Hüsnü
Yusuf Masalı
Bir varmış bir yokmuş, bir padişahın bir tek
kızı varmış. Bu kız her gün has bahçenin içinden akan bir derenin kıyısına
oturur serinlermiş.
Günlerden bir gün yine bu derenin kıyısında
serinlerken, kolundaki bileziğini çıkarıp bir taşın üzerine koymuş, derede ellerini
yıkarken kırk bir tane beyaz güvercin gelip yeşil çimenlerin üzerine konmuşlar.
Bunlardan kırkı bir silkinişte kız, bir tanesi de yakışıklı bir delikanlı
oluvermiş. Bütün bu olan bitenleri hayran hayran seyreden padişahın kızı, bileziğini
koluna takmak için, dere kenarından kalkınca, yakışıklı delikanlı yeniden bir güvercin
oluvermiş, taşın üzerinde duran bileziği boynuna geçirip uçup gitmiş. Kırk kızın
kırkı da güvercin olup onun peşinden pırradak uçup gitmişler.
Ondan sonraki günlerde kız yine has bahçedeki
derenin kenarında oturmuş, güvercinleri beklemiş ama ne gelen, ne giden olmuş
bir daha. Delikanlıya gönlünü kaptırmış olan kız derdinden hastalanarak
yataklara düşmüş. Babası ülkenin en ünlü hekimlerini çağırtmış ama kızın
derdine derman bulan olmamış.
En son kızma bir hamam yaptırmış; her geleni
önce başından geçen ilginç bir olayı anlatır, ondan sonra yıkanırmış. Günlerden
bir gün hamama genç ve güzel bir gelin gelmiş ve başından geçen şu olayı anlatmış;
— Bir gün çayın kenarında çamaşır yıkarken,
işimi bitirmek üzereydim ki, odunum bitti. O sırada otuz katır yükü odun
geçiyordu yakınımdan. Peşlerine düşerek yürümeye başladım. Gittiler, gittiler,
kayalık bir yerde bir kapının önünde durdular. Biraz sonra kapı açıldı ve katırlarla
birlikte ben de içeri girdim. Girmemle kapının kapanması bir oldu. Yürüyerek
bir merdivenden yukarı çıktım, bir odaya girdim. Burası bir mutfaktı. Nefis
yemekler pişiyordu tencerelerin içinde. Birinin kapağını açtım. O sırada bir
ses; “bırak onu, açma kapakları. Onu peri padişahımızın oğlu yiyecek" diye
seslendi. Kapağı kapattım, mutfaktan çıkıp bir başka büyük odaya girdim, İşte o
zaman ne olduysa oldu. Tam kırk bir tane beyaz güvercin doldurdu odayı, Kanatlarını
çırpar çırpmaz, kırkı birer genç kız, biri de aslan gibi bir yiğit oluverdi.
Delikanlı bir odaya girdi, elindeki kamçıyı yere vurarak şaklatınca, odanın her
bir yanı tiril tiril titredi. Bunun üzerine;
“Sizler nasıl titriyorsanız, sevgilim de böyle
titreyip inlesin" dedi ve odadan çıkıp gitti, Ertesi gün katırlarla
birlikte ben de bu garip yerden çıkıp evime döndüm.
Bunu duyan padişahın genç kızı:
— Bütün hamam senin olsun, yeter ki beni
oraya götür, demiş.
Ertesi gün katırların peşine düşen genç kız,
açılan kapıdan içeri giriyor, tencere kapaklarını kaldırıyor, karnım bir
güzelce doyuruyor ve güvercinlerin gelmesini beklemeye koyuluyor. Görünmemek
için de büyük odadaki dolaplardan birinin içine saklanıyor.
Biraz sonra gelen güvercinlerden kırkı kız,
biri de erkek oluyorlar. Bir de ne görsün? Delikanlı, gönül verdiği genç, değil
mi? Elindeki kamçıyı yere vurarak şaklatınca, her yer titreyip inlediği halde,
kızın saklı olduğu dolapta ne bir hareket görülür, ne bir ses duyulur.
— Ey dolap, kaç senedir kahrını çekiyorum da,
sen niçin inlemiyorsun? diye sorar delikanlı
— Ya Hüsnü Yusuf, içinde sevgilin saklı, onun
için inlemiyorum, diye dile gelen dolap karşılık verir. Dolabı açan delikanlı
sevgilisini karşısında görünce, sevincinden deliye döner.
Gel zaman git zaman, kız, sevgilisine, bir çocukları
olacağını müjdeleyince; delikanlı:
— Şimdiye kadar periler, senin burada olduğunu
anlamadılar. Fakat anlarlarsa seni öldürürler. Ben seni, Padişah babamın sarayına
götürüp, kapanın önüne bırakırım. Sen de: “Hüsnü Yusuf'un başı için beni içeri
alın” dersin. Ben her gün seni görmeye gelirim, diye kızın gönlünü alır, sonra
da onu kanadına bindirip babasının sarayı önüne bırakır. O gece kız bir erkek
çocuk doğurur. Bir gece, saraya gizlice giren Hüsnü Yusuf’la kızın konuştuklarını
hizmetçiler görüyor ve gidip padişaha haber veriyorlar. Padişah kıza huzuruna
çağırtınca, kız olan biteni bir bir anlatıyor. Ertesi gece Hüsnü Yusuf gelince
yakalanıyor. Serbest bırakmalarını, bırakmadıkları takdirde perilerin hepsini
öldüreceklerini söylüyorsa da, gene bırakmıyorlar. Padişah beyaz bir güvercin
satın aldırıyor. Sarayın fırınlarından birini de yaktırıyor. Periler gelip Hüsnü
Yusuf’u istiyor, üstelik de padişahın üstünü başını parçalıyorlar. Bunun
üzerine Padişah elindeki beyaz güvercini havaya kaldırıyor ve:
— Hüsnü Yusuf’un yokluğuna yıllarca katlandım,
bundan böyle de katlanırım ama sizin yanınıza da bırakmam artık onu, diyor.
Sonra elindeki güvercini yanmakta olan fırının
içine fırlatıyor. Fırlatılanın Hüsnü Yusuf olduğunu zanneden kırk perinin kırka
da fırına dalar ve hepsi de yanarlar, Böylece kötülük perilerinin elinden
kurtulan iki gencin düğünü yeniden yapılar, yenilir, içilir, muratlarına
geçilir.
Derleyen: Veysel Arseven
Kaynak Kişi: Fatma Beydoğan (d. 1905),
Kırşehir
---
Arseven, Veysel (1964), “Hüsnü Yusuf,” Türk Folklor Araştırmaları
Dergisi,
Yıl: 15, Cilt: 8, Sayı: 178, (s. 3416-3417)