Tevfik
Fikret / 1867-1915
Hayatını dört evrede ele almak gerekir:
gençlik yılları, olgunluk çağı (Servet-i Fünûn, Rübâb-ı Şikeste), II.
Meşrutiyet’ten sonra (1908-1910) ve son yılları (1912-1915).
1-)
Tevfik Fikret’in Gençlik Şiirleri
Mirsâd ve Malûmat dergilerinde şiirleri
yayımlanmıştır. Mirsâd’da yayımlanan şiirleri iyimserdir. Bu dönemde II.
Abdülhamid’e sitayişnâmeler yazar. Derginin açtığı sitayişname yarışmasında
birincilik bile alır. Bu dönemdeki şiirlerine dikkat edilecek olursa onun bir
hürriyet aşığı olmadığı görülür:
“Senin vücuduna muhtacız veliyannîyâm
İlelebed sana densin halife-i âlem”
Mirsâd kapandıktan sonra Malûmat’ta yazmaya
devam eder. Derginin birinci sayısında padişahın doğumgünü vesilesiyle bir
tebrik-i velâded yayımlar. Bu dönemdeki şiirlerinde de iyimserdir. Şiirlerinde
divan edebiyatından alınmış mazmunlar ve kelime seçimleri dikkat çeker. Üslup
bakımından henüz kandi tarzını ortaya koymamıştır. Şiirlerinde en anlamlı veya
yakın anlamlı kelimelerden kafiyeler yapar. Tabiat tasvirleri silik ve
özensizdir.
Tevfik Fikret batılı edebiyatçılarla bu
dönemde ilgilenmeye başlar. Onları okur, tercüme eder ve taklide yönelir. Şiir
üzerinde düşünmeye başlaması yine bu dönemdedir.
Onun zamanına kadar ki Türk şiirinde eksik
olanın pitoresk şiir olduğunu fark eder.
Malûmat’ın ilk sayısında yayımladığı
“Güzellik” başlıklı makalede göze (algıya) büyük önem verir. Ona göre güzellik
göze, kulağa hitap eder. Bu düşüncelerin tesiriyle şiirin resim ve musikiyle
olan yakınlığını kavrar. Aynı zamanda bir ressam olan Tevfik Fikret’in bu keşif
önemli bir merhaledir. İlerleyen sayılarda çıkan makaleleriyle edebi tarzını
sanatkarane bir üslupla anlatır.
Fikret önce bir hayal kuruyor, sonra
yazmaya başlıyor. Eğer kafasında bir hayal canlanmazsa konularını resimlerden,
okuduğu batılı eserlerden alıyordu. Dolayısıyla diyebiliriz ki Tevfik Fikret’in
şiirlerinin çıkış noktası ilk anda bir tablodur.
Tevfik Fikret’in bu dönemdeki şiirleri
iyimser olmakla birlikte tabiata açılmaya başlamıştır. Şiirlerindeki hâkim duygular
aşk temi etrafında toplanır.
2-)
Tevfik Fikret’in Olgunluk Çağı
1896 yılı Tevfik Fikret’in şiirinde önemli
bir dönüm noktasıdır. Bu tarihe kadar Allah inancı olan, iyimser şiirler yazar
şair bir anda kötümser ruh haline bürünür. Hayattan şikâyet etmeye başlar. Bu
kötümser tavır Allah’a karşı kayıtsızlığa, sonra şikâyete ve son merhalede
Allah’a isyana dek ilerler. Bu değişimin esas nedeni ırsiyet ve çektiği
hastalıklardır.
Bu dönem maddi imkânlar bakımından oldukça
iyi durumdadır.
Servet-i Fünûn’da neşrettiği şiirlerinin
bir kısmını Rübab-ı Şikeste’de bir araya getirir. Kitap kısa sürede tükenir
yeni basımı yapılır.
Diğer Servet- Fünûncular gibi Tevfik Fikret
de sanatın bütün dallarıyla yakından ilgilidir. Fikret özellikle resim ve
musikiyle yakından ilgilenir. Kitabının ismi de bir musiki aletinden
gelmektedir.
Rübab-ı Şikeste’de yayımlanan şiirleri
temlerine göre şöyle sıralanabilir.
a) Kendi benini duyuş tarzını anlattığı
şiirleri
Bunlar arasında “Sahaif-i Hayatımda”
başlıklı şiirler çok önemlidir. Şair bu şiirlerinde kâinattaki değişimlerden,
hareketlerden çekindiğini, korktuğunu ifade eder. Başka bir şiirde çölde serap
gören bir seyyahla kendisi arasında münasebet kurar. Aldatıcı serap onun için
korkularına karşı bir sığınaktır.
Eserin hemen başında yer alan “Sühâ ve
Pervin” şiirindeki Sühâ karakteri ile Tevfik Fikret arasında benzerlikler fark
edilir. Her ikisinde de ölüm arzusu hâkimdir. Ölüm arzusunun nedeni hayata ayak
uyduramamaktır. Bu dönem şiirlerinde karşımıza çıkan mezar motifi de anne
rahmini sembolize etmesi bakımından yine bir sığınaktır.
“Tefelsüf” başlıklı şiirinde mizaç diye bir
kalıbın olmadığını, insanın belli bir tavrı seçip benimsediğini iddia eder.
b) Sanatla ilgili şiirleri
Birçok şiirinde sanat cehdinden bahseder.
“Resim Yaparken” adlı şiiri bir eseri nasıl vücuda getirdiğini anlatır.
Şair bu şiirlerinde duygularını bir tablo
gibi şiire yansıtmak istiyor.
Şair anlatmak istediği keder, hastalık,
bedbahtlık gibi konuları doğada bulamayınca yeniden insana dönüyor. Bu defa
kendi ruh halini tabiata aksettiriyor.
“La dance Serpatine” (Yılan Dansı) adlı
şiirinde yılanların renkli derisini tasvir ederken kullandığı renk sıfatları ve
yine yılanın hareketini anlatmak için kullandığı kelimeler dikkat çekicidir.
“Heykel-i Giryân” adlı şiirinde bir heykeli
seyrederken hissettiği duyguları dile getirir.
“Dinle Ruhum” adlı manzumesinde dinlediği
bir şakının çağrışımlarını dile getirir. Şaire tesir eden melodi ıstırap
vericidir.
“Eyyâr-ı Nağmekâr” şairin musikiye yer verdiği
bir başka şiiridir.
c) Kötümserlik temi
1895’ten Tevfik Fikret hayat karşısında
kötümser bir tavır takınır. Bu tem en belirgin şekilde “Gayyâ-yı Vücûd” adlı
şiirinde duyulur. Ona göre insanın vücudu bir cehennem kuyusudur.
Bu şiirden sonra Fikret’in dünyaya bakışı
mutlak bir acze düşmüştür.
“Perde-i Teselli” adlı şiirinde kötümser
ruh hali daha da ilerler. Şiirde dünyayı göremeyen kör bir dilenciye gıpta
eder.
Servet-i Fünûncuların eserleri sıfat
terkibi bakımından çok zengindir. Sıfatların kullanımında alışılmışın dışında
çıkmaya gayret etmişlerdir (mavi deniz yerine yeşil deniz diyebilmişlerdir).
Birtakım sözcükleri alışılmışın dışında
yeni anlamlar kazandırmaya çalışmışlardır (Mai sözcüğü bunun en güzle
örneğidir, sadece mavi renklileri işaret eden bu sözcük, Servet-i Fünûncuların
kaleminde melankolik ruh halini işaret eden bir anlam kazandı).
Ali Ekrem, “Otokritik” başlıklı bir
yazısında kendisinin de içinde olduğu Servet-i Fünûn topluluğunun sanatını
eleştirir. Yazısı, sansüre uğrayınca da dergiden ayrılıp “Malumat”ta yazmaya
devam eder. Bu ayrılık, topluluğun dağılma sürecini başlatır. Hüseyin Cahit’in
“Edebiyat ve Hukuk” başlıklı bir yazısından sonra dergiye kapatma cezası
verilir. Dergi 1,5 ay kapalı kalır. Yeniden yayın izni aldığında ise eski
kadroların artık yazmaya devam etmediği görülür (1901). Böylece Servet-i Fünûn
dönemi sona ermiş olur.
Tevfik Fikret Servet-i Fünûn dergisinden
ayrıldıktan sonra bir süre İttihat ve Terakki cemiyetiyle yakınlaşır. Onlarla
da geçinemez. Galatasaray Lisesi’nde müdürlük yapmaya başlar. Buradan da
ayrılıp Robert Kolejine geçer.
Tevfik Fikret bedbin bir insandır, sürekli
küsmeye bahane arar bir hali vardır.
Hayatının ileri dönemlerinde Allah inancını
da kaybeder. Büsbütün Batı hayranlığına gömülür.
Emeğiniz için teşekkürler. Yalnız son kısımlar üstünkörü geçilmiş. Tevfik Fikret 1901'den sonra da gayet başarılı şiirler yazmış, sanatını icra etmeye devam etmiştir. Büsbütün Batı hayranlığına gömülen biri değildir, zaten dünyayı algılayışı hayranlığa gömülecek bir karakter çizmiyor. Bu cümle hakaret gibi olmamış mı?
YanıtlaSilson bölümler üstünkörü olmuş, bu yoruma katılıyorum,
SilEmeğiniz için teşekkürler lâkin keşke kaynak belirtseydiniz. Mehmet Kaplan’ın kitabını üstünkörü özetlemişsiniz...
YanıtlaSilMehmet Kaplan-Tevfik Fikret, devir şahsiyet eser
Buradaki yazı, İstanbul Üniversitesinde 1984 yılında verilmiş derslerde tutulan notlardan yapılan derlemedir, bir kitabı özetlediğimizde bunu sayfanın başında ve / veya sonunda belirtiyoruz, özetin örneği buradaki linkten görülebilir; http://trkdlvdbyt.blogspot.com.tr/2017/10/turk-destanlar-ozetleri.html yani bu yazı iddia ettiğiniz, varsaydığınız gibi değil,
Sil