20 Şubat 2015 Cuma

Gelibolulu Âlî - Künhü’l-ahbar

Gelibolulu Âlî - Künhü’l-ahbar
Asıl adı Mustafa’dır. Kütahya’da II. Selim’in maiyetinde bulundu. Şam ve Bosna’da divan kâtipliği, Halep’te tımar defterdarlığı, Erzurum’da hazne defterdarlığı, Bağdat’ta mal defterdarlığı gibi çeşitli şehirlerde bürokrat olarak görev yaptı. Cidde’de vefat etti. Eserlerinde kendine ve kişisel düşüncelerine çokça yer veren Ali, kişisel ihtirasları nedeniyle istediği makam ve mevkileri elde edememişse de tarih ve edebiyat alanında çok sayıda eser vermiş, üslup sahibi büyük bir müelliftir.

Eserleri
1. Edebi Eserleri
Câmi’ü’l-buhûr der Mecalis-i Sûr: III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in düğününü tasvir eden bir mesnevidir.
Divanlar: Âlî’nin dördü Türkçe biri Farsça olmak üzere beş divanı vardır.
Gelibolu Şehrengizi: Şairin Gelibolu’nun güzellerini övdüğü manzumesinin adıdır.
Gül-i Sad-Berg: Divanlarından seçilmiş yüz matlayı ihtiva eder.
Mihr ü Mâh: 1174 beyitlik bir mesnevidir.
Mihr ü Vefâ: Henüz tamamı ele geçmeyen bu eser, 7000 beyitlik mesnevidir.
Riyazü’s-salikîn: Dinî, tasavvufi ve ahlaki bir mesnevidir.
Sadef-i Sad-Güher: Divanlarından seçilmiş 100 gazeli ihtiva eder.
Subhatü’l-abdâl: Kerbelâ mersiyelerinden oluşur.
Tuhfetü’l-uşşak: Husrev-i Dehlevî’nin Matla’ü’l-Envar adlı eserine nazire olarak kaleme alınan bir mesnevidir.

2. Tarihî Eserleri
Fursatname: Nusretname’de anlatılan olayların devamı anlatılır.
Fusulü’l-hallü Ve’l-akd: İslam devletlerinin yükseliş ve batış sebepleri anlatılır.
Hakayıku’l-ekâlim: III. Murad’ın, görev vereceği memurlarının hangi vasıflarda olması gerektiğini anlatır.
Heft-Meclis: Kanunî Sultan Süleyman’ın Zigetvar savaşının tarihidir.
Menşeü’l-inşa: Bazı devlet ileri gelenleri ile yazarın kendisi için yazdığı mektuplardır.
Mirkatü’l-cihad: Melik Danişmend Ahmed’in savaşlarından bahseder.
Münşeat: Âlî, bu eserde mektuplarını toplamıştır.
Nâdirü’l-meharib: Şehzade Selimle Bayezid arasında cereyan eden Konya Savaşını ve Selim’in cülusuna kadarki olayları anlatır.
Nusretname: Lala Mustafa Paşa’nın Gürcistan, Azerbaycan ve Şirvan fetihlerini anlatır.
Zübdetü’t-tevarih: Adudüddin el-İcî’nin İşrâkü’t-tevarih adlı kitabının tercümesidir.

3. Diğerleri
Feraidü’l-vilade: III. Murat’ın oğullarından Şehzade Osman’ın doğumuyla ilgili eseridir.
Hâlâtü’l-kâhire: Âlî’nin Mısır’a ait hatıralarına ve gözlemlerine dayanmaktadır.
Hilyetü’r-ricâl: Hoca Muhammed Parsa’nın, Faslü’l-Hitab’ından alınan bir eserdir.
Hülasatü’l-ahval: On iki bendlik bir terci-benttir.
Mecmau’l-bahreyn: Hâfız’a nazirelerini topladığı bir eseridir.
Mehasinü’l-adab: Bir nevi siyaset ve görgü kitabıdır.
Menakıb-ı Hünerveran: Hat tarihinden, ünlü hattatlar, nakkaşlar ve mücellitlerden bahseder.
Mevaidü’n-nefayis Kavaidi’l-Mecalis: Görgüye dair Kava-idü’l-mecalis’in genişletilmiş şeklidir.
Nevadirü’l-hikem: Eser, her çağda yetişmiş olan bazı ünlü bilgin ve mutasavvıflardan, halifeler ve hilafet meselesinden söz eder.
Nushatü’s-selatin: Padişahlara yol göstermek üzere yazılmıştır.
Risale-i Zırgamiyye: III. Murat’n Harem Kethüdası Canfeda Hatun’un kardeşi
Deli İbrahim Paşa hakkında yazılmıştır.
Tuhfetü’s-suleha: Gazalî’nin Eyyühe’l-veled adlı risalesinin tercümesidir.

Künhü’l-ahbar (1600): Uzun bir mukaddime ve yazarın rükn adını verdiği dört bölümden oluşur. Bu eser esas olarak dünya tarihidir.
İlk rükünde dünyanın yaratılışı anlatılır.
İkinci rükünde Hz. Âdem’den başlayarak peygamberler, Arap ırkı, Hz. Muhammed, Hilafet dönemleri ve İslam coğrafyasının bilginleri ve şeyhleri anlatılır.
Üçüncü rükünde Türk ve Tatar kavimleri ve hakanlarından söz edilir.
Dördüncü rükünde Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkışı ve 17. yüzyıla kadar ki gelişimi anlatılır. Biyografik bilgiler de bu rükündedir.
Eserde olaylar padişahların tahta çıkış sırasına göre işlenir. Eserin Osmanlılarla ilgili rüknü iki ciltten meydana gelmiştir. İlk cilt, Yavuz Sultan Selim dönemiyle sona erer. İkinci cilt, Sultan Süleyman’ın saltanatıyla başlar.
Eserde 290 şair hakkında müstakil biyografik bilgiler mevcuttur. Bunun dışında 15 şair hakkında da bilgiler verilmiştir. Eserde tanıtılan şair sayısı 305’tir.
Eserde yararlandığı kaynaklardan söz eder.
Örnek olarak gösterdiği şiirlerin teknik bakımdan bakımından eleştirilerine de yer verir. Yer yer şiiri yeniden yazmaya yeltenir.


Beyanî - Tezkire-i Şuara

Beyanî - Tezkire-i Şuara
Cerrahzade lakabıyla tanınır. Asıl adı Mustafa’dır. Sofular tekkesine şeyh oldu ve 1597’de burada vefat etti.

Tezkire-i Şuara: Eseri 1597-1598 yıllarında yazdı. 640 biyografi içeren Kınalızade Hasan Çelebi Tezkiresinin özeti mahiyetindedir.
Eser, mukaddime ve üç bölüm halinde düzenlenmiştir. Mukaddime kısmında şiir ve şair hakkında bilgiler verilip, tezkire kelimesinin anlamı üzerinde durulmuştur. Eserinde Kınalızade’nin eserindeki ünlü şairlere yer verdiğini de belirtir.
Eserin ilk bölümünde beş padişah; ikinci bölümde ise 15 ve 16 yüzyıllarda yaşamış 368 şair hakkında bilgi verilmiştir.

Beyani’nin dili süs ve özentiden uzak, sade ve açıktır. Özet olan eserdeki biyografik bilgiler de özet niteliğindedir. 

Ahdî - Gülşen-i Şuara

Ahdî - Gülşen-i Şuara
Bağdat’ta doğdu. Ahdî-i Bağdadî olarak tanındı. Aynı zamanda hattattır. Asıl adı Âşık Çelebi’dir (farklı kaynaklarda Mehdi ve Ahmet olarak da geçer). Babası Şemseddin, Şemsî mahlasıyla şiir söylerdi. 1552’de Bağdat’tan yola çıkıp İstanbul’a gitti. İstanbul’da II. Selim tarafından himaye edildi (o dönemde şehzade idi). 11 yıl kadar süren gezisi sonrasında Bağdat’a dönüp tezkiresini yazdı. 1593’te vefat etti.

Eserleri
Divançe
Gülşen-i Şuara: Ahdî tezkiresi olarak da bilinir. Bir mukaddime ve ravza adında üç bölüm ve hatimeden oluşan eserini sonradan genişletmiş, sancak beyleri ve defterdarlar şairlerini içeren bir ravza daha eklemiştir.
Eserin birinci ravzasında başta devrin padişahı olmak üzere şehzade Sultan Selim ve diğer şehzadeleri (17 şair),
İkinci ravzada devrin ileri gelen devlet adamlarını (14 şair),
Üçüncü ravzada ulemâ ve müderrisleri (25 şair),
Dördüncü ravzada ise alfabetik olarak dönemin şairlerini anlatır (325 şair).
Tezkire, yalnız kendi devrinin şairlerine yer vermesi bakımından farklılık arz eder.
Tezkirenin bir diğer özelliği ağırlıkla Osmanlı Devleti’nin doğu bölgesindeki şairleri ihtiva etmesidir. Bağdat bölgesi şairleri hakkında verdiği bilgiler çok önemlidir. Edebiyatımızdaki 147 şair için tek kaynak durumundadır.
Muhtelif kütüphanelerde eserin 9 ayrı nüshası vardır. Bu nüshaların çoğu eserin üç ravzalı ilk tertibine aittir.

Hasan Çelebi - Tezkiretü’ş-şuara

Hasan Çelebi - Tezkiretü’ş-şuara
Kınalızadelerdendir. 1546’da Bursa’da doğdu. Devrinin yüksek kültür ve ilim muhiti içinde yetişen Hasan Çelebi iyi bir öğrenim gördü. Çeşitli yerlerde müderrislik ve kadılık yaptı. 1604 yılında vefat etti. Fıkıh ve kelam ilmine dair bazı eserler, risaleler, şiirler yazan Hasan Çelebi döneminin ünlü âlimlerinden biridir.

Eserleri
Dürer ü Gürer: Hukuk haşiyeleridir.
Envârü’t-tenzil: Arapça Kur’an şerhi konulu bir eserdir.
Mutavvel: Belagat ilmine dair yazılan Arapça bir eserin şerhidir.

Tezkiretü’ş-şuara (1585-86): Kınalızade Hasan Çelebi Tezkiresi olarak da bilinir.
Bir mukaddime, sultan şairler, şehzade şairler ve asıl şairler olmak üzere üç fasıldan oluşur. İlk iki bölüm kronolojik, üçüncü bölüm alfabetik olarak tasnif edilmiştir.
Üçüncü bölümde 15 ve 16. yüzyıllarda yaşamış 627 şairin biyografisine yer verilmiştir. Bu şairlerin çoğu ilmiye sınıfındandır. Daha önceki tezkirelerde yer almayan 122 şairin biyografisi için ilk kaynaktır.
Dili ağır, üslubu sanatkâranedir.
Şairlerin doğduğu ve yaşadıkları yerleri anlatırken tasvirlere genişçe yer vermiştir. Eser bu özelliğiyle dönemin coğrafyası hakkında da bilgi vermektedir.
640 şairin biyografisine yer veren eser, en çok istinsah edilen tezkiredir. İleri yıllarda Beyani tarafından telhis (kısaltma) edilmiştir.

İstanbul kütüphanelerinde altmış civarında yazma nüshası bulunan eser İbrahim Kutluk tarafından edisyon kritiği yapılarak iki cilt halinde yayımlanmıştır (Ankara 1978).

Âşık Çelebi - Meşairü’ş-şuara

Âşık Çelebi - Meşairü’ş-şuara
1520’de Prizren’de doğdu. Asıl adı Pir Mehmet’tir. Babası Sayyid Ali çeşitli yerlerde kadılık yapmış muamma yazmada ve tarih düşürmede usta bir şairdir.
Büyük kardeşi Mehmet Şah da şair olup Hâkî mahlasıyla şiirler yazmıştır.
1541’de Bursa’ya gelen Âşık Çelebi Emir Sultan vakıflarında mütevelli olarak görev yaptı. Bursa güzelleri hakkında yazdığı Şehrengizini bu dönemde yazdı.
İstanbul’a dönünce Ebussuud Efendi’nin fetva kâtipliğini yaptı.
1550’de Silivri kadısı oldu. Silivri’deyken evlendi.
Silivri’den sonra Priştine’ye kadı oldu.
1556’da Serfice kadısı oldu. Divanını bu dönemde yazdı.
Çeşitli şehirlerde kadılık görevine devam etti. Kıratova’da kadılık yaparken tezkiresini tamamlayıp II. Selim’e sundu. Zeylü’ş-şakaik adlı eserini de aynı dönemde tamamlayıp Sokullu Mehmet Paşa’ya sundu.
1572’de Üsküp’te vefat etti.
Âşık Çelebi, gezmeyi eğlenmeyi seven, şaraba meyyal, açık sözlü ve cömert biriydi.

Eserleri
Divan: 1556’da Serfice’de tertip edilmiştir. Aşk, güzeller ve tabiat tasvirleri şiirinin ana konularıdır.
Et-Tıbre’l-mesbuk: Gazalî’nin eserinin Arapça tercümesinden Türkçeye aktarılmış halidir.
Mecmu’a-i Sukuk: Kâtiplik ve kadılık yaptığı dönemlerde kaleme aldığı ilâmlardır.
Mi’râcu’l-ayâle vü Minhâcül-adale: Arapçadan tercüme bir eserdir.
Ravzatü’ş-şüheda: Hz. Hüseyin’in şehadetinin anlatan Farsçadan tercüme bir tercümedir.
Ravzu’l-ahyar: Seyahatname türünde, Arapçadan tercüme bir eserdir.
Sigetvarname: Manzum bir eserdir.
Şakâyıku’n-numaniyye: Taşköprizade’nin aynı adlı eserinin tercümesidir.
Şehrengiz-i Bursa: Manzum bir eserdir. Elimizde mevcudu yoktur.
Şerh-i Hadis-i Erbain: Kırk hadis tercümesidir.
Zeyl-i Şakâyık: Şakâyık’a yazılmış Arapça bir zeyildir.

Meşairü’ş-şuara: Âşık Çelebi’nin meşhur tezkiresidir. 1556’da tamamlanan eser 1568’de II. Selim’e sunulmuştur.
Tezkire, bir giriş ve şair biyografileri olmak üzere iki kısımdan meydana gelir.
Eserin mukaddimesi şiir ve şiir tarihi hakkında önemli bilgiler içermektedir. Şair biyografilerinin yer adlığı bölümde 426 şaire yer verilmiştir. Eser bu bakımdan en hacimli tezkirelerdendir.
Tezkirenin en önemli tarafı Âşık Çelebi’nin bizzat şairinden öğrendiği veya yakınlarından duyduğu en doğru ve geniş bilgiyi vermesi, bir psikolog gibi şairleri ve olayları tahlil etmesidir.

Tezkirenin olumsuzluk olarak değerlendirilebilecek tek yanı ebced sistemine göre tasnif edilmesidir.

Latifî - Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema

Latifî - Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema

Latifî 1491’de Kastamonu’da doğdu. Asıl adı Abdüllatif’tir. Hatipzadeler diye anılan köklü bir aileye mensuptur.
İstanbul’a gelip kâtiplik yaptı.
Defterdar İskender Çelebi’ye Bahariyye kasidesini sundu. Mükâfat olarak Belgrat imaret kâtipliğine tayin edildi.
1543’te İstanbul’a döndü. O sıralarda Sehi Bey’in Heşt-Behişt adlı eserinden çokça söz ediliyor olması Latifî’de tezkire hazırlama arzusu doğurdu. Tezkiresini 1546’da tamamladı. Eserini Sultan Süleyman’a sundu ve mükâfat olarak Ebu Eyyub-i Ensari Vakfı’na kâtip tayin edildi.
Rodos ve Mısır’da da kâtiplik yapan Latifî, 1582’de Mısır’dan Yemen’e geçerken gemi kazası sonucu vefat etti.

Eserleri
Füsul-i Erbaa: Dört mevsimin özelliklerinin sanatlı bir dille anlatıldığı nazım ve nesirle karışımı bir eserdir.
Nazmül-cevahir: Hz. Ali’nin 207 sözünün dörtlükler halinde tercümesidir.
Risale-i Tarif-i Evsaf-ı İstanbul: Önce Sultan Süleyman’a sonra da mukaddimesi değiştirilerek III. Murat’a sunulmuştur.
Subhatü’l-uşşak: Kıtlar halinde 100 hadis tercümesidir.

Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema (1546): Latifî tezkiresi olarak da bilinen şairler tezkiresidir.
Mukaddime, üç fasıl ve bir hatimeden meydana gelmiştir.
Tezkiredeki toplam şair sayısı 334’tür.
Tezkire yazma fikrini ona Zaifî vermiştir.
Latifî, Herat tezkirelerini örnek almakla birlikte onları kronolojik tasnifinin yerine alfabetik tasnifi tercih etmiştir.
Alfabe sırasına göre II. Murat devrinden 1546 yılına kadarki Osmanlı şairlerine eserinde yer vermiştir.
Eser üç fasıldan oluşur. I. fasılda Osmanlı ülkesinde yetişmiş veya sonradan Osmanlı ülkesinde şöhret kazanmış 13 şeyh şair;
II. fasılda Osmanlı ülkesinde şiir söylemiş 7 sultan şair;
III. fasılda Osmanlı ülkesinde şöhret kazanmış 314 şairin hayatı, eserleri ve şiirlerine yönelik değerlendirmeler yer alır.
Hatime bölümünde eserini 953 senesinde tamamladığını, devrinde şiir ve inşaya itibar edilmediğini bu sebeple de tezkiresini istediği gibi yazamadığını belirtir.
Gelen eleştirilere göre eseri tekrar ele alan yazar böylelikle farklı nüshalarda farklı şair sayıları ortaya çıkarmıştır.
Tezkirenin dili sade, cümleleri kısa ve secilidir. Üslubu akıcı, ahenkli ve yer yer alaycıdır.
Tezkirelerde biyografisi yazılan şairler, asıl isimleriyle değil mahlaslarıyla bu kaynaklarda yer alırlar.
Tezkireci ele aldığı kişinin sosyal statüsüne dikkat eder ve üslubunu ona göre belirler.
Mısra yerine zaman zaman ayın veya mim harfleri de kullanılır.
Tezkireci kendi şiirlerini de metne eklemek isterse o zaman li-muharririhi veya li-mü’ellifihi ibarelerini kullanır.
Aynı şairin farklı şiirlerini veriyorsa ve lehu veya eyzan sözcükleriyle bunu belirtir.
Müraat-ı nazîr, aralarında mana bakımından ilişki bulunan iki veya daha fazla kelimeyi bir ibarede toplama sanatıdır. Tenasüp, telfik ve mütenâsib adlarını da taşır.
Tazmin, bir şairin diğer bir şairin şiirinden bir parçayı kendi şiirinin içinde zikretmesidir.
Manzum veya mensur bir metinde manaları farklı lafızlar arasındaki yazılış ve telaffuz benzerliğine cinas adı verilir.
Gılman, padişahın hizmetinde bulunan genç erkeklere denir.

Sehî Bey - Heşt Behişt

Sehî Bey - Heşt Behişt
Şair ve Anadolu sahasındaki ilk tezkirenin yazarı olan Sehî Bey Edirne’de doğdu. Latîfî tezkiresindeki kayda dayanarak doğum tarihinin 873-875 (1466-1468) yılları arasında olduğu söylenebilir.
Asıl adı belli değildir. Abdullahoğlu denmesine bakılırsa devşirme olduğu söylenebilir.
Necatî Bey’in yanında yetiştiği ve hayatı boyunca da onun çevresinden hiç ayrılmadığı biliniyor. Evliya Çelebi’ye göre (Seyâhatnâme 1, 347) Necatî Bey’in damadıdır.
Sultan Bayezid’in oğlu şehzade Mahmut’un Manisa valiliği zamanında Manisa’ya gitti.
Daha sonra da şehzadeliği sırasında Kanunî’ye divan kâtibi oldu.
Kanunî, padişah olunca Edirne’de küçük bir tevliyet hizmetine geçti (tevliyet = vakıf işleri görevi).
Hayatının son 30 yılını Edirne’de yalnızlık içinde mütevellilik maaşıyla geçirdi. Burada iken tezkiresini yazdı. Dâr-ül hadis mütevellisi iken 1538’te tezkiresini tamamlayarak Karaboğdan seferi dönüşü Kanunî’ye sundu.
1548 yılında Edirne’de seksen yaşını aşmışken öldü.

Eserleri
Sehî Bey, divan sahibi bir şair olmasına rağmen gerek kendi devrinde gerekse vefatından sonra şairliği rağbet görmemiştir, daha çok tezkiresiyle tanınır.
Bir ön sözle başlayan divân; kasideler, gazeller, kıt’alar, murabba’lar, tarihler ve çeşitli latifelerden oluşmaktadır. Divân’ın bilinen bir nüshası Paris’te Bibliotheque Nationale, Mss. Turcs, Supplement, nr.360’ta bulunmaktadır.

Heşt Behişt (1538): Anadolu sahasında şairler tezkiresi yazma geleneği, Sehî Bey’in 1538 yılında Edirne’de tamamladığı Tezkire-i Sehî olarak da bilinen Heşt Behişt ile başlar. Eser, bir ön söz, her birine behişt (cennet) adı verilen sekiz tabaka ve bir hatimeden meydana gelmiştir.
Şairlerin sıralanmasında herhangi bir tertip gözetilmemiştir.
Model olarak Ali Şir Nevayî’nin Mecalisü’n-nefais’ini almıştır. Bunu da eserinin ön sözünde açıklamıştır.
Tabakaların içeriği:
1. Tabaka: Devrin padişahı Kanunî Sultan Süleyman (Muhibbî).
2. Tabaka: Başlangıçtan Kanunî Sultan Süleyman’a gelinceye kadar şiir yazmış padişah ve şehzadeler (6 şair).
3. Tabaka: Vezir, kazasker, defterdar, nişancı, beylerbeyi gibi devlet büyükleri (28 şair).
4. Tabaka: Bilgin şairler (17 şair).
5. Tabaka: Sehî Bey’den önce yaşamış ve ölmüş şairler (34 şair).
6. Tabaka: Sehî Bey’in gençliğinde ün yapmış olan, birçoğu ile tanışma fırsatı bulabildiği şairler (61 şair).
7. Tabaka: Eserin yazıldığı tarihte hayatta bulunan ünlü şairler (39 şair).
8. Tabaka: Eserin yazıldığı sırada yeni yeni duyulmaya başlanan, Sehî’nin kabiliyetli bulduğu “nev-heves”, genç sairler (55 şair).

Heşt Behişt’te bulunan 241 şair hakkında fazla bilgi verilmemiş; hayatları kısaca anlatıldıktan sonra, şiirleri ve sanatları konusunda birkaç söz söylenmiş ve örnek olarak şiirlerinden bir ya da birkaç beyit alınmıştır. Değerlendirmeleri çoğu kez yüzeyseldir. Dili süs ve özentiden uzak, sade ve açıktır.

Heşt Behişt’in en önemli tarafı, Osmanlı Devleti sınırları içinde yetişen şairleri ilk kez bir tezkire halinde toplaması ve böylece birçok şairi unutulmaktan kurtarmasıdır. Tezkire, Osmanlı edebiyatının ilk devirlerindeki şairlerin çoğu hakkında bilgi veren tek kaynaktır.

16. asırdaki Türk Dili, Osmanlı Türkçesi’nin ilk ürünlerinin verildiği bir geçiş dönemi olarak addedilebilir. Klasik üslûbun başlangıcı olan bu dönemde nesirle yazılmış olan ilk eser Heşt-Behişt’tir.


13 Şubat 2015 Cuma

Ali Şîr Nevaî - Mecalisü’n-nefais

ALİ ŞİR NEVAÎ ve MECALİSÜ’N-NEFAİS
Uygur Türklerinden olan Nizâmüddîn Ali Şir Nevaî, 9 Şubat 1441 (H. 17 Ramazan 844) tarihinde Herat’ta doğdu. Ailesi uzun yıllardır Timurluların hizmetinde bulunuyordu. Çocukluk yıllarında Hüseyin Baykara ile arkadaş oldu. Dostlukları ömür boyu devam etti.
Hüseyin Baykara 1469 yılında Horasan’ı ele geçirip Timurluların tahtına oturdu. Ali Şir Nevaî de onun hizmetinde mühürdarlık görevine getirildi. 1472’de “Emir” yani divan beyi unvanını aldı. 1476’da Molla Cam’i’nin irşadı ile Nakşibendi tarikatına dâhil oldu. 1490 yılından itibaren idari işlerden el çekmeye başladı. Zamanını sanatına ayırdı. 3 Ocak 1501’de Herat’ta vefat etti.
15. yüzyılda önemli bir kültür merkezi olan Herat en görkemli devrini Hüseyin Baykara zamanında yaşamıştır (1469-1506). Kendisi de şair olan Hüseyin Baykara’nın etrafında toplanan şair ve âlimler bu dönemde önemli eserler üretmişlerdir. Tezkire türünün ilk örnekleri de bu dönemde ortaya çıktı.
Fars edebiyatının büyük üstadı Camî, Baharistan (1487) adlı tezkiresini ve Emir Devletşah da Tezkiretü’ş şuara (1487) adlı tezkiresini bu muhitte yazmışlardır.
Bu eserleri Ali Şir Nevaî’nin yazdığı ve Türkçe olarak yazılmış ilk tezkire olan Mecalisü’n-nefais (1491) izler. Bu üç tezkire, Herat tezkireleri olarak bilinir.
Sehî Bey’in yazdığı Anadolu’da yazılmış ilk tezkire olan Heşt Behişt (1538) bu ilk örneklerden istifade etmiştir. 16. yüzyıl boyunca Anadolu sahasında yazılan tezkirelerin hepsi Herat tezkirelerine öykünerek yazılmıştır. Bu eserlerde biyografiler uzun, eser örnekleri ise azdır.

Mecalisü’n-nefais
Mecâlisü’n-nefâis bir giriş ve müellifin “meclis” adını verdiği sekiz tabakadan meydana gelmektedir. Giriş bölümünde kitabın telif sebebini açıklayan Nevâî, zamanla unutulan birçok değerli şair hakkında bir kitap yazma arzusu beslediğini, nihayet Hüseyin Baykara’nın teşvik ve desteğiyle eserini yazmaya muvaffak olduğunu belirtir. Tezkirenin her tabakası başında Türkçe açıklama ve her tabaka sonunda yine Türkçe tetimme (temimme = Bir eksiği tamamlamak için katılan şey / ilave) kısmı bulunmaktadır.

Birinci Meclis, Ali Şir Nevaî’nin zamanlarının sonuna yetiştiği, ancak kendilerini tanıma mutluluğuna erişemediği şairleri yer alır. Bunlar, 46 kişiden oluşmaktadır.
İkinci Meclis, Ali Şir Nevaî’nin bazılarıyla küçüklüğünde tanıştığı, bazılarıyla ise sohbet ettiği şairlerden oluşur. Bu şairlerin hepsi eserin yazılmakta olduğu tarih olan 1491’den önce ölmüşlerdir. 93 kişiden oluşmaktadır.
Üçüncü Meclis, Ali Şir Nevaî’nin zamanında üne kavuşan şairleri anlatır. Nevaî bunların bazılarıyla tanışmış, bazılarıyla da dostluk kurmuştur. Bu meclis, 173 kişiden oluşmaktadır.
Dördüncü Meclis, dönemin tanınmış fazıl kişilerini (bilginlerini) ihtiva eder.
Bunlar, 73 kişidir.
Beşinci Meclis, Horasan’ın ve başka yerlerin mirzadelerinden müteşekkildir.
Bunlar 23 kişiden oluşmaktadırlar.
Altıncı Meclis, Horasan’ın dışındaki yerlerde yaşayan 31 ulu kişiden meydana gelmektedir.
Yedinci Meclis, sultanlar ve şehzadelerden meydana gelir. Bunlardan bazıları şairdir, bazıları da güzel şiir okurlar. Bu meclis, 22 kişiden oluşmaktadır.
Sekizinci tabakayı Hüseyin Baykara teşkil etmektedir. Ayrıca bu meclisin sonuna ilave edilen Halvet başlığı altında, Mevlana Lutfî ve Mevlana Kabulî hakkında da bilgi verilmiştir.
Mecalisü’n-nefais’de toplam 459 şair yer almaktadır. Bunlardan 46’sı Türkçe şiir söyleyen şairlerdir.
Tezkirede şairlerin doğum tarihlerine rastlanmaz. Nadiren ölüm tarihi ile kimin döneminde yaşadığı belirtilir.
Nevaî’nin her şairin ekseriyetle bir, bazen iki, en çok da dört beytini örnek verdiği görülür. Sadece Hüseyin Baykara’nın şiirlerinin tamamının matla beyitlerini tezkiresine almıştır.
Nevâî şairlerin şiirlerini değerlendirirken “daha güzel, güzel söz, güzel düşmüştür, renkli, beğenilmiş, akıcı şiir” gibi klişeleri, şahsiyetlerini değerlendirirken de “hoş tabiatlı, şuh tabiatlı, derviş meşrep, güzel sözlü, tekellüfsüz, lâubâli” gibi kalıpları sıkça kullanmıştır.
Ali Şir Nevaî, tezkiresinde yalın fakat estetik bir dil kullanmıştır.

Mecalisü’n-nefais’in asıl değeri Türkçe’de yeni bir türü, şairler tezkiresi geleneğini başlatmış olmasıdır.


Tezkirenin Türkiye’de ve Türkiye dışındaki kütüphanelerde 100’e yakın yazma nüshası bilinmektedir. Kemal Eraslan ve Prof. Dr. Naci Tokman tarafından günümüz Türkçesiyle yayınlanmıştır (TDK, 2001).