Türk Dili
Ünite 1
Dil
Beş duyu ile kavranabilen bütün işaretleri inceleyen bilim
dalına semiyoloji / işaret bilim denir.
“Bir ulusun gerçek yurdu onun dilidir” (Humboldt)
Dilin Özellikleri
Dil, kendine özgü yasalarıyla var olan ve gelişen canlı bir
varlıktır.
Hiçbir dil ilk halini korumaz, sürekli bir dönüşüm
içerisindedir.
Dil, sosyal bir kurum olup ulusal kimliğin temelidir.
Dillerin Doğuşu
Monojenist görüşe göre yeryüzündeki diller tek kaynaktan
çıkmıştır. Polijenist görüş ise dillerin ayrı kaynaklardan çıktığını savunur.
Doğadaki sesleri taklit eden sözcüklerin bütün dillerde
örneğinin bulunması temeli üzerinde kurulan yansıma
kuramına göre, dilde yansıma (onomatope)
dilin doğuşunu aydınlatmaktadır. Bu görüş Platon
tarafından da savunulmuştur.
Kavramları karşılamak üzere çıkan seslerin kaynağını
duygusal reflekslere bağlayan ünlem kuramı,
insanların bir arada çalışırlarken vücut hareketlerinin doğurduğu refleks
seslenmeleri temel alan iş kuramı, Hilaire de Barenton’un savunduğu Güneş-dil kuramı, dilin kaynağı hakkındaki
kuramlardır. Güneş-dil kuramına göre bütün dillerin ve ulusların kökeni
Sümerlerdir.
Diller
2500 / 5000 arasında dilin varlığından söz edilmektedir.
Bütün bu diller yapıları bakımından (morfoloji)
ve kaynak bakımından olmak üzere iki gurupta ele alınır.
Morfoloji
August Scnleicher’in çalışmalarına dayanan bu yaklaşım
dilleri yapı(biçim özellikleri) bakımından üç gurupta inceler.
Yalınlayan Diller
Yalınlayan dillerde sözcükler ek almaz, yapı bakımından
değişikliğe uğramaz. Bu tip dillerde vurgu önemlidir. Sözcükler, değişik
vurgularla farklı anlamlarda kullanılabilmektedir. Çince, Vietnam dili, bazı
Himalaya ve Afrika dilleri, Bask dili, Cava dili bu guruba girer.
Bağlantılı ve
Kaynaştıran Diller
Sözcük köklerinin değişmediği ancak ek alarak yeni görevler
kazandığı dillerdir. Türkçe, bu dilin tipik bir örneğidir. Kızılderili dilleri,
Eskimo ve Gürcü dilleri de bu gurupta yer alır.
Bükümlü Diller
Çekim sırasında sözcük kökleri değişikliğe uğrar. Arapça bu
gurupta yer alır. Bükümlü diller kök bükümlü ve gövde bükümlü olmak üzere iki
guruba ayrılır. Arapça, kök bükümlü bir dildir. Hint-Avrupa dilleri (Yunanca,
Roman ve Germen dilleri) ise gövde bükümlü dillerdendir.
Kaynak Bakımından
Diller
Dillerin yapı bakımından benzerliklerine göre
guruplandırılmasıdır. Yapı bakımından benzer diller bir araya gelerek dil
ailelerini oluştururlar.
Hint-Avrupa
(İndogermen) Dilleri
Farklı coğrafyalarda ortak köke bağlanan bu dilleri konuşan
insanlar arasında ırk birliği aranmaz ancak kültürel olarak birbirlerine
yakındırlar.
Avrupa’da konuşulanlar:
1 Germen Dili
Almanca
İngilizce
İsveç, Danimarka, Vizigot dili
2 Baltık Slav Dilleri
Rusça, Lehçe, Çekçe, Bulgarca, Hırvatça, Litvanya dili,
Letçe
3 Helen Dili
Yunanca
4 Latin Dilleri
İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, Katalanca,
Rumence
5 Kelt dili
İrlanda dili, İskoç dili, Galce, Bretonca
6 Arnavutça
Asya’da konuşulanlar:
1 Hintçe
2 Farsça
3 Ermenice
Ural-Altay Dilleri
Tümü bağlantılı diller gurubundadır. Ses uyumu bu dil
ailesinin ortak özelliğidir. Bu dil gurubunda sözcükler eril-dişil ve nötr diye
ayrılmaz.
Ural dilleri
1 Fin-Ugor Dilleri
Fince
Macarca
Ugorca
2 Samoyed Dilleri
Altay Dilleri
Türkçe
Moğolca
Mançu-Tunguzca
(?) Korece
(?) Japonca
Hint-Sami Dilleri
Adını Nuh’un oğulları Ham ve Şam’dan almıştır. Dört kola
bölünerek değerlendirilir.
Sami (Kenan dilleri, Aramca, Arap dilleri, Akkadca)
Eski Mısır ve Koptça
Libya-Berber
Kuşî
Çin-Tibet Dilleri
Tibet-Burma ve Tay-Çin olmak üzere iki kola ayrılır.
Kafkas Dilleri
Yapı bakımından çok farklı özellikler gösteren bu diller
kuzey ve güney olmak üzere iki kola ayrılır. KArtvel, Abhaz-Çerkes, Çeçen-Lezgi
dilleri bu ailede yer alır.
Bantu Dilleri
Afrika’nın güney ve orta kesimlerinde konuşulan dilleri
kapsar.
Dilin Türleri
Ana Dil: Her
ulusun anadilinde kendine özgü ses dizgesi bulunur. Türkçe’de Arapça’dan gelmiş
pek çok alıntı sözcük vardır. Fakat bu sözcüklerin söylenişi Türkler ve Araplar
arasında farklı olmaktadır. Başka dilden gelen sözcükler anadil içindeki ses
örgüsüne göre telaffuz edilmektedir.
Ortak Dil: Ülke
içinde değişik bölgelerde bir sözcüğün söylenişinde farklılıklar olur. Ortak
dil bu farklılıkları dışarıda tutarak en yaygın kullanımı esas alır. Ortak dil
için genellikle ülkenin yönetim merkezinde konuşulan dil esas alınır. Türkiye
Türkçesinde ortak dil için İstanbul ağzı esas alınmıştır.
Konuşma dili – Yazı
dili: Konuşma dilinde yöresel farklılıklar olabilir ancak yazı dilinde
çeşitlilik olmaz. Söyleyişteki farklılıklar yazı diline taşınmaz.
Yazı dili yapaydır. Hiçbir dilde konuşulduğu gibi yazılmaz. Türk
yazı dilinin en eski örnekleri 8. yüzyılda yazılmış olan Orhun Yazıtlarıdır.
Lehçe-Şive-Ağız: Bir
dilin değişik ülke ve bölgelerde anlaşılmazı zor farklılıklara uğramış
biçimlerine lehçe (dialect, idiom) denir. Ağız ve şive ise lehçenin alt
kategorileridir. Ağız, yazı diline yansımayan yerel söyleyiş farklılıklarıdır.
Özel diller: Belli
sosyal guruplar ve meslek kolları içinde gündelik hayatta sık kullanılmayan
sözcükler konuşma diline yerleşebilir. Aynı dili konuşan insanlar bu gibi özel
gurupların konuşmalarını anlamakta güçlük çekebilirler. Bu özel gurupların
kullandığı dili özel dil veya gurup dili diye adlandırıyorlar (hukuk dili,
edebiyat dili, tıp dili).
Argo: Konuşulan
bütün dillerde görülen bir durumdur. Belli bir gurubun kendi aralarında
anlaşmalarını sağlar. Argoda sözcüklere özel / yeni anlamlar yüklenir. Konuşan
kişilere ve konuşulan yerlere göre argo çeşitleri vardır (öğrenci argosu, asker
argosu). Argoda kullanılan sözcüklerin büyük bölümü Rumca, Ermenice gibi az
bilinen yabancı dillerden alınır.
Ünite 2
Türk dili, 8. yüzyıldan bu yana üç başlık altında incelenir:
Eski Türkçe (8-10. yüzyıllar)
Orta Türkçe (12-15. yüzyıllar)
Yeni Türkçe (16. yüzyıldan bu yana)
Başlıca Türk
Lehçeleri
Türk lehçelerinin guruplandırılmasında en başta gelen ölçüt
“r-z” ve “l-ş” denkliğidir.
Çuvaşlar
Eski Volga Bulgarlarının torunları olan Çuvaşlar, Çuvaş
Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadır (Tataristan’ın kuzeyi).
Bütün Türk lehçelerindeki “z” ve “ş” sesleri Çuvaşçada “r”
ve “l”dir. Türk lehçeleri arasında en zor anlaşılanıdır.
Saha (Yakut) Türkçesi
Yakutçanın %50’si Moğolcadan geçen sözcüklerden oluşur. Bu
nedenle anlaşılması güçtür.
Halaç Türkçesi
İran’ın içerisinde küçük bölgede konuşulan bu dil Ana
Türkçeye kadar uzanan arkaik özellikleri en iyi şekilde koruyan lehçedir.
Gagauz Türkçesi
Baserabya denilen Moldova’nın güneyi ile Odesa’da
yaşamaktadırlar. Gagauz lehçesi, Slav dillerinin etkisiyle başkalaşmıştır.
Türkmen Türkçesi
Türkmenistan başta olmak üzere çeşitli Türk
cumhuriyetlerinde yaklaşık 4 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Azerbaycan Türkçesi
Türkiye Türkçesi
Özbek Türkçesi
Yazı dilleri Çağatay Türkçesinin devamı niteliğindedir.
Yeni Uygur Türkçesi
Çağataycanın devamıdır.
Kazak Türkçesi
Dil özellikleri bakımından Kazakçanın diyalekti kabul edilen
Karakalpak Türkçesi 1917’den sonra yazı dili olmuştur. Kazak Türkçesini Kıpçak
gurubu lehçelerinden farklı kılan özellik, söz başı “y” ünsüzünün “j” ile
değişmesidir.
Tatar (Kazan)
Türkçesi
İlk hecede geniş yuvarlak ünlüleri darlaştırması ve dar
yuvarlak ünlüleri genişletmesi bakımından Başkırt Türkçesiyle benzerlik
gösterir.
Başkırt Türkçesi
Tatarcadan farkı sözcük ve ek başı “s” foneminin “h”ye
dönüşmesidir.
Nogay Türkçesi
Karaçay-Balkar, Kumuk
Türkçeleri
Karaçay Türkçesi ağırlıkla kuzey Kafkasya’da; Balkar
Türkçesi, Kabardin-Balkar Özerk Bölgesi’nde; Kumuk Türkçesi ise Dağıstan’da
konuşulmaktadır.
Karay Türkçesi
Museviliği benimsemiş olan Karaylar Litvanya ve Ukrayna’da
yaşamaktadırlar.
Kırgız Türkçesi
Tuva-Karagas Türkçesi
Kuzey Moğolistan ve Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadırlar.
Hakas Türkçesi
Anadolu Ağızları
Türkiye içinde çeşitli bölgelerde görülen dil farklılıkları
ve Türkiye dışında kalan Rumeli, Balkan ve Kıbrıs Türk ağızları, Anadolu
ağızları başlığı altında incelenir.
Anadolu ağızları bu bölgedeki 23 Oğuz boyundan ileri
gelmektedir. Kitle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla ağız özellikleri
ortadan kalkmaktadır.
Anadolu ağızları hakkında ilk çalışmalar A. Maksimov’la başlamıştır. Bu yöndeki
çalışmalar 1932’den sonra gündeme gelmiştir. 1932-34 yılları arasındaki derleme
seferberliği sonucunda 6 ciltlik Türkiye’de Halk Ağzından Söz Derleme Dergisi
yayımlanmıştır. 1952 yılında derleme çalışmaları yeniden hız kazandı ve 12 ciltlik
Derleme Sözlüğü
yayımlandı. Dil kurumu dışında Ahmet
Caferoğlu, konuyla ilgili çalışmalar yapmıştır.
Ünite 3
Türkçenin Söz Varlığı
Dil bir anlatım, ifade aracı olarak her zaman için yetkindir
yani bir dil asla ilkel değildir, ilkel dönemin dilinden söz edilirken işaret
edilen ilkellik, insana ve onun kültürel ürünlerine gönderme yapar ancak dil
için durum farklıdır; dil neyse odur.
Bununla beraber bir dilin zenginliğinden söz edildiğinde,
belli olguları ifade edebilen sözcük çeşitliliğinden söz etmiş oluruz.
Söz varlığı dendiğinde insanın öncelikli ihtiyaçlarından
tutun da doğada gördüğü her türlü olayı ifade etmeye imkân veren sözcükleri
işaret ederiz.
Söz varlığının içinde özel kategorilere ayrılabilen
kavramlar olan terimler de dâhildir.
Gündelik dilde kullanılan kalıplaşmış ifadeler, deyimler,
atasözleri ve ikilemeler de söz varlığı içinde kabul edilir.
Sözcük Sayısı
Bir ülkede belli bir dönemde standart olarak kullanılan dile
ait sözcük, deyim ve atasözlerini kapsayan sözlükler (genel sözlükler) bize
sözcük sayısını verir. Özel uzmanlık gerektiren alanlara ait terim ağırlıklı
sözcükler, genel sözlüklerin kapsamı dışında tutulur çünkü bunlar standart dile
ait olmayan sözcüklerdir. Türkçenin genel sözlük niteliğindeki kaynakları
yaklaşık 70 bin sözcük içermektedir.
Türk dili, türetme ve birleştirme imkânları sayesinde soyut
ve somut kavramları karşılamakta zorlanmaz.
Hint-Avrupa dillerinde görülmeyen ikilemeler Türkçeye çok
geniş bir anlatım olanağı sunmaktadır.
Türetme Gücü
Türkçenin en eski ürünleri 8. yüzyıla ait olan Orhun Yazıtları ile bunlardan daha eski olduğu
anlaşılan Yenisey Yazıtları’dır.
Orhun Yazıtları’nda eş anlamlı sözcüklerin kullanıldığını
görürüz: kargaşa, karışıklık anlamlarındaki bulgak (bulanmak) ve tar (dar) sözcüğünden
türetilen tarkanç
eş anlamlı kullanıma örnektir.
Yenisey Yazıtları’nda da benzer örnekler vardır: fayda ve
yarar kavramını karşılayan üç ayrı sözcük kullanılır bu yazıtlarda.
11. yüzyılın ürünleri olan Düvanü Lûgati’t Türk ve Kutadgu Bilig
Türk dilinin zenginliği hakkında yeterli göstergelerdir.
Türkçedeki türetme ve birleştirme eğilimi en çok Anadolu
ağızlarında gözlenir: Sepen (yağmurla gelen kar), sepinti (yeri örtecek kadar
kar), sazak (hafif yağan kar), dövülcek (rüzgârla karışık yağan kar), bulgurcuk/burçak
(küçük taneli kar), öğsüzyamalığı (lapa lapa yağan kar)…
İkilemeler
Türkçenin belirgin özelliklerinden birisi de ikilemelerdir.
Diğer dünya dillerinde aynı ölçüde görülmeyen ikilemeler, bize özgü bir dil
edimi olarak kabul edilebilir.
İkilemeler anlatımın niteliğini artırır, vurguyu
kuvvetlendirir.
İkilemeler çok çeşitlidir. Aynı sözcüğün yinelenmesiyle
(dizi dizi, sıra sıra vs.), eş anlamlı sözcüklerin art arda kullanılmasıyla
(hatır gönül, doğru dürüst vs.), ters anlamlı sözcüklerle (gece gündür, irili
ufaklı vs.), doğal seslerin yansımaları biçiminde (hüngür hüngür, kıkır kıkır,
fosur fosur vs.) ve sözcük başındaki ünsüz ya da ünlüleri (m) sesiyle
değiştirerek kurulabilirler (kitap mitap, para mara vs.).
Deyimler ve
Atasözleri
Deyimler, ilginç benzetmelerden ve doğadaki nesnelerden
yararlanarak söze dönüşmekte, ince, ayrıntılı ve kimi zaman nükteli bir anlatım
oluşturmaktadır.
Öğüt vermek amacıyla söylenmiş atasözleri, şiirden ve söz
sanatlarından yararlanarak sözcükleri ahenkli bir düzenle bir araya getirir ve
bu sayede akılda kalmasını sağlarlar.
Anlatım Yolları
Herhangi bir durumu dağarcığımızdaki sözcükleri kullanarak
ifade ederiz. Anlatılan olayda vurgu yapmak istediğimiz unsuru, ayrıca açıklama
yapmadan sadece sözcük öbekleri, kalıplaşmış ifadeler ve deyimler yardımıyla
ifade edebiliriz. Anlamı birbirine yakın olan sözcüklerin dilimizde çok çeşitli
olması bize bu gibi konularda geniş ifade imkânları sunar.
Süreklilik anlamındaki; boyuna, durmadan, sürekli, devamlı,
habire, hep, sabah akşam gibi ifadeler; anlatmak istediğimiz veya vurgu yapmak
istediğimiz anlam bağlamına bağlı olarak kullanılırlar.
İlişki Sözleri
Bir dili konuşan çevrenin kültürel çerçevesi ve görgü
kuralları hakkında bilgi veren ifadeler ilişki sözcükleri başlığı altında
incelenir (merhaba, rast gele, Allahaısmarladık, kolay gelsin vs.).
Sözdizimi Esnekliği
Türkçede cümlenin unsurları kolayca yer değiştirebilmekte ve
bu yolla farklı anlam katmanlarına ulaşılabilmektedir (dün çarşıya gittim,
çarşıya dün gittim, gittim dün çarşıya vs.).
Ünite
4
Sözcükler
Bir sözcüğün anlamlı en küçük parçasına sözcüğün kökü denir.
Kök halindeki sözcükler çeşitli ekler alarak farklı sözcükleri oluştururlar.
Dilimizdeki sözcükler yapıları bakımından üç kategoriye
ayrılır:
a) Basit yapılı sözcükler: kök durumunda olabileceği gibi
çekim eki almış da olabilirler (taş, demir, git, aldım, acırsa).
b) Türemiş sözcükler (taşlı, demirci, gitmek, tuzlu,
Muğlalı).
c) Bileşik sözcükler (gecekondu, birçok, niçin, nasıl).
Türkçede sözcükler cümledeki görevlerine/anlamlarına göre
belli kategoriler oluştururlar.
Varlıkları ve düşünceleri anlatan sözcüklere ad,
Adlarla birlikte kullanılan ve onları niteleyen sözcüklere sıfat,
Sözcükleri ölçü, zaman, yer, durum ve soru anlamları katarak
niteleyen sözcüklere zarf,
Adların yerini tutan sözcüklere zamir,
Sözcükler arasında anlam ilgisi kuran öğelere edat,
Birbiriyle ilgili sözcük, sözcük önekleri ve cümleleri
birbirine bağlayan öğelere bağlaç,
Duygusal tepkileri belirten sözcüklere ünlem,
Varlıkların yaptıkları işleri anlatan sözcüklere eylem denir.
Eylemler dışındaki tüm sözcükler ad soylu sözcükler diye adlandırılırlar.
Sözcükler tek başlarına değil, cümle içindeki görevlerine
göre nitelenirler.
Bağımsız sözcükler: ad,
sıfat, zamir, zarf ve eylem görevlerindeki sözcükler tek başlarına anlam ifade
ederler. Bu nedenle bunlar bağımsız sözcüklerdir.
Bağımlı sözcükler: edat,
bağlaç ve ünlem görevlerindeki sözcükler tek başlarına anlam taşımaz, birlikte
kullanıldıkları sözcüklerle birlikte anlam ifade ederler. Bu nedenle bunlara
bağımlı sözcükler denir.
Ad Soylu Sözcükler -
Eylemler
Eylemler cümlede yüklem görevinde bulunurlar. Yüklem
olabildikleri için tek başlarına cümle değeri taşıyabilirler.
Eylemlerin zaman bildirme, istek ve kişi kavramlarını gösterdikleri
biçimlerine kip denir.
Eylemlerden türeyen ad, sıfat, zarf görevleriyle kullanılan
ve cümle içinde yan cümle oluşturan iki görevli sözcüklere eylemsiler denir.
Spor yapmaya çalışalım (adeylem)
Spor yapan kişiler sağlıklı oluyor (sıfateylem)
Spor yaparak genç kalıyor (bağeylem)
Sözcüklerin tür olarak kategorileri tek başlarına değil,
cümle içindeki görevlerine göre belirlenir.
Yeşil elmayı severim
cümlesindeki yeşil sıfatken elmanın
yeşilini severim cümlesindeki yeşil ad görevindedir.
Ünite
5
Cümle
Dili oluşturan öğelerin (sözcükler, sözcük öbekleri vs.) bir
araya gelerek oluşturdukları anlamlı yapılara cümle
deriz. Cümle, yapı bakımından bağımsız olarak ele alınsa da anlam söz konusu
olduğunda cümleden önce ve sonra gelen diğer cümlelerle birlikte oluşan bağlam dikkate alınır.
Cümlenin temel öğeleri özne ve yüklemdir. Yüklemi cümle
sonunda yer alan cümlelere düz cümle denir.
Yüklemi sonda olmayan cümlelere devrik
cümle denir.
Cümlede vurguyla anlatılmak istenen öğe, yüklemden hemen
önce kullanılır. “24 Ocak 1993’te Uğur
Mumcu öldürüldü” bu cümlede vurgu öldürüldü
ifadesindedir.
Anlatı veya konuşmanın akışına göre kurulan cümlede öğeler
düşürülebilir. Öğeleri eksik cümlelere eksiltili cümle
denir. Atasözlerinde bu yapı çok sık görülür. Eksiltili cümleleri anlamı etkili
kılmak istediğimizde kullanırız (mağaza vitrinine iliştirilen “indirim”
yazısının tüketiciler üzerindeki etkisi buna örnektir).
Cümle içinde herhangi bir öğeyi açıklamak için çeşitli
sözcük veya söz öbekleri kullanılabilir. Bu gibi sözlere ara söz denir. Ara sözler cümle niteliğine sahip
değildirler.
Cümle içinde bir başka cümleye, özellikle alıntı yapılırken
sıkça müracaat edilir. “Atatürk, “Yurtta
barış dünyada barış” demiş” örneğinde görüldüğü gibi. Bu gibi yapılara iç cümle denir.
Yüklemi çekimli bir eylemle kurulmuş cümlelere eylem cümlesi denir.
Yüklemi ad veya ad soylu bir sözcükle kurulmuş cümlelere de ad cümlesi denir.
Adlara ve ad soylu sözcüklere eklenerek onları cümlede
yüklem görevine sokan zaman eklerine ekeylem
denir.
Soru cümleleri, soru bildiren sıfatlarla, zamirlerle,
zarflarla ve mi soru edatıyla kurulur.
Bunca sıkıntıya neden
katlandınız? / Soru zarfı
Bu romanı benden sonra kim
okumak ister? / Soru zamiri
Bu çiçeklere kaç para
verdiniz? / Soru sıfatı
Bana gizlice ne söylediğini biliyor musunuz? / Mi soru edatı
Yüklemi buyurma kipi olan cümlelere buyruk
cümleleri denir.
Duyguların ifadesi için ünlem
cümlelerini kullanırız.
Cümlenin Yapı
Özellikleri
Tek bir yargı bildiren cümlelere (ne kadar uzun olursa
olsun) basit cümle denir.
Cümledeki yargı bir başka sözcükle açıklanmışsa veya yargı
bir tamlama durumunda olursa bu cümlelere bileşik
yapılı cümle denir (“erkeksen buraya geleceksin”).
Koşul ekleri, ad cümlelerinin olumsuzluğunu bildiren “değil”
sözcüğü “ki” bağlacı, eylemin olumlu ve olumsuz biçimlerinin ikilemeli
kullanımı bileşik yapılı cümle kurmamızı sağlar.
Bileşik cümlede yan cümlede yer alan eylem çekimlidir. Yan
eylem çekimli değilse o bir girişik cümledir.
Bir cümle içinde birden fazla yargı bildiren sözcük çekim
eki almadan yer alır ve cümle çekimli bir başka eylemle sonlanırsa girişik yapılı cümle elde etmiş oluruz (“Sağdaki
sokağı geçip, ilerideki üst geçidin yanında durup elemanı bekleyeceğiz”).
Tam bir yargı bildirmeyen eylemsiler (gelip, gidip, durup,
gelince, gidince, geldiği, gittiği vs.) bize girişik yapılı cümle kurma olanağı
verir.
Anlamca birbirini tamamlayan cümleler bağlaçlarla veya
noktalamayla art arda yazılırsa sıralı cümle elde
etmiş oluruz. Sıralı cümleler ayrı ayrı da yazılabilen cümlelerdir
(“Yaşadıklarını düşündü; bütün bu olanları hak etmediğine karar verdi ve
silahını çekip ateş etti”).
Özneleri, tümleçleri ya da yüklemleri ortak olan sıralı
cümlelere bağımlı sıralı cümle denir.
Anlam bakımından birbirlerine bağlı oldukları halde
özneleri, tümleçleri ve yüklemleri ayrı olan sıralı cümlelere bağımsız sıralı
cümle denir (“Kar yağar, yollar kapanır, evden dışarıya çıkamayız”).
Ünite
6
Yazım Kuralları
Dilin sözcüklerinin doğru olarak yazıya geçirilmesini
sağlayan yazma biçimine yazım/imla denir.
İmlanın amacı belli bir coğrafyada belli bir dili konuşan
insanların yazılı metinler üzerinde anlaşabilmesini, birbirlerini kolayca
anlayabilmelerini sağlamaktır. Bunun için imla kurallarının kolay anlaşılabilir
ve uygulanabilir olması gerekir.
Yazım Kuralları
Büyük Harflerin Kullanılışı
Türkçede cümleler büyük harfle başlar.
Özel adlar büyük harfle başlatılarak yazılır.
Resmi ya da özel bütün kurumların adı özeldir. Bu adı
oluşturan sözcüklerin hepsi büyük harfle başlatılır.
Ulus, devler, din ve dil adları özeldir.
Kitap, film, oyun, heykel vs. yapıt adları da özeldir.
Not: Özel adların içinde yer alan “ve, de, ki, ile, mi”
ekleri/bağlaçları özel adlar küçük harflerle yazılıyorsa küçük harfle (Savaş ve
Barış), özel adlar büyük harflerle yazılıyorsa büyük harflerle yazılır (SAVAŞ
VE BARIŞ).
Unvanlar özel ada bağlı olarak (Ahmet Bey) kullanılıyorsa
büyük harfle yazılırlar. Unvan sözcüğünün özel adın önünde ya da ardında olması
bu kuralı değiştirmez (Mimar Sinan, Nasrettin Hoca vs.).
Coğrafya ile ilgili bütün adlar özeldir.
Kavramı kendi başına bildirmeyip ancak bir tür adı ile
tamamlanan yer adlarında, tür adı ayrı olmak üzere her iki sözcük de büyük
harfle başlatılır (Rübülhali Çölü).
Gök cisimleri özel addır.
Dünya, güneş ve ay gökbilim konusu olduklarında büyük
harfle, genel bir kavram bildirdikleri zaman küçük harfle yazılırlar.
Gün ve ay adları belli bir tarihi imlediği zaman büyük
harfle yazılırlar (18 Mart, 9 Eylül vs.).
Tarihsel olay ve o olayı imleyen sözcük büyük harfle yazılır
(Lozan Antlaşması, Haçlı Seferleri vs.).
Kesme İşareti (’)
Özel adlara gelen çekim ekleri kesme işaretiyle ayrılır. Bu
kural çekim eklerini bağlar.
Özel adlara getirilen yapım ekleri ise kesme işaretiyle
ayrılmaz (Amerikalı, İbneler vs.).
Özel adlara getirilen çoğul eklerinde kesme işareti
kullanılmaz (Amerikalılar, Toroslar vs.).
Kısaltmalardan sonra ek gelirse kesme işareti kullanılır
(TBMM’nin… YÖK’ün… vs.).
Sayıların yazımında kesme kullanılır: 1923’ten beri…
09.05’te… vs.
Bilimsel/akademik metinlerde ses, hece ve sözcükler
belirtilirken kesme kullanılır: A’nın B’ye oranı… -ler’in ek olarak kullanımı…
vs.
Şiirde yan yana gelen ünlülerden biri düştüğünde kesme
kullanılır: Karac’oğlan, …n’oldu bize…
Düzeltme İşareti (^)
Sözcüklerde sesleri uzatma ve inceltme işlevi görür.
Adet (sayı)
|
Âdet (alışkanlık)
|
Hala (akraba ismi)
|
Hâlâ (devamlılık)
|
Dilimize yabancı dillerden girmiş kimi sözcüklerde k, g ve l
seslerini izleyen a ve u seslerinin üzerine inceltme veya uzatma amacıyla
düzeltme işaretinin kullanılması kural gereğidir. Ancak yazılışları aynı,
anlamları ve okunuşları farklı sözcüklerin dışında bu işaretin kullanılmaması
genel bir eğilim olarak yaygınlaşmaktadır.
Sayıların Yazıyla Gösterilmesi
Çok sıfırlı sayıların ana rakamdan sonraki basamakları
(sıfırları) yazıyla gösterilir (2 milyar).
Bilimsel/akademik metinlerde, kesinlik aranan konularda
sayılar rakamla gösterilir (Türkiye’nin yüzölçünü 780 576 km2dir).
Finansal metinlerde, bankacılıkta parayla ilgili metinlerde
sayıların bitişik yazılması zorunludur (Birmilyonotuzbin…).
Bileşik Sözcüklerin Yazımı
Bileşik sözcükler bitişik yazılır (hanımeli, dedikodu,
basımevi vs.).
Pekiştirmeler (capcanlı), ikilemeler (yan yana) ve bileşik
yapılı eylemler (affetmek, yer etmek vs.) bileşik sözcüklerle aynı yazım
kuralına tabi değildir.
Yabancı Sözcüklerin Yazımı
Yabancı sözcükler -genel kural olarak- söylendikleri gibi
yazılırlar.
Yabancı sözcüklerde sözcüğün başında ya da sonunda çift
sessiz harf varsa, bunların arasına ünlü yazılmaz (tren, kreş, dram, form vs.).
Yabancı sözcüklerdeki g’ler ğ’ye çevrilmez: program, biyografi,
Türkolog vs.
Yabancı sözcüklerde yan yana bulunan ünlülerin arasına ünsüz
harf girmez (ideal, realist, jeolog vs.).
Bu kuralın kimi istisnaları vardır: biyoloji, diyaliz vs.
Fransızca sözcüklerin söylenişinde “ua” arasına “v” sesi
eklenir: konservatuvar, laboratuvar vs.
Bu genellemenin de istisnaları vardır: şampuan, puan, kuaför
vs.
Yabacı dildeki özel adlar (eğer bu yabancı dil Latince
kökenliyse) kendi dillerinde nasıl yazılıyorlarsa o şekilde yazılırlar: Newton,
Goethe, Moliere vs.
Bu genellemenin de istisnaları vardır: Londra, Münih,
Napolyon vs.
Latin alfabesini kullanmayan dillerden (Japonca, Rusça,
Arapça vs.) dilimize girmiş sözcükler söylendikleri gibi yazılırlar: Tokyo,
Şostakoviç, Bağdat vs.)
“-de” Eki ile de Bağlacının Yazımı
Ad durum eki olan –de bitişik yazılır: Bu havada yola çıkılmaz, Havada
karada seni… vs.
Bağlaç olan de ise ayrı yazılır: Sen de gelecek misin? Bizim de evimiz
var vs.
Çok sık karşılaşılan bir yazım hatası olan –de ve de için
şöyle kontrol uygulanabilir: Bağlaç olan de, yazılmadığı halde cümlenin
anlamını bozmaz: Bizim de evimiz var, bizim evimiz var vs.
De bağlacı, de / da biçiminde incelip kalınlaşabilir ancak
baştaki “d” sesi asla incelmez, “t” olmaz.
Ancak durum eki olan –de, bitiştiği sözcüğe uyarak “t”
olabilir: evde, beşikte, hayatta vs.
“-ki” Eki ile ki Bağlacının Yazımı
Bağlaç olan “ki” ayrı yazılır: “Bilmiyorduk ki bağlaç olan ki’yi ayrı yazalım”
Ki bağlacı, soru cümlelerinin sonunda kullanılabilir: “Ben
de kullanabilir miyim ki?”
Bağlaç olan ki ekinin kaynaşmış biçimleri de vardır: çünkü,
halbuki, mademki, oysaki vs.
Ki eki, ilgi zamiri/adılı veya sıfat görevinde kullanılırsa
bitişik yazılır:
Sıfat görevindeki “-ki” eki
“Dünkü yağmurlardan yoldaki araçlar etkilendi”
“Akşamki film Gölgedeki Adam’dı”
İlgi zamiri görevindeki “-ki” eki
“Caddede ışıklar yanıyor, sokağınki
sönmüş”
“Aysel’in örneği güzel, seninki
olmamış”
“mi” Soru Edatının Yazımı
“mi” edatı ayrı yazılır (iyi mi, hasta mı, düz mü, yamuk mu
vs.).
“ile” Bağlacının Yazımı
İle bağlacı kendinden önce gelen sözcüğe bitiştirilerek
yazılabilir. Ünsüzle biten sözcüklerle bitişik yazılırsa baştaki –i ünlüsü
düşer, -e ünlüsü de bitiştiği sözcüğün ünlüsüne kalınlık-incelik yönünden uyum
sağlar: el-le, taş-la,
ip-le, toprak-la…
Ünlüyle biten bir sözcükle birleştiğinde baştaki –i ünlüsü
yerine –y ünsüzü gelir, -e ünlüsü de baştaki sözcüğün son ünlüsüne uyar: eli-yle, üzüntü-yle, korku-yla…
Ekeylemlerin Yazımı
Dilimizin eski dönemlerinde imek eylemine/fiiline bağlanan ve günümüzde ekeylemin/ekfiilin
çekimli biçimleri olarak kategorize edilen idi,
imiş, ise sözcüklerinin yazımı bazı özellikler arz eder.
a) Ekeylemler ilgili oldukları sözcüklerden ayrı
yazılabilirler: bitkin idi, iyi imiş vs.
b) Ekeylemler ilgili oldukları sözcüklere bitişik
yazılabilirler: bitkindi, iyiymiş vs.
Ünite
7
Noktalama İşaretleri
Edebi metinlerde noktalama işaretlerini ilk kullanan
yazarımız İbrahim Şinasi’dir.
Tevfik Fikret,
bütün noktalama işaretlerini en doğru biçimde kullanan ilk edebiyatçımızdır.
Nokta (.)
Anlam bakımından tam bir yargı bildiren cümlelerin sonunda
kullanılır.
Eksiltili ya da kesik cümlelerden sonra da nokta kullanılır:
-Yarın evde misin?
-Evet.
Kısaltmalarda nokta kullanılır: gr. / cm. / vb. /
Sıralama bildiren rakam ve harflerde nokta kullanılır: 1. /
2. / a. / b. /
Gün, ay ve yıl gösteren tarihlerin yazımında rakamların
arasına nokta konur: 18.03.1915 vs.
Saati bildirirken saat ve artık dakikaları arasında nokta
kullanılır: 14.30 / 19.00 vs.
Sayıların yazımında üçlü gurupların arasında nokta
kullanılır: 42.750 / 168.159.000 vs.
Virgül (,)
Cümle içinde eş görevli sözcükler ve sözcük öbeklerinin
arasında kullanılır.
Sıralı cümlelerin birbirinden ayırmak için kullanılır: Yağmur yağar,
ortalık patates tarlasında dönerdi.
Cümle içinde vurgu yapılmak istenen öğeden önce virgül
kullanılır: Eleman, başkanı olduğu kulübü
şampiyon yapabilmek için, müsabakalarda şike yapması gerektiğinin bilincindeydi.
Cümle içinde açıklama işlevi olan veya arasöz niteliği
taşıyan sözcük öneklerinin başında ve sonunda virgül kullanılır: Reşat Nuri, Çalıkuşu ve Yeşil Gece’nin
yazarı, sigara tiryakisiydi.
Yazıda başka birinin söylediği söz tırnak içinde alınmışsa,
o sözün bittiği yere virgül konur: Başkan:
“Ben ne yaptımsa Fenerbahçe için yaptım,” dedi.
Peki, hayır, hadi, öyle… gibi kendinden sonra gelen cümleyi
yansıtan, pekiştiren, ya da özetleyen sözcüklerden sonra virgül kullanılır: Peki, bu gece sizde kalacağız.
Seslenme ifadelerinden sonra virgül kullanılır: Bayanlar, Baylar, Canım, Muhteremler, vs.
Noktalı Virgül (;)
Anlamca birbirine bağlı ve birbirini tamamlayan cümleler
arasında noktalı virgül kullanılır.
Bağlaçlarla birbirine bağlanabilecek cümlelerde bağlaç
yerine noktalı virgül kullanılabilir.
İki Nokta (:)
Metinde açıklama, örnekleme yapıldığını belirtmek üzere
kullanılır. İki nokta işaretinden sonra yazılan ifade cümle değerindeyse, bu
ifade büyük harfle başlatılır. Örnekleme yapılan durumlarda, iki noktadan sonra
küçük harfle başlanır.
Metinde tırnak içinde gösterilen alıntıdan önce iki nokta
kullanılır.
Anlatı metinlerinde bir kimsenin konuşmasını göstermek için
kullanılan uzun çizdi (-) işaretinden iki nokta kullanılır.
Üç Nokta (…)
Bir nedenle bitmemiş, tamamlanmamış cümlelerin sonunda
kullanılır.
Çeşitli olaylar, şeyler sıralandıktan sonra benzerleri veya
devamı olduğunu anlatmak amacıyla cümle sonunda kullanılır.
Cümle içinde bir söz veya ad gösterilmek istenmiyorsa, onun
yerine üç nokta kullanılır:
“Bu bilgiyi …’den
öğrendim.”
Kimi durumlarda açıklanmayan sözcüğün ilk harfinden sonra
kullanılır:
“Bu bilgiyi A…’den
öğrendim.”
Alıntı yapılırken, alıntılanan parçanın sadece bir bölümünün
gösterildiğini belirtmek için alıntının önünde kullanılır:
“…bu bilgiye gündelik
hayatta çok sık müracaat etmeyiz.”
Soru İşareti (?)
Soru anlamı içeren ifadelerin sonunda kullanılır.
Doğruluğundan kuşku duyulan bilgileri belirtmek amacıyla
kullanılır:
Doğum tarihi veya ölüm tarihi bilinmeyen, halka mal olmuş
kişilerin künye bilgilerinde karşımıza çıkar.
Soru anlamı taşıyan başlıklarda da soru işareti kullanılır:
Nereye Bakıyor Bu
Adamlar?
Ünlem İşareti (!)
Ünlemler ve seslenme anlamı taşıyan sözcüklerden sonra
kullanılır.
Parantez içinde kullanıldığında, yanında kullanıldığı
sözcüğe bağlı olarak alay, küçümseme, şaşma, güvensizlik vb. anlamlar yüklenir:
“Yolsuzluk ve
hırsızlık konularında çokça başarı göstermiş bir hükumetimiz var (!).”
Kısa Çizgi (-)
Heceleri bölmek üzere satır sonlarında kullanılır.
Başlangıç ve bitiş tarihlerinin arasında kullanılır.
Ortak işlevli iki ad/isim arasında kullanılır: Türkiye-İsrail ilişkileri…
Karşıt durum veya tutumları belirten sözcüklerin arasında
kullanılır: Savaş-barış, Türk-Yahudi
vs.
Cümle içinde ara söz, açıklama değeri taşıyan ya da ayrıntı
olarak kabul edilebilecek sözcükler başta ve sonda iki kısa çizgi arasında
gösterilir.
Uzun Çizgi (-)
Konuşma çizgisi olarak kullanılır.
Konuşma çizgisi, paragraf başı hizasında kullanılır.
Tırnak İşareti (“ ”)
Cümle içinde alıntı yapılan sözler, cümleler tırnak işareti
içinde gösterilir. Alıntı yapılan söz, bir cümle ise, kendi noktalama
işaretiyle birlikte tırnak içinde yerini alır.
Yazı içerisinde özellikle vurgulanması istenen kavramlar,
sözcükler tırnak içerisinde gösterilir.
Yazı içerisinde sanat eserlerinin isimleri tırnak içinde
gösterilir.
Ünite
8
Anlatım Bozuklukları
Yazılı ve sözlü anlatım arasında dil açısından farklılıklar
olması doğal bir vakıadır. Her iki anlatım yolunun da açık ve etkili olmasına
genel olarak önem verilir/verilmelidir.
Konuşma dilinde yöresel farklılıklar olması doğal olmakla
birlikte özellikle resmi iletişimde dil birliğinin sağlanması çok önemlidir.
Doğru anlatım, yazıda ve konuşmada kullanılan sözcük ve
cümlelerin ses, uyum ve anlam bakımından hatasız olması demektir.
Doğru anlatımın üç temel özelliği vardır:
1) Doğruluk
2) Açıklık
3) Etkililik
Anlatım becerisi konuşarak ve yazarak elde edilir.
Yanlış Yapıda Sözcük
Kullanımından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Yabancı kökenli sözcüklerin anlamlarının dikkate alınmadan
kullanılması çeşitli anlaştım bozuklukları olarak karşımıza örnekler çıkarır:
Sayfiyelik ev
kiralamak / Sayfiye, Arapça “yazlık ev” anlamındadır. Dolayısıyla örnek
öbekte, “yazlık ev ev kiralamak” gibi bir anlam çıkıyor karşımıza.
Kendisini yakinen
tanırım / buradaki “–en” eki Arapçadır ve dolayısıyla bu ifade Türkçe
açısından hatalıdır. Doğrusu: “Kendisini
yakından tanırım” olmalıdır.
Herhangi bir ses düşmesine veya ses türemesine uğramadan
etmek, eylemek, olmak, kılmak yardımcı fiilleriyle kurulan bileşik fiiller ayrı
yazılır. Bu kurala uyulmadığında hatalı yapılar oluşur:
Farketmez, hatalı
bir yazımdır. Doğrusu; fark etmez
biçimdedir.
Bileşik fiillerin ses düşmesine veya ses türemesine uğrayan
biçimleri de mutlaka bitişik yazılmalıdır: Fesih
edilmiştir dersek hatalı bir yapı ortaya çıkar. Doğrusu feshedilmiştir biçimidir.
Yunanlı askeri hatalı
bir yapıdır. Doğrusu Yunan askeri
biçimidir. Zira millet adı olarak Türk, Yunan deriz; Türklü, Yunanlı demeyiz.
Yanlış Sözcük
Seçiminden Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Gereksiz Sözcük
Kullanımından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Ben kendim hazırladım
bu evrakları şeklindeki ego kırıntıları yüklü bu ifade hatalıdır. Doğrusu, ben hazırladım bu evrakları biçimidir.
Eski günlerimize geri
döneceğiz ifadesinin doğrusu eski
günlerimize döneceğiz şeklindedir.
İşe geri iade hakkı
ifadesinin doğrusu işe iade hakkı biçimidir.
Sözcüklerin Yanlış
Yerde Kullanılmasından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Bir sözcüğün yerini cümle içinde değiştirerek, cümlenin
anlamını tamamen değiştirebiliriz. Bu nedenle sözcüklerin cümle içinde verilmek
istenen anlama uygun olarak yerleştirilmeleri çok önemlidir.
Sözcük Eksikliğinden
Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Cümle içinde sözcük, yardımcı fiil ya da tümleç eksikliği
sık karşılaşılan bir hatadır.
4 yaşında 11. kattan
düştü, ölmedi cümlesindeki tuhaflık eksik ifadelerden dolayıdır. Doğrusu, 4 yaşındaki çocuk, 11. kattan düştü, ölmedi
biçimidir.
Cümlenin Yanlış
Kurulmasından Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Cümleyi oluşturan öğeler, anlatılmak istenen amaca göre
birbiri ile ilişkili olmalı ve belirli bir düzen içinde sıralanmalıdır.
Bu gibi olayları
saymakla bitmez cümlesindeki hatanın nedeni, cümlenin öznesi olan “bu gibi olaylar” ifadesinin durum eki
almasıdır. Hâlbuki özneler ad durum ekleri almazlar.
Doğru ifade, bu gibi olaylar saymakla
bitmez biçimidir.
Özne çoğul bir organ adı (göz, kulak, akciğer vs.), hayvan
veya bitki adı olursa yüklem tekil olur.
Noktalama
İşaretleriyle İlgili Anlatım Bozuklukları
Anlatım hatasına en sık neden olan noktalama işaretleri
virgül, noktalı virgül ve noktadır.
Büyük harflerle yapılan kısaltmalarda ekler, kısaltmanın
okunuşuna göre getirilir. SSK’dan
değil SSK’den biçiminde yazılmalıdır.
Düşünme Hatalarından
Kaynaklanan Anlatım Bozuklukları
Sözlü anlatımda mantık hatalarıyla dolu pek çok ifade ile
karşılaşırız.
Otomobilin bagajından
bir kamyon dolusu silah çıktı.
Ünite
9
Anlayarak Okuma
İyi okuma, gözün, zihin ve ses organlarının eşgüdüm içinde
çalışmasına bağlıdır.
Okumadaki amaçlılık, anlamayı kolaylaştırır.
Okumanın temel amaçları:
-
Belirli bir mesajı kavramak
-
Ayrıntıları bulmak
-
Soruya cevap vermek
-
Okuduklarını değerlendirmek
-
Okuduklarını sorgulamak
-
Eğlenmek
Okuma Yöntemleri
Hızlı okuma: fikir edinmek için yapılan okumalardır.
Eleştirel okuma: inceleme-değerlendirme gerektiren okumadır.
Zevk için okuma: eğlence/haz amaçlı okumadır.
Okuma Türleri
Sesli okuma: Bu tür okumada sözcüklerin anlamının doğru
şekilde kavranmasına, sesin ton ve vurgu bakımından ayarlanmasına ihtiyaç
vardır. Metni anlamadan iyi bir sesli okuma yapılamaz.
Sessiz okuma: anlamı çabuk kavrama olanağı sağlar.
İnşat / Yüksek sesle şiir okuma: edebi değer taşıyan bir
metnin duygusunu yansıtacak biçimde sesli okunmasına inşat denir.
Metin Türkleri
Öğretici metinler: bu tür metinlerde sözcüklerin herkes
tarafından bilinen genel anlamlarından yararlanılır. Böylece metnin imgelem
gücünü en aza indiririz. Estetik kaygıdan yoksun bu tip metinlerin üslup
kaygısı da yoktur.
Edebi metinler: bu tür metinlerde dil salt bir iletim aracı
değildir. Bu tür metinler dilin bütün olanaklarını kullanmaya çalışırlar.
Okuma Etkinlikleri
Okuma ediminde okunan sözcüğünün anlamının doğru kavranması
önemlidir ve bu nedenle okuma sırasında sözlük kullanmak faydalı bir
alışkanlıktır.
Anlamanın Niteliği
Okumak, dolaysız olarak anlamak anlamına gelmez. Anlamak bir
yazı veya konuşma içerisinde neler anlatıldığını, ne demek istendiğini kavramak
demektir.
Her yazının / konuşmanın bir iletisi vardır. Okuyucu /
dinleyici bu iletiyi kendi duygu ve düşüncelerine göre alır. Okur bu iletiyi
olumlu karşılarsa okumaya / dinlemeye devam eder.
Okuma edimi, hedefe uygun şekilde gerçekleştirilmelidir:
didaktik bir metni, gürültülü bir ortamda okumaya çalışmak, okuma verimini
düşürür. Okumaya uygun koşulları, kişinin kendisinin düzenlemesi gerekir. Ruh
hallerinin de okumadan alınan verim üzerinde direkt etkisi vardır.
Anlayarak Okuma
Davranışları
Okunacak metnin türünün ve konusunun ne olduğunu belirlemek,
okunan metnin kavranmasında önemlidir.
Metinde anlamı bilinmeyen sözcük ve kavramların tespit
edilip, anlamlarının belirlenmesi metnin doğru şekilde anlaşılması açısından
önemlidir.
Değerlendirme
Değerlendirme, yazının olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya
konulması demektir. Değerlendirmede gerek biçim gerekse içerik yönünden yazının
eleştirisi yapılır.
Okuma veya dinleme eylemi, anlama ile sonuçlanmışsa bir değer
taşır.
Ünite
10
Yazılı Anlatım Bilgileri
Bütün yazılı anlatım etkinliklerinin özü, insanın duygu ve
düşüncelerini dışa vurma ihtiyacıdır.
Yazmak suretiyle yazıya konu olan şeyi açar, ona yaklaşırız.
Yazılı anlatım, yazarın amacına ve dili kullanım biçimine
bağlı olarak yaratıcı ve öğretici yazma olmak üzere iki
kategoride incelenir. Roman, öykü ve şiir gibi türler yaratıcı yazma alanına
girer. Yazı hakkındaki teknik bilgiler yaratıcı yazım türleri için yeterli
olmaz. Yaratıcı yazma, özel yetenek ve duyarlılık ister.
Mektup, dilekçe, rapor ve inceleme yazıları özel yetenek
gerektirmeyen yazma eylemleridir.
Konu Seçimi
Anlatılacak olay, olgu, durum ve sorun bize yazının konusu
sorusunun cevabını verir.
Amaç
Yazının amacı, metnin yapısını da belirleyeceği için yazıya
başlamadan önce iyice netleştirilmesi gerekir. Bir konu hakkında bilgi vermekse
amacımız, anlatacaklarımızı roman kurgusu içerisinde sunmak hata olur. Veya
para kazanmak yahut şöhret olmak için yazıyorsak kuramsal, teorik içerik inşa
etmek yine hatalı bir tutum olacaktır.
Metnin İskeleti
Giriş bölümünde ele alınan konu anlatılır. Giriş bölümü
yazıya açılan pencere gibidir. Yazının girişi ilgi çekici değilse devamını
okutmak çok zordur. Okura direkt olarak soru soran veya detaylı bir tasvir
yaparak okurun zihninde anlatılan konuyu canlandıran giriş yazıları okurun
ilgisini çekmek konusunda avantaj sağlayan tercihlerdir. Anlatılan konuyla
ilgili veciz bir söz veya bir alıntı yaparak da yazıya giriş yapılabilir.
Gelişme bölümünde, girişte söz edilen konu açılır, etraflıca
incelenir. Metnin gövdesi bu bölümdür. Öne sürülen düşüncelerin doğru şekilde
ifade edilebilmesi için paragraf ayrımları çok önemlidir. Çeşitli düşüncelerin
aktarılacağı metinlerde her bir paragrafta belli bir düşüncenin işlenmesi,
metnin okunabilir olması için zaruridir. Gelişme bölümünde örneklemeler yapmak,
okurun kıyaslama yapmasını ve dolayısıyla anlatılanı kavramasını kolaylaştırır.
Sonuç bölümü, yazıda anlatılanların bir sonuca bağlandığı
bölümdür.
Ünite
11-12
Anlatı Türleri
Sözden hareketle anlam bildiren tüm yapılar anlatı başlığı
altında incelenebilir.
Ağırlıkla sanatsal ifade biçimlerini anlatı alanında
değerlendiririz.
Öykü
Boccaccio’nun Decameron’u bu
türün ilk örneği kabul edilir.
Orhun Yazıtları da öykü niteliği taşımaktadır.
Destandan öyküye geçiş niteliğindeki eseri sorduğumuzda Dede Korkut Hikâyeleri karşımıza çıkar.
Öykü türünün kültürümüzdeki kökleri, Köroğlu gibi kahramanlık hikâyeleri ve Ferhat
ile Şirin gibi aşk hikâyelerinin söylenegeldiği sözlü halk hikâye
geleneğindedir.
Modern anlamdaki öykünün ilk örnekleri Tanzimat sonrasında
yazılmıştır (Emin Nihat Bey’in Müsameretname’si
türün ilk örneğidir).
Servet-i Fünun ve izleyen dönemde Halit Ziya, Ahmet Hikmet
ve Ömer Seyfettin öykü türünün gelişimine önemli katkılar yaptı.
Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik’le birlikte kökleri
Çehov’a uzanan durum öyküleri, edebiyatımıza dâhil edilmiş oldu.
Öykü yazarlarımız üzerinde ilk dönemlerde Maupassant,
ilerleyen dönemlerde Çehov, O’henry ve
Hemingway’in etkisi kendini hissettirir.
Genel olarak öykünün yapısını belirleyen öğeler; olay/durum,
kişiler ve mekân faktörleridir.
Roman
Rönesans’tan sonra ortaya çıkmış bir türdür.
Edebiyatımız roman türüyle Tanzimat döneminde yapılan
çeviriler yoluyla tanışmıştır. Fenelon’un Telemak’ı
ilk çeviri romandır. Robinson Crusoe, Sefiller ve Monte Kristo ilk çeviriler
arasındadır.
1870’ten itibaren Türk yazarlar da roman türünde eserler
vermeye başladılar. Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ile Fitnat’ı, Namık
Kemal’in İntibah ve Cezmi’si bu dönemin romanlarıdır.
İlk dönemlerde romancılarımız Hugo, Flaubert ve Zola’nın
etkisi altındadır. Cumhuriyet döneminde Stendhal, Sartre, Şolohov, Gogol,
Dickens, Böll gibi yazarların etkileri görülür.
Romanlar, yazılış biçimleri, amaçları, konuları, kişi ve
zaman seçimleri bakımından türlere ayrılır. Tarihi kişileri ve olayları konu
edinen romanlar tarihi roman adını alır. Olay odaklı heyecan ve merak
uyandıranlar serüven romanı adını alır. Olay akışından ziyade psikolojik
çözümlemeye önem verenler psikolojik roman adını alır.
Şiir
Şiir türünün kökeni yazıdan çok daha eskilere uzanır. Tarihsel
sürecin de işaret ettiği gibi şiir, dilin üzerindedir, dili biçimlendirebilir,
dilin sınırlarını zorlayabilecek imkânlara sahiptir.
Şiirimiz, halk şiiri ve aydın şiiri olmak üzere iki koldan
ilerlemektedir. Aydın şiirinin temeli divan şiiridir.
Lirik şiir: Bireysel veya toplumsal mutluluk ya da
felaketlerin yol açtığı duyguları tema edinir. Divan edebiyatında Fuzuli,
Nedim; halk edebiyatında Yunus Emre, Karacaoğlan; yeni Türk edebiyatında Ahmet
Haşim, Yahya Kemal, Faruk Nafiz gibi şairler bu türün önde gelen isimleridir.
Pastoral şiir: Doğa güzelliklerini konu edinir. İlk
örneklerini Abdülhak Hamit verir. Kemalettin Kamu ve Behçet Necatigil bu türde
şiirler yazmıştır.
Didaktik şiir: Edebiyatımızdaki ilk örneği Kutadgu Bilig’dir. Âşık Paşa’nın tasavvuf öğretmek
amacıyla yazdığı Garibname ve Nabi’nin Hayriye’si bu türde yapıtlardır. Tanzimat’tan sonra
Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend’i, Tevfik Fikret’in Şermin’i, Mehmet Akif’in Süleymaniye
Kürsüsü ve Asım’ı yine bu türde
eserlerdir.
Epik şiir: kahramanlık temalı, destansı şiirlerdir. Destan
bakımından çok zengin olan yazınımız cumhuriyet döneminde de epik şiirler
vermiştir. Nazım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı,
Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı, Ceyhun Atıf’ın
Sakarya Meydan Savaşı bu türün örnekleridir.
Tiyatro
Tiyatro eserinde olaylar ve kişiler olmak üzere iki öğe
vardır. Klasik romanlarda olduğu gibi giriş, gelişme ve sonuç bölümleri vardır.
Oyunlarda üç ayrı konuşma biçimi vardır (diyalog, monolog ve
tirad).
Seyirlik tiyatro oyunları oyunu icra edenin becerisine bağlı
oyunlardır (Karagöz, kukla oyunu vs.).
Trajedi ve komedi tiyatronun iki ana türüdür. Dram, bu iki
türün birleşimidir.
Trajedi, manzum olarak yazılır. Olay, yer ve zaman birliğine
riayet edilir. Trajedinin önemli bir unsuru izleyicide korku, acıma ve heyecan
gibi duyguları harekete geçirmektir.
Komediler ele aldıkları konulara göre türler ayrılırlar.
Karakter komedileri: insanların kusurlarını abartır.
Moliere’in Cimri’si bu türün başyapıtıdır.
Töre komedileri: toplumun aksayan yönlerini abartır.
Moliere’in Hastalık Hastası adlı eseri bu türe
örnektir.
Entrika komedileri: amacı sadece seyirciyi güldürmek olan
komedilerdir.
İlk yazılı tiyatro metnimiz Hayrullah Efendi’nin Hikâye-i İbrahim Paşa ve İbrahim-i Gülşeni adlı
eseridir.
Makale
Amacı bilgi vermek, bir düşünceyi ortaya koymak ya da
savunmak olan, yazarın kişisel görüşlerini de yansıtan yazılara makale denir.
Makalelerin kamuoyu oluşturmak gibi bir işlevi vardır.
Makalenin dili ve yapısı, hedef okur kitlesi dikkate
alınarak biçimlendirilir.
İlk gazete M.Ö. 1750’de Mısır’da çıkarılmıştır. Dolayısıyla
makale türünün kökeni de bu tarihe kadar inebilir.
Bugünkü anlamda ilk gazete 1609’da Stutgart’ta Johannes
Carolus’un çıkardığı Aviso-relationa den Zeitung
adlı haftalık yayındır.
İlk resmi gazetemiz 1831’de yayınlanan Takvim-i Vakayi’dir.
İlk özel gazete 1860’ta çıkarılan Tercüman-ı
Ahval’dir.
İlk makale yazarımız da Şinasi’dir.
Eleştiri
Yazı ürünlerini inceleyip çeşitli yönlerden olumlu ve
olumsuz yanlarını ortaya koymaya eleştiri deriz. Eleştiride en önemli husus birikim,
bundan sonraki de tarafsızlıktır.
Tarihsel eleştiri: eserleri yazıldıkları çağ/dönem
çerçevesinde ele alırlar. Eserin estetik değer, döneminin düşünce ufkuna göre
değerlendirilir.
Sosyolojik eleştiri: eseri yazıldığı toplumun dinamiklerine
göre değerlendirir. Eserde, belli toplumsal olayların yansımalarını arar.
Biyografik eleştiri: eserde yazarın yaşamından izler arar.
Psikolojik eleştiri: eserdeki motiflerden hareketle yazarın
duygularını ortaya koymaya çalışır.
İzlenimci eleştiri: eleştirmenin kişisel değerlendirmesini
yaptığı türdür.
Dilbilimsel eleştiri: eseri bir dil ürünü olarak ele alır.
Yazarın anlatım özelliklerini belirlemeye çalışır.
Batı’da eleştirinin öncü isimleri Boileau, Saint Bouve,
Taine, Bruntiene, Lemaitre ve France’dır.
Edebiyatımızda tezkireler, eleştirinin ilk örnekleridir.
Modern anlamda eleştiri yazılarının ilk örneği Şinasi’nin kaleminden çıkmıştır.
Şinasi’yi Edebiyatımız
Hakkında Bazı Mülahazatı Şamildir başlıklı yazısıyla Namık Kemal; Şiir ve İnşa ile de Ziya Paşa izler.
Mektup
Haberleşme amaçlı bir tür olan mektubun yazın değeri taşıyan
örnekleri edebiyatımızı zenginleştir. Açık mektup örnekleri bu bakımdan oldukça
önemlidir. Ali Canip Yöntem yazınımızın ilk açık mektup örneklerini vermiştir.
Mektup türü divan edebiyatında da karşımıza çıkar:
Fuzuli’nin Şikâyetname’si bu dönemin dikkat
çeken ürünüdür.
Deneme
Yazarı konu seçimi ve yazım biçiminde en serbest bırakan
türdür deneme. Deneme türünde yazar, içinden geldiği gibi yazabilir. Denemler
içerikleriyle makale, fıkra gibi türlere yaklaşabilirler. Bunula birlikte
herhangi bir türe uydurulamayan yazılar denem başlığı altında toplanırlar. Deneme
türü dendiğinde Montaigne, Bacon, Eliot ve Huxley gibi isimlerin karşımıza
çıkması bizi yanıltmasın: Açıkçası, edebiyattan yana yeteneksiz olanlar için
açılmış bir kategoridir.
Gezi Yazıları
Gözleme dayanan ve bu bakımdan gerçeği yansıtması gereken
bir yazın türüdür.
Gezi yazısı, yazıya konu olan yeri tanıtmak amacıyla
perspektifini tarihi ve sosyal konulara kadar genişletebilir. Vereceği
bilgiler, yazıya olan hâkimiyeti nispetinde metne katkı sağlayacaktır. Gezi
yazılarındaki en önemli handikap, gezilip görülen yerlerin yüzeysel olarak
anlatıldığı değersiz örneklerdir. Hâlbuki gezi yazısı yüzeysel olanın altına
inebilmeli, okurun ilgisini çekecek tespitler yapabilmelidir.
Yazınımızda gezi yazısının ilk örneği Seydi Ali Reis’in Miratü’l-Memalik’idir. Kâtip Çelebi’nin Cihannüma’sı, Evliya Çelebi’nin Tarih-i Seyyah’ı bu türün aşılamaz güzellikteki
örnekleridir.
Anı
Unutulmamak için, belli bir döneme tanıklık ettiği için, uyarılarda
bulunmak için, tarih ve kamuoyu önünde yapıp ettiklerinin hesabını vermek için
insanlar anı kitapları yazarlar.
Ksenophon’un Anabasis’i bu
türün ilk örneğidir.
Edebiyat tarihimizde Babür Şah’ın Babürname’si
bu türün önemli eserlerindendir.
Günlük
Anı kitaplarından farklı olarak olay odaklı değil, tarih
düşülerek tutulmuş notlardan oluşan metinlerdir. Günlüklerde anlatılanlar içe dönük
olabileceği gibi dışa dönük de olabilir.
Fıkra
İçerikleri bakımından iki türe ayrılırlar: gülünç bir olayı
nükteli biçimde anlatan öykü biçiminde fıkralar ve siyasi ya da sosyal bir
konuda belli bir görüş ve düşünceye bağlı olarak kamuoyu oluşturmak üzere
yazılan fıkralar.
Röportaj
Yirminci yüzyılla birlikte gelişme gösteren bir türdür.
Başlangıçta edebiyatçılarla yapılan röportajlar bugün artık toplumda biraz
tanınırlığı olan herhangi biriyle yapılabilmektedir. Bu bakımdan oldukça
popüler bir türdür. Edebiyatımızda röportaj türünde eser veren ilk kişi Ruşen
Eşref Ünaydın’dır.
Ünite
13
Yazışmalar
Mektup
İki kişi arasında iletişim sağladığı için içten bir anlatım
gerektirir. Kâğıt üzerinde konuşma biçimindedir.
Not
Acil ulaştırılması gereken kısa bilgiler içerir. Eksiksiz ve
net bilgi vermesi esastır.
Davetiye
Belli bir etkinlikte bulunması istenen kişilere haber verme
amaçlı yazılan metinlerdir. Davetiyeler kısa olmalı ancak verilmesi gereken
bilgiler eksiksiz ve açık şekilde belirtilmelidir.
Kutlama Kartları
Belli bir olay, gün veya etkinlik için gerekli bir
yazışmadır. Duygu aktarımı (tebrik mesajı olabileceği gibi taziye mesajı da
olabilir) amaçlanır.
Telgraf
Önemli bir haber acele ulaştırılmak istendiğinde telgraf
kullanılır. Ücreti sözcük sayısına göre düzenlendiği için kısa ve net olmasına
dikkat edilir.
Telgraf metninin sol üst köşesine alıcının adı ve açık
adresi yazılır.
Tarih ve saat postanede işlem yaparken yazılır. İletiden
sonra metnin sağ alt köşesine gönderenin adı (isterse adresi de) yazılır.
Resmi Yazışmalar
Devlet kurumlarının kendi aralarında ya da özel ve tüzel
kişilerin devlet kurumlarıyla yaptıkları yazışmalar resmi yazışmalardır. Resmi
yazışmalar el yazısıyla hazırlanmaz.
Resmi yazışmalarda belli hususlara dikkat edilir:
Metnin sağ üst köşesine tarih atılır.
Kâğıdın üst kısmından üç santim kadar aşağıya, sayfayı
ortalayacak şekilde yazının çıktığı birimin adı yazılır.
Yazı, başka bir yazıya cevap niteliğindeyse, yazıya
başlamadan önce hangi tarih ve sayılı yazıya cevap olduğu belirtilir.
Yazının gönderildiği makamın ismi kısaltma yapılmadan
yazılır.
Giriş bölümünde sorun ya da istenen bilgi belirtilir.
Gelişme bölümünde konu hakkındaki görüşlere yer verilir.
Sonuç bölümü sunumdur ve makamlar arası hiyerarşiye uygun
şekilde yapılır.
Dilekçe
Metnin hemen başında ilgili makamın adı ve yeri
belirtilmelidir.
Giriş bölümünde konu ya da işle olan ilgimiz
belirtilmelidir.
Sonuç bölümünde bir durum söz konusuysa “durumu
bilgilerinize…”; bir istek söz konusuysa “gereğini izinlerinize…” ifadeleri yer
almalıdır.
Metin yazıldıktan sonra sol alt köşeye metni yazanın adresi
yazılır.
Sağ alt köşeye dilekçe sahibinin imzası ve altında ismi
yazılır.
Dilekçede mutlaka veriliş tarihi yer almalıdır. Tarih yeri
yazının sağ üst köşesidir, imzadan önce de tarih yazılabilir.
Özgeçmiş
Düz anlatımlı özgeçmiş: paragraflar halinde yazılan özgeçmiş
yazılarıdır. Giriş paragrafında eğitim bilgileri, gelişme paragrafında iş
deneyimleri, kazandığı başarılar, sertifikalar, sonuç paragrafında da devam
etmekte olduğu görevle ilgili bilgileri yer alır.
Sıralamalı biçimde oluşturulan
özgeçmiş: istenilen bilgilerin maddeler halinde listelendiği özgeçmiş türüdür.
Rapor
Belli bir konu ya da sorunla ilgili olarak ilgili kişi veya
kuruma bilgi vermek amacıyla hazırlanan yazılardır. İyi bir rapor için sorunun
detaylı biçimde araştırılması gerekir. Raporlar konularına ve sunuldukları kişi
veya makamlara göre çeşitli türlere ayrılırlar (doktor raporu, polis raporu
vs.).
Raporun giriş bölümünde sorun tanımlanmalı, ilgili kişi
belirtilmelidir (raporu talep eden).
Gelişme bölümünde yapılan inceleme ve araştırmalara yer
verilir.
Sonuç bölümünde elde edilen sonuçların değerlendirilmesine
ve isteniyorsa çözüm önerisine yer verilir.
Raporda anlatılanların doğruluğu kanıtlanabilsin diye
örnekleme, tanık gösterme, karşılaştırma gibi bilgilere yer verilmelidir.
Karar
Belli bir konu hakkındaki sonuç yazılarıdır.
Karar yazısının başında karar sıra numarası, karar tarihi,
toplantı yeri ve saati yazılır.
Toplantıya katılan ve katılmayan üyeler belirtilir.
Toplantı gündemi belirtilir.
Görüşmenin sonuçları maddeler biçiminde sıralanır.
Tutanak
Herhangi bir olayın ortaya çıkışını veya sonucunu olay
anında veya olaydan hemen sonra kayda alan yazılardır.
Tutanakta anlatılan olayla ilgili bilgi eksiksiz olarak
belirtilmelidir.
Tutanak yazıldıktan sonra olayda yer alanlar, metni okur ve
imzalar.
Faks / Belgegeçer
Elmek / E-mail
Ünite
14
Bilimsel Araştırma Raporu
Amerikan Psikologlar Derneği’nin raporlaştırma ilkeleri,
sosyal bilimler alanında kabul görmekte ve bu itibarla da ünite kapsamında ele
alınacaktır.
Araştırma
Raporlarının Bölümleri
Araştırma raporları ön sayfalar ve ana bölüm olmak üzere iki
temel bölüme ayrılırlar.
Ön Sayfalar
Ön sayfalarda araştırma raporunun genel bir tanımı yapılır.
Ön sayfalar şu alt bölümlerden oluşur:
a) Başlık sayfası: çalışmanın adı, yazarın adı, çalışmanın
türü, çalışmanın yürütüldüğü kurum ve tarih yer alır.
b) Özet: raporun amacı, modeli, yöntemi, temel bulgu ve
sonuçları anlatılır.
c) Teşekkür ya da önsöz: raporun yazımında emeği geçenlerden
söz edilir.
d) İçindekiler: metnin içeriği sayfa numaraları verilerek
belirtilir.
e) Tablolar dizini
f) Şekiller dizini
Rapor fen bilimleri alanındaysa bir de simgeler dizini
eklenir.
Ön sayfalar bölümündeki tüm sayfalar başlık sayfası dâhil
olmak üzere Roman rakamlarıyla numaralandırılır ve bu rakamlar sayfanın alt
orta bölümünde gösterilir.
Ana Bölüm
Sosyal bilim araştırmalarında hazırlanan raporlar yaygın
olarak şu şekilde düzenlenir:
1 Giriş
1.1 Amaç
1.2 Önem
1.3 Araştırma
soruları
2 Yöntem
2.1 Evren ve
örneklem
2.2 Araştırma
modeli
2.3 Veri toplama
ve analiz
3 Bulgular
4 Tartışma
4.1 Bulguların
yorumu
4.2 Sınırlılık
4.3 Öneriler
5 Kaynakça
6 Ekler
Ana bölüm girişin ilk sayfasından itibaren gerçek rakamlarla
numaralanır.
Giriş: araştırmanın konusu, konuyla ilgili kaynakların
taranması sonucunda ulaşılan bilgiler, araştırmanın amacı, alt amaçları ve araştırmanın
önemi belirtilir.
Yöntem: araştırmanın yöntemi, veri analiz teknikleri
tanıtılmaktadır.
Bulgular: her bir alt amaç ile bulgular sırasıyla verilir. Bulgular
verilirken istatistik bilgiler tablolar ile sunulmalıdır.
Tartışma: elde edilen bulgular yorumlanır. Kişisel yorumlar,
diğer araştırma bulgularına göre yapılır. Raporda bundan sonra sınırlılıklara
değinilir. Tümevarımın doğası gereği her halükarda sınırlılık söz konusu
olacaktır.
Öneriler: ileri araştırmalara katkı yapacak nitelikte
olmasına dikkat edilir.
Kaynakça: Metinde kullanılan kaynaklar eser sahiplerinin soyadlarına
göre alfabetik olacak şekilde sıralanır. Kaynakçanın ne şekilde düzenleneceği
ilgili kurumun belirlediği protokole göredir.
Ekler: veri toplama araçlarının (anket, form, ölçü araçları
vs.) birer örneği, katılımcılarla yapılan sözleşme örnekleri, tablolar vs. yer
alır.
Yazım Kuralları
Araştırma raporlarında kullanılan font Times New Roman,
punto ise 12’dir. Bir buçuk satır aralığı kullanılır. Paragraf başlangıçlarında
tab, paragraf aralarında birer satır boşluk kullanılır. Rapordaki ana
bölümlerin her biri yeni bir sayfadan başlatılır.
Kaynak Gösterme
Her hangi bir kaynaktan yararlanılarak kullanılan her
cümlenin kaynağı mutlaka parantez içinde belirtilmelidir. Bunun yanında cümle
içinde isim vererek de kaynak gösterilebilir. Kaynak gösterilen yazarların
soyadları ve yayın yılı belirtilmelidir.
Raporlarda alıntı kullanıldığında kaynak belirtildikten
sonra sayfa numarası da belirtilir.
Kaynakça Yazımı
Metinde yararlanılan tüm kaynaklar kaynakçada yer almalıdır.
Kaynakça, eser sahibinin soyadına göre alfabetik sıralanır.
Kaynak gösterme
ilkeleri
Kitap:
Yazar soyadı, Yazarın adının baş harfi, Yayın yılı, Kitap
adı, Yayın yeri, Yayınevi.
Kitap bölümü:
Bölüm yazarının soyadı, Adının baş harfi, Yayın yılı, Kitap
bölümü başlığı, Kitap editörünün adının baş harfi, Soyadı, Kitap adı, Bölümün
başlangıç ve bitiş sayfalarının numaraları, Yayın yeri, Yayınevi.
Makale:
Yazar soyadı, Yazar adının baş harfi, Yayın yılı, Makale
adı, Dergi adı (dergi isminin tamamı büyük harflerle yazılır), Derginin cilt
numarası / Derginin sayı numarası, Makalenin birinci ve sonuncu sayfa
numaraları.
Yayınlanmamış bildiri:
Yazar adı, Yazar adının baş harfi, Sunu yılı, Bildiri adı,
Bildirinin sunulduğu toplantının adı, Toplantının yeri.
Yayınlanmamış rapor veya tez:
Yazar soyadı, Yazar adının baş harfi, Çalışmanın
tamamlandığı yıl, Çalışmanın adı, Çalışmanın yayınlanmadığı bilgisi, Çalışmanın
tamamlandığı kurum, Çalışmanın tamamlandığı yıl.
Tablo ve Şekiller
Tablo ve şekiller sayfanın ya en üstünde ya da en altında
verilir.
Tablo başlığı tablonun üzerinde ve ortalı olmalıdır.
Şekil tanımları şeklin altında ve sola dayalı olmalıdır.
Birden fazla tablo ve şekil kullanılmışsa her birine sıralı
şekilde numara verilmelidir.
Ünite
15
Sözlü Anlatım / Konuşma
Konuşmanın temeli ses aktarımıdır.
Konuşan + dinleyen + ileti = Konuşma
Yazılı ifadeye kıyasla konuşma, dinleyici ilgisini yitirdiği
anda değersizleştiği için çok daha önemlidir.
Konuşmayı oluşturan etmenler: ses, söyleyiş, konuşma
dinamiği, sözcük dağarcığı ve üsluptur.
Güzel konuşma konusunda dikkat edilmesi gereken ilk husus
sestir. Seslerin doğru kullanımı, etkili ve güzel konuşmanın ön koşuludur.
Sesin tonu (işitilebilirlik) sesle ilgili bir diğer önemli
konudur. Ses tonunun yükselmesi, dinleyenin ilgisini uyaran bir araç olarak
konuşma içerisinde kullanılabilir.
Konuşmanın akıcı olabilmesi için her sözcüğün hakkı
verilerek söylenmesi gerekir. Hızlı veya yavaş tempolu konuşmalar dinleyicide
hoşnutsuzluğa neden olabilir.
Konuşma üslubu, söylenenin anlamlı olması açısından
özellikle önemsenmelidir. Sözcüklerle vermeye çalışılan anlam, üsluplu bir
anlatımla kolayca dinleyiciye aktarılabilir.
Tekdüze bir konuşma her halükarda dinleyiciyi sıkar. Bu
nedenle anlatımda esneklik da önemli bir konudur. Konuşmanın akışına göre tonlamalardaki
değişmeler, sözcüklerden bağımsız olarak konuşmanın havasını değiştirirler:
kuvvetli yüksek tonlamalar öfke ve rahatsızlık çağrışımları verir; hafif ve
orta kuvvette tonlamalar sükûnet ve düşünceye sevk eder.
Sesteki nitelikler: işitilebilirlik, akıcılık, anlamlılık,
açıklık, esneklik ve tınıdır.
Telaffuz bozuklukları konuşmanın kalitesini düşürür.
Konuşmanın biçimini belirleyecek olan, konuşma dinamiği
dediğimiz, konuşmanın nedenidir. Bu bir istek, şikâyet veya bilgilendirme
olabilir. Yapılacak konuşma bu dinamiğe göre şekillenmelidir.
Etkili ve doğru konuşmanın ilkeleri
-
Konuşmak ciddi bir iştir, öncelikle de konuşmayı
ciddiye almak gerekir.
-
Ağızdan çıkan bir sözün geri dönüşü yoktur. Bunun
farkında olmak gerekir.
-
Konuşulan dilin ses ve söyleyiş özellikleri
öğrenilmelidir.
-
Ses sağlıklı olmalıdır.
-
Yöresel ses farklılıkları konuşmaya yansıtılmamalıdır.
-
Beden dili, konuşulana uyumlu olmalıdır.
-
Konuşma sırasında vurgu, tonlama ve duraklar doğru
kullanılmalıdır.
-
Konuşulan dilin söz varlığı kazanılmalıdır.
-
Konuşma, konuşulanın algı/zekâ düzeyine uygun
olmalıdır.
-
Konuşma inandırıcı olmalıdır.
-
Konuşma çelişkili düşünceler/ifadeler taşımamalıdır.
-
Konuşmada bilgi yanlışlığı yapılmamalıdır.
-
Konuşma sırasında bilgi, duygu ve düşünceler belli bir
sırayla aktarılmalıdır.
-
Tanımadığımız kişilere “sen” değil “siz” diye
seslenilmelidir.
-
Bir şeyin yapılması istenirken “lütfen” sözcüğü ihmal
edilmemelidir.
-
İstenilen bir şey yerine getirildiğinde de teşekkür
edilmelidir.
-
Ağızda bir şey varken konuşulmamalıdır.
-
Argo ve küfür güzel konuşmada yer alamazlar.
-
Konuşurken tükürük saçılmamalıdır.
Konuşma Yanlışları
Söyleyiş yanlışları
Sözcükteki seslerin eksik çıkarılması (saat/sat,
havlu/avlu…)
Sözcük içindeki seslerin yer değiştirmesi (toprak/torpak,
sonra/sorna…)
Sözcüklere ses eklenmesi (saat/sağat, şimdi/şimdik,
gelirken/gelirkene…)
Sesin doğru
kullanılmaması
Konuşma hızının dinleyenin takibine kıyasla fazla ya da az
olması bir tür ses hatasıdır.
Konuşma sırasında olağandışı duraklamalar konuşmayı bozar.
Tonlamaların yanlış kullanımı da bir tür ses hatasıdır.
Şive farklılıkları
Belli ifadeler belli yörelere özgüdür. Düzgün bir konuşmada
yerel değil genele uymak gerekir. Bu nedenle yöresel ağızdan uzak durulmalıdır.
Beden dilinin yanlış
kullanımı
Miniklerin yanlış
kullanımı
Türkçenin Söyleyiş
Özellikleri
Türkçe, söylendiği gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir
dildir. Bu kuralın dışına çıkan örneklerimiz de vardır.
Ğ sesi yazıda gösterilir ancak konuşma dilinde genelde
yutulur.
Y sesi daraltıcı bir sestir. Kendisinden önceki düz-geniş
(a, e); yuvarlak-dar (u, ü) ünlüleri düz-dar (ı, i) ünlüleri şeklinde söylenir
(başlayan / başlıyan).
-acak, -ecek gelecek zaman ekleri, söyleyişte –(ı)cak,
-(i)cek biçimlerine dönüşebilir (gelecek / gelicek, soracak / sorucak).
Kısaltmalardaki ünsüzler “e” sesinin yardımıyla söylenir:
IMF / İ Me Fe şeklinde söylenir; ay em ef şeklinde değil.
“^” işareti taşıyan seslerin yazımı da okunuşu da
karışıklıklara neden olabilmektedir. “^” işaretinin Arapça ve Farsça kökenli
sözcüklerde inceltme ve uzatma işlevi bulunur.
TV nesilleri aracılığıyla dile pelesenk olan anlamsız, saçma
ifadeler de konuşmayı bozan sebeplerdendir:
Ayıpsın, takıl bana, bay bay, ba baaay, öptüm, panik oldum,
korkunç güzel, canısı, fulüm, çok da fifi, herıld yani, harbi, tribe girmek, fri
takılmak, ne iş, kuul takılmak vs.
Yardımcı eylemlerin gereksiz ve hatalı kullanımı:
Yanlış / Doğru
Sahne almak/sahneye
çıkmak
Alkış
almak/alkışlanmak
Çek etmek/denetlemek
Konfirme
etmek/doğrulamak
Ekarte etmek/elemek
Stop etmek/durmak
Umut etmek/ummak
Şok olmak/şoke olmak
Osmanlıca ifadelerin hatalı kullanımı:
Yanlış / Doğru
Ehemmiyete haiz/ehemmiyeti haiz
Evimize teşrif ettiniz/evimizi
teşrif ettiniz
Birfiil/bilfiil
Beynamaz/binamaz
Evraklar/evrak (evrak
zaten belgeler anlamındadır)
Akrabalar/akraba (=
yakınlar)
Garibanlar/gariban
(=garipler)
Türkçe karşılığı olduğu halde yabancı sözcükleri kullanmak
konuşma/yazım yanlışı olarak kabul edilir.
Absürd/saçma
Angaje/dolu
Dizayn/tasarım
Partner/eş
Global/küresel
Reel/gerçek
Paradoks/çelişki
Konuşma Türleri
a) Hazırlıklı konuşma
b) Hazırlıksız konuşma
Hazırlıksız
Konuşmalar
Söyleşi
İki veya daha çok kişinin konuşmasıdır.
Belli bir saygı ve samimiyet gözetilerek yapılır.
Hatırı sorulan kişi hemen hacetini anlatmaya başlamamalıdır.
Söylenenler doğru olmalıdır.
Dedikodu yapılmamalıdır.
Sadece tek kişi konuşmamalı, diğer kişi veya kişilere de söz
hakkı tanınmalıdır.
Dinleyenlere zorla görüş dayatılmamalıdır.
İtirazlar saygılı biçimde yapılmalıdır.
Konuşanın sözü kesilmemelidir.
Tanışma – Tanıştırma
Tanışmada ilk kural kişilerin birbirlerine isimlerini
belirtmeleridir. Kendini tanıtan kişi gerekliyse mesleğini ve görevini de
belirtebilir. Tanıştırma söz konusuysa yaşı küçük olan yaşı büyük olana
tanıtılır. Mesleki bakımdan üst düzeyde olan alt düzeyde olana tanıtılır.
Mekâna sonradan gelen orada hazır bulunanlara tanıtılır. Erkekler kadınlara
tanıtılır.
Telefonla Konuşma
Kısa tutulmalıdır.
Kalabalık mekânlarda kullanılmamalıdır.
Trafikte (yaya dâhil) dikkat dağıttığı için kullanılmamalıdır.
Resmi bir kurum arandığında ilk önce aranan yer teyit
edilir.
Telefonla arayanın önce kapatması gerekir.
Görüşme
Bilgi almak ve iş başvurusu amacıyla yapılan konuşmalara
görüşme denir.
Görüşmeler ön hazırlık gerektirir.
Randevu almak gerekir.
Görüşmeye uygun giyinmek gerekir.
Görüşmede konuşulacak veya sorulacakların önceden
belirlenmesi gerekir.
Hazırlıklı Konuşmalar
Hazırlıklı konuşmalar, belli bir kitleye, belli bir düşünce
ve bilginin iletildiği konuşmalardır.
Konuşmacı: Konuya
hâkimiyetinden, konuşma üslubundan ve hatta kıyafetinden sorumludur.
Dinleyici: topluluğun
genel özelliklerinin bilinmesi konuşmanın verimini artırır.
Ortam: mekânın şartları dikkate alınarak konuşma yapılır.
Havasız bir yerde uzun uzun konuşma yapılmaz.
Konferans
Bilimsel veya teknik bir konuda uzman kişinin bilgi verdiği
konuşma türüdür. Konferans, iyi bir araştırma ve inceleme sonucunda
hazırlanmalıdır. Konuşmacının ele aldığı konuda yeni şeyler söylemesi, zaten
bilinen konuları tekrar etmemesi gerekir.
Söylev
Belli bir kitleye belli bir düşünceyi aşılamak, kitleyi
belli amaca yönlendirmek üzere yapılır. Söylevde sesin olanaklarının kullanımı
çok önemlidir. Zira söylev öncelikle dinleyici kitlesinin duygularına hitap
eder.
Demeç
Belli bir konu ya da sorun hakkında yetkili bir kişinin
yaptığı açıklamalardır. Konuşmacının verdiği bilgi açık, kısa ve net olmalıdır.
Açılış Konuşmaları
Konuşmayı yapan kişinin konu hakkında bilgili olması,
konuşmasını gereksiz sözlerle uzatmaması gerekir.
Küme Konuşmaları
Panel / açık oturum
Belli bir konu hakkında değişik görüşlerdeki kişilerin bir
başkan denetiminde, izleyici/dinleyici karşısında yaptıkları konuşmalardır. Oturumun
başarısı, konuşulanlardan ziyade başkanın oturumu yönetme becerisine göre
belirlenir. Konuşma sırası ve süresi başkan tarafından belirlenir.
Forum
Geneli ilgilendiren bir konu/sorun hakkında herkesin görüş
belirtebildiği toplantılardır. Forumlar bir başkan tarafından yönetilir. Konuşmacılar
kadar dinleyiciler de görüş belirtir. Forumdaki amaç, ele alınan
konunun/sorunun karara bağlanmasıdır.
Münazara / tartışma
İki ayrı yönden savunulabilecek bir konunun bir başkan
yönetiminde topluluk önünde tartışılması esasına dayanır. Münazara bir anlamda
sözlü yarıştır. Bu nedenle diğer konuşmalara hiç benzemez. Kendini doğru
biçimde ifade etmek kadar dinleyenleri de ikna etmek gerekir.
Sempozyum
Bilimsel, sanatsal ya da düşünsel bir konunun alanlarında
uzman en az üç kişi tarafından izleyici önünde sunulmasıdır. Sempozyumlar bilgi
alış-verişi oldukları için dinleyiciler de konuyla ilgili ve bilgili
kişilerdir. Sempozyumlarda varılan sonuçlar bilimsel nitelik taşır. Sempozyumun
amacı tartışma değil çözüm üretmektir.
Kurultay / kongre
Bir kurumun belli zamanlarda veya gerek gördükçe yaptığı,
uluslararası nitelikli toplantılardır. Kurultaylar dinleyicilere kapalı
olabilir. Kurultaylar takip edenlere sonuç bildirileri sunarlar.
Topluluk Karşısında Konuşma
Konuşma için hazırlıklı olunmalıdır.
Anlaşılır ve açık olunmalıdır.
Dili doğru şekilde kullanmaya dikkat etmek gerekir.
Farklı düşüncelere karşı saygılı ve anlayışlı olunmalıdır.
Yapılan yorumlar inandırıcı olmalı, iddialar delillerle
desteklenmelidir.
Konuşmacı kendine güvenmeli, gelecek sorulara karşı açık
olmalı hata soru sormaya teşvik etmelidir.
---
Türk Dili
Editör: Hülya Pilancı
Anadolu Üniversitesi Yayını (no: 1473), Eskişehir, 2009