Bölüm Başlıkları ve Özet
(93 Muharebesi) Adnan’ın yazmaya devam ettiği 93 Harbiyle
ilgili romandan söz ediliyor.
(Siyah ve Beyaz) Adnan, Moiz ve Tevfik kerhaneye gidiyorlar.
(İki Uyku) Evine dönen Adnan derin uykuda. Kalktıktan sonra
yazmaya devam ediyor.
(Birbirine Benzemeyen İki Dost)
(Şark Odası) Hidayet’in konağındalar. Adnan iş buldu.
(Geç Kalan Adam) İş görüşmesine sözleşilen saatte gitmedi.
(Satılan Küpe) Annesine iyi gelir diye Heybeli’ye taşınmak
istediler, bunun için gerekli parayı temin etmek üzere kıymetli bir küpe
satıldı fakat elde edilen para taşınmak için yeterli olmadı.
(500 lira) İş görüşmesi için nazırın yanına gidiyor.
(Mektupçu)
(Buharî’yi Yaktılar)Abdülhamit’in emriyle Buharî’nin
kitapları yakılmış.
(Kazasker Konağı)
(Üç Şapka) İftar daveti / İstanbul’un itibar gören üç
zengini Reji’deki Ramber…
(Bunlar da Hidayetin Konağına İftara Gidiyorlar)
(Hidayet’in Konağı) Romandaki bazı tipler belirgin
özellikleriyle tasvir ediliyor.
(Malîye Nazırı) Ders verdiği kızın ismi Süheylâ
(Süheylâ) Süheylâ Adnan’a iyi davrandıkça Adnan Süheylâ’dan
soğuyor.
(Korkunç Komiteler) Adnan Süheylâ ile evlenme ihtimalini
tartıyor…
(Beklenilmeyen Misafir) Süleyman Hidayet’i anlatıyor.
(Adnan Tarih Hocası Oluyor) Adnan Hidayet’in ricasıyla tarih
dersi de verecek.
(Belkıs) Adnan’ın yeni öğrencisi Belkıs, Erkânıharp
müşirinin kızı.
(Tekirdağlı Cemile Hanım) Cemile, Erkânıharp müşirinin
evinde misafir.
(Adnan’a Devlet Kuşu Konacaktı) Cemile’nin bir kızı var,
onun ismi de Belkıs, Cemile hanım kendi Belkıs’ını Adnan’a vermeyi planlıyor.
(Bahriye Miralayı Hüsrev) Hüsrev, Belkıs’ın kocası.
(Süheylâ’nın Çocuk Olmadığı Anlaşılıyordu) Süheylâ’nın
Adnan’ı sevdiği öğrenildi.
(Paşa Nihayet Bulundu) Soyca böbürlenebilmesi için Adnan’a
“paşa” aradılar.
(Bir Hasbihal) Mâliyeye nazırıyla sohbet…
(Haberi Olmadan Düşman Kazanıyor)
(Son Ders) Adnan, Süheylâ’yla evlenmek istemediğini
belirtti. Konaktaki son derste Süheylâ’yla birlikte olmaya çalıştı, onu taciz
etti.
(Üç Konak) Gün boyu Süheylâ’yı arzulayan Adnan ertesi sabah
bu arzusundan tiksindi.
(Avukat Tevfik Hoca) Bir öğrencisini kaybeden Adnan para
kaybını telafi etmek üzere avukatlık yapmaya karar veriyor.
(Belkıs’ın Babası) Ders için gittiği konakta Belkıs’ın
babası ile Abdülhamid etrafında tartışıyor.
(Bayram Tebriki) Hidayet, Belkıs’ın babası için okuma
yazması bile yok diyor.
(Halep Çıbanlı Kadın) Bayram tebrikini bahane, verdiği borç
parayı tahsil için Kadri’nin evine giden Adnan, Kadri’nin karısını gözüne
kestirdi.
(Hastanede) Kadri kanser olmuş, hastanede yatıyor.
(Sofular Mahallesi) Senih Efendi Sofularda oturuyor.
(Tapu Müdürü Senih Efendi) Senih Efendinin karısı Macide…
(Rahat Koca) Senih Efendi Adnan’ı, kızı Melahat ile
evlendirmeyi planlıyor.
(Macide) Macide Melahat’ın üvey annesi.
(İş Adamı)
(Kadın Hırsızı)
(Kadın, Değişen Kadındır)
(Diş Ağrısı) Macide erkek arıyor. Diş ağrısı iyi bahane
oluyor.
(Üç Ses) Adnan Melahat ile evlenmiyor, Melahat’a başka bir
koca bulunuyor.
(Nazik Adam) Dahiliye’de Şifre Mümeyyizi Sait, Melahat’ı
alıp Sofulardaki eve içgüvey girdi.
(Kadın Anlatılmak İçindir) Cön Türk Süleyman herkese Macide
ile yattığını anlatıyor.
(Mahalle Kahvesi) Süleyman’ın bir kadınla basıldığı
konuşuluyor.
(Direklerarası) Maliye’de Kâtip Dilâver Süleyman’ın
Kadri’nin dul karısı Zehra ile basıldığını anlatıyor.
(Tarihin Kahramanları ve Av Kuşları) Adnan, Rodos’un fethini
anlatıyor… Hüsrev geliyor ve sohbet ediyorlar.
(Macide Kocasına Niçin Kızıyordu?) Senih Efendi, evine gelen
Süleyman’dan çok memnun, halbuki Süleyman bu evi Senih Efendinin karısı Macide için
su yolu yaptı.
(Fuzulî’nin Anlatılamayan Beyti) Senih Efendi, Süleyman ile
karısı Macide arasındaki münasebeti öğrenip felç geçiriyor.
(Aç ve Çıplak İnsan Vücutları) Felçli adamı evine
getiriyorlar.
(Camdan Gözler) Senih Efendiyi ziyarete giden Adnan Macide
ile yatıyor.
(Kımıldayan Leke) Macide Adnan’a, hamile olduğunu söyledi.
Daha sonra bebeği düşürdüğünü de söyledi.
(Fıkaralık Maskaralık) Sakallı Vasfi’den söz ediliyor.
(Adnan Romanını Yazıyordu) Parasız kalan Vasfi Adnan’ı
curnal ederek para bulmaya çalışıyor ve bu durumu maliye nazırı Adnan’a
bildiriyor.
(Vekilharç Salih)
(Sakallı Vasfi) Curnallere devam eden Vasfi para ve makam
kazanmaya devam ediyor.
(Mânalı Gözyaşları) Belkıs’ın hemşiresi ve Süheylâ’nın
babası öldü.
(Büyük Yanlış) Baldızın cenazesinde Sefaret Müsteşarı Nail
hakkındaki sözleri nedeniyle Adnan’la Hüsrev tartışır. Tarih derslerine üç
hafta ara verilir.
(Nişantaşı’nda Sarah Bernhardt) Adnan namussuz Avukat Tevfik
Hoca’dan ayrıldı.
(Geceleri Kalabalık Ev) Adnan ittihatçı zannıyla hapsedildi.
Kocası felçli ve yatalak olduktan sonra Macide, yaşadığı evi kerhaneye çevirdi.
(Ahbapsız Cenaze) Senih Efendi ve Adnan’ın anası öldü.
(Sekiz Yataklı Ev) Macide çok kullanılmış kadına dönüştü.
(Yalan Söylemeyen Adam) Çilli Mahmut verem olan Macide’yi
pazarlamaya devam ediyor.
(10 Temmuz İnkılâbı) Macide’nin evi taşlanıyor.
(İki Sandık) Sakallı Vasfi’nin karısı Seniha öldü.
(Islahat Lâyihası) Sakallı Vasfi Melahat ile evlendi.
(Mermer Yalı Yıkılıyor) Adnan bu defa avukat olarak geldi
mermer yalıya.
(Kızıyorlardı)
(Adnan Bir Taksim, Üç İttihadı Terakki İdi)
(Abdülhamîd'i Burnu Kurtardı)
(Adnan Evleniyor) Zengin olan Adnan Belkıs’la evlendi.
(Adnan Romanını Yazıyor)
(Vekilharç Süleyman) Süleyman, Adnan’ın Nişantaşı’ndaki
konağında kâtip.
(Sevişen Karı Koca) Aralarındaki gerilim sürekli, kavga
edecek gibiler.
(Eskimek İhtiyacı) Sonradan zengin olan Adnan asalet
noksanlığı hissediyor, eskimek ihtiyacı bu yüzden.
(Üç Sükût) Adnan Belkıs’a katlanıyor.
(Harbi Umumîde)
(Adnan Zengin)
(Adnan Çok Zengin)
(İlâç Kokan Mektup)
(Sakallı Vasfi ve Umumî Muharebe)
(Yamalı Gömlek) Melâhat bohçacılık yapıyor
(Bir Türlü Memuriyet Alamayan Adam) Dalkavuk Nail, yanlış
politikalara dalkavukluk ettiği için memuriyet alamıyor.
(Müsavi Dalkavuk) Eski Ateşeneval Naşit, dalkavukluk ediyor
ama bunu dikkatlice yapıyor.
(Hasta Olmadan Ölen Adam) Hidayet öldü.
(Galata’da Pactole Nehri) Adnan Moiz’in değişken/kaypak
karakterli oluşunu müşahede ediyor
(İftira... Hep İftira) Adnan bir ara Moiz’in karısı Raşel’i
süzüyor.
(Ziyafet) Moiz’in konağında yemekli sohbet ortamı…
(Nihayet) Adnan Raşel ile baş başa kalıyor.
(Yatakta Saat Beş Çayı) Raşel kocasını bir süre daha
Adnan’la aldatmaya karar veriyor.
(Sarıkamış) Adnan’ın konağında toplananlar sohbet ediyor.
(Bahtsız Kadınlar) Raşel sefaretten bir sevgili edinmeye
çalışıyor, bunun için Adnan’ı araç olarak kullanıyor.
(Her Zaman Gidilmesi Lâzımgelen Balo) Raşel, Adnan sayesinde
katıldığı davetlerde sefaretten birilerinin şehvetini cezbetmeyi başardı ve
artık Adnan’a ihtiyacı kalmadı.
(Alfred Cevat) Belkıs’ın akrabası/kuzeni, Cevat konağa
yerleşiyor.
(Uşak Ahmet) Adnan’ın karısı Belkıs, konağa uşak edindi
(Gastein Kaplıcaları) Belkıs, yabancı misafire bayılıyor.
(İnci Gerdanlık) Belkıs’ın gerdanlığı çalınıyor, çalan kişi
Cevat.
(Agamemnon Zırhlısında Osmanlı İmparatorluğunun Tabutu)
(Kibar Adam) Çarlık Rusyasından İstanbul’a sığınan tipler…
Belkıs bunlar arasından bir Rus Prense dikkat kesiliyor.
(Ayrılıyorlar) Adnan artık parasızdı ve Belkıs’ın Adnan’la
evli kalmasının bir anlamı kalmamıştı.
(Alfred Cevatın İsim Günü) Cevat, isim gününde çok içip
saçma sözler konuşuyor.
(Platin Tabaka) Cevat, Raşel’den aldığı tabakayı sattı,
parası bitene dek otelde kaldı.
(Rus Prensi) Rus Prensiyle evlenen Belkıs, paraları bitene
dek Peşte’de yaşadı. Para bitince Beyoğlu’na döndüler.
(Dayak) Morfinsiz kalan kocası Belkıs’ı dövdü. Belkıs
Amerika’ya gitmeye karar verdi, gitti ve intihar etti.
(Bir Bohça, Bir Çanta) Önce Dilaver ardından Prenses Bahire
Adnan’ı davet ediyor.
(Prens Hasan'ın Köşkü) Adnan kendisine bir davet gelir ve
yüksek maaşlı bir arpalık bulur umuduyla vakit geçiriyor.
(Gazetelerde Bir Telgraf) Adnan zatürre oldu.
(Hesap Meselesi) Cevat’la dost hayatı yaşayan Raşel hamile
kaldığını telgrafla kocası Moiz’e bildiriyor. Moiz’in intihar haberi geliyor.
İntiharın sebebi, iflas etmiş olması.
(Avukat) Mesleğini icra etmeyi denedi fakat pintiliğinden
dolayı muvafık olamıyor.
(Adnan’ın Yazıhanesinde) Adnan müşteri/müvekkil bekliyor.
(Hasta Avukat) Kocasından boşanmak isteyen Bihter, ödeme
olarak kendini sunuyor Adnan’a.
(Cinayet) Cevat öldü.
(Hasta Olamıyordu)
(Osmanlı İmparatorluğunda İlk Saklanan Devlet Sırrı) Borç
istemek üzere Naşit’in konağına giden Adnan eli boş ayrılır oradan.
(Hekim Meselesi) Adnan doktora görünemeyecek kadar parasız.
(Adnan Yine Edebiyat Hocası) Süheyla rüya görüyor; Adnan
ölmüş, oğlu doğmuş, büyümüş…
(Yazıhaneye İş Geldi) Cevat’ın anası, oğlunun katilinin
idamını temin etmesi karşılığında Adnan’a para ödüyor.
(Bir Şahit Daha) Yalancı şahit aranıyor.
(Sisyphe Kayası) Adnan’ın sanata dair düşünceleri.
(Ambidextre Bir Adalet) Yeterince para ödendikten sonra
mahkemelerden istenilen sonucu almak hiç zor değil.
(Han Kahvecisinin Anlattıkları) Öldükten yıllar sonra bile
Macide’nin dedikodusu yapılmaya devam ediyor.
(Kalpaklı Misafir) Ankara’dan davet bekleyen Adnan, umduğunu
bulamadı ve durumu kabullendi.
(Belkıs, Süheylâ)
(Cinayet Mahkemesinde) Cevat’ı öldüren Ahmet Macidenin
oğluymuş ve burumda babası da Adnan oluyor. Mahkeme Ahmet için idam cezasını
uygun gördü.
(Salim) Süheyla’nın çocuğu doğdu.
(İki Kocakarı) Konağa gelenler.
(Hizmetçi Şefika) Adnan’ın konaktaki ve ömründeki son
günleri.
(Bozdoğan Kemerinin İmamı) Adnan öldü.
(İki Cenaze) Ölünün arkasından konuşmalar…
(Zati Akdesi Hazreti Tesadüf) Katil Ahmet idamdan kurtuldu.
(Bir Mektup Zarfı) Evrakı metrukesi yakılmak üzere toplandı.
…
Mithat
Cemal hakkında
1885’de İstanbul’da doğmuş, yetişmiş, yaşamış ve İstanbul’da
vefat etmiş…
Babası İşkodra eşrafından Selim Sırrı Bey
“Bir defa bilmediğim ve görmediğim hiç bir şeyden
bahsetmedim.”
Mehmet Akif'le güçlü bir dostluk ilişkisi içindedir.
Sonradan sadrazam da olan Hakkı Paşa’nın dikkatini rek erek
İdare Hukuku muallim muavinliğinde bulunduğu yıllar. Mithat Cemal’i mesleğine
bağlayan etkenler arasında…
Meşrutiyet döneminde / tiyatro eserlerine ilgi artıyor.
İlk denemesi “Kemal” / Dört perdelik mensur piyes.
“28 Kânun-i Evvel” / üç perdelik manzum piyes
Nefais-i Edebiye (iki cilt), Hitabet Dersleri
“Tarla,” “Nargile,” “Tesadüfen” gibi şiirleri
bilinir…
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır / Toprak, eğer
uğrunda ölen varsa vatandır” gibi özdeyiş biçim inde dizeleri bulunur…
Fecr-i Âti beğenisiyle aruz ısrarını sürdüren Mithat Cemal
Kuntay’a Türk şiirinde fazla yer bulunamaz.
Mithat Cemal, her zam an temiz, zarif ve gençti. Yaşlandı,
fakat ihtiyarlamadı.
Mehmet Akif kitabı, merhuma dikilebilecek en iyi mezar taşıdır.
Nükteyi, kendisine karşı bile olsa feda etmezdi.
(Üç İstanbul) üç devri ev ve insan örneklerinde göstermek
istedi
Gözlemlerle beslenen bu ayrıntı zenginliği, kişilerin
alabildiğine sahih oluşu romanda kendini duyuruyor, romanı çekici yapıyor; ama
yaşayıp gördüğü (daha doğrusu görüp öfkelendiği) birçok gereksiz ayrıntıya
kıyamayışı, romanını bunlardan ayıklayamayışı, romanın dağılmasına, iç
örgüsünün gevşek olmasına yol açıyor...
93 Muharebesi
Döndü, baktı: Oda kapısı yine kendi kendine açılıyordu: hem
de bununla üçüncü defa.
Zaten, Adnan ne vakit romanını yazmaya otursa, mutlaka bir
aksilik olacaktı
93 harbinde üç şeyin hududu yoktu: Hastalığın, açlığın,
vatan toprağının!
Sultan Hamit, sulhu Moskova’da imzalamanın kolayını Yıldız
sarayında bir İngiliz mebusu ve bir İngiliz amiraliyle konuşuyor (s. 32).
Ayastafanos’ta bir Ermeni’nin köşkünde’ Grandük Nikola ile
Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Osmanlı İmparatorluğunun battığını alaturka saat
on birde tasdik ediyorlar: 93 muharebesi bitti.
Ertesi günü Moskof başkumandanı, Yıldız sarayındaki akşam
ziyafetine alaturka saat on birde davetli.
Sarayda ziyafet verilirken İstanbul sokaklarına sandık,
yastık, bohça, muhacir yığılıyordu. Fesli iskeletler; paltosu ile ölenler: iki
gözden ibaret yüzler; bohçalaşan kadınlar...
Hidayet yirmi yedi yaşında, bâlâ rütbeli ve Osmanlı
imparatorluğunun devlet adamlarındandır.
Adnan’ın Yıkılan Vatan adında siyasî bir roman yazdığını
duyunca Hidayet ona salonlarını açmış…
Hidayet’in curnalcılığını Adnan başkalarından da bazan
duyuyordu
Siyah ve Beyaz
Beyoğlu’nda, İbil sokağındaki bu eve Adnan ve Moiz, Tevfik
Hoca’yı bu gece zorla götürüyorlar.
Galata’daki mezesi bol birahaneye girdiler (s. 39).
Hukuktan yeni çıkan üç adam, hayatta ne olacaklarını
konuşacaklardı.
Başka renkte yama ve sefaletin en son rengi olan siyah,
ikisinin de vakasından, paçasından sarkıyordu.
Adnan, İbil sokağındaki evin kapısını çalarken, Moiz (…) —
Hayata bu kapıdan girilir Hoca, dedi.
Koridorunda Meryem Ana kandili yanan evden sabaha yakın
döndüler
İki Uyku
Kalktı. «Muhacir Çocuğu» diye romanına bir fasıl yazmaya
başladı…
Bir iki satırını bir müelliften aldığı bu faslı Adnan, kendi
ıstırabını anlatan bir adamın sevinciyle yazıyordu: Istırap, gururuydu ve
gururunu gösteren insan sevinirdi.
93'ün şubat ayı, takvimin bütün şubatlarından soğuktu. Kış,
Moskof ve muhacirlik el ele vermişler, Adnan’ın çehresindeki güzelliği bir yumruk
gibi ezmişlerdi.
Adnan veremden ölen teyzesini düşünerek anasının öksürüğünü
dinledi.
Birbirine Benzemeyen İki Dost
Adnan Direklerarası’nda Raif’i bulacak ve ilk defa Abdülhak
Hâmit'i göreceklerdi.
Tevfik evlenmiş ayol!
Şark Odası
Hidayet’in, Sacit, hususî kâtibidir; Süleyman da kıdemli
dalkavuğu ve eski Cön Türk.
Hidayet. Adnan’a, üç gün evvel bir iş bulmuştu: Erkânıharp
Müşirinin kızına tarih dersi vermek.
(Adnan) yalnız tesadüfe inanıyordu: Ailesinin, memleketinin,
mektebinin Allahlarını birer birer atarak kendine bir put yaratmıştı: Tesadüf.
Sait Paşa, Moskof baş tercümanıyla Sultan Hamid’in
huzurundaydı; Tercüman huzurdan çıkacak ve Sait Paşa, Adnan’ı Galatasaray’ına
koymak için iradesini alacaktı.
«Suavi beş dakika sonra çıldırsaydı» Adnan, Sultani’ye
girmiş çıkmıştı.
Abdülhamid bile tesadüftü. Yalnız, yirmi beş milyon
tahammülün tesadüf olmasına inanmıyordu.
…gözünde tek gözlük, yakarında çiçek, genç ve buruşuk
derisiyle tövbekar bir orospuya benzeyen bir adam girdi: Süleyman.
Geç Kalan Adam
Maliye. Nazırına gitmeyecek miydi? Saatine baktı: Oooo...
Geç kalmıştı! Zaten o. daima geç kalan adamdır.
Maliye’de,
— Geç kaldınız efendim. Nazır Paşa Hazretleri gideli bir
çeyrek saat oldu: yarın geleceksiniz, dedi.
Satılan Küpe
Mahalle hekimi, hastanın odasından çıkınca Adnan’ı bir
köşeye çekti ve o yaz Heybeli’de mutlaka ev tutmalarını söyledi. Adnan acı acı
güldü. Adada ev tutmak için verem olmak kâfi miydi?
Kapalıçarşı'da, az konuşan kuyumcu, elmasını o kadar ucuza
kapattı ki, beşlik banknotları sayarken telâşla. Adnan'a bir kâğıt fazla verdi.
(Annesi) — Zaten adam senden küpeyi bedava almış Mehmet! Ne
diye geri vereceksin? diyordu.
Adnan, hayatında ilk defa bir hırsızlık imkânının önündeydi,
sevindi…
Küpeyi satmakla Ada’ya gidemiyorlardı. Esnafa biriken borçlar
ödenince kalan para azdı…
Raif gibi namuslu bir adam, onun hocalığına mademki
seviniyordu, Adnan bu hocalığı kabul edecekti.
500 lira
Maliye nazırının kürklü paltosu, teşrifatta Nazırdan sonra.
Müsteşardan evvel gelir.
Maliye Nazın Abdülhamid'in vükelâsından olduğu halde
namusludur.
Nuri Bey. O, Abdülhamid’in sut kardeşi ve Namık Kemal’in
arkadaşıdır
Nazır Fransızca, Ramber Türkçe bilmedikleri halde ikisi de
tercümanı dinlemezler, birbirlerinin yüzlerine bakın kırdı ve Ramber daima
Nazır’ın rejiden Türkçe borç para istediğini. Nazır da daima Ramber'in bu borcu
Fransızca vermeyeceğini — birbirlerinin suratlarından— anlarlar ve tercüman boş
yere yorulur, iki dilde kuvvetli kelimeler aradı. Şimdi borcun Fransızcasını
dinlemeden, Ramber, istenilen paranın ne kadar olduğunu Nuri Bey’dcn, o da
Nazır'dan sordu.
Nazır, küçük diline dolanan bir sesle cevap verdi:
— Beş yüz lira!
Nuri Bey sakalına kadar sapsarı oldu. O gün devlet hâzinesinde
500 lira yoktu; Osmanlı İmparatorluğu 600 senelik sakalıyla dileniyordu.' / s.
72
Mektupçu
Mektupçu, Adnan’a, ders günlerini kısaca söyleyecek…
Adnan’ın bu kayıtsızlığına kızan mektupçu, aruz, vezninde
öksürdükten sonra…
Buharî’yi Yaktılar
Aksaray’ın meczub “Çıplak Ahmet”i fırladı,
— Buhari'yi yaktılar! dedi, kaçtı.
(Adnan) Onun gözünde iki İstanbul vardır: “Camilerin kurşun
kubbelerinde fetih ordularının miğferleri duran İstanbul! Bir devin ufka
yuvarlandığı bir dağ: Süleymaniye Camii! Altında bir millet ayağa kalkıyor gibi
duran kubbe! Süleymaniye’nin bu kubbesi ufuktan sökülmelidir ki, İstanbul ne
kel, ne uyuz bir topraktır anlaşılsın...
Sonra bu minareler: Gökyüzünü madalyon bir ayna parçası gibi
tutan birer kız kadar narin minareler! Bunların ucuna her fetih bayrağından
takılan bir hilâl! İstanbul, Süleymaniye yapıldığı gün bizim oldu!”
Bir de ikinci İstanbul: “Beyoğlu! Damarsız, kansız bir
toprağın ayağa kalkmasını andıran bu beyaz binalar... Çamurun bayramlık
elbisesini giydiği, taşın sonradan görme olduğu bu caddeler...
İçinde Konyalı Rumun, Antepli Ermenilerin komita oynadığı
odalar!
Beyoğlu, fethedilmeyen İstanbul’dur.” / s. 76
Bu saatte kütüphane kapalıydı. Koca Ragıp’ın bahçedeki
kabrine gözlerini dikti…
(Eczacı) — Duydunuz mu, Kur‘an-ı yakmışlar! dedi.
Çemberlitaş’ta yanan «Buharî», Aksaray’da «Kur’an» olmuştu.
Kazasker Konağı
(Sait ve Ratip) Adnan'la Moiz’in at hırsızına
benzediklerinde ittifak ederek gülüştüler.
Hidayet Beyi çocukken amcası, Şehzade Abdülhamid Efendi'nin
Kâğıthane’deki köşküne götürürdü. Şevketmeap efendimizin o zaman bir küçük kızı
vardı. Bunu büyüyünce Hidayet Beyefendiye vermek istiyordu.
Fakat bir gün bu kız piyano çalarken annesi bir kibrit
çakar, kızın bürümcek elbisesi tutuşur, kız yanarak ölür. Bu izdivaç da kalır.
Üç Şapka
Hidayet’in iftarı bu akşam kalabalık olacak.
Eski Sivas Valisi Hacı Hulusi Paşa âmedî hulefasından Hatip,
şifre mümeyyizi Sait, Sefaret müsteşarı Nail, Ataşenaval Naşit, Adnan, Moiz,
hepsi Hidayet’in konağına başka başka sokaklardan giderler…
— Bu herif deli mi yoksa? dedi.
— Deli, meli değil; klasik edepsiz.
İstanbul’da üç şapka vardır. Çamlıca tepesinden evvel bu üç
şapka görülür. Reji’deki Ramber’in, Düyunuumumiyeci Berje’nin, şimendiferci
Hügnen’in kafasında duran üç serpuş!
Bunlar da Hidayetin Konağına İftara Gidiyorlar
Hidayet’in konağında hususî kâtip Sacit: Tapu müdürü Senih
Efendi, komşusu Sakallı Vasfi’yi bu gece Hidayet’e takdim edecek.
Hidayet’in Konağı
Tek gözlüklü Süleyman kalabalık bir adamdı; kaşları, kolları
harekete geçerek, genzinden çıkan dört, beş sesle konuşurken, insan bir zümre konuşuyor
sanırdı…
(Nail) Sultan Hamid olmasaydı, Osmanlı İmparatorluğunu
Avrupa çoktan taksim ederdi!
Adnan da küçülmemek için. Nail kadar haykırdı;
— Hangi Osmanlı İmparatorluğu? Dünyada böyle bir şey mi var?
…
— Memleketi taksim mi ederlermiş? Memleketin zaten neresi
benim? Ereğli'de kömür Fransız! Haydarpaşa’da demir Alman! Yalnız Yemen’de
dökülen kan Türk!
…
— Vallahi Avrupa Efendimizden korkar mı bilmem; fakat
efendimiz, eskiden Moskof Çarından korkuyordu, sonra elçisinden korkmaya
başladı; şimdi tercümanından korkuyor. Zaten neden korkmuyor ki? Sahilden
korkuyor; kalem sesinden ayak sesine kadar her gürültüden korkuyor; gazeteden,
reçeteden korkuyor; kendi karyolasından korkuyor; kendi kafiyesinden korkuyor:
öperken çocuğundan, çocuk yaparken karısından korkuyor... Korkacak kimse
bulamazsa aynada kendisinden korkuyor... Abdülhamid sağ kaldıkça Osmanlı
İmparatorluğu masrafsız batacaktır, Avrupa para ve asker harcamayacaktır; onun
için bizi taksim etmiyorlar! / s. 101
…sefalet muziptir ve fıkaralığın insan vücuduna oyduğu
izler, uzaktan kır gibi görünen kemik gölgeleri, suyun heyecanı ve sabunun
inadıyla kaybolamazdı. İnsan derisinin temiz olduğu belli olması için altında
kan lâzımdır: Moiz, temizlenince büsbütün çirkin olmuştu.
(Süleyman, Ratip'ı anlatıyor) Sultan Hamid’e damat olacaktı;
fakat frengisi var diye dayısı curnal etti. Bu curnal üzerine Ratip damat
olamadı, siyasi mağdur oldu…
(Süleyman, Avukat Tevfik’i anlatıyor) Her ölenin mirasçısı
odur, her doğanın da velisi o... Yıkılan evin enkazı, yapılan evin arsası
onundur; şahit kiralar; dava satar; borç yaratır; ölüye mülk sattırır; kıza
çocuk doğurtur...
Malîye Nazırı
Adnan, o gün onuncu ders için geldiği konaktan kızın adını
öğrenerek çıktı: Süheylâ!
Süheylâ
Sessiz bir konak!.. Yirmi oda dolusu bir kimsesizlik!
(ücretine zam yapılması üzerine Süheyla’yı düşmanı olarak
görmeye başladı. Süheyla aile sırlarından bahis açmak suretiyle Adnan’ın
güvenini tekrar kazandı.)
Korkunç Komiteler
Süheylâ ile evlenecekti.
…düşünmeye başladı: Maliye nazırının kızı bu eve nasıl gelin
gelirdi?
Beklenilmeyen Misafir
Süleyman:
— Azizim. Hidayet soyca delidir! Büyük babası Kazasker
Gıyasettin Efendi “Pembe Yalının Deli Mollası” diye Beylerbeyinde bir tarihtir.
Gençliğinde ölen babası ise salı geceleri uğursuzdur diye karısıyla münasebette
bulunmazmış.
Ya Saraydaki amcası? O. artık zırdeli! Ne divane olduğu
fotoğrafından belli, Fırlayan gözleri resminin çerçevesine sığmıyor. Sokağa
çıkacağı zaman geri geri koşar, sonra sokak kapısına doğru yavaş yavaş yürür,
sıra sağ ayağına gelmezse bir türlü sokağa çıkmazmış.
Adnan Tarih Hocası Oluyor
Bu Erkânıharp Müşirinin ne kadar korkunç bir saray adamı
olduğunu İstanbul’da bilmeyen yoktu. Adnan onun konağına nasıl giderdi?
Fakat bu isyan, Adnan’ın yalnız gözlerindeydi, içi çoktan mağlûptu
ve Hidayet’in uzun bir ricasıyla hocalığı kabul elti.
Belkıs
Şimdi onun gözünde Maliye Nazırının kızı Süheylâ bütün
kızlardan biriydi. Erkânıharp Müşirinin kızı Belkıs ise hiç görülmemiş bir
işkence kadar başkaydı, insanı mustarip edecek kadar güzeldi.
Tekirdağlı Cemile Hanım
Namuslu sesi, dindar gözleri vardı; entarisine bile kıldığı
namazlar sinmişti.
Tekirdağlı Cemile bir aydan beri Erkânıharp Müşirinin mermer
yalısında misafirdi.
Adnan’a Devlet Kuşu Konacaktı
Cemile, bu çay masasında, bugün Adnan’ın yüzüne bakarken
karar verdi: Belkıs’ı Adnan’a verecekti! Bu Belkıs, / Cemile’nin Teğirdağı’ndaki
kızı Belkıs’tı.
Tekirdağı’nda, Cemile’yi kocası müezzinle yakaladıktan bir
dakika sonra dövmüş, bir hafta sonra da boşamıştı. Çünkü vak'a ancak bir hafta
sonra duyulmuştu.
Çabuk dul kaldığı için Cemile’nin bir tek çocuğu vardı
Kız, toparlak ve kırmızı olduğu için Tekirdağı’nda ona güzel
diyorlardı. Yüzünde oniki çocuk doğuracak kadar kan vardı.
Bahriye Miralayı Hüsrev
…karşısında Bahriye Miralayı Hüsrev durdu. Adnan’ın yüzü
bitmemiş bir resme benzedi: Kopmuş çizgilerle, tamamlanmamış bakışlarla, bu
yüz, bir ressamın ancak birkaç ay sonra imzasını koyabileceği bir taslaktı.
Adnan'la birkaç haftada arkadaş oldular. Birbirlerini
isimleriyle çağırıyorlardı. Hüsrev, Adnan’ın yanında Abdülhamid’e pislik
isimleriyle sövüyordu.
…Almanya imparatoru tenkit edilir; bizimkine ancak sövülür,
diyordu.
…karısını sevmediğini Adnan’a söyledi: “Belkıs kemikliymiş!”
Süheylâ’nın Çocuk Olmadığı Anlaşılıyordu
Süheylâ’nın Adnan’a çıldırdığını Maliye Nazırı’nın konağında
kimse anlamıyordu.
— Hanım, hanım, Süheylâ, Adnan’ı seviyor!
Bir felâketin birdenbire söylenmesi ikinci bir felâkettir. Cemalifer
mahvoldu. Bir kız nikâhlanmadan evvel bir erkeği nasıl severdi? İşte orospuluk
bu demekti.
Hacı Kâhya, Emiri Efendi’nin kahvesinin köpüklü olmasına
bugün çok dikkat etti. Çünkü ona Adnan’ın ecdadını soracaktı.
Sordu.
Şark âlimi, kahvenin telvesini içmekten vazgeçti; somurttu.
— Hangi Adnan? dedi. Şu Hidayet hergelesinin konağından
çıkmayan Adnan katırı mı?
Paşa Nihayet Bulundu
Süheylâ sordu:
— Bir defa söylemiştiniz Adnan Bey, unuttum; büyük babanızın
adı neydi?
Siiheylâ’yı ne kadar istemediğini bilseler verirlerdi; çünkü
hayat böyleydi; insanın istemediği şey ayağına gelirdi. Fakat Adnan’ın
Süheylâ’yı istemediğini bu konakta nasıl bilirlerdi?
“Şimdi geliyorum,” diye odadan giden Süheylâ’nın bu
“şimdi”si yarım saat sürdü.
Bir Hasbihal
Bozdoğan Kemerindeki konak... Süheylâ’nın Adnan’dan ders
aldığı oda...
(Maliye Nazırı Tevfik Fikret’in şiirlerinden söz ediyor)
Maliye Nazırı içini çekti:
— Ne talihsiz adamım, bilmezsin oğlum! Mâliyeye Nazır
olduğum gün hazinede kaç lira buldum? Ne tahmin edersin? / On yedi lira!
Haberi Olmadan Düşman Kazanıyor
Kendisini Hidayet’e çekiştiriyor diye Sakallı Vasfi; kızını
olmadı diye Tekirdağlı Cemile; Dağıstanlı Hoca’nın Hubyar’daki evinde karısına
söylediği lâkırdıyı duyan Beyoğlu’ndaki umumhanede Samatyalı Filareti ve Adnan,
Maliye Nazırı’nın kızını alacak diye bu Samatyalı güzel Filareti, hepsi Adnan’a
düşmandırlar.
Son Ders
Adnan, Süheylâ’yı istemeyince Hacı Kâhya bile dayak yemiş
gibi küçülmüştü.
Bir gün, Süheylâ derse inerken Cemalifer söyleniyordu: “Bu
adam hâlâ dersi bırakmayacak mıydı?” Süheylâ da bu derslerin bitmesini
istiyordu. Kendisini istemeyen adamı her hafta görüp ne olacaktı?
— Sizi böyle tahmin etmiyordum! dedi.
Adnan, kendini soğuklaştıran bir sesle:
— Bir deliyi affet, Süheylâ! diyordu.
…
Süheylâ:
— Beni hakikaten seviyor musun Adnan? dedi.
Oda kapısı vuruluyordu. Adnan bembeyazdı. Titriyordu.
Nasıl ölmediğine şaşıyor:
— Çocuk musun Süheylâ hanım? Ev halkına, komşulara rezil
oluyoruz, diyordu.
Üç Konak
Adnan artık Belkıs’tan, Hidayet'ten kaçmak istiyordu.
Süheylâ ile evlenecekti.
Dağıstanlı Hoca’ya koştu.
Maliye Nazırı’nın kızıyla evlenmeğe karar verdiğini söyledi.
…ertesi sabah uyanınca bir sevdiğinin ölüsünü hatırlamış
gibi acı duydu: Süheylâ ile evlenmeye dün ne çabuk karar vermişti!
Avukat Tevfik Hoca
Adnan, Maliye Nazırı'nın konağındaki dersi elinden
kaçırdıktan sonra paraca sarsıldı: Avukatlık edecekti.
(Moiz) Merak etme! Tevfik Hoca bir seneden beri hiç
utanmıyor. İki yıl evvel bir parça namusluydu. Geçen yıl bazan, vesile düştükçe
utanıyordu. Bu sene artık utanma mutanma kalmadı. Ne kadar namusu varsa paraya
kalbetti! Yükte hafif, bahada ağır ne rezalet ararsan Tevfik’te bulursun!
Adnan ve Tevfik Hoca, ikisi de başka başka adamdılar. Ancak
müşterilerden aldıkları paraları taksim ederlerken ikisi de birbirlerine
benziyorlardı. Fakat tuhaftır, zaman geçtikçe iş azalıyordu.
…
Theodore Herzl adındaki bu peygamber Tarabya’da
Abdülhamid’in misafiridir.
…bu adam, Filistin'de Abdülhamid’den yer satın almak için
İstanbul’a geldi. Orada Yahudi devleti kuracak... İşte senin uyuz Moiz dün
Tarabya’da ona gitti.
Belkıs’ın Babası
Kocası gittikten sonra Belkıs kibirli bir neşe takındı.
Adnan’la derse başladılar.
(Belkıs’ın babası padişahı yüceltiyor ve Adnan hararetle ona
karşı çıkıyor.)
Erkânıharp Müşiri sarardı; bir zaman riyaziye hocalığı
ettiği için kendisinin riyaziye âlimi olduğuna yine kendisinin verdiği bir
karar vardı. Bu kararı, mukaddes din eşyası gibi, hayatının bir köşesine
kilitlemiş, taptıracak adam bulursa köşesinden çıkarıp gösteriyordu.
Bayram Tebriki
Hidayet:
— Hazır Saray’a gelmişken sana dünyanın yedi acibesinden
sekizincisini göstereyim! Avrupa kıt’asında okuyup yazması olmayan bir müşir!
…bu adam Belkıs'ın babasıydı.
“Abdülhamid kaldırımcıyı niçin müşir yapmıştı?”
Hidayet alay ederek cevap verdi:
— Müşirlikten sonra başka rütbe olmadığı için!
Halep Çıbanlı Kadın
Kadri’ye bayram tebrikine istemeyerek gidiyordu. Kadri ondan
altı ay evvel sekiz lira ödünç almıştı.
(Kadri’nin karısına bakarken) Adnan’ın ve kadının gözleri
birbirine sarılan iki vücut kadar manâlıydı.
(Kadri’yle) …günler geçtikçe sanki kardeş oldular.
Kocasını sevmeyen kadın on üç yaşından beri beklediği erkeği
Adnan’da bulmuştu
Kadri’yi hastaneye kaldırdılar.
Hastanede
Guraba Hastanesinde kanserden yatıyordu.
Bir ölüm hastası için, ziyarete gelen adam, hastanın hâlâ
yaşadığını anlatan biriydi. Hasta, gelen adamla beraber yaşamaya, onun kadar
kendini hayatta bulmaya başlardı. Bu ziyaret, hastanın çıkamayacağı sokağın
hastaya gelmesi, dışarının odaya girmesiydi. Adnan bunu bilmiyordu (s. 224)…
Kadri öldüğü gün, Adnan, hastayı yeniden hatırlayacak kadar
unutmuştu.
Zehra’yı hastanede sokak kılığı ile gördüğü gündenberi
soğumuştu
Sofular Mahallesi
(Senih Efendi’nin evi burada)
Tapu Müdürü Senih Efendi
Yatakta büsbütün çirkinleşen Senih Efendi, Macide’nin dokuz
seneden beri her gece sarılıp yattığı bir işkenceydi.
Rahat Koca
Senih efendi, bir gece karısı Macide’ye müjde verdi: Adnan’ı
damat alacaktı.
Adnan’ın adı geçtikçe Melâhat kırmızıydı... Bıyığı terlemiş
bir aşiret reisinin oğluna benzeyen esmer, kıllı Melâhat’e Adnan ne derece koca
olur?
Macide
İş Adamı
Senih Efendi, Adnan’ı damat etmeye son kararını verince bunu
çocuğa tebliğ için vasıta düşünmüştü.
Kadın Hırsızı
Adnan bu eve iç güveysi girerse Macide, üvey kızı Melâhat’i
çok sevmeye şimdiden hazırlanmıştı.
Kadın, Değişen Kadındır
Süleyman için kadın demek, değişen kadın demektir. Bir yıl
giyilen çamaşırı anlıyor, fakat bir ay süren kadını anlamıyordu.
Diş Ağrısı
Macide, son üç ay erkeksizdi. Her gün hırçındı.
Üç Ses
— Adnan evlenmiyor!
Bunu, bir ay evvel Cön Türk Süleyman. Macide’ye gündüz
yatakta, Senih Efendi’ye de gece konakta — Hidayet’in konağında söylemişti—
Nihayet Onikilerin Reisi Arap Avnullah Paşa, Melâhat’a
birisini buldu. / Tufan Efendi’nin oğlu Sait
Nazik Adam
Dahiliye’de Şifre Mümeyyizi Sait, çok hususi Adamdı.
…nazikti. Dudağında tebessüm memuriyet haline gelmiştir…
…bu Sait, Senih Efendimin kızı Melâhat'ı aldı. Dün geceden
beri Sofular'daki evde iç güveysi.
Kadın Anlatılmak İçindir
Cön Türk Süleyman, bir kadınla münasebetini anlatmazsa
rahatsız olurdu
Macide’yi önüne gelene anlatmaya başladı.
Mahalle Kahvesi
(dedikodular… Süleyman bir kadınla basılmış, dayak yemiş)
Direklerarası
Maliye’de Kâtip Dilâver: Direklerarasının Don Kişot’u.
(Dilaver, Süleyman’ın kiminle ve nerede basıldığını
anlatıyor; ölen Kadri’nin dul karısı Zehra, meğer kerhane işletiyormuş)
Tarihin Kahramanları ve Av Kuşları
Erkânıharp Müşirinin mermer yalısı. Belkıs’ın Adnan’dan
tarih dersi aldığı salon.
Macide Kocasına Niçin Kızıyordu?
Melâhat’i evlendirmek için, Sofular’daki eve kadar gelen
Süleyman’ı Senih Efendi o kadar sevmişti ki, onun felâketine ağlayamadığı için
karısı Macide’den utandı; odadan çıktı.
Fuzulî’nin Anlatılamayan Beyti
Başkâtip, Tapu Müdürüne daima böyle edebiyat muammaları
sorardı, bundan onun cahil olduğunu ve Senih Efendi’nin olmadığı anlaşılırdı.
Bu gün yine bir sual sorulmuş, maksat hâsıl olmuştu.
Zaptiye Nazırı:
— Bu imzayı tanıyor musunuz? dedi; bir mektup uzattı.
Senih Efendi mektubun imzadan evvel el kabını gördü:
“Gülgonca cenanım, sevgili Süleymanım!” / Karısı Macide
Senih Efendi yere yuvarlandı. Felç gelmişti.
Aç ve Çıplak İnsan Vücutları
Süleyman’dan sonra Macide erkeksiz kaldı.
Hizmetçi kadın telâşla koştu:
— Kapıda bir araba durdu; sizi istiyorlar! dedi.
Macide anladı: Senih Efendi ulâ evveli olmuştu, içmiş ve
arabayla gelmişti
Senih Efendiyi polisle arabacı, sokak kapısında Macide’nin
kollarına bıraktılar.
Senih Efendi söyleneni anlıyor, fakat konuşmuyordu.
Camdan Gözler
(Adnan) Senih Efendi’yi yoklamaya geldi
Macide’yi iki kadın olarak düşünüyordu: Bu kadar ihtiyar bir
adamla evler meşeydi orospu Macide, anne Macide’ydi
Adnan, Macide’nin kollarında kendisini ilk erkek sanıyordu.
…bundan sonra Adnan, Macide’ye bir haftada üç kere gitti;
her defasında cam gözleri Macide’nin odasında unutuyor, sofada karşısında
buluyordu.
Kımıldayan Leke
Sokakta herkes sanki Macide’nin karnındaki piçi bilen
gözlerle Adnan’a bakıyor gibi, Adnan sokağın kalabalığından utanıyordu.
Büyük ıstırabının içinde bile piçi, kımıldayan lekeye
benzeterek bir nevi edebiyattan kurtulamıyordu.
…Macide, düşürdüğü çocuğa ağlamaya başlayınca Adnan
birdenbire mesut olanların o andaki faziletleriyle:
— Sen üzülme Macide; ben seni bahtiyar edeceğim, göreceksin
(s. 288)…
Fıkaralık Maskaralık
Fıkaralık üstüste dört ağzı olan kuyudur. İnsan evvelâ
mülkünü satar; bu, kuyunun birinci ağzıdır. Sonra malım sa-tar, bu da ikinci
uçurumdur. Daha sonra borç eder ve en sonra dolandırır; bunlar da kuyunun
üçüncü, dördüncü karanlığıdır.
(Sakallı Vasfi beşinci seviyede)
Adnan Romanını Yazıyordu
Kendini, çizerken bir müellife, yazarken bir başka müellife
benzetiyordu. İnsanın kendisi olması ne kadar güçtü! / s. 293
Sokak kapısı hızlı hızlı vurulmağa başladı; Şefika tekrar
kapıya koştu.
Adnan kendi kendine, «Basıldık!» dedi.
Zaptiye Nezaretine bile, o. kaleminden korkulduğu için
gelmemişti? Demek ki onu felâkete bile Süleyman sürüklüyordu?
Nazır:
— Onunla münasebetin nereden?
Adnan:
— Hidayet Beyin konağından.
Bu sefer Nazır korktu: Karşısına Hidayet’in adı dikilmişti.
— Seni curnal eden kimdir biliyor musun
Adnan:
— Vasfi? Sakallı Vasfi?
Nazır:
— Ben söylemiş olmadım ha!
Vekilharç Salih
…Adilim, bu sarhoş adamın bütün lâkırdılarının yalan
olduğunu anladı
Sakallı Vasfi
Vasfi artık namusunu bol bol satacak yer bulmuş,
seviniyordu: Taife sürgün giden Habibullah’a Hicaz valisi yüz veriyordu. Vasfi,
hemen valiyi curnal etti, ve hemen Sivas’ta bir sancağa mutasarrıf oldu.
Mânalı Gözyaşları
Belkıs’ın hemşiresi bu hafta Avrupa'dan dönüyordu.
— Kardeşimi çok beğeneceksiniz, benim gibi değil, o, hem
güzeldir, hem başkadır!
Müşir'in Avrupa’dan gelen kızının fücceten öldüğünü görünce
dona kaldı.
Gazetede ikinci (bir irtihali azîm) gözüne ilişti:
Süheylâ’nın babası ölmüştü!
İki cenazeden hangisine gitmeliydi?
Büyük Yanlış
Nişantaşı’nda Sarah Bernhardt
Adnan, Avukat Tevfik Hoca’nın namussuz olduğuna nihayet
karar verdi; ondan ayrıldı.
Vapurda Şark âlimi Ali Emirî Efendi’ye rastladı.
Sakallı Vasfi, (…) katil Tatar Mehmet’in torunuymuş.
(Ataşenaval Naşit) — Bil bakalım Belkıs abla, dün gece bizde
kim vardı?
Belkıs:
— Haberim var; konağa Sarah Bernhardt’ı davet etmişsiniz.
Adnan’a tanımadığı bir adam yanaştı. Hani bazı adamlar
vardır, hem sivildiler, hem de polis oldukları bellidir, onlardan biri.
İttihat ve Terakki’den Adnan'a gelen mektup, Beşiktaş
Muhafızı'nın elindeydi
Geceleri Kalabalık Ev
Macide, lohusa taklidi yaptığı günden sonra Adnan’ı bir daha
görmedi. Henüz duymamıştı: Adnan, Selanik’teki cemiyetçilerin İstanbul'daki
adamı olarak hapisteydi.
Sofular’daki evde Macide’nin odası artık dükkândı:
Macide’nin her gece pazarlık edildiği dükkân...
Macide’nin çıplak etinde erkek ellerinin çaldığı davulları,
darbukaları, Semih Efendi camdan gözleriyle yatağından dinliyordu.
Kazandığı paralardan bir kısmını (…) eczacının karısı
Sürpuhi ile Adnan’a hapishaneye gönderiyordu. Sürpuhi (…) Bu paraları Adnan’a
getirmiyordu…
Ahbapsız Cenaze
Senih Efendi / Ölmüştü
Adnan'ın anası dün gece ölmüştü. Bunu Sürpuhi’ye söyleyen
Eczacı Karnik iki gün evvel Adnan’ın Trablusgarp’e sürüldüğünü de fısıldamıştı
Fakat Sürpuhi bunu Macide’ye açmadı / s. 331
Sekiz Yataklı Ev
Kadın, artık her gece yatağında muntazam çalışıyordu.
Nihayet yıprandı: ucuz kadın oldu; bedava kadın oldu, en sonra yalnız kadın
oldu
Yalan Söylemeyen Adam
Çilli Mahmut
Macide verem olduğunu bir türlü bilmiyordu. Kadına ömründe
ilk defa talihi bu yüzden gülmüştü: Verem olduğunu bilmemek!
Kadın, uzun süren bu göğüs nezlesinden bir gün şikâyet
ediyordu. O gün fazla içen Çilli Mahmut. “Ne nezlesi? Verem!” deyiverdi.
10 Temmuz İnkılâbı
Macide’nin evi taşlanıyordu.
Cenaze’yi Oniki’ler kaldırdı.
İki Sandık
Sakallı Vasfi’yi polisteki bir gizli vazifenin başına
geçirdiler.
…karısı Seniha ölmüştü
Islahat Lâyihası
Karısı Seniha öldükten bir hafta sonra, Sakallı Vasfi, Senih
Efendi’nin kızı Melâhat’le evlendi.
Mermer Yalı Yıkılıyor
İnkilâptan sonra avukatlığa başlayan Adnan, artık Belkıs’ın
hocası değildi, ailenin avukatıydı.
Kızıyorlardı
Adnan Bir Taksim, Üç İttihadı Terakki İdi
Avukat Tevfik Hoca, Adnan’ın zengin olduğunu duyunca, onu da
kendi gibi namussuz sandı
Abdülhamîd'i Burnu Kurtardı
…adı çıkan maskaralardan korkum yok; onların fiyatı
üstünde... Meçhul edepsizlerden kork.
…en korkunç düşmanınız Fatih’teki yobazlardır. Sarıktan
korkun. Müslümanlık geç kalan bir saattir derler. Hayır. «Ali-Muaviye»
vak’asından beri bu saat hiç işlemiyor, durmuştur.
Adnan Evleniyor
Kim derdi ki, Belkıs tahtından Adnan’ın ayaklarına
yuvarlanacaktı.
Adnan Romanını Yazıyor
Vekilharç Süleyman
Belkıs’la evlenince, Adnan’ın Nişantaşı’ndaki büyük
konağında Süleyman’ın adı artık kâtipti, ama yalnız adı!.. Kendi gene
vekilharçtı. Bütün mânâsıyla vekilharç: Yani çalıyordu; ancak namuslu adamların
kabalığını taklit etmeyi unutmayarak. Nazik olmak hırsızlığın itirafı olurdu,
Sevişen Karı Koca
Haftada bir kaç kere gözleriyle kavga ediyorlardı.
Eskimek İhtiyacı
Adnan, kendisi yeni adamdı.
Üç Sükût
Belkıs ne yapsa, Adnan onu boşamayacaktı.
Harbi Umumîde
Tarih iki türlü düşman kaydeder: Önden vuran, arkadan vuran.
Fakat Harbi Umumi’de üçüncü bir nevi düşman daha görüldü: Yandan vuran. Türk
ordusunu yan yana yürüyenler vurdular. Yaralarımızdaki kurşunlardan bir kısmı,
bizim paralarımızla alındı.
Beş dişli, altı yaşlı Ermeni çocuğundan sekiz dişli seksen
yaşlı Ermeni ihtiyarına kadar ağızlarda kanlı bir edebiyat Ermeni dilinin
salyası ve Ermeni mutfağının salçasıyla çalkanıyor.
Adnan Zengin
Sokakta kendi kendine yürürken bile beyanı mütalâa eden bir
yüzü var.
Aksaray’daki küçük evinde kalan tabii omuzlarını bir türlü
bulamıyordu.
Adnan Çok Zengin
Para maddi mesafeyi azaltırken, mânevisini çoğaltıyordu;
Adnan istediği yere beş dakikada giriyordu; her istediği şey beş dakikada
cebinde, midesinde, kollarındaydı. Fakat memleketin felâketleri ondan
kaçıyordu, uzakta duruyordu; İstanbul’un kapısında üst üste yığılan genç
ölüleri, Çanakkale’de, balya balya şehitleri —sanki Çin’de vebadan ölenlerdi—
uzaktan seçemiyordu.
İlâç Kokan Mektup
imzasız mektup Süheylâ’nındı.
bu servetin namussuz olduğunu Süheylâ’nın bu «imlâsız»
mektubu mu ispat edecekti?
Sakallı Vasfı ve Umumî Muharebe
Hürriyet ve İtilâf bir gün hükümete geçecek. Vasfi. Adliye
Nazırı olacaktı. Fırkanın hükümete geçeceğinden emindi. Çünkü, Hürriyet ve
İtilâf, Rum Patrikhanesiyle birleşmişti; Moskof Çarı’na da İstanbul’u vaadetmişti.
Fakat bütün ümitler boşa çıktı. Vasfi, İttihat ve Terakki’den kovulduğuna
kahırlandı.
Yamalı Gömlek
Bir Türlü Memuriyet Alamayan Adam
Nail de birkaç yıl inkilâba sövdü. Fakat «muhalif olduğuna»
kimsenin telâş etmediğini görünce Meşrutiyete dalkavukluk etmeye başladı
Fakat yine bir türlü memuriyet alamıyordu.
Müsavi Dalkavuk
Eski Ateşeneval Naşit
10 temmuzdan sonra Naşit’in rütbesi tasfiyeye uğradı, tekaüt
edildi. Babasından kalan parayı Avrupa’nın her tarafında yedi: şimdi bu
servetten elinde ufak bir parçayla Avrupa’dan dönmüştü: elbiseye nisbet düğme
kadar küçük bir kısım. Fakat Naşit bu parçayla Sarkl Doryan’da yatıp kalkmaya
dikkat ediyor, çehresini kulübün çerçevesinde göstermeye çalışıyordu.
Fakat Naşit’in çek ince tarafı vardı: Sanatların en incesi
olan dalkavukluğu —dalkavukluk ettiği adama müsavi kalmak şartıyla— yapmak.
Hasta Olmadan Ölen Adam
Hidayet, hiç bir hastalığı olmadığı halde öldü
Bir ay sonra Hidayet’in eşyası satılıyordu.
Galata’da Pactole Nehri
Harbi Umumîde ölenlerle Borsadan bakıyordu. Adnan, bu adamla
konuşurken her adımda bir pisliğe basıyordu.
İftira ... Hep İftira
Zengin olmak insanın mutfağının, yatağının, sokağının kendi
elinden çıkıp hekimin eline geçmesi demekti.
Ziyafet
Moiz’in karısı Raşel
Nihayet
Moiz yarı yolda inmiş, onları yolun uzun bir kısmı için
yalnız bırakmıştı. Fakat Raşel bu yalnızlığın Adnan’la bir baş başa kalmak
olmamasına o kadar çok dikkat etmiş, birdenbire otomobilin köşesine toplanarak
aralarına o kadar mesafe sokmuş ve bu mesafenin tesadüfen olmadığını o gün o
kadar açık tavırlarla anlatmak istemişti ki, bu gece aynı 'otomobilde o mesafe
büsbütün kaybolduğu halde Adnan o acıyı hâlâ unutamamıştı, terbiyeli bir erkek
tevekkülü ile oturuyordu.
Yatakta Saat Beş Çayı
Raşel, caddenin fena tesadüflerinden vücudunu kapının
kanadıyla gizleyerek, kolunu uzattı, Adnan’ı bileğinden çekti.
Raşel'in beyaz parmağı, dudağını ikiye böldü, hiç bir şey
söylemeyen Adnan’a duyulmayan sesle, «Sus!» dedi. Bu ses, bu kelime evi yatak
odasına döndürdü.
Kocasını bütün bir yaz Adnan’la aldatmaya karar veren Raşel,
şimdi Adnan için dünyanın en iyi yürekli, en berrak ruhlu kadınıydı.
Sarıkamış
Vaktiyle Hidayet’e gidenler, şimdi Adnan’a geliyorlar.
(Binbaşı anlatıyor) Allahüekber bize doksan bin ölüye mal
oldu. Bu ölüler Şark vilâyetlerinin yayla çocuklarıdır: Uzun boylu, geniş
omuzlu Ölüler!.. Emin ol bey, Pamir yaylasında bu kadar gürbüz Türk
yetişmemiştir. Az millet Allahına bu kadar dinç ölü göndermiştir.
Bahtsız Kadınlar
Kıskanan kadında bir ormanlık kudurmuş hayvan vardır. Erkeği
kıskanan kadında değil, kadını kıskanan kadında... Bu kadın hem kendine
ıstıraptır, hem başkasına.
Baloya giden Raşel'in orospu olduğunda ittifak edildi
Her Zaman Gidilmesi Lâzımgelen Balo
Alfred Cevat
Ataşenaval Naşit’in ana ayrı kardeşi Ahmet Cevat.
Meşrutiyetten sonra Sultanî Mektebinden Paris’e kaçtı.
Fransız ordusuna gönüllü yazıldı.
Fransız fırkası Kumkale’ye hücum ettiği vakit Alfred Cevat
esir düştü.
Adnan’ın konağında Belkıs'a sığındı. Evden dışarı
çıkamıyordu.
Cevat için vatan insanın viski bulduğu yerdi.
Uşak Ahmet
Prenses Bâhire, Süheylâ’nın yanına gitti. Oradan Adnan’ı
parmaklarıyla çağırdı, — tanıştıklarını bilmiyormuş gibi — Süheylâ’yı Adnan’a
takdim etti.
Gastein Kaplıcaları
Belkıs, misafire erkek diye değil, Avrupalı diye bayılıyordu.
Âlimle Almanca konuşan karısını Adnan bu gece yeniden çok
beğendi.
Gece karanlığında dilenciler hırsızlara benzerler. Dilenen
ele gecenin karanlığı tabanca kabzası gibi dolar.
İnci Gerdanlık
Zengin evlerin ne kadar kalabalık olduğu felâket ve sevinç
zamanlarında belli oluyordu: Odalar, sofalar birdenbire kalabalıktı. Anasını
hatırladı: “Boş evde ölmüştü; fıkaralık açlık değildi; fıkaralık kimsesizlikti”
Hırsızın kim olduğunu asıl Adnan anlamıştı; Cevat bir
haftadan beri gerdanlığı yiyordu…
Fakat Belkıs'ın amcasının oğlu hırsız olamazdı.
Cevat / hırsızı gösterdi: Uşak Ahmet!
Agamemnon Zırhlısında Osmanlı İmparatorluğunun Tabutu
Vatanı varsa tek insan yirmi beş milyon insanla beraber
yürür, beraber oturur, beraber yatar kalkar. 1918 mütarekesi demek, yirmi beş
milyon insan kollarını uzattıkça birbirlerinin ellerini tutamayacaklar
demektir.
Toprakta bir kabirlik, bir kunduralık vatan kalmadı: Ölü
vatanına gömülmüyor, diri, vatanına basmıyor.
Adnan / Üç aydan beri fıkaraydı.
Kibar Adam
Çarlık Rusyasının Harbi Umumîde İstanbul Elçisi Mösyö Nikola
Çarikof’un karısı. Çarlık düştükten sonra Çarikof İstanbul’da gizli ve namuslu
bir fıkaralık içinde öldü. Şimdi karısı, hususî lisan hocalıklarıyla
geçiniyordu. Bebek’teki ufak evde faziletin kibri, fıkaralığın klişe olan soğuk
terbiyesine düşmekten onu kurtarıyordu.
Belkıs, odada Prensin kollarından kalan çizgilere bakıyor,
kocasından, memleketinden bu adama kaçmak istiyordu.
Ayrılıyorlar
Çok terbiyeli boşandılar.
Alfred Cevat’ın İsim Günü
Alfred Cevat, hep Raşel’in evinde.
Platin Tabaka
Rus Prensi
Mesut olacak kadar kıskanılmayınca Belkıs da kendini mesut
bulmamaya başladı. Kocasının Prens olması altı ayda eskidi; parası da sekiz
ayda bitti.
Parası bitince Prensin ahlâkı büsbütün meydana çıktı
Dayak
(Belkıs) Newyork’a kaçmayı düşündükçe orada en tatlı
hayretlere hazırlanıyordu.
Belkıs’ı Amerika'da bekleyen saadetlerin üzerinden üç ay
geçmişti. Bir gün Serkl Doryan’da Hariciye mümeyyizi Burhan, eski Ataşenaval
Naşit’e Belkıs’ın Amerika’da intihar ettiğini söyledi
Bir Bohça, Bir Çanta
Prens Hasan'ın Köşkü
Bir zamandan beri Adnan’a Ankara’dan mektup da gelmiyordu:
Prens Hasan somurtuyordu: «Bu adamı köşklerine boş yere mi almışlardı?»
Gazetelerde Bir Telgraf
(Adnan) Gözleri kapandı. Otuz dokuz ateşle daldı. Hekim,
Prenses Bahire’ye, hastanın zatürre olduğunu söyledi.
Hesap Meselesi
(Raşel) «Namus kurbanı kocacığım!» Sonra Cevat’a gözlerim
iki misli açtı: «Sen öldürdün onu! Sen! Sen! Sen..» diye haykırdı.
…kocasının niçin kendisini vurduğunu mutlaka öğrenmek
isteyen kadına:
— Hesap meselesi Madam! Bankaya geliniz, anlarsınız, dedi.
Telefonu kapadı.
Avukat
Prenses Bahire, Adnan’la Süheylâ’yı evlendiriyor,
Harbi Umumide, yazıhanesinin kapısında hiç adı yoktu.
Öyleyken, o yazıhanede zengin olmuştu. Öyleyse tabelâyı değiştirmeyecekti.
Fakat?.. Evet, fakat bir şeyini mutlaka değiştirmeliydi. Buldu. Adını
değiştirecekti: «Mehmet Adnan», «Adnan Salim» oldu.
Ancak «Mehmet Adnan »a gelmeyen müşteriler, «Adnan Salim»e
de gelmediler.
Adnan’ın Yazıhanesinde
Hasta Avukat
Ataşenaval Naşit’in hemşiresi / sefaret müsteşarı Nail’in
karısı / Kadın yarım saatten beri kocası Nail’in, ne namussuz adam olduğunu
anlatıyordu. Adnan:
— Vah hanımefendiciğim; dedi; demek ki boşanıyorsunuz? Demek
bu adam sizi bedbaht etti?
Bir buçuk saatte yazıhane, ev olmuştu. Onlar da karı koca!
Adnan, Bihter’e hayretle bakıyordu: İnsanlar, kendi
rezaletlerini başkalarında görünce ne çabuk iğreniyorlardı!
Cinayet
Uşak Ahmet, Raşel’in koynunda Cevat’ı vurmuştu.
Hasta Olamıyordu
Tek müşteri gelmeyen yazıhanesine her gün koşarak gidiyordu.
Osmanlı İmparatorluğunda İlk Saklanan Devlet Sırrı
İstihdafta Hidayet’in, Meşrutiyet’te Adnan’ın konağında
toplananlar, Mütareke’de hep Naşit’in salonunda...
Hekim Meselesi
Adnan Yine Edebiyat Hocası
…ikisi de yirmi beş sene evvel Eşber’in okunduğu masaya
karşılıklı oturdular.
Kadınları kocaları değil, âşıkları severler. Niçin? Çünkü
kadınlar kocalarıyla susarlar, âşıklarıyla konuşurlar da onun için.
İnsanlara mazisinden ne kadar az şey kalıyordu!
Halayık telâşla odaya girdi: haykırdı:
— Beyefendi öldü!
Adnan’ın cenazesi beş dakikada kalktı. İkinci beş dakikada
Süheylâ’nın bir erkek çocuğu oldu: Salim! Üçüncü boş dakikada Salim yirmi
yaşındaydı.
Süheylâ birdenbire uyandı; şezlongdan yarı vücuduyla kalktı:
Odaya Adnan giriyordu:
— Bu ne bilmez öğle uykusu Süheylâ? Akşam oldu iki gözüm.
Yazıhaneye İş Geldi
İşsiz yazıhaneler, sarnıç gibi ses verir: Adnan’ın da
elinden düşen kalem, odada kıyamet kopardı.
Hanım, Raşel’in evinde vurulan Cevat’ın anasıymış!
Katil Ahmet’in on dokuz yaşında olduğunu bilen şahitler
vardı. Vasfi bunları tanıyordu.
Bir Şahit Daha
Salih Efendi, bak bana! Hüsrev’in şahitliğine artık hacet
kalmadı. Zaten herifin namussuzluğu, çehresinden fazla belli oluyordu.
Mahkemeye şüphe gelebilirdi. Onun yerine Rıdvan şahitlik eder... Bunun edepsiz
olduğu yüzünden pek belli olmuyor, değil mi?
Kâtip Salih güldü:
— Eğer fazla dikkat edilmezse fark edilmiyor!
Sisyphe Kayası
Sanat bir kayaydı; Adnan, romanında bu kayayı bir dağın
tepesine çıkarmaya çalışıyor, kaya, dağın ucuna yaklaşırken Adnan’ın ellerinden
kopuyor, yuvarlana yuvarlana bir uçurumun dibinde duruyordu: Bir karanlığın
koynunda bir sıfır!
O, bu sıfırla tam otuz beş sene uğraştı.
Kocaman bir kitap yazdığını sanan adam, arkasında bir tek satır
bırakamayacaktı. Hayvanlar bile bu kubbede nevilerinin seslerini bırakırlardı.
Sanat, «hayat» dediğimiz yalanı gerçek sanmak için
uydurduğumuz ikinci bir yalandı.
Ambidextre Bir Adalet
Tezkiye ne kadar ucuzdu. Çilli Mahmut’un namuslu olması için
imama yedi lira göndermişti. Rıdvan’ın namusu üç buçuk liraydı. Hafız İsmail
iki liraya namusluydu.
Han Kahvecisinin Anlattıkları
Aksaraylıların gözünde Macide o kadar fahişeydi ki, öldükten
sonra bile ona bu iftira yakışıyordu.
Kalpaklı Misafir
…Yani kaç aydır yazıhane kirasını, kâtip aylığını...
Süheylâ:
— Evet!
Adnan:
— Sen veriyorsun hep? Öyle mi?
Süheylâ:
— Evet! Ben veriyorum hep.
Kalpaklı misafir, Habibullah Efendi’nin yeğeniydi.
Belkıs, Süheylâ
Uyku ne kadar da kadın gibi! Beklemeyeceksin ki gelsin.
…bu izdivaçta dört zalim sebep vardı: Adnan’ın zatürreesi,
Süheylâ’nm gözyaşı, Belkıs'ın ölmesi, Adnan’ın servetinin bitmesi...
Cinayet Mahkemesinde
Süleyman şaşırmıştı: Sacit’in kulağına eğildi:
— Vay canına, bu avukatlık ne tuhaf şey Sacit? dedi. Bu Cevat
yok mu, Adnan’ın eski karısının inci gerdanlığını çalan heriftir. Adnan bunu
evinden köpek gibi kovdu; şimdi methede ede göklere çıkarıyor.
Sakallı Vasfi / bir zat çıkıyor; bu muhterem kadınla
evleneceğim diye aldatarak münasebette bulunuyor. Bu Macide Hanımın bu adamdan
bir erkek çocuğu oluyor; fakat bu adam, kadım ve çocuğu kovuyor; Macide Hanım
kahrından verem oluyor, ölüyor. Doğan çocuk da bugün mahkemenizin huzuruna bir
katil maznunu olarak çıkıyor,
(Adnan) Ahmet’te kendisini gördü. Burun, çene kemiği, gözler
hep kendiydi.
Demek kendi oğlunu astırmak için aylarca çalışmış, yalancı
şahitler satın almış, lâyihalar yazmış, mahkemede nutuklar söylemişti.
Aynı adam için iki avukattan biri “çamur” öteki “güneş”
diyor. Bence katili bırakmalı, bu iki avukatı asmalı.
Reis:
— Heyet senin idamına karar verdi; bu kararı bir hafta
içinde temyiz edebilirsin, dedi.
Salim
İki Kocakarı
Süheyla’nın anası Cemalifer / Tekirdağlı Cemile
…evi var diye Tekirdağlı Cemile’nin hırçınlığı, sabah
“terbiyesizlik” olarak başlıyor, ikindi vakti “edepsizlik” olarak bitiyordu.
Hizmetçi Şefika
— Bir hanım geldi; Şefika hanım. Annenizin hizmetçisiymiş,
dedi.
Süheylâ:
— Söyle başka zaman gelsin.
Adnan:
— Hayır, al getir... Anam bu kadının elinde öldü, Süheylâ.
Bozdoğan Kemerinin İmamı
imam haykırdı:
— İnanmazsanız okuyun işte! Bu herif gâvurdur demez miydim
size!
“Çok değerli edip ve avukat Mehmet Adnan biraderin vefat
ettiği teessürle haber alınmıştır.
Bütün Mason biraderlerin bu aziz cenazeyi sanii azami
kâinatın rahmetine kadirşinas elleriyle tevdi etmeleri için bugün Bozdoğan
Kemerindeki evinde saat on birde bulunmaları bütün biraderlerden rica olunur.
Türkiye Masonluğu Maşriki Azami Namına.”
İki Cenaze
Hacı Hulusi Paşa / Adnan
Öldü diye kalktık, geldik, yoksa müteveffanın maşayla
tutulacak yeri yoktur
Zati Akdesi Hazreti Tesadüf
…katil Benli Ahmet idamdan kurtuldu
Bir Mektup Zarfı
Adnan’ın kâğıtlarını konağın kalfası, bir çamaşır sepetine
koyuyordu. / hepsi yakılacaktı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder