
Mektup
Haberleşme amaçlı bir tür olan mektubun yazın değeri taşıyan örnekleri edebiyatımızı zenginleştir. Açık mektup örnekleri bu bakımdan oldukça önemlidir. Ali Canip Yöntem yazınımızın ilk açık mektup örneklerini vermiştir.
Mektup türü divan edebiyatında da karşımıza çıkar: Fuzuli’nin Şikâyetname’si bu dönemin dikkat çeken ürünüdür.

Deneme
Yazarı konu seçimi ve yazım biçiminde en serbest bırakan türdür deneme. Deneme türünde yazar, içinden geldiği gibi yazabilir. Denemler içerikleriyle makale, fıkra gibi türlere yaklaşabilirler. Bunula birlikte herhangi bir türe uydurulamayan yazılar denem başlığı altında toplanırlar. Deneme türü dendiğinde Montaigne, Bacon, Eliot ve Huxley gibi isimlerin karşımıza çıkması bizi yanıltmasın: Açıkçası, edebiyattan yana yeteneksiz olanlar için açılmış bir kategoridir.

Gezi Yazıları
Gözleme dayanan ve bu bakımdan gerçeği yansıtması gereken bir yazın türüdür.
Gezi yazısı, yazıya konu olan yeri tanıtmak amacıyla perspektifini tarihi ve sosyal konulara kadar genişletebilir. Vereceği bilgiler, yazıya olan hâkimiyeti nispetinde metne katkı sağlayacaktır. Gezi yazılarındaki en önemli handikap, gezilip görülen yerlerin yüzeysel olarak anlatıldığı değersiz örneklerdir. Hâlbuki gezi yazısı yüzeysel olanın altına inebilmeli, okurun ilgisini çekecek tespitler yapabilmelidir.
Yazınımızda gezi yazısının ilk örneği Seydi Ali Reis’in Miratü’l-Memalik’idir. Kâtip Çelebi’nin Cihannüma’sı, Evliya Çelebi’nin Tarih-i Seyyah’ı bu türün aşılamaz güzellikteki örnekleridir.

Anı
Unutulmamak için, belli bir döneme tanıklık ettiği için, uyarılarda bulunmak için, tarih ve kamuoyu önünde yapıp ettiklerinin hesabını vermek için insanlar anı kitapları yazarlar.
Ksenophon’un Anabasis’i bu türün ilk örneğidir.
Edebiyat tarihimizde Babür Şah’ın Babürname’si bu türün önemli eserlerindendir.

Günlük
Anı kitaplarından farklı olarak olay odaklı değil, tarih düşülerek tutulmuş notlardan oluşan metinlerdir. Günlüklerde anlatılanlar içe dönük olabileceği gibi dışa dönük de olabilir.

Fıkra
İçerikleri bakımından iki türe ayrılırlar: gülünç bir olayı nükteli biçimde anlatan öykü biçiminde fıkralar ve siyasi ya da sosyal bir konuda belli bir görüş ve düşünceye bağlı olarak kamuoyu oluşturmak üzere yazılan fıkralar.

Röportaj
Yirminci yüzyılla birlikte gelişme gösteren bir türdür. Başlangıçta edebiyatçılarla yapılan röportajlar bugün artık toplumda biraz tanınırlığı olan herhangi biriyle yapılabilmektedir. Bu bakımdan oldukça popüler bir türdür. Edebiyatımızda röportaj türünde eser veren ilk kişi Ruşen Eşref Ünaydın’dır.

Ünite 13
Yazışmalar
Mektup
İki kişi arasında iletişim sağladığı için içten bir anlatım gerektirir. Kâğıt üzerinde konuşma biçimindedir.

Not
Acil ulaştırılması gereken kısa bilgiler içerir. Eksiksiz ve net bilgi vermesi esastır.

Davetiye
Belli bir etkinlikte bulunması istenen kişilere haber verme amaçlı yazılan metinlerdir. Davetiyeler kısa olmalı ancak verilmesi gereken bilgiler eksiksiz ve açık şekilde belirtilmelidir.

Kutlama Kartları
Belli bir olay, gün veya etkinlik için gerekli bir yazışmadır. Duygu aktarımı (tebrik mesajı olabileceği gibi taziye mesajı da olabilir) amaçlanır.

Telgraf
Önemli bir haber acele ulaştırılmak istendiğinde telgraf kullanılır. Ücreti sözcük sayısına göre düzenlendiği için kısa ve net olmasına dikkat edilir.
Telgraf metninin sol üst köşesine alıcının adı ve açık adresi yazılır.
Tarih ve saat postanede işlem yaparken yazılır. İletiden sonra metnin sağ alt köşesine gönderenin adı (isterse adresi de) yazılır.

Resmi Yazışmalar

Devlet kurumlarının kendi aralarında ya da özel ve tüzel kişilerin devlet kurumlarıyla yaptıkları yazışmalar resmi yazışmalardır. Resmi yazışmalar el yazısıyla hazırlanmaz.
Resmi yazışmalarda belli hususlara dikkat edilir:
Metnin sağ üst köşesine tarih atılır.
Kâğıdın üst kısmından üç santim kadar aşağıya, sayfayı ortalayacak şekilde yazının çıktığı birimin adı yazılır.
Yazı, başka bir yazıya cevap niteliğindeyse, yazıya başlamadan önce hangi tarih ve sayılı yazıya cevap olduğu belirtilir.
Yazının gönderildiği makamın ismi kısaltma yapılmadan yazılır.
Giriş bölümünde sorun ya da istenen bilgi belirtilir.
Gelişme bölümünde konu hakkındaki görüşlere yer verilir.
Sonuç bölümü sunumdur ve makamlar arası hiyerarşiye uygun şekilde yapılır.

Dilekçe
Metnin hemen başında ilgili makamın adı ve yeri belirtilmelidir.
Giriş bölümünde konu ya da işle olan ilgimiz belirtilmelidir.
Sonuç bölümünde bir durum söz konusuysa “durumu bilgilerinize…”; bir istek söz konusuysa “gereğini izinlerinize…” ifadeleri yer almalıdır.
Metin yazıldıktan sonra sol alt köşeye metni yazanın adresi yazılır.
Sağ alt köşeye dilekçe sahibinin imzası ve altında ismi yazılır.
Dilekçede mutlaka veriliş tarihi yer almalıdır. Tarih yeri yazının sağ üst köşesidir, imzadan önce de tarih yazılabilir.

Özgeçmiş
Düz anlatımlı özgeçmiş: paragraflar halinde yazılan özgeçmiş yazılarıdır. Giriş paragrafında eğitim bilgileri, gelişme paragrafında iş deneyimleri, kazandığı başarılar, sertifikalar, sonuç paragrafında da devam etmekte olduğu görevle ilgili bilgileri yer alır.
Sıralamalı biçimde oluşturulan özgeçmiş: istenilen bilgilerin maddeler halinde listelendiği özgeçmiş türüdür.

Rapor
Belli bir konu ya da sorunla ilgili olarak ilgili kişi veya kuruma bilgi vermek amacıyla hazırlanan yazılardır. İyi bir rapor için sorunun detaylı biçimde araştırılması gerekir. Raporlar konularına ve sunuldukları kişi veya makamlara göre çeşitli türlere ayrılırlar (doktor raporu, polis raporu vs.).
Raporun giriş bölümünde sorun tanımlanmalı, ilgili kişi belirtilmelidir (raporu talep eden).
Gelişme bölümünde yapılan inceleme ve araştırmalara yer verilir.
Sonuç bölümünde elde edilen sonuçların değerlendirilmesine ve isteniyorsa çözüm önerisine yer verilir.
Raporda anlatılanların doğruluğu kanıtlanabilsin diye örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi bilgilere yer verilmelidir.

Karar
Belli bir konu hakkındaki sonuç yazılarıdır.
Karar yazısının başında karar sıra numarası, karar tarihi, toplantı yeri ve saati yazılır.
Toplantıya katılan ve katılmayan üyeler belirtilir.
Toplantı gündemi belirtilir.
Görüşmenin sonuçları maddeler biçiminde sıralanır.

Tutanak
Herhangi bir olayın ortaya çıkışını veya sonucunu olay anında veya olaydan hemen sonra kayda alan yazılardır.
Tutanakta anlatılan olayla ilgili bilgi eksiksiz olarak belirtilmelidir.
Tutanak yazıldıktan sonra olayda yer alanlar, metni okur ve imzalar.

Faks / Belgegeçer

Elmek / E-mail

Ünite 14
Bilimsel Araştırma Raporu
Amerikan Psikologlar Derneği’nin raporlaştırma ilkeleri, sosyal bilimler alanında kabul görmekte ve bu itibarla da ünite kapsamında ele alınacaktır.

Araştırma Raporlarının Bölümleri
Araştırma raporları ön sayfalar ve ana bölüm olmak üzere iki temel bölüme ayrılırlar.

Ön Sayfalar
Ön sayfalarda araştırma raporunun genel bir tanımı yapılır.
Ön sayfalar şu alt bölümlerden oluşur:
a) Başlık sayfası: çalışmanın adı, yazarın adı, çalışmanın türü, çalışmanın yürütüldüğü kurum ve tarih yer alır.
b) Özet: raporun amacı, modeli, yöntemi, temel bulgu ve sonuçları anlatılır.
c) Teşekkür ya da önsöz: raporun yazımında emeği geçenlerden söz edilir.
d) İçindekiler: metnin içeriği sayfa numaraları verilerek belirtilir.
e) Tablolar dizini
f) Şekiller dizini
Rapor fen bilimleri alanındaysa bir de simgeler dizini eklenir.
Ön sayfalar bölümündeki tüm sayfalar başlık sayfası dâhil olmak üzere Roman rakamlarıyla numaralandırılır ve bu rakamlar sayfanın alt orta bölümünde gösterilir.

Ana Bölüm
Sosyal bilim araştırmalarında hazırlanan raporlar yaygın olarak şu şekilde düzenlenir:
1          Giriş
1.1       Amaç
1.2       Önem
1.3       Araştırma soruları
2          Yöntem
2.1       Evren ve örneklem
2.2       Araştırma modeli
2.3       Veri toplama ve analiz
3          Bulgular
4          Tartışma
4.1       Bulguların yorumu
4.2       Sınırlılık
4.3       Öneriler
5          Kaynakça
6          Ekler

Ana bölüm girişin ilk sayfasından itibaren gerçek rakamlarla numaralanır.
Giriş: araştırmanın konusu, konuyla ilgili kaynakların taranması sonucunda ulaşılan bilgiler, araştırmanın amacı, alt amaçları ve araştırmanın önemi belirtilir.
Yöntem: araştırmanın yöntemi, veri analiz teknikleri tanıtılmaktadır.
Bulgular: her bir alt amaç ile bulgular sırasıyla verilir. Bulgular verilirken istatistik bilgiler tablolar ile sunulmalıdır.
Tartışma: elde edilen bulgular yorumlanır. Kişisel yorumlar, diğer araştırma bulgularına göre yapılır. Raporda bundan sonra sınırlılıklara değinilir. Tümevarımın doğası gereği her halükarda sınırlılık söz konusu olacaktır.
Öneriler: ileri araştırmalara katkı yapacak nitelikte olmasına dikkat edilir.
Kaynakça: Metinde kullanılan kaynaklar eser sahiplerinin soyadlarına göre alfabetik olacak şekilde sıralanır. Kaynakçanın ne şekilde düzenleneceği ilgili kurumun belirlediği protokole göredir.
Ekler: veri toplama araçlarının (anket, form, ölçü araçları vs.) birer örneği, katılımcılarla yapılan sözleşme örnekleri, tablolar vs. yer alır.

Yazım Kuralları
Araştırma raporlarında kullanılan font Times New Roman, punto ise 12’dir. Bir buçuk satır aralığı kullanılır. Paragraf başlangıçlarında tab, paragraf aralarında birer satır boşluk kullanılır. Rapordaki ana bölümlerin her biri yeni bir sayfadan başlatılır.

Kaynak Gösterme
Her hangi bir kaynaktan yararlanılarak kullanılan her cümlenin kaynağı mutlaka parantez içinde belirtilmelidir. Bunun yanında cümle içinde isim vererek de kaynak gösterilebilir. Kaynak gösterilen yazarların soyadları ve yayın yılı belirtilmelidir.
Raporlarda alıntı kullanıldığında kaynak belirtildikten sonra sayfa numarası da belirtilir.

Kaynakça Yazımı
Metinde yararlanılan tüm kaynaklar kaynakçada yer almalıdır. Kaynakça, eser sahibinin soyadına göre alfabetik sıralanır.

Kaynak gösterme ilkeleri

Kitap:
Yazar soyadı, Yazarın adının baş harfi, Yayın yılı, Kitap adı, Yayın yeri, Yayınevi.

Kitap bölümü:
Bölüm yazarının soyadı, Adının baş harfi, Yayın yılı, Kitap bölümü başlığı, Kitap editörünün adının baş harfi, Soyadı, Kitap adı, Bölümün başlangıç ve bitiş sayfalarının numaraları, Yayın yeri, Yayınevi.

Makale:
Yazar soyadı, Yazar adının baş harfi, Yayın yılı, Makale adı, Dergi adı (dergi isminin tamamı büyük harflerle yazılır), Derginin cilt numarası / Derginin sayı numarası, Makalenin birinci ve sonuncu sayfa numaraları.

Yayınlanmamış bildiri:
Yazar adı, Yazar adının baş harfi, Sunu yılı, Bildiri adı, Bildirinin sunulduğu toplantının adı, Toplantının yeri.

Yayınlanmamış rapor veya tez:
Yazar soyadı, Yazar adının baş harfi, Çalışmanın tamamlandığı yıl, Çalışmanın adı, Çalışmanın yayınlanmadığı bilgisi, Çalışmanın tamamlandığı kurum, Çalışmanın tamamlandığı yıl.

Tablo ve Şekiller
Tablo ve şekiller sayfanın ya en üstünde ya da en altında verilir.
Tablo başlığı tablonun üzerinde ve ortalı olmalıdır.
Şekil tanımları şeklin altında ve sola dayalı olmalıdır.
Birden fazla tablo ve şekil kullanılmışsa her birine sıralı şekilde numara verilmelidir.

Ünite 15
Sözlü Anlatım / Konuşma
Konuşmanın temeli ses aktarımıdır.
Konuşan + dinleyen + ileti = Konuşma

Yazılı ifadeye kıyasla konuşma, dinleyici ilgisini yitirdiği anda değersizleştiği için çok daha önemlidir.

Konuşmayı oluşturan etmenler: ses, söyleyiş, konuşma dinamiği, sözcük dağarcığı ve üsluptur.

Güzel konuşma konusunda dikkat edilmesi gereken ilk husus sestir. Seslerin doğru kullanımı, etkili ve güzel konuşmanın ön koşuludur.
Sesin tonu (işitilebilirlik) sesle ilgili bir diğer önemli konudur. Ses tonunun yükselmesi, dinleyenin ilgisini uyaran bir araç olarak konuşma içerisinde kullanılabilir.
Konuşmanın akıcı olabilmesi için her sözcüğün hakkı verilerek söylenmesi gerekir. Hızlı veya yavaş tempolu konuşmalar dinleyicide hoşnutsuzluğa neden olabilir.
Konuşma üslubu, söylenenin anlamlı olması açısından özellikle önemsenmelidir. Sözcüklerle vermeye çalışılan anlam, üsluplu bir anlatımla kolayca dinleyiciye aktarılabilir.
Tekdüze bir konuşma her halükarda dinleyiciyi sıkar. Bu nedenle anlatımda esneklik da önemli bir konudur. Konuşmanın akışına göre tonlamalardaki değişmeler, sözcüklerden bağımsız olarak konuşmanın havasını değiştirirler: kuvvetli yüksek tonlamalar öfke ve rahatsızlık çağrışımları verir; hafif ve orta kuvvette tonlamalar sükûnet ve düşünceye sevk eder.

Sesteki nitelikler: işitilebilirlik, akıcılık, anlamlılık, açıklık, esneklik ve tınıdır.

Telaffuz bozuklukları konuşmanın kalitesini düşürür.
Konuşmanın biçimini belirleyecek olan, konuşma dinamiği dediğimiz, konuşmanın nedenidir. Bu bir istek, şikâyet veya bilgilendirme olabilir. Yapılacak konuşma bu dinamiğe göre şekillenmelidir.

Etkili ve doğru konuşmanın ilkeleri
-          Konuşmak ciddi bir iştir, öncelikle de konuşmayı ciddiye almak gerekir.
-          Ağızdan çıkan bir sözün geri dönüşü yoktur. Bunun farkında olmak gerekir.
-          Konuşulan dilin ses ve söyleyiş özellikleri öğrenilmelidir.
-          Ses sağlıklı olmalıdır.
-          Yöresel ses farklılıkları konuşmaya yansıtılmamalıdır.
-          Beden dili, konuşulana uyumlu olmalıdır.
-          Konuşma sırasında vurgu, tonlama ve duraklar doğru kullanılmalıdır.
-          Konuşulan dilin söz varlığı kazanılmalıdır.
-          Konuşma, konuşulanın algı/zekâ düzeyine uygun olmalıdır.
-          Konuşma inandırıcı olmalıdır.
-          Konuşma çelişkili düşünceler/ifadeler taşımamalıdır.
-          Konuşmada bilgi yanlışlığı yapılmamalıdır.
-          Konuşma sırasında bilgi, duygu ve düşünceler belli bir sırayla aktarılmalıdır.
-          Tanımadığımız kişilere “sen” değil “siz” diye seslenilmelidir.
-          Bir şeyin yapılması istenirken “lütfen” sözcüğü ihmal edilmemelidir.
-          İstenilen bir şey yerine getirildiğinde de teşekkür edilmelidir.
-          Ağızda bir şey varken konuşulmamalıdır.
-          Argo ve küfür güzel konuşmada yer alamazlar.
-          Konuşurken tükürük saçılmamalıdır.

Konuşma Yanlışları
Söyleyiş yanlışları
Sözcükteki seslerin eksik çıkarılması (saat/sat, havlu/avlu…)
Sözcük içindeki seslerin yer değiştirmesi (toprak/torpak, sonra/sorna…)
Sözcüklere ses eklenmesi (saat/sağat, şimdi/şimdik, gelirken/gelirkene…)

Sesin doğru kullanılmaması
Konuşma hızının dinleyenin takibine kıyasla fazla ya da az olması bir tür ses hatasıdır.
Konuşma sırasında olağandışı duraklamalar konuşmayı bozar.
Tonlamaların yanlış kullanımı da bir tür ses hatasıdır.
Şive farklılıkları
Belli ifadeler belli yörelere özgüdür. Düzgün bir konuşmada yerel değil genele uymak gerekir. Bu nedenle yöresel ağızdan uzak durulmalıdır.

Beden dilinin yanlış kullanımı

Miniklerin yanlış kullanımı

Türkçenin Söyleyiş Özellikleri
Türkçe, söylendiği gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir dildir. Bu kuralın dışına çıkan örneklerimiz de vardır.
Ğ sesi yazıda gösterilir ancak konuşma dilinde genelde yutulur.

Y sesi daraltıcı bir sestir. Kendisinden önceki düz-geniş (a, e); yuvarlak-dar (u, ü) ünlüleri düz-dar (ı, i) ünlüleri şeklinde söylenir (başlayan / başlıyan).

-acak, -ecek gelecek zaman ekleri, söyleyişte –(ı)cak, -(i)cek biçimlerine dönüşebilir (gelecek / gelicek, soracak / sorucak).

Kısaltmalardaki ünsüzler “e” sesinin yardımıyla söylenir: IMF / İ Me Fe şeklinde söylenir; ay em ef şeklinde değil.

“^” işareti taşıyan seslerin yazımı da okunuşu da karışıklıklara neden olabilmektedir. “^” işaretinin Arapça ve Farsça kökenli sözcüklerde inceltme ve uzatma işlevi bulunur.

TV nesilleri aracılığıyla dile pelesenk olan anlamsız, saçma ifadeler de konuşmayı bozan sebeplerdendir:
Ayıpsın, takıl bana, bay bay, ba baaay, öptüm, panik oldum, korkunç güzel, canısı, fulüm, çok da fifi, herıld yani, harbi, tribe girmek, fri takılmak, ne iş, kuul takılmak vs.

Yardımcı eylemlerin gereksiz ve hatalı kullanımı:
Yanlış             /           Doğru
Sahne almak/sahneye çıkmak
Alkış almak/alkışlanmak
Çek etmek/denetlemek
Konfirme etmek/doğrulamak
Ekarte etmek/elemek
Stop etmek/durmak
Umut etmek/ummak
Şok olmak/şoke olmak

Osmanlıca ifadelerin hatalı kullanımı:
Yanlış             /           Doğru
Ehemmiyete haiz/ehemmiyeti haiz
Evimize teşrif ettiniz/evimizi teşrif ettiniz
Birfiil/bilfiil
Beynamaz/binamaz
Evraklar/evrak (evrak zaten belgeler anlamındadır)
Akrabalar/akraba (= yakınlar)
Garibanlar/gariban (=garipler)
Türkçe karşılığı olduğu halde yabancı sözcükleri kullanmak konuşma/yazım yanlışı olarak kabul edilir.
Absürd/saçma
Angaje/dolu
Dizayn/tasarım
Partner/eş
Global/küresel
Reel/gerçek
Paradoks/çelişki

Konuşma Türleri
a) Hazırlıklı konuşma
b) Hazırlıksız konuşma

Hazırlıksız Konuşmalar
Söyleşi
İki veya daha çok kişinin konuşmasıdır.
Belli bir saygı ve samimiyet gözetilerek yapılır.
Hatırı sorulan kişi hemen hacetini anlatmaya başlamamalıdır.
Söylenenler doğru olmalıdır.
Dedikodu yapılmamalıdır.
Sadece tek kişi konuşmamalı, diğer kişi veya kişilere de söz hakkı tanınmalıdır.
Dinleyenlere zorla görüş dayatılmamalıdır.
İtirazlar saygılı biçimde yapılmalıdır.
Konuşanın sözü kesilmemelidir.

Tanışma – Tanıştırma
Tanışmada ilk kural kişilerin birbirlerine isimlerini belirtmeleridir. Kendini tanıtan kişi gerekliyse mesleğini ve görevini de belirtebilir. Tanıştırma söz konusuysa yaşı küçük olan yaşı büyük olana tanıtılır. Mesleki bakımdan üst düzeyde olan alt düzeyde olana tanıtılır. Mekâna sonradan gelen orada hazır bulunanlara tanıtılır. Erkekler kadınlara tanıtılır.

Telefonla Konuşma
Kısa tutulmalıdır.
Kalabalık mekânlarda kullanılmamalıdır.
Trafikte (yaya dâhil) dikkat dağıttığı için kullanılmamalıdır.
Resmi bir kurum arandığında ilk önce aranan yer teyit edilir.
Telefonla arayanın önce kapatması gerekir.

Görüşme
Bilgi almak ve iş başvurusu amacıyla yapılan konuşmalara görüşme denir.
Görüşmeler ön hazırlık gerektirir.
Randevu almak gerekir.
Görüşmeye uygun giyinmek gerekir.
Görüşmede konuşulacak veya sorulacakların önceden belirlenmesi gerekir.

Hazırlıklı Konuşmalar
Hazırlıklı konuşmalar, belli bir kitleye, belli bir düşünce ve bilginin iletildiği konuşmalardır.
Konuşmacı: Konuya hâkimiyetinden, konuşma üslubundan ve hatta kıyafetinden sorumludur.
Dinleyici: topluluğun genel özelliklerinin bilinmesi konuşmanın verimini artırır.
Ortam: mekânın şartları dikkate alınarak konuşma yapılır. Havasız bir yerde uzun uzun konuşma yapılmaz.

Konferans
Bilimsel veya teknik bir konuda uzman kişinin bilgi verdiği konuşma türüdür. Konferans, iyi bir araştırma ve inceleme sonucunda hazırlanmalıdır. Konuşmacının ele aldığı konuda yeni şeyler söylemesi, zaten bilinen konuları tekrar etmemesi gerekir.

Söylev
Belli bir kitleye belli bir düşünceyi aşılamak, kitleyi belli amaca yönlendirmek üzere yapılır. Söylevde sesin olanaklarının kullanımı çok önemlidir. Zira söylev öncelikle dinleyici kitlesinin duygularına hitap eder.

Demeç
Belli bir konu ya da sorun hakkında yetkili bir kişinin yaptığı açıklamalardır. Konuşmacının verdiği bilgi açık, kısa ve net olmalıdır.

Açılış Konuşmaları
Konuşmayı yapan kişinin konu hakkında bilgili olması, konuşmasını gereksiz sözlerle uzatmaması gerekir.

Küme Konuşmaları
Panel / açık oturum
Belli bir konu hakkında değişik görüşlerdeki kişilerin bir başkan denetiminde, izleyici/dinleyici karşısında yaptıkları konuşmalardır. Oturumun başarısı, konuşulanlardan ziyade başkanın oturumu yönetme becerisine göre belirlenir. Konuşma sırası ve süresi başkan tarafından belirlenir.

Forum
Geneli ilgilendiren bir konu/sorun hakkında herkesin görüş belirtebildiği toplantılardır. Forumlar bir başkan tarafından yönetilir. Konuşmacılar kadar dinleyiciler de görüş belirtir. Forumdaki amaç, ele alınan konunun/sorunun karara bağlanmasıdır.

Münazara / tartışma
İki ayrı yönden savunulabilecek bir konunun bir başkan yönetiminde topluluk önünde tartışılması esasına dayanır. Münazara bir anlamda sözlü yarıştır. Bu nedenle diğer konuşmalara hiç benzemez. Kendini doğru biçimde ifade etmek kadar dinleyenleri de ikna etmek gerekir.

Sempozyum
Bilimsel, sanatsal ya da düşünsel bir konunun alanlarında uzman en az üç kişi tarafından izleyici önünde sunulmasıdır. Sempozyumlar bilgi alış-verişi oldukları için dinleyiciler de konuyla ilgili ve bilgili kişilerdir. Sempozyumlarda varılan sonuçlar bilimsel nitelik taşır. Sempozyumun amacı tartışma değil çözüm üretmektir.

Kurultay / kongre
Bir kurumun belli zamanlarda veya gerek gördükçe yaptığı, uluslararası nitelikli toplantılardır. Kurultaylar dinleyicilere kapalı olabilir. Kurultaylar takip edenlere sonuç bildirileri sunarlar.

Topluluk Karşısında Konuşma
Konuşma için hazırlıklı olunmalıdır.
Anlaşılır ve açık olunmalıdır.
Dili doğru şekilde kullanmaya dikkat etmek gerekir.
Farklı düşüncelere karşı saygılı ve anlayışlı olunmalıdır.
Yapılan yorumlar inandırıcı olmalı, iddialar delillerle desteklenmelidir.
Konuşmacı kendine güvenmeli, gelecek sorulara karşı açık olmalı hata soru sormaya teşvik etmelidir.
---

Türk Dili
Editör: Hülya Pilancı
Anadolu Üniversitesi Yayını (no: 1473), Eskişehir, 2009