Metin Tahlili Metotları
Türkoloji dört şekilde genellenebilir:
- Eski Türk dili
- Eski Türk edebiyatı (13. YY. – 19. YY. (1839 Tanzimat
Fermanı’na kadar)
- Yeni Türk dili
- Yeni Türk edebiyatı
Metin tahlil edilirken kullanılan metotlar
-
Stilistik metot
-
Sosyolojik metot
-
Psikolojik metot
-
Mitik metot
Kavramlar düşünce birimleridirler. Kelimelerle ortaya
koyulurlar.
Devlet: İnsanların hayatlarını düzenleyen (biçimlendiren)
organizasyonlardır. Devlet, toplumu bir araya toplar, şekillendirir ve yürütür.
Millet: Devletin bir araya topladığı insanların bütünüdür.
Millet, dinamik bir kavramdır. Tarih boyunca Türkler çeşitli devletler
kurmuşlardır. Tüm bu süreçteki dinamik unsur millettir.
Dil: Milleti insan yığını olmaktan kurtaran dildir. Millet,
ortak bir dil etrafında kültürel yapı oluştururlar. Dil, sosyal bir olgudur.
Yalnızca sesten ibaret değildir. Dil, kendini esas olarak edebiyat sahasında
gösterir.
Din: Türkler İslamiyet’e girmede önce çeşitli inançları
benimsemişlerdir. Sin, sosyal mir müessesedir. İnsanları bir araya toplar.
Tarih: Kültür, din, dil, sanat ve edebiyat tarih içinde
gelişerek ortaya çıkarlar.
Türk edebiyatı alanındaki ilk belgeler 739 yılındaki Orhun
Yazıtlarıdır. Bu hitabelerde Türk hakanları Türk halkına hitap etmektedirler.
Türkler tarih boyunca konuştukları farklı dillerde pek çok eserler ortaya
koymuşlardır.
Yazıya dökülmüş her eser geniş anlamda edebiyattır.
Tenkit: Eleştiri, tüm edebi eserleri ölçen/tartan yöntemlere
denir.
Edebi bir eser ele alınırken;
1-
İnsan (kişileştirme)
a)
Vücut yapısı
b)
Şahsiyet ve karakter
c)
Duygu, düşünce ve hayal
d)
Kıyafetleri
2-
Mekân
a)
Açık mekân
b)
Kapalı mekân
3-
Şahıslar arası münasebet: Çatışma çok önemlidir.
4-
Vâka
a)
Başlangıç
b)
Gelişme
c)
Sonuç
5-
Zaman
6-
Üslûp = Dilin kullanım tarzı
Sami Paşazade Sezai - Pandomima
1- Vâka:
Pascal adında çirkin, fakir bir adamın Eftalya adındaki
güzel, zengin bir kıza aşık olması ama sosyal durum farkından dolayı aşkının
karşılıksız kalması, Eftalya’nın evlenmesi üzerine Pascal’ın intihar etmesi.
2- İnsanlar:
Pascal= Şişman, kaba, çirkin
Eftalya= Genç,
güzel
Hikâyede çatışma vardır. Pascal, Eftalya’yı gerçek bir aşkla
sevmektedir. Eftalya ise Pascal’ı ölen köpeğine benzettiği için sevmektedir.
3- Mekân:
Birinci paragrafta Pascal’ın oturduğu Haseki tarafında bir
çıkmaz sokakta, mezara benzer, terkedilmiş bir yerdir.
Pandomima’daki
yabancı sözcükler:
Nuhat: Sümüğe benzeyen yapışkan maddeler, çevrilmiş,
sarılmış.
Hâl-i nisyan: Unutulmuş
Metrukiyet:
Bırakılmışlık, terkedilmişlik
Beytiye: Ev
İştirâ: Satın alma
Tedarik: Temin etmek
Cihet: Yan, yön, taraf, yüz, sebep, vesile, bahane, hizmet,
vazife
Tecdid: Yenilenme, yenileme, tazeleme
Tehziz: Hareket ettirme, titretilme
İzhar: Gösterme, meydana çıkarma, yalandan gösteriş
Tezeyyun: Süsleme
Lâne-saz: Düzenli yuva
Âdem-i-zi-bal: Dünyanın sahip olduğu yürek
Hâmil: Yüklü, gebe, sahip, taşıyan, götüren, adı kötüye
çıkmış kimse
Avdet: Geri dönme
Azimet: Gitme, gidiş
Muaşaka: Sevişme
Gubar: Toz
Gubar-ı gam-âlud: Toz olup bulaşmış
Müteşekkir: Düşünen, düşünce sahibi
Kurun-ı vusta: Bir zaman ortada olan
Vâsıl: Erişen, ulaşan, kavuşan
Münhedim: Yıkılan, yıkılmış
Kûşe-i nisyan: Unutulmuş köşe
Tayeran: Uçma, havada gaz olma
Tuyûrûn: Kuşlar
Zîr-i Pâ-yı: Ayağın altı
Ta’lik: Asma, asılma, bir şeye bağlı gösterme
Lu’biyat etmek: (sahnede) oyun oynamak
Tekmil: Bitirme, tamamlama
Zerrat: Ufak parçalar
Zerin: Altından yapılmış, parlak
Amûd: direkli sütun
İnhitat: Düşme, aşağılanma
Metaib: Seçilmiş güzel şeyler
Mesai: Çalışmalar
Terekküp: Karışıp birleşme, meydana gelme
Kesret: Çokluk, bolluk
İstimal: Kullanma
Muharrik: Tahrik eden, çok hararet veren
Tıflane: Çocukça
Müdavim: Devam eden
İstihza: Alay etme
Nâkıs: Başını daima öne eğen
Kemal-i Hilkat: Tam yaratılmış
İhtiraz: Sakınma, çekinme, korkma
İnkisar: Kırılma, gücenme
Güzar etmek: Geçmek, geçiş
İk’ad etmek: Oturtmak
Kemal-i havt: Korkma
Hüseyin Rahmi Gürpınar – Ecir ve Sabır
Vaka
Behiye Hanım’ın çocuğu ölür. Kadın çok üzgündür. Komşuları
taziyeye geliyor. Komşuların sırayla ziyarete gelmesi kadını daha da üzüyor.
Behiye Hanım, sürekli hale gelen üzüntüye dayanamıyor ve ölüyor. Kadının
annesi, yine taziye için gelen komşuları sopayla kovalıyor. Koşuları da kadını
delirdiği gerekçesiyle tımarhaneye kapattırıyor.
İnsanlar
Behiye Hanım, annesi Şekure Hanım ve komşular.
Komşu tiplemeleri oldukça kalabalık bir kadroya neden oluyor.
Mekân
Olaylar, ev içi kapalı bir mekânda geçer
Zaman
Çocuğun ölümünden önceki yaşantısı, çocuğun ölümünün
ardından ailenin yaşadığı üzüntü ve komşuların taziye ziyareti için eve
gelmeleri üç ayrı zaman diliminde işlenmiştir.
Hüseyin Rahmi hemen bütün eserlerinden örf ve adetler
üzerinde durur. Bu bakımdan eserleri sosyal tenkit içermektedir. Bu eserde de
ecir ve sabır dilemek için eve gelen komşuların adeta mekanik bir hal almış
olan davranışları hikâyeye mizahi bir derinlik katmaktadır.
Hüseyin Rahmi, devrinin ağır anlatımıyla konuşurken
mahalleli kadınlar günlük dille konuşmaktadırlar. Dildeki bu farklılık
hikâyenin üslûbunu belirliyor. Dönemin dini ve kültürel adetleri mahalleli
kadınlar aracılığıyla anlatılırken yazarın üslûbu hayli alaycıdır.
Ölen çocuğun zekası yüceltilirken mahalle kadınlarının zeka
düzeyleri arasında bir kıyaslama yapılıyor (yazar bunu okurların algısına
bırakıyor).
Hikâyenin ana fikri, aşırıya giden davranışların yarattığı
gülünç durumları gözler önüne sermektir.
Hikâyenin tahlili için dikkat dilecek hususlar;
a)
Ana fikir
b)
Vaka
c)
İnsanlar
d)
Zaman ve mekân
e)
Üslûp ve yazarın kullandığı dil
Halit Ziya Uşaklıgil – Ferhunde Kalfa
Ana fikir: Hayal kırıklığı anlatılır.
Vaka: Hikâyede Ferhunde Kalfa’nın kaderi işlenir. Ferhunde,
zengin bir Osmanlı ailesinin yanındadır. Evin Hasna adında bir kızı vardır.
Hikâyede her iki kız arasındaki sosyal farklılıklar öne çıkar.
Eve görücü gelir ve Hasna evlenir. İlerleyen zamanda
Hasna’nın bir oğlu olur. Oğlu büyüyüp evlenir. Bu zaman zarfında Hasna hâlâ
daha evlilik hayalleri kurmaktadır. Yaşlanmaya başlayan Ferhunde, bahçıvanla
evlendirilir.
Ferhunde’nin hayal kırıklığıdır hikâyedeki asıl düşünce.
Hikâyede mekânlara fazla önem verilmemiş, zaman daha fazla göze çarpar.
İnsanların hayata bakışı sınırlıdır ve de insandan insana
değişir.
Ferhunde içe dönük bir tiptir. Kırık bir aynadan kendine
bakar. Kendini güzel kabul eder. Halit Ziya bu hikâyesinde insanlara içten
bakmaktadır. Hüseyin Rahmi ise dış gözlemlerle olayı işlerken karakterlerini
konuşturarak onların kişiliklerini ortaya koyar. Halit Ziya, daha fazla
psikolojiye giriyor, karakterlerinin duygularına umutlarına yer veriyor.
Yazarın olaylara her şeyi gören bir bakışı vardır.
Ömer Seyfettin – Başını Vermeyen Şehit
Türkçeyi edebiyat dili haline getirmeye çalıştığımız bir
dönemde yazılmıştır. Bu dönemin dili sade, günlük konuşma dilidir.
Milli edebiyatı geliştirmeye başladığımız bu dönemde,
işlenen konularda millidir. Türkün kendine mahsus yapısı, karakteri, hayata
bakışı anlatılarda dikkat edilen hususlardır.
Ömer Seyfettin’in bu hikâyesi tarihi bir konu içerir.
Tarihimizde önemli bir yer tutan gazi tiplemesi ele alınır. Mekân tasviri ve
şahıs portrelerine yer verilmez.
Kızıl Elma; ulaşılacak, ele geçirilecek yer, hedef
manasındadır.
Refik Halit Karay – Şeftali Bahçeleri
Öykü dış mekân ve tabiat tasviriyle başlıyor. Hemen ikinci
paragrafta şeftali bahçeleri anlatılıyor. Kasabanın idarecisi, dünya
zevklerinden hoşlanan biridir. Yazar bu hikâyesinde Sadabad ile kasabanın zevk
ve sefa bakımından kıyaslamasını yapıyor.
İdealist bir tip olarak Agah Efendi tanıtılır. Jön Türk
hareketine katılmış olan Agah Efendi ayakları yere basmayan bir idealisttir.
Yazar, onun bu haliyle alay eder. Kasabalının uyuşuk, zevk ve safaya düşkün
halleri, Agah Efendi ile aralarında tezat oluşturur.
Agah Efendi, uzun süre Avrupa’da kalmış ve döndüğünde,
edindiği bilgileri yaşadığı kasabaya tatbik etmek istemiştir. Kendi milletini
yeterince iyi tanıyamamıştır.
Hikâye II. Abdülhamid devrinde geçmektedir.
Hikâyede mekânı belirleyen eğlencelerdir. Kimi zaman
bahçelerde, kimi zaman dere kenarlarında yaşanan olaylar tasvir edilmiştir.
Hikâye yapı bakımından; tabiat ve sosyal çevre, Agah
Efendi’nin portresi ve Agah Efendi’nin çevresiyle temasından sonra değişen ruh
hali olmak üzere üç bölümde incelenebilir.
Hikâyede zevk ve eğlenceye düşkün insanlar anlatıldığı için
Refik Halid, duyguları, insanların duygu ve hislerini ön plana çıkaran bir
üslûp benimsemiştir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu – Bir Şehir Mezadı
Milli Edebiyata konu olacak bir hikâyedir. Zabitlerin
toplandığı bir kahvehaneden söz edilir. Hikâyede bahsi geçen Cevdet hayalci
biridir. Cevdet’in okuduğu kitaplardan söz ediliyor. Yazar, roman okuyarak
kendini beslemiş Cevdet karakterinin gerçeklikle yüzleşmesini ele alıyor.
Cevdet karakteriyle, II. Meşrutiyet döneminde yetişmiş birinin gerçek hayatla
alakası olmadığını işliyor.
Mekân
Sakarya civarında bir köy. Köy kahvesinde toplanan insanlar.
Mezat zamanları kahve hareketleniyor.
Hikâyenin bölümleri;
Kahvenin tasviri, Mezat, Cevdet’in hayal dünyası, hayalden
gerçeğe dönüş. Türk aydınının gerçeklikle imtihanı işlenmiş oluyor.
Yazar, hikâyeyi anlatmakla yetinmez, olayları yorumlar.
Genellikle sade olmakla birlikte birçok tasvire yer verir. Abartıya kaçmıyor.
Eleştirel bir tavrı vardır.
Memduh Şevket Esendal – Uğursuzluk
Memduh Şevket, ilk hikâyelerini 1912 yılında yazmaya
başladı. Genç Kalemler’le birlikte başlayan sadeleşme çabalarının etkisi,
Memduh Şevket’in hikâyelerinde görülebilir. Hayatı boyunca çok çeşitli memuriyetlerde
bulunduğu için bürokrasiyi çok iyi bilir. Hikâyeleri ağırlıkla gözlemlere
dayalıdır.
Kahramanları ağırlıkla sıradan insanlar, memurlardır. Günlük
hayatın izleri onun hikâyelerinde genişçe yer bulur. Bazı hikâyelerinde batıl
inançlarla alay etmişse de o daha çok insan sevgisiyle ön plana çıkar. İşlediği
konular içinde geçen kötü olayları bile okurlarını üzmeden anlatmaya çalışır.
Hikâyeleri her zaman iyimser bir atmosferde işler.
Memduh Şevket, sanatçıları toplumun önünde gidenler ve
toplumun gerisinden gelenler olmak üzere iki kategoride ele alır. Birinci
guruptakiler toplumun önünü açar, yol gösterirler; ikinci gurupta yer alanlar
ise topluma ayna tutarak bilinçlenmesine katkıda bulunurlar.
Uğursuzluk adlı öyküdeki dil son derece sadedir. Olaylar
diyaloglar üzerine kuruludur. Memduh Şevket’in üslûbu edebiyat yapmadan
yazmaktır (bu söz Ömer Seyfettin’e aittir). Hikâyedeki zamana işaret etmek için
“ikindi güneşi” tasvirini kullanıyor. Hayri Efendi 30/35 yaşlarında üstü başı
düzgün bekâr bir memurdur. Çekingen, evhamları olan, işini kaybetmekten korkan,
kuruntulu biridir. Batıl inançlı biridir Hayri Efendi.
Hikâyedeki bir diğer karakter müdür tiplemesidir. Nasihat
vermeyi seven, genç nesil memurları beğenmeyen, işinde dikkatli biridir. Kendini
beğenmiş bir tiptir. Hayri Efendi gibi müdür de işini kaybetmekten korkan
biridir.
Hikâyenin girişinde müsteşara evrak imzalatan Hayri
Efendi’nin yaşadığı yanlış anlama anlatılır. Devamında müsteşarın müdüre
çıkışması ve Hayri Efendiye nasihat vermesi anlatılır. Bu sırada Hayri
Efendi’nin kendini temize çıkarmak için düşündüğü çareler anlatılır. Hikâyenin
sonunda yaşanan olayların sebebi olarak odanın şeklinin değiştirilmesi
anlatılır.
Yazar, karakterlerini konuşturarak, onların mizaç ve
kişiliklerini anlatmaya çalışıyor.
Fahri Celal Göktulga – Evham
Hikâyede bir emeklinin sosyal durumu anlatılmaktadır.
Romanda genelden özele inen bir anlatım vardır. Sadık Bey, maaşı hayat
pahalılığı karşısında kendisine yetmeyen bir emeklidir. Olaylar Sadık Bey’in
gözünden anlatılır. Diyalogların öne çıktığı hikâyede yazarın üslûbunu yine bu
diyaloglarda buluyoruz: Sadık Bey arkadaşlarıyla konuşurken Osmanlıca terkipler
kullanır. Sadık Bey kendi halinde düşünürken halk ağzını kullanmaktadır.
Sadık Bey’in doktorla olan konuşmasında çatışmalar
gözlüyoruz. Arkadaşlarıyla olan diyaloglarında da çatışmalar gözlüyoruz.
Kenan Hulusi Koray – Miras Keçe
Hikâyenin anafikri; değerini bilmedikleri cahil oldukları
için kıymetini anlamadıkları şeylerin çok değerli olabildiğidir.
Sürprizlerle dolu bir hikâyedir.
Değersiz sanılan bir şeyin değerli çıkmasından dolayı tezada
dayalı bir hikâyedir.
Hor görülüp atılan keçe, hikâyenin ikinci devresinde müzeye
kaldırılıyor.
Keçeyi değersiz bulan aileyle alay eden yazar, kıymeti
anlaşılan keçeyi kişileştiriyor.
Bütün yazarlar varlığın görünüşünü, ona farklı bir açıdan
bakmak suretiyle değiştirebilirler.
Zaman ve mekân bu hikâyede çok önemlidir; keçe, eski olduğu
için değerlidir ve ancak müzeye kaldırıldığında bu değeri fark edilir hale gelmiştir.
Sabahattin Ali – Hasan Boğuldu
Toprağa bağlı köylüler, dağlarda yaşayan/çalışan insanlar
aracılığıyla çalışma düzenindeki farklılıklar ile sınıfsal ayrımlara işaret
edilmektedir.
Hikâyede dağda yaşayan insanların bazılarına kızılbaş
denmektedir; bununla kastedilen anlam, kalabalığa karışmayan, kendi halinde
yaşayandır.
Çokça tabiat tasvirine yer verilen hikâyede anlatılan
insanlar doğayla adeta bütünleşmişlerdir.
Hikâyenin asıl konusu birbirlerine kavuşamayan aşıklardır.
Abdülhak Şinasi Hisar – Bir Geçmiş Zaman Hikâyesi
50. yaşından sonra anılarını süzgeçten eleyerek yazarlık
yapmıştır. Eserlerinin tümü hatıralara dayalıdır. Hatıralara dayalı bir
anlatımı olduğu için, eserlerinin genelinde geçmiş, özlenen bir zaman vardır.
Bu hikâyesinde de Nizami Bey’i çevresinin görüşlerine yer vererek
anlatmaktadır. Bu bir vaka değil tip hikâyesidir, portre tasviridir. Nizami
Bey’in acayip merakları onun şahsiyetinin bir parçasıdır. Görmek değil görünmek
isteyen biridir. Nizami Bey manen olgun biri değildir. Hikâyenin ikinci
bölümünde iktisadi durumunun kötüye gitmiş olması ve aklını kaybetmesinden
dolayı Nizami Bey’i dervişlere benzer bir halde buluruz. Nizami Bey hikâyenin
genelinde gülünç biridir. Annesinin de gülünç yanları vardır; annesi, saf ve
batıl inançları olan dindar bir kadındır.
Abdülhak Şinasi’de göz çok önemlidir; gözlerin bakışlarından
yazar çok çeşitli intibalar edinebilir. Objeler de çok önemlidir; objeler
insanın mizacını aksettirir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder