GENEL DİLBİLİM II
Ünite 1
Ses
Bilgisi
Ses
ve Yazı
Yazı da bir dil kullanma biçimidir.
Dilbilim bütün dillerdeki sesleri kaydetmek
ve yazabilmek amacındadır. Alfabe farklılıklarına rağmen bunu başarabilmek için
Uluslararası Sesbilgisi Alfabesi geliştirilmiştir.
Bu alfabede her ses için özel bir sembol kullanılır ve bir sembol sadece bir
tek sesi işaret eder.
Dilbilimde seslerin oluşumunu sesbilgisi inceler. Üç alt kategorisi vardır. Akustik sesbilgisi, ses dalgalarının frekans ve hızı
gibi fiziksel özelliklerini inceler. Dinleyiş
sesbilgisi kulak ve beyin arasındaki sinirsel alanı inceler.
Söyleyiş sesbilgisi ise konuşanın sesleri oluşturmak için uyguladığı fiziksel
hareketleri inceler.
Söyleyiş
Sesbilgisi
Seslerin oluşum sürecinde kullanılan
organlar: akciğerler, hava borusu, gırtlak, ağız boşluğu ve burun boşluğudur.
Sesler, başlatıcı
denen organın hava akımını başlatması ile oluşur. Akciğerler, gırtlak
ve damak başlatıcı unsurlardır.
Ses tellerinin titremesi sonucu oluşan
seslere ötümlü sesler denir. Ses tellerinde
titreşime sebep olmadan çıkan seslere de ötümsüz
sesler denir.
Hava
Akımı Düzenekleri
Akciğer,
gırtlak ve artdamak hava akımı düzenekleridir (bu organlar başlatıcı işlevine
sahiptir). Türkçede sadece akciğer hava akımı ile oluşan sesler kullanılır.
Havanın dışa verilmesi içeri alınması
koşuluyla sesler bu organlardan iki farklı biçimde başlatılır. Havanın dışa
itilmesiyle oluşan seslere püskürtmeli, havanın
içeri çekilmesiyle oluşan seslere de emmeli
denilir. Emmeli sesler hiçbir dilde konuşma sesi olarak kullanılmaz.
Ses
Oluşumu
Ünsüz sesler hava akımının ağız boşluğunda
en yüksek derecede engellenmesiyle oluşurlar. Ünlüler de daha az engelleme söz
konusudur.
Ünsüzler
Üç kategoride incelenirler:
1) oluşma noktası 2) oluşma biçimi 3)
gırtlak durumu
Oluşma
Noktası: Ünsüzün hava akımının ağızda
bulunan oluşturucu dediğimiz organlardan birine değmesi ya da değişik
düzeylerde yaklaşması sonucu engellenmesi ile oluşturulur. Bir ünsüzün
engellenme noktası o ünsüzün oluşma noktasıdır.
Oluşturucular alt ve üst olmak üzere ikiye
ayrılırlar. Alt oluşturucular daha esnektir ve daha fazla ses oluştururlar.
a) alt oluşturucular: alt dudak, alt
dişler, dil
b) üst oluşturucular: üst dudak, üst
dişler, diş yuvası, diş yuvası arkası, ön damak, damak, art damak, küçük dil,
boğaz, gırtlak
Sesleri oluşturmada dil, üç bölümde
incelenir.
a) dil ucu / b) dil palası / c) dil ardı
Ünsüzler alt ve üst oluşturucularının
adları ile tanımlanabilirler.
Alt
oluşturucu
|
Üst
oluşturucu
|
Oluşma
noktası
|
Ses
|
Alt dudak
|
Üst dudak
|
Çift-dudaksıl
|
P
|
Alt dudak
|
Üst diş
|
Dudaksıl-dişsil
|
F
|
Dilucu
|
Üst diş
|
Dilucu-dişsil
|
T
|
Dilucu
|
Diş yuvası
|
Dişyuvasıl
|
S
|
Dil palası
|
Diş yuvası-damak
|
Dişyuvasıl-damaksıl
|
S
|
Dil palası
|
Damak
|
Damaksıl
|
J
|
Dilardı
|
Artdamak
|
Dilardı-artdamaksıl
|
K
|
Dilardı
|
Küçük dil
|
Küçük dil
|
Q
|
Boğaz
|
Boğazsıl
|
Ğ
|
|
Gırtlak
|
Gırtlaksıl
|
H
|
Oluşma
biçimi: Ünsüzler oluşturuluş
biçimlerine göre patlamalı, sürtünmeli, patlamalı-sürtünmeli,
genizsi, kayıcı
ve akıcı olmak üzere 6 gurupta incelenir.
a) Patlamalı
ünsüzler
Alt ve üst oluşturucuların hava akımını
tamamen engellemesiyle oluşan seslerdir. P / b / t / d / k / g / sesleri
patlamalı seslerdir.
a) Sürtünmeli
ünsüzler
Bu seslerin oluşumunda alt ve üst
oluşturucular birbirlerine yaklaşır ancak hava akımını tamamen engellemezler. S
/ ş ve z sürtünmeli seslerdendir.
c) Patlamalı-sürtünmeli
ünsüzler
ç) Genizsil
ünsüzler
Hava akımın burun boşluğundan dışarı
çıkması ile oluşan seslerdir. M / ünsüzü bu seslerdendir.
d) Akıcı
ünsüzler
d.1- yan
akıcı ünsüzler: Hava akımının alt ve üst oluşturucuların iki yanından
dışarıya çıkmasıyla oluşan seslerdir. L / bunlardan biridir.
d.2- Üstdamaksıl
akıcı ünsüz: Alt oluşturucunun üstdamağa doğru kıvrılmasıyla oluşan
seslerdir. R / bunlardan biridir.
e) Kayıcı
ünsüzler: Hava akımının engellenme derecesi en az olan ünsüzlerdir. J /
sesi bunlardan biridir.
Gırtlak
Durumu
Hava akımı gırtlaktan geçerken ses
tellerinin durumunu gırtlak durumu belirtir. Gırtlak durumuna göre; ötümlü, ötümsüz ve fısıltılı sesler oluşur.
Ses
|
Sesbilgisel
betimleme
|
P
|
ötümsüz çiftdudaksıl
|
B
|
ötümlü çiftdudaksıl patlamalı
|
Θ
|
ötümsüz dişsil sürtünmeli (ing: thing,
think)
|
ð
|
ötümlü dişsil sürtünmeli (tk: tek, tiz,
at, kat)
|
T
|
ötümsüz dişyuvasıl patlamalı
|
D
|
ötümlü dişyuvasıl patlamalı
|
S
|
ötümsüz dişyuvasıl sürtünmeli
|
Z
|
ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli (zil, zarf)
|
Ş
|
ötümsüz dişyuvası-ardı sürtünmeli
|
Z
|
ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli (jant)
|
Ts
|
ötümsüz dişyuvası-ardı
patlamalı-sürtünmeli (çeşit, çayır, taç)
|
dз
|
ötümlü dişyuvası-ardı
patlamalı-sürtünmeli (can, ciddi)
|
J
|
ötümlü damaksıl kayıcı (yat, yaz)
|
K
|
ötümsüz artdamaksıl patlamalı
|
G
|
ötümlü artdamaksıl patlamalı
|
M
|
çiftdudaksıl genizsil patlamalı
|
N
|
dişyuvasıl genizsil patlamalı
|
Ŋ
|
artdamaksıl genizsil patlamalı (denk,
renk, hangi)
|
I
|
dişyuvasıl yan-akıcı
|
Ünlüler
Ünlülerin oluşturulmasında etkin olan
sesbilgisel özellikler
a) ağzın açıklık/kapalılık derecesi
b) dilin konumu
c) dudakların yuvarlak olup olmaması
1- Dilin
Konumu
Dilin ağzın ön kısmına doğru itilmesiyle
oluşturulan ünlülere ön ünlüler, arkaya
çekilmesiyle oluşanlara arka ünlüler, damağa
yakın konumdayken oluşanlara da ara ünlüler
denir.
2- Ağız
Açıklığı
Damağa yakın konumda oluşturulan ünlülere
üst ya da kapalı ünlüler, ağzın alt bölgesinde oluşturulan ünlülere alt ya da
açık ünlüler, orta bölgede oluşturulan ünlülere orta ünlüler diyoruz.
3- Dudak
Durumu
Dudakların yuvarlak ve düz olmak üzere iki
biçimi vardır. Buna bağlı olarak ünlüler yuvarlak
ve düz ünlü olmak üzere iki kategoride
incelenebilir.
Çift
Ünlüler
Aralarına ünsüz sesin girmediği ünlülerdir.
Ses oluştururken dilin konumunu değiştirmesiyle tek ünlülerden ayrılırlar.
İngilizce telaffuzlarda sıklıkla uygulanır.
Doğal
Ses Sınıfları
Seslerin alt sınıflarının oluşturulması
dillerde görülen ses değişimlerini açıklamak açısından önemlidir.
Sürekliler/Süreksizler
Patlamalılar ve patlamalı-sürtünmeliler,
oluşumları sırasında hava akımının tamamen engellenmesinden dolayı süreksizleri oluştururlar. Havanın ağız boşluğundan
sürekli olarak dışarı çıkması ile oluşturulmaktadırlar. Bu açıdan patlamalı ve
patlamalı-sürtünmeliler dışında tüm sesler sürekliler kategorisini oluştururlar.
Engelli/Titreşimliler
Hava akımının en üst derecede
engellenmesiyle oluşan sesler engelliler
kategorisini oluşturur. Diğer sesler de titreşimliler
kategorisini oluştururlar.
Ünsüzler
Dudaksıllar: p / b / m
Çift dudaksıl: f / v
Dudaksıl-dişsil: w /
Öncüller: Ağız boşluğunda, diş yuvasında
(dişyuvasıl dedikleri bölge) ve o bölgenin önünde oluşturulan seslere öncül sesler diyoruz. P
/ b / m gibi…
Çift dudaksıl: θ / ð
Dişsil: f / v
Dudaksıl dişsil: t / d / s / z / n
Palasıllar: dil palasının yükseltilmesiyle
oluşturulurlar: θ / ð gibi…
Dişsil: t / d / s / z / n
Dişyuvasıl: ş / з / ts / dз
Dişyuvasıl-ardı: l / r
Hışırtılılar: Islığı andıran hışırtılı,
yüksek frekanslı seslerdir: s / z / ş / ts / dз
Seslemsel
Sesler
Ünlüler seslemsel seslerdir. Kimi dillerde
bazı ünsüzler de seslemsel ses özelliği gösterirler.
Akıcılar ve genizsil ünsüz sesler bu
niteliklere sahiptir. Telaffuzda ünsüz sesin bir ünlüyle birlikte
sesletilmesidir.
Bürün
Dilbilimde seslerin kendi başlarına
anlamları yoktur, onlar anlam taşıyan birimlerdirler. Bürün, bir ünlü ya da
seslemin diğerlerine göre daha belirgin ve kuvvetli olduğunu belirten vurgu
gibi ses olgularını işaret eder/kapsar.
Vurgu
Bir seslemin tonunun yüksek olduğunu
belirtir.
Ezgi
Konuşma sırasında sesin yükselip
alçalmasına denir.
Diller, seslerin yüksek ve alçak perdeden
çıkması kategorilerinden dolayı ezgi farklılıkları gösterir.
Ton
dilleri, aynı sesbirimlerle kurulmuş
sözcükler arasındaki anlam farkının ezgi farkıyla belirlendiği dillerdir. Ton
dillerinde her sözcüğün belli bir ezgisi vardır.
Sino-Burma dil ailesinden Çince ile İsveççe
ton dillerinin örnekleridir.
Ezgi
dilleri, Sözcükler arasında değil
sözdizimsel yapılar arasındaki ezgi farklılıklarının anlam belirlemede etkin
olduğu dillerdir. Ezgi dillerinde sesin yüksekliği kategoride incelenir: 1
sesin alçalmasını, 2 orta perdeyi, 3 sesin yükselmesini, 4 kızgınlık ya da
sevinç kaynaklı duygusal vurguları belirtir.
Ünite 2
Sesbilim
ve Sesbilimsel Süreçler
Birçok ses, dilde konuşulurken yazı da
gösterilmez. Bunlardan biri Türkçedeki ŋ sesidir. Genizsi n sesi olarak “banka”
ve “tango” örneklerinde olduğu gibi konuşma dilinde kullanılan ancak yazıda
karşılığı bulunmayan, n sesisin bir değişkesi olarak kabul edilen bir
sestir. Bu nedenle ŋ sesine Türkçede sesbirimcik,
n sesine (yazıda karşılığı bulunan seslere) ise sesbirim
diyoruz.
Dillerin ses düzenini, dilde varolan
sesleri, seslerin dizilişi ve değişimlerini inceleyen alana sesbilim diyoruz.
Biçimbilim
ve Sesbilim
Biçimbirimlerin
Söylenişi
Biçimbirimler değişik bağlamlarda değişik
söylenişlere sahiptirler. Bu söyleniş biçimleri kurallıdır ve ana dil
konuşucularının içselleştirdikleri bilgidir.
Çoğul
Ekinin Söylenişi: Ler ve lar olmak üzere
iki biçimde söylenir. Bu ek kullanılırken ünlünün e ya da a olması çoğul ekinin
söyleniş biçimini belirler.
Dilbilim bu gibi farklılıkların genel
kurallarını ortaya koymaya çalışır.
Son sesleminde (a, o, u, ı) ünlüleri
bulunan sözcükler “lar” ekini alırken; (e, i, ö, ü) ünlüleri bulunanlar “ler”
ekini almaktadır.
“Lar” ekiyle biten sözcüklerin son ünlüleri
olan (a, ı, o, u) arka ünlülerdir.
“Ler” ekiyle biten sözcüklerin son ünlüleri
olan (e, i, ö, ü) ise ön ünlülerdir.
Biçim-Sesbilimsel
Kurallar
Biçimbirimler sesbilimsel bileşende tek
biçim olarak yer alırlar (lAr > lar + ler).
Biçim-sesbilim incelemelerinin başlangıç
noktasını en küçük çift dediğimiz sözcükler oluşturmaktadır. Örneğin; “avlar”
ve “evler” sözcüklerini incelersek “av” ve “ev” sözcükleri en küçük çiftler
olarak karşımıza çıkarlar. Dikkat edilirse, ünsüzleri aynı, ünlüleri farklıdır.
Benzer incelemeye “ses” ve “sez” sözcükleri örnek olursa, iki sözcük arasındaki
farkın sadece son seslerinde olduğu görülür.
Anadil konuşucuları biçimbirimciklerin
dağılımının sesbilimsel koşullandırmaya bağlı olduğu bilgisini
içselleştirmişlerdir, bundan dolayı “evler” yerine “evlar” demezler.
İngilizcede çoğul ekinin
biçimbirimciklerinin niteliği eklendikleri sözcüklerin son sesine göre
belirlenmektedir. Çoğul ekinin biçimbirimciklerinin dağılımı şöyledir:
(s) son sesi ötümsüz, hışırtısız seslerden
oluşan sözcüklere eklendiğinde
(z) son sesi ötümlü, hışırtısız seslerden
oluşan sözcüklere eklendiğinde
(ez) son sesi hışırtılı seslerden oluşan
sözcüklere eklendiğinde kullanılır.
SESBİRİMLER
VE EN KÜÇÜK ÇİFTLER
Bir sesin bir dilde bulunup bulunmadığı
sözcükler arasında anlam farkına yol açıp açmamasına bağlıdır.
Birbirleri arasında anlam farkı yalnızca
bir ses tarafından oluşturulan sözcüklere en küçük
çiftler denir (pul/bul, tel/kel). Buna göre
p/b/t/k sesleri Türkçedeki sesbirimlerdendir
deriz.
Sesbirimlerin
Dağılımı
Sözcükler arasında sözcük sonundaki
sesbirimlerden kaynaklı anlam farklılıklarında, sesbirimler ile sözcükler
arasında karşıtsal dağılım söz konusudur.
Dilbilimde ses birimler “/” işareti
arasında gösterilirler (/a/b/c/d/e/…).
Türkçenin
ünlü sesbirimleri:
/i/ ön kapalı düz ünlü: iz, ince
/y/ ön kapalı yuvarlak ünlü: ünlü, Üsküdar
/e/ ön yarı-kapalı düz ünlü: emek, eş
/œ/ ön yarı-kapalı yuvarlak ünlü: ön, öksüz
/u/ arka kapalı yuvarlak ünlü: uzun, un
/o/ arka yarı-kapalı yuvarlak ünlü: odun,
onlar
/a/ arka açık düz ünlü: arka, ancak
/w/ arka kapalı düz ünlü: ıslık, ırak, ılık
Bütünleyici
Dağılım ve Sesbirimcikler
Türkçede soluklu ve soluksuz
olmak üzere iki biçimde kullanılan /p/ yazıda tek biçimde gösterilmektedir.
Soluklu /p/ sesi sözcük ve hece başlarında,
soluksuz /p/ sesi ise arkasından bir ünsüz geldiği zaman oluşmaktadır.
Türkçede /p/ sesinin farklı biçimleri
sözcük içinde bütünleyici dağılım
içindedir, birinin olduğu konumda diğeri bulunmaz. Bu sesler /p/ sesbiriminin sesbirimcikleridir. Sesbirimcikler oluşturduğumuz
somut seslerdir. Sesbirimler ise algıladığımız soyut birimlerdir.
Sesbirimler / / işareti arasında,
sesbirimcikler ise [ ] işareti arasında gösterilirler.
/p/ sesbiriminin bütünleyici dağılımını
şöyle gösteririz:
/p/
[ph]
/ # _______
[p]
/ _____ [-Ü]
# işareti, sözcük ve seslem başını temsil
eder. # işaretinden sonra gelen çizgi, sesbirimciğin sözcük başında yer
aldığını gösterir. ___[-Ü] işareti ise, sesbirimciğin arkasından gelen sesin
ünsüz olduğu durumları gösterir.
/p/ sesbirimindeki soluklu ve soluksuz
sesbirimcik kategorileri /t/ sesinde de görülür. /t/ sesi sözcük başında ve
ortasında –arkasından ünlü sesbirim gelirse- soluklu, sözcük ortasında [t]
sesbirimciğinden sonra ünsüz gelirse soluksuz, sözcük sonunda da yine soluksuz
söylenir.
Ötümsüz artdamaksıl patlamalı /k/
sesbirminin soluklu [kh] ve soluksuz [k] sesbirimciklerinin dağılımı:
Soluklanma
Kuralı
Ötümsüz patlamalı sesler olan /p/, /t/, /k/
sesleri doğal bir ses sınıfı oluştururlar. Bu sesler, sözcük başında ya da
sözcük içinde seslem başında bulunan ötümsüz patlamalı /p/, /t/, /k/ ünsüzleri
soluklu olarak söylenmektedir.
Bir sesbilim kuralı, yalnız bir tek sese
uygulanmaz, doğal sınıf oluşturan seslerin tümüne uygulanır.
İngilizcede genizsil ünsüzlerden önce gelen
ünlüler genizsil oluşturulur. İngilizcede ünlüler, arkalarından gelen sesin
niteliğine göre, genizsil olarak oluşturulurlar.
İngilizcede genizsil ünlülerle genizsil olmayan ünlüler
bütünleyici dağılım içindedir.
/i/ /æ/
[ĩ] /
_____[genizsil] [ǽ]
/ ____[genizsil]
[i] / diğer
konumlar [æ] / diğer
konumlar
Doğal Ses Sınıfları ve
Ayırıcı Özellikler
Türkçede ötümsüz patlamalıların soluklanma kuralı ötümsüz
patlamalı seslerin hepsine uygulanmaktadır.
İngilizcede de ünlülerin genizsileşmesi genizsil ünsüzlerden
önce gelen bütün ünlülere uygulanmaktadır.
Sesdizim
Sesbirimlerin sözcük oluşturacak şekilde
sıralanış düzeni de anadil konuşucularının içselleştirdiği bilgiler
arasındadır.
Sesbirimlerin sözcük içindeki dizilimleri
bütün dillerde kurallıdır.
Bürünsel
Sesbilim
Vurgu
Sözcük, öbek ve cümle vurgusu olmak üzere
üç düzeyde incelenir. Çok sesli kök-sözcüklerde iki ayrı vurgu derecesi bulunur,
belirgin ve yüksek tonla söylenen birincil vurgu [Ú], diğeri ise zayıf
vurgudur [Ù].
Örnek: “kadar” sözcüğünde “ka” sesi zayıf,
“dar” sesi ise birincil vurguyu oluşturur.
Türkçede vurgu sözcük düzeyinde
sesbirimseldir. Aynı sesbimleri içeren sözcükler arasında anlam farkını
belirtmek üzere kullanılır.
Cins adlarında vurgu ikincil seslemde
(hecede), yer adlarında ilk seslemdedir.
Ezgi
Ezgi, yapılar arasında anlam farkı yaratır.
[mI] soru parçacığı kullanılmadan yükselen ezgi ile söylenerek soru yapıları
oluşturan örnekler vardır.
Sesbilimsel
Süreçler
Bir dildeki sesbilimsel göstergeler ile
bnların sesbilgisel göstergeleri arasındaki ses düşmesi, ses eklemesi, ses
değiştirmeleri gibi ses olayı farklılıkları sesbilimsel
süreçler olarak tanımlanır.
Ses
Benzeşmeleri
Dillerde sesler sözcük içinde kendilerinden
önce ya da sonra gelen seslere benzer özellikler sergileyebilirler.
Türkçede sözcük yapısının en belirgin
özelliklerinden biri ünlüler arasında nitelik açısından benzeşmedir.
Ünlü
Uyumu
Ünlü uyumu kuralına göre, sözcüğün son
seslemindeki ünlü ön/arka özellikleri ekteki ünlünün ön ya da arka ünlü
olacağını belirlemektedir (saz-lar, bezler, dam-da,
ev-de). Buna Türkçede açık ünlü uyumu
denir.
Kapalı
Ünlü Uyumu
Türkçenin –(y)I eki, 4 ayrı biçimde gerçekleşir:
kapalı ön düz (i), kapalı arka düz (ı), kapalı ön yuvarlak (ü), kapalı arka
yuvarlak (u).
Kapalı ünlü uyumu kuralı, çokseslemli ir
sözcükte birinci seslem dışındaki seslemlerin ünlülerinin, ilk seslemdeki ünlü
ile arka/ön ve düz/yuvarlak boyutlarında benzeştiğini belirtir.
Kapalı ünlü uyumu kuralı, ünlüsü kapalı ünlü olan tüm soneklerin ünlülerinde,
eklendikleri sözcüğün son seslemindeki ünlünün niteliğine bağlı olarak kapalı
ön düz (i), kapalı arka düz (ı), kapalı ön yuvarlak (ü), kapalı arka yuvarlak
(u) olarak oluşturulacağını belirtir (saz-ı, bez-i,
ütü-yü).
Ünsüz
Uyuşmaları
Genizsil
Benzeşmesi
Türkçe köklerde çoğunlukla genizsil sesler
arkalarından gelen patlamalı sesler ile eş çıkışlıdır.
Kök
|
Sesbirimsel
|
Sesbilgisel
|
Pembe
|
Penbe
|
Pembe
|
Şimdi
|
Şimdi
|
Şindi
|
Pembe ve şimdi sözcüklerinin söylenişinde
görüldüğü gibi, sözcük ortasındaki /m/ sesi birinci sözcükte arkasından gelen
[d] sesi ile oluşum noktasında benzeşerek genizsil /n/ olarak
oluşturulmaktadır.
Ötümsüzleşme
Türkçede son sesi ötümlü ünsüz olan bir
kökten sona ötümsüz bir ünsüz ile başlayan sonek geldiği durumlarda, kökün son
sesi ötümsüzleşir.
Kök
|
Sesbirimsel
|
Sesbilgisel
|
Tuz
|
Tuz+suz
|
Tussuz
|
Bez
|
Bez-siz
|
bessiz
|
Ses
Düşmeleri
Türkçede bunun örneklerini olağan, özensiz
ve hızlı konuşmalarda görmekteyiz.
Ünlü
Düşmeleri
Türkçede bazı yer belirteçleri, ne-soru
sözcüğü ile yapılan sorularda ses düşmeleri olmaktadır.
Kök
|
Sesbilimsel
|
Sesbilgisel
|
İçerisi
|
İçerisi
|
İçersi
|
Yukarısı
|
Yukarısı
|
Yukarsı
|
Ne olur
|
Ne olur
|
Nolur
|
Ünsüz
Düşmeleri
Türkçede hızlı konuşmada ünsüz düşmeleri
özellikle akıcı ve kayıcı ünsüzleri etkilemekte /r/, /l/, /y/, /h/ seslerinin
düşmesinde görülmektedir.
/h/
düşmesi
İki /a/ ünlüsü arasında bulunan /h/ sesi
çoğunlukla düşürülmektedir.
Postahane / postane
/m/ genizsil ünsüzünden önce gelen /h/
sesinin de düşürüldüğü örnekler vardır (Ahmet / a:met).
Ünsüz
Düşürülmesi
Ünlü ile biten bir sözcük gövdesinden sonra
ünlü ile başlayan bir sonek eklendiğinde ve üçüncü kişi iyelik ekinden sonra
gelen durum eklerinden önce, sözcük gövdesi ile sonek arasına sonekin
biçimbirimsel sınıflandırmasına göre niteliği belirlenmiş bir ünsüz bulunur.
Ev+(y)ı = evi
Masa+(y)ı = masayı
Kutu+(n)In = kutunun
Kalem+(n)In = kalemin
Özellik
Değişmesi
Soluklanma
Türkçedeki ötümsüz patlamalı sesler olan
/p/, /t/, /k/’nın soluklanmasını özellik değiştirme kuralına örnek
gösterebiliriz.
Soluklanma kuralı ötümsüz patlamalı
seslerin tümüne uygulanmaktadır.
/p/, /t/, /k/ sesleri sözcük ve seslem
başında bulunduklarında soluklu olurlar.
Ünlü
Yükselmesi
Türkçede gelecek zaman eki olan –(y)AcAk
soneki bir eyleme eklendiğinde, sonekteki /y/ sesi kendinden önce gelen açık
ünlüyü kapalı ünlüye dönüştürür.
Kök
|
Sesbilimsel
|
Sesbilgisel
|
Bekleyecek
|
Bekle+jecek
|
Bekliyecek
|
Arayacak
|
Ara+yacak
|
Arıyacak
|
Genizsilleşme
(-lAr) biçimbiriminin ilk sesi olan akıcı
/l/ sesinin son sesi genizsil ünsüz olan on, bin gibi sözcüklere eklendiğinde
genizsilleşir.
Kök
|
Sesbirimsel
|
Sesbilgisel
|
On+lar
|
On+lar
|
Onnar
|
Bin+ler
|
Bin+ler
|
Binner
|
Ünlü
Eklenmesi
Sözcük
Başı Kümeleri
Alıntı sözcüklerde karşımıza çıkar.
Küme
|
Ünlü
Eklenmesi
|
Grup
|
Gurup
|
Klüp
|
Kulüp
|
Krem
|
Kırem
|
Sözcük başında bulunan ünsüz kümeciğinin
ilk sesi dişyuvasıl sürtünmeli ötümsüz kapalı ünsüz /s/ olan alıntı sözcüklerde
çoğunlukla sözcük başına yerleştirilen düz kapalı ünlü kümeciği böler.
İ+skele
İ+skarpin
İ+skonto
I+spanak
Seslerin
Yer Değiştirmesi
Yer değiştirme belli sözcüklerde gözlenir:
kibrit/kirbit, sonra/sorna vs.
Dil
Sürçmeleri
Dil sürçmelerinin dilbilimin konusu
olmasının şöyle bir izahı olabilir: sesbilimsel süreçler kurallıdır ki belli
sesbilimsel süreçleri hata (dil sürçmesi gibi) olarak kabul ediyoruz.
Ünite 3
Anlam
Nedir?
Anlam, dünya gerçekliğinin dile aktarılmasıdır. Aristoteles, Russell ve Wittgenstein’ın başını çektiği gönderimselciler bu tanımı doğru
kabul ederler.
Anlam ile dil arasındaki ilişki bir
gönderim ilişkisidir.
Russell’a göre insan dillerinde bir
ifadenin anlamlı olabilmesi ve doğru kabul edilebilmesi için gerçek dünyada
gönderimin olması bir ön şarttır.
Anlamın oluşumunu dikkate aldığımızda
gönderimsellik kuramı yetersiz kalmaya başlar. Dil her koşulda dünya
gerçekliğini birebir yansıtmaz. Kar, sayılabilir bir ad kümesine bağlı olduğu
halde hiçbir dünya dilinde adet olarak nitelenmez. Mitsel anlatılarda bahsi
geçen isimlerin hiçbirinin dünya gerçekliğinde karşılığı yoktur.
Bu kuram cümlenin dilbilgisel bileşenlerini
açıklamada da yetersiz kalır.
Dolayısıyla dildeki anlamı
açıklayabilmek için dünya gerçekliğini değil dil gerçekliğini incelemek gerekir.
Dildeki kavramlar ile onların gösterimi
açısından en yaygın olarak bilinen tanımlama Saussure’ün gösterge tanımlamasıdır.
Kavram, gösterilen; ses dizimi ise gösteren
olarak kabul edilir. Gösterilen ile gösteren dilde bir göstergeye karşılık
gelir. Gösterilen belli bir dilde hep aynı ses dizilimiyle gösterilir.
Dillere göre gösteren değişeceği için
gösterilen ile gösteren arasındaki ilişki değişkendir. Sesdizilimleri dillerde
uzlaşımsaldır. Gösteren her zaman aynı gösterilende sabit kalmalıdır.
Karşılıklı anlaşma, birbirini anlama bu yolla mümkün olur.
Kedi göstergesi dilde soyut bir ifadedir.
Gerçek dünyada ise bir canlıya karşılık gelir. Kedi göstergesinin karşılık
geldiği nesne bu göstergenin göndergesi olur. Bir dil göstergesi kavramsal
anlamının dışında uzlaşımsal olarak kabul görmüş olan sembolik anlamlar da
kazanabilir. Antik Mısır’da Ra’nın sembolü olan kedi bu bağlamda bilgeliğin de
sembolü olarak kabul görür.
Dil ile dünya gerçekliği arasında kavram
vardır. Dilde sesdizimine dönüşen dünyadaki olgular değil o olgulara ait
kavramlardır.
Kavramsal/Gösterimsel
Anlam: Bir olguya ait değişmeyen
içsel özelliklerden oluşan anlamdır.
Eşdizisel
Anlam: Sözcüğün kavramsal anlamının
dışında cümlenin anlam bağlamına göre yüklendiği yan anlamladır.
Çağrışımsal
Anlam: Bireysel ve kültürel
deneyimlerle bir sözcüğe yüklenmiş özel anlamlardır.
Anlambilimde dilde anlamın tanımlanmasında
kavramsal anlam temel alınır.
Martinet, sözcüklerin anlamlarının diğer sözcüklerle olan karşıtlık
ilişkilerinden yola çıkarak ayırt edici özellikleri açısından anlaşıldığını
iddia eder.
“Zeynep sarı kedisini kaybetti.”
1.
İfade / Tümce Anlamı: Sözcüksel, dilbilgisel
ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen anlam demektir.
2. Sözce Anlamı:
Cümle içindeki anlam bağlamlarını işaret eder. “Zeynep sarı kedisini kaybetti”
cümlesinde Zeynep’in sarı kedisi olduğu bir sözce anlamı, bu kediyi kaybettiği
bir başka sözce anlamını işaret eder.
3.
İletişimsel Anlam: Cümlenin/veya
sözcelerin kullanımda karşı tarafa yüklediği koşulları işaret eder. Bu koşullar,
rica, emir veya davet olabilir.
Anlamın
Oluşumu: Birleşimsellik İlkesi
Anlam dilde tek bir özellikle değil,
sözcükler, öbekler ve cümlelerle oluşur. Buna birleşimsellik
diyoruz.
Cümle içindeki anlamın bileşenleri;
- Sözcüklerin anlamı
- Dilbilgisel ulamların anlamsal
özellikleri
- Sözdizimsel kurallar şeklinde
sıralanabilir.
Sözcük
Anlamı ve Sözcükler Arası İlişkiler
Bütün sözcükler anlam özellikleri dikkate
alınarak kategorize edilebilir ve bu yolla anlam özellikleri belirlenebilir.
Alt
Anlam
Sözcükler arasında oluşturulan kategoriler
aracılığıyla belli bir sözcüğün ilişkili olduğu diğer sözcüklerle arasında alt
ve üst anlam kategorileri oluşur. Örnek; “kuş” dediğimizce “canlılar” ve
“hayvanlar” üst kategorilerinin bir üyesini işaret etmiş oluruz.
Eş
Anlamlılık
Sözcük düzeyinde aynı kavram içeriğine
sahip olan sözcükler arasındaki ilişkiye denir. Eş anlamlı sözcükler her
durumda birbirlerinin yerine kullanılamazlar, anlamsal içerikleri sözcük
öbeklerinde farklılaşmaktadır.
Karşıt
Anlamlılık
Derecelendirilebilen karşıtlık; iki sözcük arasında belli bir ölçütün iki zıt noktasında
olma durumunu işaret eder (kısa-uzun gibi). Bu kategorideki sözcüklerin
olumsuzu, karşıt anlamı işaret etmez (kısa değil dediğimizde uzun demiş
olmayız).
Derecelendirilemeyen karşıtlık; ölü ve canlı sözcükleri arasındaki karşıtlık ilişkisi
ölçülemez. Bu kategorideki sözcüklerin olumsuzu, karşıtına eşittir (ölü değil
dediğimde canlı demiş olurum).
Ters
Bakışımlı Karşıtlar
Ters Karşıtlık; Karşıt yön ilişkisini söz konusu edinen sözcükleri işaret
eder (alt-üst, sağ-sol vb.).
Bakışımlı Karşıtlık; İki sözcük arasında birbirinin karşıtı olma durumunu
işaret eder. Dolayısıyla bu kategori hemen bütün karşıt anlamlı sözcükleri
kapsar.
Eş
Seslilik ve Çok Anlamlılık
Eş
Seslilik
Aynı ses ve yazı biçimine sahip olup farklı
anlamları işaret eden sözcükleri kapsar.
Çok
Anlamlılık
Bir sözcüğe benzetme yoluyla başka anlamlar
yüklenmesi sonucu ortaya çıkan dilbilgisel durumdur. Örneğin; yüz, insan
başının ön yüzüdür, bu “ön” kısım bir anlam bağlamı olarak kabul edilerek
nesnelerin ön tarafını işaret etmek için de yüz sözcüğünü kullanırız, “kitabın
ön yüzünde” gibi.
Eğretileme
Anlam üreten yöntemlerden biridir.
Eğretileme bir kavramı/durumu/olguyu başka bir kavramla anlamaya/anlatmaya çalışmaktır
(borç içinde yüzmek). Eğretileme de algı/bilişsel süreç, kavramlar arasında benzerlik
ilişkisi kurarak anlama ulaşmaya çalışır.
Parça-Bütün
İlişkisi ve Ad Eksiltmesi
Parça-Bütün
İlişkisi
“Göz” ile “yüz” arasında parça-bütün
ilişkisi vardır. Gereksiz bir kategori gibi görünse de dilde eksiltili
anlatımın dayanağı bu kategoridir. Bir insana tahsilini sormak üzere “ne
okudu?” diye sorduğumuzda, söylenenin anlaşılması parça-bütün ilişkisi
iledir.
Ad
Eksiltme
Parça-bütün ilişkisinin bir benzeridir.
Sözcükler arasında parça-bütün, sahip olma-olunma, kapsama-kapsanma gibi
ilişkilere bağlı olarak yapılan eksiltmelerdir (“Ankara kızgın, Çankaya
açıklama yapmadı” cümlesi bunun örnekleriyle doludur).
Ünite 4
Anlambilim:
Tümce Anlamı
Sözce,
Tümce ve Önerme
Anlam ifade eden sözcük öbekleri, cümleler
birer sözcedir. Sözce dediğimiz ifade farklı
anlam bağlamlarında çeşitli biçimlerde sesletilebilir. Sözceyi bağlamından
soyutlayarak dilbilgisel düzlemde ele aldığımızda adı tümce
olur. Tümcelerin özne, yüklem gibi kavramsal içerikleri vardır. Bu kavramsal
içeriğe önerme deriz.
İfade/Tümce
Anlamı: Her hangi bir bağlamdan bağımsız,
yalnızca sözcüksel,
dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen
anlam demektir.
Sözdizimsel bir bütünlük oluşturan ifadeler
her hangi bir bağlamdan bağımsız ele alındığında ‘tümce’
olarak adlandırılırlar.
Sözce
Anlamı: Her hangi bir tümce belli bir
bağlamda bağlamın gerektirdiği
gönderim ve doğruluk koşulları açısından
tanımlandığında ortaya çıkan anlam demektir. Sözce anlamı bağlam bağımlıdır.
Gönderim bilgisi ve hangi koşullarda
sözcenin geçerli olabileceği bilgisini
gerektirir.
Önerme
Anlamı: Sözce ve tümcelerin
soyut kavramsal içeriğidir. Önermeler yüklem ile onun üyeleri arasındaki
kavramsal bütünlüktür ve bir olgu hakkında bildirim yaparlar. Önerme anlamı
dilbilgisi ve sözdizimden bağımsız betimlenir.
Metnin devamında sözceler çift tırnak (“
”), tümceler tek tırnak (‘ ’), önermeler ise italik olarak gösterilecek.
Önermeler
ve Doğruluk Koşulları
Önermeler doğruluk koşulları açısından ele
alındıkları için yalnızca bildirim yapan tümcelerin önermeleri vardır. Bildirim
için cümlenin/önermenin hüküm ifade etmesi gerekir.
Önerme
Türleri
Her durumda doğru olan önermelere analitik önerme denir.
Eşsözlü / totolojik önermelerin tümü
analitik önermedir.
Duruma göre doğru veya yanlış çıkabilen
önermelere sentetik önerme denir.
Bir tümcenin bildirimi çıkarımsal olan
başka bir önermenin bildirimini de içerebilir. Bu durum birinci önermenin
ikinci önermenin bildirimini de gerektirir.
İki tümce arasındaki gerektirim ilişkisi
üst kavram ilişkisiyle mümkün olabilmektedir.
İki önerme arasındaki gerektirim çift yönlü
olduğunda aralarındaki ilişki açımlama olarak
tanımlanır (A, B’den büyüktür / B, A’dan küçüktür gibi).
Konuşanın tümcesinde dinleyicisinin
bildiğini varsaydığı bilgiyi çıkarım olarak sunması önvarsayım
olarak tanımlanır.
Bir önermenin ikinci bir önermeyle
olumsuzlanması/değillenmesi durumu çelişki
olarak adlandırılır.
Tümce
Anlamı ve Sözdizim
Anlamsal
Roller
Tümce anlamı birleşimseldir ve sözcüksel,
dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenlerin bir arada yorumlanmasıyla tümce
anlamına ulaşılır.
Bir tümcede nesne eylemin “iç üyesi” özne
ise “dış üyesi” olarak adlandırılır.
Taş uyudu.
Tümcede geçişlilik açısından sorun yoktur.
Çünkü geçişsiz eyleme uygun olarak iç üye yoktur. Tümcedeki sorun uyumak
eyleminin canlı bir özne gerektirmesinden dolayıdır. Demek ki eylem sadece
nesneye değil özneye de anlamsal özellikler yükler.
Eylemin tümce üyelerine yüklediği rollere anlamsal roller denir.
Edici rolü öznelere özgüdür(kırdı, okudu).
Etkilenen rolü, yüklenen üyelerin değişime uğramasını gerektirir
(yırttı, öldürdü).
Bazı tümcelerde eylem bir konu oluşturur ve
bize eylemin ne hakkında olduğunu gösterir. Bu tümcelerde eylemin nesnesinde
herhangi değişim oluşmaz. Dilbilim okuyorum, tümcesinde “dilbilim” sözcüğü
nesne olarak konu rolü üstlenmiştir.
Eylemler üyelerine yararlanıcı
rolü yükleyebilirler (“Eleman için çiçek getirdim” cümlesinde “eleman” sözcüğü
yararlanıcı rolündedir).
Öznenin duygu, duyuş ve durumsal süreci
yaşaması durumunda üstlendiği rol deneyimcidir.
Duymak, hoşlanmak, sevmek gibi eylemler özneye deneyimci rolü yüklerler.
Eylemin geldiği yönü gösteren üye kaynak rolünü, eylemin mekânını gösteren üye yer rolünü, eylemin hangi yöne doğru olduğunu gösteren
üye hedef rolünü, eylemin ne ile yapıldığını
gösteren üye ise araç rolünü üstlenir.
Yüklem
Yüklem, önermeyi oluşturan üyedir.
Sözdizimsel yapıda eylem öbeği, üyelerine anlamlar yükleyerek tümceyi
oluşturur.
Eylemi ifade eden sözcük tümcede yüklem
olarak adlandırılır. Herhangi bir tümcede yüklemin yerini değiştirmekle
yüklemin rolü/fonksiyonu değişmez. “Ali geldi” tümcesinde gelmek eylemi
yüklemdir. “Geldi ali” tümcesinde de gelmek eylemi yüklemdir. Herhangi bir
sözdizimsel yapıda yüklem, üyeleriyle farklı şekillerde sıralanarak küçük anlam
farklılıkları dâhilinde aynı eylemi farklı biçimlerde ifade edebiliriz. Bu
alternatifleri yüklemleme sözcüğü işaret
etmektedir.
Yüklemleme bir ad veya sıfat tarafından yapıldığında
adcıl yüklem, bir eylem tarafından yapıldığında eylemcil yüklem olarak adlandırılır. Yüklemler ayrıca
bir iş veya olayı aktarırlarken olay yüklemi,
bir durum veya oluşu aktardıklarında da durum yüklemi
olarak adlandırılırlar.
Görünüş, bir eylemin süresine dair bilgi veren sözcüktür.
Sözcüksel görünüşleri Vendler sınıflandırmış ve 4 tür eylem tespit etmiştir.
1 – Durum eylemleri (sevmek,
beğenmek)
2 – Edim eylemleri (yürümek, yüzmek)
3 – Erişme eylemleri (başlamak,
varmak)
4 – Tamamlama eylemleri (bir mektup
yazmak, bir kadeh şarap içmek)
Bir eylemin bitimlilik taşıyıp taşımadığını
“içinde” sözcüğüyle sınayabiliriz.
Dağcılar iki saatte tepeye vardı / Dağcılar
(iki saat içinde) iki saatte tepeye vardı.
Edim eylemleri sürer ve bitimli
özeliklerini taşırlar. Eylemin sürdüğü ile ilgili bilgi sunarlarken bitimi ile
ilgili bilgi sunmazlar.
Bir eylemin edim eylemi olup olmadığını “boyunca”
sözcüğü ile sınayabiliriz. “Boyunca” belirteci ancak sürebilen eylemlerde
kullanılır.
Filiz iki saat yürüdü / Filiz iki saat
boyunca yürüdü.
Ünite 5
Edimbilim
I
Dilbilimin alt dalları olan sözdizimde tümce yapısı, anlambilimde
sözcüklerin ve önermelerin anlamı ve edimbilimde
sözcelerle ifade edilen anlam, inceleme kapsamına girer.
Edimbilimin konusu anlamdır. Anlambilimin
inceleme alanı, önermenin içeriğindeki sözcüklerin anlamıdır. Edimbilim ise
konuşucunun niyetine ve bağlama dayalı anlamla ilgilenir.
Edimbilim, 1930’larda Morris ve Pierce ile
Viyana ekolünden Carnap’ın
çalışmalarıyla ortaya çıktı.
Dil incelemeleri uzun yıllar mantık
çalışmalarıyla iç içe yürütülmüştür. Bunda Frege’nin
etkisi büyüktür. Austin ve Searle gibi dilbilimciler, dilin salt
mantıkla açıklanamayacağını iddia ettiler. Anlamı belirleyenin biçim değil
niyet olduğunu söyleyerek edimbilimin gelişmesine katkı yaptılar.
Dil,
İletişim ve Biliş
Dilsel iletişim, iki insanın bilişlerinde
var olan bilgiyi kullanarak etkileşimde bulunmasıdır. Kişilerin bilişsel
modelleri birbirlerine ne kadar yakınsa iletişim o derece başarılı olur.
İletişim kuran kişiler arasındaki ortak
bilişsel bilgi yığınına söylem modeli (bilişsel
bağlam) diyoruz.
İletişimsel edinç: konuşucuların dilin kullanımına dair soyut bilgileridir. İletişimsel
edinç, dilin ses ve sözdizim yapılarının bilgileri yanı sıra bağlam içinde uygun
sözcelerin ne şekilde kullanılması gerektiği ve hangi sözcelerin hangi bağlamda
uygun olacağı bilgisini kapsar.
Anlambilim
ve Edimbilim
Tümce: özne ve yüklemden oluşan bilişsel bir yapıdır.
Önerme: Tümceler yoluyla ifade edilen anlambilimsel birimdir.
Sözce: Belli bir bağlam içinde, belli bir zamanda konuşucu
tarafından dinleyiciye söylenen ifadelerdir.
Tümce ve önerme, bağlamdan bağımsız
yapılardır. Sözce ise bağlama aittir.
Anlambilim, sözcük anlamını ve önermelerin
doğruluk değerlerini; edimbilim ise konuşucunun sözce ile dile getirmeye
çalıştığı anlamı inceler.
Bağlam
Bir sözcenin içinde yer aldığı ve onun
anlaşılmasına rol oynayan dil içi ve dil dışı unsurlara bağlam denir.
Söylemsel bağlam: Sözcenin içinde yer aldığı sözlü söylem ya da yazılı
metnin yakınında ya da uzağında bulunan her türlü dil öğesidir.
Bilişsel
Bağlam / Söylem Modeli
Bilişsel bağlam, söylem gerçekleşirken
oluşur. Konuşucu ve dinleyicinin bilişsel bağlamları birbirlerine ne kadar
yakında, iletişim o derece başarılı olur.
Durumsal Bağlam: Bir sözcenin içinde yer aldığı zaman, mekân ile konuşucu
ve dinleyicinin kim oldukları gibi unsurları içerir.
Sosyo-Kültürel Bağlam: Sözcenin içinde yer aldığı sosyal ve kültürel unsurlardır.
Konuşucu ile dinleyici arasındaki resmiyet, samimiyet, toplumsal statüleriyle
ilgili bilgileri içerir.
İşbirliği
İlkesi (Grice, 1975)
Grice, insanların dil kullanımlarını belirleyen ve insan
aklı tarafından düzenlenen birtakım kurallara işbirliği
ilkesi adını verir.
İşbirliği ilkesinin; nicelik, nitelik,
bağıntı ve tarz olmak üzere 4 alt kategorisi vardır.
Nicelik İlkesi: Konuşmaya katkınızı yeterince bilgilendirici olacak
şekilde yapın.
Gereğinden fazla bilgi vermeyin.
Nitelik İlkesi: Yanlış olduğuna inandığınız bir şeyi söylemeyin. Yeterince
kanıtınız olmadan bir şey söylemeyin. Nitelik ilkesi konuşucunun niyetine bağlı
bir ilkedir.
Bağıntı İlkesi: Devam eden konuşmanın içeriğine uygun konuşmaktır.
Tarz İlkesi: Açık olun, ifade belirsizliğini önleyin, bulanık
anlamlardan uzak durun, kısa ve öz konuşun, düzenli olun.
Grice’in sıraladığı ilkeler zaten akılda var kabul edilen
kurallardır.
Sezdirim
Sezdirim: Açıkça dile getirilmeyen ancak
işbirliği ilkelerine uymayan konuşmada ortaya çıkan durumdur. Konuşmak
istemediğin bir konuda gelen soruya, konuyla ilgisi olamayan bire cevap vermek
suretiyle karşınızdaki kişiye durumu sezdirmeniz bu duruma örnektir.
Grice, sezdirimi geleneksel sezdirim ve konuşmaya dayalı sezdirim
olmak üzere ikiye ayırır.
Geleneksel sezdirim, sözcenin dilsel özelliklerinden ortaya çıkan örtük
konuşucu anlamıdır. Cümle içinde “ve” bağlacının kullanıldığı yer, dinleyiciye
olayın öncesi ve sonrasına dair bir sıralama yapma imkânı verir. Olayın
gelişimine dair bu bilgi, geleneksel sezdirimin tipik bir örneğidir.
Konuşmaya dayalı sezdirim, belli bir bağlam içinde değerlendirildiğinde ortaya çıkan
örtük anlamdır.
Söz
Eylem Kuramı
Söz eylem kuramı, sözcelerin konuşucu ve dinleyiciyi eyleme geçiren
etkilerini inceler.
John
Austin tarafından ortaya konmuş,
öğrencisi John Searle tarafından
geliştirilmiştir.
Austin, dili mantıksal çözümlemelerin
konusu olarak sınırlayan dil felsefecilerine bir tepki olarak her önermenin bir
doğruluk değeri taşımak zorunda olmadığını belirtmiştir. Bir şey söylemekle,
“oluşa” katkı yaparız. Bir şey söylemek, bir şey yapmaktır. Söz eylem tam
olarak budur; bir sözce doğrultusunda gerçekleştirilen eyleme söz eylem denir.
Austin, doğruluk değeri taşıyan bir önermesi olan ve bildirmek
amacıyla kullanılan sözcelere saptayıcı sözce
adını verir (örn. “hava çok sıcak”).
Bir işi gerçekleştirmek için kullandığımız
sözcelere ise edimsel sözce adını verir (örn.
“buraya gel”).
Söylenen bir sözcükle de bir eylem
gerçekleştirebiliriz; “özür dilerim” dediğimiz zaman, söylediğimiz sözlerle bir
eylem gerçekleştirmiş oluruz. Bir edimi gerçekleştiren sözcelere de edimsel eylem adını verir.
Austin’e göre bir sözce ile eylem gerçekleştirmek için gerekli
olan ön şartlar uygunluk ya da mutluluk
koşullarıdır. Örneğin, birisine söz vermek için samimi olmak ve verilen sözün
işaret ettiği eyleme niyetli olmak gerekir. Austin, doğru/yanlış yargıları yerine mutlu/mutsuz sözce
tanımlarını kullanır.
Edimbilimde mutsuz/uygunsuz sözce için (#) işaretini kullanmak gelenektir.
Austin söz eylemleri üçe ayırır:
Düzsöz eylemi: bir sözceyi dilbilgisel kurallara uygun olarak dile
getirmektir.
Edimsöz eylemi: sözceyi kullanarak gerçekleştirilmek istenen amaca edimsöz denir. Sözcedeki niyetliliktir.
Etkisöz eylemi: sözcenin sonucunda ortaya çıkan etkidir.
Dolaysız
ve Dolaylı Söz Eylemler
Searle söz eylemleri dolaysız ve dolaylı söz eylemler olmak üzere
ikiye ayırmıştır.
Açıkça dile getirilen söz eylemler dolaysız
(“bana çikolata ver”), diğerleriyle dolaylı söz eylemlerdir (“çikolatan var
mı?”).
Dolaysız söz eylemlerde tek bir anlam
vardır, çeşitli çıkarımlarda bulunamayız. Dolaylı söz eylemlerde ise anlam
çokluğu vardır, çeşitli çıkarımlarda bulunabiliriz.
Edimsözlerin
Sınıflandırılması
Bir sözcükle farklı edimsözler gerçekleştirilebilmektedir.
İletişimin başarılı olabilmesi için bu farklı edimsözlerin bağlama uygun olarak
yorumlanması gereklidir. Edimsözleri anlamak iletişimsel edincin bir
parçasıdır.
Searle, edimsöz sınıflandırmasında üç ölçüt kullanır:
a) Edimsözün amacı:
Örneğin rica etmek ve emretmek aynı edimsöz amacını taşır. Amaç esas olarak
karşıdaki kişiye bir şey yaptırmaktır.
b) Sözler ile
gerçeklik arasındaki bağlantı: sözler, olmuş bir olayı mı anlatıyor
yoksa gelecekte olacakları mı belirliyor?
c) Sözlerimizle ifade ettiğimiz
bilişsel/psikolojik durum: Niyetlilik.
Searle bu ölçütleri kullanarak beş çeşit söz eylem grubu önerir:
İddia İfadeleri (belirtici):
Konuşucunun gerçekliğinden emin olduğu ifadeleridir.
Yönlendirici: Amacı dinleyicinin iş
yapmasını sağlamak olan edimsözlerdir. Emir kipleri bu guruptadır.
Yükümleyici: Geleceğe yönelik
taahhütte bulunan edimsözlerdir. Söz vermek, yemin etmek vs.
Yansıtıcı: Psikolojik durumu dışa
vuran ifadelerdir: tebrik etmek, üzüntü ifadeleri, teselli etmek vs.
İlan Edici (bildirici): Geleceğe
dönük bir değişikliğe yol açan edimsözlerdir: İş başvurusunda bulunan
adaylardan birine işe alındığını belirten ifade, yeni doğan bir bebeğin ismini
koymak vs.
Ünite 6
Edimbilim II
Bilgi Değeri, Bilgi
Yapısı, Dilde Kibarlık ve Kabalık
Bilgi Değeri ve Bilgi
Yapısı
Konuşucu, bir önermeyi dinleyicinin bilişsel bağlamına en
uygun biçimde şekillendirir. Sözceler hem eski hem de yeni bilgiler içerir.
Başarılı iletişim eski ve yeni bilginin dengeli olarak düzenlenmesiyle
mümkündür.
Bilgi yapısı terimi ilk kez Halliday tarafından tümcedeki konu ve odak doğrultusunda eski ve
yeni bilgilerin düzenlenmesi amacıyla kullanılmıştır.
Gundel bilgiselliği iki şekilde düzenler:
a) Gönderimsel bilgi değeri (söylem varlıklarının
özelliğidir)
b) Göreceli bilgi yapısı
“Bir cisim yaklaşıyor” sözcesinde, “bir cisim” ifadesinin ne
olduğu bilinmiyor, bu haliyle “bir cisim” ifadesinin bilgi değeri
gönderimseldir. “Yaklaşıyor” ifadesi ise yeni bir bilgidir, dolayısıyla
göreceli kategorisindedir.
Price, gönderimsel öğeleri eski ve yeni olmalarına göre
sınıflandırmıştır:
Yepyeni bilgi:
“Dün bir kadınla tanıştım” ifadesindeki “bir kadın” gibi.
Yepyeni (iliştirilmiş) bilgi: Bilinen bir varlığa/unsura iliştirilmiş yeni bilgi taşıyan
söylem varlıklarını işaret eder; “Yanımda çalışan bir kadın” ifadesinde “bir
kadın” sözcesi, eski ve bilinen bilgi olan “ben” adılına iliştirilmiştir (yanımda
/ ben).
Kullanılmamış yeni bilgi: Konuşucu ve dinleyici tarafından bilinen fakat
dinleyicinin o anda zihninde etkin olmayan söylem varlığına işaret eder.
Hatırlatma amacıyla kullanılan sözceler bu kapsamdadır.
Çıkarımsal bilgi:
Dinleyicinin söylem modelinde bulunan bir söylem varlığıyla ilgili olarak
çıkarım yoluyla ulaşabileceği bilgidir. “Derin devlet” dendiğinde hukuk dışı
çok çeşitli (terör, muhtıra, suikast vs.) kavramın zihnimizde hazır bulunması
gibi.
Söylemsel eski bilgi:
Söylemde daha önce dile getirilmiş olan varlık/unsur, söylemsel eski bilgiyi
oluşturur. “Leyla benim üniversiteden arkadaşımdı, daha sonra onunla evlendim”
ifadesindeki “onunla” sözcesi “Leyla” ile eş gönderimsel olduğu için söylemsel
eski bilgi kategorisini teşkil eder.
Durumsal eski bilgi:
Adıllar bu kategoridedir.
Bilgi Yapısı
Göreceli / eski – yeni bilgi yapısı: sözcede bir öğenin
diğerine göre eski ya da yeni olma durumu ve konuşucunun tümcesini
dinleyicisinin bildiğini varsaydığı bilgiye göre düzenlemesidir.
Dilbilimde bilgi yapısının incelenmesi Prag ekolü ile
başlar. Bilgi yapısı iletilen mesajın içeriğine değil ne şekilde sunulduğuna
ilişkindir. Aynı önerme değerine sahip olan sözceler farklı bilgi yapısı
taşıyabilirler.
Bilgi Yapısının
Bileşenleri: Konu, Odak, Karşıtsallık
Konu: bir sözcede hakkında konuşulan, yorum yapılan, soru
sorulan varlıktır. Konu, genelde eski bilgidir ve canlı hata insan özne
konumundaki öğedir. Konu, gönderimsel bir öğedir.
Her sözcede bir konu bulunmayabilir (“Hiç kimse
çalışmıyor”).
Yorum: Sözcedeki konu hakkında yapılan yorumdur. Sözcede konu
dışındaki bölümdür. Yorum genelde yeni bilgiden oluşur.
Odak: Sözcedeki en yeni bilgidir. Odak, yeni bilgi taşıdığı için
genellikle soru cümleleri ve onlara verilen yanıtlardır.
Odak, sözlü dilde her zaman sesbilimsel vurgu taşır.
Dolayısıyla gizli özneler odak olamaz.
Sözce içindeki seçeneklilikler karşıtsallık
kategorisini oluşturur (“Leyla mı Şirin mi” gibi).
Karşıtsal öğeler de sesbilimsel vurgu alan öğelerdir. Bu
nedenle kimi araştırmacılar karşıtsallık ilişkisi içindeki öğeleri odağın bir
parçası olarak değerlendirirler. Bazıları ise karşıtsal odak ve karşıtsl konu
olmak üzere iki farklı kategori önerirler.
Bilgi
Yapısının Dilbilimsel Kodlanışı
Bilgi yapısını kodlayan üç unsur:
a) biçimbirimsel özellikler
b) sesbilimsel özellikler
c) sözdizimsel özellikler
Türkçede (mI) soru eki odaklanılan öğeyi
gösterir:
Mecnun mu Leyla’yı seviyor?
Örnekte (mI) biçimbiriminin önündeki sözcük
(Mecnun) odaktır.
Odak, yeni bilgi taşıdığı için, tümcede –genellikle-
ilk sırada kullanılmaz (yukarıdaki örnek devrik yapıdadır).
Türkçede
Bilgi Yapısı
Türkçede temel söz dizilimi
özne-nesne-eylemdir.
Bir dilde temel söz dizilimi “ne oldu?”
sorusuna verilen yanıtla belirlenir.
Dilde
Kibarlık ve Kabalık
Dilbilimde kibarlığı ilk Robin Lakoff araştırmıştır. Grice’den etkilenerek birtakım ilkeler
önermiştir.
Kibarlık
İlkeleri
Robin Lakoff’un
kibarlık ilkeleri:
a) Dil kullanımında açık olmak
b) Kibar olmak: dinleyiciye dayatmada
bulunmamak, seçenek sunmak, yapıcı olmak.
Lakoff’dan sonra yeni maddeler eklenmiştir:
c) Resmiyet: mesafeli davranmak.
d) Saygı: seçenek tanımak.
e) Dostluk / samimiyet: duygudaşlık
göstermek.
Kibarlıkla ilgili ilkelerin tümü
dinleyiciye yöneliktir.
Leech, kibarlık ilkelerini altı maddede sıralar:
a) Nezaket ilkesi: dinleyicinin çabasını
azaltır, dinleyiciye yararı arttırır.
b) Cömertlik ilkesi: kendine yararı azalt,
kendi çabanı arttır.
c) Övgü ilkesi: eleştiriyi azalt, övgüyü
arttır.
d) Tevazu ilkesi: kendine övgüyü azalt,
kendine eleştiriyi arttır.
e) Uyuşum ilkesi: görüş ayrılıklarını
azalt, ortak paydayı arttır.
f) Duygudaşlık ilkesi: karşıt duyguları
azalt, empatiyi arttır.
Yüz
Kavramı ve Kibarlık Stratejileri
Brown ve Levinson’ın
geliştirdiği kibarlık stratejileri, kişinin yüz
adı verilen öz imgesini korumak amacıyla kullanılır.
Yüz
kavramını ilk defa Erving Goffman
önermiştir.
Face (yüz) sözcüğü, lose
(kaybetmek) eylemiyle birlikte kullanıldığında lose face / itibarını kaybetmek anlamına ulaşılır.
Kibarlık stratejilerinde yüz kavramı,
kişinin sosyal imgesi, itibarı gibi anlamları kapsar.
Yüz kavramının iki boyutu vardır:
Olumlu yüz: kişinin toplum tarafından
onaylanan, kabul gören kişi olma arzusudur.
Olumsuz yüz: kişinin güç duruma
sokulmaması, özgür/özerk olma isteği, saygı gösterilme vs. durumları kapsar.
Brown ve Levinson’a
göre iletişimin motivasyonu bu yüzü korumaya odaklıdır.
Kibarlık stratejileri bir yandan yüz tehdit
edici unsurları uzaklaştırmak bir yandan da olumlu yüzlerini koruma sürecinde
ortaya çıkarlar
Bazı edimsözler yüz tehdit edici
niteliktedirler.
Kayıt dışı edimler, niyetin açıkça dile getirilmediği örneklerdir
(kendisinden borç istendiği halde, bankaya gitmeyi unuttuğunu ve bu nedenle
üzerine hiç para kalmadığını söylemesi, borç vermek istemeyen kişinin asıl
niyetini gizlemesine imkân sağlar ve bu bizim için kayıt dışı edime örnek
teşkil eder).
Dolaylı ifadelerle kayıt dışı stratejiler
uygulanabilir. Kayıtsız edimde, konuşucu için her zaman bir kaçış söz konusu
olabilir.
Pinker’a göre insan dilini yöneten iki
unsur işbirliği ve çatışmadır.
Emir kipinde kullanılan bir sözce
konuşucunun üstünlük tasladığı, tevazu göstermediği anlamında anlaşılır.
Bir edimi en açık bir biçimde, lafı
dolandırmadan ve doğrudan gerçekleştirmek kayıtlı
doğrudan edimdir.
Yumuşatılmış kayıtlı stratejiler, diğer
kişinin yüzüne saygı gösteren edimlerdir.
Yumuşatılmış kayıtlı edimler ikiye ayrılır:
olumlu kibarlık (empati yapabilme hali, “sen” hitabı) ve olumsuz kibarlık
(mesafeli tavırdır, “siz” hitabı).
Farklı
Kültürlerde Kibarlık
İletişim olanaklarının arttığı modern ötesi
toplumlarda dildeki kibarlık konusu önemini arttırmıştır.
Sosyo-kültürel bağlam yüz tehdidi ve
kibarlık ölçütü olarak öne çıkar. Para, önemini arttırdıkça, pahalı malların
rica yoluyla dahi istenmesi kabalık olarak algılanmaktadır.
Toplumsal dayanışmanın yaygın olduğu
toplumlarda nasihat vermek kabalık olarak düşünülmez ancak Batı toplumlarında
bireysellik ön planda olduğu için nasihat vermek kabalık olarak algılanabilir.
Dildeki kibarlık göstergeleri zaman içinde
toplum ve dildeki değişmelere paralel olarak değişim gösterebilir.
Dilde
Kibarlık
Sağlıklı iletişimin bağlamı dâhilinde
düşünülen dildeki kibarlık olgusu, dildeki kabalık olgusunu göz ardı etmemize neden
olabilir. Buna karşılık, askerlik ve bazı tartışma ortamlarında kaba söylemin
iletişim için en geçerli yol olduğu gözlenmiştir. Dolayısıyla dildeki kabalığı,
kibarlık olgusunu tamamlayan bir unsur olarak ele almak gerekir. Toplumsal
statünün önem arz ettiği ortamlarda kaba konuşmak yaygın bir tercihtir. Bu
yolla konuşucu, karşısındakine kendi statüsünün sınırlarını çizmektedir.
İletişim esnasındaki gaflar, kabalık olarak
değerlendirilmezler. Kaba dil, sözel şiddet içeren ve kasıtlı olarak
karşısındakini kırmayı amaçlayan dil kullanımlarında karşımıza çıkar.
Şiddet içeren dil kullanımlarını Brown ve Levinson şu şekilde sınıflandırır:
a) Kayıt dışı:
İmalar ve ince alaylar.
b) Doğrudan kayıtlı:
sözel dayatmalar.
c) Olumlu yüze
saldırı: karşıdaki kişinin onaylanmadığı, ona saygı duyulmadığını,
dışlandığını ifade eden kullanımlar.
d) Olumsuz yüze
saldırı: Özgürlük sınırlayıcı, saygınlığa yönelik sözel şiddet.
Culpeper’ın önerdiği kabalık stratejileri:
a) Doğrudan kayıtlı
kabalık: Tehdit edici sözler ve dayatmalar (işine bak, konuşma vs.).
b) Olumlu yüze
yapılan saldırı: Dışlama ve ilgisizliği ifade eder.
c) Olumsuz yüze
yapılan saldırı: Korkutmak, azarlamak, dalga geçmek vs.
d) Sözde kibarlık:
samimi olmayan ince alaylar.
e) Kibarlıktan
kaçınmak: Kibar sözlerin beklendiği anlarda sessiz kalmak.
Culpeper bu modele bir üst strateji daha
eklemiştir:
Kayıt dışı kabalık: Sezdirim yoluyla dalga geçerek söylenenin tersinin kast
edildiği sözceler.
Tabu
Sözcükler ve Küfür
Küfretmek, karşıdaki kişide olumsuz duygular
yaratmak maksadıyla dili silah olarak kullanmaktır. Tabu kabul edilen kavramlar
olumsuz duyguları tetikler.
İnsanlar ruhsal açıdan rahatlamak ve
duygusal baskılardan uzaklaşmak için de küfredebilirler.
Genel olarak kontrol edemediğimiz güçlü
duyguları iletmek için kaba sözler ve hatta küfürlü sözler kullanırız.
Ünite 7
Metinbilim:
Temel İlke ve Kavramlar
Tümceden
metne
Dilbilimde 70’li yıllardan itibaren metin
merkezli yaklaşımlar öne çıkmıştır. Metinbilim, metni oluşturan öğelerin ve
metindeki dilsel düzenlerin çözümlenmesiyle ilgilenir.
Metin dilbilgisi, metinlerin dilbilgisel yapılar yoluyla betimlenmesine
katkıda bulunacak bir model geliştirmeyi hedefler.
Metindilbilim, metnin nasıl üretildiği ve anlaşıldığı üzerinde
yoğunlaşır.
Söylem çözümlemelerinde yazılı metinlerin toplumsal etkileşim gücü ortaya
koyulmaya çalışılır.
Dizge tümceleri, dilin yapısına ve işlevlerine yönelik konulardaki kuramsal
tartışmalarda sunulur. Metin tümceleri, dilin
doğal kullanımında yer alırlar.
Sözce, konuşucunun iki susma arasında ürettiği söz birimidir.
Metin
Metni metin yapan bileşenler metinsellik
başlığı altında ele alınır.
Metin merkezli ölçütler; bağlaşıklık ve
tutarlılıktır. Kullanıcı merkezli ölçütler ise; amaçlılık, durumsallık, kabul
edilebilirlik, bilgisellik ve metinlerarası ilişki başlıkları altında
incelenir.
Metin
Merkezli Metinsellik Ölçütleri
Bağlaşıklık
Metin tümceleri arasındaki bağı sağlayan
dilbilgisel bağıntılardır. Bu ilişkiler yoluyla metin tümceleri birleşerek bir
bütün olarak metni biçimlendirirler. Haliday ve Hassan bu olgunun anlambilimsel
bir doğası olduğuna işaret ederler. Bağlaşıklık metindeki bir öğeyle onun
yorumlanması için gerekli olan diğer öğe arasındaki anlamsal ilişkidir.
Tutarlılıkla yakından ilişkilidir.
Dilbilgisel
Bağlaşıklık
Üç kategoride incelenirler:
a) Gönderim
b) Eksilme ve
değiştirme
c) Bağlaçlı
bağlaşıklık
Gönderim
“Çocuklar
bugün okuldan erken geldi. Onların antrenmanı varmış.”
İlk cümledeki ad öbeği (çocuklar) ikinci
cümlede “onlar” zamiriyle ilişkilendirilmiştir. Metindeki bağlaşıklık aracısı
olarak gönderim, bu iki öğeyi birbiriyle eş kılan anlam bağını oluşturur.
Metindeki çeşitli unsurlar göndergeler
yoluyla sürekli olarak yinelenebilirler. Bu sayede göndergenin gösterdiği
kavrama süreklilik kazandırılır.
Metinde gönderim kuran temel öğeler:
a) Gösterilmeyen adıllar: (Ayşe ve ben çıkıyoruz. Ø Alış-veriş yapacağız)
bağlantılı dillerde çekimli eylem üzerindeki kişi ekleri boş adılları ulaşılır
kılar (yapacağız).
b) Kişi adılları
c) Gösterme adılları
d) Gösterme sıfatları
e) Dönüşlülük adılları
Gönderim
Türleri
Metindışı gönderim (durumsal): Gönderim aracı metin içindedir; göndergesi ise metinde yer
almaz: “O bugün gelmedi. Hastaymış.” Metindışı gönderim, reklamcılık
dilinde çokça kullanılan bir gönderim türüdür.
Metiniçi gönderim (metinsel) artgönderim: Gönderim aracının kullanıldığı yere göre metnin öncesine
gönderim yapar: “Ali bugün gelmedi. O
hastaymış.”
Metiniçi gönderim (metinsel) öngönderim: Gönderim aracının metinde kullanıldığı yere göre metnin sonrasına
gönderim yapar: “O bugün gelmedi. Ali
hastaymış.”
Eksiltme
ve Değiştirme
Metinde daha önce geçen metinsel bir öğenin
metinin devamından çıkarılmasıdır. Gönderim bağıntısı atılan öğenin alıcı
tarafından çıkarımsal olarak tamamlanması öngörülür. Eksiltme bütünüyle diliçi
bağlamın varlığına dayalı bir düzenlemedir.
Olası bütüncül yapılar:
a) Yüklemi kuran çekimli eylem özne
gerektirir.
b) İyelik öğesi tamlayan öğe gerektirir.
c) Geçişli çatıdaki yüklemcil öğe nesne
gerektirir.
d) Belirteç yüklemcil öğe gerektirir.
Eksiltmeye başvurmadan oluşturulan metin
zaman ve enerji kaybına sebep olur.
Değiştirme: Diliçi bağlama dayalı bir uygulamadır. “Öyle” gibi
işlevsel metin öğelerinin, metinde geçen adlar, eylemler ya da öbeklerin yerine
kullanılmasıdır.
Eksiltmeli kullanımlarda, eksiltilen öğe
tümceye ait bir birim olarak “yapmak” eylemine eklenebilirken; bu eylem
değiştirme gösterdiğinde böyle bir eklemeyi kabul etmez.
Bağlaçlı
Bağlaşıklık
Bağlaçlar metindeki öbekleri vs. birbirine
eklemleyerek metin içinde ayrıntılandırma, genişletme ve güçlendirme
işlevlerini yerine getirirler.
Bağlaçlar türleri:
a) Ekleyiciler: ve, bunlara ek olarak
b) Çeliştiriciler: fakat, ama
c) Nedenleyiciler: çünkü, bu nedenle
d) Zamansal bağlaçlar: sonra, sonradan
Sözcüksel
Bağlaşıklık
Sözcüksel bağlaşıklık temelde metin
tümcelerinde aynı öğenin tekrarı ve anlamsal olarak ilişkili öğelerin
kullanımıyla sağlanan metin bağlarını içerir. Çağrışımsal gönderimlerde
bulunur.
Ahmet
sınavı başardı. Başarısı tüm ailesini sevince boğdu.
Oğlan ağaca tırmanıyor. Aptal,
dikkatli olmazsa düşecek!
Tutarlılık
Bağlantılılığı açıklamakta en güçlü ölçüt
tutarlılıktır. Metnin alıcısı metinde birbirini izleyen tümceler arasında ve
metnin bütününde süreklilik arar ve bu yolla metnin anlamını kavramaya çalışır.
Kullanıcı
Merkezli Metinsellik Ölçütleri
Amaçlılık: Metnin iletişim amacına uygun biçimde bağlaşık ve tutarlı
kılınmasıdır.
Durumsallık: Metnin iletişim amacının belli bir durum bağlamı içinde
belirginleşmesidir.
Kabul
Edilebilirlik: Metnin hem bağlaşık ve
tutarlı hem de durum bağlamı ile uyumlu olmasıdır.
Bilgisellik: Metnin alıcısı için yeni bilgi taşımasıdır.
Metinlerarası
İlişki: Metnin başka metinlerle
kurduğu ilişkidir.
Metin
Türü
Söylem – Tür – Metin
Söylem, dilin iletişim aracı olarak
etkileşimsel boyutuyla ele alınışıyla ilişkilenir.
Metin
Türü ve Söylem Topluluğu İlişkisi
Metnin iletişimsel amaçları ve işlevleri,
tür içinde belirginleşir. Metnin iletişimsel amacı metnin türünü, metnin türü
de o metne özgü söylem şemasını ve dil kullanımlarını belirler.
İletişimsel amaç, belli bir sözbilimsel
eylemin gerçekleştirilmesine yönelik olarak türün sınırını çizer.
Swales, söylem topluluğu ile dilsel topluluğu birbirinden ayırır:
Dilsel
Topluluk
|
Söylem
Topluluğu
|
Dil kullanımı toplumsal bir davranıştır.
|
Dil kullanımı işlevsel bir davranıştır.
|
Dil, toplumsallaşma sürecinin bir
parçasıdır.
|
Dil, toplumsallaşma sürecinden ayrıdır.
|
Dilsel topluluğa katılım, doğal süreç
içinde kendiliğinden gerçekleşir. Çevreye göre belirlenir.
|
Söylem topluluğuna katılım, irade, talep
ve kabulle gerçekleştirilen bir süreçtir.
|
Günlük yaşama ilişkin bireysel
ihtiyaçlarla biçimlenir.
|
Söylem topluluğunun ortak amaçlarına göre
biçimlenir.
|
Söylem
ve Metin Türü Sınıflamaları
Temel
Türler
|
Öznel
|
Nesnel
|
Betimleyici söylem
|
İzlenimsel betimleme
|
Teknik betimleme
|
Anlatısal söylem
|
Günlük kişisel öyküler
|
Haber öyküleri
|
Açıklayıcı söylem
|
Deneme
|
Teknik açıklama
|
Savlayıcı söylem
|
Eleştiri
|
Akademik savlama
|
Öğretici-bilgilendirici söylem
|
Bilgilendirme
|
Kurallar, talimatlar
|
Betimleyici söylem durağan, zamansal tempo
taşımayan durumsal görünümler sunar.
Anlatısal söylemde olaylar arasındaki
geçici ilişkilere tematik olarak gönderimlere yer verilir.
Açıklamalı söylemde bir konu ya da düşünce
nedenleri ve gerekçeleriyle birlikte ele alınır.
Savlayıcı söylemde iddia ya da karşı iddia
savunusu yapılır.
Öğretici-bilgilendirici söylemde amaç,
alıcıya bilgi aktarmaktır.
Saukonen metnin üreticisi ile alıcısı ve bu üretici ile alıcının,
gönderimsel gerçekliği ile ilişkilerini analiz ederek bir metnin yakın
sistematik çevresini ya da bağlamını gösteren dört ilişki türü saptamıştır:
gönderim, bakışaçısı, durum ve amaç/işlev.
Durum
Uzaklık ve kişisellikle
içeriklendirilmektedir. Uzaklık, metin üreticisi ile alıcı arasındaki
toplumbilimsel, ruhbilimsel veya etkileşimsel yakınlık ya da uzaklıktır. Kişisellik
ise metin üreticisinin kişisel ya da kişisel olmayan tutumu karşısında alıcının
konumudur.
Niyet/İşlev
Bu kategori duyuşsallık, akılcılık ve
isteksellik kapsamında tanımlanır. Duyuşsallık, kişisel bakış açısını öne
çıkarır.
Bakış
Açısı
Metnin bakış açısı, metnin türüne göre
belirlenir. Bakış açısı kategorisinin etkileşimde olduğu kavramlar:
a) Kurmaca: Gerçekliğin doğrudan
sunulmadığı, üreticinin yaratıcılığıyla belirlendiği olay anlatımıdır.
b) Semboliklik: Gerçekliğin simgeler
yoluyla verilmesidir.
c) Nesnellik
d) Sayutluk: Bilgiyi olgusal olarak
sunmaktır.
Bu kategorilere bağlı olarak üç metin tipi
belirlenir: Estetik metin (öykü, roman), olgusal metin (akademik meyinler) ve
bilgilendirici metin (deneme, inceleme yazıları).
Ünite 8
Anlatı
Çözümlemeleri
Anlatı söylemi, bitmişlik gösteren bir dizi olayın öncelik ve sonralık
içeren oluş sırası içinde sunulduğu söylem türüdür.
Anlatı metni ve anlatı söylemi üzerine yapılan
çalışmalar öncelikle sözlü anlatıların özelliklerini ortaya koymayı
amaçlamıştır.
Anlatı söylemini, günlük yaşantımızın hemen
her anında ihtiyaç duyar ve üretiriz.
Sözlü
Anlatı Çözümlemesi
Labov ve Waletsky’nin
sözlü anlatı çözümlemesi modeli.
Sözlü anlatı çözümlemesi, anlatıcının
anlatırken yaşadıklarını nasıl yorumladığı, değerlendirdiği ve
gerekçelendirdiği ile ilgilenir.
Anlatı
Metninin Yapısı
Biçimlenmiş tipik bir anlatı metninin
kurucu öğeleri:
Özet: Anlatı metninin isteğe
bağlı bölümlerinden biridir. Anlatının neye ilişkin olduğu belirtilerek anlatı,
genel çizgileriyle tanıtılır.
Yönlendirme: Anlatılan olayın yeri,
zamanı, gerçekleşme koşulları ve anlatıda geçen kişiler hakkında bilgileri
içerir. Metnin arkaplanını oluşturarak alıcının olaylar, durumlar ve kişiler
arasında ilişki kurabilmesine yardımcı olmayı amaçlar.
Karmaşık olay dizisi:
Anlatı öyküsünü içeren bölümdür. Olayların dönüm noktası ve sorun bu bölümde
ele alınır.
Değerlendirme: Anlatının niçin
anlatıldığı, anlatıcının niyetini sezdirdiği bölümdür.
Değerlendirme, bir anlatı metninde dört
biçimde gerçekleşir:
a) Dış değerlendirme: Anlatıcı öyküyü
keserek öyküyü neden anlattığına değinebilir veya öyküyü kesmeden, olay akışı
içinde düşüncelerini aktarabilir.
b) İçe yerleşik değerlendirme: Anlatıcı,
öyküde geçen olaylar sırasında duyumsadıklarını, anlatıda yer alan diğer
kişilere söylediklerini olay zamanından anlatım yaparak aktarır. Bunun dışında
anlatıcı, öyküde geçen bir olayı, durumu değerlendiren üçüncü bir kişinin sesi
aracılığıyla olay zamanından anlatım yaparak aktarabilir.
c) Eylem aktarımı yoluyla değerlendirme: Anlatıcının
anlatıda yer alan kişilerin söylediklerini değil, yaptıklarını aktararak
gerçekleştirdiği değerlendirme biçimidir.
d) Olayların geciktirilmesi yoluyla
değerlendirme: Anlatıcı, öyküsünü kesip olaylar sırasında yaşadığı duygulara
yer verir. Bu yolla, alıcıda merak uyandırmaya çalışır.
Anlatıcı çeşitli dilbilgisel ve sözdizimsel
öğeden yararlanarak da deneyimlerini değerlendirebilir. Bu öğeler de dört ayrı
kategori oluşturur:
a) Güçlendiriciler: Vurgu ve nicelik
belirten sözcükler ve yinelemelerdir.
b) Karşılaştırıcılar: Varsayımsal koşul
tümceleri, olumsuzluk ekleriyle olmamış bir olayın olmuş bir olayla kıyaslaması
yapılarak verilmek istenen düşüncenin kavranmasına yardımcı olunur.
c) Bağıntılayıcılar: Olmuş iki olayın bir
arada aktarılmasını sağlar. Sürme görünüşüyle kullanılan eylemler iki olayın
bir arada aktarılmasında sıkça kullanılır.
d) Açımlayıcılar: Duygu ve düşünceyi
açımlamak için tümleyici bağlaçlar ve ilgi tümcecikleri kullanılabilir.
Sonuçlar: Olay dizisinin nasıl
sonuçlanacağını belirtir.
Bitiş: Metnin bittiğini bildiren
ifadelerdir.
Anlatının
Dilsel Özellikleri ve İşlevleri
Anlatının iki temel işlevi vardır: birinci
işlev anlatının gönderge işlevidir. Bu da metnin, alıcısına bilgi
vermeyi amaçlaması demektir.
Anlatının
ikinci işlevi değerlendirici işlevidir. Anlatıcı belli olayları belli
bir düzende ve belli bir amaçla anlatarak, anlatıyı kendi biyografisine
dönüştürür.
Kişisel
Deneyim Anlatıları
Konuşucunun biyografisinin öğrenilmesini
sağlayan olayların kaydıdır. En yüksek anlatısal değerlilik taşıyan
olay, anlatının merkezi olarak kabul edilir. Bu olay, anlatıcının metin
alıcısının özellikle öğrenmesini (ya da unutmamasını) istediği olaydır.
Anlatılan olay gerçeklik iddiası taşır ve
bu güvenilirlik kavramını gündeme getirir. Metnin güvenilirliği, öykünün ne
ölçüde inandırıcı anlatıldığına bağlıdır. Anlatısal güvenilirlik ve anlatısal
değerlilik karşıt kutuplardır; güvenilirlik alıcının, değerlilik ise
anlatıcının tasavvuruna bağlı olduğu için bu böyledir.
Bu iki kavramın karşı karşıya gelmesi iki
ayrı söylem stratejisinin ortaya çıkmasını sağlar. Bunlardan ilki, anlatısal
değerliliği merkeze alan anlatısal nedensellik
stratejisidir.
Metnin alıcısı ikna etmek isteyen
anlatıcı anlatısını şu şekilde düzenler:
a) Anlattığı olayı başka olaylara
bağlayarak sebep-sonuç silsilesi üzerinde anlatısını temellendirir.
b) Kendi amaçlarına uygun şekilde değerli
bulduğu olayı seçer. Seçtiği olay anlatı yapısı içerisinde sıfır noktası (Olay 0)olarak
belirlenir.
c) Sıfır noktasındaki olaya neden ilişkisi
yoluyla bağlanacak diğer olayı (Olay -1) seçer. İki olay
arasında kurulan nedensellik ilişkisi metin alıcısına sıfır noktasındaki olayın
hangi koşullarda meydana geldiği bilgisini verir.
Anlatı metninde (Olay -1)’in
bir başkasının ağzından aktarılması anlatının inandırıcılığını arttıran bir
faktördür.
İkinci söylem stratejisi, güvenilirliği
merkeze alan anlatısal nesnellik stratejisidir.
Anlatıcı anlattığı olayların gerçekliğinden şüphe edilmemesi için tercihen
kendi duyduğu, gördüğü olaylara dayanarak olay aktarımı yapar.
Anlatıcı çeşitli sözdizimsel imkânlardan
yararlanarak anlatısının gerçekliğiyle ilgili iddia da bulunmaktan sakınabilir:
“hatırladığım kadarıyla, duyduğuma göre vb.” ifadelerle aktarılan olaylar buna
örnektir. Bu tür anlatılar, anlatısal öznellik
değeri alır.
Anlatı
Metinler ve Dil Aktarımları
Dil aktarımları, metindeki olay aktarımının yanı sıra anlatı sırasında
ortaya çıkan dilsel düzenlemelerin tümünü gösterir.
Dil
Aktarımları Sınıflaması
Konuşma
Aktarımı
Konuşma aktarımında anlatıcının kendisine
ait olmayan ya da daha önce söylemiş olduğu bir sözü bir aktarmaktadır. Bu
durumda biri aktarılan söz biri de aktaran söz olmak üzere iki ayrı söz iç içe
geçmiştir.
Aktarıcının konuşma aktarımındaki müdahale
edici rolü:
Anlatı aktarımı
|
Sözeylem anlatı aktarımı
|
Dolaylı konuşma aktarımı
|
Bağımsız dolaylı konuşma aktarımı
|
Bağımsız konuşma aktarımı
|
Bağımsız dolaysız konuşma aktarımı
|
Anlatı
Aktarımı
Anlatı metninde konuşma ve düşünceyi
belirten hiçbir eylem bulunmadığı durumlarda gerçekleşir.
Bu tür anlatılarda anlatıcı sadece eylem
anlatımı yapar. Bu nedenle aktarımda anlatıcının rolü baskındır.
Sözeylem
Anlatı Aktarımı
Aktardığı sözcenin yerini tuttuğunu
düşündüğü kimi ifadeleri kullanır. Daha çok karşılıklı konuşmalarda görülür.
Sözeylemler sözle yapılan eylemlerdir (konuşmak, ilgilenmek vs.).
Dolaylı
Konuşma Aktarımı
Aktaran kişi söylenenleri kendi
sözcükleriyle yeniden ifade eder. İçerik korunur ancak biçim değiştirilir. Birisinin
sözünü başkasına aktarırken kullanılan biçimdir (“Ali böyle söyledi”).
Bağımsız
Dolaylı Konuşma Aktarımı
Dolaylı konuşmadan farklı olarak aktarım
tümcesi kullanılmadan yapılan aktarımlardır: (“Ali böyle söyledi” yerine “O
böyle söyledi”).
Bağımsız
Konuşma Aktarımı
Aktarımda hiçbir değişiklik yapmadan,
sözcüğü sözcüğüne yapılan aktarmalardır (“Eleman: “Ali böyle söyledi.” dedi). Bu
aktarım türü aktarımın nesnel olmasını sağlar. Bağımsız konuşma aktarımı,
aktaran kişinin varlığını gösteren tırnak işareti ya da aktarım tümcesi içerir.
Bağımsız
Dolaysız Konuşma Aktarımı
Aktaran kişinin varlığını gösteren tırnak
ya da aktarım tümcesi kullanılmadan yapılan aktarımlardır. Bilinç akışının
kullanıldığı edebiyat metinlerinde (Joyce ve Virginia Woolf’da örnekleri
çoktur.) sıklıkla kullanılır. Aktarımın kime ait olduğunun anlaşılmasını
zorlaştıran bir biçimdir.
Aktarıcının
Aktarıma Müdahale Çizelgesi
Tam denetim
|
Kısmi denetim
|
Tam denetim
|
Konuşma
|
Aktarımının
|
Türleri
|
Anlatı aktarımı, sözeylem anlatı aktarımı
|
Dolaylı aktarım, bağımsız dolaylı aktarım,
bağımsız aktarım
|
Bağımsız dolaylı aktarım
|
Düşünce
Aktarımı
Düşünce aktarımı biçimleri büyük ölçüde
konuşma aktarımı biçimlerinin belirlenişine göre türlere ayrılır. Aralarında
belirgin bir kullanım amacı farklılığı vardır.
Bağımsız düşünce aktarımıyla diğer
kişilerden aktarım yapıldığında anlatıcının aktarım yaptığı kişinin zihnini
okuduğu sonucuyla karşı karşıya kalırız ki bu, gerçekdışıdır.
Anlatı
|
Sonunda uzun zamandır istediğim şeyi
yapıp Ankara’dan ayrıldım
|
“Düşünce eylem” anlatı aktarımı
|
Ayşe: “Böyle giderse daha fazla birlikte
olamayız. Ayrılmamız gerekebilir.”
Ayşe beni terk etmeyi düşünüyordu.
|
Dolaylı düşünce aktarımı
|
Genç kızın ertesi gün senedi imzalamaya
gelip gelmeyeceğini düşünüyordu.
|
Bağımsız dolaylı düşünce aktarımı
|
Genç kız acaba ertesi gün senedi
imzalamaya gelecek miydi?
|
Bağımsız düşünce aktarımı
|
“Acaba genç kız senedi imzalamaya gelecek
mi?” diye düşündü.
|
Bağımsız dolaysız düşünce aktarımı
|
Acaba yarın senedi imzalamaya gelecek mi?
|
Dil
Aktarımının Boyutları
Dil aktarımları aktarımı yapanın tercihinin
birbiriyle ilişkili, ancak birbirinden kısmen bağımsız dört boyut içerir:
a) Ses (aktarılan ifadenin kaynağı olarak
kim ya da ne gösteriliyor?)
b) İleti (aktarımın yolu)
c) İşaret (anlatıcının dilsel aktarım
yaptığını gösterme şeklidir)
d) Tutum (aktarımı yapanın yorumlarıdır)
Kimin
Sesi?
Anlatıcı
sesi: Anlatıcının kendi sesinden
yapılan aktarımlardır. Anlatıcı sesi doğası gereği özneldir.
|
Önce ışığı gördü. Ardından patlama sesini
duydu. O an aklımdan geçen ne varsa söylemeye başladım.
|
Belirli
diğerleri: Başka bir zaman ve yerdeki
başka konuşmacının sesidir.
|
Ayşe evdeki kadınlardan biri caddedeki kalabalığın
üzerine kaynar su döktü dedi.
|
Belirsiz
diğerleri: Anlatıcının kaynağı
belirsiz bıraktığı durumları işaret eder. Dinleyene, örtük biçimde, bunun
kendi sesi olduğunu telkin eder.
|
İddiaya göre evdeki kadınlardan biri caddedeki kalabalığın
üzerine kaynar su dökmüş.
|
Topluluk: İçeriğin anlatıcıya ait olmadığı ve
dinleyenin zaten bildiği durumlarda kullanılır. Bilgi paylaşımı esasına
dayanır.
|
Armut dibine düşer.
|
Belirlenemez
özellikteki diğerleri: Anlatıcının metne
bir başkasına ait sesi kattığı ve bu kimin sesi sorusunu anlamsız kılan
durumlara işaret eder. Sözcenin bilgi açısından doğruluğu aranmaz.
|
Bu arada hayranlarına duyuralım:
Christopher Nolan’ın yeni filmi yakında gösterimde.
|
İleti
Nedir?
İletinin ele alınma koşulları/yolları:
a) Anlatı
b) Alıntılama (bağımsız konuşma/düşünce
aktarımı)
c) Yansıtma (bağımsız dolaysız
konuşma/düşünce aktarımı)
d) Yeniden dile getirme (dolaylı ya da
bağımsız dolaylı konuşma/düşünce aktarımı)
e) Özetleme (sözeylem anlatı aktarımı ve
düşünce eylem anlatı aktarımı)
Alıntılar iki temel işleve sahiptir:
aktarılan içeriğe daha fazla sadık kalma imkânı sağlar, aktarılan içeriğin
özgün duruma benzetilerek daha canlı bir şekilde kavranmasını sağlar.
Dil
Aktarımı ve Tanıt Türleri
Tanıtsallık, konuşucunun aktardığı önermedeki bilgiye nasıl ulaştığını
gösteren dilbilgisel kategoridir. Bilginin kaynağı kişisel gözlem olabileceği
gibi bilgi, bir çıkarımın sonucu da olabilir ve tabii ki bilginin kaynağı bir
başkası da olabilir.
Tanıtsal yapılar, bilginin doğruluk değerini niteleyen birimlerdir. Bu
yapılar anlatı içinde, “gördüm, duydum” gibi ifadelerle belirlenir.
Tanıt
Türleri
1. Dolaysız (doğrudan) Tanıt
1.1. Görsel
1.2. Görsel
Olmayan
1.2.1. Duyusal
1.2.1.1. Duyulmuş
1.2.1.2. Koklanmış
1.2.1.3. Tadılmış
1.2.2. Algısal
1.2.2.1. Hissedilmiş
2. Dolaylı Tanıt
2.1. Çıkarım
2.1.1. Belirsiz
2.1.2. Eşsüremli
2.1.3. Artsüremli
2.1.4. Akla
vurma
2.2. Aktarım
2.2.1. Belirsiz
(Ali gelmiş, kahvede konuşuluyordu)
2.2.2. İkinci
elden (Ali gelmiş, Ayşe söyledi)
2.2.3. Üçüncü
elden (Ali gelmiş, Ayşe de bir başkasından duymuş)
2.2.4. Folklorik
(Armut dibine düşer)
2.3. Alıntı
Doğrudan Tanıt: bilginin kaynağının doğrudan
anlatıcı olduğunu gösterir.
Dolaylı Tanıt: bilginin kaynağının anlatıcı
olmadığı gösterir.
Aktarım
Belirsiz:
Anlatıcı, bilgiyi biriyle konuşurken öğrenmiştir, bilginin kaynağı belli
değildir (Ali gelmiş, kahvede konuşuluyordu).
İkinci elden edinilen tanıt: anlatıcı aktardığı bilgiyi, söz konusu olayı gören ya da
duyan birini kaynak göstererek aktarır (Ali gelmiş, Ayşe söyledi).
Üçüncü elden tanıt: Aktarılan bilgi birisinden duyulmuş ancak o kişi de söz
konusu olaya şahit olmamıştır (Ali gelmiş, Ayşe de bir başkasından duymuş)
Folklorik tanıt: bilginin kaynağı anonimdir (Armut dibine düşer).
Çıkarım
Belirsiz:
bilginin kaynağı, anlatıcının kendi çıkarımıdır. Ancak burada, anlatıcı
çıkarıma hangi öncüllerden ulaştığını belirtmez (a) Bak, o bir Türk! b) Nerden belli? a) Türk işte!)
Eşsüremli çıkarım: anlatıcının aktardığı bilgi, gözlenebilir bir olaya
dayanarak yaptığı çıkarımın sonucudur (Odada
sigara kokusu var, demek ki Ali gelmiş!).
Artsüremli çıkarım: aktarılan bilginin gözlemlenmiş bir olaydan çıkarım
yoluyla elde edildiğini gösterir (biri sigara içmiş).
Akla vurma: aktarılan bilginin önsezi, mantık, deneyim vs. ile
çıkarımsal olarak elde edildiğini gösterir.
Orhun
Yazıtlarının Anlatı Yapısı ve Söylemsel Özellikleri
Kül
Tigin Doğu Yüzü
kül
tigin [altı otuz] yaşıŋa kırkız tapa süledimiz
süŋüg
batımı karıg söküpen kögmen yışıg toga
yorıp
kırkız bodunug uda bastımız
kaganin
birle soŋa yışda süŋüşdümiz
kül
tigin bayırkun[ıŋ ak adg]ır[ıg] binip oplayu tegdi
bir
erig okun urtı
eki
erig udşuru sançtı
ol
tegdükde bayırkuniŋ ak adgırıg udlıkin siyu urtı
kırkız
kaganin ölürtümiz
ilin
altımız
Anlatının
kurucu öğeleri:
a) Olay dizisi (Kırgızlara doğru sefer
ettik. Kırgız halkını uykudayken bastık. Hakanları ile Songa dağında savaştık)
b) Sonuçlar (Kırgız Kağanını öldürdük.
Ülkesini aldık)
c) Kül Tigin’le ilgili yönlendirme
bilgileri (Kültigin 26 yaşındayken / Bayırkurların ak aygırına binip süratle
atılarak hücum etti. Bir eri okla vurdu. İki eri de kovalayıp mızrakladı. O
hücumda Bayırkuların ak aygırını, uyluğunu kırarak vurdular).
Metin, anlatı biçiminde sunulmuştur.
Tüm sözcelerde anlatı aktarımı yapılmıştır. Metnin alıcısı tek
bir sesle karşı karşıyadır (anlatıcının sesi). Anlatı, anlatıcının doğru olduğu
iddiasını kendi tanıklığına dayandırdığı olaylardır (doğrudan tanıt – görsel).
Bütün bu özellikleriyle Kül Tigin
yazıtındaki bu satırlar bize sadece gönderge işlevi taşıyan bir anlatı
sunmaktadır.
---
Tunyukuk
Doğu Yüzü
Yönlendirme
tabgaç
kagan yagımız erti
on ok
kagani yagımız erti
artuk
[kırkız] küç[lüg kagan yagımız] boltı
Değerlendirme
ol üç
kagan ögleşip altun yış üze kabışalım temiş
ança
ögleşmiş
öŋre türk kagangaru
sülelim temiş
aŋaru sülemeser kaç neŋ erser ol bizni
[kagani
alp ermiş
ayguçısi
bilge ermiş
kaç
neŋ erser ölürteçi kök
üçegün
kabışıp sülelim edi yok kışalım temiş (...)
türgiş
kagan ança temiş: beniŋ bodunumanta erür temiş
[türk
bodunu yeme]bulganç [ol]temiş
oğuzı
yeme tarkınç ol temiş
Tonyukuk yazıtında anlatı yapısının diğer
kurucu öğelerinin de kullanıldığını görüyoruz; örnek bölümde yönlendirme ve
değerlendirme işlevli içerik kullanılmıştır.
Tonyukuk anlatısında kendi sesi dışında
Tabgaç, On Ok, Kırgız Kağanları ve Türgiş Kağan’ın seslerine de yer
vermektedir.
Konuşma aktarımı yapılan tümcelerde dolaylı
aktarım biçimi kullanılmıştır.
Aktardığı içeriği yeniden dile getirerek
sunmaktadır.
Tanıtsal yapılara bakıldığında aktardığı
bilgilerin sorumluluğunu tamamen üstüne almadığı görülür. Örneklenen metinde
doğrudan ancak görsel olmayan duyulmuş tanıt işaretlemesi yapılmıştır.
Değerlendirme
ol
sabın eşidip tün yeme udısıkım kelmez erti
<kün
yeme> olursıkım kelmez erti
anta
sakıntıma ilk kırkızk]a sü[les]er [yeg er]miş tedim
kögmen
yolı bir ermiş tumiş teyin eşidip bu yolun yorısar yaramaçı tedim
yerçi
tiledim
çölgi
az eri bultum
eşidtim
az yir y[oli?] anı b[irle?...er]miş
bir
at orukı ermiş
anın
barmış aŋar aytıp bir atlıg barmiş teyin ol yolun yorısar unç tedim
sakıntım
kaganıma
ötüntüm
İlk iki satırda Tanyukuk’un bir iç
değerlendirme yaptığı görülmektedir. Alıcıya, anlatı aktarımı yoluyla duygusal
tepkilerini aktarmaktadır.
Düşünce aktarımı yaptığı bölümlerde dolaylı
aktarım biçimini kullanmaktadır.
Son tümcede ise konuşma aktarımı
yapmaktadır.
Olaylar
dizisi
(K1) sü yorıtdım
(K2) Kırgızıg uka bastımız
Sonuçlar
Kanin ölürtümüz
Kaganka Kırgız bodunu içikdi yükünti
Metinde Tanyukuk’un, Tabgaç, On Ok, Kırgız
Kağanları ve Türgiş Kağan’ın saldırı hazırlığı içinde olduğunu öğrenip, önlem
olarak Kırgızlara saldırı kararını kendisinin aldığını öğreniyoruz.
Metinde en yüksek değerlilik taşıyan olay
Kırgızlara asker gönderme kararıdır.
Tonyukuk yazıtından örneklenen metin,
gönderge işleviyle birlikte anlatının değerlendirici işlevini de taşıyan bir
anlatıdır.
Tonyukuk
Yazıtının Büyük Yapısı
Tonyukuk yazıtı birden çok anlatı öğesi
içerir. Yazıtta yer alan bütün öğe anlatılar birbirine bağlanır. Öğe
anlatılardaki olaylar zaman sıralı olarak aktarılır. Bu yolla metne
algılanabilirlik, bütünlük ve süreklilik kazandırılmıştır.
Tonyukuk yazıtındaki her bir öğe gönderge
işlevinin yanı sıra değerlendirme işleviyle de kullanılmıştır. Metnin bütününde
anlatıcının biyografisi öne çıkmaktadır.
Değerlendirme sözcelerinde düşünce aktarımı
yapılmaktadır. Aktarım, dolaysız bağımsız düşünce aktarımı biçimindedir.
Kitap bitti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder