Mustafa Necati Karaer - Karacaoğlan
Karacaoğlan’ın
Hayatı
…hayatını aydınlatacak kesin bilgi ve
belgeler, henüz yok gibidir.
İncelemeler, Karacaoğlan’ı 15. yüzyıl
sonlarına kadar götürmekte, 16. yüzyılda bu adı taşıyan bir şairin yaşadığını
ve 17. yüzyıla ait cönklerde de Karacaoğlan adına kayıtlı çok sayıda şiirin
bulunduğunu göstermektedir.
Şiirlerine bakılırsa onu hem Erzurum'lu, hem
Kırşehir’li hem de Binboğa’lı kabul etmek gerekir.
Ali Rıza Yargın’ın tespitine göre Bahçe
ilçesinin Farsak köyünde doğmuştur ve halen Bahçe’de tanınmış ailelerden olan
Sail oğlullarındandır. (s. 2)
Bu görüşü Akşehirli Ahmet Hamdi’ye ait
hatıra defteri de kuvvetlendirmektedir. Şairimizin asıl adının Hasan, babasının
da Türkmen aşiretlerinden Kara İlyas olduğunu yine bu defterden öğreniyoruz.
Karacaoğlan’ın, Feke ilçesinin Gökçe
köyünde, Kilis’in Musabeyli bucağının Zobular köyünde veya Gökçeli’de doğduğuna
dair söylentiler de vardır.
W. Radlof’un iddiasına göre şairimiz
Belgrad’lı olup asıl adı Simayil’dir.
Şairin şiirlerindeki mahallî kelimeler,
tasvirler ve isimler ile gelenek ve göreneklere ait bazı işaretler.
Karacaoğlan'ın güney Anadolu bölgesinde bulunduğunu göstermektedir. Yine
şiirlerinden yola çıkarak onun Türkmen boylarına mensup olduğunu söylemek
mümkündür.
Ne
Zaman Yaşadı?
Lâtifî Tezkiresi’nde yer alan şair Naimî-i
Hamidî’nin Münâzara-i Seyf-ü Kalem adlı şiirindeki “Kar’oğlan” ifadesini birçok
araştırmacı Karacaoğlan olarak kabul eder. Tezkirenin tamamlandığı tarih
1546’dır ve bu vakıa ile Karacaoğlan’la ilgili en eski belgedir.
Tartışmalar bir yana kesin olan şudur ki 16.
Yüzyılda halk şairleri arasında Karaoğlan veya Karacaoğlan adıyla anılan ve
tanınan bir şairin varlığı muhakkaktır.
Topkapı Sarayı’nda bulunan ve Ahmet Kutsi
Tecer tarafından ortaya çıkarılan, Sultan 3. Murat’ın 1582’deki sünnet düğününü
anlatan Surname-i Humâyun adlı yazmada Karacaoğlan adı geçmektedir.
Gelibolulu Mustafa Ali’nin 16. yüzyıl
sonlarında yazdığı Mevâ’idün Nefâis fi Kavâidi’l Mecâlis adlı eserde de alaylı
bir dille Karacaoğlan’dan söz edilmektedir.
Karacaoğlan'ın 17. yüzyılda yaşadığını ileri
sürenlerin dayandıkları belgelerin en önemlisi, Âşık Ömer'in Şairnâme adlı
destanıdır. Çağdaşı şairlerden söz ederken divan sahibi şairlerden birisi
olarak Karac’oğlan ismine yer verir. Karacaoğlan’a ait bir divan günümüze
ulaşmış değildir; dolayısıyla bu iddia geçerli kabul edilmemektedir.
Akşehirli Ahmet Hamdi Edendi, Karacaoğlan’la
ilgili maluma edinmek üzere Varsak köyüne gitmiş ve elde ettiği bilgileri
hatıra defterine kaydetmiştir. Duyduklarını kaleme aldığı için, elde ettiği
bilgiler söylentiden öteye geçmemektedir.
Karacaoğlan’a isnat edilen şiirlerin birçoğu
17. Yüzyıla ait mecmua ve cönklerden derlenmiştir.
Bir cönkte Gevherî ve Karacaoğlan’ın atışma
tarzında şiirlerinin bulunması, her iki şairin çağdaş ve dolayısıyla 17.
Yüzyılda yaşadığı iddiasını kuvvetlendirmiştir. Ancak şiirlerin içerikleri bu
iddiaya ters düşmektedir.
16. yüzyıl saz şairlerinin dili sade ve
canlıdır. Söyleyiş özellikleri halk türkülerine benzer. Hece vezninin 8 (4+4)
ve 11 (6+5) hece ölçülerinde şiirler yazarlar. Yüzyılın ikinci yarısından sonra
şiirlerin özellikleri değişmeye başlar. Şiirlerde Arapça ve Farsça sözcükler,
hece vezninin yanı sıra aruz kullanılmaya başlar. Dinî ve tasavvufî etkiler
gözlemlenir. Saz şairleri de divan yazmaya başlar.
Karacaoğlan ise bu değişimlerin dışındadır. Aruz
veznini hiç kullanmamıştır. Dolayısıyla onu 16. Yüzyıl şairleri arasında kabul
etmek gerekir.
Belgelerin
Karşılaştırılması
Güney illerimizde aşiretler arasında, Türkmen
köylerinde, Toros göçebelerinde türkü söylemek yerine Karacaoğlan çağırmak
derler. Böyle derler ama, söyledikleri her zaman onun türküleri değildir.
Bundan çıkarılacak anlam, Karacaoğlan adında bir bestenin, bir makamın
bulunduğudur.
En
Yakın İhtimal
Karacaoğlan ne zaman yaşadı sorusuna 16 ve
17. Yüzyıllarda cevapları verilmektedir. Bu iki iddiaya ilave olarak her iki
yüzyılda da Karacaoğlan adında şairlerin yaşadığını da söylenir.
17. yüzyıl saz şairlerinin aksine Karacaoğlan,
tasavvuf felsefesi ile divan şiiri geleneğinin etkilerinden uzak kalmış, gerçek
hayatı ve dünya nimetlerini, her şeyin üstünde tutmuştur.
Bütün bu açıklamalar, tarihi belgelerin
ışığı altında değerlendirildiği takdirde, Karacoğlan’ın Sultan 3. Murad
zamanında (1546-1595), ünü Saray'a kadar ulaşan büyük bir saz şairi olduğu
söylenebilir. (s. 26)
Yeni
Gelişmeler
Viyana Millî Kitaplığındaki A. F. 437 numaralı
el yazması, 1588 tarihlidir. Bu yazmada Karacaoğlan’ın on bir şiirinin yer
almaktadır.
Nerede
Öldü?
Akşehirli Ahmet Hamdi Efendi'nin hatıra
defterine bakılırsa, doksan altı yaşında ölmüş.
Ölümüyle ilgili çeşitli söylentiler vardır.
Söz gelişi, şairimizin Tarsus yakınlarında Eshab-ı Kehf mağarasında intihar
etmiş olması bunlardan biridir.
Cahit Özelli’nin yaptığı araştırmanın sonucuna
göre; Karacaoğlan'ın mezarı, İçel’in Mut ilçesinin Çukur köyünde bir tepe
üzerindedir. Bu tepeye halk Karacaoğlan Tepesi demektedir.
A. Adnan Saygun, şairimizin Erzurum'un Oltu
ilçesinin Penek köyünde öldüğünü ve mezarının Zemzem Dağı'ndaki Yasamal
Yaylası’nda bulunduğunu ileri sürer.
Sanatı ve Edebî Kişiliği
Karacaoğlan’ın şiiri, Tanrı’dan çok insana
dönük bir şiirdir.
…tekke edebiyatı ile tasavvuf felsefesinin dışında
ve müzikle şiirin kaynaştığı âşık tarzına bağlı, gerçekçi bir ozandır. Yunus
Emre için «öteki dünya» ve «Tanrı sevgisi» ne ise, Karacaoğlan için de «bu
dünya» ve «insan sevgisi» odur.
…söyleyeceklerini en kısa ve en kestirme
yoldan, sade ve açık bir dille, konuşma rahatlığı içinde söyler. Süse ve
gösterişe merakı yoktur… Hayalci değil gerçekçidir. Acılarla, ayrılıklarla,
ölümle arası hoş değildir. Yaşama
sevinciyle doludur; gönül kapısı, bütün güzellere ve bütün güzelliklere karşı,
ardına kadar açıktır. Bu yüzden, kafalardan çok gönüllere seslenir, gönüller
fetheder.
Konu ve Öz: Karacaoğlan'ın şiirindeki temel konu
aşktır.
…onun gönlünde plâtonik aşka hemen hemen yer
yoktur.
Sıla özlemini sevdiğinden uzak düştüğü için kuvvetle
duyar ve duyurur…
Karacaoğlan’ın şiirlerinde dinî etkiler yok
denebilecek kadar azdır.
Şekil: Karacaoğlan da birçok halk şairi gibi
bütün şiirlerini ya onbirli (6+5, 4+44-3) ya da sekizli (4 + 4) hece vezniyle
söylemiştir.
Bütün halk şairleri gibi, Karacaoğlan da
daha çok «yarım kafiye» kullanır. Hatta yarım kafiyeler bazen «ses benzerliği»
ne kadar düşer.
O, her şiirinde ayrı bir giriş mısraı yerine
birçok şiirde ortak veya benzer giriş mısraları kullanmayı tercih etmiştir.
Söyleyiş: Karacaoğlan’ın şiirleri genel
olarak sade ve canlı bir dille yazılmıştır. Bunun yanı sıra Arapça ve Farsça
kelimelerin dikkat çekecek kadar çok kullanıldığı şiirleri de vardır.
Şiirlerinde dikkati çeken bir dil özelliği
de başka zamanlara ait eş anlamlı veya anlamca birebirine çok yakın kelimelerdir.
Klâsik şairler için bir dereceye kadar normal sayılabilecek bu durum saz şairler
için oldukça gariptir.
…şiirlerdeki dil özellikle dilden biri de,
değişik anlamlı kelimelerdir. Gerçekten o, bazı kelimeleri genel anlamlarından
farklı biçimde kullanmıştır. Bunlar, daha çok mahallî kelime ve deyimlerdir.
Etkisinde
Kalan Şairler
Başta, Âşık Ömer olmak üzere, 17. yüzyıl saz
şairlerinden Gevheri, Âşık Hasan, Âşık İsmail ve daha birçokları ona nazireler
yazmışlardır.
18. ve 19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu,
Deli Boran, Beyoğlu, Gündeşlioğlu, Hakî, İrfanı, Hezarî, Vahdetî, Ruhsatî,
Hüdaverdi ve Hüseyin üzerindeki etkileri çok kuvvetlidir.
Şiirleri
Şimdiye kadar çeşitli gazete, dergi ve
kitaplarda yer almış, beş yüzün üstünde Karacaoğlan şiiri vardır.
Karacaoğlan şiirleri üzerinde çok oynanmış ve
ona isnat edilen bazı şiirlerin, gerçek sahipleri gibi ilk metinleri de
bilinmez ve tanınmaz hale gelmiştir.
---
5
Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yâd illere açıcı olma
Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse sen birin söyle
Elinden geldikçe sen iy'lik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma
Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asılzâdelerden hiç kemlik gelmez
Sen iy’lîk et de o zâyi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma
İl âriftir yoklar senin bendini
Dağıtırlar duzağını fendini
Alçaklarda otur gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma
Murâdım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni zây’etme emek
Sevenin sözünden geçici olma
Karac’oğlan söyler sözün başarır
Aşkm deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma
(s. 65-66)
12
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Kokuya benzettim güller içinde
İnceciktir belin hilâldir kaşın
Selviye benzettim dallar içinde
Benim dostum gelişinden bellidir
Ak elleri deste deste güllüdür
Güzel seven yiğitler de bellidir
Melil mahzun gezer iller içinde
Karşımızdan gelen aceb yâr m'ola
Benim gibi yaralanmış zâr m’ola
Benim sevdiceğim güzel var m’ola
Hakkın yarattığı kullar içinde
Karac'oğlan söyler biz de varalım
Kelpler rakip olmuş biz de görelim
Halin hatırını anın soralım
Götürüp giderler sallar içinde
(s. 70)
41
Sabahtan uğradım ben bir geline
Ağlatmadı güzel güldürdü beni
Ben güzelden böyle vefa ummazdım
Ak göğsün üstüne kondurdu beni
Şahan gibi yükseğinde uçarken
Keklik gibi engininden geçerken
Âb-ı kevser ırmağından içerken
Susuz pınarlardan kandırdı beni
Ben de bir kuş idim geldim ötmeye
Yârin bahçesinde mesken tutmaya
Göz kaldırdım cemâline bakmaya
Ak gerdanda benler öldürdü beni
Karac’oğlan der ki koyun gütmeye
Bozulmuş bağlara seyran etmeye
Yönümü döndürdüm inip gitmeye
Sarıldı boynuma döndürdü beni
(s. 89)
48
Seyyah oldum gezdim gurbet illeri
Kâr etti bağrıma yeter ayrılık
Söyleyeyim başa gelen halleri
Ölümden çok çektim beter ayrılık
Şu aşkın ateşi sönmüyor serde
Ah çeker ağlarım gezdiğim yerde
Ben burda kalmışım dost gurbet ilde
Beni ilden il'e atar ayrılık
Ben terk eylesem de diyar-ı gurbet
Âşıklar sâdıklar kavuşur elbet
Dost ile bir saat yapsam muhabbet
Sevdiğim gözüme tüter ayrılık
Karac’oğlan der ki terkin vericek
Ötüşür bülbüller gonca gülicek
Ben burda yâr orda böyle kalıcak
İster ölüm olsun ister ayrılık
(s. 93)
56
Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla göz yaşını sil melil melil
Karac’oğlan der ki konup göçmedim
Ak göğsünün düğmelerin açmadım
Fırsat elde iken alıp kaçmadım
Öldürmeli beni döğmeli değil
(s. 97-98)
88
Sabahtan seherde suya giderken
Üşüyor parmağı eli kızların
İnce bel üstünde cevahir kemer
Zıhgirden geçiyor beli kızların
Irakta yitirsem yakında bulsam
Mevlâ izin verse koynuna girsem
Al yanaklarından bal deyi emsem
Dudağından akan balı kızların
Sevdiğimin gayet ince beli var
Şekerle şerbetten şirin dili var
Ak alnında deste deste gülü var
Kokuyor başında gülü kızların
Karac’oğlan der öldüğüm bilsinler
Toplansınlar namazımı kılsınlar
Mezarımı yol üstüne koysunlar
Geçerken uğrasın yolu kızların
(s. 116-117)
107
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeğe elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeğe dermanım mı var
Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var
Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var
Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağu oldu bildiğimiz şekerler
Güzel sever diye isnat ederler
Benim Hak'tan özge sevdiğim mi var
(s. 128)
117
Dilber kalk gidelim fakirhaneye
İtiraz eyleme gel yavaş yavaş
Didemden akıttım kan ile yaşı
Zülüfün eylesin tel yavaş yavaş
Kaşların benziyor yavru marala
Gözlerin hükmeder yedi kırala
Seher vakti olup boynun ırgala
Dokansın tellere yel yavaş yavaş
Bir gün değil beş gün değil yüz gündür
Deste zülüf al yanağa düzgündür
Melhem almaz yaralarım azgındır
Derdimin Lokman’ı gel yavaş yavaş
Karac’oğlan der ki gidelim yâre
Yüreğime saldın onulmaz yare
Baktım ak gerdana ben sıra sıra
Açılmış yanakta gül yavaş yavaş
(s. 134)
132
Ben güzele güzel demem
Güzel benim olmayınca
Muhannetin kahrın çekmem
Gel deyip de gelmeyince
Gelirim amma döverler
Bizi bu elden kovarlar
Güzel olanı severler
Ben ölürüm görmeyince
Var ol yürü var ol yürü
Kara bağrın yere sürü
Döğün döğün ağla bari
Benim gönlüm olmayınca
Senin çağın geçer olur
Bu dünyalar kime kalır
Tomurcuk gül gazel olur
Vaktinde derilmeyince
Karac'oğlan sözün haktır
Düşmanın dostundan çoktur
Bizim 'çin ayrılık yoktur
Ya sen ya ben ölmeyince
(s. 146-147)
145
Pencereden bakan dilber
Güzelliğin bildirirsin
Ak göğsünde lâle sünbül
Ağlayanı güldürürsün
Gerdan açık benlerin çok
Güzellikte menendin yok
Kaşların yay kirpiğin ok
Vurduğunu öldürürsün
Gül bülbülün sekimindcn
Perçem zülüf takımından
Geçme mescit yakınından
Çok namazlar böldürürsün
Karac'oğlan bana yazık
Yâri gördüm bağrı ezik
Bahçendeki güle yazık
Pek belletme soldurursun
(s. 155)
---
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
Türk Büyükleri Dizisi
1988, Ankara