Gizli Mabed
Geçen gün Tokatlıyan’da Sermet bana genç bir Frenk takdim
etti. Sorbon’dan arkadaşmış!
Üç gecedir Sermet’in evindeyim. Her şey alafranga.
Nihayet kendisinin, Avrupalılaşmamış bir Türk evine
götürülmesini benden rica etti. Aklıma birdenbire Karagümrük’te oturan ihtiyar
sütannem geldi.
Yolda ona talimat verdim. Sütanneme kendisi için Çerkez
diyecektim.
“Konuştuğunuz lâf Çerkezceye benzemiyor” dedi.
Ben, “Anneciğim, bu senin bildiğin Çerkezce değil, Hicretten
sonra çıkmış, Rusça ile Çeçence ile karışık yeni bir Çerkezce!” diye kandırdım.
Sütannem bu Çerkez’le hacca beraber gitmemi tutturdu.
Sofraya oturunca Frenk bütün bütün bediî heyecanının içinde gaşyoldu.
Yalnız yabancı misafirlere çıkan gümüş sini, zavallıyı deli edecekti. Çatalı
bırakıyor, sütannem gibi eliyle yemeğe çalışıyordu.
Caminin karşısındaki kahveye oturduk. Bir nargile
ısmarladım.
“Bu abideyi beğenmediniz mi, yoksa?”
“Bu, bu mabet hiç...” diye mavi gözlerini küçülterek tekrar
gülümsedi.
“Ben ondan daha mühimmini gördüm.”
“Olamaz” dedim, “ne vakit gördünüz?”
“Bu gece...”
…
“…ben sizin gizli mabedinizi gördüm” dedi.
Frenkçik dayanamadı. Cebinden maroken kaplı bir defter
çıkardı.
“Bak görmüş müyüm, görmemiş miyim?” dedi.
“Yok sen gizli mabede girmemişsin!” dedim.
“Ya nereye girmişim?..”
“Sütannemin sandık odasına!”
İfham, Sayı: 100, 10
Teşrîn-i sânî [Kasım] 1335/1919, s. 3-4.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder