3 Şubat 2017 Cuma

Memet Fuat - Karacaoğlan

Memet Fuat - Karacaoğlan

Yaşamı
Karacaoğlan’ın yaşamı üzerine, belge değeri olan yazılı kaynaklarda bilgi yoktur. Kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatılagelen menkıbelerden çıkarılan bilgilerin ise birbirini tutmadığı görülüyor.

Karacaoğlan halkımızın benimsediği, varlığında eridiği ozanlardandır. Türk halkı onun söylediği şiirlerle yetinmemiş, onun adına şiirler söylemiştir.
Şiirlerinden hangilerinin gerçekten kendisinin olduğunu, hangilerinin sonradan uydurulduğunu ayırmak kolay değildir.

Hoca Hamdi Efendi’nin anılarında, «karayağız, seyrek sakallı, şuh meşrep, uzunca boylu levent bir adam» diye tanıtılan Karacaoğlan’ın yaşamı üzerine, çeşitli şiirleri yorumlanarak edinilen daha başka bilgiler de var: Gurbete iki kız kardeşiyle çıkmış, arkalarında bir ağlayanları yokmuş, (anlaşılan anası da ölmüşmüş). Bir ara Bursa’da ev bark sahibi olmuş. Kaç kere evlendiği bilinmiyor.
Evlat acısı da görmüş. Bir şiirine göre de aşireti devletçe Hama’ya sürgün edilmiş. Çok uzun yaşamış, öldüğünde iyice yaşlı imiş.

Uzmanlar böyle kesin tarihler veremiyorlar. Yalnız şiirlerde bazı tarihsel olaylara değinmeler var, onlardan yararlanarak şairin on yedinci yüzyılda yaşadığını söylüyorlar.

(şiirleri) Yaşadığı toplumu yansıtmıyor. Bir ozan olarak o korkunç çağdan etkilenmemiş. Anadolu halkının çektiklerinden söz etmiyor.
Bu bir sanat anlayışı sorunu. Nitekim Karacaoğlan’da göçebe yaşamının acıları da yansıtılmaz. (s. 21)

Uçarı çapkın, yaşama sevinci ile dolup taşan, gurbetçiliği, dertleri, sıkıntıları hep aşklarına bağlanan, gezdiği yürüdüğü yerlerdeki insanların nabzına göre şerbet veren bir saz şairi. (s. 22)

Karacaoğlan, Divan edebiyatının Halk edebiyatını büyük oranda etkilediği bir dönemde, bu etkinin izlerini hiç taşımayan şiirler yazmıştır. Bütünüyle halk beğenisine, halk düşüncesine, halk duyarlığına bağlı kalmış, okumuş edebiyatına yönelik özenti şiirlere kesinlikle uzak durmuştur. (s. 26)

…çevresinde yaşayan halkın sözlüğüyle yazmıştır.

Karacaoğlan’ın şiirleri arasında en büyük yeri koşmalar tutar, sonra semailer ile varsağılar, sonra da türküler gelir. Destanları görece azdır.

51
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif deyi
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif deyi

Elif’in uğru nakışlı
Yavrı balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif deyi

Elif kaşlarını çatar
Gamzesi sineme batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif deyi

Evlerinin önü çardak
Elifin elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif deyi

Karac’oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklemiş düğmelerin
Çözer Elif Elif deyi
(s. 101)

53
Ağlayı ağlayı düştüm yollara
Karışayım boz bulanık sellere
Adı sanı duyulmadık illere
Gitmeyince gönül yârdan ayrılmaz

Ahım kaldı şu gelinin ahdında
Deremedim güllerini vaktında
Karanlık gecede kolum altında
Yatmayınca gönül yârdan ayrılmaz

Gözüm kaldı şu kaplanın postunda
Azrail de can almağın kasdında
Döne döne teneşirin üstünde
Yunmayınca gönül yârdan ayrılmaz

Hadini de Karac’oğlan hadini
Aramazlar gurbet il’e gideni
Ak göğsün üstünde çakır dikeni
Bitmeyince gönül yârdan ayrılmaz
(s. 103)

78
Vara vara vardım ol kara taşa
Hasret ettin beni kavim kardaşa
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm

Karac’oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
(s. 135)

---
De Yayınevi
Mart 1977



Mustafa Necati Karaer - Karacaoğlan

Mustafa Necati Karaer - Karacaoğlan

Karacaoğlan’ın Hayatı
…hayatını aydınlatacak kesin bilgi ve belgeler, henüz yok gibidir.

İncelemeler, Karacaoğlan’ı 15. yüzyıl sonlarına kadar götürmekte, 16. yüzyılda bu adı taşıyan bir şairin yaşadığını ve 17. yüzyıla ait cönklerde de Karacaoğlan adına kayıtlı çok sayıda şiirin bulunduğunu göstermektedir.

Şiirlerine bakılırsa onu hem Erzurum'lu, hem Kırşehir’li hem de Binboğa’lı kabul etmek gerekir.

Ali Rıza Yargın’ın tespitine göre Bahçe ilçesinin Farsak köyünde doğmuştur ve halen Bahçe’de tanınmış ailelerden olan Sail oğlullarındandır. (s. 2)
Bu görüşü Akşehirli Ahmet Hamdi’ye ait hatıra defteri de kuvvetlendirmektedir. Şairimizin asıl adının Hasan, babasının da Türkmen aşiretlerinden Kara İlyas olduğunu yine bu defterden öğreniyoruz.

Karacaoğlan’ın, Feke ilçesinin Gökçe köyünde, Kilis’in Musabeyli bucağının Zobular köyünde veya Gökçeli’de doğduğuna dair söylentiler de vardır.
W. Radlof’un iddiasına göre şairimiz Belgrad’lı olup asıl adı Simayil’dir.

Şairin şiirlerindeki mahallî kelimeler, tasvirler ve isimler ile gelenek ve göreneklere ait bazı işaretler. Karacaoğlan'ın güney Anadolu bölgesinde bulunduğunu göstermektedir. Yine şiirlerinden yola çıkarak onun Türkmen boylarına mensup olduğunu söylemek mümkündür.

Ne Zaman Yaşadı?
Lâtifî Tezkiresi’nde yer alan şair Naimî-i Hamidî’nin Münâzara-i Seyf-ü Kalem adlı şiirindeki “Kar’oğlan” ifadesini birçok araştırmacı Karacaoğlan olarak kabul eder. Tezkirenin tamamlandığı tarih 1546’dır ve bu vakıa ile Karacaoğlan’la ilgili en eski belgedir.

Tartışmalar bir yana kesin olan şudur ki 16. Yüzyılda halk şairleri arasında Karaoğlan veya Karacaoğlan adıyla anılan ve tanınan bir şairin varlığı muhakkaktır.

Topkapı Sarayı’nda bulunan ve Ahmet Kutsi Tecer tarafından ortaya çıkarılan, Sultan 3. Murat’ın 1582’deki sünnet düğününü anlatan Surname-i Humâyun adlı yazmada Karacaoğlan adı geçmektedir.

Gelibolulu Mustafa Ali’nin 16. yüzyıl sonlarında yazdığı Mevâ’idün Nefâis fi Kavâidi’l Mecâlis adlı eserde de alaylı bir dille Karacaoğlan’dan söz edilmektedir.

Karacaoğlan'ın 17. yüzyılda yaşadığını ileri sürenlerin dayandıkları belgelerin en önemlisi, Âşık Ömer'in Şairnâme adlı destanıdır. Çağdaşı şairlerden söz ederken divan sahibi şairlerden birisi olarak Karac’oğlan ismine yer verir. Karacaoğlan’a ait bir divan günümüze ulaşmış değildir; dolayısıyla bu iddia geçerli kabul edilmemektedir.

Akşehirli Ahmet Hamdi Edendi, Karacaoğlan’la ilgili maluma edinmek üzere Varsak köyüne gitmiş ve elde ettiği bilgileri hatıra defterine kaydetmiştir. Duyduklarını kaleme aldığı için, elde ettiği bilgiler söylentiden öteye geçmemektedir.

Karacaoğlan’a isnat edilen şiirlerin birçoğu 17. Yüzyıla ait mecmua ve cönklerden derlenmiştir.

Bir cönkte Gevherî ve Karacaoğlan’ın atışma tarzında şiirlerinin bulunması, her iki şairin çağdaş ve dolayısıyla 17. Yüzyılda yaşadığı iddiasını kuvvetlendirmiştir. Ancak şiirlerin içerikleri bu iddiaya ters düşmektedir.

16. yüzyıl saz şairlerinin dili sade ve canlıdır. Söyleyiş özellikleri halk türkülerine benzer. Hece vezninin 8 (4+4) ve 11 (6+5) hece ölçülerinde şiirler yazarlar. Yüzyılın ikinci yarısından sonra şiirlerin özellikleri değişmeye başlar. Şiirlerde Arapça ve Farsça sözcükler, hece vezninin yanı sıra aruz kullanılmaya başlar. Dinî ve tasavvufî etkiler gözlemlenir. Saz şairleri de divan yazmaya başlar.
Karacaoğlan ise bu değişimlerin dışındadır. Aruz veznini hiç kullanmamıştır. Dolayısıyla onu 16. Yüzyıl şairleri arasında kabul etmek gerekir.

Belgelerin Karşılaştırılması
Güney illerimizde aşiretler arasında, Türkmen köylerinde, Toros göçebelerinde türkü söylemek yerine Karacaoğlan çağırmak derler. Böyle derler ama, söyledikleri her zaman onun türküleri değildir. Bundan çıkarılacak anlam, Karacaoğlan adında bir bestenin, bir makamın bulunduğudur.

En Yakın İhtimal
Karacaoğlan ne zaman yaşadı sorusuna 16 ve 17. Yüzyıllarda cevapları verilmektedir. Bu iki iddiaya ilave olarak her iki yüzyılda da Karacaoğlan adında şairlerin yaşadığını da söylenir.

17. yüzyıl saz şairlerinin aksine Karacaoğlan, tasavvuf felsefesi ile divan şiiri geleneğinin etkilerinden uzak kalmış, gerçek hayatı ve dünya nimetlerini, her şeyin üstünde tutmuştur.

Bütün bu açıklamalar, tarihi belgelerin ışığı altında değerlendirildiği takdirde, Karacoğlan’ın Sultan 3. Murad zamanında (1546-1595), ünü Saray'a kadar ulaşan büyük bir saz şairi olduğu söylenebilir. (s. 26)

Yeni Gelişmeler
Viyana Millî Kitaplığındaki A. F. 437 numaralı el yazması, 1588 tarihlidir. Bu yazmada Karacaoğlan’ın on bir şiirinin yer almaktadır.

Nerede Öldü?
Akşehirli Ahmet Hamdi Efendi'nin hatıra defterine bakılırsa, doksan altı yaşında ölmüş.

Ölümüyle ilgili çeşitli söylentiler vardır. Söz gelişi, şairimizin Tarsus yakınlarında Eshab-ı Kehf mağarasında intihar etmiş olması bunlardan biridir.

Cahit Özelli’nin yaptığı araştırmanın sonucuna göre; Karacaoğlan'ın mezarı, İçel’in Mut ilçesinin Çukur köyünde bir tepe üzerindedir. Bu tepeye halk Karacaoğlan Tepesi demektedir.

A. Adnan Saygun, şairimizin Erzurum'un Oltu ilçesinin Penek köyünde öldüğünü ve mezarının Zemzem Dağı'ndaki Yasamal Yaylası’nda bulunduğunu ileri sürer.

Sanatı ve Edebî Kişiliği
Karacaoğlan’ın şiiri, Tanrı’dan çok insana dönük bir şiirdir.
…tekke edebiyatı ile tasavvuf felsefesinin dışında ve müzikle şiirin kaynaştığı âşık tarzına bağlı, gerçekçi bir ozandır. Yunus Emre için «öteki dünya» ve «Tanrı sevgisi» ne ise, Karacaoğlan için de «bu dünya» ve «insan sevgisi» odur.
…söyleyeceklerini en kısa ve en kestirme yoldan, sade ve açık bir dille, konuşma rahatlığı içinde söyler. Süse ve gösterişe merakı yoktur… Hayalci değil gerçekçidir. Acılarla, ayrılıklarla, ölümle arası hoş değildir. Yaşama sevinciyle doludur;  gönül kapısı,  bütün güzellere ve bütün güzelliklere karşı, ardına kadar açıktır. Bu yüzden, kafalardan çok gönüllere seslenir, gönüller fetheder.

Konu ve Öz: Karacaoğlan'ın şiirindeki temel konu aşktır.
…onun gönlünde plâtonik aşka hemen hemen yer yoktur.
Sıla özlemini sevdiğinden uzak düştüğü için kuvvetle duyar ve duyurur…
Karacaoğlan’ın şiirlerinde dinî etkiler yok denebilecek kadar azdır.

Şekil: Karacaoğlan da birçok halk şairi gibi bütün şiirlerini ya onbirli (6+5, 4+44-3) ya da sekizli (4 + 4) hece vezniyle söylemiştir.

Bütün halk şairleri gibi, Karacaoğlan da daha çok «yarım kafiye» kullanır. Hatta yarım kafiyeler bazen «ses benzerliği» ne kadar düşer.

O, her şiirinde ayrı bir giriş mısraı yerine birçok şiirde ortak veya benzer giriş mısraları kullanmayı tercih etmiştir.

Söyleyiş: Karacaoğlan’ın şiirleri genel olarak sade ve canlı bir dille yazılmıştır. Bunun yanı sıra Arapça ve Farsça kelimelerin dikkat çekecek kadar çok kullanıldığı şiirleri de vardır.

Şiirlerinde dikkati çeken bir dil özelliği de başka zamanlara ait eş anlamlı veya anlamca birebirine çok yakın kelimelerdir. Klâsik şairler için bir dereceye kadar normal sayılabilecek bu durum saz şairler için oldukça gariptir.

…şiirlerdeki dil özellikle dilden biri de, değişik anlamlı kelimelerdir. Gerçekten o, bazı kelimeleri genel anlamlarından farklı biçimde kullanmıştır. Bunlar, daha çok mahallî kelime ve deyimlerdir.

Etkisinde Kalan Şairler
Başta, Âşık Ömer olmak üzere, 17. yüzyıl saz şairlerinden Gevheri, Âşık Hasan, Âşık İsmail ve daha birçokları ona nazireler yazmışlardır.
18. ve 19. yüzyıl halk şairlerinden Dadaloğlu, Deli Boran, Beyoğlu, Gündeşlioğlu, Hakî, İrfanı, Hezarî, Vahdetî, Ruhsatî, Hüdaverdi ve Hüseyin üzerindeki etkileri çok kuvvetlidir.

Şiirleri
Şimdiye kadar çeşitli gazete, dergi ve kitaplarda yer almış, beş yüzün üstünde Karacaoğlan şiiri vardır.

Karacaoğlan şiirleri üzerinde çok oynanmış ve ona isnat edilen bazı şiirlerin, gerçek sahipleri gibi ilk metinleri de bilinmez ve tanınmaz hale gelmiştir.

---
5
Dinle sana bir nasihat edeyim
Hatırdan gönülden geçici olma
Yiğidin başına bir iş gelince
Anı yâd illere açıcı olma

Mecliste ârif ol kelâmı dinle
El iki söylerse sen birin söyle
Elinden geldikçe sen iy'lik eyle
Hatıra dokunup yıkıcı olma

Dokunur hatıra kendisin bilmez
Asılzâdelerden hiç kemlik gelmez
Sen iy’lîk et de o zâyi olmaz
Darılıp da başa kakıcı olma

İl âriftir yoklar senin bendini
Dağıtırlar duzağını fendini
Alçaklarda otur gözet kendini
Katı yükseklerden uçucu olma

Murâdım nasihat bunda söylemek
Size lâyık olan onu dinlemek
Sev seni seveni zây’etme emek
Sevenin sözünden geçici olma

Karac’oğlan söyler sözün başarır
Aşkm deryasını boydan aşırır
Seni bir mecliste hacil düşürür
Kötülerle konup göçücü olma
(s. 65-66)

12
Ala gözlerini sevdiğim dilber
Kokuya benzettim güller içinde
İnceciktir belin hilâldir kaşın
Selviye benzettim dallar içinde

Benim dostum gelişinden bellidir
Ak elleri deste deste güllüdür
Güzel seven yiğitler de bellidir
Melil mahzun gezer iller içinde

Karşımızdan gelen aceb yâr m'ola
Benim gibi yaralanmış zâr m’ola
Benim sevdiceğim güzel var m’ola
Hakkın yarattığı kullar içinde

Karac'oğlan söyler biz de varalım
Kelpler rakip olmuş biz de görelim
Halin hatırını anın soralım
Götürüp giderler sallar içinde
(s. 70)

41
Sabahtan uğradım ben bir geline
Ağlatmadı güzel güldürdü beni
Ben güzelden böyle vefa ummazdım
Ak göğsün üstüne kondurdu beni

Şahan gibi yükseğinde uçarken
Keklik gibi engininden geçerken
Âb-ı kevser ırmağından içerken
Susuz pınarlardan kandırdı beni

Ben de bir kuş idim geldim ötmeye
Yârin bahçesinde mesken tutmaya
Göz kaldırdım cemâline bakmaya
Ak gerdanda benler öldürdü beni

Karac’oğlan der ki koyun gütmeye
Bozulmuş bağlara seyran etmeye
Yönümü döndürdüm inip gitmeye
Sarıldı boynuma döndürdü beni
(s. 89)

48
Seyyah oldum gezdim gurbet illeri
Kâr etti bağrıma yeter ayrılık
Söyleyeyim başa gelen halleri
Ölümden çok çektim beter ayrılık

Şu aşkın ateşi sönmüyor serde
Ah çeker ağlarım gezdiğim yerde
Ben burda kalmışım dost gurbet ilde
Beni ilden il'e atar ayrılık

Ben terk eylesem de diyar-ı gurbet
Âşıklar sâdıklar kavuşur elbet
Dost ile bir saat yapsam muhabbet
Sevdiğim gözüme tüter ayrılık

Karac’oğlan der ki terkin vericek
Ötüşür bülbüller gonca gülicek
Ben burda yâr orda böyle kalıcak
İster ölüm olsun ister ayrılık
(s. 93)

56
Ala gözlüm ben bu ilden gidersem
Zülfü perişanım kal melil melil
Kerem et aklından çıkarma beni
Ağla göz yaşını sil melil melil

Karac’oğlan der ki konup göçmedim
Ak göğsünün düğmelerin açmadım
Fırsat elde iken alıp kaçmadım
Öldürmeli beni döğmeli değil
(s. 97-98)

88
Sabahtan seherde suya giderken
Üşüyor parmağı eli kızların
İnce bel üstünde cevahir kemer
Zıhgirden geçiyor beli kızların

Irakta yitirsem yakında bulsam
Mevlâ izin verse koynuna girsem
Al yanaklarından bal deyi emsem
Dudağından akan balı kızların

Sevdiğimin gayet ince beli var
Şekerle şerbetten şirin dili var
Ak alnında deste deste gülü var
Kokuyor başında gülü kızların

Karac’oğlan der öldüğüm bilsinler
Toplansınlar namazımı kılsınlar
Mezarımı yol üstüne koysunlar
Geçerken uğrasın yolu kızların
(s. 116-117)

107
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeğe elde fermanım mı var
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeğe dermanım mı var

Dirilirler dirilirler gelirler
Huzur-ı mahşerde divan dururlar
Harami var diye korku verirler
Benim ipek yüklü kervanım mı var

Er isen erliğin meydana getir
Kadir Mevlâm noksanımı sen yetir
Bana derler gam yükünü sen götür
Benim yük götürür dermanım mı var

Karac'oğlan der ki ismim öğerler
Ağu oldu bildiğimiz şekerler
Güzel sever diye isnat ederler
Benim Hak'tan özge sevdiğim mi var
(s. 128)

117
Dilber kalk gidelim fakirhaneye
İtiraz eyleme gel yavaş yavaş
Didemden akıttım kan ile yaşı
Zülüfün eylesin tel yavaş yavaş

Kaşların benziyor yavru marala
Gözlerin hükmeder yedi kırala
Seher vakti olup boynun ırgala
Dokansın tellere yel yavaş yavaş

Bir gün değil beş gün değil yüz gündür
Deste zülüf al yanağa düzgündür
Melhem almaz yaralarım azgındır
Derdimin Lokman’ı gel yavaş yavaş

Karac’oğlan der ki gidelim yâre
Yüreğime saldın onulmaz yare
Baktım ak gerdana ben sıra sıra
Açılmış yanakta gül yavaş yavaş
(s. 134)

132
Ben güzele güzel demem
Güzel benim olmayınca
Muhannetin kahrın çekmem
Gel deyip de gelmeyince

Gelirim amma döverler
Bizi bu elden kovarlar
Güzel olanı severler
Ben ölürüm görmeyince

Var ol yürü var ol yürü
Kara bağrın yere sürü
Döğün döğün ağla bari
Benim gönlüm olmayınca

Senin çağın geçer olur
Bu dünyalar kime kalır
Tomurcuk gül gazel olur
Vaktinde derilmeyince

Karac'oğlan sözün haktır
Düşmanın dostundan çoktur
Bizim 'çin ayrılık yoktur
Ya sen ya ben ölmeyince
(s. 146-147)

145
Pencereden bakan dilber
Güzelliğin bildirirsin
Ak göğsünde lâle sünbül
Ağlayanı güldürürsün

Gerdan açık benlerin çok
Güzellikte menendin yok
Kaşların yay kirpiğin ok
Vurduğunu öldürürsün

Gül bülbülün sekimindcn
Perçem zülüf takımından
Geçme mescit yakınından
Çok namazlar böldürürsün

Karac'oğlan bana yazık
Yâri gördüm bağrı ezik
Bahçendeki güle yazık
Pek belletme soldurursun
(s. 155)

---
Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
Türk Büyükleri Dizisi

1988, Ankara