Horoz
Yine bugün derin bir ıstırap içinde kıvranıyordum!
Çünkü kocaya varmak istemiyorum!
Ben genç kızların hayallerinde, rüya bulutlarından kurulmuş
esirî bir taht üstüne oturttukları “koca” denen mabudun ruhunu anladım.
Ah bu tavuklar... Dünyada bunlar kadar sevimli, bunlar kadar
kendi hâllerinde, bunlar kadar saf, bunlar kadar masum bir mahlûk var mıdır?
Allah zavallıların başına korkunç bir belâ musallat
etmiştir: Horoz...
Bizim kümesinkisi ihtimal bu kralların en reziliydi. Geçen
hafta onu... Gayr-i ihtiyarî bir hiddet içinde öldürdüm!
En ziyade musallat olduğu bir Nemse tavuğuydu.
Bir gün baktım, Pamukçuğun başından kanlar akıyor...
Hemen tuttum, yıkadım, vazelin sürdüm. Götürüp ahırın
avlusuna bıraktım. Aradan bir ay geçti.
Babam, “Bu tavuğu keselim, yüreği yağ bağladı. Çatlayacak!”
demeğe başladı.
Yavaş yavaş her vakit sebepsiz bir hiddetten köpüren babamı
da bir horoza benzetmeğe başladım. Onun da tipinde bir horozluk vardı.
Biz, bütün ev halkı bir sürü tavuk... Nazarında hiç ama hiç
ehemmiyetimiz yoktu.
Ertesi gün babam horozun ölüsünü bulunca, küplere bindi.
“Duvardan çocuklar girmiş, taşla öldürmüşler!” diyordu.
Korkudan herkes acıdı, matem tuttu. Yalnız ben sesimi çıkarmadım.
…
“Ben kocaya varmayacağım, kocaya varmayacağım.”
Erkeğin bir horozdan başka bir şey olmadığı için!
Vakit, Sayı: 764, 22
Kânun-ı evvel [Aralık] 1335/1919, s. 3.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder