ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI I
Ünite 1
Çağdaş Türk
Edebiyatlarının Oluşum Süreci ve Gelişim Çizgisi
Türk Dünyası
Türk dünyasının nüfusu 2011’de yaklaşık olarak
180-200 milyon civarındadır.
Türk boyları, dünyadaki coğrafî dağılımlarına göre
-Hazar denizi merkez alındığında- basit bir şekilde Güneybatı Türklüğü,
Kuzeybatı-Kuzeydoğu Türklüğü ve Doğu Türklüğü olmak üzere üç büyük gurupta
toplanabilir.
Güneybatı Türklüğünü Oğuzlar, Kuzeybatı-Kuzeydoğu Türklüğünü Kıpçaklar, Doğu Türklüğünü de Karluklar
oluşturur, diyebiliriz.
TÜRKİYE TÜRKLERİ
(OSMANLI TÜRKLERİ)
Eski Osmanlı topraklarında kalan Türk
topluluklarının edebiyatlarını ayrı ayrı edebiyatlar olarak algılamak doğru
değildir.
IRAK TÜRKLERİ
Irak’ta günümüzde “Irak Türkmenlerinin Edebiyatı” olarak adlandırılan edebiyatı da
Osmanlı edebiyatının bir kolu ve devamı olarak kabul etmek gerekir.
1918-1932 arasındaki İngiliz mandası sırasında bu
bölgedeki Türkler azınlık durumuna düştü.
1932’de Irak krallığı kuruldu. 1968’de Baas Partisi
yönetimi ele geçirdi ve Türkler üzerindeki baskı zulme dönüştü.
Irak Türkleri, günümüzde Arap alfabesini kullanıyor.
Edebî dilleri de kısaca belirtilen değişiklikler sebebiyle mahallî bir nitelik
kazanmış; Azerbaycan Türkçesi özellikleri ön plana çıkmıştır.
AZERBAYCAN-İRAN
TÜRKLERİ (AZERÎ TÜRKLERİ)
Azerbaycan Türkçesinin oluşum süreci, bir halk
olarak “Azerî Türkleri”nin oluşum sürecinden öncedir.
İran’daki Türk şair ve yazarları genellikle iki
dilde, Türkçe ve Farsça eserler verdiler.
Kafkasya ve İran’da yaşayan Oğuz Türkleri (günümüzdeki
adlandırma ile Azerbaycan
Türkleri) 1804’te başlayan Rus istilası ve 1813’te
Rusya ile İran arasında imzalanan
Gülistan Antlaşması’yla ikiye ayrıldı.
Bugünkü Azerbaycan, Rus ve Ermeni Bolşeviklerin
baskısı altında kaldı. Tarihi kimliklerinden izole edilmeye bu dönemden
itibaren başlandı.
XIX. Yüzyılın
Başlarında Azerbaycan
1747’te İran’da Afşar Nadir Şah’ın öldürülmesinden
sonra Kuzey Azerbaycan üzerindeki İran Türk devletinin nüfuzu zayıflamış, yerel
beyler bağımsızlığına kavuşmuş Azerbaycan’da 10 “hanlık” (beylik) bir tane
sultanlık ortaya çıkmıştı.
Gürcistan’ı elde ettikten sonra Ruslar, Azerbaycan’ı
ve sonra da Kuzey Kafkasya’yı istilaya başladılar. Dağıstan’da 1784’de İmam Mansur ile başlayan Ruslara karşı
direniş, uzun yıllar süren savaşlardan sonra 1859’da Şeyh Şamil’in teslim olmasına kadar sürdü.
Azerbaycan hanlıkları, Ruslarla birçok kere
savaştılar ama, onları durduracak güce sahip değillerdi.
Rus işgaliyle Kafkasya ve Azerbaycan’da önce
değişim, ardından da “modernleşme” başladı.
Tiflis, etrafı Müslümanlarla çevrili Avrupaî bir
şehre dönüşmüştü.
Azerbaycan’da
Yenileşme Hareketleri
Kafkasya’daki ilk Rus okulu 1802’de Tiflis’te
açıldı. 1819 yılından sonra
“Azerbaycan Türkçesi” de (o zaman Rusların adlandırmasıyla “Tatarca”) bu
mektepte okutulan dersler arasında yer aldı.
Rusların açtıkları okulların yaygınlaşmasıyla
birlikte özel okullarda açılmaya başladı. Modern Azerî edebiyatının oluşumunda
ve gelişmesinde büyük rol oynayan ilk şahsiyetlerin yetişmesinde, hem resmî Rus
okullarının hem de sözünü ettiğimiz bu “Usul-i
Cedid” mekteplerin büyük
rolü oldu.
19. yüzyılın sonlarından itibaren yaygınlaşan
“Usul-i Cedit” mekteplerde birçok “Maarifçi” aydın yetiştirdi.
KUZEY BATI VE
KUZEY DOĞU TÜRKLERİ
Bu guruba Kırım Tatarları, İdil-Ural Tatarları, Sibirya
Tatarları, Karaylar, Başkurtlar, Kumuklar, Karaçay Balkarlar, Noğaylar,
Kazaklar, Kırgızlar vd. dâhildir.
Altınordu Devleti’nin yıkılmasından bu bölgede
siyasi istikrar uzun dönemde sağlanamadığı için küçük hanlıklar ortaya çıkmaya
başladı. Bu hanlıkların da zamanla siyasi bakımdan güç kaybetmeleri edebi
verimi iyice zayıflatmıştır.
Tatarlar,
Başkurtlar
1552’de İdil-Ural bölgesindeki Kazan Hanlığı’nın
Korkunç İvan tarafından yıkılmasından sonra bölge Türkleri üzerinde asırlarca
devam edecek olan asimilasyon başlamış oldu. Kazan, Rus misyonerlerinin merkezi
hâline getirildi. Böylece zamanla Hristiyanlaştırılmış Tatarlar ortaya çıktı. Kreşin denilen bu
topluluğun bir kısmı zamanla dilini ve kültürünü tamamen kaybederek Ruslaştı.
Aynı bölgede Çuvaşların ve diğer bazı
küçük halkların Hristiyanlaştırılmasında Ruslar daha başarılı oldular.
19. asrın başlarına gelindiğinde Çarlık yönetimi
altında yaşayan bütün Müslümanlar, Ruslarda gördükleri her türlü tavrı, onların
hayat tarzını “kâfirlik” olarak algılamaya başlamıştı.
Tatar ve Başkurtların da desteklediği Pugaçev (1773-1774)
ayaklanması sırasındaki gelişmelerden korkuya kapılan Ortodoks
kilisesinin “Kutsal Sinod”u da Müslümanlar üzerindeki baskının
hafifletilmesinden yana tavır aldı. 1773’te “Dinî Hoşgörü” fermanı yayımlandı.
Dağıstan ve batı Türkistan medreselerine gidebilen
ve oralarda dinî tahsil yapan Tatarlar
Buhara, Semerkant medreselerinde skolastik
düşünceyle karşılaştılar.
Abdunnasır Kursevî (1776-1813), Şıhabüddin Mercanî
(1818-1889), Arif Sayranî, Nizameddin El-Kuruçî gibi din adamları cemiyetteki
yanlış din anlayışını eleştirdi ve “içtihat” anlayışını, akılcı düşünceyi
yeniden İslam toplumuna hatırlatmaya, onu uygulamaya koymaya başladılar.
Utız İmeni, döneminde yeni içtihatların gerekli olduğunu ileri
sürdü, Sufî
Allahyar’ın Çağatay Türkçesiyle
Sebatü’l-Gacizîn [Âcizin] ve Farsça Muradü’l-Garifin [Ârifîn] adlı
eserlerine Arapça şerhler yazdı.
Sufî şairler arasında Tacetdin Yalçıkul (1768-1838) dikkati çeker. Sebatü’l-Âcizîn için yazdığı Risale-i
Gazize adlı şerh çok meşhurdur.
Ebilmenih
Kargalı (1782-1833) “Terceme-i Hacı
Ebilmeniħ” adlı eserinde bir kısmını
Hac ziyaretinde yazdığı tahmin edilen münacat,
kasideler, manzum hikâyeler bulunur.
Hibetulla
Salıhov (1794-1867) Tuhfetü’l-Evlad manzumesinde Arapçanın
fonetik özelliklerinden (Tecvid’ten) söz eder. Mecmagı’l-Edeb [Mecmaü’l-Edeb] adlı dinî-ahlakî eserinde şeyh ve
mürit olmanın şartlarından söz eder.
Şemsetdin Zeki (1822-1865) Doğuştan kördür. Tatarca yazdığı lirik
ve mistik gazelleri halk arasında büyük bir şöhret kazanmıştır. Şiirlerinde
felsefî derinlik, incelik, akıcı bir dil dikkati çeker. Fuzulî’ye nazireler
yazmıştır.
Kırım Tatarları
Rusların İdil-Ural bölgesindeki Hristiyanlaştırma,
Ruslaştırma hareketlerinin yıkıcılığına şahit olan Kırımlılar, dalgalar
hâlinde “Ak Topraklar” [Hak Topraklar] dedikleri Türkiye’ye göç etmeye başlar.
Kırım’daki modernleşme hareketleri, doğrudan doğruya
İsmail Gaspıralı’nın 1881’de yayımlanan
Rusya Müslümanları adlı eseriyle ve 1883’te Bahçesaray’da yayımlamaya başladığı
Tercüman gazetesiyle başlar.
1917 devriminden sonra milliyetçi Kırım Türklerinin
kurdukları hükûmet Bolşevikler tarafından yıkılır, başkanı Numan Çelebi Cihan kurşuna dizilir (23 Şubat 1918).
Kırım Tatarları hâlen Kiril harflerini kullanmaktadır
ama zaman zaman Latin alfabesiyle de süreli yayın veya kitap basılmaktadır.
Kazaklar
Kazakistan’da Rus istilası yaklaşık olarak 1731
yılında başlayıp 1869’da sona erdi.
Aktban Şuburundu
(veya Şubrındı): 1723-1727 yılları
arasındaki Kalmuk saldırılarında büyük bozguna uğrayan Kazakların bu döneme
verdikleri addır.
Şokan (veya Çokan) Velihanov,
Manas Destanı’nın bir kısmını derleyip Rusçasıyla birlikte yayımlayarak, bu
destanı bilim dünyasına tanıtması, edebiyat alanındaki en değerli çalışmasıdır.
Ibıray (İbrahim) Altınsarin,
Kazakça’nın edebî dil olarak işlenmesi gibi konularda hizmetlerde bulundu.
RUSYA
TÜRKLERİNDE MİLLİ KİMLİK, MODERN EDEBİYAT, EDEBÎ DİL VE ALFABE MESELESİ
Gaspıralı, “Türklüğü” tek bir ulusal kimlik olarak düşünüyor,
Osmanlıları, ve Çin Türklerini, Rusya’daki çeşitli Türk boylarını (Kazak,
Kırgız, Özbek, Türkmen vs.) bu kimlik çatısı altında bir “millet” hâline
getirmeye çalışıyordu.
Bu yöndeki gelişmeler Bolşevik Devriminden sonra
hızlı şekilde baltalandı.
Türkistan’da 1925 yılına kadar Bolşeviklere karşı
direnen, bir ara önderliğini Enver Paşa’nın
yaptığı Basmacılar da İslamcı-Türkçü ideallere sahipti.
Alfabe konusuyla ciddi bir biçimde, ilk ilgilenen
şahıs Azerbaycan Türklerinden Mirza Fethali
Ahundzade oldu. Böylece Arap
harflerinin ıslahı veya değiştirilmesi, Türk dünyasının gündemine girmiş
oluyordu.
İslam âleminin ihtiyaç duyduğu kitapların basıldığı
üçüncü merkez Kazan şehri olmuştur.
İsmail Gaspıralı Rusya Müslümanları arasındaki
modernleşme hareketlerine önderlik eden 18 kişiden söz eder: Mirza Fethali Ahundof, Kayyum Efendi Nasirof [Nasirî], Şıhabüddin Mercanî, Hasan Bey Melikof [Zerdabî], Ahmed El-Hadi
[Maksudî], Rızaeddin [Fahreddin], Tahirî [Şakircan Tahirî], Neriman Bey [Nerimanof], Mecid Bey [Sultan Mecid Ganizade], Reşit Efendi [Abdürreşit İbrahimof], Ataullah Efendi [Ataullah Beyazıdof], Muhammet Fatih Efendi [Fatih Kerimî],
Fırkat Efendi Ferganî [Zakircan
Furkat], Hayrulla Efendi Osmanof,
Abdüsselam Efendi Ahundzade, Muhammet
Zahir Bigiyev, Molla Sabircan Efendi, Ahund Yusuf Talıbzade (Gaspıralı 1905-1907: Tercüman).
Rusya Türklerinin ilk gazetesi olan Ekinçi’yi Azerbaycan Türklerinden Hasan Bey Melikzade Zerdabî, uzun uğraşlardan sonra 1875-1877
yılları arasında Bakû’da çıkarmıştır.
Abdurreşit
İbrahim (Reşid Kadı adıyla da bilinir) ile Yusuf Akçura ve daha başka aydınlar öne çıkarak, Müslümanların
neler yapması gerektiğiyle ilgili görüşmeler yaptılar.
“Umum Rusya Müslümanları”nın Petersburg’ta bir
toplantı yapmaları için teşebbüse geçilmesine karar verildi. Kurultay 10-15
Nisan 1905 tarihlerde Ufa’da toplandı.
15 Ağustos 1905’te Nijninovgorod şehrinde kurultay yapılması
için izin istendi. Vali izin vermeyince delegeler, “Gustav Struve”
adlı gemiye binerek Oka nehri üzerinde gemide kurultayı gerçekleştirdi. II.
Kurultay 13-23 Ocak 1906’da Petersburg’da, III. Kurultay da 16-21 Ağustos 1906
tarihlerinde Nijni Novgorod (Mekerce Panayırı)’da yapıldı.
Ünite 2
Çağdaş Türk
Edebiyatında Kullanılan Alfabeler
Matbaacılar, Arap harflerinin şekillerini biraz
değiştirerek (Şinasi, Ebüzziya Tevfik)
hem dizgi işlerini hızlandırmak hem de güzel baskı elde edebilmek için bir
hayli uğraştılar.
1910’lı yıllardan itibaren Hüseyin Cahit Yalçın, Celal
Nuri İleri, Abdullah Cevdet, Kılıçzade Hakkı gibi Türk aydınları
açık açık Latin harflerini kabul etmenin gerektiğini öne sürdüler.
Rusya’da Kazan’ın düşmesiyle (1552) başlayan
Hristiyanlaştırma hareketlerinde misyonerler,
18. yüzyılın ortalarından itibaren Kiril
alfabesini Müslüman olan veya olmayan çeşitli Türk boylarının dillerinde dinî
metinleri yazmak ve bastırmak için kullandılar.
Kazaklardan Ibıray
Altinsarin 1879’da “Kirgizkaya
Ħrestomatiya” adlı okuma kitabını Kiril alfabesiyle yazıp bastırdı.
Rus politikalarına rağmen Arap alfabesi, Çarlık
Rusyası’ndaki Türk boyları arasında 1920’li yılların sonlarına kadar millî
alfabe olarak kullanıldı.
Azerbaycan’da 1857’de Mirze Feteli Aħundzade, Türkiye’de 1862’de Münif Efendi Arap harfleri üzerinde değişiklikler teklifinde
bulundular. Namık Kemal Arap
harflerinin ıslahına yönelik bu hareketlere şiddetle karşı çıktı.
1879’da Tiflis’te Mehemmedağa Şahtaħtlı, Rusça ve Azerbaycan Türkçesiyle “Tekmilleştirilmiş Müselman Elifbası” ve
1902’de de “Savtî Şark Elifbası” adlı
kitaplarını bastırır.
Ahmet
Baytursunoğlu 1912’de “Okuv Kuralı” adlı alfabe-okuma kitabında
Arap alfabesini,
Kazakçanın ses özelliklerini tamamıyla yansıtacak
şekilde fonetikleştirir ve bu alfabe geniş kabul görür. Özbekler de bu
gelişmeye uyar; Abdurrauf Fıtrat’ın
da içinde bulunduğu bir gurup 1923’te dokuz ünlünün varlığına dayanan bir Arap
alfabesi hazırlar ve ıslah edilmiş (fonetikleştirilmiş) bu alfabe Özbekistan’da
kullanılır.
Türk aydınları arasında Arap harflerinin ıslahı veya
Latin harfleriyle değiştirilmesi yolundaki eğilimlerin artık olgunlaştığını
gören Sovyet hükûmeti 1926’da Bakü’de I. Türkoloji Kurultayı’nın toplanmasını
sağlar. Türk boyları için tek
bir Latin alfabesinin uygulanmasını kararlaştırır. Türk boyları arasında Latin harflerine
geçiş başladı. Latin alfabesine geçişte bütün Türk boylarının aydınları, bilim
adamları büyük ölçüde alfabe ortaklığı için özen gösterseler de 1938’de Kiril
alfabesine geçişte, alfabe birliği tam olarak bozuldu. Her bir Türk halkına
ayrı bir alfabe uyarlandı.
KUZEY-GÜNEY
AZERBAYCAN AZERÎ TÜRKÇESİ ALFABELERİ
1991’den sonra kabul edilen Azerî Latin alfabesi:
A a, B b, C c, Ç ç, D d, E e, Ə ə, F f, G g, Ğ ğ, H
h, X x, I ı, İ i, J j, K k, Q q, L l, M m,
N n, O o, Ö ö, P p, R r, S s, Ş ş, T t, U u, Ü ü, V
v, Y y, Z z.
Ünite 3
Çağdaş Azeri
Edebiyatı
Nüfusları yaklaşık olarak 35-40 milyon civarındadır.
Azerbaycan sözlü edebiyatı, Türklerin tarih
sahnesine çıkışına ve genel Türk kültürüne bağlıdır.
1801'de Gürcistan'a yerleşen Ruslar 1804'ten
itibaren bu Azerbaycan "Hanlık"larını ortadan kaldırdılar ve İran
topraklarına girdiler. 1813'te Çarlık Rusya ve İran arasında imzalanan Gülistan Anlaşması ile
Azerbaycan toprakları Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye bölündü.
19. Yüzyılın
Başlarında Azerbaycan ve Azerî Edebiyatı
Azerbaycan edebiyatında modernleşmeyle birlikte yeni
edebî türler de ortaya çıkar:
Roman, modern hikâye, tiyatro
eserleri, makale, tenkit, edebiyat tarihi vs. Kaside, mesnevî gibi türler,
yerlerini “poéma” (manzum hikâye veya manzum roman) denilen nazım şekline
bırakır.
Klasik edebiyattaki mizah geleneği, gelişmekte olan
modern edebiyatta da önemli temsilciler yetiştirir. Bu tarzın temsilcileri
arasında Baba Bey Şâkir (1770-1844),
Ġasımbey Zakir, Séyyid Azim [Ezim] Şirvanî sayılabilir. Mirze Ali Ekber [Elekber] Sabir mizah ve hiciv anlayışını değiştirerek
satirik şiiri zirveye ulaştırır.
Güney Azerbaycan’da yeni edebiyatın ilk temsilcileri
arasında Abdurrahim Talibov,
Zeynelabidin
Şirvanî, Mirze Ağa Tebrizî sayılabilir.
Asrın başlarında bu bölgedeki edebiyatta en çok
rağbet gören nazım şekli gazeldir.
Hemen her şairin kendi ana dili yanında Farsçayı da
bilmekte ve kullanmaktadır.
19. yüzyılda Andelip,
Nebatî, biraz daha önceki dönemlerde
Molla Penah Vakıf gibi büyük
şairler, âşık şiirinin ufkunu
genişletmesinde önemli rol oynamışlardır.
Séyyid Ebulġasım
Nebatî (1812-1873),
çağının en büyük şairlerinden biridir. Tamamen
orijinal sanatkârlık kudretine sahip bir şairdir.
Mirze Méhdi Şükûhî (1829/30-1896),
Tebriz’de doğmuş, Maddî ve manevî
sıkıntılar içerisinde kötümser bir ömür sürmüş, daha çok mizahî şiirleriyle
tanınmıştır. Realist bir şairdir.
Halkın yaşayışını, âdetlerini, batıl inançlarını çok renkli, akıcı bir dille,
ince bir alayla dile getirir. Divanı, Münazara-i Akl ü Aşk adlı bir mesnevisi,
Sadî’nin Gülistan’ı tarzında üç yüzden fazla, Farsça, küçük, nasihatâmiz hikâyeleri
(latife) bulunmaktadır.
Héyran Hanım, 4500 beyitlik divanındaki sade dille yazılmış
şiirlerinde Fuzulî’nin etkisindedir.
Modern Azerbaycan edebiyatının ilk aydınlardan
birisi şüphe yok ki Abbasġuluağa
Bakıhanov Ġüdsî (1774-1846)’dir.
Mükemmel bir tahsil görmüştür. 1835
yılından sonra babasının Emsar köyünde bulunan malikânesine çekilerek
eserlerini yazmaya başladı. 1846’da Hacca giderken geçtiği İstanbul’da I. Abdülmecid Han’a Arapça yazdığı Esrârü’l-Melekût adlı astronomiye ait
eserini takdim etti.
Nâzım-nesir karışık olarak yazdığı Kitab-ı Askeriyye’de, mesneviler ve âşık
hikâyelerinin etkisi görülür. Bir demircinin oğlu olan Asker ve sevgilisinin
birbirine kavuşabilmek için akıllıca, temkinli ve tedbirli hareket etmeleri, bu
sayede amaçlarına ulaşmaları, bu eseri, mesnevi ve âşık hikâyelerinden ayırır.
Burada yeni bir “âşık” tipi şekillenmeye başlamıştır.
“Tebriz Ehline Hitab” adlı, Tebriz’deki esnafın, din
adamlarının sahtekârlıklarını ifşa eden bir hicviyesi meşhurdur. Hâlen elde
olmayan kaybolmuş bir “Divan”ı da vardır.
Mirze Şefi Vâzéh (1794-1852);
müstehzi, serbest fikirli, zeki, üstat
bir şair ve mâhir bir hattat idi. Gence’de
ilk özel okulu açmıştır. Öğrencilerinden F.
Bodenstedt, ülkesine döndükten sonra Mirze
Şefi’nin şiirlerinin çevirisinden ibaret olan Die Lieder des Mirze Schaffy (Mirze
Şefi’nin Şarkıları) adlı eserini neşretti.
Mirze Şefi uzun süren öğretmenliği sırasında ders
kitabı eksikliğinden mütevellit “Tatarskaya
Ħerestomatiya Azerbaydjanskogo nareçiya” [“Azerbaycan Şivesinin Tatar Ders Kitabı”] adlı bir eser neşretti. İki
bölüm ve sözlük kısmından ibaret bu eser Rus sansürüne takıldı.
Ġasımbey Zâkir (1784-1857), Azerî
şiirinde Vâkıf ve Vidadî ile başlayan realizm çığırının, mahallîleşme
cereyanının 19. yüzyıldaki en önemli temsilcisidir. Gazellerindeki dil, biraz
daha ağır olmasına rağmen, koşma ve geraylı sade ve çok akıcı bir halk diliyle
söylenmiştir. Manzum hikâyeleri, temsilleri ve mektuplarıyla Azerbaycan’daki
sosyal bozuklukları, adaletsizliği, Rus memurlarının zulmünü, cahil ve çıkarcı
din adamlarını, keyfi hareketleriyle tanınan “bey”leri sert bir şekilde
hicvetmiştir.
İsmail Bey
Kutkaşınlı (1806-1869), 35 yıl Rus ordusunda subay olarak hizmet etmiş, görevi
sebebiyle Rusya’nın birçok yerlerinde bulunmuş, 1835’te Varşova’da, Fransızca
yazdığı Rechid-bey et Saadete Chanime
[Reşit Bey ve Saadet Hanım] adlı
hikâye kitabını yayımlamıştır. Eserin en önemli yanı, kadın hukuku bakımından
taşıdığı yeni fikirlerdir. Seyahat hâtıralarını “Sefernâme” adlı bir kitapta topladı.
Séyit Azim Şirvanî (1835-1888)
(Azerî Türkçesinde “Séyid Ezim”), 19. yüzyılın en büyük Azeri şairidir. Tahsilini
tamamladıktan sonra mektep açıp öğretmenlik yapmaya başladı. Halkı aldatan
cahil dini adamlarını; Rus yönetiminin kendilerine verdiği imtiyazlardan şımarıp
halka kötü davranan, zulm eden beyleri; rüşvetçi Rus memurlarını;
adaletsizliği, çeşitli sosyal bozuklukları; dine karıştırılan hurafeleri
açıktan açığa yeren mizahî şiirler söylemeye başladı. Bu yüzden yoğun
baskılarla karşılaşsa da yılmadı.
Şamaħı’da “Beytü’s-safâ” adıyla bir şairler meclisi kurdu. Şair olarak
şöhreti kısa zamanda bütün Azerbaycan’a yayıldı ve kendisine “serâmed-i dövrân”
(dönemin öncüsü) unvanı verildi. Ekinçi’de
yayımlanan şiirlerinde, “maarifçi” ideallerden bahseder. Ziya, Ziya-yı Kafkaziyye, Keşkül gibi gazete ve dergilerde de aynı
mahiyette şiirleri neşredilir.
Séyit Azim’in, tamamlayamadığı “Tezkire”sinde Türkiye, İran, Azerbaycan gibi geniş bir Türk
coğrafyasına yer verilmesi dikkati çeker. Türkçe
külliyatı, “Eserleri” adı altında üç
cilt hâlinde yayınlanır.
Ders kitaplarının çocukların anlayacağı sade bir
dille yazılmasını istiyordu. Örnek olarak Rebiü’l-Etfâl
adını verdiği manzum ve mensur hikâyelerden, temsillerden meydana gelen bir
ders kitabı yazmıştır. Bu eser de Rus sansürüne takılmıştır.
Yetiştirdiği öğrenciler arasında geleceğin satirik
şairi ve modern şiirin gerçek kurucusu, Mirze
[Elekber] Aliekber Sâbir de vardır.
Mirze Feteli
[Feth Ali] Ahundzade (1812-1878)
Tiyatro yazarı, şair, edebiyat teorisyeni,
mütefekkir ve reformisttir.
Amcası, tanınmış din adamı Ahund Ali Asgar, kendi yanında alıkoyarak tahsil ve terbiyesiyle
bizzat meşgul olur. Ali Asgar, Feteli’yi çok sever onu kendine evlatlık edinir.
Bunun için Feteli “Aħundzade” olarak tanınmaya başlar. Gence’de Mirze Şefi’yle tanışır. Ondan “nestalik”
dersleri almaya başlar. 1848 yılında
Nasiruddin Şah’ın tahta cıkışı
munasebetiyle Rus hukumetinin İran’a gönderdiği heyete dahil edilir. Bu
vesileyle İran’ın birçok yerlerini gördüğü gibi Hamne’de yaşayan üvey kardeşlerini
de ziyaret eder. Bu seyahat intibalarını daha sonra yazacağı tiyatro eserlerinde
ve Kemaluddevle Mektubları’nda
kullanır(Kemalüddevle Mektubları, üslup ve kurgusu bakımından Voltaire’in Felsefî
Mektuplar adlı eserine yakındır).
1850’den itibaren tiyatro eserleri yazmaya başlar,
bunları 1859’da Temsilat adıyla
bastırır.
Arap harflerini ıslah amacıyla hazırladığı Farsça
layihasını (projesini) Türkiye, İran ve Rusya’nın önde gelen devlet adamlarına
gönderir. Cemiyyet-i İlmiyye-i
Osmaniyye’de Münif Efendi (Paşa’nın)’nin ve kendisinin de hazır bulunduğu bir
komisyonda görüşülür. Aħundzade, İstanbul’dan hayal kırıklığı ile ayrılır.
Ahundzade’nin temel prensip olarak pozitif
düşünceyi, akıl ve mantığı mutlak ölçü olarak ele aldığı görülür.
1850-55 yılları arasında 6 komedi (Hékâyet-i Molla İbrahimħelil Kimyager;
Hékâyet-i
Mösyö Jordan
Hekim-i Nebatât ve Derviş Mestelişah Câdûgûn-ı Meşhur; Hékâyet-i Vezir-i
Ħan-ı Lenkeran;
Hékâyet-i Ħırs-ı Ġuldurbasan; Hékâyet-i Merd-i Ħesis Hacı Ġara; Mürafie
Vekillerinin
Hékâyeti) yazar. Rus sansürü bu
eserlerin basımını geciktirir. O arada Hékâyet-i
Yusuf Şah (veya Aldanmış Kevakib) adlı bir hikâye de yazar. Böylece bütün
bu eserlerini Temsilât adıyla Tiflis’te bastırır (1859).
Temsilât Türkler
ve Müslümanlar arasında yazılan ilk tiyatro eserleri olur.
Avrupa’da olduğu gibi Doğu’da da dinî hayatta,
sosyal ve siyasî düzende köklü reformlar yapmak, Aħundzade’nin en büyük
emeliydi.
Edebî, tenkidî meseleler hakkındaki
değerlendirmelerini, nazarî görüşlerini şu yazılarında derli toplu olarak bulabiliriz:
Féhrist-i Kitap (1859, Temsilât’ın önsözü), Nazm ve Nesr Hakkında (1862), Tenġid Risalesi (1862), Hékâyet (1865), Kritika (1871, bu eleştiri, İran’da çıkan Millet adlı gazete için
yazılmıştır), Mirze Ağa’nın Piyesleri
Haġġında Kritika (1871).
Azerbaycan’da
Tiyatro
Aħundzade’nin Rusça sahneye konulan ilk eseri “Mösyö Jordan”dır. 1851 yılı mart ayı
içerisinde Petersburg’da asilzâdelerden birinin evinde düzenlenen müsamerede
sahnelenir ve büyük bir ilgiyle karşılanır. İkinci olarak Hékâyet-i Ħırs-ı Ġuldurbasan, 31 Ocak 1852’de Tiflis’te yine Rusça
oynanmıştır.
23 Mart 1873’te gazeteci Hesen Bey Melikzade Zerdabî ve geleceğin tiyatro yazarı, Necef Bey Vezirli (1854-1926)’nin
yönetiminde “Bakû Réalni Mektebi”nin öğrencileri, “Lenkeran Ħanının Vezirî”ni sahneye koyar. Böylece Azerbaycan
tiyatro sahnesi de açılmış olur.
İlk tiyatro binası 1858’de Şamaħı’da inşa edilmiştir.
Necef Bey
Vezirli’nin piyeslerinde
Azerbaycan’ın sosyal ve kültürel problemleri realist bir şekilde işlenir.
Necef Bey, 1896’da ilk trajedi (facia) olan Müsibet-i Feħreddin’i yazdı. Diğer
piyesleri arasında Év Terbiyesinin Bir
Şekli (1875), Gemi Lövbersiz Olmaz
(1876), Daldan Atılan Daş Topuğa Deyer
(1890), Sonraki Pişmanlık Fayda Vérmez
(1890), Adı Var Özü Yoħ (1981), Yağışdan Çıħdıġ Yağmura Düşdük (1895), Pehlivan-ı Zemâne (1898-1900) sayılabilir.
Ünite 4
Çağdaş Azeri
Edebiyatı
XX. YÜZYIL AZERÎ
EDEBİYATI
Azerbaycan’da
Tiyatro
XIX. asrın sonlarında Neriman Nerimanov (1870-1925)’un tiyatro eserleri, konuları ve
idealleriyle dikkati çeker.
Nadanlıġ (1894), Dilin
Belası (1895), Şamdan Bey (1899),
Nadir Şah
(1899) gibi dram eserleri vardır. Azerbaycan’ın siyasî hayatına doğrudan
doğruya girerek Azerbaycan Bolşeviklerinin lideri ve 1920’de de Azerbaycan’ı
yöneten ilk Bolşevik başkan olmuştur.
1906’da “Müselman
Dram Artistlerinin Şirketi” adıyla ilk
profesyonel topluluk oluşturuldu.
Molla Nesreddin mizah dergisinin yöneticisi Celil Memmedġuluzade (1866-1932) mizahî yazıları, küçük hikâyeleri
yanında dram eserleriyle de devrine damgasını vurmuş şahsiyetlerdendir.
Çay Destgâhı (alegorik dram, 1889), Kişmiş Oyunu (komedi,
1892), Ölüler
(dram 1909), Anamın Kitabı (dram,
1919; Piyesteki üç kardeş, üç ayrı memlekette okumuştur: Biri Türkiye’de, biri
Rusya’da ve biri de İran’da. Bacıları ise Azerbaycan’da annelerinin yanında terbiye
görmüştür. Kardeşler tahsillerini tamamlayıp ana ocağına dönünce geçinemezler, ne
yapacaklarını şaşırırlar. Üç ayrı insan, üç ayrı dünya görüşü karşı karşıyadır.
Kızkardeşleri doğru olan yolu bulur; yani Azerbaycan’ın yolunu. Bu yazarın
kendisinin de benimsemiş olduğu bir sentezdir), Kâmança (dram, 1920), Danabaş
Kendinin Mektebi (komedi, 1921), Lâl
(senaryo, 1921), Deli Yığınçağı (komedi,
1926) gibi eserleri vardır.
Ebdürrahim Bey
Haġvérdili (1870-1933) de “Molla Nesreddin” ekolü
mensuplarındandır. Eserleri arasında Dağılan
Tifaġ (1896), Beħtsiz Cavan
(1900), Ağa Mehemmed Şah Ġacar
(1907), Millet Dostları (1905) Ağaç Kölgesinde, Edalet Ġapıları, Yoldaş
Koroğlu sayılabilir.
Halk tiyatrosunu da incelemiş; eserlerini bu millî
zemine dayandırmaya çalışmıştır.
Üzéyir Hacıbeyli (1885-1948) yazar, gazeteci ve bestekârdır. Léyli ve Mecnun (1908), Er ve
Arvad (1909), O Olmasın Bu Olsun (diğer
adıyla Meşedi İbad, 1909), Şéyħ Sen’an (1909), Rüstem ve Söhrab (1910), Arşın
Mal Alan (1912-1913), Şah Abbas ve
Ħurşidbanu (1912), Aslı ve Kerem
(1912) gibi eserlerini kendisi yazıp besteleyerek Azerî sahnesinin ilk
operalarını yaratır.
Abdulla Şaiġ (1881-1959), çocuklar
için yazdığı şiir, hikâye, roman ve piyeslerle tanınmıştır.
İlk piyesi Gözel Bahar (1910) manzumdur. Bunu Çoban,
İdéal ve İnsanlıġ (1914) adlı romantik-sembolik eseri takip etti. Ayrıca
İldırım (1927), Aldanmış Ulduzlar (1928), Ħasay (1935), Éloğlu (1939), Veten
(1942), Ana (1945), Nüşûbe (1945), Heġiġete Doğru gibi piyesleri de vardır. A.
Şaiġ’in Araz adlı romanı en tanınmış eserleri arasındadır. Ħatirelerim,
Ħatireler Silsilesinden adlı anıları, Azerbaycan edebiyatının neredeyse bir asırlık
geçmişine ışık tutar.
Hüséyn Cavid (1882-1941) devrin en meşhur şair ve dram yazarıdır.
Cavid’in Batı ve Doğu medeniyetleri
arasında bir sentez yapmaya çalıştığı görülür. Sürüldüğü
Sibirya’daki bir çalışma kampında vefat etti.
İlk dram eserleri olan Ana’da ve onu izleyen Maral’da
beşerî problemler ele alınmıştır.
Şéyħ Sen’an’da, Şark’ın büyük düşünce ve dünya görüşünü temsil
eden tasavvufun çağdaş bir yorumuyla karşılaşılır. Mekke’nin tanınmış şeyhi,
bir aşk darbesiyle sarsılır, kuru bilgiden ibaret dünyası yıkılır. Kendini ve
dünyayı yeniden sorgulamaya başlar.
İblis adlı manzum dramının konusu I. Dünya Savaşı
sırasında, Arabistan cephesinden bozularak geri dönen Osmanlı subaylarının
hayatlarıdır.
Uçurum (1917) adlı manzum dramda Türkiye’de yanlış
Batılılaşma ve bunun yol açtığı ahlak bozuklukları, sosyal çöküş, tenkit
edilir.
Siyavuş, Topal Téymur, Ħeyyam gibi dramlarıyla millî-romantik
tiyatronun da temellerini atar.
Cefer Cabbarlı (1889-1934)
İlk dramı Vefalı
Seriyye (1915)’dir. Bunu Solğun
Çiçekler (1917) takip eder. Her iki eser de aile ve kadın problemleriyle
alâkalıdır.
Edirne’nin Fethi (1917), Trablus
Muharibesi veya Ulduz (yazılışı;
1917, ilk baskısı; 1989), Bakı Muharibesi
(kayıp), Nesreddin Şah (1916-1918)
gibi tarihi dramlar yazsa da bu eserlerinde bir aşk hikâyesi, konunun merkezinde
yer alır.
Aydın (1919-1921), Oġtay
Éloğlu (1923) ve Od Gelini (1928)
adlı eserlerinde artık sosyalist düşüncenin etkisi altındadır.
Cabbarlı’nın Sévil
(1929), Almas (1930), Yaşar (1932), Dönüş (1933), 1905’inci İlde (1931)
gibi eserlerinde maruz kaldığı büyük baskının izleri görülür.
Azerbaycan edebiyatında 1930-1941 yıllarında yazılan
Mirze İbrahimov’un Heyat, Madrit, Süléyman Rüstem’in
Ġaçaġ Nebi, Semed Vurğun’un Vaġif
[Vâkıf], Ħanlar gibi dramları, en
başarılı eserler arasındadır.
II. Dünya Harbi’nde bütün sanat hayatında ortaya
çıkan eğilim, faşizme karşı mücadeledir.
II. Dünya Savaşı’nın işlendiği belli başlı piyesleri
şöylece sıralayabiliriz: Sabit Rehman,
Hücum Davam Édir; Süléyman
Sani Aħundof, Çetin Dere, Ġayğı; M. Tehmasıb, Aslan Yatağı;
R. Rıza, Vefa; Zéynal Ħelil, İntiġam.
II. Dünya Harbi’nden sonra İlyas Efendiyév (1914-1996) Azerbaycan tiyatrosunun en önde gelen şahsiyetlerinden
biri olmuştur. İşıġlı Yollar (1946), Bahar Suları (1948), Atayévler Ailesinde (1954), Sen Hemişe Menimlesen (1964), Unudabilmirem (1966), Mehvolmuş Gündelikler (1968), Menim
Günahım (1969), Mahnı Dağlarda Ġaldı (1972), Ġeribe Oğlan (1974), Ħurşidbanu
Natevan (1978), Büllur Sarayda
(1983) gibi eserleri sadece Azerbaycan sahnesinde değil, Sovyetler Birliği’nin
birçok yerinde büyük ilgi görmüştür.
Sabit Rehman (1910-1970) daha
çok komedileriyle tanınmıştır. Toy ve
Ħoşbeħtler, Aydınlar, Nişanlı Ġız, Eliġulu Évlenir, Yalan Külekler başlıca
eserleridir.
Enver
Memmedhanlı (1913-1990), Şerġin Seheri (1947) dramıyla dikkati
çeker. Od
İçinde adlı dramında, millî
bir problem olan Güney Azerbaycan’da 1945-1946 arasında cereyan eden, Pişeverî önderliğindeki ulusal hareket
anlatır.
1905 sonrası Azerbaycan edebiyatı bir yandan
Türkiye, diğer yandan da Rusya’daki edebî hareketlerin, siyasî gelişmelerin
etkisi altındadır.
Dönemin Önde
Gelen Temsilcileri
Celil
Memmedġuluzade (1866-1932) dönemin en
etkili şahsiyetlerindendir.
Dergisinde “Molla
Nesreddin” imzasını kullanmış ve bu adla da meşhur olmuştur.
Mirze Aliekber
Sâbir (1862-1911) Türkiye’de az çok tanınmakta; Hophopname’siyle bilinmektedir. Modern
eğitimden (Usul-i Cedid) yanadır; bu konuda İsmail Gaspıralı’yı takip eder.
1917 ihtilalinin hemen sonrasında, 28 Mayıs 1918’de
Gence’de Mehmed Emin
Resulzade’nin başkanlığında tarihin ilk Türk cumhuriyeti;
“Azerbaycan Millî Şurası” adıyla kurulur. Türk ordusu, Azerbaycanlı
gönüllülerle birlikte Bakû’yu kuşatarak 15 Eylül 1918 tarihinde şehri Bolşeviklerden
geri aldı.
27 Nisan 1920’de Bolşevik ordusu Bakû’ya girerek
Millî Azerbaycan Cumhuriyeti’ne son verdi. Bir müddet sonra da Azerbaycan
Sovyetler Birliği’ne dâhil edildi.
1906 İran meşrutiyet hareketi, Kuzey Azerbaycanlı
aydınlarca büyük ölçüde desteklendi.
Tebriz’de başlayan silahlı isyan Settar Han ve Bağır Hanların önderliğindeki mücahitlerin gayretleriyle 1912’ye
kadar devam etti. Bu isyan Rusların devreye girmesiyle bastırıldı.
1920’de Tebriz’de Şeyh Muhammed Hıyabanî başkanlığında “Azadistan”
adlı ikinci Azerbaycan Türk hükûmeti kuruldu. Ruslar yine devreye girdi ve
Azadistan yıkıldı.
1924’ten sonra İran’ın yönetimi tamamen Farsların
eline geçti. Güney Azerbaycan Türkleri üzerinde büyük baskı kuruldu.
1920’ye kadarki edebiyatın en büyük temsilcilerinden
biri Hüséyn Cavid’tir. Bahar Şebnemleri,
Kéçmiş Günler adlı şiir kitapları, manzum, mensur dramları vardır.
M. Hâdi (1879-1920), hürriyet temasını en belirgin şekilde
işleyen heyecanlı, bir şairdir.
Ehmed Cavad
[Ahmet Cevat] (1892-1937). 1918’deki
Azerbaycan istiklalini terennüm eden, millî, romantik şair olarak bilinir. Millî-romantik
şiirlerini, Koşma ve Dalga adlı kitaplarında topladı.
Azerbaycan Cemiyet-i Hayriyesi’nde gönüllü olarak çalıştı.
Türkiye’de çok iyi bilinen “Çırpınırdın Karadeniz Bakıp Türk’ün Bayrağına” mısra’ı ile başlayan
millî marşın güftesi de bu şaire attir.
XX. Yüzyılda
Roman ve Hikâye
Nesir türünün gelişmesinde 1905’e kadar yayımlanan
Azerbaycan’ın ilk gazete ve dergilerinin de payı çoktur. Ekinçi (1875-1877), Ziya
(1879-1880), Ziya-yi Ġafġasiye
(1880-1884), Keşkül (1883-1891) ve Şarġ-i Rus (1903-1905)
Azerî edebiyatı tarihçileri ve tenkitçiler arasında,
roman türünün ortaya çıkışı tartışma konusudur.
Neriman
Nerimanof ’un Bahadır ve Sona (1896-1899), M. F. Aħundzade’nin Aldanmış Kevakib (1859), Sultan Mecid Ġenizade’nin iki ciltlik Mektubat-ı Şéyda Bey Şirvanî (1898) Zéynelabidin Merağayî (1837-1910)’nin Seyahatname-i İbrahim Bey (1. c. 1897,
2. c.1906, 3. c. 1909), Mirze Ebdürrahim
Talıbov (1834-1911)’un Sefine-i Talibî
(veya Ehmedin Kitabı, 1. c. 1894, 2. c. 1895; 3. c.; Mesailü’l-Heyat 1906), Mesalikü’l-Muhsinin (1905) ve Eşek adlı
eserini Azerbaycan nesrinin ilk eserleri arasında değerlendiren araştırmacılar
vardır.
Sultan Mecid
Ġenizade (1866-1937), Mektubât-ı Şéyda
Bey Şirvanî (Muallimler İftiharı
1898, Gelinler Hamayili, 1900) ve ilk realist hikâyelerden kabul edilen Allah Ħovfu (1906) ile Ġurban Bayramı, Yaħud On Gün Riyazet
(1907) gibi eserleriyle modern hikâye ve roman türünün gelişmesine hizmet etmiştir.
Azerbaycan’daki ilk romanlar arasında C. Mehemmedġuluzade’nin Danabaş Kendinin
Ehvalatları (1894), M.
Seid Ordubadî’nin Bedbeħt Milyonçu
Yaħud Rızaġulu Ħan Firengimeab (1914), Abdulla
Şaiġ’in Esrimizin Ġehremanları
(1909-1918) adlı eserleri sayılabilir.
Sovyet Dönemi
Azerî Edebiyatı
1920’den sonra Azerbaycan Türkleri yönetimde arka
plana itildi, Rus ve Ermeni yöneticiler Azerbaycan’a hâkim oldu.
Yazarlar 1920’den önce olduğu gibi serbest yazma
şansına sahip değildi resmî-ideolojik görüşe uygun eser yazma mecburiyeti
vardı.
Bu dönemde bir kurtuluş yolu olarak tarihî konular,
uzak ülkelerde cereyan eden hadiseler, ele alınmaya başladı.
1939-1945 II. Dünya Savaşı yıllarında konuların
ağırlığı tabiî olarak bu savaşa kayar.
Savaşa kadarki dönemin önemli şahsiyetleri arasında,
eski kuşaktan kabul edebileceğimiz
Yusif Vezir
Çemenzeminli (1887-1943), çok yönlü
bir yazar olarak dikkati çeker.
Şair Vâkıf’ın
hayatını işlediği Ġan İçinde,
Azerbaycan’ın eski tarihinden konusunu aldığı Ġızlar Bulağı (1934), Rusya’daki üniversite öğrencilerinin hayatını
anlattığı Studéntler (1931-1934)
belli başlı romanlarını oluşturur. Hazret-i Şehriyar
(1935) adlı bir komedisi de vardır.
Memmed Seid
Ordubadi (1872-1950), Dumanlı Tebriz (1927-1940, 4 cilt) romanı, 1906-1911 yılları
arasında merkez Tebriz olmak üzere Güney Azerbaycan (İran)’da cereyan eden
siyasî ve sosyal hadiseler hakkındadır. Rızaġulu
Ħan Frengimeab (1907) adlı romanı, başarılı bir yergidir. Döyüşen Şeher, Gizli Bakı, Dünya Deyişir
adlı üçlüden ibaret tarihî romanıdır.
Mir Celal (1908-1978) ve Méhdi
Hüséyn (1909-1965) yazarlıkla birlikte tenkit ve edebî incelemeleriyle de
tanınırlar.
Mirze İbrahimov, “Cenup Mevzu’u”nda ilk ve en başarılı eserleri vermiştir; Gelecek Gün, Cenup Hikâyeleri, Perviz’in Heyatı, Pervane vs. Aynı zamanda Böyük Demokrat (1939, Celil Memmmedġuluzade hakkında), Heyat ve Edebiyyat, Böyük Şairimiz Sabir, Aşık
Şe’rinde Realizm gibi edebiyat araştırmaları ve tenkidî eserleriyle tanınmıştır.
İlyas Efendiyév, Aydınlık Géceler
(hikâyeler), Söyüdlü Arħ (1959), Körpü Salanlar (1960), Geriye Baħma Ġoca (1980), Üçatılan (1981), Sarıköynekle Valéh’in Nağılı (1978) gibi eserleri vardır.
Sabir Ehmedov’un Toğana
adlı romanı, savaş sonrası dönemin başarılı eserleri arasındadır.
İsa Hüséynov da Bizim
Ġızlar, Dan Ulduzu, Yanar Ürek, Saz, Tütek Sesi gibi büyük hikâyeleriyle
tanınır.
Çingiz Hüséynof, Adalar,
Mehemmed Memmed Meşiş’te ayrı ırklardan ve ayrı kültürlerden işçilerin bir
iş yerindeki uyumlu hayatı ile “ideal Sovyet insanı” tiplemesini denemiştir.
Yusif Semedoğlu (1935-1998), Ġetl Günü, girift, sembolik, fantastik, bir romandır. Eserde
tarihin değişik dönemlerinde yaşamış üç “şairin” ayrı ayrı hayat hikâyesiyle
Azerbaycan’ın talihi sembolik olarak anlatılmıştır, denilebilir.
Anar (d. 1938), çok
yönlü bir yazar olarak dikkati çeker. Ağ
Liman, Béş Mertebeli Évin Altıncı Mertebesi gibi romanları, entelektüel insanların ilişkilerini, çatışmalarını,
psikolojik derinlikleriyle yansıtır. “Sizsiz”
(Dünya Bir Penceredir, 1986) adlı biyografik romanında Sovyet döneminin geniş
bir tasvir ve tenkidini yapar. Azerbaycan’ın
geleceği hakkında fantastik düşüncelerini dile getirdiği Ağ Ġoç Ġara Ġoç (2003) ve 1991’den sonra Türkiye’ye gelen
Azerbaycanlı bir bilim adamının hikâyesi çerçevesinde Azerbaycan-Türkiye
karşılaştırmasını yaptığı Sıra Selvilerde
Bir Otel Odası (2008) adlı eserleriyle Türkiye okuyucularının da yeniden
dikkatini çekmiştir.
Élçin (d. 1940), basit
insanların hayatından alınmış, psikolojik derinlik ve lirik bir anlatımla
belirginleşmiş hikâyeleriyle ün kazandı. Mahmud
ve Meryem (1983), Ağ Deve (1985),
Ölüm Hökmü (1989) gibi romanları
vardır.
1970’li yıllarda bazı eserlerini artık Rusça olarak
yazmağa başlayan bir kuşak dikkati çeker.
Bazı eserlerini Rusça yazan iki kardeş Meġsud İbrahimbeyov (d. 1935) ve Rüstem İbrahimbeyov (d. 1939). Bunların
her ikisi de hikâye, tiyatro, roman, büyük hikâye ve özellikle senaryolarıyla
“Sovyet insanı”nın iç dünyasını, problemlerini, dünya görüşünü realist ve
objektif bir yaklaşımla eserlerine yansıtmışlardır.
Sovyet Dönemi
Azerî Şiiri
Süleyman Rüstem (1906-1989), Elemden Neş’eye adlı şiir kitabıyla ilk çıkışını yaptı. “Cenup
mevzuu”nun en iyi temsilcilerinden biri Süleyman Rüstem’dir.
Semed Vurğun (1906-1956), “Azerbaycan” adlı manzumesi onun
karakteristik eseri olarak düşünülebilir. Yurt sevgisi, halk sevgisi, tabiat
sevgisi Semed Vurgun’un şiirlerinin hakim temasıdır. KomsomolPoéması (1931-1956), Ġız
Ġayası (1935), Bulaġ Efsanesi
(1945), Aslan Ġayası (1935), Besti (1937) vs. gibi poémalarında
tarihî ve efsanevî konuları da yeni bir anlayışla ele almıştır. Manzum tercümeleri arasında Puşkin’in Yévgeni Onégin
adlı romanı büyük bir başarı olarak kabul etmiştir.
Mikayıl Müşfik (1908-1937), Hece
ve aruzun değişik ve alışılmamış kalıplarında şiirler yazdı, çocuklar için
yazdığı manzumeler, manzum tercümeleri de vardır.
Resul
Rıza (1910-1981) modern
Azerî şiirinin en önde gelen temsilcisidir. Orijinal üslubu ile şiirlerindeki
felsefî derinlikle, nazım tekniğinin esnekliğiyle tanınmıştır.
Nigâr Refibeyli (1913-1981), Şiirlerindeki
vatan ve insan sevgisi, ana şefkati, derin samimiyet ve açıklık dikkati çeker.
Eliağa Vahid (1985-1965), klasik şiir geleneklerini büyük bir
başarıyla sürdürmüş, aruzla yazmaya devam etmiş, zaman zaman yazdığı siyasî,
sosyal içerikli mizahî şiirleri yönetimi çok rahatsız etmiştir.
Nebi Ħezri (1924-2007), lirik-romantik
şiirleri ile öne çıkar.
Beħtiyar
(Bahtiyar) Vahabzade (1925-2009),
günümüz Azerî şiirinin en tanınmış
şairleri arasındadır. Sovyet döneminde
millî problemleri cesaretle ele alıp işlemesiyle şöhret kazanmıştı.
Ħelil Rıza
Ulutürk (1932-1994), Millî meseleler karşısında çok duyarlı ve heyecanlı
olmasıyla bilinirdi.
Memmed Araz (1933-2004), Azerbaycan
Türkçesini büyük bir maharetle kullanır. Lirik ve pastoral şiirleriyle de çok
sevilmiştir.
Güney Azerbaycan
Edebiyatı
Halk edebiyatı Güney Azerbaycan’ın en güçlü kültürel
sahasıdır.
Mirze Ali Mu’ciz
[Mö’cüz] (1873-1934), Şebüsterli Mö’ciz’in belli başlı konuları, cehalete
ve hurafelere karşı mücadele, öğretim hayatının modernleştirilmesi, kadın
haklarıdır.
Seyyid Mehemmed
Hüséyn Şehriyar (1906/7-1988),
Türk dünyasının en büyük şairlerindendir.
Samimiyeti, şahsî duygu ve
düşüncelerinin derinliği, hayal dünyasının genişliği ve renkliliğiyle
ulaşılması zor bir zirveye erişmiştir. Héydar
Babaya Salam adlı iki parçadan oluşan manzumesi, bütün Türk dünyasını ayağa
kaldırmış, her yerden bu manzumelere nazireler yazılmıştır.
Şehriyar’a yazdığı manzum mektup, Dede Korkut
destanlarından nazma çektiği Sazımın
Sözü adlı epik eseri ile Bulud Karaçorlu Sehend, millî şuurun uyanmasında büyük rol oynadı.
Bu iki şair arasındaki müşaare, Güney Azerbaycan’ın siyasî, sosyal hayatının uyanan
millî şuurun, demokratik ruhun aynası olarak kabul edilir.
Habib Sahir, şahlık zamanında da susmamış, özellikle lirik
şiirleriyle sosyal muhtevalı manzumeleriyle dikkati çekmiştir.
Klasik şiir geleneklerini devam ettirerek hem aruzla
hem de heceyle, bilinen nazım şekillerinde yazdığı şiirleriyle tanınmış usta
bir şair ve gazeteci olan Yahya Şéyda,
aynı zamanda genç şairlere yol gösteren tecrübeli bir rehberdir.
Hemid Nutki Güney Azerbaycan şiirini hem Türkiye hem de muasır
dünya edebiyatına açan geniş kültür birikimine sahip bir şair ve fikir
adamıdır.
Eli Tebrizi (1929- 1998) halk hikâyeciliğinin geleneklerinden
yararlanarak kaleme aldığı iki ciltlik Şah
İsmail adlı eseriyle roman türünün Güneydeki ilk Türkçe örneğini ortaya
koyar.
Ünite 5
Türkmen
Edebiyatı
Kâşgarlı’ya göre Türkmen adı, Büyük İskender’in Türk
coğrafyasında, Balasagun’da ikâmet eden yirmi dört kişiye Farsça “Türkmânend” (Türk’e benzer) demesiyle ortaya
çıkmıştır.
Türkmen adının etimolojisi hakkında en fazla kabul
gören görüş, Jean Deny tarafından
ifade edilmiş olan Türkmen kelimesinin Türk ismi ile eklendiği sözcüğe “büyüklük
ve mübalağa” anlamları katan –man/-men
ekinden meydana geldiği şeklindeki görüştür.
Kafesoğlu, -man/-men ekli
sözcükleri sıralamış ve Türkmen adının bu ekle yapılmış bir isim olduğunu, “halis,
asil, büyük, üstün, sağlam… Türk” anlamına gelmiş olabileceğini iddia
etmiştir.
Fuad Köprülü tarafından ifade edilen görüşe göre Türkmen adı,
11. yüzyılda İslamiyet’i kabul etmiş olan Oğuzlar için kullanılmıştır.
Selçuklular döneminde Hazar çevresine ve Anadolu’ya
yerleşmeye başlayan Türkmenlerin Hazar denizinin doğusunda kalanları önce
Moğollar ardından da Timurluların hakimiyetinde yaşadılar. Kalmukların
saldırıları karşısında Köpetdağ civarına çekilmişler, bu bölgede
güçlenmişlerdir. Bu bölgede de Hive Hanlığı ve İran Şahlığının baskıları nedeniyle
Merv bölgesine çekilmişler ve burada daha rahat bir hayat sürmüşlerdir. 19.
Yüzyılın son çeyreğinden itibaren Rus saldırılarına maruz kaldılar.
Bugün Türkmenistan’da yaşayan Türkmen boyları; Çovdur, Ersarı, Salır, Sarık, Teke ve Yomutlar’dır. Türkmenistan’ın
nüfusu 1996 nüfus sayımına göre 4.566.800’dür.
Türkmen Türkçesi,
bir taraftan Oğuz Türkçesinin özelliklerini barındırırken, diğer taraftan diğer
Oğuz boylarının diyalektlerinde görülmeyen, Doğu Türkçesini karakterize eden
özellikleri de bünyesinde taşımaktadır.
Türkmen edebiyatını üç ana başlık altında ele almak
mümkündür:
1. Türkmen Halk Edebiyatı,
2. Klâsik Türkmen Edebiyatı,
3. Çağdaş Türkmen Edebiyatı.
Türkmen Halk
Edebiyatı
“Aydım” denilen türküler
Türkmen halk edebiyatı içinde önemli bir yer tutar.
Türkmen halk edebiyatı ürünlerinde daha çok halkın
yaşayış tarzı, örf ve adetleri, toplumsal sevinçleri ve hüzünleri gibi konular
işlenmiştir.
Türkmen halk
edebiyatının belli başlı türleri
şunlardır:
1. Destanlar
2. Erteki
3. Atalar sözi
4. Matallar [bilmeceler]
5. Aydımlar [şarkı ve türküler]
5.1. Erkeklere mahsus aydımlar
a. Halk aydımları
b. Ölengler
c. Toy aydımları [düğün aydımları]
5.2. Kızlara / kadınlara mahsus
aydımlar
a. âgı [ağıt]
b. hûdi [ninni]
c. şahir kızları ve aydımları
d. çuval kızlar aydımları [genç kadınların
şarkıları]
a. Leleler [kız türküleri]
b. Kadın ve kızların iş aydımları
c. Dua aydımları
d.
Toy aydımları [düğün şarkı ve türküleri]
5.3. Çocuk aydımları
a. Sanavaçlar
b. Çocuklara mahsus bazı aydımlar.
Bunların dışında:
1. Yâ Ramazan [Ramazan ayının 15. gecesi, belli
merasimle söylenen şiir.]
2. Süt Kazan [Yağmur yağmadığı zaman merasimle
söylenen şiir.]
3. Zikir Aydımı [dinî merasimde söylenir.]
4. Yomaklar ve Değişmeler [Mizah ve fıkralar.].
Klâsik Türkmen
Edebiyatı (18.-19. Yüzyıllar)
Bu yüzyıllarda şairler daha çok aşk ve sevgi temalı
şiirler yazmışlar, sosyal meselelere fazla temas etmemişlerdir.
Türkmenlerin, gerçek anlamda ilk eserlerini 18.
yüzyılda vermeye başladığını görüyoruz. Önceki yüzyıllarda Türkmen yazar ve
şairlerinin yazdıkları eserler, genellikle Çağatay yazı dili geleneğine
bağlıdır.
Klâsik Türkmen şiirinin ilk örneklerini 18. yüzyılda
Magtımgulı
vermiştir.
Yüzyılın en önemli şairleri şunlardır:
Nurmuhammet
Andalıp (1660-1740), Dövletmemmet Azadî (1700-1760), Şeydayı, Şabende (1720-1800), Magtımgulı
(1733-1783), Magrubî (1735-1810).
Magtımgulı
(1733-1783)
Şiirlerinde genellikle Türkmenlerin millet ve vatana bağlılıklarını işlemiştir. Çovdurhan
Üçiin “Çovdurhan İçin”, Öngi Ardı
Bilinmez “Önü Arkası Bilinmez”, Neyleeyin
“Neyleyeyim” gibi şiirlerde vatan sevgisi ve kahramanlık konularını işleyen
Magtımgulı’nda, Göroğlı Destanı’nın
tesiri de görülmektedir.
Magtımgulı, kendisinden sonra gelen Seydi, Zelili,
Mollanepes, Mätäci ve Talıbi gibi Türkmen şairlerine tesir ettiği gibi, diğer
çağdaş Türk edebiyatlarını da etkilemiş büyük bir şairdir.
Dövletmämmed
Azadî, devleti idare eden /
edecek hükümdarlarda olması gereken vasıfları anlatan Vağzı-Azaat adlı didaktik eserinde Firdevsî, Nizamî, Sadî ve Nevaî gibi büyük şairlerin eserlerinden etkilenmiş, kalemi güçlü
bir şairdir.
Nurmuhammed
Andalıp, Türkmen edebiyatının
koşma, muhammes, müstezad gibi türlerinde şiirler yazmış önemli
şairlerindendir. Türkmen halkının tarihinden ve hayatından esinlenerek yazdığı Oğuznama ve Risale-i Nesime manzumelerinde oldukça başarılıdır.
Sagdı-Vakgas ve Kıssa-i
Fırgun mesnevilerinde bazı yenilikleri de getirmiştir. Bu eserlerde şiirin
ezgili koşuk türünü kullanarak, eserlerin halk tarafından anlaşılmasını
sağlamıştır.
Yusuf-Züleyha,
Leyli-Mecnun, Babarevşen ve Zeynelarap mesnevilerini hem halk şiiri
türlerinden koşuk hem de klasik şiir türlerinden gazel, muhammes, murabba,
müseddes gibi şekilleri kullanarak yazmıştır. Fuzulî ve Nevaî’nin
şiirlerine tahmisler yazmıştır.
Magrubî, konusu aşk olan Seypelmelik-Methal Cemaal “Melikin Kılıcı – Güzelliğin
Övgüsü” adlı bir destana sahip olan önemli bir
şairdir. Dövletyar adlı önemli bir
destanın da yazarı olarak tanınmaktadır.
19. Yüzyıl Şairleri
Türkmen şiirinde lirizmin yükseldiği dönemdir. Aşk
ve sevgi konularının yanı sıra millî ve ahlakî konular da hâkimdir. Rus
saldırılarının yaşandığı bu dönemde Abdısetdar
Kazı, Cengname adlı eserinde; Dovan, Misginğılıç, Mätäci gibi
şairler de çeşitli şiirlerinde bu savaşları işlemişlerdir.
19. yüzyılın önemli Türkmen şairleri, Seyitnazar Seydî (1768-1830), Memmetveli Kemine (1770-1840), Gurbandurdı Zelilî (1800-1852), Mollanepes (1810-1862), Talibî (1766-1848), Dosmämmet (1815-1865) Mätäci (1824-1884), Zıncarı (1791-1880), Bayii Şahır (1810-1890), Misğinğılıç (1845-1905), Aşikî, Abdısetdar Kazî, Ketibî,
ve Muhammetrahim’dir. Bunların
dışında Nabatnıyaz Sayılı, Durdı Bağşı, Dovan, Yagmır, Ismayıl, Dövletmemmet Balgızıl, Gara
gibi şairler de vardır.
Seyitnazar Seydî, şiirlerinde onun şairlik becerisi kadar devrin
sosyal ve siyasî olayları da ön plândadır.
Memmetveli
Kemine, bilhassa hiciv tarzında yazdığı şiirler ile tanınmaktadır. Kemine’nin
yazdığı Garip, Gariplik, Barında, Beyle,
Kazım gibi şiirleri Türkmen hiciv edebiyatının en iyi örnekleri arasında
değerlendirilebilir.
Gurbandurdı
Zelili, şiirlerinde, sosyal
olayları hümanizmle birleştirerek devrinin diğer şairlerinden ayrılır.
Magtımgulı’ndan sonra aşk konusunun en usta
şairlerinden kabul edilen Mollanepes,
Zöhre-Tahır adlı destanı
yazarak Türkmen edebiyatında önemli bir yer edinmiş şairlerden biridir. Türkmen edebiyatında “aşk
mülkünün şahı” olarak tanınır.
Çağdaş Türkmen
Edebiyatı (20. Yüzyıl Türkmen Edebiyatı)
1920’li yıllara kadar eski Türkmen edebiyatı
anlayışı ile devam ederken bu yıllardan İkinci Dünya Savaşı yıllarına kadar
Sovyet rejiminin de getirdiği baskıların sonucunda daha karmaşık ve zor bir
süreci yaşamış, İkinci Dünya Savaşı yıllarında genellikle savaşın getirdiği
acıları dile getirmiş, daha sonraki yıllarda ise kendi mecrasında eserler
vererek yüzyılı tamamlamıştır.
1920’li yılların Türkmen şiiri genellikle eski-yeni
toplum çatışması üzerine kurgulanmıştır; Berdi
Kerbabayev, Gıızlar Dünyääsi
“Kızların Dünyası” ve Aadatıñ Gurbaanı
“Geleneğin Kurbanı” adlı şiirlerinde, yeni Türkmen toplumunda kadınların özgürlüğüne
önem verildiğini ifade etmiş ve rejimi yüceltmiştir. Kööne Durmuşımıza
İiğenç “Eski Hayatımıza Yergi” adlı şiirinde, Ekim devriminden önceki
hayatı tümüyle kötülemiştir.
1928’den sonra yaşanan alfabe değişiklikleri yazın
hayatını olumsuz etkilemiştir.
1920-1930’lu
Yıllarda Türkmen Edebiyatı
Berdi Kerbabayev (1894-1974)
1894 yılında Tecen’de doğan Kerbabayev’in
şiirlerinde, medrese eğitimi sırasında şiirlerini okuduğu Nevâî, Fuzûlî, Sâdî
ve Hafız gibi şairler ile çocukluğunda dinlediği halk ozanlarının tesiri vardır.
Garaca Burunov (1898-1964)
1898 yılında Tecen’de doğdu. Genellikle didaktik ve hiciv tarzında şiirler yazan Burunov, ikinci dünya savaşından sonra
yazdığı Vatan ve Çal Dutaarım adlı
şiirleriyle de beğeni toplamıştır.
Amandurdı
Alamışov (1904-1943)
1904 yılında Aşkabat’ta doğdu. Şiirlerinde, Türkmen
halk edebiyatı ve klasik Türkmen şiirinin etkileri vardır.
20. yüzyıl Türkmen edebiyatının ikinci dünya savaşı
yıllarına kadarki döneminde tiyatro eserleri de çeşitli güçlüklere rağmen artış
göstermiştir.
Hocanepes
Çarıyev (1906-1941)
1906 yılında Bäherden’de doğdu. Puşkin’in bazı şiirlerini Türkmen Türkçesine tercüme eden Çarıyev,
yazdığı şiirler ile Türkmen şiirinin gelişmesine katkı sağlamış önemli
şairlerdendir.
Oraz Täçnazarov (1902-1942)
1902 yılında Aşkabat’ta doğdu. Daağlar“Dağlar” (1937) ve Bir
Gün (1937) adlı şiirleri hayat görüşünü ve duygularını ortaya koyması
bakımından önem taşımaktadır.
İkinci Dünya
Savaşı Yıllarında Türkmen Edebiyatı (1941-1945)
Şalı Kekilov (1906-1943)
1906 yılında Aşkabat’ta doğdu. Kadın ve serbestlik konusunda şiirleri vardır.
Ata Nıyazov (1906-1943)
1906 yılında Büzmeyin’de doğdu. Köy, parti ve devrim
konulu şiirleri vardır.
Rehmet Seyidov (1910-1955)
Şiirlerinde lirizm çok etkilidir.
Pomma
Nurberdiyev (1909-1972)
1909 yılında Marı’da doğdu. Sevgi, emek, vatan, kadın ve serbestlik konularında
şiirler yazmıştır.
Ruhı Alıyev (1908 - )
1908 yılında Aşkabat’ta doğdu. Savaş, petrol, pamuk,
savaş gibi konularda şiirler yazmıştır.
İkinci Dünya
Savaşından Hemen Sonra Türkmen Edebiyatı
Barış içinde yaşamanın toplumlar için ifade ettiği
huzur 1950’li yılların eserlerinde sıklıkla vurgulanmıştır. Bu bağlamda B. Kerbabaev tarafından yazılmış olan Ayğıtlı Adım adlı eser önemli bir yere sahiptir.
Aman Kekilov (1912-1974)
Türkmen edebiyatının en önemli şairlerinden olan
Aman Kekilov, 1912 yılında Aşkabat’ta doğmuştur. Şiirlerinin
yanı sıra yazdığı romanlar ve edebiyat eleştirisiyle ilgili yazılarıyla da iyi
bir yazar ve aydın olduğunu göstermiştir. Söyği “Sevgi” adlı manzum romanı ile 1974 yılında
Mağtımgulı ödülünü kazanmıştır.
Goşğular
Yığındısı “Şiirler Öbeği”
(1932), Goşğular “Şiirler” (1940) ve Saylanan Eserler “Seçme Şiirler” (1951)
adlı şiir kitapları olan şair ayrıca 1946 yılında Türkmenistan millî marşını da kaleme almıştır.
Çarı Aşırov (1910 - )
1910 yılında Aşkabat’ta doğdu. Çocuk şiirleriyle
yazın hayatına başladı. İntelligent
“Aydın” adlı şiirinde aydınlarla ilgili düşüncelerini, Ataam “Babam” adlı şiirinde ise İkinci Dünya Savaşı hakkındaki
duygu ve düşüncelerini dile getirir. Çarı Aşırov’un şiirleri, Laalıñ Oğlı
“Dilsizin Oğlu” (1962) ve Gökyaylaanıñ Yiğitleri “Gökyayla’nın Yiğitleri” (1965) adlı
eserlerle kitaplaştırılmıştır.
Gara Seyitliyev (1915-1971)
1915 yılında Aşkabat’ta doğdu.
Tovşan Esenova (1915 - )
Polat Gıızlara “Çelik Kızlara” (1938),
Gündoğar
Ayaallarına “Doğu Kadınlarına”
(1951), Gızıl Güller “Kızıl Güller”
(1962),
Uzaklara Nazar “Uzaklara Bakış” (1967) ve Saylanan Eserler “Seçme Eserler” (1980) adlı kitaplarında
çoğunlukla kadın konulu şiirler mevcuttur.
Haldurdı
Durdıyev (1909 - )
Şiirlerini, Meniñ
Yarağım “Benim Silahım” (1947), Atğır
Yarağlılar, Ötğür Galamlılar
“Vurucu Silahlılar, Keskin Kalemliler” (1966) ve Goca Soldat “Yaşlı Asker” (1969) adlı kitaplarda toplamıştır.
Gurbandurdı
Gurbansähedov (1919 - )
Şiir türünün yanı sıra nesir alanında da eserler
vermiştir.
1950-1960’lı
Yıllarda Türkmen Edebiyatı
1950’li ve 1960’lı yıllar, Türkmen şiirinin en
üretken olduğu ve değişime uğrayıp yenileştiği yıllardır.
1950’li yıllardan itibaren poema
denilen uzun şiirler de yazdıkları
fark edilmektedir. Bu çerçevede Aman
Kekilov’un Söyği “Sevgi” adlı
eseri ile Ata Atacanov’un Guşğı Galası “Guşğı Kalesi” adlı eseri,
poema türünün örnekleri arasında ifade edilebilir.
Çeşitlenen Türkmen şiirinin, bu yıllarda çocuk
şiirine ait örnekleri de yazılmaya başlanmıştır.
Ata Atacanov (1922-1989)
Marı’da doğdu. Bir taraftan zamanının meseleleri ile
ilgili, diğer taraftan da insan ve sevgi konularında lirik şiirler yazan
Atacanov’un şiirleri aynı zamanda birçok dile de tercüme edilmiştir. Arzılı Mııhmaan “Aziz Misafir” (1956), Sallançağım Sähraa Meniñ “Salıncağım
Sahra Benim” (1964), Öçme Oocağım
“Sönme Ocağım” (1966), Aaylı Ağşam
“Aylı Akşam” (1972) ve Men Size Baryaan
“Ben Size Gitmekteyim” (1978) başlıca şiir kitaplarıdır.
Gurbannazar
Ezizov (1940-1975)
Estetik değeri yüksek şiirler yazmıştır. Başlıca şiir
kitapları arasında; Oğlan ve Deñiz
“Çocuk ve Deniz” (1969), Inam “Güven”
(1971), Yer Gööğüñ Aarasında “Yer Gök
Arasında” (1973) ve Güyz “Güz” (1978)
adlı eserler sayılabilir.
Allaberdi
Hayıdov (1929 - )
Kerim
Gurbannepesov (1929 - )
Mağtımgulı ödülünü kazanmıştır. Halk hikâyeleri
tarzında yazdığı hikâyeleri vardır.
Mämmet Seyidov (1925-1987)
Felsefi derinliği olan şiirlerinde halk kültürü
unsurlarını da başarı ile kullanmıştır.
Berdinazar
Hudaynazarov (1927- )
Mağtımgulı ödülünü kazanmıştır. Şiirlerinin yanı sıra mensur eserlerinde dahi
lirizmi ön planda tutmuştur.
1970-1980’li
Yıllarda Türkmen Edebiyatı
B. Seytekov’un Bedirkent,
G. Kuliev’in Gara Kerven, Emirin İlçisi,
N. Cumaev’in Düynki Adamlar, R. Esenov’un
Sehradaki Salgınlar ve Y. Memmediev’in Sapak adlı romanları bu yıllarda yazılmış tarihî roman türüne örnek
olarak gösterilebilir.
H. Deryaev’in Harasat,
Mukaddes Ocak; G. Gurbansehedov’un Toylı
Mergen; A.
Atacanov’un Öz
Tanışların; B. Hudaynazarov’un Akar Suvufî Aydımı; A. Hayıdov’un
Million Adım ve T.
Cumageldiev’in Bağrımızın Badaşanı gibi
eserlerinde Türkmen toplumunun güncel meseleleri ele alınmıştır.
Türkmen edebiyatı tiyatro türünde bilhassa G. Muhtarov ile birlikte zengin bir
karakter kazanmıştır.
Bu yıllarda şiir yazmaya başlayan Berdinazar Hudaynazarov, kaynağını
insan sevgisinden alan çok sayıda şiir yazarak Türkmen şiirinin en güçlü
isimlerinden biri olmuştur.
Ünite 6
Çağdaş Kırım
Tatar Edebiyatı
1475’te Osmanlı devletine tâbi olduğu tarihte
Kırım’daki hâkim kültür, Müslüman Kıpçak ve Oğuz temeline üzerinde gelişmişti.
Rus istilasından sonra yaşadığı acılı günler, baskı ve
zulümler, bu bölgedeki sözlü ve yazılı edebiyatın büyük ölçüde tahrip ve yok
olmasına yol açmıştır.
1944’teki toplu sürgün ise Kırım’ı bir yangın yerine
çevirmiş, kültür hayatının son izlerini de silip süpürmüştür.
İsmail
Gaspıralı ve Tercüman Dönemi
İsmail Bey, 21 Mart 1851’de, Nevruz Bayramı’nda
Avcıköy’de doğar. Moskova’da askeri okulda öğrenimine devam ederken milliyetçi
düşünceye intisap eder. Paris’e gider. 1874 yılına kadar Paris’te kalır. Turgenyev’in
muhitinde bulunur.
İstanbul’a döndükten sonra orduya katılmaya çalışır.
Moskova ve Petersburg’daki bazı Rus gazetelerine İstanbul ve Osmanlı hayatı
hakkında “doğulu renklerle süslü, yarı
hayalî mektuplar” yazar.
1875’te Kırım’a döner. Her vesileyle halkın arasında
bulunur. 1906’da yazdığı Gün Doğdu
hikâyesindeki Danyal adlı kahramanın büyük ölçüde İsmail Bey’i temsil
ettiğini biliyoruz.
1883’te Tercüman
gazetesini çıkarmaya başladığında bu seyahatlerinin tecrübesinden yararlanır.
Seyahatlerine İslam coğrafyasında devam eder. 1905 yılında Rusya’da meşrutiyet
ilan edildikten sonra düşünce yakınlığı bulunan kişilerle birlikte “Rusya
Müslümanları
Kongreleri” düzenlemeye başlar.
1882’de Zühre
Hanım’la evlenir (Yusuf Akçura’nın halasıdır). 1905’ten sonra Akçura ve
Gaspıralı birlikte çalışırlar. Akçura, Muallime Dair adlı eserinde Gaspıralı’yı
bütün Türk milletinin muallimi olarak değerlendirir.
İsmail Bey’in Türkiye’yle olan ilişkileri 1908’den
sonra gelişmeye devam eder. İttihat ve Terakki cemiyetine dahil olur.
1912 yılında “Usul-i Cedid”i ve savtî metodu
anlatmak üzere Hindistan’a gider. Bu geziden verim alamaz.
1914’te Rus parlamentosunda Rusya Müslümanlarıyla
ilgili meseleleri yoluna koymaya çalışır. Petersburg’da bulunduğu sırada
hastalanır. İstanbul’a döner ancak tedavi sonuç vermez. Yusuf Akçura’nın
refakatinde 21 Temmuz’da Bahçesaray’a döner. 24 Eylül 1914’te 63 yaşında vefat
eder.
Eserleri
İlk Yazısı: “Bahçesaray’dan Gönderilen Mektup”
İsmail Bey’in bilinen ilk yazısı Bahçesaray şehir
emaneti meclisinden İsmail Mirza
imzasıyla 1879’da Tiflis’te Ziya gazetesinde basılır.
Kırım’daki ilk yazıları Akmescit’te Rusça yayımlanan
Tavrida gazetesinde çıkar: Önce “Küçük Molla” imzasıyla “Bahçesaray Mektubları”nı (1881) ardından
aynı makaleyi yeniden işleyip daha olgun hâle getirerek bu sefer “Genç Molla” imzasıyla ve “Rusya Müslümanları” adıyla aynı gazetede
tefrika ettirir ve aynı yıl kitap hâlinde de bastırır (1881). Daha sonra
yayımladığı “Rus Doğu Anlaşması”
(1896) eseri de Rusya-Müslüman ilişkilerine değinmektedir.
Gaspıralı’nın ilk dönem eserlerinde Rusya
Müslümanlarının durumunun iyileştirilmesi için öncelikle eğitim konusunda
yapılması gereken ıslahatlar ele alınmaktadır.
Gaspıralı’nın önerileri Ilminsky başta olmak üzere Rus aydınlarınca şüphe ve endişeyle
karşılanır. Bu zevat Tercüman gazetesinin kapatılması için girişimlerde
bulunur.
“Rus-Doğu
Anlaşması” adlı kitabıyla bu fikirlerini bir kere daha tekrarlar ve bu
eserinde bir adım daha atarak Ruslarla Müslüman ülkeleri arasında Batı
emperyalizmine ve “sarı ırka” karşı bir ittifak oluşturulmasının gerektiğinden söz
eder.
1908’de Tercüman’da yayımlanan Şark-ı Ekber Meselesi adlı makalesinde görüşlerini, zamanın
şartlarına uydurarak bir kere daha açıklar.
Türkçe İlk
Yayınları (Neşriyat-ı İsmailiye)
Tonguç, Şafak
Gaspıralı Bahçesaray’da matbaasını kurduktan sonra
deneme mahiyetinde, taşbasma olarak Tonguç’u
yayımlar (1881). Tonguç, İsmail Bey’in birbiri
ardından yayımladığı küçük “süreli yayınların” ilkidir. Aynı yılda Şafak’ı
bastırır. Bir yazısında bunları “Neşriyat-ı İsmailiye” olarak adlandırır.
Tercüman
Gazetesi (1883-1918)
Uzun uğraşlardan sonra 10 Nisan [22 Nisan] 1883’de, Bahçesaray’da
Tercüman adını verdiği gazetesinin
ilk sayısını yayımlar. Ölüm tarihi olan 24 Eylül 1914’e kadar gazeteyi idare
eder.
Gazetenin 10.- 20. ve 25. yılları, Bahçesaray’da büyük
törenlerle kutlanır. Bu jübileler, o
yıllarda başka türlü bir araya gelemeyen Rusya Müslümanlarının istişare
toplantılarına dönüşür.
Rus hükûmeti her zaman Tercüman’ı sıkı bir sansüre
tâbi tutar. Tercüman’ın dili sade
bir Türkiye Türkçesidir (yani İstanbul Türkçesi). Tercüman gazetesi, yayınının devam ettiği 35 yıl
boyunca İsmail Bey’in dil konusundaki şuurlu ve ısrarlı tavrı sebebiyle Türk
dünyasında ortak edebî dilin oluşmasında büyük bir rol oynar.
1895-1897 yılları arasında gazetede “İlave-i Tercüman”, “Koşma”, “Zamime”
adlarıyla yayımlanan ekler çıkartılır.
Tercüman’ın eki olarak 1898’de Mektep; 1906’da Ha Ha Ha!
adlı mizah dergisi; 1905-
1910’da arasında Şefika Hanım’ın yönettiği Âlem-i
Nisvan; 1910-1911’de de Âlem-i Sıbyan
adlı dergiler yayımlanır. 1906’da Millet
adlı ayrı bir gazete çıkarma teşebbüsü ise bir örnek sayıyla kalır,
gerçekleşmez; fakat, Millet’in başlık
klişesi altındaki epigramda yer alan
“Til birliği,
fikir birliği ve bu da amel birliğini mucip olur” ifadesi dikkati çeker. Bu
ifadeyi daha da veciz hâle getirerek 1912’den sonra Tercüman’da “Dilde, fikirde, işte birlik” şeklinde kullanır.
İsmail Bey Tercüman’ı çıkartırken, ne yapması
gerektiğini iyi biliyordu. Gazetesiyle başlattığı “”uyandırma” işine, 1884’te
sonlardan “Usul-i Cedid” olarak adlandırılan eğitim-öğretim faaliyetleriyle,
“savtî [fonetik] usule” dayanan okuma-yazma kurslarıyla, ilk eğitim için
gerekli olan kitapları yazarak ve bunları yayımlayarak devam etti.
Alfabe ve ilk okuma kitabı olarak yazdığı Hoca-i Sıbyan (1884) oldukça fazla ilgi
görmüştür.
İsmail Bey’in başlattığı fonetik usulle okuyup yazma
ve ilköğrenim, Rusya Türkleri arasında süratle yayıldı, Türk burjuvazisi bu
hareketi maddî ve manevî destekledi.
1905’e gelindiğinde binlerce “Usul-i Cedid” okul
açılmıştı.
İslâmiyetle ilgili bazı eserleri Tarih-i İslâm (1883), Medeniyet-i İslâmiye (1884), Türkiye fikir ve edebiyat hayatını yansıtan Maişet ve Edebiyat-ı Osmanî (1884) ve Neşriyât-ı Osmanî” (1886) başlıklı seri
yazıları yayımlar. Derya-yı Bilik
adlı ansiklopediyi (1889) ve daha sonra Kamus-i
İlmî ve Fennî (1905-1908) adlı diğer bir ansiklopediyi gazetesinin ilâvesi
olarak okuyuculara verir.
1905 Rus meşrutiyeti İsmail Bey’in düşüncelerini
daha rahat ve açık bir şekilde dile getirmesine imkân verir.
Tercüman gazetesi, 35 yıl boyunca Rusya
Müslümanlarını-Türklerini uyandırma ve muasır dünya medeniyetine ulaştırma
yolundaki olağan üstü hizmetleri sebebiyle Rusların Noveya Vremya ve
İngilizlerin The Times gazeteleriyle
karşılaştırılmış, hatta Tercüman’ın onlardan daha etkili olduğu belirtilmiştir.
Avrupa
Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene
İsmail Bey’in 1885’te İstanbul’da bastırdığı bu
eser, Avrupa medeniyeti ve sosyalizmin mahiyeti hakkında bir eleştiridir.
İsmail Bey, Rus Meşrutiyetinden sonra sosyalizm
hakkındaki düşüncelerini yeniden gazetesinde açıklamak gereğini duyar bu
eserine de atıfta bulunarak “Mezheb-i
İştirakiyyûn” adlı seri makalelerini yayımlar (1906).
Çarlık yönetiminin Müslümanlar hakkındaki görüş ve
davranışlarını 1910 yılı sonlarına doğru Tercüman’da yayımladığı “Rusya’nın Siyaset-i İslamiyesi” adlı
seri yazılarında yeniden değerlendirmek gereğini hisseder, eskiden kapalı
söylemek zorunda olduğu bazı düşüncelerine açıklık getirir.
Roman ve
Hikâyeleri
İsmail Gaspıralı, dönemin şartları gereği birçok
yazısında açıkça ismini kullanmaz.
En çok kullandığı imzalarından biri Molla Abbas Fransevî’dir. Bu imzayla o,
Taşkentli Molla Abbas adlı kahramanının Avrupa ve Afrikada’ki seyahatlerini,
maceralarını konu alan, birbirinin devamı olan eserler yazar.
Taşkentli Molla Abbas’ın seyahatnamesinin ilk
kısmını oluşturan Frengistan Mektupları
1887 yılı ocak-kasım ayları arasında Tercüman’da tefrika edilir. Bunu Darürrahat
Müslümanları (1889), Sudan
Mektupları (1889), Kadınlar Ülkesi
((1890-91) ve bunların uzantısı olarak kabul edebileceğimiz Molla Abbas Fransevî’ye Tesadüf-Gülbaba
Ziyareti (1908) izler.
Daha sonra İsmail Bey, “Molla Abbas’ın Şakirdi” imzasıyla Gülbaba Ziyareti adlı kısmı yayımlar. Böylece roman, kendini Molla
Abbas’ın öğrencisi olarak kabul eden bir başka “anlatıcı”nın dilinden Macaristan’da
Budapeşte şehrindeki Gülbaba Ziyareti’nde
bu “öğrencinin” Molla Abbas’la karşılaşması ve aralarındaki konuşmalarla
tamamlanır.
İsmail Bey’in bu romanından başka Arslan Kız, Gün Doğdu gibi birkaç büyük hikâyesi ve Ahmet Bey Taşkesenli ve Bedros Ağa Karakaşyan, İvan ve Süleyman, Mükâleme-i Selatin, Bela-yı İslam... gibi bazı küçük hikayeleri de
vardır.
Arslan Kız,
Tercüman’da 1893-1894 yıllarında yayımlanır. Eserin
konusu, Doğu Türkistan’ın Çinliler ve Kalmuklar tarafından kuşatılması, halkın
Kaşgar’dan yardım beklemesidir.
Gün Doğdu,
“Kart Ağay” takma adıyla 1905 ve 1906’da olmak üzere Tercüman’da iki kere
tefrika edilir. Bu eserin otobiyografik bir yanı olduğu, İsmail Bey’in hayat ve
faaliyetinden izler taşıdığı Y. Akçura ve Z. V. Togan tarafından açıklamıştır.
Frengistan
Mektupları
İsmail Bey, bu eserinde Müslüman bir Türkün gözüyle
Avrupa ve özellikle Fransa’yı anlatır.
İsmail Bey, Frengistan
Mektupları ve Darürrahat Müslümanları’nda
iki zıt kutbun (Fransa-Türkistan), ne kadar farklı olduğunu anlatma imkânı
bulur.
Darürrahat
Müslümanları
Eserin baş kısmında Endülüs Müslümanlarının tarihî
ve medeniyeti hakkında bir hayli geniş malûmat verilir. Darürrahat
Müslümanları ütopik bir romandır;
yazarın hayalindeki mükemmel İslam toplumunu anlatır. Elhamra Sarayı’nın
altındaki gizli bir geçitten geçilerek etrafı yüksek dağlarla çevrili bir
vadiye çıkılır. Endülüs döneminden beridir burada yaşayan Müslüman toplum
eserin konusunu oluşturur. Ülkenin kanunları “Şer’i-i Şerif ile akl-i selim
ve ittifak-ı umumî”ye dayanmaktadır. İnsanlar dürüst ve ahlâklıdır; herkes
kanunlara itaat eder, suçlu yok denecek kadar azdır. Bilim ve teknik bu ülkede çok ileri seviyededir. Bütün
evlerde duvara gömülü bir cihazdan (telefon) uzak yerlerle konuşulur. Emir
sarayındaki bir aynadan [âdeta televizyon] bütün ülkesini görür, kontrol eder.
Molla Abbas’la Şeyh Celal’in, köy imamının ve
Kadı’nın konuşmaları romanın can damarını oluşturur. Bu konuşmalardan
Türkistan’ın nasıl bir cehalet ve sefalet içinde kaldığı anlaşılır.
Edebiyat anlayışı itibarıyla Ahmet Midhat Efendi’ye çok yakın görüşleri paylaşır: Toplumun
bilgiye ulaşması ve terbiyesi için edebiyatın ahlakî bir rol oynaması ve
yararlı olması gerektiği kanaatindedir.
Ünite 7
Çağdaş Kırım
Tatar Edebiyatı II
SOVYET DÖNEMİNDE
KIRIM TATAR EDEBİYATI
Rus yönetimi Kırım’da Müslümanların dinî işlerine ve
kendi aralarındaki ihtilaflara bakmakla görevli “Kırım Müslüman Ruhanî
İdaresi”ni kurmuştur.
1821’de bu idareye Kırım ve Batı Rusya Müslümanlarını
temsil etme yetkisi de verildi.
“Kırım Müftüsü”nü atama yetkisi Çar’a aitti. Kırım
müftüsü, teşkilat için gerekli olan imam, müezzinleri ve diğer din
görevlilerini de kendisi atıyordu. Kırım vakıflarının yönetimi de onun elinde
idi.
Ruslar Kırım’a yerleştikten sonra, 1861 yılından itibaren, misyonerlerin yönetiminde
Rus-Tatar okulları faaliyete başladı.
1884’ten itibaren Usul-i Cedid mektepleri açılmaya
başlandı. 1937’de son temsilcileri ortadan kaldırılıncaya dek bu mekteplerin
yetiştirdiği aydınların bölge halkına hizmetleri aralıksız devam etti.
XX. yüzyılın başlarına gelindiğinde Kırım’da gençler
arasında genel olarak iki temel eğilim dikkati çekiyordu: Gaspıralı İsmail
Bey’in çizgisindeki Türkçü, İslamcı akım ve Rus etkisi altındaki sosyal
demokrat akım.
Osman Akçokraklı (1879-1938) Kırım’ın yetiştirdiği çok yönlü
şahsiyetlerden biridir.
İlyas Boraganski’nin daveti üzerine Petersburg
Üniversitesi’nde hat dersleri verdi ve Hutut-i
Islâmiye kitabını bastırdı.
Reşit Mehdi ve H. S. Ayvazof ’la birlikte Vatan Hadimi gazetesini çıkardı. 1906’ta
Kırım Goncaları adlı şiir kitabı
Orenburg’ta basıldı.
1908’te Kahire’ye gidip öğrenimine orada devam etti.
1922’de Kırım Pedagoji Enstitüsü’nde öğretim üyesi
oldu.
Kırım-Türk Tatar
Edebiyatınıñ Kıskaca Tariħçesi
adlı eserini yazdı.
Bahçesaray
Çeşmesi (1927) piyesini ve Kırım’da Tatar Tamğaları (1927) adlı
araştırmasını yayımladı. XVII. asır şairi
Canmuhammed’in “Toğay Bey” adlı manzum eserini buldu, üzerinde çalıştı ve
yayımladı.
Numan Çelebi
Cihan (1885-1918) “Ant Etken
Men” adlı şiiri, Kırım Türklerinin millî marşı olarak kabul edilmiştir. 7 Nisan
1917 tarihinde Akmescit’te milliyetçi görüşe sahip Vatan Cemiyeti mensuplarının
önderliğinde “Bütün Kırım Müslümanları Kongresi” toplandı. Kırım Tatar Hükûmeti’nin
başına Numan Çelebi Cihan getirildi.
B. Çobanzade, “Son Devir
Kırım Tatar Edebiyatı Tenkit Tecrübeleri” adlı eserinde Kırım Türk-Tatar
edebiyatı hakkında sınırlı da olsa bilgiler vermektedir.
Hasan Sabri
Ayvazof (1878-1938) Alupka’da doğdu. Muvazene
ve Türk’te yazı yazdığı bilinmektedir. Bakû’da çıkan Hayat gazetesinde ve daha sonra Hüseyinzade Ali’nin tek başına yayımladığı
Füyuzat’ta yazıları neşredildi.
Vatan Hadimi gazetesinde yayımlanan “Umum Lisan-ı Edep Hakkında Fikrim” adlı
makalesinde Gaspıralı’nın yolundan giderek “ortak edebî Türk dili”ni savunur. 1914’ten
sonra Tercüman gazetesini yönetir.
1918’de Kırım’ı Bolşevikler istila eder, ardından
1918’de Almanlar Kırım’ı ele geçirir.
1926’da Bakû I. Türkoloji Kurultayı’na gönderilen
Kırım delegeleri arasındadır ve Kurultay’da Arap harflerinin yetersizliği
hakkında görüş bildirmiştir. Yeni Alfabe
Komitesi’nin başkanlığını yapar.
17 Nisan 1938’de rejim düşmanı ithamıyla kurşuna
dizilir.
Neden Bu Hale
Kaldık piyesi Füyuzat
dergisinde (1907) tefrika edilir. Konu bir düğün evinde geçen, farklı yaşlardan
ve farklı görüşlerden insanların aralarındaki konuşmalardan ibarettir. Yazar nu
eserinde, “İslam dini”ni ve “vatan”ı kişileştirmiş, onları konuşturmaktadır.
Batı edebiyatından çok sayıda eser tercüme eden Ayvazof’un küçük hikâyeleri, Usul-i Tedris ve Talim-Terbiye adlı bir
eseri de vardır.
Esaret Kurbanları (Ebeveynlere İbret) adlı hikâyesinde XX. Yüzyılın başlarında
Kırım Tatar toplumunda kadın problemini ele almıştır.
Şevki Bektöre (1888-1961) Romanya’dan Türkiye’ye (Polatlı) göç
etmiş bir aileye mensuptur.
İstanbul’da okuyan Kırımlı gençlerle birlikte “Yaş
Tatar Yazıcıları” adlı bir cemiyet kurdu. Karılgaç
Yuvası, Altın Yarık, Şiirler Cöngi gibi kitapları yayımladılar. O sıralarda
şiire başladı. Türk Yurdu dergisinde
şiirleri yayımlandı. 1920’de Akmescit’e yerleşti. Ergenekon (1920) adlı ilk şiir kitabı yayımlandı. Tatarca Sarf ve
Nahv (1923) gramer kitabını
yazdı.
1926’da Bakû’daki I. Türkoloji Kongresi’ne Dağıstan
temsilcisi olarak katıldı. Türkmen
Dilinin Sarfı (1927) adlı ders kitabını yazdı. Uzun yıllar sürgün hayatı
yaşadı. Volga Kızıl Akarken (1965)
adlı hatıratı ölümünden sonra basıldı.
Bekir Sıdkı Çobanzade (1893-1939?)
Kırım Türklerinin önde gelen şair ve bilim adamlarındandır.
Okuduğu okullardan üstün başarılarla mezun oldu.
Seferberlik dolayısıyla Ruslar tarafından askere
çağırıldı. Rus ordusunda hizmet etmemek için Rusya’dan kaçarak tekrar
İstanbul’a geldi. 1919’da Macaristan’da Doğu Dilleri Fakültesi’nden de
birincilikle mezun olur.
Türk-Tatar
Lisaniyatına Medhal adlı eserini
bastırır (1922).
1924’te Azerbaycan’a gider. Şark Fakültesi’nin dekanlığı görevinde bulunur.
1928’de Boran
adlı şiir kitabı Kırım’da basıldı.
1937’de Sovyet rejimi tarafından tutuklanır.
Hayatının geri kalanı meçhuldür.
Çobanzade, başlangıçta Kırım’ın Kıpçak şivesi (“Çöl
Şivesi”) ile şiirler yazsa da 1928’de yayımladığı Boran’da dili İstanbul
Türkçesine bir hayli yaklaşmıştır. Bilimsel araştırmalarında ise daima sade bir
Türkiye Türkçesini kullandı.
Basın Hayatı
Çar karşıtı olan ve çoğunluğu Rus-Tatar öğretmen
okulu mezunu olup “Yaş Tatarlar” şeklinde adlandırılan gençler, Seydahmet Çelebi’nin Karasupazar’da çıkardığı Vatan Hadimi
(1906–1908) gazetesi etrafında toplandılar.
Vatan Hadimi’nin kapatılmasından sonra Genç Tatarlar
grubundan bazı milliyetçi öğretmenler, çocuklara hitap edecek bir dizi
risaleler neşretmeyi kararlaştırdılar. Bunlara Uçkun
(Kıvılcım) adını vererek Eylül 1909’da aynı isimle bir cemiyet de kurdular.
Abdülhakim Hilmi (Altaylı), 1917’de etrafında toplanan gençlerle
“Kırım Ocağı”nı kurdu. Bu derneğin organı olarak Hasan Sabri Ayvazof ’un yönettiği Millet (1917-1920) gazetesi
çıkartıldı. Ayvazof daha sonra Latin
harfleriyle “Köz
Aydın” adlı bir dergiyi de yönetti.
Halit Çapçakçı ve Ali Badaninski tarafından Tatar Sedası
adlı gazete çıkartıldı.
İşçi Halk, Gökbayrak, Albayrak gazeteleri de bunları
izledi. Ali Bodaninski ve Mustafa Suphi, birlikte Yeni Dünya (1919) gazetesini
yayımladı. [H]abibulla Odabaş,
Akmescit’te Yeşil Ada (1920) ve Bilgi (1921) dergilerini
neşretti. Yañı
Çоlpan (1923–1924),
İleri (1926–1930), Оkuv İşleri (1925–1929)…
KIRIM’DA TİYATRO
Bahçesaray’da Celal
Muinov, Hüseyin Baliç,
Akmescitt’te Seytahmet Memedof birer
tiyatro grupları teşkil etmişlerdir.
Seyit Abdulla
Özenbaşlı 1901’de Kırım Tatarlarının
ilk tiyatro eseri olan Olacağa Çare Olmaz adlı tiyatro eserini yazar ve
aynı yıl bu eser sahnelenir.
H. S. Ayvazof ’un Neden Bu
Hâle Kaldık (1907) piyesi de konusu ve kuruluşu bakımından dönemin en
ilginç eserleri arasındadır.
Hüseyin Şamil
Toktargazi’nin de Mollalar Proyekti (1909), Rahmsiz Balalar gibi eserleri, Ömer İpçi’nin Fa[h]işe (1926) dramı, tiyatro alanında başarılı eserler
arasındadır.
Yusuf Bolat (1909-1986)’ın özellikle Toy Devam Ete, İşlegen Tişler,
Dubaralı Toy gibi komedileri, Deniz Dalgasız Olmaz, Sonki Gece, Arzı Kız adlı dramları dönemin dikkati çeken eserleri arasındadır.
Bir dönem Yol
Dünya gazetesinde çalışmış olan Ömer
İpçi (1897-1955) çok yönlü bir şahsiyettir. Gazi Mansur hakkındaki
manzum hikâyesinde din ve vatan uğrunda cesaretle savaşan bir “evliya”yı anlatır.
Yazarın Fa[hişe] (1924), Alim
(1924), Nenkecan Ħanım
(1926), Motor,
Ayınıklar, Azat Ħalk (1930), Şa[h]ingeray
(1929) Düşman (1933) gibi tiyatro eserleri
Sovyet döneminin temel eserlerini teşkil eder.
SÜRGÜNDEN SONRA
KIRIM TATAR EDEBİYATI (1944-1991)
1944 toplu sürgünü, Kırım’daki Türk-Tatar
medeniyetinin sonu olmuştur.
Yıllarca baskı altında yaşayan Kırım halkı ancak
Stalin’in ölümünden sonra biraz olsun nefes alabildiler. 1957’de Lenin Bayrağı
adı altında bir gazete çıkarma izni alabildiler.
1957’de Kırım Türkçesiyle otuz Kırımlı müellifin
hikâyeleri, denemeleri ve şiirlerden oluşan Ba[h]ar Ezgileri yayımlanır. Bu eser 1941’den
sonra Kırım Türkçesiyle yayımlanan ilk eserdir.
1976 yılından itibaren Yıldız adıyla yılda iki defa
yayımlanan antoloji mahiyetinde bir eser çıkartılır. 1980’den sonra bu eser,
iki aylık bir dergiye dönüştürülür. Bu derginin kırım Tatar edebiyatının
yeniden oluşmasında büyük rolü vardır.
1991’den sonra kitleler hâlinde Kırım’a yerleşmeye başladılar.
Orada “yeniden doğuş” başladı.
Eşref Şemizade (1908-1978)
Sürgün dönemdeki en önemli edebî şahsiyettir.
İlk şiiri “Köyde Yaz Akşamı” 1923’te yayımlanır.
Köz Aydın dergisinde yazar olarak çalışır.
1931’de yazdığı “Dneprelstan” adlı büyük manzumesi (poéma) edebî ve
siyasî çevrelerde takdirle karşılanmış bu eser şaire ün ve itibar kazandırdığı
gibi 1936’da Rusçaya da çevrilmiştir.
Savaş yıllarında sürgüne gönderilir. Savaş
sonrasında da rejim tarafından rahatsız edilir. Uzun yıllar Özbekistan’da
yaşamaya mecbur edilir.
Akşam Deñiz
Yalısında (1925), Yırlarım (1925), Şaylı Kız (1927), Arıkbaş
Eteginde (1928), [H]asret (1930)
adlı şiir kitapları yayımlanır. Sürgünde iken de Kaval (1967), Toğan Kaya
(1969), Şiirler ve Poemalar (1978)
adlı kitapları basılır. Şiir kitaplarından başka Ömür ve Yaratıcılık (1974), Halk
Hızmetinde (1977), Edebiy ve Tenkidiy
Makaleler (2000) gibi yazı ve makalelerini ihtiva eden eserleri de vardır.
Cengiz Dağcı (1919-2011)
Kırım Tatar edebiyatının en tanınmış yazarlarındandır.
İlk şiirleri Gençlik
dergisinde yayımlanır (1936-1937). Biraz tanınmaya başladıktan sonra şiirleri Edebiyat Mecmuası’nda basılır
(1938-1939). Yangın (1939)
adlı ilk hikâyesini yazar ve aynı yıl Komsomolest gazetesinde çalışmaya
başlar. Savaş yıllarında Almanlara esir düşer. İleri yıllarda savaşla ilgili
olarak Korkunç Yıllar ve Yurdunu Kaybeden Adam adlı eserleri
yazar. 1945’te Regina’yla evlenir. Evli çift 1946’da İngiltere’ye giderek
Londra’da yerleşir. Lokantacılık yapar.
Varlık Yayınları’na gönderdiği eserleri basılır. Eserleri
Türkiye’de ilgiyle karşılanır. Sırasıyla Onlar
da İnsandı (1958), Ölüm ve Korku
Günleri (1962), O Topraklar Bizimdi
(1966), Dönüş (1968) vd. basılır.
Ömrünün son dönemlerinde hatıralarını
kaleme alır.
Ünite 8
Çağdaş Tatar
Edebiyatı
Modernleşme
Eşiğinde Tatar Bilim ve Kültür Hayatı
I. Petro zamanında Kazan’da kurulan “Tersane”de
çalıştırılan köle işçiler için “Türkî til” bilen tercümanlara ihtiyaç duyuldu. Tercümanlar
içinde en tanınmış aile Halfinler oldu. 1758’de
Kazan’da “Birinci Rus Gimnaziyası” açıldı. Bu okulda 1769’dan itibaren
“Türk-Tatar Dili” de okutuluyordu.
Halfinlerin (Said, İshak, İbrahim) Rusça-Tatarca
yazdıkları dilbilgisi kitapları Avrupa dil bilim metotlarının İdil-Ural’daki
ilk uygulamalarıdır.
Said Halfin [Halfeoğlu] (1732-1785).
Rusya’da Tatar Türkçesiyle basılan ilk alfabe kitabı
“Tatar Tili
Elfbası”nın da yazarıdır. (Rusça
tam adı: Azbuka Tatarskogo yazıka c obstoyatel’nım opisaniem bukv i skaladov,
Moskva, 1778, 54. s.) 1785’te yazdığı “Tatar
Tilin Öynenüvçi Yaşlerge Tatar Tili Sözligi Hem Kıskaça Grammatika” adlı
eseri ise basılmamıştır.
İbrahim Halfin (1778-1829)
Said Halfin’in torunudur.
Eserleri:
1- Kazan
gimnaziyasınde okıtılaturgan Tatar tili elifbası hem grammatikası (Arapça
okunma kaideleriyle) 1809-1812.
2- Ahval-i
Çıngız Han ve Aksak Timir (Kazan, 1819)
3- Ebülgazi
Bahadır Han’ın Şecere-i Türkî
(1825)
4- Elifba ile
Kikçine Nahiv-Sarf (Kitabın tam adı “Şahinşahnıñ Kazan gimnaziyasında
lisan-ı Türkî ve ħatt-ı Arabî öğretile turgan elyifba ile kikçine nahv ve
sarfıdır”, Kazan, 1809, 80 s.)
5- Tatar Tili Konspektı (Tatar Dili Özeti, 1826)
basılmadı. Volkov’dan yaptığı Çiçek Hastalığı (1803) adlı bir
eser de vardır.
Mirza Cafer
Topçubaşı (1784/90-1869) ve Mirza Kâzım Bey’i (1802-1870)
Bunların her ikisi de, Batılı bilim anlayışının
Rusya Müslümanları arasında yerleşmesine hizmet etmiştir.
Mirza Kâzım Bey (1802-1870)’in “Umumî
Türk-Tatar Dili Grameri”nden söz etmek gerekir. Osmanlı, Azerî ve Çağatay
yazı dillerini Tatar Türkçesiyle karşılaştırmalı bir şekilde incelendiği eserde,
Kâzım Bey, Rusya Türklerinin tümü
için 1834’te şivelerden arınmış bir Türk dili fikrini savunmuştur.
Muhammed Gali
Mahmudov (1824-1891)
19 yaşındayken Kazan Üniversitesi’nde hat hocası
olarak göreve başladı. 1876’ta Kazan Tatar Öğretmen Okulu’nun ilk müfettişi oldu.
“Pratik
Tatar Dili Kılavuzu” adlı ders kitabını yazdı.
1864’te Marzubanname’yi
Türkçeden Tatarcaya çevirip “Kitab-ı
Destur-i Şahî ve fi Hikayet-i Padişahî” adıyla yayımladı.
Hüseyin
Feyizhanov (1828-1866)
Mercanî’nin öğrencisi oldu. 1854’te Petersburg Üniversitesi’nin Doğu Dilleri
Fakültesi’nde öğretmenliğe kabul edildi. “Kırım Yurtına ve Ol Taraflara Dair Yarlık ve
Hatlar” adlı eseri V. V.
Vel’yaminov-Zernov’un ön sözüyle basıldı.
Tetiş şehri yakınlığında bulduğu üç mezar taşı
kitabesi hakkında yazdığı “Üç Bulgar
Kabir Taşındagı Yazuv” adı Rusça makalesiyle Bulgar dilinin Tatar diliyle
akraba olduğunu ortaya koydu. 1862’de “Tatar Tilinin Kıskaça Ukuv Grammatikası”
adlı eseri basıldı. Türk dillerinin
sözlüğünü ve ħrestomatiyasını hazırladı. 38 yaşında veremden vefat etti.
Tatarlar arasında XIX. yüzyılın ortalarında dil,
tarih vs. alanda görülen ilerlemeler Kazan’daki Rus okulları ve üniversitenin
etkisiyle açıklanabilir.
Medrese ıslahatları ve “Usul-i Cedid” hareketine
zemin hazırlayan ise Kursevî ile
kendini gösteren tenkit fikridir.
Abdunnasır Kursevî (1776-1812)
Skolastik zihniyete karşı çıkmıştır. Kitabü’l-İrşad
li’l-İbad adlı Arapça eserinde,
fikirlerin, kitapların akılcı bir gözle
değerlendirilmesi gerektiğine işaret eder.
Heftyek Tefsiri adında Kuran’ın bazı surelerini Tatar Türkçesine çevirdi.
Şihabeddin
Mercanî (1818- 1889)
20 yaşında tahsilini tamamlamak için Türkistan’a
gitti. 1849’da Kazan’a dönünce
“I. Mescid”e imam oldu ve bu caminin karşısındaki medresede ömrünün sonuna
kadar müderris olarak çalıştı (1850).
Ġalaletü’z-Zamân
fi Tariħ-i Bulgar ve Kazan adlı eseri Radloff tarafından Rusçaya çevrildi, Otuza
yakın dinî, tarihî eserini Arapça yazdı.
Müstefadü’l-Aħbar
fi Ahval-i Kazan ve Bulgar adlı eserini Tatarca ile yazdı.
Kursevî’nin açtığı yoldan giderek dinî ve ilmî
araştırmalarda tenkit fikrini iyice yerleştirdi.
İslam dinini “Asr-ı Saadet”teki saf hâliyle anlamak
gerektiğini ileri sürdü.
“Usul-i Cedid” eğitim-öğretim hareketinin önünü açtı
ve en büyük destekçilerinden biri oldu.
Kayyum Nasiri (1824/25-1902)
1885’te Kazan Üniversitesi “Arkeoloji, Tarih ve
Etnografya Cemiyeti”ne üye kabul edilen ilk Müslüman oldu. Tatarca-Rusça,
Rusça-Tatarca dilbilgisi kitapları ve sözlükler yazmıştır.
İlk eseri “Kratkaya
Tatarkskaya Grammatika” (Kısaca Tatarca Nahv kitabı)’dır (1860).
Lehçe-i Tatarî adlı bir sözlük hazırladı.
Enmüzec (1895) adlı eseri Tatarca cümle kuruluşunu ve
kelime köklerini ele alır. 1879’da Fevakifü’-l-Cülesa
fi’l-Edebiyat adlı eserini yazar. Nasiri bunun kısa varyantı olan Kırık Bakça’yı 1880’de, eserin tamamını
ise 1884’te bastırır. 609 sayfalık bu hacimli eserinde, Kuran ve hadislerde
din, ilim, ticaret ve sanatkârlık hakkındaki emirleri, tavsiyeleri derlemiştir.
Kitapta 28 tabışmak (bilmece), 118 cır (mani, türkü), “Selamname”, “Çay beyti”,
“Oñmagan kilin” [Onmayan gelin] başlıklı üç manzume, 315 makal (atasözü) vardır.
1871’den 1897 senesine kadar (1886, 1887, 1895
yılları hariç) yayımladığı “Kalendar”lar
(masa takvimleri) birçok bakımdan önemlidir.
Modern Tatar
Edebiyatı
İsmail Gaspıralı’nın çalışmalarının ve hedeflerinin
Rusya’daki Müslümanların tamamı için modernleşme hareketi demek olduğunu
söylemek gerek. Tercüman gazetesindeki makaleleriyle düşünsel zemini tesis
etmeye çalışan Gaspıralı, kullandığı dil ile ülke genelinde anlaşılabilir ortak
bir Türkçe düşüncesini pratiğe taşımış, Molla Abbas Fransevî imzasıyla yayımladığı
hikâyeleriyle de modern anlatının ilk örneklerini vermiştir.
Tatarların ilk “romanı” Hüsameddin [Ħisametdin] Molla, İsmail Gaspıralı’nın yolundan giden Musa Akyiğit tarafından yazılmıştır.
Modern Tatar
Hikâye ve Romanı
Musa Akyiğit (1864-1923)
Babası uzun yıllar Rus ordusunda görev yapmış bir
asilzadedir.
Hüsamedddin
Molla’da “kadim tarzda eğitim
görmüş” tutucu, cahil mollanın karşısına “Usul-i Cedid” üzere İstanbul’da
yetişmiş genç ve açık fikirli bir mollayı çıkardığı, “kadimci hazret”i küçük
düşürdüğü için Tatar muhitinde tepkiye sebep oldu.
İsmail Gaspırlı’nın tavsiyesi üzerine 1888’de
Türkiye’ye okumaya gitti. Avrupa Medeniyetinin Esasına Bir Nazar (İstanbul,
1897) adlı eserini yayımladı.
İktisat yahud
İlm-i Servet (İstanbul, 1898-1899)
adlı eserinde “... serbest pazar iktisat sistemi ile himayecilik sistemi
arasındaki tartışmayı uzun uzadıya tahlil ettikten sonra Türkiye için
himayecilik sistemini kabul etmenin meziyetleri ve zaruretlerini gösterdi. Metin
adlı gazeteyi çıkarmaya başladı.
İktisadi düşünceleri İttihatçıları rahatsız ettiği
için sürgün edildi.
Muhammed Zahir
Bigi (1870-1902)
Ulûf yaki Güzel
Kız Hatice’nin yazarıdır. Romanı
ilgi gördü ve kısa sürede tekrar basımları yapıldı. İkinci eseri Günah-ı Kebair romanını yazdı. Bu eserin
devamı niteliğindeki Mürted ve Katile adlı
eseri basılamadı ve kayboldu. Maveraünnehir’de
Seyahat, kısa hayatının son döneminde yaptığı gezileri anlatır.
Ulûf Yaki Güzel
Kız Hatice Romanın özeti: Kazan
zenginlerinden birinin oğlu olan Musa Saliħov, Petersburg’da
Züleyha ile tanışır. Birbirlerine âşık olur ve evlenmek için sözleşirler. Züleyha’nın
ailesi evliliğe razı olmaz ve kızlarını alıp Kırım’a giderler. Züleyha’nın
babası vefat edince Kazan’a gidip Musa’yı bulur. Musa bu sırada Hatice ile
evlenmek üzeredir. Musa’ya mutluluklar dileyen Züleyha çıkıp gider.
Ertesi gün Züleyha’nın cesedi bulunur (otel
odasında). Musa suçlanır ve 10 yıl hapse mahkûm edilir. Musa’nın (güya)
arkadaşı olan Abdünnasır Habibullin, Hatice’ye talip olur ve kızın babasından
söz alır.
Dedektif Şubin, Züleyha’nın intihar ettiğini ortaya
çıkarır. Musa kurtulur. Hatice hayalleri suya düşen Abdunnasır zehir içerek
intihar eder.
Rızaeddin
Fahreddin (1858-1936)
“Rıza Kadı” olarak da bilinir.
“Gafil bin
Abdullah” takma adı ile yayımladığı büyük bir hikâye olan Selime
Yaki İffet (1898-99), Esma
Yaki Emel ve Ceza (1903) adlı romanı dışındaki eserleri tarih, biyografi,
din, eğitim gibi konular hakkındadır.
Vakit gazetesinde çalıştı.
Halk edebiyatı ve folklorla ilgili yazılarını “Murad” takma adıyla yayımladı.
1908-1918 yılları arasında Şura dergisini çıkarttı.
1900-1908 arasında Asar adıyla Rusya Müslümanları arasında meşhur şahısların biyografilerini,
“İsmail Seyahati”ni yayımladı.
Meşhur Hatunlar (1903), Til
Yarışı (1910), Ahmet Midhat
(1912) gibi başka eserleri de vardır.
Selime Yaki
İffet özet:
Baba servetiyle yaşayan bir gençle başlar bu eser. Çeşitli
ülkeleri gezmek üzere seyahate çıkar. Kazan iskelesinde Selime adlı bir genç
kızla tanışır. İki genç sohbetlere
dalar ve birbirlerini severler. Birlikte Bakü’ye giderler. Kız bu gençle
evlenmek ister ve evlenirler.
Eserin ana fikri şudur: “İyi eğitilmiş, iyi öğrenim
görmüş bir kadın” erkeklerle eşit olmak bir yana dursun onlardan üstün de
olabilir!”
Sadri Maksudî (1879- 1957)
Henüz 18 yaşında iken Maişet adlı bir küçük bir roman yazar. II. ve III. Rus Duma’sında (1907-1912) milletvekili
olarak bulunur. 1925’ten sonra
Türkiye’ye davet edilir, milletvekilliği yapar ve İstanbul Üniversitesi’nde
öğretim üyesi olarak çalışır.
Fatih Kerimi (1870-1937)
1890’da Orenburg Müftülüğü’nden imtihanla imamlık
icazeti alır.
1898’de Şakir
Remiyev’in tercümanı olarak onunla birlikte Avrupa’yı dolaştı. İntibalarını
Avrupa
Seyahatnamesi (1902)’nde anlattı.
Bahçesaray’a gitti ve intibalarını Kırım’ga Seyahat (1903) adlı eserinde
anlattı. Balkan savaşları sırasında Türkiye’de bulundu, savaş haberleri yazdı.
Bu yazılarını toplayıp İstanbul
Mektupları adıyla bastırdı (1913).
Bazı Edebi Eserleri: Salih Babaynıñ Öylenüvi (1897), Bir
Şagirt İle Bir Student (1899), Cihangir
Mahdumnıñ Avıl Mektebinde Ukuvı (hikâye, 1900), Merhum Gılman Ahund (babasının biyografisi, 1902), Morza Kızı Fatıyma (1907), Kayınana (1901), Ħıyalmı, Hakiykatme
(1908), Annan-monnan (1908).
1937’te uydurma suçlarla ölüme mahkûm edildi.
Ayaz İshaki (1878-1954)
“Tañçılar” olarak adlandırılan Fuat Toktar, Şakir
Muhammedyar, Sait Remi, Hüseyin Abuzer gibi sosyalist devrimci gizli bir Tatar
millî teşkilatın kurucuları arasında yer aldı. 1906’ta
bu teşkilat önce Tañ
sonra Tañ Yuldızı
adlı bir gazete çıkardı.
1907’de Tavuş’u çıkardı. 1907’de gazetesi kapatıldı ve
yine hapsedildi.
İl,
Söz, Bizniñ İl, gazetelerini çıkardı.
İl
gazetesi Rusya Türklerinin tamamı tarafından okunma başarısını yakalamıştı.
1918’de Kızılyar’da Mayak’ı çıkardı.
Varşova’da Milli Yol ve değiştirilen adıyla Yaña Milli Yol
dergilerini yayımladı.
Tatar modern edebiyatının gelişmesinde 30
civarındaki hikâye, roman ve piyesleriyle önemli bir rol oynadı. Dönemin en
etkili yazarlarından ve gazetecilerinden biri oldu.
Eserleri:
Taallümde Saadet (hikâye, 1898), Kelepuşçı
Kız (hikâye, 1900), Bay Ugulı
(1900), İki Yöz Yıldan Sonra İnkıraz
(fantezi roman, 1904), Zindan (hikâye,
1907), Cıyıntık (ufak hikâyeler,
1907), Tilinçi Kız (Kelepuşçı Kız’ın
yeniden işlenmiş genişletilmiş şekli, üç bölümlü roman, 1908-1914), Turmış mı Bu? (roman, 1911), Mulla Babay (üç bölümlü roman 1912), Dulkın İçinde (1922), Üyge Taba
(büyük hikâye, 1922), Güz (küçük
roman, 1923).
Tiyatro eserleri: Öç Ħatın Bilen Tormış (piyes 1900), İki Gaşık (piyes, 1903), Mögallim
(piyes 1907), Aldım
Birdim (dram, 1908), Kıyamet
(piyes 1910), Tartışuv (piyes 1917), Züleyha (dram, 1918, basılmadan önce
sahnelenmiştir), İki Ateş Arasında
(dram, 1921), Jan
Bayeviç (komedi, 1923).
Modern Tatar
Tiyatrosu
Bilinen ilk tiyatro eseri Abdurrahman İlyasî’nin Biçare
Kız (1887) adlı eseridir.
Abdurrahman
İlyasi (1856-1895)
Kazana’da doğdu.
1887’de Yaş
Kız ve Ħatınnarga Hediye adlı eseri basıldı.
Biçare Kız, 1887’de Kazan Üniversitesi Matbaası’nda taşbasma
olarak basıldı.
Bu piyesten bir yıl kadar sonra Fatih Halidi (1850-1923)’nin “Redd-i
Biçare Kız” (1888) ve M. Kazanlı’nın
İħtiyarlı Kız İħtiyarsız Ulmış (1888)
eserleri basılır. Türkçeden tercüme edilen Ħaset
Baba (1893) ve Rusçadan kimin çevirdiği bilinmeyen Komédiya Çistayda (1895) gibi eserler yayımlanır.
Galiesgar Kâmal (1879-1933), 1898’de Beħitsiz Yigit dramını yazar. Namık
Kemal’in Zavallı Çocuk’unu Kızganıç Bala adıyla çevirir, Öç Bedbeħet dramını yazar. Ayaz İshaki’nin Öç Ħatın Bilen Tormış piyesi de yayımlanır.
Modern Tatar
Şiiri
Gabdreħim Utız İmeni,
Hibetulla Salıhov, Şemseddin Zeki; Bunlar ve daha başka şairler,
sosyal hayatın bozuk yanlarını eleştirerek, cehalete karşı çıkarak, cahil din
adamlarını, açgözlü tacirleri hicvederek halkı bilim ve sanat öğrenmeye davet
eden şiirleriyle tanındılar.
1905’ten sonra; Muhammed Zakir Remiyev (1859-1921), Mecit Gafurî
(1880-1934), Necip
Dumavî (1883-1933), Mir Aziz [Gaziz] Ukmasi (1884-1948), Sait [Segit] Sünçeley (1885-
1959), Abdulla Tukay
(1886-1913) öne çıkan şairlerdir.
Abdullah Tukay (1886-1913)
Tatar şiirinin en büyük şairlerinden biri olarak
kabul edilir.
Zor şartlar altında büyüdü. Abdulveli Emrullah adlı genç bir Türk şairle dostluk kurdu. Bu
dönemde şiir yazmaya başladı. Mizahî şiire olan eğilimi de ilk şiirlerinden
itibaren ortaya çıkar.
Kâmil Mutii Cayık’ta Fikir gazetesini, El-Asrü’l-Cedid dergisini ve Uklar
adlı mizah dergisini çıkartır. Tukay bu yayınlarda
bir yandan mürettiplik, musahhihlik, redaktörlük ederken diğer yandan da ilk
şiirlerini, yazılarını yayımlama imkânı bulur.
Günümüzde Tukay’dan
en az beş on şiir ezber bilmeyen eğitimli bir Tatar bulmak imkânsızdır. Tugan Til, Par
At, Bir Tatar Şagıyriniñ Süzleri, Tugan Cirime, Kitmiybiz, Şüreli gibi şiirleri Tatar edebiyatında özel bir yer
tutmaktadır.
İdil-Ural
Bölgesinde Süreli Yayınlar 1905-1918
Abdurreşid
İbrahim (Reşid Kadı) 1900
yılında Mirat [Ayna] adlı
dergiyi çıkarmaya başarır.
Ülfet; 1905-1907 Petersburg, (85 sayı). Yayımlayan: Abdurreşid İbrahim. Daha çok dinî meselelere ağırlık verdi.
Nur; 1905-1914 Petersburg, (310 sayı), Yayımlayan: Ataullah Beyazıdof. Rus yönetimini
Destekler.
Kazan
Muhbiri; 1905-1911, Kazan,
(416 sayı). İlk yıllarda gazeteyi Yusuf Akçura yönetti.
Fikir; 1905-1907, Uralsk (Cayık) (73 sayı). Yayımlayan: Kamil Mutiî.
El-Asrü’l-Cedid; 1906-1907, Uralsk (Cayık), (Dergi, 17 sayı).
Yayımlayan: Kâmil Mutii.
Uklar; 1906 Uralsk (Cayık), (Resimli, satirik dergi, 6
sayı). Yayımlayan: Kamil Mutiî.
Yuldız; 1905-1918 Kazan, (1900 sayı). Yayımlayan: Hadi Maksudî. En uzun ömürlü gazetelerdendir.
Tilmiz; 1906 Kazan, (Arapça, 30 sayı), Yayımlayan: R. Rahim.
Tañ; 1906 Kazan, Yayımlayan: Ayaz İshaki.
Añ; 1912-1913 Kazan, (Resimli dergi, 123 sayı).
Yayımlayan: Ahmedgeray Hasanî.
Ural; 1907 Orenburg, (31 sayı). Yayımlayan: Hatice Yamaşeva. Tatar sosyalistlerinin gazetesiydi.
Vakit; 1908-1918, Orenburg, (2308 sayı), Sahipleri Şakir
ve Zakir Remiyev kardeşler. Gaspıralı’nın
dil anlayışını temsil etmiştir.
Şura; 1908-1917 Orenburg, (240 sayı). Yayımlayanlar Muhammed Şakir, Muhammed Zakir Remiyev
kardeşler. Ünü İslam âlemine
yayılmıştı.
Gılman Kerimî (Gılman Ahund), 1899’da tanınmış zengin ve
hayırsever Gani Bay’ın yardımlarıyla kitap basımı işine girmek için bir matbaa
satın alır. Birçok süreli yayın da bu matbaada basılır.
Kitap bitti
Kitabın tamamını aşağıdaki linkte bulabilirsin:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder