Yemin
Ah, on beş, yirmi sene evvel...
Ben o vakitler Doğancılar’daki Hacı Hafız Sıdıka Molla’nın
meşhur evine dadanmıştım. Matlûbe isminde bir kızı çıldırasıya seviyordum.
“Sabri çok sofudur. Senin burada olduğunu sezerse
hiçbirimizi sağ komaz!”
“Haydi şu yüke giriver!..”
Matlûbe yürüdü. Daima mihrap gibi yerde asılı gördüğüm yeşil
ipek bir bohçaya sarılı Kur’an-ı Kerim’i aldı, öptü, başına koydu.
…bu kitap beni çarpsın; eğer senden başka Matlûbe’nin yüzünü
kimse gördüyse...
Sokak kapısı örtülür örtülmez yükün kapısını ittim.
Haydi, o Kur’an-ı Kerim’i getir de yiyelim kızım!
İçi, sarı sarı, gayet nefis kuru incirle doluydu.
Ah, evet, on beş, yirmi sene evvel... hayat ne tatlıydı!
Şair, Sayı: 1, 12
Kânun-ı evvel [Aralık] 1918, s. 10-13.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder