II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
Ünite 1
Meşrutiyet
Dönemi Toplum ve Kültür Hayatının Özellikleri
Edebiyat
Tarihçiliğinde Edebî Devir ve Siyasi Devir ilişkisi
“Edebiyat tarihi, medeniyet tarihinin bir şubesidir”
(Gustave Lanson).
Yenileşme dönemi Türk edebiyatı kendi içinde,
Tanzimat dönemi,
I. Meşrutiyet dönemi (1876-1908)
II. Meşrutiyet dönemi (1908-1922)
Cumhuriyet dönemi (1923-) şeklinde tasnif edilir.
II. Meşrutiyet
Döneminin Sınırları
Bu dönem, Terakki ve İttihat Cemiyetinin
baskılarıyla anayasanın ilan edilmesiyle başlar (23 Temmuz 1908). İstanbul’un
işgaliyle birlikte bu dönem sona ermiş kabul edilir (16 Mart 1920).
Siyasal olarak bu dönemde göze çarpan olgu toplumun
örgütleşmesidir.
Fikir Akımları
Batıcılık
Osmanlıcılık
İslamcılık (Sırat-ı Müstakim / Sebillüreşat)
Türkçülük (Türk Derneği, Türk Yurdu Dergisi)
Sosyalizm
Meslek-i İçtimai (Prens Sabahattin, Âdem-i
Merkeziyet)
Azınlık
Irkçılığı
Batılıların “Şark Meselesi” adı altında yürüttükleri
Osmanlıyı parçalama çalışmaları kapsamında azınlıklar üzerinde kışkırtmalar
devam etmiştir.
II. Meşrutiyet’in ilanından kısa süre sonra Kıbrıs,
Lefkoşa’da Türk Teâvün Cemiyeti kuruldu. Türkçe hakkında çalışmalar yapan Türk
Cemiyeti’nin ırk ve kavmiyet kavramlarıyla bir ilgisi yoktur.
25 Mart 1912’de kurulan Türk Ocağı Derneği, Türkçü
çizginin ana hatlarını belirlemekte yararlı oldu.
Dönemin aydınlarının siyasete ilgisi de dikkat
çekicidir. 31 Mart olayından sonra bazı mebuslar önce Hizb-i Cedit adı altında
birleşerek İttihat ve Terakki’den uzaklaştı, daha sonra da Hürriyet ve İtilaf
Partisi’ni kurdu. Mutedil Hürriyetpervan Fırkası ve Avam Fırkası, kurulan diğer
partilerdir.
İlerleyen yıllarda Halaskâr-ı Zabitân ve Babıali
Baskını olayları siyasi tarihimizin karanlık sayfaları arasındadır.
Sultan II.
Abdülhamit Aleyhtarlığı
Bu dönemde eli kalem tutan hemen herkesin ortak
paydası Sultan Abdülhamid karşıtlığıydı. Sultan, istibdadından dolayı tam
anlamıyla günah keçisi durumuna getirilmiştir.
Toplumsal
Hayatın Özellikleri
Dernekler için 1908-1914 yılları çok bereketli
geçmiştir.
Sivil toplum örgütleri de bu dönemde çoğalmaya
başlamıştır.
Kadınlara yönelik derneklerin fazlalığı dikkat çeker
bu dönemde. Naciye Sultan himayesinde kurulan Kadınları Çalıştırma Cemiyet-i
İslâmiyesi, Enver Paşa tarafından kurulmuştur (1916). Kadın dergilerinde de bu
dönemde artış yaşanmıştır.
II. Meşrutiyetin ilan edildiği yıl (1908), üç kadın
derneği kurulur; Tealî-i Nisvan Cemiyeti, Osmanlı Kadınları Şefkat Cemiyet-i
Hayriyesi, Osmanlı Kadınları Terakki-perver Cemiyeti. Bunları 1909’da kurulan
Osmanlı Cemiyet-i Hayriye-i Nisvaniyesi, Mamulât-ı Dahiliye Kadınlar Cemiyet-i
Hayriyesi ve Esirgeme Derneğii takip eder.
Bazı parti veya dernekler ayrıca “hanımlar şubesi”
kurmuşlardır.
Savaş Yılları
3 Ekim 1908’de Bulgarlar isyan edip
bağımsızlıklarını ilan ederler. İlerleyen dönemde çete terörü başlar. Ekim
1911’de İtalya ile savaşa giren Osmanlı devleti ancak 11 Ekim 1922’de barışa
kavuşabildi.
İktisadi Hayat
Savaş, birileri için para demektir. Osmanlı
devletinde 1849-1900 yılları arasında kurulan şirket sayısı 65’tir.
1908’e gelindiğinde bu sayı 86’ya ulaşır.
1908-1919 yılları arasında kurulan şirket sayısı ise
228’dir.
Edebî Hayatın
Özellikleri
Bu dönemde edebi faaliyetler iki ana akım etrafında
gelişir: Fecr-i Ati ve Milli Edebiyat akımları.
Ferdiyetçi sanat anlayışını temsil eden Fecr-i Âtî,
Toplumcu sanat anlayışına yönelen Millî Edebiyat Hareketi,
Her iki akıma da yakın duran Nesl-i Âtî (Nâyîler),
“Millî Edebiyat” anlayışını birtakım kurallara bağlamak
niyetiyle kurulan Şairler Derneği,
dönemin edebi guruplarıdır.
Tiyatro alanındaki canlılık dikkat çekicidir bu
dönemde. Sanat adına toplumla temas kurmak isteyen Fecr-i Âtî mensupları ve
toplumsal faydayı savunan Milli Edebiyat mensupları tiyatroyla ilgilenmiş çok sayıda
oyun sahnelemişlerdir.
İlgi gören edebi türler ise mensur şiir ve
hikâyedir.
II. Meşrutiyet döneminin hâkin edebi akımları
Natüralizm ve Sembolizmdir. Natüralizmin düşünsel dayanağı olan pozitivizmi
savunan isimler Baha Tevfik ve Bekir Fahri İdiz’dir.
Bu dönemde edebi tartışmaların da ardı arkası
kesilmemiştir. Polemiklerin odağındaki isimler Hüseyin Rahmi, Şahabettin
Süleyman ve Mehmet Akif’tir.
Basın Hayatı
1895’ten itibaren yayımlanan Hanımlara Mahsus Gazete,
kadınlara yönelik süreli yayınlarımızın en uzun ömürlüsüdür.
Âlem-i Nisvan (1906-1910), Demet (1908), Erkekler
Dünyası (1913), Genç Kadın (1918), Hanımlar Âlemi (1914-1918), Kadın
(1908-1909), Kadın (1910, Kadın/Musavver Kadın 1911), Kadın (1911-1912), Kadınlar
Âlemi (1914), Osmanlı Kadınlar Âlemi (1914), Kadınlar Dünyası (1913-1921), Kadınlık/Kadın
Duygusu (1914), Kadınlık Hayatı (1913), Mehasin (1908-1909), Seyyâle (1914) ve
Sıyanet (1914) bu dönemin belli başlı yayınlarıdır.
Çocuk dergilerinde de ciddi oranda artış
yaşanmıştır. Mizah dergilerinin sayısında da aynı şekilde artış gözlenmektedir.
II. Meşrutiyet Türkiye’sinde bir süreli yayının
resimli çıkması, bir cazibe ve kalite göstergesidir. Bu sebeple o yılların pek
çok dergisi, adında, “musavver” veya
“resimli” gibi sıfatlar taşır.
Uzun yıllar baskı altında kalan basın-yayın camiası
II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte özgürlüğe kavuşur. Ancak savaşların
başlamasıyla birlikte birtakım sınırlamalara maruz kalır. 1909’da çıkan Matbuat Nizamnamesi 1931 yılına kadar
yürürlükte kalır.
Özetle; “yeni bir Türkiye’nin doğum sancıları da II.
Meşrutiyet yılları içindedir.” Tunaya
Ünite 2
Fecr-i Ati
Kuruluşu ve Çalışmaları
Fecr-i Âtî topluluğunda
Ahmet Hâşim,
Celâl Sâhir (Erozan),
Emin Bülent (Serdaroğlu),
Fâik Âli (Ozansoy),
Köprülüzâde Mehmet Fuat (Köprülü),
Refik Halit (Karay),
Şahabettin Süleyman,
Tahsin Nahit,
Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) gibi edebiyat tarihimiz
için önemli isimler yer almıştır.
Fecr-i Ati’nin ilk toplantısı 20 Mart 1909’da yapıldı. Başkanlığına Faik Ali seçilmiştir.
Topluluk mensupları, en muteber kültür ve sanat
dergilerinden Servet-i Fünûn, Resimli Kitap,
Musavver Eşref’te
yayın faaliyetini sürdürürler.
Şahabettin
Süleyman, Fecr-i Âtî’nin yayın
organı olmak niyet ve ümidiyle Şiir ve Tefekkür adlı bir mecmua çıkarır.
Bu yayın ancak iki sayı devam eder. Daha sonra Jale adıyla aynı maksatla
başka bir yayın daha çıkarır ancak ekonomik güçlükler devamlılığına engel olur.
Servet-i Fünun dergisi sahibi Ahmet İhsan’ın
teklifiyle edebi faaliyetlerini aynı çatı altında gerçekleştirmeye karar
verirler ve bunu bir beyanname ile ilan ederler (Fecr-i Âtî Encümen-i Edebîsi
Beyannamesi).
Beyannamede kendilerinden önceki edebi faaliyetler
eleştirilmiştir.
Kütüphane kurmak, tercüme kurulu oluşturmak, halka
açık konferanslar düzenlemek, Batı’daki benzer müesseselerle temas kurup fikir
alış-verişini geliştirmek gibi hedefler belirlermişlerdir.
Fecr-i Âtî Kütüphanesi adı altına beş kitap neşredilmiştir:
Timsal-i Aşk
(Cemil Süleyman), Hayat-i Fikriye (Köprülüzâde Mehmet Fuat),İnhizam (Cemil Süleyman),
Ruh-ı
Bî-kayt (Tahsin Nahit), Fırtına (Şahabettin Süleyman).
FECR-İ ÂTÎ
YERİNE NESL-İ ÂTÎ (NÂYÎLER)
Milli Edebiyat hareketinin heyecan yarattığı
gümlerde Şahabettin Süleyman mensubu
olduğu gurubun faaliyetlerini bir liste halinde göstermek maksadıyla “Bir
Bilanço” yazısını yazar. “Bataklıkta” başlıklı yazısı bunun
devamıdır. Bu yazılarda Fecr-i Ati’nin maksadına ulaşamadığını belirtir. Hakkı
Tahsin bu yazılara müteakip yeni bir neslin yetişmekte olduğunu belirtir. Gurup
içinden benzer çizgide yazılar yayımlanır. Fecr-i Ati’cilerin bir kısmı bu
yazılardan sonra “Nesl-i Ati Cemiyet-i Edebiyesi” başlıklı bir beyanname
yayımlar.
Amaçlarını batı tarzını taklitle sınırlanan
edebiyatımızı bu çıkmazdan kurtarmak olarak ilan ederler. Tahsin Nihat’ın yayımladığı beyannameden sonra tartışmalar çıkar. Yeni Nesil gençleri Rübap mecmuasında kendi
eserlerini methederler. Mehmet Rauf,
gençlere destek veren yazılar yazar. Hamdullah Suphi ve Şahabettin Süleyman ise ortada yeni nesil olmadığını, gençlerin Fecr-i
Ati’nin devamı olduğunda ısrar ederler. Fahri Celâl Göktulga’nın ağabeyi
Süleyman Bahri de gençlere hücum eden yazılar yazar.
Yeni Nesil’ciler, Kehkeşan adlı dergide
faaliyetlerine devam ederler. Liderleri Selahattin
Enis’tir. Kehkeşan kapandıktan sonra da Nihal adlı dergiye
geçerler. Nihal kapandıktan sonra Safahat-ı Şiir ve Fikir adlı dergiye
geçerler.
Şahabettin Süleyman, Büyük Duygu dergisinde
çıkan “Yeni Bir Halet-i Ruhiye”
başlıklı yazısıyla gençleri takdir etmeye başlar. Safahat-ı Şiir ve Fikir’de
çıkan bir yazısında da bu gençleri Nâyiler
olarak takdim etmiştir. Nâyiler, şiirde iç musikiye önem veriyorlardı.
Ünite 3
Fecr-i Ati’de
Şiir
Fecr-i Âtîciler, şiir anlayışı bakımından Edebiyat-ı
Cedide’den Cenap Şahabettin’in tanıdığı Sembolizm’i tercih etmişlerdir. Şiirde
kapalıydılar. Şiirlerindeki kapalı üslup ileriki dönemlerde İkinci Yeni’yi
etkileyecektir.
Celâl Sahir ve Faik Ali istisna kabul edilirse bu
dönemin şairleri 19-24 yaş aralığındadırlar.
FECR-İ ÂTİ ŞİRİNİN
ÖZELLİKLERİ
Siyasetten uzak durdular.
Çeşitli nazım biçimlerini kullanmışlardır. Serbest
müstezat(nazm-ı serbest/ serbest şiir/nazım) ve soneyi özellikle tercih
ettiler.
Şiirlerinde belli bir duygulanım anını resmettikleri
için şiirleri genellikle kısadır (duygu anları kısa olduğu gibi).
Aşk ve tabiat en sık işlenen temalardır.
Mevsimler ve vakit şiirlerde önemli yer tutar.
Sonbahar hüznün ve romantizmin ilhamını verir. Alacakaranlık en sık tercih
edilen vakittir.
Tabiat en küçük ayrıntısına varıncaya dek şiire
dâhil edilmiştir.
Dil ve Üslup
Kelime seçiminde oldukça titizdirler. Kelimelerin
ses ve ahengine önem verirler. Şiiri kelimelerden mürekkep musiki parçası
olarak görürler. Şiirlerindeki duygu yoğunluğu çok fazla nida kullanmalarına
neden olmuştur.
Başlıca
Temsilcileri
Ahmet Haşim
Tahsin Nahit
Mehmet Behçet
Emin Bülent
Celal Sahir
Faik Ali
Fuat Köprülü
Ali Canip
Hamdullah Suphi
Fazıl Ahmet
Mehmet Ali Tevfik
İbrahim Alaattin
Abdülhak Hayri
Nevin
Ahmet Samim
Mehmet Rüştü
Ahmet Haşim, Resimli Kitap’taki şiirleriyle orijinal üslubunu
ortaya koymuştur. Şi’r-i Kamer
serisi bu kitaptadır.
Göl
Saatleri şairin 1909-1915
arasında yazdığı şiirleri içerir.
Piyale, abidevi şiirlerini bir araya getirdiği kitabıdır.
Ahmet Haşim için şiirin amacı anlatmak değil
duyurmaktır, şiirin kaynağı ise şuuraltıdır.
Emin Bülent (Serdaroğlu) kısmen sosyal olaylara açık
bir şairdir. Fuzuli hayranıdır. Şiirlerinde Tevfik Fikret’in tesirleri görülür.
Şiirleri ölümünden sonra Salih
Zeki Akay tarafından kitaplaştırılmıştır.
Tahsin Nahit, Ahmet Haşim’den
sonra bu gurubun en güçlü sesidir. Selanik’te çıkan Çocuk Bahçesi adlı dergide şiirleri yayımlanmıştır.
İsmail Hami ile birlikte Kanat
adında bir dergi çıkarmıştır.
1910’a kadar yazdığı şiirleri Rûh-ı Bî-kayd adıyla kitaplaştırdı.
Şiirin yanı sıra tiyatro ile de ilgilendi. Bu
alandaki ilk denemesi Hicranlar (1908) adını taşır.
Hadiye Ebuziyya’nın Jöntürk adlı eserine son şeklini
Tahsin Nahit vermiştir.
Şahabettin
Süleyman’la birlikte Ben… Başka
ve Kösem Sultan
piyeslerini yazdı.
Firar adlı eserinden başka uyarlama/çevirileri de vardır.
Mehmet Behçet
Yazar çeşitli gazete ve dergilerdeki yazılarıyla tanınır.
Kastamonu Lisesi’nde müdürken Gençlik adlı bir dergi çıkarmış, Açık Söz adlı bir başka dergide de Nida müstearıyla milli mücadeleye destek vermiştir.
Eserleri:
Erganun (1911)
Yumak (1938)
Ali Canip Yöntem 1913 yılına
kadarki şiirlerinde aruzu tercih etmiş bu tarihten sonra ise hece veznine
geçmiştir.
1918’e kadarki şiirlerini Geçtiğim Yol (1918) adlı eserinde
bir araya topladı.
Fazıl Ahmet (Aykaç) Terbiyeye Dair (1910) ilk kitabıdır.
Hitabeler,
Şiirler, Hicivler ve Saire… (1934),
Divançe-i
Fazıl der Medh-i Efâzıl -Teşâur-ı Nef’îyâne-
(1913),
Harman
Sonu (1919),
Şeytan
Diyor Ki,
Kırpıntı
(1924),
Gelecek
Asırlarda Tarih Dersi (1928)
Mehmet Ali
Tevfik (Yükselen) Verlaine’den tercümeleriyle tanındı. İlk şiirleri 1912’de
Turanlıların
Defteri adlı kitabında yayımlandı.
Hamdullah Suphi (Tanrıöver)
Bir dönem Fecr-i Ati’ye başkanlık yapmıştır.
Şiiri bırakmasına sebep Ahmet Haşim kadar iyi yazamayacağını düşünmesidir. Şiirleriyle
değil de daha çok hitabeleriyle tanınır. Hitabelerini Dağ Yolu ve Günebakan adlı kitaplarında bir
araya getirdi. Bir diğer özelliği mizahi yazılarıdır.
Fecr-i Ati’ya başkanlık yapmış olan iki şair Faik Ali ve Celal Sahir bir dönem milli edebiyat hareketine dâhil olmuşlardır.
Faik
Ali’nin eserleri
Kardeş
Sesi
Beyaz
Gölgeler
Buhran
Siyah
Kitap
İstanbul
İçin Mebus Namzetlerim (Hakkı Naşir
müstearıyla basıldı)
Köprülüzade
Mehmet Fuat, Fecr-i Ati adına Yeni
Lisan ve Milli Edebiyat akımına en şiddetli hücumlarda bulunan kişidir.
Ahmet Haşim’den sonra en başarılı Fecr-i Ati şiirlerine imza
atmıştır.
Ünite 4
Fecr-i Ati’de
Nesir
Hikâye ve Roman
Fecr-i Ati’nin hem hikâye hem de tiyatro özellikleri
gösteren tekellümi hikâye veya novel diyalog dedikleri karşılıklı
konuşma metinleri vardır.
Tekellümi hikâyeler, konuşma bölümleri olan hareket
tasviri olmayan metinlerdi.
Bu türe en çok ilgi gösteren kişi Şahabettin Süleyman’dır. Bu tür
çalışmalarında kadın-erkek ilişkileri üzerinde durur.
Yakup Kadri
Karaosmanoğlu
Bir
Serencam adlı eserinde Fecr-i
Ati çatısı altında yazdığı eserlerini bir araya getirmiştir.
Eserlerindeki mekân ve insan manzaraları arasındaki
sıkı bağ dikkat çekicidir.
Cebriyecilik ve fatalizm iki zıt kutup olarak
eserlerindeki tipleri tasnifte öne çıkan başlıklardır.
Yakup Kadri, eserlerinde daima realist ve zaman
zaman natüralist çizgidedir.
Balkan Savaşları yaşanırken Fecr-i Ati’den uzaklaşan
yazar Milli Edebiyat Hareketi içinde yazmaya devam etmiştir.
Refik Halit
Karay
Fecr-i Ati dönemindeki eserlerinde cinsi
münasebetleri işler. Bu dönemde yazdığı Hakk-ı Sükût işçi-patron münasebetini ele alan
ilk eserimizdir.
Şahabettin
Süleyman
Bir
Tecrübe
Dayak
Fedakâr
Yazarın aşk ve sefahat âlemlerini işleyen eserleridir.
1913’te Sabah gazetesinde Evvel Zaman İçinde başlıklı hikâyeleri hiciv türündedir.
Derebeyi, alegorik bir hikâyedir.
Hüseyin
Veli Efendi adlı hikâyesinde ileri
fikirli bir aydının cemiyet tarafından dışlanmasını ele alır.
Hikâyeden ziyade edebiyat tarihi, tiyatro, eleştiri
ve fikir yazılarıyla tanınmıştır.
Yayımlanmış
eserleri
Eğitim konulu olanlar,
Rehber-i
Erib Kâmil Bir Muallimin Şakirtlerine Dersleri
Meşrutiyette
Terbiye-i Etfâl
Resimli
Muktatafât
Tiyatro
Fırtına
Çıkmaz
Sokak
Ben…
Başka!
Kırık
Muhafaza
Estetik
Sanat-i
Tahrir ve Edebiyat
Malumat-ı
Edebiye
Edebiyat Tarihi
Tarih-i
Edebiyat-ı Osmaniye
Yeni
Osmanlı Tarihi Edebiyatı I.
Eleştiri
Nâmık
Kemal “Karabela” Münasebetiyle
Abdülhak
Hâmit Hayatı ve Sanatkâr
Fikir
Osmanlılıkta
Vâhime-i Mesuliyet
Fecr-i Ati’nin hikâye ve roman türündeki en başarılı
ismi Cemil Süleyman’dır.
Âşiyan ve Tanin’de
çıkan hikâyeleriyle şöhret oldu.
Timsâl-i
Aşk
Ukde
İnhizam
Siyah Gözler
Kadın
Ruhu
Eserlerindeki tipler, Halit Ziya ve Mehmet Rauf’un
eserlerindekilere benzer. Siyah Gözler’de dul bir kadının psikolojisini
başarıyla aktarmıştır.
Ali Süha Delibaşı
Asıl başarıyı mensur şiirleriyle elde etti.
Eserleri:
Roman:
İkinci
Gençlik
Piyes:
Kaybolan Ses
Arlezien (Daudet’ten)
Alev (Kistemackers’ten)
Bir
Günün Beyliği (Noèden’den)
Okumuş
Adam (Labiche’den)
Kibarlık
Budalası (Molièrè’den)
Adamcıl
(Molièrè’den)
Tarihte
Halk Tiyatrosu (Boll’dan)
İzzet Melih
Devrim
İyi eğitim aldı, farklı şehirlerde yaşadı, beş ayrı
yabancı dil öğrendi. Sanatın çeşitli branşlarına hevesliydi. Sahip olduğu
donanım dikkate alındığında imza attığı eser sayısı çok azdır.
Uzun yıllar üzerinde çalıştığı Maziye Rağmen adlı romanını 1909-1911 yılları arasında Resimli
Kitap mecmuasında Tezad ismiyle tefrika etti.
Sermet adlı romanı Pierre
Loti’nin takdimiyle Fransızcaya çevrilmiştir.
15’i mektup olmak üzere 19 hikâyesini Hüzün ve Tebessüm
adıyla yayımladı.
Kısa hikâyelerini bazı deneme ve gezi yazılarıyla
birlikte Her
Güzelliğe Âşık adlı eserinde bir araya getirdi.
İlerleyen dönemde çocuklar için eserler yazmıştır.
Orhan’ın
Deniz Eğlenceleri
Orhan
ile Gümüş
Orhan’ın
Hayvanlar Bahçesi
Orhan’ın
Tayyareciliği
Mensur Şiir
Fecr-i Âtî mensupları arasında “mensur şiir”,
“mensure”, “fantazi” veya “fantaziye” hatta bazen “şiir” diye niteledikleri bu
türü denememiş olan yoktur.
Topluluk mensupları arasında bu türe ciddi manada rağbet
edenler Şahabettin Süleyman, Yakup Kadri, Refik Halit, Fazıl Ahmet, Ali Süha, İzzet
Melih, Emin Lami ve Mehmet Behçet’tir.
Şahabettin
Süleyman
Mensurelerinde ferdi meseleler dikkat çeker.
Mensurelerini Üç
Sene başlığı altında yayımlamıştır.
Fantaziye başlıklı sosyal aksaklıklara dikkat çeken
yazılarını Gölgeler
ve Hakikatler adı altında yayımladı.
Fecr-i Âti çatısı altında mensur şiirin en başarılı
ismi Yakup
Kadri’dir.
Fecr-i Âtî mensubu olarak kaleme aldığı mensureleri
kalabalıklar içinde insanın yalnızlığı fikri etrafında döner durur.
Mensurelerini Erenlerin Bağından, Okun Ucundan, Alp Dağlarından ve Miss Chalfrin’in
Albümünden adlı kitaplarında yayımlamıştır.
Refik Halit
Karay
Mensurelerinde ruh derinliğine değil nesnelere bakan
gözlere işaret eder. Bu nedenle sıradan, basit şeyleri ele almıştır.
Mehmet Behçet
Yazar
İlk mensurelerini Buhurdan adlı eserinde topladı.
Yumak’taki şiirleri daha çok serbest şiir niteliğindedir.
Ali Süha
Delibaşı
Mezamir-i
Elem adıyla yayımlamak
istediği Mensurelerini kitaplaştıramamıştır.
Emin Lami
Mensureleri Bahçe
ve Servet-i Funun sayfalarında
kalmıştır.
Ünite 5
Milli Edebiyat
Hareketi
Bu terim, yerine milliyetperver edebiyat, milliyetçi
ya da Türkçü edebiyat isimleriyle birlikte düşünülmüş ve zaman zaman da biri diğerine
tercih edilerek kullanılmıştır.
1908’den itibaren Osmanlı Devleti, karşılaştığı
sorunlara paralel geliştirdiği ideolojik akımların tamamının yansımalarını edebiyatta
da görebiliriz. Bu dönemin baskın akımı milliyetçiliktir. Osmanlı aydınlarının
bir kısmı da ümmetçilikten uzaklaşarak yerli Türk kimliğinin inşası çabasına
girer (Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin ve Ali Canip bu çizgide yer
almışlardır).
Milli edebiyat akımının etkin olduğu dönemde
Nâyîler, Nev-Yunaniler ve Şairler Derneği farklı edebi fraksiyonlar da
mevcuttur.
Milli edebiyat akımını bazı edebiyatçılar 1908’den
itibaren faal kabul ederlerken bazıları Genç
Kalemler dergisinde 1911 yılında yayımlanan “Yeni Lisan” makalesini esas alırlar.
Hareket,1922 yılına dek etkin şekilde çalışmalarına
devam eder.
MENSUPLARI
Hareketin karakterini Genç Kalemler dergisi içinde
başlayan Yeni Lisan hareketi belirler.
Öncüleri de Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin ve Ali Canip’tir.
Ziya Gökalp, Yeni Lisan’ın
fikir babasıdır.
Sonraki yıllarda Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit, Aka Gündüz, Reşat Nuri, Fahri
Celalettin, Müfide Ferit ve Ahmet
Hikmet bu guruba dâhil olmuşlardır.
Bu isimlere şiirleriyle Fuad Köprülü, Şükûfe Nihal, Faruk Nafiz, Enis Behiç, Orhan Seyfi, Halit
Fahri ve Yusuf Ziya destek
vermiştir.
SİYASAL VE
SOSYAL DURUM
Siyasi ve sosyal koşulları belirleyen olgu yaşanan
toprak kayıpları ve buna bağlı olarak meydana gelen ekonomik çöküştür. Bu durum
halkın kendine güvenini sarsmıştır. Memleket genelinde umutsuz bir hava
hâkimdir. Bu koşullar içinde Milli Edebiyat Hareketi içinde en belirgin fikri
payda, milliyetçilik olmuştur. Milliyetçiliğin perde arkasında Batıcılık dikkat
çeker niteliktedir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti Türkçülük fikrini
savunmuştur. Bu düşünceyi halka aşılamak üzere Türk Derneği, Türk Yurdu, Türk
Ocağı ve Türk Bilgi Derneği gibi dernekler kurmuştur. Bu dernekler Türk
milliyetçiliğinin gelişmesine katkı yapmıştır.
Turancılık temelinde yükselen Türkçülük akımının
fikir babası Ziya Gökalp’tir. Gökalp’in düşünceleri zaman içinde Turancılıktan
uzaklaşarak Türk milliyetçiliği çizgisine geçmiştir.
Milli kültür ancak halka gidilerek bulunabilir. Ziya
Gökalp bu nedenle aydınlara halka yönelmelerini tavsiye eder. Batı medeniyetini
tanıyan aydın, halka giderek kendi kültürünü tanıyacak ve halka medeniyeti
aşılayacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Gökalp’in fikirleri esas alınmıştır:
Halka medeniyeti götürmek için çalışmak, Cumhuriyetin erken yıllarında sıkıca
sahip çıktığımız şiarımızdı.
Milliyetçi düşünceyi etkileyen isimlerden biri de
Yahya Kemal’dir.
Anadolu’yu işaret eden Yahya Kemal, Türklerin
Anadolu’ya gerdikten sonraki tarihini esas alır.
Ünite 6
Yeni Lisan
Mehmet Emin Yurdakul’un
Türkçe Şiirler’i Türklük ruhunu
beslemiş, 1905’te Çocuk Bahçesi dergisindeki edebî tartışmalar da Millî
Edebiyat Hareketinin yolunu açan oluşumlardandır.
1908’de kurulan Türk Derneği, Türk milliyetçiliği düşüncesi etrafında oluşturulmuş
ilk dernektir. Kurucuları Ahmet Mithat Efendi, Emrullah Efendi, Necip Asım,
Bursalı Mehmet
Tahir, Veled Çelebi, Akçuraoğlu Yusuf, Agop Boyacıyan
Efendi, Arif Bey, Akyiğitoğlu Musa Bey, Fuad Raif Bey, Rıza Tevfik Bey, Ferid
Bey ve Celal Beydir.
Öncelikleri bir sözlük tertip edebilmektir.
İlk yıllarda Sırat-ı
Müstakim dergisinde yayınlar neşredip 1911’den sonra kendi dergilerinde (Türk Derneği dergisi) yayına devam
ettiler.
Dernek Rusçuk, İzmir, Kastamonu ve Budapeşte’de
şubeler açmıştır.
‘Yeni Lisan’
hareketi 1911’de Selanik’te çıkmakta olan Genç Kalemler dergisinde başlar.
‘Yeni Lisan’ bir anlayış olarak Türk millî edebiyatının
yeniden doğuşunu sağlayacak prensipleri içermektedir. Prensipler, Genç Kalemler
dergisinin 11 Nisan 1911 tarihli sayısında yer alan “Yeni Lisan” makalesinde
ortaya konur.
Genç Kalemler,
1909’dan itibaren Hüsn ve Şiir
adıyla çıkmakta olan bir dergidir.
Derginin müdürü Nesimi
Sarım’dır. Dergideki başmakaleler ise Ali
Canip imzasını taşır.
Derginin ismi Ali Canip’in teklifiyle değiştirilir.
“Yeni Lisan” Makalesi
ve Dille İlgili Teklifler
Yeni Lisan makalesi milletçe ilerlemenin temelinin,
dil birliğinde olduğu düşüncesindedir. Makale, Ömer Seyfettin’in imzasıyla
yayımlanmıştır. Ömer Seyfettin bu makalede Türkçenin acilen yabancı sözcüklerin
tesirinden uzaklaştırılmasını önermektedir. Dilde önerilen kelime tasfiyesi
derhal tepki çekmiş ve tartışmalara yol açmıştır. Zira böylesi bir ayıklama
dilde ve ifadede zayıflamaya yol açacaktır. Kaldı ki dile dışarıdan müdahale
edilemez (bunun aksini harf devrimiyle ispatlayacağız).
Genç Kalemler, Türk Yurdu, Yeni Mecmua, Küçük Mecmua
gibi dergiler Türk tarihi, dili, edebiyatı hakkında bilgiler vererek milliyetçi
bilincin gelişimine katkı yapmıştır.
Türk Yurdu
Cemiyeti ve Türk Yurdu Dergisi
Türk Yurdu Cemiyeti 31 Ağustos 1911’de Mehmet Emin,
Ahmet Hikmet, Ahmet Ağaoğlu, Âkil Muhtar ve Yusuf Akçura gibi dönemin
Türkçüleri tarafından kurulmuştur. Dernek üyeleri daha sonra Türk Ocağı çatısı
altına geçtiler.
Türk Ocağı ve
Türk Yurdu Dergisi
Derneğin resmen kuruluşu, nizamnamesinin hazırlanmasından
sonra Ziya Gökalp’in de katıldığı 25 Mart 1912 tarihindeki toplantıyladır. Üyeleri Ahmet Ferit (Tek), Yusuf Akçura,
Mehmet Ali Tevfik ve Dr. Fuad Sabit’tir. Türk Ocaklarının ilk başkanı Ahmet
Ferit Bey’dir.
1931’de Cumhuriyet Halk Fırkası, doğrudan partiye bağlı
bir teşkilat olarak Halk Evlerini kurma kararı almış ve Türk Ocakları kapatılmıştır.
Türk Yurdu’nun “Türk milliyetçiliğine istikamet
verici dönemi 1911-1918 arasındaki 14 ciltlik ilk 161 sayısıdır.
Türk Bilgi Derneği
ve Bilgi Mecmuası
Emrullah Efendi’nin başkanlığında 1913’te kuruldu. Yayın organı Bilgi Mecmuası’dır. Dernek, bir akademi
gibi çalışmıştır.
Şairler Derneği
1917’de ibdaî bir edebiyat vücuda getirecekleri
beyanıyla ortaya çıkan ve hece vezniyle şiirler yazacaklarını söyleyen bir
gurup genç tarafından kuruldu. Orhan Seyfi, Hasan Zeki, Hakkı Tahsin, Safi
Necip, Salih Zeki, Selâhattin Enis, Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz, Yahya Saim,
Yusuf Ziya Şairler Derneği’nin üyeleridir.
Servet-i Fünûn’dan başka Dergâh ve Yeni Mecmua’da
makaleler yayımladırlar.
Yukarıda açıklaması verilen derneklerden başka,
Halka Doğru, Yeni Hayat, Türk Sözü ve Yeni Mecmua’da benzer isimlerin
katkılarıyla Yani Lisan hareketine katkı yapmışlardır.
Yeni Mecmua ‘Beş Hececiler’in tanınması için önemli
bir zemin olur.
Şair ve Şair
Nedim Mecmuaları: Son Hece Aruz Tartışması
Fuad Köprülü, Yeni Mecmua’da Türklerin milli
vezninin hece olduğunu söyler (1918). Bu yazıdan sonra Şair ve Şair Nedim
dergilerinde vezin konulu yazılar çıkar.
Şair dergisi sayfalarını hece veznine açmıştır.
Ömer Seyfettin (önceleri heceye karşıyken sonradan heceden yana
tavır almıştır)Şair dergisinde Yalpa
Vuranlar başlıklı yazısıyla aruzu tercih eden şairler hakkındaki düşüncelerini
dile getirir.
Şair Nedim dergisinde Halit
Fahri (aruzdan yanadır) Ömer Seyfettin’e Şiire Karışmayınız! Başlıklı
yazısıyla karşılık verir.
Dergâh Mecmuası
Dergâh’ın yazarları arasında Yahya Kemal, Ahmet Haşim,
Yakup Kadri, Halide Edip, Falih Rıfkı, Ruşen Eşref, İsmayıl Hakkı, Abdülhak Şinasi,
Mehmet Halid, Fuad Köprülü, Necmeddin Halil, Ali Mümtaz, Ahmet Kutsi, Nurullah
Ata yer alır.
Dergâh’ta Yahya Kemal’in kültür milliyetçiliği
çatısı altındaki yazıları çok ses getirir.
Ünite 7
Milli Edebiyat
Hareketi İçinde Şiir
Dilde sadeleşmenin çokça taraftan bulduğu bir
dönemde Yahya Kemal ve Mehmet Akif, aruzdan yana olsalar da Milli Edebiyat
Hareketi içinde ele alınmalıdırlar.
Mehmet
Emin:
Millî Şiirin Erken Sesi
1898’de yayımladığı Türkçe Şiirler (1898) adlı şiir mecmuasıyla 10 yıldan daha
öncesinde millî şiir ahenginin öncülüğünü yapmıştır.
Cemalettin
Efgani’nin sohbetlerinden aldığı
etkilerle sanatçı kimliğini oluşturan Mehmet Emin, ilk kitabı Fazilet ve Asalet’ten (1890) sonra yayımladığı
Türkçe Şiirler’le modern Türk edebiyatında
hece vezni ve sade Türkçeyle yazılmış şiirin öncülüğünü yapar.
Halkın anladığı Türkçe ve hece veznini kullanmak
üzere yola çıkmasına karşılık halk şiirinin sesini yakalayamamış olması onun şiirinin
en büyük eksikliğidir.
Kendi beniyle ilgili şiir yazmamıştır.
Olgunluk dönemi şiirleri Türk Sazı (1914) adlı
eserindedir.
Çocuk Bahçesi adlı macmuada hakkında çıkan tartışmalar şairin
şöhretini arttırır.
Mefkûre, Mehmet Emin’in şiirinin esasıdır. Şaire
göre mefkûre, Allah’ın ve Resulün ruhunu hayata taşımaktır.
Dicle Önünde adlı kitabında Türk-Arap dostluğu üzerinde durur.
Hasta Bakıcı
Hanımlar adlı eserinde
Kızılay’a yardım eden kadınlardan söz eder.
İsyan ve Dua Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan felaketler
karşısında şairin duygularını dile getirir.
Aydın Kızları, orduya ithaf edilmiştir.
Tan Sesleri,
Ordunun Destanı, Turan’a Doğru, Zafer Yolunda
ve Ankara şairin diğer kitaplarıdır.
Rıza Tevfik
Mehmet Emin’in şiirindeki ahenksizlik dönemin
edebiyatçılarının farkında oldukları bir durumdu. Buna rağmen Rıza Tevfik Çocuk
Bahçesi’nde yayımladığı bir açık mektupla Mehmet Emin’in şiirini beğendiğini ve
kendisinin de bu şekilde yazacağını belirtmiştir.
Mehmet Emin’in şiirindeki ahenksizliği hecedeki
durakları yerine getirerek kazanabileceği kanısındaydı. 1911 tarihli Divan adlı
şiiri bu çabaların ürünüdür. 1911-1921 tarihleri arasındaki başarılı şiirlerini
Serab-ı Ömrüm adlı kitapta
toplar(eski şiirleri de bu kitaptadır).
Yeni Lisan makalesinde edebiyata yönelik tenkitler
var ama teklifler yoktur. Milli Edebiyat hareketinde şiirin belirgin
özellikleri vezin, dil ve içeriktir. 1905 tarihli edebi tartışmalardan sonra
hece vezni ve sade Türkçe kullanım alanı bulmuştur.
Şair Ziya Gökalp
Kötü olan şiirlerine rağmen iyi bir düşünce
şairidir. Şiirlerinde de Turan’dan Türkiye Türkçülüğüne doğru bir daralma
gözlenir. Hece vezninden yanadır. Turan
adlı şiiri aruzdan heceye dönüş ve Milli Edebiyat şiiri açısından mihenk
taşıdır.
“Vatan ne
Türkiyâ’dır Türklere ne Türkistan
Vatan büyük ve
müebbet bir ülkedir: Turan”
Gökalp bu şiirinden sonra hece veznine döner.
Türk kültürünü tanıyan, bilen ve bunu yaşatma
arzusunda olan aydının yaşam biçimini “yeni hayat” terkibiyle
kavramsallaştırmıştır. 1911 tarihli “Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler” başlıklı
makalesinden itibaren bu görüşlerini ilerletmiş ve Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak
(1918) adlı kitabında derinlemesine ele almıştır.
Türkçülüğün
Esasları (1923) görüşlerini
sistematikleştirdiği eseridir.
Gökalp Türk masal ve efsanelerini manzum olarak
yazmak istemiştir. “Altun Destan” bu çabanın ilk örneklerindendir. Altın Işık
(1923) bu şekilde yazılmış şiirlerinden mürekkep bir eserdir.
1911-1915 tarihli şiirlerinin ekseni uzak Türk
tarihi ve Türk mitolojisidir.
Türkiye Türkçülüğüne geçişin işaretleri “Kavm” adlı şiirinde görülür.
Eserleri: Şaki
İbrahim Destanı (1908), Kızıl Elma
(1904), Yeni Hayat (1918), Altın Işık (1923), Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak (1918), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Töresi (1923), Doğru Yol (1923), Türk Medeniyeti Tarihi (1926).
Şair Ömer
Seyfettin (1884-1920)
İlk şiiri 14 yaşındayken yayımladığı Lane-i Garam’dır.
Çeşitli müstearlar kullandığı için bütün şiirlerine
kesin olarak tespit edilememiştir.
1911 tarihi onun şiiri için de dönüm noktasıdır.
1911 öncesinde Namık Kemal hayranı olan şairin,
Tevfik Fikret etkisi altında olduğu anlaşılmaktadır.
Bu dönemde Servet-i Fünûn çizgisinde eser veren
sanatçı aruz veznini kullanmıştır.
1911 sonrasında heceye yönelen şair, içerik olarak
da sosyal konulara yönelmeye başlar. Bununla birlikte şiirlerinde en çok kullandığı
şekil sonedir.
Ziya Gökalp gibi o da Türk masal ve destanlarını
nazma çekmeye çalışmıştır.
Ali Canip
Muallim Naci tesirinde yazdığı ilk şiirleri gazel
tarzındadır. İleri yıllarda Servet- Fünûn çizgisinde nispeten sade Türkçe
şiirler yazar.
1913’ten sonra daha çok ilmi çalışmalara yönelir. Bu
yıllarda hece vezniyle şiir yazmıştır (Kaval
adlı şiiri buna örnektir).
1902-1912 yılları arasında yazdığı şiirleri Geçtiğim Yol
(1918) adlı kitapta toplamıştır.
Dönemin Diğer
Şairleri
Beş Hececiler:
Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Halit Fahri Ozansoy
ve Enis Behiç Koryürek.
Faruk Nafiz, Milli Edebiyat’ın en önemli şairlerinden biridir.
Şiirinin ilk yıllarında Servet-i Fünûn etkisindedir. İlk şiirlerinde aruzu
tercih etmiştir. Şarkın
Sultanları (1918) bu tesirleri yansıtır. Birinci Dünya savaşı
yıllarında heceye yönelir. Dinle Neyden adlı kitabı bu dönemin ürünüdür. 1926’da
yazdığı “Sanat” şiiriyle Milli Edebiyat’ın poetikasını ortaya
koymuştur. Gönülden
Gönüle, şairin üçüncü şiir kitabıdır.
Yusuf Ziya, Şairler
Derneği’nin kurucularından olan şair, Şair
adlı dergiyi de çıkaran isimdir. İleri yıllarda mizaha yönelen şairin şiir
kitapları; Akından
Akına (1916), Cenk Ufukları (1917), Âşıklar Yolu (1919), Şen Kitap
(1919) ve Şairin
Duası (1919).
Sanatçının heceyle yazdığı Binnaz adlı manzum tiyatro eseri
önemlidir.
Orhan Seyfi de Fırtına ve Kar
adlı ilk kitabında aruzu kullanmıştır. İkinci kitabı Peri Kızıyla Çoban Hikâyesi heceyle
yazılmıştır. O
Beyaz Bir Kuştu yine heceyle yazılmıştır.
Halit Fahri ve Enis Behiç
de ilk şiirlerinde aruzu tercih
etmiştir.
Mehmet Âkif
Şiirlerinden başka İslamcılık anlayışının öncüsü
konumundadır. Cemaleddin Efganî’nin
bir dönem İstanbul’da ikamete mecbur kalması İslamcılığın gelişmesinde etkili olmuştur.
Batılı eğitim anlayışıyla yetişen Mehmet Akif,
düşüncelerinde de Batı’dan kopuk değildir. Bu nüansla Mutavassıtlar arasında
değerlendirilebilir.
Mehmet Akif, İslam’da modernleşmeye açık olan
fikirlerini Sırat-ı Müstakim
dergisinde dile getirir.
Türkçülükten, kavmiyetçi olduğu için uzaklaşan şair
İslamcı çizgide eser vermeye devam etmiştir.
Ülkede yaşanan sıkıntıların İslam’ın özüyle Batının
fenninin birleştirilmesiyle açılacağına inanır.
Aruz veznini sokaktaki insanın konuşma diliyle icra
ederek aruza milli kimlik kazandırmaya çalışmıştır.
Yedi şiir kitabını Safahat adı altında bir araya
getirmiştir. 1911 tarihli Safahat
adlı ilk şiir kitabında şairin sanat anlayışının çıkış noktalarını görebiliriz: Fatih Camii ve Hasta adlı şiirleriyle sosyal konulara, Tevhid yahud Feryad ile de İslamcı yaklaşıma işaret eder.
Batı hayranlığı ve din karşıtı kavmiyet düşüncesini Süleymaniye
Kürsüsünde adlı kitabında tenkid eder.
1913 tarihli Hakkın Sesleri şairin üçüncü şiir kitabıdır.
Eserde sekiz ayet ve bir hadisin manzum açıklamasını yapmıştır.
1914 tarihli Fatih Kürsüsünde, benzer içeriktedir.
Hatıralar (1917), bazı ayet ve hadislerin manzum yorumlarıyla
Birinci Dünya Savaşı yıllarına ait seyahat notlarını içerir (Almanya – Türkiye
mukayesesi bu eserdedir).
Asım (1924), şairin zirve eseridir. Manzum hikâyeden
oluşur. Hocazade ve Köse İmam’in diyalogları İslam dünyasının sorunlarını ele
alır, öneriler aktarır. Eserde Asım, yeni nesli temsil eder.
Gölgeler (1933), şairin Mısır’dayken yazdığı şiirleri içerir.
Eserde yurt hasreti dikkat çeker.
Yahya Kemal
Fransa’da bulunduğu yıllarda edindiği toprağa bağlı
milliyetçilik fikrini yazılarına taşır ve dikkat çeker (Albert Sorel ve Camille
Julian’ın etkisindedir).
Yahya Kemal’e göre Türkler tarihi yapan ancak
yazamayan bir millettir. Tarih yazımının eksikliği kolektif şuuraltının
oluşmamasının sebebidir ona göre. Eserlerinde tarihten hareketle bilinç
oluşturma arzusu dikkat çeker.
Ok dışındaki tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.
Ünite 8
Milli Edebiyat
Döneminde Hikâye ve Roman
Tarihe ve destana yönelişler, meşrutiyetle ilgili oluşum
ve beklentiler, savaşlar ve onun hayat içindeki yansımaları, sosyal hayatta
yeni bir olgu olarak ortaya çıkan kadının sosyalleşmesi konusu dönemin roman ve
hikâyesinin en çok kullanılan konularını oluştururlar.
Modern Türk edebiyatının ilk polisiye romanı Ahmet Mithat Efendi’nin yazdığı 1885
tarihli Esrar-ı Cinayat’tır.
Namık Kemal’in bazı tarihî portreleri bir araya getirdiği Evrak-ı Perişan, devri neredeyse baştanbaşa
besleyen önemli bir eser olur.
Tarih bilincinin oluşturulması gayretleri içerisinde
Ergenekon Destanı’na sıklıkla
müracaat edilmiştir.
Çanakkale Savaşlarının kazanılması Türk milletinin
zafere inancını, güvenini tazelemiş Milli Edebiyat akımının önünü büsbütün
açmıştır.
Milli Edebiyat akımının hâkim olduğu dönemde kendi
özgün üsluplarını koruyan kalemler de eser vermeye devam etmiştir (Hüseyin
Rahmi, Selahattin Enis, Fecr-i Ati mensupları gibi).
Ahmet Mithat 1910 yılında Jöntürk adlı eserini
yayımlar ve 2 yıl sonra da vefat eder. Halit Ziya son romanı Nesl-i Ahir’i
1909’da tefrika etmeye başlar. O da artık roman yazmayacaktır. Mehmet Rauf,
Eylül ile yakaladığı başarıyı tekrarlama gayreti içerisinde eser vermeye devam
etmiştir.
Edebiyat-ı Cedide’cilerden Hüseyin Cahit kısa
hikâyelerini Hayat-ı Hakikiye Sahneleri adı altında yayımlar (1909). Aynı
çizgideki Safveti Ziya’da eser vermeye devam eder.
Yeni Lisan çatısı altında Ahmet Hikmet Müftüoğlu Yeni Lisan hareketinin fikirleri ekseninde Gönül Hanım isimli romanını yayımlar
(1920). Çağlayanlar adlı diğer
eserinde kısa hikâyelerine yer verir (1922).
Yeni Lisan
Hareketinin Roman ve Hikâyedeki İsimleri
Ömer Seyfettin
Yazın kimliğinin esası ele aldığı konuların
içerisine tezler yerleştirmek ve bunu okuyucusuna aktarmaktır. Fikirlerini
anlatmak için basit olayları ele alması geniş kitlelere ulaşmasında sanatçının
önünü açmıştır.
Beyaz Lale,
Bomba, Nakarat ve Hürriyet Bayrakları adlı eserlerini
Yakorit sınır bölüğünde bulunduğu dönemde edindiği birikimle yazmıştır.
Başını Vermeyen
Şehit, Kütük, Vire, Ferman, Pembe İncili Kaftan, Teke Tek, Topuz ve Kızıl Elma
Neresi adlı eserin konusu tarihtir. Tarihi konulu eserleriyle yaşadığı
kayıplarla zor günler geçirmekte olan milletine tarihini hatırlatmak ve
özgüvenini geri kazandırmak istemiştir. Tarihi konulu eserlerini Eski Kahramanlar başlığı altında
toplamıştır.
Hikâyeleri genel olarak birinci tekil şahsın
ağzından aktarılmıştır. Hikâyelerindeki tiplerin bireysellikleri neredeyse
yoktur.
Hikâyeleri olması gerekenle olan arasındaki tezadı
gözler önüne serer. Bunu anlatırken taşıdığı ince mizah duygusu sanatçının
üslubunun önemli niteliklerinden biridir.
Hikâyelerindeki kahramanlar kimlik sahibidir.
Kahramanlarının kimliğini özenle inşa eden yazar, bu yolla okuyucularında da
kimlik hassasiyeti oluşturmaya çalışır.
Halide Edip
II. Meşrutiyet’ten sonra Türk Ocağı’nda yaptığı
konuşmalar, Tanin ve Türk Yurdu’ndaki yazılarıyla Türkçülük fikrinin inşasında
rol oynamıştır.
Eserlerinde milli olanı vurgulamaya çalışmıştır. Mutlak
batılılaşma yerine nasıl çağdaşlaşmalıyız tartışmasının tırmandığı yıllarda
millilik vurgusu önemlidir.
Eserleri Ferdiyetçi ve psikolojik romanlar (Handan), milli/toplumsal romanlar (Ateşten Gömlek), Töre Romanları (Sinekli Bakkal) şeklinde tasnif
edilebilir.
Handan (1912), Raik’in
Annesi (1908), Heyula (1909) ve Seviye Talip (1910) gibi ilk romanları
kadın meseleleri ve çocuk eğitimi hakkındadır.
Handan adlı eserini Handan tipinin mektupları ve
hatıra defteri etrafında inşa eder.
Yeni Turan (1912) adlı eserinde eğitimli kadına toplum içinde
rol vermeye çalışır. Romandaki Kaya adlı kadın karakter(!) topluma şekil
vermeye çalışır.
Ateşten Gömlek (1922) adlı romandaki Ayşe karakteri ferdi
saadet için toplumsal saadetin şart olduğu tezini savunur. Ateşten Gömlek, Peyami adlı tipin hatıra defteri etrafında
örülür.
Kaya
ve Ayşe ile başlayan toplumu biçimlendirmeye çalışan kadın tiplemesi Sinekli Bakkal’da Rabia
tiplemesiyle devam eder.
Milli Mücadeleye katılan Halide Edip, Türk’ün Ateşle İmtihanı (1959-60) ve İzmir’den Bursa’ya (1923) adlı
eserlerinde bu yıllara dair izlenimlerini anlatır. Ateşten Gömlek ve Vurun
Kahpeye ise aynı dönemi ele alan romanlarıdır. Aynı içerikteki hikâyelerini
Dağa Çıkan Kurt (1922) adlı eserinde
bir araya toplar.
Yakup Kadri
Bir Serencam adlı ilk eserinden sonra ferdi konuları bir kenara
bırakarak sosyal meselelere yönelir.
1918’den itibaren İstanbul’da İkdam gazetesinde
makale ve hikâyeler yazar. 1921’den sonra Halide
Edip’le birlikte Yunanlıların Ege’ye verdikleri zararı tespit etmek üzere Tetkik-i Mezalim Hayati’ne katılır. Rahmet ve Milli Savaş Hikâyeleri bu döneme ait izlenimlerin ürünleridir. Bütün
eserlerinde kötümser bakış açısı hâkimdir.
Kiralık Konak adlı eser üç kuşak boyunca bir ailenin yaşamında
görülen değişimleri anlatır. Naim Efendi, yeninin içerisinde direnen eskiyi,
damat Servet Bey ve ailesi Batılılaşmanın neden olduğu değişimi tasvir eder. Üçüncü
neslin temsilcisi olan Hakkı Celis ise tamamlanmamış değişim sürecinin
figürüdür. Bireysel kaygılardan sıyrılmış olan Hakkı Celis sosyal hayatın
endişelerini bünyesinde toplar. Çanakkale’ye giderek şehit olur. Servet Bey ve
ailesi ise savaş yıllarını fırsata çevirerek zenginleşmeye yoluna giderler. Yazarın
Sodom ve Gomore (1928), Yaban (1932) ve Ankara (1934) adlı romanlarında da benzer portreler gözlemlenir.
Nur Baba adlı romanında Bektaşi tekkesinin çöküşünü anlatır.
Reşat Nuri
Milli Edebiyat döneminde yazdığı tiyatro yazılarıyla
dikkat çeker. Harabelerin Çiçeği
yazarın ilk eseridir. 1922’de Vakit
gazetesinde tefrika edilen Çalıkuşu
yazara büyük bir şöhret getirir.
İstanbul Kızı adında bir tiyatro eseri olarak tasarlanmış olan Çalıkuşu, tefrika edildikten sonra yazar
tarafından gözden geçirilerek romanlaştırılmıştır.
Eserlerinin tamamında Anadolu manzaralarını
okurlarına aktarır. Kadın ve erkek kahramanları Cumhuriyet Türkiyesinin ideal
tipleridir. Bu ideal tipler Anadolu’da ihtiyaç duyulan eksiklikleri
yanlışlıkları gidermek üzere çalışırlar. Acımak’ta
Zehra, Yeşil Gece’de Şahin,
Kan Davası’nda Ömer,
Anadolu’ya hizmet için giderler.
Reşat Nuri iyimser bir romantiktir. Buna karşın
eserlerinde pembe gözlük kullanmaz. Toplumsal tenkidi dozunu kaçırmadan hemen
bütün eserlerinde kullanır.
Refik Halit
Türkçü hareketten uzak duran yazar, Memleket Hikâyeleri (1919) adlı eseriyle
Anadolu insanına yönelik çarpıcı tespitler yapar. Anadolu insanını ele alan ilk
yazarımız olması bakımından Refik Halit ayrıca önemlidir. Kısa hikâyenin
edebiyatımızdaki en başarılı isimlerinden biridir.
Ahmet Hikmet
Müftüoğlu
Servet-i Fünûn döneminde yazdığı mensur şiirlerini Haristan ve Gülistan’da bir araya toplar.
Çağlayanlar, Türkçülük etkisiyle yazdığı kısa hikâyelerinin
kitaplaştırılmış şeklidir.
Turhan Nasıl Çıldırdı? adlı hikâyesinde Turhan adlı
karakter üzerinden Türk kimliği anlatılır. Kimliğini yitirmiş insanları gören
Turhan durumu düzeltmek ister ancak başarılı olamayıp delirir.
Gönül Hanım adlı eseri (ancak 1971’da kitaplaşabilmiştir),
Turancılık düşüncesini anlatır. Romanda Türk dünyasının farklı bölgelerinde
yaşayan kahramanları Orhun Yazıtlarını bulmak üzere seyahate çıkarır. Roman
kahramanlarından Gönül Hanım ve Tolon, İstanbul’da bir okul açmak
istemektedirler. Eğitim konusu bu noktada detaylı şekilde ele alınır.
Müfide Ferit
Aydemir (1918) adlı eseriyle meşhurdur. Bu roman,
Türkçülüğü anlatmaktadır. Halide Edip’in Yeni Turan’ının aksine Aydemir,
Asya Türklüğü üzerinde durur. Romanda Türk
birliğini kurmak isteyen Demir’in görüşleri önemlidir.
Müfide Ferit, Cumhuriyet yıllarında Pervaneler adlı bir eser daha yayımlar.
Bağımsız Yazarlar
Hüseyin Rahmi, 1888 tarihli Şık romanıyla meşhur olmuştur.
Natüralist bir yazar olan Hüseyin Rahmi deneysel roman örneklerin verir.
Aka Gündüz ve Memduh Şevket Milli Edebiyat döneminde
eser vermişseler de yazdıklarıyla bu akıma katkı yapmamışlardır.
Polisiye roman yazarı Moralızade Vassaf Kadri, Fahri
Celalettin, natüralist hikâye yazarı Selahattin
Enis, Amak-ı Hayal ve Öksüz Turgut yazarı Şehbenderzade Ahmet Hilmi, Küçük
Paşa’nın yazarı Ebubekir Hazım
bu dönemin diğer isimleridir.