Tevfik Fikret – Bahâr-ı Mağmûm
Bahâr
olsun, bahâr olsun da gönlüm
Biraz
def’-i melâl etsin, diyordum,
Cihân
tağyîr-i hâl etsin, diyordum…
Bahâr
oldu bütün feyziyle, gördüm:
Cihân
pür-hande, cennetten nişândır,
Benim
gönlüm fakat vakf-ı hazândır.
Bütün
rengiyle, âhengiyle gülşen
Garîk-i
neş’e, lâkin bence mağmûm;
Tabî’at
arz eder karşımda meş’ûm,
Soğuk
bir levha, bir tasvîr medfen.
Evet,
mest-i hayât ammâ şu enhâr,
Benim
gönlüm değil bundan haberdâr,
Ağaçlıklarla
süslenmiş ufuktan
Gelir
bir nefha-i serd ü siyeh-renk;
Semâ
çeşmimde bir peygûle-i teng
Döner
nezzâre pür-lerziş ufuktan.
Hazîn
bir telhî-i nekbet hevâda;
Nedir
bilmem, ne vardır mâverâda!..
Uzaktan
bir sadâ, bir lahn-i giryân,
Bükâ-yı
tıfla benzer bir boğuk ses
Edip
ka’r-ı simâh-ı cânı ma’kes
Ne
bülbül fark eder gûşum, ne elhân,
Gelen
sesler bütün şekvâ-eserdir
Çiçekler
hep açılmış yârelerdir.
Boğarken
rûhumu zulmetle sermâ
Bu
leyl artık nehâr olsun, diyordum;
Bahâr
olsun, bahâr olsun, diyordur;
Bahâr
olmaz bugün bundan mutarrâ…
Niçin
eksilmiyor hâlâ melâmim,
Niçin
şâd olmuyor gönlüm, hayâlim?..
Vezin
Ba
hâr ol sun, ba hâr ol sun da gön lüm
+ -
- - +
- - -
+ - -
Me fâ î
lün me fâ î lün fe û lün
Bi
raz def’-i me lâl et sin, di yor dum
+ -
- - +
- - -
+ - -
Me fâ î lün
me fâ î lün fe û lün
Sözlük:
Def-i
melâl: Sıkıntıyı atmak
Melâl:
Usanmak
Tağyir:
Değiştirmek
Vakf-ı
hazan: Sonbahara bağlanmak
Gârik:
Boğulmak
Meşum:
Uğursuz
Enhâr:
Akarsular
Medfen:
Mezar
Peygûle:
Köşe, bucak
Teng:
Sıkıntı
Lerziş:
Titreme
Telh:
Acı
Nekbet:
Uğursuz, şanssız
Bükâ:
Ağlayan
Ma’kes:
Akseden yer
Sımâh:
Kulak, kulak deliği
Gûş:
Kulak
Serma:
Kış, soğuk
Münkalib:
Dönen, tekrar eden
Nefha:
Esinti, güzel koku
Bahar
yeşillik, canlılık ve tazeliktir. Hayat baharda canlanır. Daha şiirin başında
tezatla karşılaşıyoruz. Mağmûm / kederli, gamlı…
Şirin
ismi gamlı bahar manasındadır.
Bahar
olsun da gönlüm kederlerinden biraz olsun kurtulsun, dünya biraz değişsin
diyordum, bahar oldu, bütün feyziyle gördüm. Cihan sanki gülüşlerle dolu
cennetten bir numune ama benim gönlüm hâlâ son bahardadır.
Ağaçlarla
süslenmiş ufuktan, siyah renkli sert bir rüzgâr gelir, gökyüzü gözümde karanlık
bir köşe, bakışlar ufuktan titreyerek döner. Havada hazin, uğursuz bir acılık.
Nedir bilmem, ne vardır ötelerde?
Havada
bir sada ağlayan bir nâme lahn-i giryan / çocuk ağlamasına benzeyen boğuk bir
ses geliyor ve ahengi ağlayan bir nameyi anımsatıyor. Bu ses can kulağının
derinliğine tesir ediyor.
Kendini
bu sese öylesine kaptırmış ki baharın şen seslerini duymuyor. Kendi hayal
dünyasında yaşıyor, gerçek dünyayı göremiyor.
Ruhumu
karanlıkta kış günü boğarken, bahar oldu, benim niye hâlâ sıkıntım eksilmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder