ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATLARI II
Ünite 1
Çağdaş Kazak Edebiyatı
Kazak Dili
Türkçenin
Kıpçak dil gurubuna dâhildir. Kazak dilinde “ş”
yerine “s”, “ç”
yerine
“ş” kullanılır ve bazı yazılı durumlarda m/b/p ile
n/d/t sessizleri ortaya çıkar.
1929’a
kadar Arap, 1929-40 yılları arasında Latin ve 1940’tan sonra Kiril alfabelerini
kullandılar.
Kazak
edebi dilinin başlangıcı 19. yüzyılın ortalarına tarihlenir. Kazak dili halkın
en çok kullandığı şiveye dayanır.
Çokan Velihanov (1837-1865), Abay Kunanbayev (1845-1904) ve İbray Altınsarın (1841-1882) gibi büyük Kazak
aydınları bu dili kullandılar.
Kazak Edebiyatı
«Тыңдаусыз болса сөз жетім, іздеусіз болса қыз жетім»
“Tındausız
bolsa söz jetim, izdeusiz bolsa kız jetim.”
Dinleyicisi
olmayan söz yetim, arkasında ana-babası olmayan kız yetim.
Türk
dünyasının edebi verimleri bütün Türk halkları için ortak kabul edilebilir.
Kazaklar için de durum farklı değildir. Edebi mazilerini Orhun Yazıtlarına dek
tarihlendirmektedirler.
Kazaklar
Korkut Ata, olarak adlandırdıkları Dede Korkut’u kopuz sanatının atası olarak
kabul ederler.
Kazak
edebiyat tarihçisi Hangali Süyinşaliyev
“Korkut Ata kitabını bir tek halka mâl etmenin” doğru olmadığını söyler.
1428
yılında Barak Han öldükten sonra ulusun beyliği Coci’nin küçük oğlu Şeyban’ın
torunu olan Abulhayır Han’ın eline geçer. Hanlıktaki siyasi çekişmeler
şiddetlenir. Hanlık ikiye bölünür. 1456 yılında Kerey ve Canıbek kendi
yanlarındaki halklar ile birlikte Yedisu’ya göç ederler. Kurdukları hanlık
Kazak adıyla anılmaya başlanır.
Bu devirde
ozanların çalıp söylediği nazım türü olan “cır” yaygınlaşır. “Cırşı” olarak
adlanan ozanlar, Kazak edebiyatının ilk ürünlerini ortaya koyarlar.
Kadırgali Celayir’in Camiü’t-tevarih
(1602) adlı eseri Türk halklarının eski tarihini, döneminin siyasi durumunu
anlatır. Eserde atasözleri ve deyimler de mevcuttur.
Halk
şarkılarına “cır,” bunları söyleyenlere de “cırav” veya “cırşı” adı verilir.
Er Töstik
masalını okuyanlar, Kazak halkının manevî dünyasına girerek onların atalar
ruhuna nasıl boyun eğdiğini, oradan da tek Tanrı ve nihayet Gök Tanrı’ya doğru
giden bir yol izlediğini sezebilirler.
Ertegiler, eski devirleri anlatan, asırdan asra
kalıplaşarak gelen günlük hayatı anlatan halk hikâyeleridir.
Eski
zamanlarda Kazakistan’da cumbak yani bulmacalar
çoktu ve cumbak söylemek çok yaygındı.
Makal-meteller, Anadolu Türk edebiyatındaki “atasözü”
ve “deyim”lerine karşılık gelir.
Şeşendik yani veciz sözler tanınmış kişilere
izafe edilir.
Turmıs-salt cırları, göçebe halkın evlilik, göç gibi
gündelik hayatını anlatır.
Evlilik
üzerine yazılan cırlardan en çok bilineni “Betaşar”
adı verilen “Yüz görümlüğü” adlı olanıdır.
Batırlar cırı, nesilden nesile ulaşan kahramanlık
şiirleridir.
Gaşıktık
cırlar, kahramanlık şiirleriyle birlikte ortaya çıkmıştır. “Kozı
Körpeş” ve “Bayan Suluv” bu türün en çok sevilenleridir.
Tarihî
cırlar, Kazak halkının başından geçen tarihî olayları anlatır.
Aytıslar
Kazakların doğru sözü, söz yarışı, fikir dalaşı dediği bir yarışmadır.
Akın
aytıslarında halkı ilgilendiren her şey söz konusudur.
Cumbak
aytısı, dombıra eşliğinde akınlar arasında ve seyirci önünde yapılan bir tür
bilmece sorma yarışmasıdır.
Balalar
folkloru, çocukların ahlâkî talim ve terbiyesini amaçlayan bir halk edebiyatı
türüdür.
Kazak
adıyla bilinen edebiyatın ilk temsilcileri o zaman bütün Deşt-i Kıpçak’ta
adı duyulan Asan Kaygı, Kodan Tayşı ve Kaztugan (Süyinişûlı) cıravlardır.
14.
yüzyılda yaşayan Cirenşe Şeşen ve Sipra Cirav’ın söylediği kıssalar ve
şiirler günümüze kadar yaşatılmıştır. Cıravlar şiirinin gelişmesinde Dosmambet (ö. 1523) ve Şalkıyız’ın (1465-1560) eserleri önemli
yer tutar.
Asan Kaygı, Dosmambet ve Şalkıyız 16. yüzyılın önemli temsilcileridir. Tensufi Bek ile kadın akınlar Çal
Kiyiz Hala ile Kerulen Hala da
yine bu yüzyılda yaşamış akınlardır.
Asan
Kaygı’nın zamandaşı Kaztugan Cırav’dır.
O da Altın Orda zamanındaki Nogay-Kazak dönemi edebiyatının önemli bir
şahsiyetidir.
Dosmambet, 15. yüzyılın
sonlarında doğup 16. yüzyılın ilk çeyreğinde hayatını kaybetmiştir.
Gerçek
adı Tilenşiulı Şalgez olan, fakat
halk arasında daha ziyade Şalkiyiz
olarak bilinen akın 15. yüzyılda doğup 16. yüzyılın ikinci yarısında vefat
etmiştir. “Aspandı bult kursaydı
(Asumanı bulut kaplasaydı)” diye başlayan ve Emir Timur’a yazılan şiiri en çok
tanınmışıdır.
17.
yüzyılın öne çıkan akınları Ciyembet
cırav ile Margaska cıravlardır.
18.
yüzyılın ilk çeyreğinde Cungarlar baskınlar yapmaya başlarlar ve Kazak
topraklarını yavaş yavaş ele geçirirler. Cungarların bu baskınları, Kazak
halkının başına gelen en büyük felâketlerdir.
Abılay han, Cungarlar
ile Çinlileri birbirine düşürmeyi başarır. Çekilmeye başlayan Cungarları
ülkeden kovar, büyük çarpışmaları başarıyla atlatır. Devamında da 1750’li
yıllarda Kalmuklardan kurtulmaya başlar. Nihayet 1781’de Taşkent’i ele geçirdi.
Cungar
saldırganlarına, Hive ve Hokand hanlıklarının işgaline karşı mücadeleler Aktamberdi cırav (1675-1768), Ümbetey (1706-1778), Tötikara gibi akınların eserlerinde
açıkça görülür.
Aktamberdi
epik, Ümbetey ağıt tarzında eserler verdi.
Bu
devirde Kazak edebiyatının en büyük temsilcisi Buhar (1668-1781) cıravdır.
Yazdığı
siyasi-hicvi şiirleri ile Kazak halkının en değerli akınlarından biri olmuştur.
Eserlerinde Çin ve Rus tehlikesine dikkat çekmiş ve halkının uyanık olmasını
istemiştir.
Köteş ve Şal akınlar da 18. yüzyılın diğer temsilcileridir.
18.
yüzyılın sonunda Kazakistan’ın büyük bir bölümü Rusya’nın eline geçmişti.
Dolayısıyla isyanlar ve baskılar yaşanmaya başlandı. Kenesarı’nın başlattığı isyan pek çok destana konu oldu.
Muhammet Ötemisulı,
çarlık rejimine karşı isyan eden İsetay
Taymanulı’ya katıldı. İsyan sırasında öldürüldü. Sözlü olarak içre ettiği
şiirleri günümüze kadar ulaşmıştır.
Dulat Babatayulı (1802-1871)
medrese eğitimi almış dindar biriydi. Ülkenin işgal ediliş sebeplerini ve
sonuçlarını şiirlerinde dile getirdi.
Ünite 2
Çağdaş Kazak Edebiyatı
II
Çağdaş
Kazak Edebiyatı, 19. yüzyılda başlar. Çağdaş edebiyat kendi arasında: 1.
Hazırlık Dönemi (19. yüzyıl) 2. Hürriyet Dönemi (1905-1920 arası) 3. Sovyet
Dönemi (1920’den sonraki devir) olarak üç bölümden oluşmaktadır. Bağımsızlıktan
sonraki (1991) edebiyat da ayrı bir dönem olarak değerlendirilebilir.
1. Hazırlık Dönemi:
Rusların Kazakistan’ı istilası ile başlar. Ünlü kişileri Abay Kunanbayulı, Şokan
Velihanov ve İbray (İbrahim) Altınsarin’dir.
Abay
1845’te dünyaya geldi. Gerçek adı İbrahim’dir. Abay’ın iki yüzden fazla şiiri,
kırk civarında didaktik hikâyesi, dört manzumesi (Maksud, İskender, Azîm
Hikâyesi, Vadim) ve çeşitli tercüme eserleri vardır. Şiirlerinin özelliği sözün
az ve öz olmasıdır.
Şokan Velihanov, Cengiz Han’ın soyundandır.
1835’de doğdu.
Manas
Destanı’nı yazıya geçirdi. Halk edebiyatından derlemelerinin
dışında, Cungarya Oçerkleri, Ablay, Kırgızlar, Çin İmparatorluğunun Batısı,
Kulca Şehri, Kazaklarda Şamanizm, Kazak Şecereleri, Kazak Silahları gibi
eserleri vardır.
İbray Altınsarin ilk Kazak eğitimcisidir.
1841’de doğdu. Folklorla yakından ilgilendi. Ülkesinin ilimle kalkınabileceğine
inanıyordu. Okullar açtırıp ders kitapları yazdı, hazırladı. Hazırladığı Kazak Hrestomatiyası
(Kazak Antolojisi) adlı eseri, Kazak edebiyatının temel yapı taşlarındandır.
2. Hürriyet Dönemi: Serke gazetesi (St. Petersburg), İslamcı
Aykap mecmuası, Kazakistan gazetesi, Kazak
gazetesi, İşim Dalası ve Alaş gibi gazeteler millî şuurun
canlanmasında önemli rol oynamışlardır.
Ahmet Baytursınulı
1873’de doğdu. Rus Çarının sömürgeci siyasetine karşı mücadele etti. Kazak
gazetesinde redaktörlük yaptı. Usul-i Cedid adlı eğitim sistemini yakından
takip etti. Modern Kazak edebiyatını oluşturmanın yollarını aradı. Sürgün
olarak gittiği Orenburg’da “Kazak” adında haftalık bir gazete çıkarmaya
başladı. Gazete bilim ve sanatı, medeniliği ön plana çıkardı. Gazetesi 1917’de
hükumet tarafından kapatıldı. Masa
(1911)’, Okuv Kuralı (1912), Kırık
Mısal (1913), Til Kuralı (1915) adlı eserlerini yayınladı. Alaş Orda hareketini
yakından takip etti. Alaş Orda hükumetinde eğitim bakanlığı yaptı. Parti
dağıtıldıktan sonra 1920’de Lenin’le görüştü. Lenin’in isteğiyle eğitim
bakanlığına atandı. Kazaklar için yararlı çalışmaları Stalin’in iktidarına dek
devam etti. Stalin dönemiyle birlikte baskı altına alındı. Sürgün edildi,
Gorki’nin başını çektiği bir gurubun çabalarıyla mahkûmiyeti sona erdi. Ancak
baskılardan kurtulamadı. Çalışma izni olmadığı için yoksulluk yaşadı. Stalin bu
kadarıyla da yetinmedi, 1938’de öldürüldü, eserleri yasaklandı.
Ahmet
Baytursınulı’nın üzerinde durduğu en önemli meselelerden biri Kazak alfabesi ve
Kazakçanın gramerini hazırlamak oldu. Arap alfabesini Kazak Türkçesine
uyarlamaya çalıştı. Okuv Kuralı, bu
konular hakkındadır. Önerdiği alfabe 1924-28 yılları arasında Kazakların milli
alfabesi olarak kullanılır.
Türk
lehçeleri için ortak terimler türetmeye çalışır. Til Kuralı adlı çalışması bu konu hakkındadır.
Til Tanıtkış (Dil
Bilgisi), cümle yapıları ve sözcükler hakkında bilgi veren gramer içerikli bir
eserdir.
Edebiyet Tanıtkış
(Edebiyat Bilgisi), Kazak estetiğinin temeli kabul edilen eserde dil varlığı,
dilin kullanımı ve edebiyat teorileri hakkındadır.
Tij Jumsar (Dilin
Kullanımı), konuşma, okuma, yazma ve dil kullanımı hakkındadır.
Masa
(Sivrisinek), ilk şiir kitabıdır. “Masa” şairin uyuyan milletini uyandırmak
için kullandığı bir semboldür. Şiirlerinde Kazak halkının yaşadığı sıkıntılara
değinir. Özgürlük ve kahramanlık temalarını öne çıkarır.
Kırk misal çeviri
türünde bir eserdir. Eserde, klasik Rus şairlerinden derlenmiş fabl türünde şiirler
mevcuttur.
Aykap gazetesi 1911 Ocak
ayında başlayıp 1915 Ağustos ayına kadar 89 sayı çıktı. Gazeteyi çıkaran Muhammetcan Seralin idi.
Alihan Bükeyhan, Ahmet Baytursınulı, Mircakıp Duvlatulı
gibi Kazak aydınları ülkeyi uykudan uyandırıp, onun siyasî fikirlerini
yükseltmek için mücadele ettiler.
Kazaklar
ayrı bir devlet olmak istiyorlardı. Bu fikri gerçekleştirebilmek için de “Alaş”
partisini kurdular.
Mircakıp
Duvlatov, 1885’te doğdu. En önemli
eseri Bakıtsız Camal’dır. Kitapta
cehalet yüzünden hayatını kaybeden genç bir Kazak kızının yaşantısını dramatize
eder.
Mağcan Cumabayev,
Abay’dan sonraki dönemin en tanınmış akınıdır. “Şolpan’ın günahı” adında bir hikâyesi vardır. Şolpan eşini çok
sevmektedir. Fakat çocuğunun olmaması yüreğinde ağır bir yüktür. Kazak
hikâyelerinin içinde kadının kaderini psikolojik tarzda tasvir eden ilk
yazardır.
Mağcan, 25 Haziran 1893’de
doğdu. 1938 yılında Stalin emriyle öldürüldü. 1922 yılında Taşkent’e geldi.
Meşhur “Batır Bayan” destanını burada
yazdı.
“Alıstagı
bavrıma” yani “Uzaktaki kardeşime” adlı şiiri millî mücadelenin verildiği
yıllarda Türkiye’deki kardeşlerine manen de olsa destek vermek için
yazılmıştır.
3. Sovyet Dönemi:
1920’den başlayarak sosyalizm ve Komünizmin baskısı altında devam eden
dönemdir. Bu
yıllarda yeni rejime ayak uyduramayan sanatçılar “Repressiya” denilen 1937-
1938 ve 1939 yıllarındaki katliamlarda öldürülürler.
Olcas
Süleyman son devir edebiyatının en büyük şairidir. Şairin Argamaklar, Yeryüzü,
İnsana Eğil, Parisli Bir Kızdır Gece, Seherin Güzel Vakti gibi şiir kitapları
vardır. Şairin Fizikçinin Duası, Az i Ya, Yazının Ucu adlı kitapları Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.
Saken Seyfullin, Eğitimciliğinin
yanı sıra şiir ve düzyazı ile uğraştı. İlk şiir kitabı Ötken Künder (Geçmiş Günler) 1914’te yayınlanır. İlk hikâyelerinden
olan “Cubatu”yu ise 1917’de yazdı. Bu
eserinde zorla evlendirilmiş bir kızın nezdinde benzer durumdaki kızları
teselli etmeye çalışır.
“Kız çocukları” (1923) hikâyesinde ise
genç kızlar artık sevdikleri ile hayatlarını birleştirebilmektedirler.
“İki karşılaşma” (1923) adlı hikâyesinde
zengin bir ihtiyarlar evlendirilen genç bir kızın özgürlük, bağımsızlık
isyanını dile getirir.
1938
yılında Stalin’in emriyle öldürüldü.
1920’li
yılların ortasında İsa Bayzakov
(1900-1946), Kalmakan Abdukadirov
(1903-1964), Abdilda Tacibayev (d.
1909) gibi şairler, yeni bir imaj, üslup ve çağdaş konularla Sovyet Kazak
edebiyatını güçlendirmeye çalıştılar.
Beyimbet Maylin, 1894’te Torgay vilayetinde
doğdu. Hikâyelerinin
pek çoğu Sovyet zamanında Kazak köylerinde yaşanan hayatın tasviridir. Hikâyeleri genellikle basit ve
gerçekçidir. “Estay avılı” (1922), “Gülşara cengey” (1923) ve “Ravşan-Komünist” (1929) gibi 1917 Ekim İhtilali’ni öven hikâyeler yazdığı
halde tenkide uğradı. “Talak” (1926,
Boşanma) ve “Şarigat buyrugı” (1928)
gibi din karşıtı hikâyeleri bu tenkitlerin biraz hafiflemesine sebep oldu.
Muhtar Avezov, 28 Eylül 1897’de doğdu. Abay Yolu eseriyle Kazak halkının en değerli yazarı kabul
edilir. Abay Yolu’nda günümüze
kadarki Kazakların yalnızca hayatı, örf-âdetleri değil büsbütün millî ruhu bir
araya getirilmiştir. İhtilal öncesi Kazak köylerindeki hayatı tasvir ettiği
için çok tenkit edildi. “Baybişe-tokal” ve “Karagöz” gibi piyeslerini yazdı.
Tiyatro
eserleri arasında Enlik-Kebek, birbirini seven düşman ailelerin çocuklarının
kavuşamama hikâyelerini konu edinmiştir. Sanatını en üst düzeyde göreceğimiz
tiyatro eseri ise Tüngi Sarın’dır; bu
eserde Kazak halkının 1916 yılındaki büyük ayaklanması konu edinmiştir.
Aynı
dönemin bir başka önemli yazarı Gabit Musirepov’un “anne” hakkındaki hikâyeleri, bu
devir edebiyatındaki büyük yenilik olarak kabul edilir. 1902’de doğdu. Saken Seyfullin
ile tanıştı ve ondan çok etkilendi. İlk eserlerinden biri, “Tulağan tolkında” (Coşan dalga üzerinde)
(1927) hikâyesi edebiyat çevresinde hemen fark edildi. “Kız Cibek” piyesini yazdı.
Kazak Soldatı romanı
Kazak Sovyet edebiyatını dünyaya tanıtan eserlerden biridir. Oyangan Ölke adlı tarihî romanı Kazak
halkının geçmiş günlerini tasvir eden bir eserdir. “Yassı burun” hikâyesi, köydeki değişmeye, yenileşmeye karşı koyuşun
alaycı bir hikâyesidir.
Abişev, ilk
hikâyelerinden olan “Zeval”i 1936’da
yazdı. “Kökdavul” hikâyesi, akıllı ve cins bir
atın sahibinin hayatını kurtarmasını anlatır.
Alman Harbi Döneminde
Kazak Edebiyatı
Savaş
yıllarında ortaya çıkan edebiyatın içinde M. Avezov’un Abay adlı
tarihî romanın birinci kitabı, G. Müsirepov’un
“Kazak batırı” povesti, G. Mustafin’in Şıganak (Kuru dere yatağı), E. Ebişev’in
Cas Tülekter, G. Slanov’un Canar Tav
(Yanar Dağ) adlı romanları ile Safargali Begalin
ve A. Abişev’in eserleri vardır.
Alcabbar Abişev 1907
yılında doğdu. Eserlerinde Kazak işçilerini ön plana çıkarmaya çalıştı. Cas
Tülekter (Genç nesil) (1945) adlı romanında Kazak gençlerinin
savaştan önceki ve savaş sırasındaki hayatını anlattı. Savaştan sonra toplumsal
gelişmeyi anlatan Ülken Colda povesti
ve Sahara Savleti adlı romanı ortaya
çıktı.
Safargali Begalin, 24
Kasım 1895 tarihinde doğdu. Kazak çocuk edebiyatının kurucularındandır. Azamat Armanı (1916) adlı kitabındaki
şiirlerinde Çarlık hükümetine karşı çıktı. Cılagan
Curt Kuvandı (Ağlayan Yurt Sevindi, 1917) şiir kitabında yeni kurulan
Sovyet hükümetini övdü. Tav Sırı (1938), Tansık (1940), Kanattı Kazak (1943), Maşinist
(1944), Altay Añızı (Altay efsanesi, 1947) ve Kıran
Kegi (Kartalın intikamı, 1943) adlı
şiir kitapları vardır.
Dikhan Abilev (d.
1907) Akın Armanı (1965) ve Arman Colında (1965) adlı iki ciltlik
kitabını yazdı. Abilev, reformcu şair Sultanmahmut Toraygirov’un (1893-1920)
hayatını anlattı.
İlyas Esenberlin, 3 ciltlik eserinde 15.
Yüzyıldan 19. yüzyıla kadarki Kazak tarihini ele aldı. Birinci kitap Almas Kılış yani Elmas kılıç adını
taşıyor. İkinci kitap Cantalas yani Hayatta
kalma mücadelesi, üçüncü kitap da Kahar
yani Kahır adlarını taşıyor. Kazakların tarihine ışık tutan üçlemenin Kazak
edebiyat tarihinin en mühim eseri olduğunu belirtmekte yarar vardır.
Dükenbay Doscanov (d.
1942), Zeval (1970) romanında,
Cengiz Han’ın emrindeki Moğol istilası sırasında Orta Asya Türklerinin çektiği
sıkıntıları anlattı. Otırar (1973), Farabi (1975) ve Tabaldırınga Tabın (1980,
Kendi Eşiğine Tapın) İslam tarihinden şahsiyetlerin hayatlarını anlatır.
Stalin Sonrası Kazak
Edebiyatı
Ahtanov şiir
yazarak edebiyat sahasına girer. İlk şiirleri cephede yayınlanan gazetelerde
çıkar. Heybetli Günler (1956), Boran (1966) ve Çırağın Sönmesin (Ateşin Sönmesin)(1973) adlı romanlarından ayrı
olarak hikâyeler de yazar.
“Kaybolan dost” hikâyesi, cephede tanışan
iki kişinin yıllar sonra karşılaşmasını anlatır. “Küy
efsanesi”nde ise Kazak kültüründe ve yaşantısında önemli yer tutan
“dombıra” ve “küy-küyşi” geleneği işlenmiştir.
Sokpakbayev hikâye
ve romanlarındaki olayları kendi hayatından seçer. Ben nasıl evlendim?, Anne
yüreği gibi hikâyelerinde Kazaklar ile Ruslar arasındaki dostluğun pekişmesine
özen gösterir.
Safuan Şaymerdanov,
insanlarda görülen mal-mülk düşkünlüğünü gözler önüne seren eserler yazar.
Şerhan
Murtaza, çeviriler yapmıştır. Telif eseri İnşaatçı
Dakuv 1958’de neşredilir.
Kırkbir Yılının Gelini adlı
hikâyeler kitabı ise daha sonra çıkar.
1968-90 Arası Kazak
Edebiyatı
Roman
türünde önemli eserler yayınlanır. G. Müsirepov’un
Oyangan Ölke (Uyanan Ülke)’sinin
ikinci kitabı Cat Kolında (Düşman
Elinde) adıyla çıkar. M. Avezov’un
katkısıyla tarihî roman çok hızlı bir şekilde gelişir.
Muhtar Magavin, edebiyatçılığının yanı sıra
iyi bir araştırmacıdır. Kendine
has bir yazma tekniği vardır. Okuyucu onun kahramanları ile yaşar, onlarla
beraber sevinir veya üzülür.
İlk
hikâyeleri 1968’de yayınlanmaya başlayan Kadirbek Segizbayev, eserlerinde insani değerleri öne çıkarır.
Kazak
hikâyelerinin en güzel örneklerini Gabit Müsirepov yazar. “Görülmemiş
benzerlik” (1967) hikâyesi onun önemli eserlerinden biridir.
T. Abdibekov, eserleriyle psikolojik
tahlil metodunun gelişmesine katkıda bulunur.
Kazak Tiyatrosu
B. Maylin, İ. Cansügirov, S. Mukanov
gibi yazarlar roman ve şiir ile birlikte tiyatro eserleri de yazdıla
1930’lu
yıllarda tiyatronun gelişmesine en çok emeği geçen Beyimbet Maylin oldu. “Bizdiñ cigitter”,
“Calbır” ve “Amankeldi”de bağımsızlık mücadelesinde kolları sıvayan gençleri
anlattı.
Alman
Harbi yıllarında savaşı anlattılar.
Savaştan
sonraki yıllarda yazılan piyeslerde zirai konulara yer verildi.
G. Müsirepov yazdığı piyeslerde tarihi
şahsiyetlere yer verdi.
Ünite 3
Çağdaş Özbek Edebiyatı
Özbekistan,
1991 yılında bağımsızlığına kavuştu.
1929
yılında Latin harflerini kabul ettiler. Alfabeleri 24 ünsüz ve 9 ünlüden
müteşekkildir. 1934 yılında alfabelerindeki bazı imla kaidelerini
değiştirdiler.
Sovyet
baskılarıyla alfabeleri 1940 yılında değiştirildi. 1940-93 yılları arasında
Kiril alfabesini kullandılar. 1993 yılında yeniden Latin alfabesine döndüler.
Bu tarihten sonra da alfabeleri üzerinde düzenlemeler yaptılar.
Özbek Edebiyatı
“Çağatay
Edebiyatı” terimleri ilk olarak Armin Vambery’nin
1867 yılında basılan Çagataische
Sprachstudien eserinde kullanılmıştır (Vámbéry 1867).
Sekkâkî: Uluğ Bey’in saray
şairidir. Çağatay edebî dilinin ilk temsilcisi kabul edilmektedir.
Şiirleri halk diline oldukça yakındır.
Haydar Harezmî: Nizamî’nin Mahzenü’l-Esrar
adlı mesnevisini yazdığı nazireyle tanınır.
Lutfî: Gül ü Nevruz
adlı mesnevisi ve bir divanı bulunan şair Çağatay edebiyatının Ali Şir
Nevaî’den sonraki en ünlü şahsiyeti sayılmaktadır.
Yusuf Emirî: Dehnâme ve Beng ü Çağır adlı eserleri dışında
bir divan tertip ettiği de bilinmektedir.
Seyyid Ahmed: Timur’un torunudur. Taaşşuknâme
adlı aşk mektuplarından oluşan mesnevisi meşhurdur.
Gedaî: Divanı olan Gedaî,
Çağatay edebiyatının kudretli şairlerinden biri sayılır.
Atâî: Ali Şir Nevaî’in “şiirlerinin
şöhreti Türk halkı arasında yaygındır” diye tarif ettiği ünlü şairlerdendir.
Ahmedî: Telli sazların
münazarasıyla ilgili 130 beyitlik bir mesnevisi vardır. Konusu tanbur, ud,
çeng, kopuz, yatuğan, rübab, gıccak ve kingirenin meyhanede atışıp birbirlerine
üstünlük davası gütmeleri, meyhanecinin ikazı üzerine bu boş tartışmadan
vazgeçip hakikati anlamalarıdır. Temsilî bir eser olan mesnevi devrin musiki
kültürü hakkında bilgi verir.
Ali Şir Nevaî
(1441-1501)
Bütün
Türk edebiyatı ve medeniyetinin de en önemli şahsiyetlerindedir.
Türkçede
ilk “Hamse” yazarıdır.
Timur
sülalesinden Fergana emiri olan Ömer Şeyh Mirza
ve Çağatay Han’ın torunlarından Yunus Han’ın kızı Kutluğ Nigar Hanım’ın oğlu
olan Zahirüddin Muhammed Babür,
Hindistan’da büyük Türk devletinin kurucusu, Çağataycayı Nevaî’den sonraki
dönemde en iyi kullanan şair ve yazardır.
Babürnâme adlı
hatıratı sadece Orta Asya Türkçesinin değil genel Türk edebiyatının nesir
dalındaki şaheseridir.
Çağatay
edebiyatının 17.-19. yüzyıllar arasındaki dönemine Özbek hanlıkları devri denilmektedir.
“Âciz”
mahlasıyla ün kazanan Emir Abdulahad Han
(1859-1910) sadece devlet adamı sıfatıyla değil Buhara edebî ekolünün önemli
temsilcisi olarak da bilinmektedir.
Buhara
edebî muhitinin önemli isimlerinden birisi de Turdi Feragî’dir. O, Türkçe şiirlerini “Turdî”, Farsça
şiirlerini “Feragî” mahlasıyla yazmıştır.
Hokand
edebî mektebi vekillerinden Umidî-Havaî
(1835-1905) “Mektupçe-i Han”, “Cenknâme”, “Bedevletnâme Yahut Tarih-i
Hokand” gibi tarihî destanlar yazmıştır.
Marifetçilik Edebiyatı
Toplumsal
yaşamla ilgili ve sıradan insana özgü imgeler, duygular halkın konuştuğu dille
ifade edilen konular edebiyata hâkim olmuştur bu dönemde.
Bu
dönemde mektubât tür yenden canlanır.
Mukimî (1850–1903), dönemin
önemli isimlerindendir. Yergi unsurları içeren Tenapçılar, Toy, Saylov
gibi şiirleriyle Özbek edebiyatına yeni bir boyut kazandırmıştır. O’nun “Seyahatname”
adlı eseri Özbek edebiyatında bu türün ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Furkat’ın eserlerinde eğitime
önem vermeyen hanlara yönelik sert eleştirilen görülür. Batı kültürünün
tanınması için Rus dilinin öğrenilmesi gerektiğini savunur.
Zevkî, Özbek edebiyat
tarihinde marifetçilik ilkelerini ileri süren ve hiciv türünün de gelişmesinde
büyük katkıları olan bir şairdir. Eserlerinde tanığı olduğu Dükçi İşan İsyanı hakkındaki
gözlemlerine yer verir.
Seyahatname adlı
bir eser de yazdığı bildirilse de bu eser ele geçmemiştir. Hac hatıraları ancak
Huccac Mekke ahlige çünü-çera demeng
adlı eserinde kalmıştır.
Hokand
edebî muhitinde hiciv türünü en iyi şekilde temsil eden şairdir.
“Veksel”, “Ahli Reste”, “Kâzi Seylov”,
“Şah İnayet Korbaşı Hakıda Hicv”,
“Teleding Bering” gibi eserleri vardır.
Basmacılar
Zevkî’yi zindana atar ve işkence ederler. Bu işkencelere dayanamayan şair 1921
yılında 68 yaşında vefat eder.
Hokand
edebi muhitinin en önemli özelliklerinden birisi de 19. yüzyılın birinci
yarısında şekillenen kadın şairler ekolünün devam etmesidir.
Anber Hatun
(1870–1915) Divan tertip eden kadın
şairlerdendir.
Anber
yedi yaşında ünlü Dilşad Hatun mektebinde üç sene okudu. Berna
mahlasıyla Özbekçe ve Tacikçe şiirler yazmıştır.
Şiirlerinde
genellikle kadınların gönül dünyası ve aşk duygularıyla birlikte devrin sosyal
meselelerini de yansıtır. Şiirlerden
dolayı sarayın ileri gelenlerinin gazabına uğrar.
Kâmil Harezmî
(1825-1897)
Asıl
ismi Pehlivanniyaz olup Kamil onun mahlasıdır. Hive Han’ı huzurundaki sanat ve eğlence
gecelerine katılırdı. 1861’de Buhara’ya elçi olarak atanır.
Şairin
en büyük hizmeti, Harezm makamlarını notaya aktarmak olmuştur.
Matbaa Dönemi
İlk
Arap harfli litografi Astrahan’da 1723 yılında işe başladı.
1880’lerde
Türkistan’da 5 tane matbaa olduğu bilinmektedir.
Atacan Abdalov
(1856–1927) Türkistan’daki ilk mahallî matbaacı olarak bilinir.
Başka
bir Özbek matbaacısı İsanbay
Hüseyinbayev’dir.
Taş
basma matbaalar en çok dinî eserleri yayımlıyordu.
Mahallî
dilde yayımlanan ilk kitap Şahımerdan İbragimov’un “Kalender”
(Takvim)
adlı kitabıdır.
Türkistan’da Gazete
28
Nisan 1870 yılında Türkistan’da ilk gazete olan “Türkestanskiye
Vedomosti” resmî gazetesi tipograf usulüyle yayımlandı. 48 yıl faaliyet gösterdi.
“Türkistan
Vilayetinin Gazeti” mahallî dilde (Özbekçe) Arap harfleriyle ilk defa 1870
yılının Ağustos ayında yayımlandı.
Cedit Edebiyatı
İsmail Gaspıralı
“Usul-i Cedit” okulunu Buharalı tüccar Nizamettin Sabitov’un evinde açtıktan
sonra (1908) bu yenilikçi akım bütün Türkistan’a hızla yayılmaya başlar.
Bu
dönem gazetelerinin ilkinin adı “Terakkî” (1906)dir. Bu tür gazete ve
dergilerde halka dil ve kültür yönünden birlik ve beraberliğe çağrı yapılır.
Mahmudhoca Behbudî
Semerkant’ta
yeni tip okullar açar. Bu okullar için kendisi müfredat belirler ve Tarih-i İslam, Kitabetü’l-Etfâl, Risale-i
Esbab-ı Sevâd, Risale-i Coğrafya-yı
Umranî gibi ders kitapları
hazırlar. Bunun yanında “Semerkant” gazetesi ve “Ayna” dergisini
yayımlamaya başlar.
1919’da
Buhara emiri tarafından ayırmacı ve casus ilan edilerek ölüme hükmedilir.
1911
yılında yazılmış olan Pederküş (Baba Katili) adlı dramı 1914 yılında
sahnelenmiştir.
Abdurauf Fıtrat
“Münazara” (1909), “Sayha” (1911) ve “Hind
Seyyahının Kıssası” (1912) adlı eserlerini İstanbul’da yayımladı.
Taşkent’e
giderek “Çağatay Gurungi” (Çağatay Sohbetleri) topluluğunu kurar.
“Özbek Dili Grameri”, “Tacik Dili Grameri”, “Dilimiz” gibi dil hakkında makaleleri
vardır.
Fıtrat’ın
“Münazara-i Buharî be yek nefar Firengî
der Hindistan der bare-i Mekatib-i Cedid” (“Bir Buharalının bir Avrupalı
ile Hindistan’da Yeni Okullar Hakkındaki Tartışması”) adlı kitabı 1909 yılında
İstanbul’da basılmıştır.
“Münazara”
dönemin siyasî, idarî, dini ve kültürel yapısı hakkında önemli bilgiler içeren
bir eserdir.
Fıtrat’ın
“Hint Seyyahının Kıssası” adlı eseri
1911 yılında İstanbul’da basılmıştır.
Eserde
Buhara hayatını, onun gelişmesine engel olan bütün olumsuzlukları bertaraf
etmenin yollarını gösterir.
Abdulla Avlanî
1913
yılında Turan adlı tiyatro topluluğunu kurdu.
Pinek (1913), Avukatlık Kolay mı (1916), Biz ve Siz gibi tiyatro eserleri yazdı.
Birinci Muallim
(1909), İkinci Muallim (1912), Türkî Gülistan Yahut Ahlak (1913), Gülistani Mekteb (1913), Edebiyat Yahut Millî Şiirler (1915) adlı
ders kitapları ve rehber kitaplar hazırlamıştır. Türkî Gülistan Yahut Ahlak adlı eseri İranlı şair Sadî’nin Gülistan eserinden ilham alınarak yazılmıştır.
Hamza Hekimzade Niyazî
Yazar,
şair, bestekâr, tiyatro yazarı ve yönetmenidir. Bunun yanında pedagog olarak da
önemli bir yere sahiptir.
197
şiirini bir araya getirerek “Divan-ı
Nihanî” adıyla yayımladı. Özbekçe ve Farsça şiirlerinde Nihanî
mahlasını kullandı.
Yengil Edebiyat
(1914), Oḳış Kitabı (1914), Ḳırâat
Kitâbı (1915) gibi ders kitapları hazırladı.
İlk
romanı Haḳiḳat Kimde yayınlanamadan
kaybolmuştur.
Yeni Saâdet yahut Millî Roman, 1915’de
yayınlanır.
Dört Aşk olarak adlandırılan
romanından günümüze kadar sadece Üçreşuv adlı
bölümü ulaşmıştır. Eser Yusuf ve Şirin, Said ve Halime’nin sevgisi hakkındadır.
Zehirli Hayat adlı
tiyatro eseri 1916 yılında sahnelenmiştir.
Öç, Parancı sırları
(Ferace Sırları), Evvelki Kadılar Yahut
Meysere’nin işi (1926) adlı tiyatro eserleri de Özbek tiyatrosunun yükseliş
basamaklarını oluşturmaktadır.
Abdulla Kadirî
“Ahvâlimiz”, “Milletimge”, “Toy” (1914
– 1915) gibi şiirleri “Âyina” dergisinde basıldı.
“Baḫtsız kuyâv”
(1915) adlı trajedisinde ve “Cuvânbâz”
(1915), “Ulâḳda”
(1916) gibi hikâyelerinde de halkını okuryazar, bilgili, kültürlü ve özgür
görme isteği anlaşılır.
1925 –
1926 yıllarında “Ötken Künler” üç
bölüm hâlinde kitap olarak yayımlandı.
“Méhrâbdan Çayân” (Mihraptan Çıkan Akrep)
yazara büyük ün getirdi.
Abdulhamit Süleyman oğlu Çolpan
Babasının
“Rüsva” adıyla şiirler yazıp bir Divan oluşturduğu da bilinmektedir.
18
Nisan 1914’te “Sedâ-yi Türkistan” gazetesinde Çolpan’ın “Türkistanlı Ḳarındâşlarımızga
(Türkistanlı Kardeşlerimize)” adlı şiiri yayımlandı.
“Uygânış (Uyanış)” (1922), “Bulaḳlar” (1923), “Tâng sırları” (1926) gibi şiir kitapları yayınlandı. Aynı dönemde “Yârḳınây” (1921), “Halil Fereng” (1921), “Çörining
İsyâni” (1926), “Yene Üylenemen” (1926),
“Ortâḳ Ḳarşıbâyev” (1928), “Hücum” (1928) gibi eserler ortaya koyup
milli tiyatroyu zenginleştirmiştir.
Öldürülmeden
önce “Keçe ve kunduz” romanını, “Sâz” adlı şiir kitabını meydana getirdi.
Ünite 4
Çağdaş Özbek Edebiyatı
II
1920’li
yıllarda Özbek edebiyatında romantik, realist akımlar, mizahi eserler öne
çıkmaya başlamış, sözlü edebiyat ürünlerine ilgi artmıştır.
Almanya’nın
Sovyetlere savaş ilanıyla birlikte bütün Sovyet halkları savaşa karşı hazırlığa
başladılar. 1941-1945 yılları arasında Özbeklerden 1,5 milyon kişi cepheye
gönderildi. Yaklaşık 500 bin kişi geri dönemedi.
Askeri
içerikli çok sayıda antoloji yayınlandı. Özbek şiirini bu dönemdeki esas konusu
elbette ki savaş, askerlik ve savunma oldu.
Özbek
sanatçılar bu dönemde diğer Sovyet sanatçılarıyla yakın ilişkiler kurdular.
Bu
dönemde Abdullah Kahhar hikâye
türünde öne çıkan isimdir.
Aybek’in Nevaî adlı romanı savaş yıllarında roman türünde yazılan tek
eserdir.
Dönemin
tiyatro eserleri tarihi içeriklidir.
Gafur Gulam, Köngilsizning ḳılıġı
(Gönülsüzün Huyu), Éşânâbâd, Yiğit, Sâat, Yâdgâr, Nétéy (Ne edeyim?), Hiyle-i şer’i (Şer’i Hile), Mening
oġrigine bâlam (Benim Hırsız Çocuğum) gibi kıssa ve hikâyeleri ile Özbek
edebiyatının gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Şum Bâla (Yaramaz Çocuk) adlı eseri,
dönemin en önemli yapıtı kabul edilir.
Gözellik nimede?
(Güzellik Nededir? 1923), Dinamo
(1931), Tirik ḳoşıklar (Canlı
Türküler, 1932) adlı şiir kitaplarıyla Sovyet döneminin en başarılı şairi
olarak tanındı.
Musa Taşmuhammed Oğlu Aybek, şiirleri,
hikâyeleri, tarihî romanları, tercümeleri ve bilimsel makaleleri ile Özbek
edebiyatının yükselmesine büyük katkı sağlamıştır. İlk şiir kitabı 1926 yılında Tuyġular (Duygular) adıyla yayımlanır.
Dilber-devir ḳızı, Öç (1932), Çopân koşığı, Temirçi Cora (1933), Kahraman ḳız
(1936),
Gülnâz, Nevaî (1937) gibi manzum
hikâyelerinde destan geleneklerinden yararlanmıştır.
Ḳutluġ
ḳân (1940) adlı romanında 1916
yılında Çarlık Rus yönetimine karşı ortaya çıkan halk ayaklanması
anlatılmıştır.
Nevaî adlı tarihi romanı,
çeşitli dillere çevrilerek yazara ün kazandırmıştır.
Abdulla Kahhar, Yazılarında Niş, Narın, Şilpik,
Yelengayak gibi takma adları kullanır.
1930’lu
yıllarda kısa hikâye türünün ustası sıfatıyla anılmaktadır.
Bimâr (Hasta), Oġrı (Hırsız), Anâr (Nar) adlı hikâyelerinde tarihî konuları ele almasına rağmen
kendi döneminin ekonomik ve sosyal sorunlarını üstü kapalı bir şekilde dile
getirmiştir.
Ötmişden Értekler adlı
eseri kitabı otobiyografiktir.
Sarap adlı romanı toplumdaki
ideolojik çatışmaları anlatan bir eserdir.
Şâhı Sözene (İpek
Kilim), Aġrıḳ
Tişler (Ağrıyan Dişler), Tabuttan
Tâvuş (Tabuttan Çıkan Ses) Ayacânlarım (Anneciklerim) gibi eserleri
ile Özbek tiyatrosunun gelişmesine de katkı sağlamıştır.
Maksud Şeyhzâde, Aktaş
şehir gazetesinde Dağıstan Mektupları adlı seri makaleleri yazarak
okuyucuların itibarını kazanır.
İlk
şiir kitabı On Şiir adıyla 1930’da
yayımlandı. Sonra 1933’de Undaşlarım,
1934’de Üçüncü kitap, 1935’de
Cumhuriyet adlı kitapları yayımlandı.
Taşkentnâme, yüce
vatanseverlik duygularını içeren manzum bir hikâyedir.
Celâliddin Mengübérdi (1944)
özellikle, Mirzâ Uluğbek trajedileri
Özbek tiyatroculuğunda önemli bir yere sahiptir.
Savaş
sonrasında Sovyet dönemi edebiyatında hayat ve insanlar arasındaki zıtlıkları
göstermek bile topluma karşı düşmanlık olarak algılanıyordu. Bu dönemde Sovyet
rejimi Konfliktsizlik teorisi adlı propaganda ile bu tutumunu
siyasallaştırır. 1954 yılında Özbek yazarlarının üçüncü kurultayı toplanır ve
edebiyatın gelişmesine katkı yapan görüşler ortaya koyar.
Bu
dönemin şiirinde emekçi insan ve sıradan insan tipleri karşımıza çıkmaya
başlar. Hiciv türünde eserlerin sayısında artış gözlenir.
Pek çok
yazar eserleriyle yabancı halkları tanıtmaya çalışmışlardır.
Özbek
tiyatrosunda da dönemin güncel meselelerine eğilen içerikler karşımıza çıkar.
Hamid Alimcan, pek
çok şair hakkında makaleler yayınlar. Alev
sâçler (Ateşli Saçlar), Ölim yavge
(Düşmana Ölüm), Pâyge (Yarış) gibi
şiir kitapları basılır.
Zeyneb ve Âmân adlı
destanı 1938’de yayınlanır. Eserde Sovyet ideolojisinin öne sürdüğü yeni insan
tipi, eski ve yeni hayatı karşılaştırarak tasvir edilmiştir.
Aygül
bilen Bahtiyâr (1937) ve Simurg adlı destanlarıyla şöhreti arttı.
Hamid
Alimcan’ın en büyük hizmeti, halk ozanı Fazıl
Yoldaşoğlu’ndan derlediği Alpamış
Destanını(1938) yayımlamasıdır.
Şairin Muḳanna (1942) adlı tiyatro eserinde
Türkistan’ı işgal eden Araplara karşı halk isyanı anlatılmaktadır.
Said Ahmed, Ér
yürek (1942), Ferġâna hikâyeleri
(1948), Muhabbet (1949), Ḳadrdân
deleler (Kadirli Tarlalar, 1949), Çöl şamâlları (Çöl
Rüzgârları, 1961), Anacânlar
(Annecikler, 1962), Hazine (1963), Yoḳâtgenlerim ve Tâpgenlerim (Kaybettiklerim ve
Bulduklarım, 1999), Ḳâraköz Mecnun (2001), Kiprikta ḳâlgan
ḳân (Kirpikte Kalan Kan, 2003), Umrim bayâni (Ömrüm Beyanı, 2003) gibi
eserleri vardır.
Romanları
içinde Ufḳ (Ufuk)
trilojisi ve Cimcitlik (Sessizlik)
romanı önemlidir.
Şükrullah Yusufoğlu, ilk şiir kitabı olan Baḫt ḳânunı (Mutluluk Kanunı) 1939
yılında, Birinci defter 1944 yılında,
Ḳalb ḳoşıḳları adlı şiir kitabı ise 1949
yayımlanır. Şair Çâllar (Yaşlılar,
1948) adlı manzum hikâyesinde Sovyetlerin emekçi insana verdiği önemi
anlatmaktadır.
Bahar sâvġası (Bahar
Hediyesi, 1962), Yulduzlar (1964)
gibi kitapları çocuklara yöneliktir.
Rossiya, İkki ḳâya (İki Kaya), İkki yâşlik (İki Gençlik), Cevâhir sandığı (Mücevher Sandığı) gibi
felsefî fikir ve ibretli hayat hikâyeleriyle dolu şiir kitapları Rusça başta
olmak üzere dünyanın birçok diline aktarılmıştır.
Bağımsızlık Dönemi
Bağımsızlığın
ilanından sonra Özbekistan’da demokratik anlayış temelinde hukuka dayalı bir
devlet meydana getirilir. Şiir
dili, halkın diline daha çok yaklaşır. Bağımsızlık devrinde hayatın hakikatleri
bütün varlığı ile tasvir edilmeye başladı.
Ḫalima
Ḫudâyberdiyeva
bağımsızlık dönemi edebiyatının en iyi kadın şairlerden biri olarak kabul
edilir.
Şairler
halkın uzak ve yakın geçmişini derinlemesine tasvir etmeye çalışırlar.
Bu
devir edebiyatının en büyük başarısı Özbek hayatını tasvir etmede,
sınırlamalardan, resmî yönlendirmelerden kurtulmuş olmaktır.
Ünite 5
Çağdaş Kırgız Edebiyatı
Çok
zengin bir halk edebiyatına sahip olan Kırgızların 20. yüzyıla kadar yazılı
edebiyatları yoktur. Halk hikâyeleri ve destanlar bakımından çok zengindirler.
Manas Destanı Kırgız
edebiyatının şaheseridir. 500 bin beyitten uzun olan bu destan sözlü olarak
günümüze kadar nakledile gelmiştir. Keldibek,
Maymanbay, Timbek, Sagımbay Orazbakoğlu, Sayakbay Karalayoğlu
önemli manasçılardır.
Yiğit
Manas için vatan kutsaldır, halkın ihtiyaçları kutsaldır, ana dil kutsaldır,
samimi dostluk ve fedakârlık kutsaldır, örf ve adetler kutsaldır, ana-baba
kutsaldır. Bu destan geçmişten bu yana Kırgızlar için ilham kaynağı olmuştur.
Destanı
ilk olarak yazıya geçiren Şokan
Velihanov’dur.
Diğer
bir Manas araştırmacısı Radlov Vasiliy
Vasiliyeviç’tir. Kırgız topraklarında Manas derlemeleri yapmıştır.
Kırgız
halk şiirlerine “akın” denir. Bu şiirlerden
defin töreninde okunanlara “koşok”, hasret ve
şikâyet konulu olanlara “koştoşu”, methiyelere “maktoo”, taşlamalara “korgoo”
denir.
Makal
ve lakaptar (atasözleri): Makal, kısa fakat imajı okura bırakmadan
tamamlayan, terbiye verme amacında kullanılan atasözlerine denilir.
Lakaplar,
düşünceyi bitirmeden dinleyene bırakır. Lakaplar kendi başlarına kullanılmaz.
Bunların neden ve ne zaman söylenildiği bellidir.
20. Yüzyılda Kırgız Yazılı Edebiyatı
Bolşevik
devriminden sonra Kırgız coğrafyasında da okuma-yazma seferberliği yaşanmıştır.
1920’li yıllardan itibaren gazete yayını başlar. Böylece Kırgız yazılı
edebiyatının ilk örnekleri ortaya çıkmaya başlar.
Sıdık
Karaçev’in ilk eserleri Tatarca olarak basılmıştır.
Kasım
Tınıstanov’un şiirleri de Kazakça yayınlanmıştır.
Kırgız
Türkçesi ile yazılan ilk eser 1911’de çıkan Moldo Kılıç Şamırkanuulu’nun Zilzala adlı
ırlar kitabıdır.
Moldo Kılıç Şamırkanoğlu, 1866’da
Koçkor ilçesinde doğdu.
“Kız-Cigit”
(Kız ve Delikanlı), insanoğlunun iyi-kötü sıfatlarını anlatır.
“KermeToo”
(Kerme Dağ), “Cindi
Suu” (Deli Su), “Buudaylık” (Buğdaylık), “Bürküttün Toyu” (Kartalın Saltanatı)
gibi eserleri yurdunun güzelliklerini anlatır. En önemli eseri Zar Zaman’dır.
Toktogul Satılganov ve Togolok Moldo, Sovyet Kırgız
Edebiyatı’nın ilk şairleridir.
Rejimi
öven eserler neşrettiler. Satılganov,
sadece bir akın değil aynı zamanda bir aytışçı yani ozan atışmalarına katılan
bir şair idi. 1864’de
doğdu. Komuzu
(kopuz) ustalıkla çaldığı için zamanının ünlü kopuzcularından olmuştur.
Togolok Moldo’nun
gerçek ismi Bayımbet Abdrahmanov’dur.
1866’da
doğdu.
Bu
dönemde Kasım Tınıstanov
anti-sosyalist eserler neşretti. Erkin Too gazetesinin redaktörlüğünü
yaptı. Kadın haklarına dikkat çekti.
Sovyet Dönemi
Aalı Tokombayev, Coomart Bökönbayev ve Kubanıçbek Malikov bu dönemin önde gelen
edipleridir.
Aalı Tokombayev
İlk
şiirleri İnternatsional dergisinde çıktı. “Kurmanbek”
destanının nazım ve nesir türünde kısa versiyonunu Şolpan dergisinde
Kazak dilinde yayınladı. Lenin hayranı şiirler yazdı.
Coomart Bökönbayev
Emgek Tölü (Emek,
1933), Altın Kız
(1934), Coomarttın
Irları (Coomart’ın Şiirleri, 1936), Komuz, 1938, Çabuul (Çapul, 1944) isimli kitapları
yayımlanmıştır.
Kubanıçbek Malikov
İlk
şiirleri Erkin Too gazetesinde yayınlandı.
Kadın
haklarına dikkat çekti. Ülkesini ve halkını öven şiirler yazdı.
Savaş Yılları
Süyünbay Eraliyev
1921’de doğdu.
Savaştan
yaralı olarak yurduna döndü. Dostoruma Kat yani Dostlarıma Mektup adlı kitabı
yayınlandı. Kırgızistan’ın Pioneri
gazetesinde redaktör olarak çalışmaya başladı. Rusçadan tercümeler yaptı. “Ak Möör” adlı destansı şiiri yeniden kaleme aldı.
Sooronbay Cusuyev
1925’te doğdu.
İlk
şiir denemelerini Emnelikten Süyömün yani Neden Seviyorum adlı şiir kitabında
yayınladı. Ümit adlı
kitabını 1960’ta yayınladı. Cengiz
Aytmatov’un
“Yüzyüze” adlı hikâyesinden esinlenerek “Seyde”
isimli iki perdelik dramatik şiirini kaleme aldı. Kırgız
tarihinde Rus Çarına sığınma zamanında halkın zayiat vermeden geçişini sağlayan
Kurmancan Datka’yı ve o dönemin
siyasî hayatını konu alan Kurmancan Datka isimli manzum romanını yazdı. Bu
tarihî roman Kırgız edebiyatında önemli bir yere sahiptir.
Alıkul Osmonov
1915’te doğdu.
Çabuul edebî
dergisinde çalıştı. Tandagı Irlar (1935), Cıldızduu Caştık ve Çolponstan
(1937), Mahabat
(1945), Canı
Irlar ve Menin Cerim – Irdın Ceri ve Baldar Üçün (1947), Ata Curt (1958)
adlı şiir kitapları yayınlandı. Puşkin’in
5305 mısradan oluşan Evgeni Onegin manzum romanını
Kırgızcaya tercüme etti.
Kederli
bir hayat sürdü. Eserlerinde hüzün dikkat çeker.
“Cenişbek”
poemasını yazdı. Bu şiirinde oğlunu savaşa gönderen Minbay adlı ihtiyarın
kederini, üzüntüsünü ele aldı.
Sıdık Karaçev
(1901-1937)
Öyküleri
(“Üylönüüdön
kaçtı” yani Evlilikten kaçtı, “Süygönünö koşula albadı” yani Sevdiğine ulaşamadı,
“Armanduu eki caş”
yani Kederli iki genç), hikâyeleri; (Erksiz Kündördö, Erik Tanında) realist nesrin ilk
ürünleridir.
Cengiz Aytmatov (1928-2008)
“Cemile”
adlı hikâyesiyle ünlenen Aytmatov’un; Yüzyüze, Selvi Boylum, İlk
Öğretmen, Deve Gözü,
Toprak Ana,
Gülsarı,
Beyaz Gemi,
Gün Olur Asra
Bedel, Dişi Kurdun Rüyaları gibi hepsi şaheser niteliğinde olan birçok
roman ve hikâyesi bulunmaktadır.
1928’de
Talas vilayetinin Şeker köyünde doğdu. Babası Stalin’in kurbanlarındandı. Savaş
dönemi cephe gerisinin bütün zorluklarını yaşadı.
“Gazetçik Dzüyo”
(Gazeteci Cüyo) (1952), “Ak Caan” (Beyaz Yağmur) (1954), “Tünkü Sugat”
(Gece Sulaması” (1955), “Asma Köpürö” (Asma Köprü)
(1955)
adlı öyküleri Aytmatov’un edebiyat sahasına attığı ilk adımlar olarak kayda
geçti. “Yüz yüze”
adlı hikâyesiyle dikkat çekti. Bu öyküde cepheye gitmek istemeyen İsmail ile
karısı Seyde arasındaki psikolojik ve sosyoloji çatışmayı ele aldı. İsmail’in
kendine göre gerekçeleri vardı; ama bunlar Seyde’yi ikna edecek kadar güçlü
değildi.
“Toprak ana”
öyküsünde kocasını ve üç oğlunu cepheye gönderen, gelini Aliman ile cephe
gerisinde yaşanan güçlükleri göğüslemeye çalışan Tolganay’ın toprak ile
dertleşmesi söz konusudur. Asıl savaşın cephede değil cephe gerisinde
yaşandığını okuyucuya verir.
Cemile genç
ve güzel bir Kırgız kadınıdır. Yeni evlendiği kocası Sadık cepheye gitmiştir.
Cepheden dönen çok azdır, genellikle ölüm haberleri gelmektedir. Cephede
yaralanan Kazak genci Daniyar, Cemile’nin yaşadığı köye gelir. Köyde, cepheye
yiyecek yetiştirmek için büyük bir gayret ve çaba vardır. Daniyar, Cemile ve
onun küçük inisi yani kayınbiraderi ile birlikte çalışmaya başlar. Kötü
şakalaşmalarla, birbirlerini özellikle Cemile’nin Daniyar’ı küçük düşüren
kalbini kıran çıkışlarından sonra Kırgız türkülerinin de etkisiyle iki genç
arasında bir aşk başlar. Evli bir kadının kocası cephede savaşırken bir başka
erkeğe âşık olması toplum ve gelenekler tarafından hoş görülen bir durum
değildir. Fakat gönül ferman dinlemez ve birbirine âşık iki genç el ele köyü
terk ederler.
Gün Olur Asra Bedel romanı
Aytmatov’un en çok ilgi uyandıran eseridir. Bunun bir nedeni eserde anlatılan
Nayman Ana efsanesidir.
Oğlunun
öldüğüne inanamayan kederli ana, devesi Ak Maya ile yollara düşer. Oğlunu
aklını yitirmiş halde bulur. Düşman elinde hafızasını yitiren oğul annesini
okla vurup öldürecek kadar geçmişinden bihaberdir.
Yazar
bu tarihî hadiseyi geliştirerek Nayman Ana’nın gömüldüğü ve Kırgızlarca
kutsallaştırılan Ata-Beyit’in Sovyet yönetimi tarafından üzerine uzay üssü
kurulmuş olduğunu, dolayısıyla Kırgız halkının hafızasının yok edilmek
istendiğini anlatmaya çalışır. Dönemin iki süper gücünün bütün insanları
köleleştirmek için uzayda işbirliği yaptığını da bu eserde vermeye çalışır.
Yeni ve savaşın olmadığı bir başka gezegen keşfeden bilim adamlarının dünyaya
dönmesi engellenir. Barışın hâkim olduğu gezegenden herhangi bir sinyal
gelmesini önlemek için de dünyanın etrafını manyetik bir alanla kaplarlar.
Böylece yeryüzündeki insanların savaşsız bir dünyadan haberdar olmasını
engellemiş olurlar.
Tölögön Kasımbekov
1931’de
doğdu. Tarihi romanlarıyla dikkat çeker. İlk öyküsü “Cılkıçının uulu” Ala Too dergisinde
basıldı. Sıngan
Kılıç yani Kırılan Kılıç adlı tarihî romanı 1842-1876 yılları
arasında Hokand Hanlığı döneminde Kırgızların hayatı ile halkın sosyo-politik
ve sosyo-ekonomik durumunu anlatır. Kelkel adlı tarihi romanında ise 19. yüzyılın
ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başındaki sosyal hayatı işledi. 1976’da
Cetilgen Kurak
adlı romanı yayınlandı. Baskın adlı tarihî romanı ise 2000 yılında yayınlandı.
Ünite 6
Çağdaş Uygur Edebiyatı
Türkçe
kaynaklarda Uygur adı ilk defa Bilge Kağan yazıtında, Uygur ilteberi’nin
adında geçmektedir. Çin kaynaklarında ise Hui-hu,
Hui-ho, Hoei-ho, Wei-ho, Wei-wu gibi
çeşitli şekillerde geçer. Ebulgazi
Bahadır Han’ın, Şecere-i Türk
adlı eserinde ise Uygur adının, “itaat edici” anlamına geldiği ve uy kökünden
geliştiği belirtilir.
Uygurlar,
745 yılında Köktürk Kağanlığı’na son vererek Ötüken Uygur Kağanlığı’nı kurarlar.
Bu devlet, 840’ta Kırgızlar tarafından yıkılır. Bu yenilgiden sonra güneye
gidenler, Kansu’ya yerleşerek Kansu Uygur Devleti’ni kurarlar. Batıya
gidenlerin bir kısmı Tibetlilere katıldılar. Asıl büyük grup ise Beş Balık,
Karaşar, Hoço ve Turfan şehirlerine yerleşerek Hoço Uygur Devleti’ni kurarlar.
1210
yılında Doğu Türkistan Cengiz İmparatorluğuna katılmıştır. 1227’de Cengiz’in
ölümünden sonra ise Çağataylara bağlanmıştır.
Çağatay’ın
ve Timur’un birkaç kuşaktan torunu olan Seyit Han, 1514’te Artuş üzerinden
Kâşgar’a doğru ilerler; Kâşgar, Hoten ve Yarkent şehirlerini ele geçirerek Seidiye
Hanlığı’nı (Yarkent Hanlığı) kurar. Kalmuklar 1674’te Ürümçi ve
İli’de bir devlet kurarlar. Kalmukların hâkim olduğu bu devir “Hocalar Devri”
olarak adlandırılmıştır.
1759’da
Doğu Türkistan Çin’in saldırısına uğrar.
1878’de
Doğu Türkistan’ın tamamı Çinliler tarafından ele geçirilir.
1884’te
Çin imparatorunun emriyle Şin-cang/Xin-jiang “Yeni
Toprak” adıyla İmparatorluğa bağlanır.
1930’lu
yıllarda çeşitli halk ayaklanmaları meydana gelir. Bunlar; Hoca Niyaz Hacı
öncülüğündeki Kumul ayaklanması (1931); Mahmut Muhiti öncülüğündeki Turfan
ayaklanması (1933); Mehmet Emin Buğra öncülüğündeki Hoten ayaklanması(1933)dır.
Bu ayaklanmalar sonucunda 1933’te Kâşgar’da Şarki Türkistan İslam
Cumhuriyeti kurulur ve bir yıl sonra bu hükûmet sona erer.
1955’te
Doğu Türkistan, Xin-jiang Uygur Özerk Bölgesi adını alır. Bölgenin başkenti Dixua’nın
adı ise Ürümçi olarak değiştirilir.
Yeni Uygur Türkçesi ve Alfabe
Bugünkü
Uygur Türkçesi, Eski Uygur, Karahanlı ve Çağatay Türkçesinden gelişmiştir. Yeni
Uygur Türkçesi, 15. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar devam
eden Çağatay Türkçesinin modern devamı niteliğindedir.
Doğu
Türkistan Uygur ağızları üç gruba ayrılır. Bunlar;
1.
Merkezî ağız grubu (Ürümçi, Kumul, Turpan, İli, Kaşgar-Atuş, Tarım ağızları).
2.
Hoten ağız grubu (Guma, Karikaş, Elçi, Lop, Keriye ağızları). Hoten ağzı, Doğu
Türkistan’ın güneybatısında yer alan Hoten’e bağlı bölgelerde konuşulur.
3.
Lopnor ağız grubu (Döŋkotan, Kara ve Miren ağzı).
Uygur
alfabesini kullanmışlardır. Uygur yazısı, Karahanlılar döneminde, hatta, 15.
yüzyılın sonlarına kadar kullanılmıştır. İslamiyetle birlikte kullanılmaya
başlayan Arap alfabesi, 20. yüzyılın başlarına kadar bu coğrafyada tek alfabe
olarak varlığını sürdürmüştür. 1955’te on yıllık bir süreyle Kiril alfabesi; 1965’te
ise Uygur-Latin alfabesi kullanılmıştır. 1983’te Arap esaslı Uygur alfabesini
kabul etmişlerdir.
19. YÜZYIL UYGUR EDEBİYATI
Uygurlar,
zengin bir sözlü edebiyata da sahip olmuşlardır. Tahir ile Zöhre, Yusuf ve
Ahmed, Oguzname, Çın Temir, Nazugum gibi destanlar bunlardan bazılarıdır.
17.
yüzyıl şairlerinden Abdüşükür, Şah Muhammed, tarihî olayları anlatan şiirler
yazmışlardır. Yine aynı yüzyılda Muhammed
İmin Hirkati’nin Mahabbat ile Eŋbek
(1670) adlı destanı, Uygur edebiyatına yenilik getirmiştir.
Muhammed Rahim Kaşkariy ve Muhammed Sadık Kaşkariy, en meşhur söz
ustalarıdır.
Muhammed Sadık Kaşkariy, Ezizhan Şeciresi ve Edeplilik Şartliri adlı eserlerinde 18. Yüzyılın ikinci yarısında
Doğu Türkistan’da meydana gelen siyasî ve toplumsal olayları, Uygur halkının
tarihini ve bağımsızlık mücadelesini özgün bir şekilde tasvir etmiştir.
Abdurehim
Nizariy, Turdi Geribiy, Noruzahun Ziyayiy,
Nazugum, Bilal Nazım, Sadir Pehlivan,
Molla Şakir ve Seyitmuhammed Kaşiy 19 yüzyılın öne çıkan
isimleridir.
Abdurehim Nizariy, 1841-1844
yıllarında meşhur Uygur şairleri T. Geribiy
ve N. Ziyayiy ile birlikte 18 kıssa
ve 24 hikâyeden oluşan Muhebbet
Dastanliri diğer adıyla Geripler
Hekayiti adlı eseri meydana getirir.
Nizariy’in Ferhad-Şirin ve Leyli-Mecnun
adlı destanları, Türk şiirinin klasikleri olan Nizamî, Nevaî, Fuzulî, Ataî,
Lutfî ve Kutb gibi şairlere yazdığı nazirelerden oluşmaktadır.
Nizariy,
Uygur edebiyatına klasik şark edebiyatındaki hamse örneğini de kazandırmıştır.
Mahzun-Gülnisa ve Rabia-Sedin adlı destanları da
yazmıştır.
Rabia-Sedin adlı
destanda dönemin sosyal düzenini, insanlar arasındaki eşitsizliği ve
adaletsizliği büyük bir ustalıkla dile getirmiştir.
Nazire
yazma geleneği, Kâşgarlı Ziyayi ve Geribiy ile devam etmiştir. Ziyayi’nin Ḳayġuli
Ḫeber “Kaygılı Haber” ve Tört Derviş
“Dört Derviş” adlı eserleri bu tür
örneklerdendir. Mesud-Dilara
destanında deniz yolculuğunu tasvir etmiştir. Ayrıca, şairin Vamık-Uzra adlı destanı da mevcuttur. Geribiy’in
Behram Şah destanı ise, Ali Şir
Nevaî’nin Seba-i Seyyâre “Yedi
Gezegen” adlı eserine nazire olarak yazılmıştır. 1841’de Kaşgar’da yazdığı Kitab-ı Ġarib destanında kötülüğü,
riyakârlığı, hıyaneti eleştirir.
Bilal Nazım
(1825-1900), gerçek hayatı şiirleştirmesiyle dikkat çekmiş; hayatın içindeki
sorunların, zenginlik ve fakirliğin, dostluk ve düşmanlığın şiir hâlinde halka
ulaşmasını sağlamıştır. Gezat
Der Mülki Çin destanında Uygur halkının millî mücadelesini ve
kahramanlığını anlatır.
Molla Şakir Zafernâme adlı eserinde halkını ve
savaşı tasvir etmiş; Aksu’daki devlet yöneticilerini eleştirmiştir.
Seyit Muhammed Kaşi Şerh-i Şikeste adlı destanında (1882) Uygur
halkının yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir.
20. YÜZYIL UYGUR EDEBİYATI
Bağımsızlık
mücadelelerinin tema olarak öne çıktığı bir dönemdir. Abdurrahman Han Goca Destanı,
bağımsızlık konusundaki en meşhur destandır. Oluşum tarihi muhtemelen 1905 ve
1911 yıllarına rastlar. Destanın ardından 1911’de Kumul’da Timur Helpe öncülüğünde Kumul ayaklanması meydana gelmiş ve Timur Helpe Destanı da bu şekilde ortaya
çıkmıştır.
Seyit Noçi,
Dihḳanniŋ Ahi
“Çiftçinin Ahı”, Ceŋ Ḳilayli Halayiḳ “Savaşalım Halkım”, Lenin Hikmeti “Lenin Hikmeti” adlı
şiirleri Uygur halkının maruz kaldığı haksızlığı dile getirir.
“Ceditçilik”
hareketiyle birlikte okullar açılır ve yayıncılık faaliyetleri başlar.
Kutluk Şevki,
1911’de Kaşgar’da Aŋ “Fikir” gazetesini
çıkarmaya başlar.
Ekim
Devrimi ve 4 Mayıs hareketinin etkisiyle yeni bir dönem başlar. Milli edebiyat
dönemi olarak kabul edilebilen bu dönemde tarih kitaplarında artış gözlenir. Tarih-i Hemidi,
Osmanlı tarihinin Doğu Türkistan’daki uzantısını araştıracaklar için çok önemli
bir kaynaktır.
1930-1940’lı Yıllar
Çin’deki
siyasi gelişmeler Ceditçilik akımının önünü keser. Buna tepki olarak Kumul’da
çıkan ayaklanma pek çok şair ve yazarın ismini öne çıkarır. Abduhalik Uygur (1901-1933), Armiya Nimşehit (1906-1972), Zunun Kadiri (1912-1989) Ehmed Ziyai (1913-1989) çağdaş Uygur
edebiyatının ilk ve önde gelen temsilcileridir. 1940’lı yıllarda çağdaş
Uygur edebiyatı Lutpulla Mutellip
(1922-1945),
Abdurehim Ötkür (1923-1995) gibi
şair ve yazarları kazanır.
Abduhalik Uygur
Uygur’un
Sen Kimniŋ Oġlisen, Oylisaŋçu “Sen Kimin
Oğlusun, Düşün Lütfen” adlı şiiri 1933’te meydana gelen Hoten ayaklanmasında
marş olarak okunmuştur. Turfan ayaklanmasına bizzat katılmış ve bu ayaklanmada
şehit düşmüştür. Oyġan “Uyan”, Gezep ve Zar “Öfke ve Çığlık”, Zulumġa Ḳarşi “Zulme
Karşı”, Körüngen
Taġ Yiraḳ Emes “Görünen Dağ Uzak Değil”, Köŋül Ḫahişi “Gönül Arzusu” gibi şiirlerinde vatanı için
sürdürdüğü mücadeleyi görmek mümkündür.
Nimşehit
1906’da
doğdu. Medrese yıllarında Envâru’l-Huda/Haḳiḳat
Nurliri adlı kasidesini yazar ve bu eserle meşhur olur. 1933’teki
halk ayaklanmasına bizzat katılır ve yaralanır. Bu olaydan sonra nimşėhit
“yarımcan” mahlasıyla şiirler yazar.
Veten Muhebbeti “Vatan
Sevgisi” (Şincan Helk Neşriyati 1957), Şėirlar “Şiirler” (Şincan Helk Neşriyati 1963), Yürek Sözi
“Yürek Sözü” (Milletler Neşriyati 1980), Miŋ Öy ve Perhad-Şėrin “Bin Ev ve Ferhat-Şirin”
(Keşker Uygur Neşriyati 1987) eserlerinden bazılarıdır.
Zunun Kadiri
1912’de
doğdu. Sanat çevrelerinde Cahaletniŋ Capasi “Cehaletin Cefası” (1937) adlı
üç perdelik oyunu ile tanınmaya başlar ve ardından Ġunçem “Goncam”, Gülnisa
“Gülnisa”, Uçraşḳanda
“Karşılaşınca” adlı sahne eserlerini ortaya koyar.
1954’te
Toy adlı oyunu yazar. Meşhur eserlerinden biri de Gerip-Senem operasıdır. 1981’de eserin senaryosunu da yazar.
Muellimniŋ Ḫeti “Öğretmenin
Mektubu”, Küçükke
Hucum “Köpek Yavrusuna Hücum”, İkki Barmiḳim Bilen “İki Parmağımla”, Maġdur Ketkende “Mağdur Gidince”
adlı hikâyelerinde Gomindan yönetimini eleştirmiştir. Çėniḳiş
“Öfke”, onun en meşhur hikâyesidir.
Ehmed Ziyai
1913’te
doğdu. 1928 yılında Gül ve Bulbul
lirik destanını yazmış ve Ziyai mahlasını ilk defa bu destanda
kullanmıştır.
Yurt-El Üçün “Vatan
ve Halk İçin”, Şair
Ḫiyali “Şair
Hayali”, Ter
Bilen “Ter ile”, İçkiniŋ Kimniŋ Ḳėni “İçtiğin Kimin Kanı”, Yürekni Öget Helḳ Gėmige
“Yüreği Alıştır Halkın Gamına” meşhur şiirlerindendir. Şiirlerinde vatanın ve
halkın hürriyeti için mücadele etmek gerektiğini vurgular.
Lutpulla Mutallip
Halkının
cehaletten ve esaretten kurtulması için yazmış olduğu şiirler, makaleler ve sahne
eserleriyle yetinmemiş fiilen de bu uğurda mücadele etmiştir.
Abdurehim Ötkür
Üniversite
yıllarında şiir yazmaya başlamıştır. 1945’ten sonra yazdığı şiirler de millî
ruhla kaleme alınmıştır.
Kültür Devrimi
Bu
dönemde hürriyet/vatanperverlik, millî ruhu güçlendirme, millî birlik ve
beraberlik duygusu bütün eserlere hâkim olmuştur.
Edebi
faaliyetler Çin merkezli siyasi gelişmelere bağlı olarak şekillenmiştir.
Mao ve
Dörtlü Çete döneminde baskı politikaları devam etmiştir. 1976’dan sonra bu
baskılar nispeten azalmıştır.
Abdulla Talib, Ḳaynam
Örkişi adlı eserinde Lutpulla Mutellip’in hayatına yer verir.
Abdurehim Ötkür,
hürriyet ve özgürlük konulu şiirlerini Ömür
Menzilliri ve Keşker Kėçisi adıyla
yayınlar.
1990’da
yaşanan bir isyandan bahane baskıcı politikalar arttırılmıştır.
Ziya Semediy,
Kazakistan Uygur edebiyatının tiyatro ve dram alanındaki en önemli
temsilcisidir. Ḳanliḳ Kek “Kanlı İntikam”, Hitay Zindanlirida “Çin zindanlarında”
ve Zulumġa Zaval “Zulme Zeval” gibi
piyeslerinde Uygur halkının yaşadığı sıkıntıları tasvir etmiştir.
Çağdaş Uygur Edebiyatı
Ziya Semediy
(1914-2000)
İli
gazetesinde şiirler yazar. Daha sonra ise Roşen “Ruşen” ve Ḳanliḳ Taġ “Kanlı Dağ” adlı oyunları kaleme alır.
Gerip ve Senem adlı
müzikal oyunu ve Köyümçan
Ana “Mihriban Ana” ve Siri Ėçildi “Sırrı Açıldı” gibi komedi eserlerini
yazar.
İnkılap
Taŋı
gazetesinin baş redaktörü olur.
Sürlük Minutlar
“Korkulu Dakikalar” ve Hitay Zindanlirida “Çin Zindanlarında” adlı
dramlarını yazar.
1951-1952
yıllarında Zulumga
Zeval “Zulme Zeval”; 1953’te İli Deriyasi Boyida “İli Nehri Kenarında” adlı
eserleri yazar.
Mayimhan
(1965), Jillar
Siri “Yılların Sırrı” (1967-1969), Esirden Esirge “Asırdan Asıra”
(1974), Örük
Gülligen Çaġda “Erik Çiçek Açtığında” (1976), Geni Batur (1978), Ehmet Ependi
(1995) adlı eserleri Kazakistan’da yayımlanır. Laşman adlı piyesi sahneye konur.
Yazarın,
köylü gençlere ithafen yazdığı Örük Gülligen Çağda hikâyesi, her şeyden önce konusunun
güncelliği ile dikkat çeker. Eserde, Adil ve Hatice tipleri aracılığıyla o
zamanki Sovyet gençlerinin kolhoz ekonomisi ve kültürünü geliştirme yolundaki
faaliyetleri anlatılır. Gençlerin emeğe değer veren prensip sahibi kişiler
olarak yetişmeleri, dikkat çekici olaylar ve psikolojik tasvirlerle verilir.
Abduhalik Uygur
(1901-1933)
İlk
şiirlerinden biri olan Seġiniş “Özlem” şiirinde sevgiliye özlem değil;
aydınlığa/hürriyete duyduğu özlemi, temsili ifadelerle tasvir etmiştir.
Karanlığa gömülmüş dünyanın tan yerinin ağarmasıyla aydınlanacağına olan
inancını İstimes
“İstemez”, Bardur
“Vardır”, Oyġan
“Uyan” şiirleriyle dile getirmiştir.
Heḳiḳetniŋ Ruhi Ḳeçip Ketti Mėnim Diyarimdin “Hakikatın Ruhu Kaçıp Gitti
Benim Diyarımdan” adlı şiirinde kendi vatanında bulamadığı hakikat ruhuna Lenin
diyarında kavuştuğunu ifade etmiştir.
1927 yılında
Akartiş Birleşmisi “Eğitim Derneği” adı altında eğitim ve öğretim
derneğini kurar ve okul açar.
1928
yılında Har
“Diken”, Gezep ve
Zar “Öfke ve Çığlık”, Açil “Açıl”, Üzülmes Ümid “Kesilmez Ümit”, Körüngen Taġ Yiraḳ Emes
“Görünen Dağ Uzak Değil”, Köŋül Ḫahişi “Gönül İsteği” gibi şiirlerinde hiç korkmadan
halkın hürriyet isteğini dile getirir.
1933
yılında Şeng Şisey hükûmeti tarafından tutuklanır ve aynı yıl Turfan’da
öldürülür.
Lutpulla Mutellip (1922-1945)
İlk
şiirleri İli gazetesinde Lutun mahlasıyla
çıkar.
Ḫelḳimge “Halkıma”, Bu Mėniŋ Yaş Gunçe Gülüm Ėçilatti “Bu Benim Genç
Gonca Gülüm Açılırdı”, Biz Şincan Oġul Ḳizliri “Biz Şincan Oğul Kızları”, Küreş “Mücadele”, Küreş Dolḳunliri
“Mücadele Dalgaları” vb. şiirleri Şincan gazetesinde çıkar.
1942’de
Şincan Gazetesi’nde yazarlık yapmaya başlar ve şiirleri, Edebiyat Gülzari başlıklı sayfada çıkar.
Ayrıca, 1942 yılından itibaren bu sayfada şairin Edebiyat Neziriyisi “Edebiyat
Teorisi” başlıklı meşhur eseri de yayımlanır.
Çimengül, Küreş Ḳizi, Çiŋ Moden
(A. Ötkür ile birlikte) gibi tiyatro eserleriyle Uygur tiyatro tarihine de
büyük ölçüde katkı sağlamıştır.
Yillarġa Cavap
“Yıllara Cevap”, Ḫoş “Elveda”, Şair Toġrisida Muveşşeh “Şair Hakkında Muvaşşah”, Bahar Heḳḳide Muveşşeh “Bahar
Hakkında Muvaşşah”, Ḫiyalçan Tilek “Hülyalı Dilek”, Muhebbet hem Nepret “Muhabbet ve
Nefret”, Peryat
“Feryat”, Oġlum
Heḳḳide Mersiye “Oğlum Hakkında Mersiye”, Veten Ėla, Ḫeliḳ Ėla “Vatan
Âlâ Halk Âlâ” başlığı altında yazdığı şiirler ve Samsaḳ Aḳaŋ Ḳaynaydu “Sarımsak Ağabeyin Öfkeleniyor”, Küreş Ḳizi
“Mücadele Kızı”, Borandin
Keyinki Aptap “Fırtınadan Sonraki Güneş”, Çiŋ Moden, Çimengül adlı tiyatro eserleriyle
halkının cehaletten ve esaretten kurtulması için mücadele eder.
1945’te
23 yaşındayken Aksu’da idam edilir.
Abdurehim Ötkür
(1923-1995)
Yeŋi Cungo Gülistaniġa “Yeni
Çin Gülistanına”, Çin-Japon savaşının devam ettiği bu dönemde vatanperverlik
duygusuyla yazılmış ilk şiiridir.
1942-1943
yıllarında Keŋ Ḳanat Laçin “Geniş
Kanatlı Şahin” ve İyul Boranliri “Temmuz Fırtınaları” adlı şiirleri yazar. Tamçe Ḳandin Milyon Çeçekler “Bir
Damla Kandan Milyon Çiçek” adlı bir perdelik oyun ve L. Mutallip’le birlikte yazdığı Çiŋ Moden dramı yine bu yılların ürünüdür.
Taŋ Şamalliri “Tan
Rüzgârları”, Böşük
Elliyi “Beşik Ninnisi”, Dėŋizdin Sada
“Denizden
Seda” milli ruhla yazılmış şiirleridir.
Yürek Muŋliri “Yürek
Sıkıntıları” 1946’da; Tarim Boylari 1948’de yayımlanır.
Ömür Menzilliri “Ömür
Menzilleri” (1988) adlı şiir kitabı ile İz (1985) ve Oyġanġan Zemin “Uyanan Toprak” (1989) adlı tarihî
romanları yayımlanır.
İz
romanında Uygur halkının 1907’deki Kumul Çiftçiler Ayaklanması ve 1912’deki
Timur Helpe (Timur Halife) İsyanı ile yaşadığı sıkıntılar anlatılır ve bu
yaşananların gelecek nesillerde “iz” bırakması amaçlanır.
Ünite 7
Balkanlarda Türk Edebiyatı
& Karakalpak Edebiyatı
Milattan
sonra 4. yüzyıl sonunda Hunlar Balkanlara inerek bu bölgenin kaderinde önemli
rol oynadılar.
13. yüzyıl
ortalarında Moğol istilasından kaçan Anadolu Türklerinden Sarı Saltuk ile sonra
onun adı ile anılan diğer Türkmen aşiretleri de Balkanlara geçerek Dobruca,
Babadağ ve Deliorman bölgelerine yerleştiler ve ilk Müslüman Türk cemaatlerini
meydana getirdiler.
Süleyman
Paşanın 1354 yılında Çanakkale boğazını geçip Gelibolu’ya ayak basmasıyla fetih
hareketi başladı. Fetihleri göçler takip etti. Göçlerle birlikte Balkanlarda
Türk kültürü yerleşti, çeşitli şehirler kültür merkezi hüviyeti kazandı (Safya,
Varna, Silistre, Belgrad gibi).
Türklerin
Balkanlardaki varlığı Balkan Savaşları’ndan sonra ortadan kalktı.
Bulgaristan Türk
Edebiyatı
93
Harbi’nden sonra 3 Mart 1878 tarihinde Berlin antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu
topraklarından koparılan topraklar üzerine Bulgaristan adı altında yeni bir Balkan
devleti yaratıldı.
Bulgaristan
nüfusunun yaklaşık 1/4'ü Türklerden oluşmaktadır.
Bulgaristan
Türkleri 1878’den itibaren çeşitli gazete ve dergiler çıkarmış, bu yayınlarında
İstanbul Türkçesini kullanmışlardır. Harf inkılabına paralel olarak 1928
yılında Latin alfabesini kullanmak istemişler ancak devlet engeliyle
karşılaşmışlardır.
Bulgaristan
Türklerinin edebiyatı üç bölümde incelenebilir:
Birinci dönem 1878-1944
(Bulgar Krallığı Dönemi)
Bu
dönemde şiir, makale ve denemeler arasında şiir ön planda yer aldı. Dönemin
önde gelen yazarları ve şairleri: Abdullah Meçik, Mehmet B. Perim, Mustafa Alyanak,
Muharrem Yumuk, Mehmet Fikri, Mustafa Oğuz, Osman Sungur-Keskioğlu.
İkinci dönem 1944-1989
(Bulgaristan Halk Cumhuriyeti Dönemi)
Dönemin
ilk 25 yılında devlet Türkçe öğretime izin verir, edebiyatın bütün türlerinde
önemli gelişmeler olur. 1969 yılında Türkçe neşredilen gazeteler, dergiler
kapatılır, kitap neşri durdurulur ve eğitimdeki Türkçe ders saatleri gittikçe
azaltılır. 1985 yılın ilk aylarında “Bulgarlaştırma” siyaseti iyice güçlenir.
Üçüncü
Dönem 1989’dan günümüze kadar (Bulgaristan Cumhuriyeti)
Bulgaristan
Türkleri edebiyatında, şiir her zaman ön planda gelmiştir. 1960 yıllarından
sonra öykü, roman, piyes, eleştiri ve diğer türlerde kayda değer eserler verilmiştir.
Dönemin
önemli edebiyatçıları: Mehmet Sansar, Necmiye Mehmet, Ali Boncuk, Mehmet Ali
Oruç, İsa Cebeci, Arzu Tahir, Hüseyin Rasim, Havva Pehlivan, N. İbrahim,
Firdevs Mehmedali, İdriz Ömer, Galip Mehmet, İbrahim Kamberoğlu, Ahmet Ali,
Zait İsmail, Süleyman Mustafa, Mümin Yusuf, Leman İlyas, Zeliha Seyit ve İsmet
Bayram.
Üçüncü dönem: 11 Kasım 1989
yılından - Günümüze kadar
11
Kasım 1989 yılında Bulgaristan’da demokratik bir darbe gerçekleştirildi,
totaliter rejimin diktatörü Todor Jivkov idareden uzaklaştırıldı, yerine daha
demokratik bir yönetim getirildi. Türkçe yasak kapsamından çıkarıldı.
1992
yılında Kuzey Bulgaristan’ın Razgrat şehrinde Servet Tatar’ın başkanlığında Deliorman Türk Yazarlar Birliği,
Güney Bulgaristan’ın Kırcali şehrinde Aliş
Sait’ in başkanlığında Arda adlı Türk yazarlar birliği kuruldu. 1993
yılında da Şumen şehrinde Türkolog Resmi
Şerif başkanlığında “Türk Dilini Koruma Derneği” kuruldu.
Bulgaristan
Türk edebiyatı, günümüzde demokratik şartlar içinde, totaliter rejimde aldığı
yaraları sararak gelişmeye devam etmektedir.
Dönemin
önemli edebiyatçıları: Mustafa Çete, Ali Tiryaki, Hüseyin Köse, Haşim Akif,
Naim Bakoğlu, Nevzat Yakup, Nurten Remzi, Fehim Hüseyin, Durhan Mahmut, Saffet
Mustafa, Mukaddes Akman, Nefise Habip, Fatma Hüseyin, Haşim Semerci, Habil
Kurt, Hasan Üzeyir, Resmiye Mümün, Kamil Topçu ve Osman Solak
Makedonya ve Kosova Türk
Edebiyatı (Eski Yugoslavya)
Makedonya Türk Edebiyatı
Balkan
savaşından sonra Osmanlı topraklarından ayrılan Makedonya önce Sırbistan
Krallığı ve daha sonra da Yugoslavya sınırları içinde varlığını sürdürdü. Üsküp,
Kalkandelen, Gostivar, Kocacık, Ohri, Manastır ve Resna’ya yerleşen Türkler
göçlere rağmen bu gün de orada varlıklarını sürdürmektedirler ve o şehirler
hâlâ önemli Türk kültür merkezleri olarak yaşamaktadır.
Makedonya
8 Eylül 1991 yılında bağımsızlığa kavuştu. Nüfuzu 2 milyon olan küçük bir Balkan
ülkesidir. Türklerin sayısı 120 bin dolayındadır.
Alman
Harbi’nden sonra “Birlik” (1944-2000), “Sesler” (1966-2000), “Sevinç”
(1950-2000) ve “Tomurcuk” (1957-2000) gibi gazete ve
dergiler yayımlandı.
“Yeni
Yol”, kültür ve sanat derneği kuruldu. Dergi ve gazetelerinin etrafında
kısa zamanda yerli Türk şair ve yazarlarının yetişmesi sağlandı.
Bu
dönemde ismi öne çıkan edebiyatçılar: Hüseyin Süleyman, Şükrü Ramo, Abdülfettah
Rauf, Mahmut Kıratlı, Lütfi Seyfullah, Mustafa Karasan, Necati Zekerya, Fahri
Kaya, Nusret Dişo, İlhami Emin, Enver Tuzcu, Recep Murat Bugariç, Sabit Yusuf,
Fahri Ali, Esat Bayram, Selma Ahmet, Avni Engüllü, Suat Engüllü.
1993
yılında Yugoslavya’nın dağılmasından sonra Makedonya bağımsızlığını kazandı.
Günümüzde
haftalık, “Yeni Balkan” gazetesi, aylık “Vardar”,
“Köprü”
dergileri Üsküp’te, “Hikmet” adlı ilmi araştırma dergisi de Gostivar’da
yayın hayatını sürdürmektedir.
Bekir
Adi, Melahat Engüllü, Leyla Şerif, İrfan Bellür, Esra Süleyman, Hakan Şerif,
Hüsref Emin, Rıfat Emin, Biba İsmail, Zeynep Hüseyin, Enver İlyas vb.
eserlerini Türkçe yazmaya devam etmektedirler.
Kosova Türk Edebiyatı
Kosova,
Balkan Savaşı’ndan sonra Osmanlı topraklarından koparıldı,
Sırbistan’a
verildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’da özerk bir bölge olarak
kaldı.
1951
yılından sonra okullarda Türkçe okutulmaya başlandı. Priştine’de “Gerçek”,
Prizren’de “Doğru Yol” dernekleri kuruldu.
1970-1990
yılları arasında yayınlanan haftalık “Tan”, gazetesi “Çığ”, “Esin”,
“Kuş”, “Çevren”, adlı dergilerin yayın hayatına girmesi Türk
kültürünün ve edebiyatının gelişmesinde yeni bir sayfa açtı.
Mamuşa
belediyesi bu gün Kosova’da ve Avrupa ülkelerinde resmi dili Türkçe olan tek
belediyedir.
Kosova’daki
şairler bu gün Hacı Ömer Lütfi ve Aşık Ferki’nin şiir geleneğini devam
ettirmektedir.
Romanya Türk Edebiyatı
Diğer
Balkan ülkelerinden farklı olarak Romanya’da Batı Oğuz Türkleri ve Tatar Türkleri
iki grup olarak varlıklarını sürdürmektedir.
Belli
başlı şair ve yazarlar: Mehmet Niyazi, İsa Halim Yusuf, Nevzat Yusuf, Yaşar
Memedemin, Altay Kerim, İsmail Ziyaeddin, İsmail Davut, Gülten Abdullah, Enver
Mahmut, Emel Emin, Güner Akmolla, Neriman İbrahim, Necibe Şüküri, İon Arion,
Cevat Reşit, Acıemin Baubek, Fatma Sadık, Ahmet Hacı Cemal, Mustafa Ali Mehmet,
İnci Emin ve İrfan Mehmet. Türk şairleri arasında Romence de şiirler yazan Fatma Sadık Romen şiirine Şark imgeleri
taşıyan ilk şair olarak Romen edebiyatında da önemli yer tutmaktadır.
Yunanistan–Batı Trakya Türk Edebiyatı
Günümüzde
ilk ve orta dereceli okullarda dersler Türkçe okutulmaktadır.
Mehmet
Hilmi, Mehmet Arif, Alirıza Saraçoğlu, Hüseyin Mahmutoğlu, Rahmi Ali, Mehmet
Çolak, Mücahit Mümin, Naim Kazım, Salih Halil, Reşit Salim, Şükran Raif,
Hüseyin Mazlum, Aliriza Saraçoğlu, Mehmet Hilmi, Gülten Mustafa, Abdurrahim
Dede, Ercan Caneri, Mehmet Dükancı, Hasan Ahmet, Füsün Suka, Sema Tahsinoğlu,
Hülya Emin, İbrahim Baltalı, Mustafa Çolak Batı Trakya’da önde gelen
edebiyatçılardır.
Moldova-Gagavuz Yeri Gagavuz Edebiyatı
Gagavuzlar
Ortodoks Türklerdir. Sözlü edebiyatları çok eski ve şaman
efsanelerine dayanmaktadır.
Gagavuz
tarihinde ilk olarak 1907 Romanyalı aydın din adamı, tarihçi ve dilci Mihail Çakır, Romen harfleri ile
Bükreş’te tek sayfalık dinî bir gazete ve dua kitapları yayınlamaya muvaffak
oldu.
Bu gün
Moldova Cumhuriyeti’nde yaşayan 200 bin Gagavuz, Gagavuz Yeri adlı özerk bir
statüde devletlerini kurmuş bulunmaktadırlar.
Yazılı
edebiyat 1957 yılında başladı.
Dionis Tanasoğlu, “Uzun Kervan” adlı tarihi romanı yazarak
Gagavuz
Türklerinin
tarihini ve var olama savaşlarını halkına ve dünyaya duyurma imkânı buldu.
Önde
gelen Gagavuz yazar ver şairleri: Dimitriy Kara Çoban, Stefan Bulgar, Mina
Köse, Gavril Gaydarcı, Stefan Kuruoğlu, Todur Zanet, Petır Yalancı, Nikolay
Baboğlu, Diyonis Tanasoğlu, Nikolay Arabacı, Olga Radova, Lüdmila Karanfil,
İvan Topal, Georgi Genov, Tudorka Arnaut, Tina Sürme.
KARAKALPAK EDEBİYATI
Karakalpaklar
Karakalpaklar,
Kıpçak koluna bağlı bir Türk boyudur. Eski Rus yıllıklarında “Karakalpak”
anlamına gelen “Çerniyi Klubuki”, Arap
kaynaklarında “Karabörklü” adlarıyla anılırlar.
Kökenleri
sorulduğunda Kazan yakınlarındaki Volga sahillerini işaret ederler.
Timur,
onları Sırderya boyuna yerleştirmiştir. 1873 yılında Rusya’ya bağlandılar.
Merdikâr
isyanında çok sayıda kayıp verdiler. Ekim devriminden sonra Hivelilerle
birlikte hareket etmişlerdir. Sovyet hükûmeti kurulduktan sonra Hive yerine
Karakalpakistan Cumhuriyeti kurulmuştur. 1928 yılına kadar Arap alfabesini,
1928-32 yılları arasında Latin alfabesini, 1932’den itibaren de Kiril
alfabesini kullanmışlardır. 1996’dan sonra Latin alfabesi yaygınlaşmaya
başlamıştır.
19.
asır Karakalpak edebiyatı açısından önemli bir merhaledir. Karakalpaklar, kendi
ağız özelliklerinin ağırlıklı olduğu yazılı eserleri, 19. yüzyıldan itibaren
verdiler.
Bu
yüzyılda Karakalpak edebiyatına Künhoja,
Ejiniyaz (Hacıniyaz), Berdak ve Öteş gibi söz ustaları damgasını vurdu. Şiir türünde yetkin eserler
yine bu dönemde icra edildi. Künhoja, Ejiniyaz ve Berdak gibi şairler, kendi
zamanlarının ozanları, bahşıları olsalar da, onlar “bahşı” olarak değil, “şair”
olarak tanınmışlardır.
1905-1907
yılları arasındaki Çarlık Rusya’sına karşı yapılan ayaklanma hareketleri ve Bolşevik
düşüncenin gelişmesi, ister istemez edebiyata da tesir eder. Bunu, Omar’ın “Bareken” (Var İmiş) Ayapbergen’in
“Yaranlar”, “Garip”, Abdikadir’in “Bolar” (Olur), “Kerek” (Gerek) şiirlerinde ve daha başka şairlerin mısralarında
görebilmekteyiz. Kudaybergen Jebegen ulı
(oğlu)’nın “Merdikâr” destanı, Kazakbay Hojaniyaz ulı’nın “Bola Basladı” (Olmaya Başladı) şiiri,
1916 yılı olaylarının temel sebeplerini açıkça göstermekte ve onları şiir
diliyle aktarmaya çalışmaktadır.
Sıdık Tokpanulı, Omar, Ayapbergen, Jañabay gibi
şairler devrin genel durumuyla ilgili şiirler yazmışlardır.
Bu
devirdeki şairlerin ana teması, sosyal adaletsizliktir.
Devir
edebiyatının türlerine bakıldığında ise lirik ve epik (destanî) türlerin, hiciv
(satira) ve mizahın, atışmaların devam ettiği ve geliştiği görülür. Ayrıca
“fabl” (timsal) türü de bazı şairlerin şiirleri arasında yerini almıştır.
Bu
devirde göze çarpan en önemli şairler Öteş, Gülmurat, Sarıbay, Omar Süyirbek
ulı, Kulmurat, Sıdık Tokpan ulı, Annakul, Begjan, Abdikadir Bekimbet ulı,
Kudaybergen Jebegen ulı, Kazakbay Hojaniyaz ulı ve Jañabay’dır.
Karakalpak
Sovyet şiirinin ortaya çıkışı, 20. yüzyıl başlarına denk gelir.
Ekim
devrimini ve yeni yaşam tarzını terennüm eden Karakalpak şairleri, Ayapbergen
Muvsayev, Seyfulğabit Mejitov, Kasım Evezov, Karabay Ermanov, Hojamet Ahmetov,
Aytbay Metyakubov, Jolmurza Aymurzayev, Asan Begimov’dur.
Bu
dönemde yazılan şiirler, daha çok propagandaya yönelik olarak yazılan küçük
şiirlerden ibarettir.
Karakalpak
Sovyet drama sanatının öncüleri, Kasım Evezov, Seyfulğabit Mejitov
ve A. Ötepov olmuştur.
K. Evezov - “Tilek Jolında” (Dilek Yolunda), S. Mejitov - “Ernazar Alaköz” (Ernazar Alagöz) , “Soñğı Selteñ”
(Son Hareket), “Bağdagül”;
A. Ötepov - “Teñin Tapkan Kız” (Dengini Bulan Kız), “Boyavşı Vekil”
(Boyacı Vekil / Temsilci), “900 gramm”
“Tañ
Nurı” (Tan Nuru / Sabah Işığı) tiyatro topluluğu, ilk Karakalpak tiyatrosunun
doğuşuna zemin hazırlamıştır.
1930’lu
yılların başında Karakalpak nesri ortaya çıkar.
Birinci
Dünya Savaşı öncesi, yazarlar pek çok hikâye ve nesir yazıları yazarlar.
Özellikle Mirzağaliy Deribayev’in “Mıñlardıñ Biri” (Binlerin Biri) ve Amet Şamuratov’un “Eski Mektepte” adlı hacimli nesirlerini ayrıca belirtmek gerekir.
Belirtilen eserlerde, devrimden önceki Karakalpak halkının ağır hayat şartları
anlatılır.
Birinci
Dünya Savaşı yıllarında Karakalpak yazarları, ateşli mısra ve satırlarla halkı
düşmanla savaşmaya çağırır.
Savaştan
sonraki devirde drama türünde de ilerlemeler göze çarpar. Aymurzayev’in “Aygül-Abat” (Aygül ve Abat), “Berdak”; S. Hojaniyazov’un “Süymegenge Süykenbe” (Sevmeyene Dayanma/ Güvenme),
“Talvas”
(Çırpınma/ Gayret) vb. piyesleri yazılıp sahnelenir.
Karakalpak
edebî tenkidiyle edebiyat araştırmalarının ortaya çıkışı da bu yıllara tesadüf
eder.
Bu
yıllarda edebî tercümeler de canlanır.
Karakalpakistan
Sovyet Yazarlar Birliği kurulduktan sonra 1930’lu yılların ikinci yarısından
itibaren Birliğin yayın organı “Miynet Edebiyatı”
(Emek Edebiyatı) adlı kaliteli dergi çıkmaya başlar. Dergi, edebî tenkit ile
edebiyat araştırmalarının gelişmesine özel hizmet eder.
Savaştan
sonraki devirde edebî tenkit ve edebiyat araştırmaları alanında da büyük
gelişmeler yaşanır.
Savaştan
sonraki dönemde ortaya çıkan romanlar arasında Asan Begimov’un “Balıkşınıñ Kızı” (Balıkçının Kızı),
Ö. Ayjanov’un “Aral Kuşağında” (Aral Kucağında),
Jolmurza Aymurzayev’in “Emivderya Boyında”
(Amuderya Boyunda), H. Seytov’un “Maşakatlı Bahıt”
(Meşakkatli Baht/Hayat), A. Bekimbetov’un
“Avır Tağdirdi
Jeñivşiler” (Ağır Kaderi Yenenler), Tölepbergen
Kayıpbergenov’un “Karakalpak Kızı”,
K. Sultanov’un “Ak Derya” (Ak Nehir) vb. romanları
sayılabilir.
Ünite 8
Diğer Çağdaş Türk
Edebiyatları
Başkurt Edebiyatı
19. yüzyıl
öncesine ait edebî eserleri, dönemin genel Kıpçak edebiyatı ve dönemin ortak
Türk edebiyatı geleneğine bağlıdır. Sözlü edebiyat geleneği güçlüdür.
19. yüzyıldan
itibaren dini ve tasavvufi temalar başta olmak üzere aşk, sevgi ve tabiat
konuları etrafında eserler vermeye başlar.
19. yüzyılın
ilk yarısında özellikle dört isim öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki, Ebilmelih Kargalı’dır. 1782-1833
yıllarında yaşayan Kargalı’nın en önemli eseri, “Tercüme-i Hacı Ebilmelih El-Biste-i Es-Segidi”dir.
Din büyükleri ve evliyalar hakkındaki anlatılar aracılığıyla kendi döneminin
aksaklıklarını dile getirmesi bakımından önemlidir.
Dönemin
bir başka şairi ise, Hüsniyar’dır.
Başkurt
edebiyatında manzum seyahatnamesi ile tanınmaktadır. Eserde kendisinden de bahsetmesi
dolayısıyla otobiyografik bir eser niteliğindedir.
Şemsettin Zeki,
Arap
ve Fars edebî türlerinin pek çoğunu büyük bir ustalıkla kullanan şair, kimi
gazellerinde hayatın geçiciliği, üretkenlik gibi konuları da ele alarak, yeni
temalarla Başkurt şiirini zenginleştirmiştir. Onun kullandığı bu farklı
temalar, öğrencisi olan M. Akmulla’ya
da örnek olacaktır.
Geli [Ali] Sokoroy,
Tatarcada
adı Gali Çokrıy şeklinde yazılır.
Medreselerde
eğitim aldıktan sonra köyüne döner. Fosul-i Erbeğa (Dört Mevsim), Medħ-i Kazan (Kazan’ın Methi), Şemğ Ez-Ziya
(Mum Işığı) gibi eserleri vardır.
Eğitim,
okumak, çalışmak gibi konular şiirlerinin ana temasını oluşturmaktadır. “Sabakka Töşkenémde” (Derse Girdiğimde)
adlı manzumesinde anne-babanın verdiği aile içi eğitimin öneminden bahsetmektedir.
Mensur
eserleri de
Başkurt
edebiyat tarihinde oldukça önemlidir. Bu eserler: “Hacnâme”,
“Tabın Başkurtları
Şeceresi” ve “Tevarih-i Bulgariya yeki Terkib-i Gari (Arilerin
Oluşumu veya Bulgar Tarihi)’dir.
19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren dinî ve ahlakî öğretiler bir kenara
bırakılır ve özgürlük, eğitim, çağdaşlaşma, ilerleme gibi düşünceler halka
aşılanmaya başlar.
Miftahettin
Akmulla, Yaşamı
boyunca pek çok bölgede gezerek sosyal fikirleri aşılamaya, sınıf
farklılıklarının anlamsızlığını vurgulamaya gayret etmiştir.
Ona
göre mollalar, halkın sosyal hürriyetindeki en büyük engellerden biridir.
Suçsuz
yere Troytsk zindanlarına atılmıştır.
Adaleti
bir türkü gibi diline dolayan şair, halkı bilime ve bir sanat sahibi olmaya
davet etmiştir. Dili de sade ve anlaşılırdır. Biçim
olarak şiirlerinde çoğunlukla klasik rübai şeklini tercih etmiştir. “Başkorttarım Ukıv Kirek” (Başkurtlarım
Okumak Gerek) adlı şiiri, yalnızca şiir olarak kalmayıp bir millî nasihat
olarak günden güne Başkurt edebiyatında ve Başkurt halkı arasında kendini
bulmuştur.
Möhemmetselim
Ömötbayev, çeşitli
yerlerde sekreterlik ve komutanlık görevlerinde bulunur.
Başkurt
tarihine özgü vesikaları tercüme etmesiyle ya da derlemesiyle de önemli bir
yere sahiptir. “Cihanname” (Coğrafya Kitabı), “Yomran Tabın”,
“Hac Seferé”
gibi eserleri basılmadan kalmıştır. En önemli eseri “Yadkar”
(Hatıra) adlı eseridir. Yadkar’da yer alan makaleleri, onun eğitime
yönelik fikirlerini içermektedir.
Başkurt
halkında eğitimin, sanat ve edebiyatın gelişmesine engel olan sebepleri belirlemeye
çalışmıştır.
20.
yüzyılda İdil-Ural coğrafyasında başlayan yenileşme hareketleri, eğitim ile
sürerek, siyaset meydanına da sıçramaya başladı. Böylelikle, İdil-Ural
coğrafyasında en çok işlenen tema da sınıf çatışmaları olmuştur.
1907
yılında Orenburg’da Tatarca yayımlanan “Ural” gazetesi, hürriyet
düşüncesi ile birlikte, toplumsal-siyasî şiirin gelişmesini de hızlandırdı.
1902
yılında Mecit Gafuri’nin ilk
eserleri yayımlandı. Gafuri, 1880 yılında dünyaya geldi. Gafuri bu şiirleri ile
halkı bilime ve eğitime davet etmeyi amaçladı. Zenginleri, beyleri ve hatta
idarecileri soysuz kan içiciler olarak tasvir eder. “Yarlılar yeki Öydeş Katın” (Yoksullar ya
da Kuma Kadın) adlı eserinde kadınların düştüğü durum da realist bir bakış ile
tenkit edilmektedir.
Abdulla
Tukay, şiirlerinde benzer temaları
işledi. Bu iki isim 20. yüzyıl edebiyatına en çok tesir eden şairlerdir.
Şeyhzade
Babiç, şiirlerinde
genel olarak halk sevgisi, vatan temasını işler.
Seyfi Kudaş’ın ilk şiirleri, genellikle
satirik tarzdadır ve dönemin ünlü hiciv dergisi “Karmak” da yayımlanır.
Ekim devriminden sonraki şiirlerinde hürriyet teması ağır basmaktadır. “Birsetke Yırı”
(Eldiven Türküsü) adlı eserinde işçi sınıfa ait unsurlar üzerinden oluşturduğu
simgesellik dikkat çeker. “Kuşkayın” romanı Sovyet ziraat sisteminin
kuruluşunu ve bunlar üzerinden idealize edilen insan tipini anlatması
bakımından değerli görülmektedir.
Nazar Nejmi, 1962-1969
yılları arasında da Başkurdistan Yazarlar Birliği başkanlığı görevlerini
yürütür.
“Tulkındar”
(Dalgalar), “Kötölmegen
Yamgır” (Beklenmedik Yağmur), “Yer hem
Yır”
(Toprak ve Türkü) gibi eserleri ile şiir kabiliyetini gösterir. 1960-1970
yılları arasında yazdığı “Dus Turahında Un Bér Yır” (Dost Üzerine On Bir
Türkü), “Küldek”
(Gömlek), “İbles”
(İblis), “Ural”
manzumeleri onun epik eserlerinin derin bir dramatizm ile doldurulduğunu
gösterir.
En
üretken olduğu saha tiyatrodur. “Yazgı Yır” (Bahar Türküsü), “Sakırılmagan Kunak” (Davetsiz Misafir), “Garmunsı Dus”
(Akordiyoncu Arkadaş), “Kürşelerge Kunak Kilgen” (Komşulara Misafir
Gelmiş) gibi piyesleri Başkurt Devlet Akademisinin drama tiyatrosunda
sahnelenmiştir.
Mostay Kerim, şiirlerindeki
betimlemelerde de Başkurdistan coğrafyasının zenginliği en çok başvurduğu kaynaktır.
M. Kerim de özellikle tiyatro alanında oldukça mahir olduğunu göstermiştir.
KARAÇAY-MALKAR EDEBİYATI
Karaçay-Malkar Türkleri
Kafkasya
bölgesinde Sovyetler Birliği dönemi boyunca kültürel birliklerini muhafaza
etmeyi başaran Karaçay-Malkar Türkleri, dillerini de ortak bir edebî dil etrafında
birleştirmeye muvaffak olmuşlardır.
Arap
harflerine dayalı bir alfabe kullanan Karaçay-Malkarlılar yerel bir lehçe
özelliği taşıyan dillerini yavaş yavaş işlemeye başlamışlar, edebî eserler
verebilecekleri edebî bir dilin temelini atmışlardır.
Yazılı
edebiyatının temelini aslında bir halk şairi olan Kâzım Meçi atmıştır.
“Ölüm Gelir”
adlı şiiri modern Karaçay-Malkar şiirine giden yolun başlangıcı sayılır.
İslam Kırımşavhal (1864-1910) Rus
Çarlığının ordusunda subay olarak görev yaptı. Satirik şiirleri ile
tanındı.
İmam
olan İsmail Akbay Karaçay halkının
eğitimine, dil ve kültürüne ilgi duydu. İmamlığı bırakıp edebi eserler vermeye
başladı. 1916 yılında “Ana Tili” (Ana Dili) adlı ilk kitabını Tiflis’te
yayımladı. Çocuklar için yazdığı Sakla, kesme! (Koru, kesme!) adlı eseriyle tabiat
varlıklarına verdiği önemi ortaya koyar.
1924
yılında Latin harflerine dayalı bir alfabe oluşturuldu. Umar Aliy’in “Cangı Karaçay-Malkar Elible” (Yeni Karaçay-Malkar
Harfleri) adlı kitabı aynı yıl yayımlandı.
Karaçay
Özerk Bölgesi’nde yayımlanan “Kızıl Karaçay”, “Tavlu Carlıla”
(Dağlı Fakirler) ve “Tavlu Caşav” (Dağlı Hayatı) adlı gazetelerle
Kabartay-Balkar
Özerk
Cumhuriyeti’nde yayımlanan “Kızıl Kabartay” ve “Kara Halk” adlı
gazetelerde bazı şairlerin Karaçay-Malkar Türkçesinde yazılmış ilk şiirleri
yayımlanmaya başladı.
1920’lerin
sonlarında kaleme aldığı “Tırpancılar”
adlı şiirinde Said Otar halk şarkılarının
kafiye ve mısra düzenini hatırlatırken, şiirin kuruluş tarzı ve konusu ile
Karaçay-Malkar şiirine bir yenilik ve renk getirdi.
Said Şahmırza’nın “Ekim Dalgaları” adlı şiiri Rus proleter
şiirinin etkilerini yansıtmaktadır.
İssa Karaköt, kadının
toplum hayatındaki yerine ve önemine dikkat çeken, ateizm konusunu işleyen ilk
şairdir. “Kafkas” adlı
şiiri Karaçay-Malkar edebiyatının klasikleri arasındadır.
1934
yılında Kabardin-Balkar Yazarlar Birliği’nin kurulması Malkar edebiyatçılarına
yeni imkânlar sağladı. Bu dönemde komünizmin Kafkasya’nın geri bırakılmış dağlı
halkları için bir kurtarıcı olduğunu eserlerinde ifade eden yazarlar ön plana
çıkmaya başladılar. Said Şahmırza’nın
o yıllarda kaleme aldığı “Sürüvçü”
(Çoban) adlı şiirinde bu duygular açıkça görülür.
Şairler
arasında yeni, sevinç ve mutluluk dolu, yürek ısıtan, sâde bir dille yazılmış
lirik şiirler doğmaya başladı. Kaysın Kuliy
ve
Kerim Otar’ın şiirleri buna
örnektir.
Kaysın Kuliy’in
çocukluğu dağlarda çobanlık yaparak at sırtında geçti.
1940
yılında İkinci Dünya Savaşı’na giren Sovyet ordusunda askere alındı. İlk şiir
kitabı Salam
Ertdenlik (Selam Sabah) 1940’ta yayımlandı. 1944 yılında bütün
Malkar halkıyla birlikte Orta Asya’ya sürgüne gönderildi.
1966 yılında
yayımlanan Caralı
Taş (Yaralı Taş) adlı şiir kitabı Maksim Gorkiy Devlet Ödülünü kazandı.
1974’te yayımlanan Cer Kitabı (Yer Kitabı) adlı şiir kitabı Sovyetler
Birliği Devlet Ödülü’nü kazandı. Karaçay-Malkar şiirinin en büyük ustası kabul
edilen Kaysın Kuliy şiirlerindeki güçlü tasvirler, anlatım gücü ve zengin hayal
dünyası ile bütün Sovyetler Birliği şairleri arasında önemli bir yere sahiptir.
Karaçay-Malkar
edebiyatında ilk tiyatro eserlerini ve piyesleri yazan ise Şaharbiy Ebze idi. 1931 yılında “Ogurlu”
(Uğurlu) adlı komediyi sahneledi.
Malkar
bölgesinde ilk drama eseri ise 1930’lu yılların sonunda Ramazan Gela tarafından yazıldı (“Kanlı Kalın”
(Kanlı Başlık)).
Malkar
nesrinde ilk hikâye tarzı eser 1930’lu yıllarda Bert Gurtu tarafından yazılan “Bekir”
adlı hikâye idi. Bert Gurtu’yu izleyen isim 1933-1934 yıllarında
“Karay ile
Karavuz” ve “Unutmayız” adlı hikâyeleri yazan Ahmadiya Ullubaş oldu.
Hasan Appa tarafından yazılan “Kara Kübür”
(Kara Sandık) adlı eser Karaçay-Malkar edebiyatında roman tarzının ilk ve en
güzel örneklerinden biridir.
Eserin üçüncü
cildi Sovyet rejiminin neme nem bir şey olduğunu anlattığı için sansürlendi.
Alman
Harbi’nden sonra yurtlarından sürülüp soykırıma maruz bırakıldılar. 1950’lili
yıllardan itibaren verdikleri eserlerle sürgün acısı ve vatan hasretlerini dile
getirdiler.
1957
yılından sonra yurtlarına geri dönmeye başladılar.
1958
yılının Ocak ayında yayımlanmaya başlayan “Şuyohluk” (Dostluk) adlı
edebiyat dergisi ile “Kommunizmge Col” (Komünizme Yol) adlı gazete
sürgün sonrası edebiyatın gelişip yayılmasında önemli rol oynadı.
Sürgün
sonrası yeni nesil edebiyatçıların eserlerinde savaş aleyhtarı konular, sürgün yıllarında
çekilen acılar, Kafkasya’nın tabiat güzellikleri büyük ölçüde yer aldı.
1970’li
yıllarda Karaçay-Malkar edebiyatçıları İkinci Dünya Savaşı konusuna eserlerinde
ağırlık vermeye başladılar.
Eldar Gurtu’nun “Ör Col” (Dik Yol) (1970), Hasan Şava’nın “Cerni Közleri” (Yerin Gözleri)
(1976), Zeytun Tolgur’un “Kızgıl Kırdıkla”
(Kırmızı Otlar) (1974), Alim Töppe’nin
“Col Küyü”
(Yol Ağıtı) (1978) adlı hikâyeleri savaşı konu almaktaydı. İbrahim Gadiy’in “Nart Uya” (Nart Yuvası), Omar Etez’in “Uruşnu Otunda” (Savaşın Ateşinde)
adlı eserleri de savaşı konu alan romanlar arasındaydı.
ÇUVAŞ EDEBİYATI
“Çuvaş”
adının kökeni ile ilgili olarak N. İ. Zolotniskiy
“sesiz, sakin” anlamına gelen yĭvaş kelimesini
önerirken, A. P. Kovalevski suvaz~çuvaş ilişkisini önermiştir (suvas = nehrin
karşı tarafı).
Çuvaşistan
İdil
ırmağının kenarında yer alan Rusya federasyonuna bağlı özerk bir cumhuriyettir.
18.300 km2’lik bir yüzölçümüne sahip olan Çuvaşistan’ın başkenti Çeboksarı
(Çuv. Şubaşkar) şehridir.
2010
yılındaki son nüfus sayımına göre, Rusya Federasyonundaki toplam nüfusları
1.435.872 olarak belirlenmiştir.
Çuvaşça
Ana Bulgarcanın günümüzdeki tek temsilcisi olarak kabul edilmektedir.
Çuvaşçanın
bir Türk dili olduğunu ispat eden W. Schott’tur.
Çuvaşçanın
Ana Türkçe döneminde ayrılmış bir Türk lehçesi olduğu konusunda genel bir kabul
söz konusudur.
II. Katerina’nın
1767 yılında Kazan’ı ziyaretinde Çuvaş çocuklarının sunduğu altı dizeden oluşan
şiir Çuvaş edebî dilinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir
19. yüzyılda
Simbir’de açılan Simbir Çuvaş Öğretmen Okulunda Yakovlev’in hazırladığı yeni Çuvaş alfabesi ile çok sayıda ders
kitabı basılmıştır. Bu tarihten itibaren ortaya konan metinler Anatri ağız
temelinde biçimlenmiş ve standart Çuvaş Türkçesi ile eserler ortaya çıkmaya
başlamıştır.
1879-1880
yıllarında M. İ. Federov, Arşuri
manzumesini, İ. N. Yurkin de 1889-
1890’da
sosyal içerikli hikâyelerini kaleme almıştır.
Simbir
Çuvaş Öğretmen Okulu’nda, 20. yüzyılın başında bir edebiyat okulu
oluşmuştur. Çuvaşların dünyaca ünlü Narspi manzumesi de Konstantin İvanov tarafından bu dönemde (1908)
kaleme alınmıştır.
1905 yılının
sonlarına doğru ilk Çuvaş gazetesi olan Hĭpar yayımlanmaya başlamıştır.
1917
ihtilalinin ardından, 1918 yılında “Kanaş” (öğüt), “Çuhĭnsen Sassi”
(Fakirlerin sesi), “Hĩrlĩ Saltak” (Kızıl Ordu), “Şĩnĩ Purĭnĭş” (Yeni Hayat),“Suntal” (Örs)
(1924), “Hresçen Sĭmahĩ” (Çiftçi Sözü), “Kapkan”, “Kapan” (1925),
“Yultaş” (Yoldaş), “Ana” (Tarla) gibi yeni sistemin propaganda araçları
olan gazeteler yayın hayatına başlamıştır.
İlk küçük
sahne eseri olan “Iratnipe” ve büyük piyes olan “Vĭhĭtsĭr Vilĩm” Mihail Filippoviç
Akimov-Aruy tarafından neşredildi.
1950’li
ve 1960’lı yıllara Çuvaşların tarihini ele alan romanlar kaleme alınmaya başlamıştır.
F. Uyar’ın “Tanata”, M. İlpek’in “Hura Şıkır”, S. Aslan’ın
“Ahrat”
adlı romanları bu dönemin önemli eserleridir.
Günümüzde
hikâye alanında Boris Çındıkov,
şiirde ise Marina Karyagina, Albina Yuratu ve Raisa Sarpi önde gelen isimlerdendir. Çuvaşların en velut romancılarından
olan Yuhma Mişşi tarihsel romanlar kaleme
almaya devam etmektedir.
KUZEYDOĞU TÜRK LEHÇELERİ
EDEBİYATLARI
Saha
(Yakut) Cumhuriyeti Kuzey ve orta Sibirya’da, Tuva, Altay ve Hakas
Cumhuriyetleri Güney Sibirya’dadır.
Sibirya
coğrafyasında insanlar tabiatla baş başadır.
Sözlü
halk edebiyatı geleneği 20. asrın ikinci yarısına kadar devam etmiştir.
Saha
(Yakut) Türkleriyle ilgili en önemli çalışma E. Pekarskiy tarafından yapılmıştır. Pekarskiy, Yakutların halk
edebiyatı numunelerinden derlemeler yapmış ve meşhur Yakut Dili Sözlüğü’nü yayımlamıştır.
Hakas ve Tuva Folkloruyla ilgili malzemeler M. A. Kastren, N. F. Katanof
ve W. Radloff tarafından
derlenmiştir.
1920’li
yıllar alfabe yapımı tartışmalarıyla geçti. Bu dönemde nispeten Kiril kökenli alfabeler
kullanıldı. 1930’lu yıllarda Latin kökenli alfabelere geçildi. 1940’lı
yıllardan itibaren yeniden Kiril kökenli alfabelere dönüldü.
Bugün
Altay olarak bildiğimiz Türkler; Teleüt, Telengit, Tuba, Kumandu, Çalkandu gibi
çeşitli Türk boylarını içinde barındırır. Aynı şekilde eski Kırgızların
torunları olan Hakaslar Bolşevik İhtilaline kadar; Sagay, Koybal, Kızıl,
Beltir, Kaçin, Şor olarak bilinen boylar birleştirilerek oluşturulmuşlardır.
Tuvalar Ekim devrimine kadar Uryanhay, Soyon, Soyot gibi adlarla anılıyordu ve
otuzun üzerinde çeşitli Türk boylarından oluşuyordu. Bugün Tuvalar,
Altaylar,
Hakaslar, Sahalar kendilerinin ayrı ayrı milletler olduklarını
düşünmektedirler.
Alman
Harbi’ne dek yayınlanan eserlerde Sovyet propagandası yapılır. Savaştan sonra
askeri kahramanlıklar ana tema olarak karşımıza çıkar. Stalin’in ölümünden
sonra gerçek anlamda eser verilmeye başlanır.
Modern Tuva Edebiyatı
Tuva
Cumhuriyeti Moğolistan’ın kuzeyinde yer alır. Ülkenin nüfusu 300 bin kadardır. Budist
- Şamanist inanca sahip Tuva Türkleri bu yönleriyle diğer Türk topluluklarından
ayrılırlar.
Çağdaş
Tuva alfabesi 1930 yılında Latin kökenli yapılmış, bu alfabe 1941 yılında Kiril
kökenli Tuva alfabesiyle değiştirilmiştir.
Zengin
bir halk edebiyatı geleneğine sahip Tuva Türklerinin Çağdaş yazılı edebiyatı ancak
1930’lu yıllarda başlamıştır.
İlk
hikâye Sambukaynın Çugaazı
(Sambukay’ın Sözü) 1930-1931 yıllarında Şın (Gerçek) gazetesinde yayımlanır.
Kırklı
yılların başında S. Toka’nın Arattın Sözü
(İşçi Sözü) romanının ilk cildi yayımlanmıştır. Eser daha sonra çıkan iki
ciltle birlikte üçleme olmuştur ve Tuvacadan başka dillere de çevrilmiştir.
1946
yılında çıkmaya başlayan edebiyat dergisi Ulug-Hem (Yenisey) yayın
hayatını günümüzde de sürdürmektedir.
1945-1970
yılların belli başlı şair ve yazarları: Stefan Sarıg-ool, Sergey Pürbü, Yuri Künzegeş
1970-1990’lı
yıllar: Kızıl Enik Kudajı dört
ciltlik Uygu Çok Ulug-Hem (Uykusuz
Yenisey), V. Seren-ool Inakşıl (Aşk),
Stefan Sarıg-ool iki ciltlik Angır Ooldun Toojuzu
(Angıroğul’un Hikâyesi) adlı romanları yayımlarlar.
Modern Hakas Edebiyatı
Hakas
Cumhuriyeti, Tuva Cumhuriyeti’nin kuzeyinde yer alır. Hakasya’da 64 bin Hakas
Türk’ü yaşamaktadır. Hıristiyan ve şaman inancına bağlıdırlar. Yenisey
Kırgızlarının devamı olan Hakaslar kendilerini “Tadar”
olarak adlandırır.
1920’li
yıllarda bir müddet Kiril kökenli alfabe kullanan Hakas Türkleri 1929-1939 yılları
arasında Latin temelli alfabe kullanmış, 1939’dan sonra yeniden Kiril kökenli
alfabeye geçilmiştir.
Hakaslar
çok zengin sözlü bir edebiyata sahipti. Alıptıh Nımah olarak adlandırılan kahramanlık
destanları Haycı
denen destan anlatıcıları tarafından geceler boyu söylenip, anlatılırdı.
Günümüzde sözlü anlatma geleneği tamamıyla kaybolduğu gibi Hakas Türkçesi de
yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Hakasya’da
1927 yılından itibaren Hızıl Aal (Kızıl Köy) adlı gazete çıkar.
Hakasların
ilk çağdaş yazarı Aleksandr M. Topanov’dur. Ir Piçii (Türkü Kitabı), Hattar Utii (Kadınların Zaferi) adlı
kitaplar ilk çağdaş Hakas eserleridir.
Alman
Harbi’nden sonra savaştan dönmeyenler ve kahramanlık konularında eserler
neşredilir.
Hakas
edebiyatının ilk romanı Irahhı Aaalda (Uzaktaki Köyde) 1960 yılında basılmıştır.
Nikolay G. Domojakov’un bu romanı
Hakasça dışındaki dillere de çevrilmiştir ve Hakas edebiyatının en tanınmış
eseridir.
Modern Altay Edebiyatı
Altay
Cumhuriyetinde yaklaşık 65 bin Altay Türkü yaşamaktadır.
Altay
Türkçesinin ilk yazı dili bölgeye gelen misyonerler tarafından Teleüt ağzı esas
alınarak, oluşturulmuştur. 1920’li yıllarda Kiril kökenli alfabe kullanan
Altaylar 1930’lu yıllarda diğer Türk topluluklarında olduğu gibi Latin kökenli
alfabeye geçmiş, 1940’lı yıllarda yeniden Kiril kökenli alfabeye dönülmüştür.
1817-1901
yıllarında yaşayan M. V. Çevalkov
çağdaş Altay edebiyatının ilk yazarı sayılır. 19. asırda derleme ve misyonerlik
faaliyetleri için Altay’a gelen yabancılara yardım eden Çevalkov, Çöbölköptün Cürümü
(Çevalkov’un Hayatı) adlı çalışmasını Radloff’a verir.
1925
yılından itibaren Kızıl Oyrot adlı gazete çıkmaya başladı.
Modern
Altay Edebiyatının en önemli temsilcileri M. V. Mundus-Edokov (1879-
1942),
Pavel Küçiyak (1897-1943) ve Pavel
A. Çagat-Stroev’dir.
Modern Saha (Yakut)
Edebiyatı
Tarihî
kaynaklar bugünkü Sahaların 13-14. asırlarda güneyden bugünkü yurtlarına
göçtüklerini belirtmektedir. Saha Türkleri çok zengin bir sözlü edebî geleneğe
sahip idi. Bu gelenek içinde Olonho olarak
adlandırılan kahramanlık destanları en önemli yeri alıyordu.
Ruslar
1632 tarihinde Yakutistan topraklarını işgal ettiler.
1929
yılında Latin kökenli alfabeye geçen Sahalar, 1938 yılında yeniden Kiril
kökenli alfabeye döndüler.
Bazı
araştırıcılara göre Sahaların ilk yazılı eseri Afanasya Yakovleviç Uvaroskay
(1800-1862)
tarafından 1848 yılında kaleme alınan Ahtıılar (Hatıralar) isimli eserdir. Fakat Sahalar
ilk klasik yazarları olarak Alaksey E. Kulakovskiy
(1877-1926), Anempodist İ. Sofranov
(1886-1935), Nikolay D. Neustroev
(1894-1926)’i edebiyat tarihi ve antolojilerine almışlardır ve Kulakovskiy’in 1900 yılında kaleme
aldığı Bayanay
Algıha (Bayanay’ın Duası) adlı şiirini ilk edebî eser sayarlar.
Oyunskiy, Bolşevik devriminin
sıkı bir destekleyicisi olmuş, edebiyatın her türünde eserler vermiştir.