ÇAĞDAŞ TÜRK ROMANI
Ünite 1
1950 Sonrası Türk
Edebiyatında Roman
Tarih ve Tarihsel Roman
Kavramı
Edward Hallet Carr, tarih sorusuna “tarihçi
ile olguları arasında kesintisiz bir karşılıklı etkileşim süreci, bugün ile
geçmiş arasında bitmez bir diyalog” cevabını verir.
Collingwood, tarihçinin hangi insan eylemini kayda değer bulduğu
sorusunu sorar; ona göre tarihçi insanların doğal eylemleriyle (yiyip-içme vb.)
ilgilenmez; toplumsal adalet ve ahlak anlayışına tesir eden eylemleriyle
ilgilenir.
Tarihi roman yazarı bu
noktadan malzeme çıkarır; tarihi olayların anlatımında yer verilmeyen
insanların doğal eylemlerini tarihi gerçekliğe bağlı kalarak kurgulamaya
başlar.
İlk tarihi romanı Walter Scott’ın kaleme aldığı kabul
edilir. İskoç halk efsanelerinden yola çıkarak kaleme aldığı Waverley’de (1814) gerçek bir olayın
içerisine fiktif yapıda metin yerleştirmiştir. Kitabın konusu 1745 tarihli
Jakoben Ayaklanmasıdır.
Tarihi romanda vak’a zamanı ve yazma zamanı kendini
hissettirir. Romancının kurmacadaki zamanla bütünleşmesi anlatımda başarı
olarak kabul edilir.
Romancı için tarihsel bilgiyi yorumlamada sınır söz konusu
değildir. Romancı tarihsel gerçekliği istediği tarzda değiştirebilir, buna counter factual denir.
Türk Edebiyatında
Tarihsel Roman
1920-1960 Arası
Edebiyatımızda tarihi romanın ilk örneklerini Ahmet Mithat Efendi verir. Yeniçeriler,
Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar, Musullu Süleyman, Ahmet metin ve Şirzad
adlı eserleri tarihi romanın ilk örnekleridir.
Namık Kemal’in Cezmi, bilinçli olarak tarihi işleyen bir
romandır. Romanın amacı Osmanlı-İran ilişkilerini anlatmaktır. Ömer Seyfettin
ve Ahmet Hikmet Müftüoğlu, hamasi içerikli tarihi romanlar yazmışlardır.
Tarihi romanlar genellikle tezli eserlerdir. Bizde durum
biraz farklıdır. Gerilim ve krizle düğümlenen eserler tezi arak planda
tutar/bırakır.
Abdullah Ziya Kozanoğlu, Nizamettin Nazif, Turhan Tan, Vala
Nurettin, Fazlı Necip, İskender Fahrettin, Peyami Safa, Sami Karayel, Hayrettin
Ziya, Kemalettin Şükrü, Enver Behnan Şapolyo, Kadircan Kaflı, Ziya Şakir, Reşat
Ekrem, Ilgaz-Vahap Nevruzhan, Safiye Erol, Nihal Atsız, Feridun Fazıl, Zuhuri
Danışman, Ratip Tahir, Murat Sertoğlu ve Ragıp Şevki Yeşim dönemin popüler
tarihi roman yazarlarıdır.
1960 Sonrası
Mustafa Necati
Sepetçioğlu, dönemin en etkili ismidir.
Türk tarihinin bütün dönemlerini bir çeşit görev bilinciyle romanlaştırmıştır. Romanlarında
ele aldığı dönemin manevi değerlerini işler. Bu Atlı Geçide Gider adlı eserinde Yıldırım Beyazıt döneminde
eğitim ve bilime verilen önemi Somuncu Baba etrafında şekillendirdiği olaylarla
aktarır.
Bekir Büyükarkın, Oğuz Özdeş, Yavuz Bahadıroğlu, Ahmet
Yılmaz Boyunağa, Suzan Sözen, Zuhuri Danışman, Murat Sertoğlu bu dönemin diğer
popüler romancılarıdır. Ele aldıkları konular ağırlıkla Osmanlı tarihinden kahramanlıklardır.
Tarihsel romanda asıl patlama 1980 sonrası dönemde yaşanır.
Gürsel Korat (Zaman Yeli), İhsan
Oktay Anar, Elif Şafak (Pinhan),
Handan Öztürk (Yalnız Bebekler), Nedim Gürsel (Boğazkesen), Zülfü Liivaneli (Engereğin Gözü), Yaşar Kemal (Fırat Suyu Kan Akıyor
baksana), Nazan Bekiroğlu (Yusuf ile
Züleyha, İsimle Ateş Arasında), İskender
Pala (Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk), Sadık
Yalsızuçanlar (Gezgin, Gündüz) bu dönemin öne çıkan ürünleridir.
Türk Romanında Türk
Tarihinin Çeşitli Evreleri
Cezmi’den sonra Türk edebiyatında tarihi roman gerek eski
devirlere dayalı kurgu gerekse yaşanılan devre ilişkin kurgu üzerinden
yazılmaya devam etmiştir.
Osmanlı Devletinin kuruluşu Kemal Tahir’in Devlet Ana, Tarık
Buğra’nın Osmancık, Yavuz Bahadıroğlu’nun
Merhaba Söğüt romanlarında işlenir.
Feridun Fazıl Tülbentçi, tarihi romanlarında dipnotlar aracılığıyla gerçek tarihi
bilgilere yer verir.
Safiye Erol – Ciğerdelen
1946’da yayımlanan Ciğerdelen’de şimdiki zaman ile geçmiş
zamanda meydana gelen tutkulu bir aşk etrafında doğu-batı çatışması ele alınır.
Geçmiş zamandaki hikâyenin anlatıcısı Cangüzel, okuyucuyu Estergon Kalesi
muharebesine götürür. Şimdiki zamandaki olayları ise mimar Turhan Tuna anlatır.
Ciğerdelen, Türklerin Rumeli’deki stratejik bir üssüdür.
Romanda sosyal sorumluluğun ciğeri deldiği bir dönemde aşkın geri plana
itilmesi dikkat çekicidir. Sonunda kalenin de elden çıkması tam bir yıkımdır. Şimdiki
zamanda Turhan ile Canıgüzel’in buluşması ise tarihi mirasa duyarlılık ve
topluma hizmet mesajları içermektedir.
Kemal Tahir – Devlet Ana
Kemal Tahir romanlarında, Türklerin geçirdiği sosyal
değişimleri işler.
Batılılaşma ile problematik bir ilişkisi vardır Kemal
Tahir’in. Türklerin sanattan, ekonomiye her alanda batıya özenmesini, hâlbuki
Türklerin kendi gelenekleri vardır önermesine atıfla eleştirir.
Son romanları olan Bir Mülkiyet Kalesi, Esir Şehrin
İnsanları, Yol Ayrımı gibi eserlerinde de batılılaşmanın çılgınlık boyutuna
vardığı cumhuriyetin ilk yıllarını ele alır.
Romanda olaylar Osmanlı Devleti’nin temelinin atıldığı
yıllarda geçer. Ertuğrul Gazi’nin at bakıcısı Demircan ile sevgilisi Lidya’nın
öldürülmesi, kardeşleri Kerim Can ve Mavro’nun intikam almaya kalkmasıyla
olaylar gelişir.
San-Jan tarikatı şövalyelerinden Napoli kralının gayrı meşru
oğlu Notüs Gladyüs, Issızhan’da Mavro’nun hanına yerleşir. Ertuğrul Gazi’nin
hasta olduğu haberi duyulmuştur. Notüs Gladyüs’ün amacı, Ertuğrul Gazi’yi
öldürmek ve beylik topraklarını ele geçirip Bizans İmparatorluğunun başına
geçmektir. Türkopol Uranha ve handa buluştuğu keşiş Benito ile işbirliği yapar.
Demircan’ı sevgilisi Lidya ile buluştuğu sırada vururlar.
Gladyüs bu sayede Ertuğrul Gazi’nin atlarını ele geçirir. Türkmenlerle Bizans
arasındaki barış bu nedenle bozulur.
Beylik, kıtlık ve Moğollara ödenen vergiler nedeniyle zor
durumdadır.
Osman Bey, Kerim ve arkadaşları, kurt kovalarken Dönmezköy’e
kadar giderler. Orada Demircan’ı vurulmuş bulurlar. Demircan’ı vuran okun
Karacahisar’da yapıldığını fark eden Osman Bey, düşmanın batılı olduğunu anlar.
Dündar Bey ve destekçileri barış bozulduğu için intikam
alınmasını isterler.
Ertuğrul Gazi vefat eder. Osman Bey akıl danışmak üzere Şeyh
Edebali’ye gider.
Üçüncü bölümde âşık Yunus Emre, Kaplan Çavuş’un evine gelir.
Yunus, Kaplan Çavuş’a beyliğin geleceğiyle ilgili rüyasını anlatır. Osman
Bey’in Balhatun’u istemesini söyler. Osman Bey, Balhatun’u istemeye Alişar’ı
gönderir. Alişar yan çizer ve Balhatun’u kendine ister. Red cevabı alınca da
Hıristiyanlarla işbirliği yapar. Osman Bey, Alişar’ı saf dışı bırakıp
Balhatun’la evlenir.
Son bölümde Dündar Alp ile Osman Bey arasında kavga vardır.
Orhan Bey Yarhisar Tekfurunun kızı Lotus ile karşılaşır, ona
âşık olur.
Şövalye Gladyüs ve Uranha öldürülür.
Orhan Bey, Lotus’u kaçırır.
Bilecik ele geçirilir.
Roman, Osmanlı Beyliğinin batıya doğru genişlemeye karar
vermesiyle sona erer.
Romanda batıda var olan sosyal sınıfların Türklerde olmadığı
bu nedenle de Türklerin devlete bağlı olduğu önemle vurgulanır.
Yakın Tarihin Türk
Romanına Yansıması
Mithat Cemal Kuntay Üç İstanbul’da II. Abdülhamit dönemini, İttihat ve Terakki
yıllarını ve mütareke İstanbul’unu yozlaşmış tipleriyle ele alır.
Reşat Nuri Yeşil Gece’de milli mücadele yıllarını önceleri din adamı daha
sonra da öğretmen olan Ali Şahin’in özelinde ele alır.
Nahit Sırrı Örik çocukluk yıllarının dünyasını II. Abdülhamit’in son
dönemlerini eleştirerek ele alır.
Abdülhamit Düşerken: Nahit Sırrı’nın babası II. Abdülhamit dönemi maarif
nezareti mektupçularındandır. Eserdeki içeriğin asıl kaynağı, yazarın
babasından duydukları ve gözlemledikleridir. Eserde bir paşa kızı ile İttihat
Terakki’nin hırsına yenik düşmüş bir subayın ilişkisi etrafında ahlaki çöküntü
anlatılmaktadır. 10 Temmuz 1908 ile 31 Mart 1909 tarihleri arasında geçen
olayları ele alır. Tarihe etki eden olayların sebeplerini insanların karakter
özelliklerine bağlayan eser, bu yönüyle benzer içerikteki romanlardan ayrılır
(insanlar çürürse ülke de çürür).
Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler’de mütareke yıllarını o dönemin
gençliği özelinde ele alır.
Kemal Tahir, Bir Mülkiyet Kalesi’nde II. Abdülhamit’in marangozu olan
babasının hayatını kurgular. Esir Şehrin İnsanları’nda Kamil Bey’in mütareke
yıllarında yaşadıklarını anlatır. Yorgun Savaşçı ise mütareke yıllarını eski
bir askerin gözüyle ele alır.
Tarık Buğra, Akşehir’i simgeleştirerek Milli Mücadeleyi ele alır.
Küçük Ağa:
1963’te yayınlandı. Eser, Kuvayı Milliye’nin kuruluşu ve Ethem Beyin
birliklerinin bozguna uğratılması sürecini konu edinir. Romanda halktan farklı
kesimlerden karakterler dikkat çeker. Eserdeki çok yönlü ve çeşitli kişilikler,
Milli Mücadelenin belli bir kesimin değil topyekûn milletin kazanımı olduğu
düşüncesinin tezahürüdür.
Çolak Salih, geçmişin ihtişamını aramaktadır. Çanakkale’de
kolunu kaybetmiş, görev bilinci en üst seviyede tam bir halk adamıdır.
İstanbullu Hoca, başlangıçta Osmanlı Devletine bağlılığı
teşvik eden konuşmalarıyla dikkat çeker. Romanın ilerleyen bölümlerinde Milli
Mücadele’ye olan inancıyla sembolleşir.
Samim Kocagöz, Söke ve çevresini merkeze alarak Nutuk paralelinde Milli
Mücadele yıllarını ele alır.
Attila İlhan, Aynanın İçindekiler üst başlıklı bir dizi romanında yakın
tarihimizi etraflıca ele almıştır. Eserleri belgesel romana örnek teşkil eder.
Dersaadet’te Sabah Ezanları: 1981’de yayınlandı. Roman 1909 yılı ile 1920 yılları
arasındaki dönemi inceler. Romanın merkezi İstanbul’dur. Eserin ilk bölümü
çöküşün nedenlerini sorgular. Abdi Bey merkezinde İttihat ve Terakki bünyesinde
ülkeyi yönetecek donanımın olmadığı vurgulanır.
Neveser’in babası Alaman Ziya etrafında Osmanlı-Alman
ilişkileri anlatılır. İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin Osmanlı’ya olan
düşmanlığını, Osmanlı’nın neredeyse sadece Almanya ticari ilişki içinde
olmasına bağlar.
Neveser’in kardeşi Ahmet Ziya, işçi hareketlerinin rolünü
anlatmak üzere kullanılır. Bir bakıma sosyalizmin temsilcisidir.
Ünite 2
Toplumcu Gerçekçi Roman
ve Gelişimi
Osmanlı döneminde sosyalist düşünce II. Meşrutiyet döneminde
görülür.
Sosyalist düşüncenin ilk yazarı 1910 yılında çıkan İştirak
gazetesinde yazmasından dolayı İştirakçi Hilmi olarak bilinen Hüseyin Hilmi’dir.
İkinci bir kişi Dr. Refik
Nevzat’tır.
Tek parti döneminin fikir hayatını halkçılık düşüncesi
belirler. Mustafa Kemal döneminde ana şiar halkı sınıfsızlaştırmak iken Milli
Şef döneminde esas olan halkı belli bir düşünce ekseninde dönüştürmektir.
Edebiyatımızda Marksizm merkezinde ideolojik yapıyı kuran
isim Nazım Hikmet’tir. Nazım’ın
düşünceleri edebiyatımızın bütün ürünlerinde karşılık bulmuştur. 1929 yılında
Resimli Ay dergisinin 4. sayısından itibaren başlattığı “Putları Yıkıyoruz” kavgası, edebiyatımızdaki ideolojik kavganın merkezini
teşkil eder. Yazılarında Abdülhak Hamit ve Mehmet Emin gibi isimlere çok sert
eleştiriler yöneltir. Ülke tarihimizde devlet teşkilatından olmadığı halde ses
getiren söylevlerin sahiplerinin akıbeti mutlaka mahpusluk olmuştur. Nazım ve
takipçilerinin kaderi de istisna olmamıştır. Donanma
Davası olarak bilinen yargı süreçlerinin sonunda Nazım ve benzer
düşüncedekiler hapsedilmişlerdir. Böylece hapishane, bir mekân ve sembol olarak
edebiyatımıza dâhil olmuştur.
Reşat Enis, Sabahattin Ali, Orhan Kemal gibi yazarlar
eserlerinde kapitalist sistemin temsilcilerini ve onların karşısında emekçi
sınıfın temsilcilerini romanlaştırmışlardır.
Konuyu etraflı ve sistematik biçimde ele aşan Kemal Tahir,
toplumların kendi iktisadi ve siyasal düzeni kuramaması nedeniyle sıkıntı
yaşadıklarına dikkat çekmeye çalışmıştır.
Toplumcu Gerçekçi Köy
Romanı
Tanzimat’tan bu güne çeşitli dönemlerde köy merkezli pek çok
roman yazıldıysa da köy romanı başlığının içeriğini oluşturan eserler köy
enstitülerinin kurulduğu dönemden itibaren yazılanlardan seçilir.
Mahmut Makal – Bizim Köy
Köy enstitüsü mezunu olan yazarın eseri köy hayatına dair
tuttuğu notlardan oluşur. Eserde yazar çeşitli konular üzerinde durur. Ekonomik
sıkıntılar, ilkel malzemeler, toprak meselesi, teknolojiye yabancılık, sosyal
yardımlaşma ele aldığı konulardır.
Yaşar Kemal – Teneke
1955’te yayınlandı. Romandaki çatışma yerleşim yerine yakın
bölgelere çeltik ekmek isteyen ağalarla buna karşı çıkan kişiler arasındadır. Okçuoğlu
ve diğer ağalar kaymakamlıktan ruhsat almak isterler. Kaymakamlığa vekâlet eden
Resul Efendi, sıtma salgını vb. riskleri düşünerek işi sürüncemede bırakır.
Yeni atanan kaymakamı (Fikret Irmak) ilgi ve hürmetle karşılayan köylüler,
istedikleri ruhsatı almayı başarırlar. Ruhsat alınan bölgedeki Sazlıdere
köyünden Mehmet Ali ve Zeyno Kadın topraklarını Okçuoğluna satmak istemezler.
Meskûn mahali görmezden gelerek ruhsat veren kaymakam alyhinde dedikodular
çıkar. Resul Efendi, kaymakama işin özünü anlatır. Köylüye kızan Okçuoğlu, suyu
tarlalara vermiş Sazlıdereyi çamur içinde bırakmıştır. Zeyno Kadın ve bazı
köylüler kaymakama şikâyete gider. Kaymakam, köylüden yana tavır alır. Ağalar,
siyasetçi Ahmet’e haber gönderirler. Bununla da yetinmeyip kaymakam odasına
kurşun sıkarlar. Kaymakam su bentlerinin başına nöbetçi diker. Ağaların siyasi
çabası sonuç verir; kaymakamın tayini çıkar. Kaymakam köyden ayrılırken
ağaların ayarttığı çocuklar teneke çalarlar.
Fakir Baykurt – Yılanların Öcü
1958’de Cumhuriyet’te tefrika edilmiştir. Romandaki
problemleri Irazca’nın Dirliği ve Kara Ahmet Destanı’nda takip etmiştir.
Yılanların Öcü, Burdur’un 80 hanelik Karataş Köyü’nde geçer.
Vali, şehre bir heykel yaptırmak için köylere salma salar. Muhtar bu parayı
temin için Kara Bayram’ın evinin önünü Heceli’ye satar. Bayram’ın anası Irazca
bu işe karşıdır. Muhtar ve ihtiyar heyeti arazinin köyün malı olduğunu
söylerler. Köyün imamı da menfaati gereği sözü bir edip muhtarı destekler. Irazca
ve Bayram köylülere karşı tek başlarına kalırlar. Ana oğul, Heceli’nin yaptığı
kerpiçleri bozarlar. Heceli, Bayram evde yokken karısı Haççe’yi döver. Kadın
çocuğunu düşürür. Muhtar olayı örtbas etmeye çalışır. Köyü ziyarete gelen kaymakama
ziyafet verilirken Bayram’ın kuzusu kesilir. Irazca, kaymakam köye gelmeden
yolda ona olup bitenleri anlatır. Kaymakam dürüst biridir. Muhtar, Heceli ile
Bayram’ın barışmasını ister. Bayram çaresizdir. Anası ise direnmesini telkin
etmektedir.
Kemal Tahir – Köyün Kamburu
Osmanlı toprak sisteminin Osmanlı kültürünün doğal bir
sonucu olduğunu fark eden yazar, kültürel geleneğin, ekonomik geleneğin her
millette kendine göre bir değişim yolu izlediğine dikkat çeker.
Köyün Kamburu 1959’da yayınlanır. Romanda olaylar, Papar
Ahmet’in oğlu Çalık Kerim’in etrafında gelişir. Parpar Ahmet, çirkin ve topal
bir kadınla evlendirilir. İçine giren cinlerin çıkması için direğe bağlanarak
dövülür. Bu fikir imamdan çıkmıştır. Dayak sırasında Parpar Ahmet ölür. Hamile olan
karısı erken doğum yapar. Doğan çocuk sakat ve çirkindir. Çiftlik sahibi Ömer
Efendi, çocuğu yanına kuyrukçu olarak alır. Çiftliğe gelen Abuzer Efendi dindar
görünümünün ardında hasis biridir. Amacı Ömer Efendi öldükten sonra çiftliği
ele geçirmektir. Çalık Kerim çiftlikte kalamaz ve köye döner. Tahsil için
Çorum’a medreseye gönderilir. Köyün oğlanlarının askere alındığı Dünya Savaşı
yıllarında köye döner. Askere alınmayan Çalık, köyde kendine bir düze kurar. Çiftlikte
Abuzer’den gördüğü dalavereleri hatırlayan Çalık, karaborsacılık yaparak zengin
olur. Beğendiği kızın sevdalısını zehirleyerek öldürür ve kızla evlenir.
İşçi Romanı
Belgelenmiş ilk işçi örgütümüz Ameleperver Cemiyeti’dir. İlk
işçi hareketi 1872’de patlak vermiştir. 1895’te Osmanlı Amele Cemiyeti
kurulmuştur. 1906’da Reji İdaresi’ne karşı tütün işçileri greve gitmiştir.
Örneklenen işçi hareketleri sınıf bilincinden yoksun gelişmelerdir.
Cumhuriyetten sonraki işçi hareketleri sosyalistler tarafından
yönlendirilmiştir. 1938 yılına dek çeşitli kanunlarla işçi hareketlerinin önüne
geçilmeye çalışılmıştır.
Orhan Kemal bütün hikâye ve romanlarında işçilere yer
vermiştir.
Orhan Kemal – Bereketli Topraklar
Üzerinde
1954’te yayınlandı. Roman karakterlerinden İflahsızın Yusuf,
Pehlivan Ali ve Köse Hasan, ekmek peşinde her yıl Çukurova’ya gelen
işçilerdendirler. Yusuf, çıkarcı ve dost bilmez biridir. Adaletsiz ve bozuk
düzende başarılı olan da ancak onun gibilerdir. Romanda da düze çıkmayı başaran
Yusuf olur.
Pehlivan Ali, iri gövdesinin ardında zayıf karakterli bir
bünye taşımaktadır. Roman boyunca çeşitli haksızlara tepki vermediği gözlenir.
Romandaki bireysel yapıyı az da olsa zorlayan kişi
Zeynel’dir. İçinden taş çıkan pilavdan mütevellit gösterdiği tepki sınıf
çatışmasının bir göstergesidir.
Orhan Kemal – Gurbet Kuşları
1962’de yayınlandı.
İflahsızın Mehmet adlı karakter, Bereketli Topraklar
Üzerinde adlı romandan tanıdığımız İflahsızın Yusuf’un oğludur. Mehmet,
Kurtalan’dan yükünü alıp trenle Haydarpaşa’ya gider. Gafur Emmi’yi bulur ancak
yardım göremez. Hamal Veli sayesinde ırgatların barındığı bir handa kalmaya
başlar. İstanbulda sömürenler sadece iş çevreleri değildir. Aynı sosyal sınıfa
mensup olanlar da birbirlerinin kurdu konumundadırlar. Mehmet çevresinde dönen
dalavereleri görür, uyum sağlamaya ve kendi iç dünyasını korumaya çalışır. Irgatlıkla
geçinemeyeceğini fark eder. Duvarcı ustalığını öğrenir. Diğer ırgatlar çalışma
hayatından umutlarını kesmiş ve yozlaşmaya başlamışlardır. Mehmet, kendini
kurtarmanın derdindedir. Çalıştığı inşaatlardan birine komşu binadaki hizmetçi
Ayşe ile tanışır. Frekansları uyar. Çevrelerindeki dalavereden kurtulmak üzere
Gecekonduda yaşayan Hatça ve eşinin yanına sığınırlar (Hatça, Ayşe’nin
ablasıdır). Ayşe ve Mehmet taksitle arsa alırlar. Gündüzleri fabrikada çalışan
karı-koca geceleri gecekondularını yapmaya devam ederler.
Romandaki İflahsızın Mehmet, yazarın dünya görüşlerini
aksettirdiği bir tiplemedir.
Toplumcu Gerçekçi Aydın
Romanı
Yeni Türk edebiyatının erken döneminde öne çıkan aydın
tipleri; Mai ve Siyah’ta Ahmet Cemil, Sodom ve Gomore’de Necdet ve Yaban’daki
Ahmet Celal’dir. Her üçü de bunalımlı tiplerdir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında
bunalımlı tiplere Huzur’daki İhsan ve Yalnızız’daki Samim eklenir.
Aydın tiplemesinin ilk örneklerinin ortak noktalarından biri
de birikimlerini toplum yararına kullanma kaygısıdır.
1960’lardan itibaren aydın tiplemelerindeki temel handikap
hayatın anlamı ekseninde şekillenmiştir. Buna sebep Nietzsche, Camus ve
Sartre’ın okumuş ve okumamışlarımız üzerindeki etkileridir.
Yusuf Atılgan – Aylak Adam
1959’da yayınlandı.
Romandaki C tiplemesi bunalımlı aydın tipinin arketipi
gibidir. Sonraki birçok örnekte (Tutunamayanlar ve Bir Gün Tek Başına
romanlarında görülebileceği gibi) C’nin yansımalarını görmek mümkündür.
C, çalışmayan, hazırdaki varlığını yiyen bir aylaktır. Her
gün bir işi varmış gibi sokaklarda dolaşır.
Bir süre ressam Sadık’ın yanında aylaklık eder. Ressamın bir
öğrencisi C’nin portresini yapar. C’nin sınırlı ve dar çevresi onun aylak
hallerine aşinadır.
C’nin içindeki bunaltı ona bir şey arattırmaktadır ama
aradığı şeyin ne olduğunu bilmemektedir. Aradığı şey bir kadın değildir,
kadınlarla olan ilişkisi sağlıksızdır.
İlişkisi olduğu Ayşe’yi evinde bulamayınca kendini iyi
hisseder. Sürekli iç dünyasını dinler. Zihni genellikle çocukluğunu hatırlar
(belki de tanıştığı kadınlarda bir anne yansıması göremediği için onlardan
uzaklaşmaktadır). Sokakta gördüğü bir genç kızın peşine takılır. Kızı, günlerce
takip eder. Sonunda tanışırlar. İlişki ilerlemeye başlayınca ayrılırlar. C,
evlenebilecek biri değildir.
Yazlığına taşınır. Orada Ayşe’yle karşılaşır. İlişkileri
yeniden canlanır ama hep bir şeyin eksikliğini duyar.
C, Ayşe’ye çocukluğundan söz eder. Soğuk ve sert biri olan
babasını anlatır. Annesi öldükten sonra ona teyzesi bakmıştır. Kendini hep
teyzesinin kucağında hatırlar. Kadın bacaklarına düşkünlüğünü bununla
ilişkilendirir. Bir gün babasını teyzesinin bacaklarını okşarken görmüştür.
Babasının üzerine saldırmış ancak bir köşeye atılmaktan kurtulamamıştır. Bir anda kadına tutulur. Aradığını bulduğunu
hisseder. Bu hisler içindeyken otobüsle birlikte kadın gözden kaybolur.
Roman tamamen C’nin bilinç akışı üzerine kuruludur. Bu
nedenle psikanalitik açıdan yorumlanmalıdır. Anne ve baba figürleri arasındaki
çatışma C’nin hayata bakışındaki güvensizliğin kaynağıdır. Bu güvensizlikten
ancak sevgiyle kurtulabilir. Ne var ki annesini küçük yaşta kaybettiği için
sevgi düşüncesinin karşılığı olan anne figürünü belleğinde derinlere işlemiş
olan çatışmalardan kurtaramaz. Sevgi kavramının içini dolduramadan yetişkin
biri olamayız.
Oğuz Atay – Tutunamayanlar
1972’de yayınlandı.
Postmodern romanın ilk örneklerinden olması nedeniyle çok
ilgi gördü.
İç içe geçmiş kurguları, olay akışı yerine karakterlerin
zihinsel devinimleri üzerinden ilerlemiş olması eleştirilerde dikkat çeken
yanlarıdır.
Romanın konusu (dar bir çerçevede) intihar etmiş olan
arkadaşı Selim’in intihar nedenlerini araştıran Turgut Özben adlı karakterin
hayatıdır. Romandaki sembolik anlatımlar, olay örgüsündeki düzensizlik bu dar
tanımı kırar.
Turgut, araştırmasına Selim’in arkadaşı Metin’den başlar.
Metin’in bir kızla ilişkisi vardır. Selim, Metin’e kız arkadaşıyla uyumlu
olmadığını söylemiştir. Ancak aynı kızla arkadaşlık etmekte bir sakınca
görmemiştir. Zeliha adlı kız, her ikisinin de hayatından uzaklaşmıştır.
Esat, Selim’in liseden arkadaşıdır. Selim’in Wilde ve Gorki
okuduğundan söz eder.
Süleyman, Selim’in yazdığı 600 mısralık bir şiiri Turgut’a
verir. Şiirde Selim’in bunalımlarının yansımaları görülür.
Selim’in kız arkadaşı Gülseli, Selim’in geleceğe karşı
güvensiz biri olduğundan söz eder. Aynı zamanda inançsız biridir. İçkiye olan
meylinin nedeni de kafasından uzaklaştıramadığı bunalımlarıdır. Selim,
Gülseli’ye gönderdiği bir mektuptan sonra intihar etmiştir.
Mektupta “tutunamayanlar”a ilişkin bir ansiklopedi
hazırlamaktan söz eden Selim, bu ansiklopedide kendisi için de bir madde
ayırmıştır. Bu madde Selim’in tanımını vermektedir. Selim’in babası memurdur.
Çocuk yaşta büyük şehre göç etmişlerdir. Sınıfın arka sıralarında oturmuştur.
Yaşıtlarının okumadığı kitapları okur. Alman Harbi’nde askere gitmiş ve orada
Süleyman’la tanışmıştır. Askerden sonra iş bulamaz, bulduğu işlerde de
çalışamaz.
Araştırma ilerledikçe Turgut Özben’de değişmeler olur. Olric
adını verdiği kendi iç sesiyle konuşmaya başlar ve roman ilerledikçe Turgut’ta
Olric’le yakınlaşmaya başlar. Rutin bir hayatı olduğunu fark eden Turgut,
Selim’le özdeşleşmeye başlar. Kendisi de bir tutunamayandır. Kendini kuşatan
toplumsal değerlerden uzaklaşır ve romanın sonunda kaybolur.
Selim İleri – Bir Akşam Alacası
1981’de yayınlandı.
Kendini kabul ettirmiş, ünlenmiş ama bütün bunlarla tatmin
olmamış; hayatından ve sanatından kopmuş bir ressam ile sanatında arayışlar içinde
olan bir romancının toplumsal ilişkileri, iç yaşantıları ile anlatılır.
Emre Taran, idealize ettiği standartta yazamamaktan
sıkıntılıdır.
Ülkenin siyasi atmosferi, eleştirmenlerin önyargılı
tutumları Emre üzerinde baskı unsurudur. Varlıklı bir aileye mensup olan Emre,
aktüel olayların uzağında durmaya özen gösterir.
Şair Atille, Emre’yi bireyci olmakla, toplumsal meselelere
uzak kalmakla eleştirir.
Tüm bu baskılar Emre’yi bunaltır, iyice yalnızlaştırır.
1960 darbesi edebiyatımıza yeni temalar getirmiştir. Siyasi
baskılar, yargısız infazlar ve de idamlar edebi ortamlarda sürekli olarak
sancısı hissedilen travmalar haline gelmiştir.
Sevgi Soysal – Şafak
1975’te yayınlanır.
Adana’daki bir gecekondu mahallesine yapılan baskınla
başlayan roman sabahın erken saatlerinde sona erer. Bu süre zarfında devrimci
bir gurup genç, gözaltına alınır, sorgulanır ve serbest bırakılır.
Evin sahibi Maraşlı Ali Evecitçidir. Oya, Ali’nin yeğeni
Mustafa’nın arkadaşıdır, her ikisi de devrimcidir.
Emniyet müdürü Zekai, emekli albay Muzaffer’in evindeki briç
masasından kalkarak sorgulama için emniyete gider. Ali ve iki devrimci
işkenceden geçirilir.
Erdal Öz – Yaralısın
1974’te yayınlandı.
Roman, gözaltı sahnesiyle başlar.
Romanda tarih verilmese de yaşananların 12 Mart yansımaları
olduğu açıktır.
Gözleri bağlanmış olarak göz altına alınan genç çok ağır bir
işkenceden geçirilir. Neden dolayı suçlandığı ve göz altına alındığı belli
değildir.
Roman bir çeşit işkence belgeseli olarak devam eder.
Mehmet Eroğlu – Issızlığın Ortasında
1979’da yayınlandı.
12 Mart’ın sancılarını kendi içinde taşıyan Ayhan adlı
karakterin hikâyesini konu edinir.
Romandaki olaylar 1975 yılında geçer.
Ayhan’ın çocukluğu ailesinden uzakta, yatılı okulda
geçmiştir. Gençlik yıllarını devrim uğruna harcamıştır. Ayhan karakteri ile
yazarın öz geçmişi arasında paralellikler vardır. Kıbrıs Barış Harekâtına
katılan Ayhan’ın dünyaya bakışında değişmeler olur. Askerlik dönüşü Ankara’ya
döner. En yakın arkadaşlarından Ali, 12 Mart cuntası tarafından öldürülmüştür.
Diğer bir arkadaşı Zafer ise kayıptır. Zafer’i aramaya koyulan Ayhan,
İskenderun’da Kör Abdül’e ulaşır. Aramaya devam ettikçe hayranı olduğu Zafer
hakkında düşündüğü ve bildiğinden çok farklı bilgiler edinir. Zaafları ortaya
çıkan Zafer, siyasi şubenin oyuncağı olmuştur. Tutunacak dalı kalmadığına
inanan Ayhan, Nemrut dağında intihara sürüklenir.
Ünite 3
1950 Sonrası Türk
Romanında Bireysel Eğilimler
50’li yıllarda Türk romanında aydınlanma ve aydınlatma
düşüncesi öne çıkarken
60’lı yıllardan itibaren insanı tanıma ve iç dünyasına nüfuz
etme çabaları dikkat çekmeye başlar.
Romancılarımızdaki konu bulma sıkıntısı köy romanlarıyla
çözülmeye çalışılır.
70’li yıllarda Türk romanı iyiden iyiye politize olur. 12
Mart ve 12 Eylül darbelerinden sonra sanat eserinin içeriği iyice boşaldı.
Sanatla ilgilenen çevreler sanatın biçimiyle daha çok ilgilenmeye başladılar.
90’lı yıllarda postmodernizm edebiyatımıza sirayet eder.
2000’li yıllardan itibaren edebiyatın hemen bütün formları
yeniden hayat bulmaya başladı. Absürt ve fantastik öğeler bu dönemin yükselen
değerleridir.
Abdülhak Şinasi Hisar
Konularını kendi hayatından ve tanık olduğu olaylardan
seçer. Romanlarında geçmişe kaçış düşüncesi dikkat çeker (Proust etkisi
altında).
Fehim Bey ve Biz, 1941 yılında yayınlanır. İlginç tiplemeleriyle dikkat
çeker. Fehim Bey, bencil, korkak, kültürsüz bir memurdur. Kendi hayal
dünyasında yaşayan Fehim Bey, gerçek dünyaya kendi hayal dünyasından bakar.
Çamlıca’daki Eniştemiz, Hacı Vamık Bey kişiliği üzerinden geçmiş-şimdi çatışmasını
işler.
Ali Nizami Bey’in
Alafrangalığı ve Şeyhliği, son romanıdır.
Semiha Ayverdi
Modernleşme sürecindeki Türk insanının yaşadığı değişim ve
çözülmeleri geçmiş-şimdi çatışması olarak ele alır.
Aşk Bu İmiş adlı ilk romanı konusunu Firavunlar döneminde geçen, sonsuz
aşka ulaşmayı hedefleyen bir menakıptan alır.
İbrahim Efendi Konağı, otobiyografik öğeler içerir.
Batmayan Gün, Ateş Ağacı, Yaşayan Ölü, İnsan ve Şeytan, Son
Menzil, Yolcu Nereye Gidiyorsun, Mesihpaşa İmamı diğer romanlarıdır.
Ayverdi’nin romanlarındaki gelişme çizgisi dıştan içe, yani
eşya ve olaylardan kişilerin iç dünyasına yönelmek şeklinde meydana gelir.
Hareket noktası insandır.
Ayverdi’nin kişilerinin bir de misyonu vardır: Kişi
yücelecek, nefsin isteklerine karşı koyacak ve insan-ı kâmil mertebesine ulaşacaktır.
Bu yüzden romanların ve roman kişilerinin adları, çoğu zaman onların ulaştıkları
yeri belirler.
Yazar, kişilerindeki değişimi maddeden manaya doğru geliştirir.
Mesihpaşa İmamı, olay örgüsünü imamın dünyası şekillendirir. Romanda Halis
Efendi’nin bir günü anlatılır. Sıradan hayatı anlatılırken Halis Efendi’nin
hayatındaki sevgisizlik, bu nedenle yaşadığı çatışmalar işlenir.
Balkan Harbini izleyen dönemde yaşanan göç hareketi romanın
arka planını oluşturur.
Hediye adlı bir göçmen kıza gönlünü kaptıran imamın dünyası
değişmeye başlar.
Oktay Akbal
Garipler Sokağı, Suçumuz İnsan Olmak, İnsan Bir Ormandır,
Düş Ekmeği, Batık Bir Gemi adlı eserlerinde mutlu geçen çocukluk ve gençlik
yıllarını anı roman-hikâye tarzında kaleme almıştır.
Garipler Sokağı, Alman Harbi yıllarında Fatih’te bir
mahallenin dar sokaklarında bir araya gelen zengin-yoksul çeşitli insanları
canlı sahnelerle anlatır.
Ahmet Hamdi Tanpınar
1944’te Ülkü dergisinde tefrika edilen Mahur Beste adlı ilk romanı Osmanlı’nın son dönemlerini yaşayan
seçkin bir ailenin yaşamından kesitler sunar.
Huzur adlı romanındaki Mümtaz karakteri nezdinde sanat
anlayışını, kültür birikimini ve hayata bakışını işlemiştir. Romandaki İhsan
tiplemesi Yahya Kemal’e benzer.
Romanın asli kişileri olan Mümtaz ile Nuran arasındaki ilişki
belli bir zamanda başlar, belirli şartlar altında gelişir. Roman, Nuran’ın
kendisine ihanet eden kocasına dönmesi, Nuran’ı seven ve Mümtaz’la sürekli
çatışma halinde olan Suat’ın intihar etmesi ve Mümtaz’ın bunalım geçirerek
merdiven üzerine yığılmasıyla sona erer.
Tanpınar, Mümtaz’ın ve Nuran’ın duygularını müzik aracılığıyla
verir. Bu yüzden Huzur’da müzik izleğinin kullanılışı, tüm romanın olay
örgüsünü yönlendirecek yoğunluktadır.
Saatleri Ayarlama
Enstitüsü, dengesiz ve arayış içindeki
tiplemeleriyle yazar, yaşadığı dönemin eleştirisini yapmaktadır.
Roman, Hayri İrdal adlı karakterin anıları biçiminde
yazılmıştır. Hayri İrdal karakteriyle geçmişinden uzaklaşamayan geçmişine
saplanmış aydını eleştirir.
Mütareke döneminden çarpıcı sahneler sunan Sahnenin Dışındakiler adlı eseri yazarın
ölümünden sonra yayınlanmıştır. Taslak halinde kalan Aydaki Kadın adlı son romanı da aynı şekilde ölümünden sonra
yayınlanmıştır.
Halikarnas Balıkçısı
Sanatını Bodrum ve çevresindeki sünger avcılarının yaşam
mücadelelerini anlatmaya adamıştır.
Uluç Reis ve Turgut Reis gibi tarihsel romanları dışında
yazdıkları gözleme dayalı, abartıdan uzak rafine eserlerdir. Osmanlıcıdır ama
daha çok Anadolu’ya ve Anadolu insanına yakınlık duyar.
Romanlarının mekânı denizdir. Denizden söz ettiği bölümlerde
üslubu şiire yaklaşır.
Tarık Buğra
İlk romanı Siyah
Kehribar’da Mussolini İtalya’sında iktidar baskılarına direnen aydınları
ele alır. İbişin Rüyası’nda
geçmiş-şimdi çatışması içinde Nahit ile Hatice’nin kirlenmemiş aşkını, Gençliğim Eyvah’ta aydın sorunlarını, 70
sonrasının öğrenci hareketlerini, ahlaki kirliliği anlatır.
Firavun İmanı’nda yeni kurulan Cumhuriyetin menfaat peşindeki fırsatçı
tiplerini, dış kaynaklı siyasi entrikaları, Dönemeçte
adlı romanında Anadolu’da bir doktor ile dul kadın arasındaki aşkın etrafında
çok partili hayata geçişin sancılarını, Yalnızlar’da
kentli bir aydının yasak aşkını sorgulamasını, Dünyanın En Pis Sokağı’nda kan davası taraflısı bir aileden gelen
karakterin aldığı eğitim sonrası intikam duygularından arınmasını, Yağmuru Beklerken’de Serbest Halk
Fırkası deneyimini toprak sahibi bir aydın tiplemesi etrafında ele alır.
Osmancık adlı son romanında Osmanlı devletinin kökeninde yatan
ahlaki değerleri, iradeyi ve sosyal kurumları anlatır. Yazarın romandaki amacı
ulus-devletin kurulmasında ahlaki değerlerin de göz ardı edilmemesi gerektiğini
aydın ve yönetici zevata hatırlatmaktır.
Küçük Ağa ve onun devamı olan Küçük
Ağa Ankara’da adlı romanları Milli Mücadele dönemini resmi tarihin dışında,
farklı tezlerle ele alır (roman daha sonra birleştirilerek tek cilt olarak
yayınlanmıştır).
Romandaki olayları İstanbullu Hoca olarak bilinen Mehmet
Raşit Efendi, Çolak Salih, Ali Emmi, Doktor Haydar Bey ve Ağır Ceza Reisi
belirler, yönlendirir.
Türk-Yunan çatışması, Salih ile Niko karakterleri
aracılığıyla aktarılır. Niko, savaş döneminde uyanıklık etmiş ve çok para
kazanmıştır. Salih ise ülkesini müdafaa ederken kolunu kaybetmiştir.
Mehmet Seyda
Edebi kariyere meraklı her Türk genci gibi o da yazı
hayatına şiirle başladı.
Romanlarında Milli Şef döneminde Türk toplumunda yaşanan
değişimleri, geleneksel değerlerde yaşanan erozyonu ele alır. Büyük Ailenin
Çöküşü üst başlığıyla tanımlanabilecek bir dizi romanın ilki olan Yaş Ağaç (1958),
devlet kasasından beslenen bir ailenin Cumhuriyet’ten sonra yaşadığı
sıkıntıları, ailenin bir ferdi olan Osman’ın gözünden anlatır. Ne Ekersen adlı
diğer romanı aynı ailenin diğer bir ferdi olan Ali Muhsin’in geçim
sıkıntılarını anlatır.
Yanartaş adlı meşhur romanında maden işçilerini anlatır.
Otobiyografik öğeler taşıyan eser, yazara TRT roman ödülü kazandırmıştır. Bu
romanda da asıl karakter Osman’dır.
Tarık Dursun K.
İlk romanı Hasangiller ile bir çıkış yapan Tarık Dursun,
daha sonra yazacağı Rıza Bey Aile Evi, İnsan Kurdu, Sabah Olmadan, Bağışla
Onları gibi romanlarında yoksul mekânlarda yaşayan çeşitli mesleklere mensup
kasaba insanlarının, daha çok marksist bir söylemle, sığ çatışmalar içinde aşk
ve dostluğa dayalı sıcak ilişkilerini yansıtır.
Ünite 4
Postmodern Roman
Siyasi, toplumsal ve kültürel bağlamda tercihsizliği (kaos
ortamını) temsil etmek üzere postmodernizm kavramını kullanıyoruz.
Ne anlatmak istediği konusunda yorumcuların kafasını
karıştıran, yapı bakımından alışılmış üsluplardan farklı özellikler gösteren
romanlar postmodern edebiyat ürünleri olarak tasnif edilirler. Böylece
kimilerinin “bir şey anlamadığı” metinlere edebi eser payesi verilir. Hâlbuki
edebi eserin dikkate alınması gereken unsurlarından biri de okuyucusudur.
Postmodern roman söz konusu olduğunda roman, yapıt, eser
yerine metin demeye başlarız.
Postmodern romanın temel özellikleri, üst kurmaca, metinler
arasılık, çoğulcu bakış olarak sıralanabilir.
Üst kurmacada anlatıcı öne çıkar.
Metinler arasılık üç yöntemle uygulanır; pastiş, dönüştürüm
ve parodi. Pastiş yöntemini Jameson,
modernizmde yabancılaşan bireyin postmodernizmde parçalanan özneye dönüşmesi
şeklinde tanımlar.
Parodi, bir kurmaca metnin başka bir kurmaca metnin
içeriğini örneksemesidir.
Postmodern romanın bir diğer özelliği entrika ve gizemi öne
çıkarmasıdır.
Postmodern romanın tarihi konuları ele alış biçimi klasik
tarihi romanların yazım özelliklerinden oldukça farklıdır. Tarihi kurgularda
aydınlatmacı tutumdan ve siyasi bakış açısından uzaklaşır. Tarihi roman
kurgularında karakterler genellikle sıradan kişilikler arasından seçilir. Bu
farklılıkların nedeni tarihi, ders verici öğe olmaktan çıkarma düşüncesidir. Postmoderniste
göre kimliği ve kültürü etkileyen yaşanan hayattır, idealleştirilmiş kişi veya
olaylar değil.
Postmodernizm, rasyonel modernist sistematiğe karşı koyacak
bir merkez kuvvet bulamadığı için, değerleri eşitleme yoluna gider.
Orhan Pamuk – Kara Kitap
1990’da yayınlandı.
Hakkında en fazla eleştiri yazılan romanlarımızdandır.
Galip, İstanbul’da yaşayan bir avukattır. Karısı Rüya
(amcasının kızıdır), bir not bırakıp onu terk eder. Karlı bir kış günü kayıp
karısı Rüya’yı aramaya başlar. Bu araştırma hem Rüya’ya hem de hayatın içindeki
gizemlere yakınlaştırır Galip’i. Metnin içinde zaman zaman köşe yazarı Celal’in
satırlarıyla karşılaşırız. Celal, Rüya’nın kardeşidir. Celal’in, karısının
nerede olduğunu bildiğini düşünen Galip, onun yazılarını dikkatlice okumaya ve
bu yolla onun nasıl düşündüğünü anlamaya çalışır. Celal’in gizli bir evi vardır.
Oraya yerleşir. Bir süre sonra onun gibi giyinmeye ve onun gibi yazmaya başlar.
Hatta kendi amacını unutur; Rüya’yı aramayı bırakıp Celal kimliğine bürünür.
Romanın sonunda karısını ayarttığı iddiasındaki biri tarafından Celal ile Rüya
vurulur. Ölümlerinin ardından Galip, kendi mesleğine, avukatlığa döner. Bir
yandan da Celal’in yerine köşe yazılarını yazmaya devam eder.
Galip ve Celal, modern dünyada kendine yabancılaşan insanı
temsil eder.
Romanın temel meselesi insanın “kendi olma” mücadelesidir.
Roman sembolik öğelerle doludur. Bu nedenle çok çeşitli ve
birbirinden farklı yorumlara imkân vermektedir.
Hasan Ali Toptaş – Bin Hüzünlü Haz
1999’da yayınlandı.
Yazar, bu romanında roman sanatını sorguladığını, bir
anlamda anlatı tarihine yolculuk yaptığını söyler. Yazara göre bu roman
olasılıkları yoklaya yoklaya belirsizliğin bilgeliğine soyunmuştur. Sözcüklerle
yeni bir dünya kurma iddiasındadır.
Romanın asıl karakteri Alaaddin, masaldaki adaşının
çağrıştırdığı gibi masalsı, simgesel biridir. Bütün olasılıklar Alaaddin için
mümkündür. Hayal edilebilecek her şeyim öznesi olmaya adaydır o. Orhan Pamuk
Kara Kitap’ı yazdıysa ben de bunu yazarım şeklinde tezahür etmiş ego durumunun izini
sürmek yararlı olabilir.
İhsan Oktay Anar – Puslu Kıtalar Atlası
Puslu Kıtalar Atlası, belirli bir anlamı sürekli
kaybettirerek; herhangi bir gerçekliği temsil etmek yerine, istenildiği kadar
gerçeklik kurulabileceğini göstererek var olan bir “anlatı”dır.
Roman genel olarak 17. yüzyılın son çeyreğinde İstanbul’da
geçer. Denizci, dilenci, bilgin vs. çeşitli tarihsel tiplemeler yer alsa da
romanda metni tarihi roman olarak kabul etmek mümkün değildir.
Korsan Arap İhsan, çocuk Alibaz, filozof Uzun İhsan,
dişçi-hekim Kubelik, istihbaratçı Ebrehe, dilenci başı Hınzıryedi gibi
tiplemeler belli bir kurgusal bütün ortaya koymazlar. Her birinin farklı ve
birbiriyle organik bağı olmayan hikâyeleri anlatılır.
Roman, insanın çelişkilerini ortaya koyar bir bakıma.
Bilginin peşinde görünen Ebrehe’nin asıl amacı cehennemden kurtulmak için ebedi
hayata kavuşmaktır. Bilgi onun amacı değil asıl amacının aracıdır. Romandaki
diğer tiplemelerde de çeşitli çelişkiler bulunabilir/görülebilir. Anar’ın
tekrar eden argümanı insanın günahkâr olduğu ve insana dair kesin bilgiye
ulaşılamayacağıdır. Gerçeklik diye ortaya koyduklarımız sürekli değişen
yap-bozlardır. Buna paralel olarak Anar’ın anlatısı da kesinlikten olabildiğince
uzak ve dağınıktır.
Ünite 5
12 Mart – 12 Eylül
Romanları
12 Mart konulu romanlarda genellikle 68 döneminde ünlenen
siyasal guruplarla birlikte eylemlere katılmış ya da bu eylemlere sempati
duymuş kişiler karşımıza çıkar. Bu kişiler genellikle marjinal ve çevreleriyle
uyumsuz tiplerdir.
Moran’ın tespitlerine göre 12 Mart romanları köy
romanlarının kente uyarlanmış versiyonlarıdırlar. Köyde ağalara ve diğer
mütegallibeye karşı verilen mücadele kentte kapitalist sistemin unsurlarına
karşı devam eder. Ancak bu romanlarda içerik, ağırlıkla kahramanların
yaşadıkları üzerine kuruludur. Romanlar çoğunlukla kahramanın gözaltına alınmasıyla
başlar. Sorgulama ve işkence üzerinden dönemin koşullarına değinilir.
Psikolojik çöküntü yaşayan kahraman, toplumsal ilişkiler kurmakta sorunlar
yaşamaya başlar. Sevgi Soysal’ın Şafak’ı bunun tipik örneklerinden
biridir.
Füruzan Tekil 47’liler adlı
romanında devletin resmi politikalarıyla uzlaşamayan aydınları çeşitli yerlere
savrulmasını anlatırken, emperyalizme karşı geliştirilen sol ideolojik
söylemler ön plana geçer.
47 doğumlu Emine Semra Kozlu’nun yaşam öyküsünden alan
roman, onun kişiliğinde 12 Mart döneminin kapalı dünyasına ayna tutmaktadır. O
dönemde yaşanan sıkıntıları Emine karakteri üzerinden anlatan yazar, olayların
merkezine kadın karakteri alarak Türkiye’de kadın olgusuna da dikkat çekmiştir.
Ayşegül Devecioğlu’nun Kuş Diline Öykünen,
12 Eylül döneminin belgesel romanı gibidir.
Süheyla Acar’ın Yağmur’un Yedi
Yüzü adlı romanın konusu, Burgazada’da yalnız bir şekilde ölen Dr.
Yağmur’un başucundaki yedi kişinin ölen hakkında anımsadıkları üzerine
kuruludur.
Milliyetçi / Ülkücü Romanalar
Tarık Buğra - Dünyanın En Pis Sokağı ve Gençliğim Eyvah adlı romanları, Yahya Akengin - Dönüş Acıları
Emine Işınsu
Eserlerinin birçoğu sağ/sol eksenli kutuplaşmaları
hakkındadır.
İlk romanı Küçük Dünya, Urfa’ya gelin giden bir genç kızın
burada yaşadığı çatışmaları konu edinir.
Azap
Toprakları, Ak Topraklar ve Tutsak Çiçekler Büyür adlı
romanlarında Batı Trakya’da yaşayan Türklerin maruz kaldığı baskıları işler.
Sancı’da solcular tarafından öldürülen bir gencin hayatını, Atlıkarınca’da
azgelişmiş aydınların kısır çatışmalarını, Cambaz’da bünyesindeki insanları sömürmekle meşgul
yozlaşmış sendikacılık faaliyetlerini, Cumhuriyet Türküsü’nde Cumhuriyet’in
kurucu kadrosu ile muhalifler arasında yaşanan çatışmaları, Kaf Dağının Ardında
da solcu bir kadının mistisizmin etkisiyle yaşadığı olgunlaşmayı konu edinir.
Nisan Yağmuru, Bir Ben Var Bende Benden İçeri ve Bukağı’da
ağırlıkla mistik temalara yer verir.
Sevinç Çokum
Romanlarında sosyal ve tarihsel konulara yer verir. Ağustos Başağı,
Milli Mücadele dönemini, Çırpıntılar’da göç dramını, Bizim Diyar’da Osmanlı Devleti’nin
çöküş yıllarını, Karanlığa
Direnen Yıldız’da 27 Mayıs darbesini, Deli Zamanlar’da aynı apartmanda
yaşayan birbirine yabancılaşmış insanları, Hilal Görününce’de Kırım Savaşı döneminde Kırım’ı,
Gül Yüzlüm’de
şehirde çalışmak zorunda kalan bir kadının yaşadığı zorlukları, Gece
Rüzgârları’nda ise 80’li yılların ideolojik ayrılmalarını işler.
Mustafa Miyasoğlu
Kaybolmuş
Günler’de 1960 sonrasında yaşanan
sosyal değişimleri, Dönemeç’te Anadolu insanının iç dünyasını, Güzel Ölüm’de
folklorik motiflerle zenginleştirilmiş bir aşk hikâyesini, Bir Aşk Serüveni de yine bir aşk
romanıdır.
Ahmet Bican Ercilasun’un bir gurup akademisyenin Özbekistan gezisini anlattığı
romanı Gülnar,
Türk aydınının son 40 yılda düşünsel planda yaşadığı dönüşümleri incelemiş
olması bakımından önemlidir.
Siyasi içerikli romanlar arasında sayılması gereken diğer
önemli isimler;
Alev Alatlı – İşkenceci
Mehmet Niyazi Özdemir – Var Olma Kavgası, Ölüm Daha Güzeldi
Hasan Kayıhan – Beyler Aman
Nihat Genç – Dar Alanda Tufan, Dün Korkusu, Konuştuğumuz Gibi
Uzaklarda, Bu Çağın Soylusu
Ünite 6
Feminist Söylem ve Kadın
Yazarlar
Kadın yazarlarımız, feminizmi kadın haklarını savunmanın bir
usulü olarak görmüşlerdir. Eserlerinde şu noktalara dikkat çekmeye
çalışmışlardır;
1 Öğrenim
hakkı
2 İktisadi
bağımsızlık
3 Meslek
erbabı, eş ve anne sıfatlarını bir arada yürütmek
4 Kadına
yönelik şiddet
5 Cinsel
özgürlük
6 Bedeni
üzerinde iktidar sahibi olması
Kadınların Türk toplumunda evin dışında var olma çabası
Tanzimat’tan itibaren başlar.
İlk Türk kadın romancı olarak Fatma Aliye Hanım çıkar karşımıza.
Fransızcadan tercümeler yaparak başlayan yazın hayatı, Ahmet
Mithat Efendi’nin çizgisinde eserlerle devam eder. 1892’de Muhaderat adıyla ilk romanını
yayınlar. Uhuvvet
ve Udi
adlı romanlarında da kadının çalışma hayatına dâhil oluşunu konu edinir.
II. Meşrutiyet’e dek tek kadın yazarımız olarak eser vermeye
devam eder.
Cumhuriyet Dönemi
Müfide Ferit Tek
Aydemir isimli Turancı düşünce ekseninde yazılmış romanıyla
tanınmıştır. Roman, Rus esareti altında yaşayan Türkleri konu edinir.
Pervaneler adlı eserinde ise batı tarzı eğitim gören insanların kendi
kültürüne yabancılaşması anlatılır.
Şükûfe Nihal
Renksiz Istırap (1928), Yakut Kayalar
(1931), Çöl Güneşi (1933), Yalnız Dönüyorum (1938), Çölde Sabah Oluyor (1951), Vatanım İçin (1955) adlı romanlarında
kadınların dünyasını anlatır.
Renksiz Istırap ve Yakut Kayalar
adlı romanlarında kadınların istemediği evliliğe zorlanmalarını eleştirir. Çöl Güneşi’nde evlilikte nelere dikkat
edilmesi gerektiğini anlatır.
Halide Nusret Zorlutuna
Romanlarında kendi yaşantısından esintilere yer verir. Gülün Babası’nda Edirne, Aşk ve Zafer’de Urfa’da öğretmenlik
yaptığı yılların izleri gözlenir. Büyükanne
romanında idealist bir öğretmeni tasvir eder.
Güzide Sabri Aygün
Ölmüş Kadının Evrak-ı Metrukesi adlı romanıyla tanınmıştır. Hicran Gecesi adlı romanında evlatlık bir kız olan Serap’ın
yaşadığı aşkı konu edinir. Necla adlı
romanında genç kızlık ıstıraplarını anlatır. Mazi’nin Sesi adlı eseri bir genç kızın hatıra defteri formunda
yazılmıştır.
1950 Sonrası Kadın
Yazarlarımız
Milli edebiyat akımının etkisindeki yazarlarımızın
eserlerinde milliyetperver bakış açısı çerçevesinde geleneğe bağlı kadın
tipleri karşımıza çıkar.
Sâmiha Ayverdi
Konularını tasavvuf düşüncesi ekseninde kurgular. Olaydan
ziyade karakterlerinin iç dünyasına önem verir. Karakterleri manevi çatışmalar
yaşarlar.
Aşk Budur, karşılıksız bir aşkın sebep olduğu ruh hallerini işler.
Roman, ilahi aşkı yücelterek sona erer.
Batmayan Gün, Aliye’nin platonik aşkını konu edinir.
Ateş Ağacı, Cemil’in Fransız bir kadınla olan aşkını, iç çatışmalarını
anlatır.
Yaşayan Ölü, aristokrat çevrede yetişmiş olan Leyla’nın Konya’ya
öğretmen olarak gidişi üzerine kuruludur.
Yolcu Nereye
Gidiyorsun? aristokrat çevrede yetişmiş
olan Adli’nin hayatını konu edinir.
Mesihpaşa
İmamı’nda Halis adlı imamın iç
dünyası ve aşk halleri anlatılır.
Safiye Erol
Ciğerdelen romanıyla tanınan yazarın Kadıköy’ün Romanı aşk konuludur. Ülker Fırtınası’nda
uzun yıllar Viyana’da kalan Nuran’ın hayatı, yaşadığı bir aşk ilişkisi
etrafında anlatılır.
Emine Işınsu Öksüz
Küçük Dünya’da bir genç kızın Urfa’da yaşadığı sosyal ve psikolojik
çatışmaları anlatır.
Azap
Toprakları’nda Batı Trakya’da yaşayan
Türklerin yaşadığı siyasi baskıları anlatır.
Çiçekler Büyür’de İlay’ın etrafında, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin
yaşadıkları baskıları anlatır.
Sancı ve Cambaz, 70 ve 80’li yıllarda ülkemizde yaşanan
sağ/sol çatışmalarını anlatır.
Cumhuriyet
Türküsü, Cumhuriyet’in ilk on yılının
panoraması gibidir.
Nisan Yağmuru, Bir Ben Var Bende Benden İçeri ve Bukağı,
tasavvufi içeriklidir.
Sevinç Çokum
Romanlarında sosyal ve tarihsel konulara yer verir.
Zor’da 70’li yılların siyasi olaylarına yer verir.
Bizim Diyar ve Ağustos Başağı yakın dönemin tarihi olaylarını ele
alır.
Hilal
Görününce Kırım Savaşı’nı konu edinir.
Gül Yüzlüm ve Gece Rüzgârları 70’li yıllardan itibaren ülkemizde
yaşanan değişim ve dönüşümleri, insanların ruh hallerini irdeleyerek anlatır.
Nazan Bekiroğlu
Yusuf ile
Züleyha konusunu Kur’an’daki Yusuf
kıssasından alır.
İsimle Ateş
Arasında isimler ve o isimlerin
anlamları hakkındadır.
Fatma Karabıyık
Barbarosoğlu
Hiçbiryer ülkemizin son 50 yılının toplumsal olaylarına değinir.
Romanda, Şahin adlı karakter üzerinde köy-kent çatışması, büyük şehrin
sıkıntıları anlatılır.
Toplumcu – gerçekçi
Çizgideki Yazarlarımız
Suat Derviş
Yazın hayatına popülist romanlarla başlayıp daha sonra
toplumcu-gerçekçi çizgide eserler verdi. Çoğu romanı kadın kahramanın gözünden
anlatılır. Romanlarındaki kadın, kimliğini kazanma peşindedir.
Başlıca eserleri;
Kara Kitap, Hiçbiri, Fatma’nın Günahı, Buhran Gecesi, Gönül Gibi, Emine, Hiç, Çılgın Gibi, Ankara Mahpusu, Fosforlu Cevriye, Aksaray’dan Bir
Perihan
Sevgi Soysal
Eserleriyle kadın sorununu Türk romanın temel meselelerinden
biri haline getirmiştir.
Şafak, bugün artık sosyolojik değeri olan bir romandır. Tante Rosa
yazarın yakın çevresini anlatır.
Füruzan Tekil
Güz Mevsimidir ve 47’liler’de sol ideoloji ön plandadır.
Berlin’in Nar
Çiçeği’nde Almanya’da çalışan Türk
işçilerini anlatır.
Popüler Romancılar
Yayınlandıkları dönemde ilgi gördüyse de zamanla tozlanan ve
unutulmaya terk edilen eserler vermiş romancılarımız; Kerime Nadir, Muazzez
Tahsin, Mükerrem Kamil, Cahit Uçuk, Peride Celal, Meliha İlksel vs.
Modernizmin İzindeki
Romancılarımız
Nezihe Meriç
Korsan Çıkmazı’nda denize çıkan bir sokakta oturan iki arkadaşın iç
dünyasını diyaloglar aracılığıyla aksettirilir.
Adalet Ağaoğlu
Bütün romanlarında Türk toplumundaki sosyal değişimleri
kadın eksenli olarak ele alır.
Bir Düğün
Gecesi’nde 12 Mart döneminin siyasi
ve sosyal hayatını işler. Toplumun farklı kesimlerinden kişileri bir düğünde
bir araya getirir.
Ruh Üşümesi’nde de fon olarak 12 Mart yerini alır. Bir lokantada
birbirini tanımayan kadın ve erkek karakterlerin hayalleri üzerine kuruludur.
Leyla Erbil
Bütün eserlerinde tabu olarak kadın algısı sorgulamıştır.
Tuhaf Bir
Kadın’da kadının toplumdaki yerini
sorgular.
Karanlığın
Günü’nde kendi kuşağının
sorunlarını bir kadın gözüyle değerlendirir.
Mektup Aşkları, mektuplar üzerinden kurgulanmış bir aşk romanıdır.
Cüce, toplumsal eleştiriler yaptığı bir eseridir.
Ayla Kutlu
Bir Göçmen
Kuştu O ve devamı niteliğindeki Emir Bey’in Kızları’nda
Kafkas göçmeni bir ailenin Anadolu serüvenini işler. Bu seri roman, Milli
Mücadele yıllarında başlayıp modern Türkiye’nin kuruluşuyla devam eder.
Oya Baydar
Kedi
Mektupları, kedilerin gözünden toplumun
yapısını sorgular.
Hiçbir Yere
Dönüş, Berlin duvarının yıkılışı ve
solcuların yaşadığı hayal kırıklıklarını anlatır.
Sıcak Külleri
Kaldı, 1960 sonrası Türkiye’nin
siyasi ve sosyal yapısını anlatır.
Erguvan Kapısı, bir önceki romanın devamı niteliğindedir.
Aylin Kulin
Adı Aylin, kökleri Giritli Mustafa Naili Paşa’ya uzanan bir ailenin
kızı olan Aylin Devrimel’in hayat hikâyesidir.
Füreya, ilk kadın seramik sanatçımız Füreya’nın hayat hikâyesidir.
Türkân, Türkân Saylan’ın hayat hikâyesidir.
Köprü, Erzincan valisinin Başbağlar’a yapılmasını istediği köprü
inşaatı sürecinde yaşanan bürokratik saçmalıklar anlatılır.
Nefes Nefese, Alman Harbi’nde Yahudileri soykırımdan kurtarmaya çalışan
Türk diplomatlarını anlatır.
Gece Sesleri, Egeli bir ailenin hayat hikâyesidir.
Veda, Umut, Hayat ve Hüzün adlı romanlarında kendi ailesini konu
edinir.
Veda, Esir
Şehirde Bir Konak
Roman, yazarın ailesinin Milli Mücadelede yaşadıklarını
anlatır.
O dönemde maliye nazırı olan dedesi Ahmet Reşat Efendi,
İstanbul Hükümeti’nden yana tavır alır. Romanda, İstanbul’un işgal yıllarındaki
görüntüsü, aydın çevrenin yaşam tarzı ve konak çevresi anlatılır.
Ahmet Reşat Efendi’nin yeğeni Kemal, Sarıkamış gazisidir.
Hastadır ve konakta yaşamaktadır. Kemal’le ailenin yakını Doktor Mahir
ilgilenir. Çerkez kız Mehpare, Kemal’in hemşiresidir. Kemal, İttihat ve Terakki
ve buna paralel olarak Anadolu hareketini desteklemektedir. Ahmet Reşat Efendi
ile siyasi konularda çatışır durumdadır. Romanın sayfaları ilerledikçe Ahmet
Reşat Efendi’nin düşünceleri Kemal’in düşünce çizgisine doğru kaymaya başlar.
İstanbul’un İngilizler tarafından işgali, düşüncelerindeki dönüşümde
belirleyici olur.
Aysel Özakın
Alnında Mavi
Kuşlar adlı romanı feminist düşünce
çizgisinde bir eserdir. Romanda hikâyesi anlatılan Armağan isimli kadın
karakter, annesinin erkeklerden nefret etmesi yönündeki tembihleriyle yetişmiş
biridir.
Genç Kız ve
Ölüm, Cumhuriyetin ikinci kuşağının
birinci kuşağı sorguladığı bir romandır.
Pınar Kür
Kadın problemlerini ve toplumsal meseleleri konu edinir.
Yarın Yarın, Şeyda ile Selim’in aşkını anlatırken 68 kuşağının
ideolojik yapısını sorgular.
Küçük Oyuncu, konusunu bir tiyatro çevresinden alır.
Asılacak Kadın, cinsel bakımdan sömürülen ve sonunda cinayete sürüklenen
bir kadını konu edinir.
Bir Cinayet
Romanı iç içe geçmiş iki ayrı
romandır.
Sonuncu
Sonbahar yine bir cinayet romanıdır.
İnci Aral
Kadın sorunlarını konu edinir.
Hiçbir Aşk
Hiçbir Ölüm, bir anne ile kızını anlatır.
Anne sürekli olarak kızına yol göstermeye çalışır.
Nazlı Eray
Romanları hayal gücü yönünden çok zengindir. Fantastik
unsurlara yer verir.
Duygu Asena
Kadının Adı
Yok, feminist çevrelerin başucu
kitabı olmuştur.
Erendiz Atasü
Dağın Öteki
Yüzü, Cumhuriyetin ilk kuşağını
anlatır.
Gençliğin O
Yıkıcı Mevsimi, genç bir kadının cinselliğini
fark etmesi ve dünyasının değişmesini anlatır.
Bir Yaşdönümü
Rüyası, Türk toplumunun kadına
bakışını Feride karakteri üzerinden anlatır.
Buket Uzuner
İki Yeşil Su
Samuru, bir kadının düşsel ve
fantastik dünyasını anlatır.
Uzun Beyaz
Bulut, milliyetçilik ve emperyalizm
gibi konuları Çanakkale’de dedesinin izini süren batılı bir genç üzerinden
sorgular.
Latife Tekin
Toplumdan ve siyasal çatışmaları işleyen eserler yazmıştır.
Elif Şafak
Pinhan, tarih ile masalı iç içe işler.
Şehrin
Aynaları, büyük şehir insanının
değerler çatışmasını işler.
Ünite 7
Gelenekçi Romanın
Özellikleri ve Gelişimi
Toplumda gelenekçilik, toplumun kültür değerlerine ilişkin
farkındalık oluşturmaya yöneliktir.
Gelenekçi roman aileyi ve aile içi değerleri yücelten
özellikle arz eder.
Toplumun değerleriyle barışıktır.
Romantizm, hâkim tavırdır.
Klasik olay örgüsü uygulanır. Kronolojik zaman sırası
uygulanır.
Hâkim bakış açısıyla olaylar değerlendirilir.
Estetikten ziyade etik kaygılar önde tutulur.
Millî duygular, İslami hassasiyetler öne çıkar.
Yerel ağızlara yer verildiği gözlenir.
Romanda olaylar verilmek istenen mesaj doğrultusunda
gelişir.
Mizancı Murat’ın “Turfanda mı Yoksa
Turfa mı?” ve Halide Edip’in Yeni Turan’ı gelenekçi yazının ilk
örnekleridir. Her ikisinde de milli ütopya mevcuttur.
Her iki romanda da batıya karşı millî değerlere ve kaynaklar
yönelmek zarureti tez olarak kullanılır.
Safiye Erol
Kadıköy’ün
Romanı, medeniyet çatışmaları
çerçevesinde kurgulanmıştır. Millî değerlerine yabancılaşmış Boğaziçi sosyetesi
anlatılır.
Ülker
Fırtınası, batı müziği icracısı Nuran’la
doğu müziği icracısı Sermet çevresinde bu iki medeniyet incelenir.
Ciğerdelen, doğu – batı kıyaslaması Macaristan coğrafyasında Türk uç
beylerinin destansı anlatımıyla nakledilir.
Dineyri Papazı, yoksul Gülbün ile varlıklı Ayhan arasında mistik unsurlar
ihtiva eden bir aşk romanıdır. Aşk, iki ayrı kişide farklı anlamlar taşır.
Samiha Ayverdi
Romancılığını son dönemlerinde tasavvufi konulara ağırlık
vermiştir. Bu dönem eserlerinde Cumhuriyet öncesi geleneksel toplum hayatına
ayna tutar.
Hüseyin Nihal Atsız
Türkçü-milliyetçi düşüncenin öncü isimlerindendir.
Cumhuriyetin inşa etmeye çalıştığı kimliğe Orta Asya’daki kültürel
değerlerimizi katmayı amaçlar. Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı romanları
Türk milletinin kahraman idarecilere sahip olduğu dönemlerdeki değerlerini
anımsatır.
Deli Kurt’ta Fetret Devri’ni anlatır. Ruh Adam ise aşkın nedensizliği ve
insanın kader karşısındaki çaresizliğini anlatır.
50’li yıllarda Cengiz
Dağcı eserleriyle gelenekçi edebiyata katkı yapar. Kırım Türklerinin
Ruslardan gördüğü baskı ve zulümleri anlatır.
Korkunç Yıllar adlı eseri otobiyografik özellikler taşır. Eserlerinde
vatan sevgisi, dostluk, fedakârlık gibi duygular yüceltilir.
60’lı Yıllar
Siyasi çalkantıların başladığı dönemdir.
Menderes’in politikalarının da etkisiyle daha önce hep
batılı değerleri anlatan eserler, bu dönemden itibaren yerli unsurlara daha
fazla yer vermeye başlarlar.
Münevver Ayaşlı
Pertev Bey ve ailesini anlatan eserlerinde konak hayatı
içinde geleneksel Türk ailesini resmeder.
Tarık Buğra
Gelenekçi romanın en nitelikli ürünlerini verir. Hemen bütün
romanları Türk toplumun değerleri üzerine kuruludur.
Yalnızlar, Dr. Rıza karakteri üzerinden yozlaşma ve çürümeye karşı hayatı
savunur.
Küçük Ağa ve devamı niteliğindeki Firavun İmanı, savaş vurguncuları ve bunların
karşısındaki erdemli insanları tasvir eder.
İbişin Rüyası, ortaoyunu temsilcilerinden Nahit’le canlandırdığı İbiş
arasındaki gelgitler üzerine kuruludur.
Dönemeçte, çok partili geçiş sürecini ele alır. Bir Anadolu
kasabasında aydın sıfatlı kişilerin toplumdan uzak, kişisel hesapları peşinde
koşmalarını eleştirir.
Yağmur
Beklerken romanında işlediği kuraklık,
Türk siyasi hayatında gözlediği verimsizliğin alegorisidir.
70’li Yıllar
Milli değerlere yönelme ihtiyacı bu dönemin pek çok
romanında dikkat çeken unsurdur.
Abbas Sayar, eserlerinde Anadolu merkezli insanı ve çevreyi tasvir
eder.
Bahaeddin Azkişi, Köse Kadı eseri Osmanlı akıncılarını anlatır. Sokakta,
materyalizmin maneviyattan yoksun yüzünü tasvir eder.
Tahir Kutsi Makal, Anadolu insanının hayatını tasvir eder.
Emine Işınsı, Küçük Dünya, şehirli küçük aydın tipini tasvir
eder. Birçok romanında Türkiye dışında yaşayan Türklerin yaşantısını anlatır.
Sevinç Çokum, romanlarında geleneğe yaslanan bir tavır sergiler.
Zor’da Nesrin ve Ulvi Dayı geleneksel değerleri, Cevdet ve
Enise genç kuşakları temsil eder ve aralarındaki çatışma işlenir.
Bizim Diyar, Osmanlı Devleti’nin çöküş yılları, Balkan ve Rumeli
göçleri işlenir.
Hilal
Görününce, Kırım Harbi’nde Kırımlı Nizam
Bey’in yurduna tutunma çabası, Kırım Türklerinin örf ve adetleri anlatılır.
Ağustos Başağı, Milli Mücadele yıllarında Söğüt ve çevresindeki cephe
tasvir edilir.
Gülyüzlüm, İstanbul’a göçle birlikte yaşanan kültürel yozlaşmalar
işlenir.
Çırpıntılar, göçten vesile parçalanan aileler anlatılır.
Tren Buradan
Geçmiyor, kültürel yabancılaşmanın bir
sonucu olarak kimliksizleşmeyi ele alır.
Yoklar, kendine milli meseleleri dert edinmiş aydın tipini tasvir
eder.
Zincir, 1977’de yayınlanmış olan bu roman SSCB’nin dağılacağını
müjdeleyen bir kurguya sahiptir.
Uyanmak, Anadolu manzaraları ihtiva eder.
Acı Su, Seyhun Irmağı kıyısında bir yerde kolonyalizmin acımasız
yüzü tasvir edilir.
Gurbet Ölümleri, Avrupa’nın dört bir yanına savrulmuş Anadolu insanlarının
vatanlarından uzak kalınca hissettikleri birlik olma ihtiyacına vurgu yapar.
Beyler Aman, Aşiret beyi Sarı Mustafa ile Halk Fırkası müfettişi Çolak
Sami arasındaki çatışmayı konu edinir. Tek parti iktidarının zulümlerine ayna
tutar.
Sultan/Köln, kültür çatışmasından dağılan bir ailenin dramını anlatır.
Dönüş, Türk-Ermeni meselesi bir kaplumbağanın gözünden
nakledilir. Romanda Rus ordusuyla işbirliği yapan Ermenilerin Anadolu
köylerinde neler yaptığı anlatılır.
Tarihi Roman ve Gelenek
Nihal Atsız’ın romanlarıyla başlayan gelenekçi tarihi roman, 70’li
yıllarda çağımızın Dede Korkut’u olarak tanınan Necati Sepetçioğlu ve Yavuz
Bahadıroğlu ile devam eder.
Necati Sepetçioğlu
Kilit, Anahtar ve Kapı adlı romanlarıyla Malazgirt ve sonrasını
romanlaştırır. Selçuklu ve Osmanlı Devleti tarihinden çeşitli konuları
romanlaştırır. Konak,
Çatı, Üçler Yediler
Kırklar ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını anlatır.
Bu Atlı Geçide
Gider ve Karanlıkta Mum Işığı, Kayı boyunun
aşiretten devlete yürüyüşünü konu edinir.
Darağacı, Ankara Savaşı sonrası yaşanan kargaşa ortamını konu
edinir.
Sabır, II. Murat dönemi ve dönemin ermişlerini anlatır.
Ebem Kuşağı, Osmanlı’nın kuruluş yıllarında meydana gelen Düzmece
Mustafa isyanını konu edinir.
Cevahir ile
Sadık Çavuş’un Buğday Kamyonu, İnönü
döneminde Anadolu köylüsünü anlatır.
Gece Vaktinde
Gündönümü-İstanbul’un Fethi, …ve Çanakkale I, II, III, Döndüler, Kutsal
Mahpus ve Sabır Ağacı Kıbrıs’ın tarihini özetler.
Yavuz Bahadıroğlu
Tarihi romanlarında dini ve milli değerleri öne çıkarır. Tarihi
romanların dışında güncel konulara değindiği romanlar da yazmıştır.
Ahmet Yılmaz Boyunağa
Kırık Hançer, Hinduların elinde bulunan Gazneli Mahmut’un ordusuna karşı
kullanılacak olan kutsal hançeri bulmak için akıncıların verdikleri mücadeleyi
anlatır. Fetih
Sancakları’nda Preveze Savaşı’nı, Hind Sularında, Seydi Ali Reis’in
Hint Okyanusu’ndaki seferlerini, Endülüs Şahini, İber yarımadasının fethini, Kan ve Gül,
Altınordu devletinin Müslüman oluşunu anlatır.
80’li Yıllar
Mustafa Miyasoğlu
Kaybolmuş
Günler, 60’lı yıllardan itibaren
birkaç neslin yaşamını hikâyeleştirir. Roman, 68 kuşağına farklı bir pencereden
bakar.
Dönemeç, Anadolu insanının umut ve sevinçlerini işler.
Güzel Ölüm, Şakir ile Serpil arasındaki aşk ilişkisi romanın öne çıkan
motifidir.
Bir Aşk
Serüveni, aşk kavramı, algısı
hakkındadır.
Rasim Özdenören
Gül Yetiştiren
Adam, modernleşme ve yanlış
batılılaşmayı anlatır.
Mehmet Niyazi
Ölüm Daha
Güzeldi, Azeri Türklerinden Tahir
Mihmandarlı’nın ülkesinde yaşadığı sıkıntıları anlatır.
Yazılmamış Destanlar, Balkan
Savaşlarını, Çanakkale
Mahşeri, savaştaki cepheleri, Yemen ah Yemen! Yemen cephesinde yaşananları, Plevne,
Osmanlı-Rus savaşının kilidi olan Plevne’yi anlatır.
Osman Çeviksoy
Anadolu insanını ve temel sorunlarını (göç gibi) konu
edinir.
Nazan Bekiroğlu
Romanlarını tasavvufi ve İslami motiflerle süsler. Yusuf ile Züleyha’dan
sonra yazdığı İsimle
Ateş Arasında, Padişah ile yeniçeriler arasındaki güç/iktidar
çatışmalarını konu edinir.
Lâ-Sonsuzluk
Hecesi, Âdem ile Havva kıssasından
yola çıkarak varoluş, isyan ve teslimiyet gibi kavramlar etrafına bir kurgudur.
İskender Pala
Tezli ve popülist romanlar yazmaktadır. Katre-Matem’de Lale devrini fon olarak
kullanır. Şah
Sultan’da Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında kıyaslamalar
yapar (daha çok Şah İsmail’den yana bir tavır sergiler).
Sadık Yalsızuçanlar
Yakaza’da taşrada görev yapan bir öğretmenin uyku ile uyanıklık
arasındaki gelgitlerini öne çıkarır. Roman, gerçekliği sorgulamaya çalışır.
Gezgin’de İbn Arabi’yi hikâyeleştirir.
Anka’nın kahramanı Niyazi Mısrı’dir.
Vefa Apartmanı’nda Menderes dönemi konu edinir.
Ünite 8
Türk Romanında Yeni Bir
Tarz: Biyografik Roman
Gerçek kişileri roman kurgusu içinde anlatan metinlere edebi
biyografi veya biyografik roman denir.
Romana konu olan kişinin etraflıca portresi verilir.
Gerçeği anlatmak üzere kurgu tekniklerini kullanmak
biyografik romanın sanat değerini düşürür. Gerçeklere bağlı kalma endişesi,
yazan kişinin yaratıcılığını gölgeler.
Romanda kullanılan gerçek hayata ait materyaller
fazlalaştıkça, romandan belgesele yönelen bir eğri ortaya çıkar.
Biyografik roman kurgularında çoğunlukla üçüncü kişi
anlatımı kullanılır.
Yazarlar genellikle hayranlık duydukları kişilerin hayatını
romanlaştırmaktadır.
Biyografik romana konu olan kişi genelde yazarın sosyal
ilişkisi olan bir kişidir.
Biyografik romanlara dâhil edilen fotoğraflar, eserin
belgesel hüviyeti kazanmasını sağlayan yardımcı gereçlerdendir.
1936 yılında Peyami
Safa, Roman ve Biyografi adlı
makalesinde Türk edebiyatında biyografik romanın eksikliğine dikkat çeker. Buna
sebep olarak Türk romanının olay merkezli akışını ve romancılarımızın insan
ruhunu görememesini öne sürer.
Vâlâ Nuderrin: Baltacı ile Katerina
(1928) biyografik romanın ilk örneklerindendir. Romanda gerçek kişiler
üzerinden hayali bir ilişki tasvir edilir.
Abdullah Ziya Kozanoğlu: Seydi Ali Reis,
Malkoçoğlu, Battal Gazi Destanı, Cengiz Han’ın Hazineleri
Feridun Fazıl Tülbentçi: Yavuz Sultan Selim
Ağlıyor, Barbaros Hayrettin Geliyor, Turgut Reis, Cem Sultan, Hürrem Sultan,
Kanuni Sultan Süleyman. Bu saydığımız romanlarda kurmaca unsurları
fazladır.
Hasan Ali Yücel’in Goethe: Bir
Dehanın Romanı, biyografi türünün asıl ilk örneği olarak kabul edilebilir.
Mehmet Emin Erişirgil: Ziya Gökalp: Bir
Fikir Adamının Romanı, Mehmet Akif: İslamcı Bir Şairin Romanı.
İlhan Selçuk: Yüzbaşı
Selahattin’in Romanı, Çanakkale, Balkan Savaşları, İran ve Kafkas
cephelerinde savaşan, 1919’da 25 yaşında yüzbaşı olarak İstanbul’a dönen
Selahattin Yurtoğlu’nun anılarından yola çıkılarak yazılmıştır.
Halikarnas Balıkçısı: Uluç Reis, Turgut
Reis
Oğuz Atay
Bir Bilim
Adamının Romanı: Mustafa İnan,
biyografik roman türünün en yetkin örneğidir.
Mustafa İnan, yazarın İTÜ’nden hocasıdır. Yazar, Mustafa
İnan’ın şahsında bir dönemin idealizmini yansıtır.
İki bölümden oluşan romanın birinci bölümünde Mustafa İnan’ın
doğumundan öğrenim hayatının sonuna kadarki dönem, ikinci bölümde ise hocalığından
ölümüne kadarki süreç dikkatlere sunulur.
İmkânsızlıklarla dolu bir hayata sürdüğü dönemlerde
başarıyla eğitimini tamamlayan, dünyaca ünlü bir bilim adamı olan, kendisine
sunulan maddi imtiyazları reddeden, ülkesine ve milletine bağlı tam bir
idealisttir Mustafa İnan.
Necip Fazıl Kısakürek: Kafa Kâğıdı adlı
romanı tamamlanamamış bir eserdir.
Necati Cumalı: Viran Dağlar
adlı eseri biyografik roman türündedir. Dayısı Zülfikar Bey’in Balkanlarda
Osmanlı Devleti’nin dağılmaması için verdiği mücadeleyi anlatır.
Burçak Çerezcioğlu: Mavi Saçlı Kız
adlı eseri, lösemi hastası yazarın hastalık sürecinde yaşadıklarını anlattığı
otobiyografik bir romandır.
Zeynep Oral: Tutkunun Romanı
Leyla Gencer, opera sanatçısı Leyla Gencer’in hayat hikâyesini konu edinir.
Kenize Murad’ın Saraydan Sürgüne
adıyla Türkçeye çevrilen De la part de la
princesse morte adlı eseri, yazarın annesi Selma Sultan’la ilgili
biyografik bir romandır.
Hıfzı Topuz
Meyyâle: yazarın büyükannesinin biyografisidir. Çocuk yaşta
Kafkasya’dan İstanbul’a getirilen ve saray alınan Meyyâle’nin sarayda
yaşadıkları, yaptığı evlilikler romanın konusunu oluşturur.
Taif’te Ölüm: Mithat Paşa nezdinde Osmanlı Devleti’nin son dönemleri,
çağdaşlaşma çalışmaları romana konu edilir.
Paris’te Son Osmanlılar
– Mediha Sultan ve Damat Ferit: 19.
yüzyılın ortalarından itibaren Paris’i merkez alan Jön-Türklerin Osmanlı
Devleti’ne ve padişahlık rejimine karşı verdikleri mücadeleler romana konu
edilir. Sultan Abdülmecit’in kızlarından Mediha Sultan’ın aşkları, evlilikleri
ve çileli hayatı romanın merkez kurgusunu oluşturur.
Gazi ve Fikrîye: Mustafa Kemal’in “beni iki kadın sevdi, biri kendim için,
diğeri mevkiim için” sözünün ilk bölümünde işaret ettiği kişidir Fikrîye. Mustafa
Kemal, Latife ile evlenince Fikrîye intihar etmiştir.
Abdülmecit - İmparatorluk
Çökerken Sarayda 22 yıl: 16 yaşında tahta
çıkan, Mustafa Reşit Paşa’nın çabalarıyla Tanzimat’ı ilan eden, romanesk hayat
yaşamış olan zayıf ruhlu ve iradeli padişah Abdülmecit’in hayatı romana konu
edilir.
Hava Kurşun Gibi Ağır: Nazım Hikmet’in hayat hikâyesidir.
Ayşe Kulin
Yazar, kuzeni Aylin Devrimel’in hayatını Adı Aylin romanında anlatır.
Seramik sanatçısı Füreya Korel’in hayatını Füreya adlı romanında anlatır. Kılıç
Ali’nin eşi olan Füreya’nın portresinin yanı sıra romanda Cumhuriyet’in ilk yılları
da resmedilir.
Köprü adlı romanında portresi verilen vali, Recep Yazıcıoğlu’nun
kişiliğiyle örtüşmektedir.
Veda – Esir Şehirde Bir
Konak adlı eserinde büyük dedesi,
Osmanlı’nın son maliye nazırı Ahmet Reşat Bey ve ailesinin hayat hikâyesi
nezdinde çöküş sürecindeki devlet ile yeni bir gelecek kurmak endişesindeki
Türk aydınlarının portresi resmedilir.
Türkân, Türkân Saylan’ın hayat hikâyesidir.
Beşir Ayvazoğlu: Bozgunda Fetih Rüyası, Yahya Kemal’in hayatının 1912-1922 yılları arasındaki
dönemini konu edinir.
Attila İlhan
Allah’ın Süngüleri –
Reis Paşa, Mustafa Kemal’in Reis Paşa
sıfatıyla Anadolu’ya geçmesi ve Milli Mücadeleyi örgütlemesi romanın konusudur.
Gazi Paşa adlı eserinde Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal’in
hayatını konu edinir.
Sadık Yalzısuçanlar
Gezgin, İbni Arabî’nin
ruh dünyasına yolculuk niteliğindedir.
Cam ve Elmas, Harakanlı bilge Ebu’l
Hasan’ın hayatı Kars’a film çekimi için giden bir kameramanın gözünden
nakledilir.
Şey – Bir Ömer Hayyam
Anlatısı, Ömer Hayyam’ı, Anka ise Niyazi Mısrî’yi konu edinir.
Fatma Karabıyık
Barbarosoğlu: Fatma Aliye – Uzak Ülke adlı eserinde ilk Türk kadın romancı Fatma
Aliye’nin hayatını anlatır.
Yavuz Bahadıroğlu: Selahaddin Eyyubi, IV. Murad, Cem Sultan
Mehmet Niyazi: Ölüm Daha Güzeldi
adlı romanında Azerbaycan’dan Türkiye’ye sığındıktan sonra ağır ceza reisliği
yapmış olan Tahir Mihmandarlı’nın
hayatını anlatır.
Nermin Bezmen: Kurt Seyt &
Shura ve Kurt Seyt & Murka
adlı romanlarında dedesi ve anneannesinin hayatını anlatır.
Kurt Seyt, Mirza Eminof’un oğludur. Çarın muhafız alayında
subay olduğu için Bolşeviklerin ölüm listesine girer. Ruslardan kaçarken
yanında getirdiği silahları Kuvayı Milliye’ye teslim eder.
İkinci romanda Shura’dan ayrılan Seyit’in Murka (Mürivet)
ile olan maceralı hayatı anlatılır.
Atilla Şenkon: Bütün Düşler Nazlı,
Nazlı Eray’ın hayat hikâyesini konu
edinir.
M. Talat Uzunyaylalı: Efsane Kadın – Nene
Hatun, 1877-1878 yıllarındaki Osmanlı – Rus harbinde (93 Harbi) Erzurum
halkını taş, kazma ve kürekle direnişe çağıran Nene Hatun adlı 20 yaşındaki gelinin hayatı konu edilir.
Hasan Öztürk: Çınarlı Köyün
Muhtarı, TİP’in kurucularından Fevzi
Kavuk’un hayatını konu edinir.
Naşide Gökbudak: Perina adlı
romanı, Rus Çarı Nikolay’ın küçük kızı Anastasia’nın
Rusya’da başlayıp Elazığ’da son bulan hayatını konu edinir.
İskender Pala: Şah Sultan, Od
Sinan Yağmur: Aşkın Gözyaşları,
birinci cildinde Tebrizli Şems,
ikinci cildinde Mevlana’nın hayatını
anlatır.
Ünite 9
Modern Söylem
1980 Sonrası Türk Romanı
70’li yıllardan itibaren köy romanlarında bir durgunluk
yaşanır. Romancılarımız bu tarihlerden itibaren aydın problemlerini romanın
merkezine almaya başladılar.
Erhan Bener hemen bütün romanlarında yalnız, ürkek, çelişkiler yumağı
aydın tiplerini kullanır. Ferit Edgü,
yine yalnız tiplemelerini romanlarına konu eder.
Demir Özlü, aydının dünyasına renk vermek ister; Romanlarında Beyoğlu
ve çevresini mekân olarak kullanıp, buralarda yaşanan renkli eğlencelerden söz
eder.
Almanya’ya giden işçilerin hayatlarından kesitler sunan
romanlarda da ciddi bir artış gözlenir: Bekir
Yıldız, Gülten Dayıoğlu
(Dönmeyenler), Tarık Dursun K.
(Bağrıyanık Ömer ile Güzel Zeynep), Dursun
Akçam (Almanya’nın Zencileri, Almanya’nın Üvey Çocukları), Zülfü Livaneli (Arafat’ta Bir Çocuk), Yüksel Pazarkaya (Oturma İzni), Abbas Sayar (Dik Bayır), Necati Tosuner (Sancı Sancı), Tekin Sönmez (Yeryüzü Gurbeti)…
Tutukevlerinde yaşanan anı-romanlar Kerim Korcan (Linç, İdamlıklar), Mehmet Kemal Kurşunoğlu (Sürgün Alayı), romanlarında yeni teknikler
deneyen Yaman Koray (Deniz Ağacı,
Gelintaşı, Mola, Sığırcıklar, Büyük Orfoz), işsizlik, yoksulluk gibi
temalarıyla Yılmaz Güney, Burhan Günel (Ökçe, Umut Zamanı, Acının
Askerleri), kent insanının sorunlarını konu edinen İnci Aral, Selim İleri, Güven Turan dönemin öne çıkan
isimleridirler.
Selim İleri
Romanlarında anlattığı sıra-dışı aşklarla dikkat çeker. Ölünceye Kadar adlı romanında Süha
Rikkat adlı bir kadının hayatına giren iki erkek ile olan birlikteliği ve
ayrılık nedenlerini sorgular.
Yarın Yapayalnız adlı romanında Handan Sarp isimli soprano ile Elem adlı
genç kızın hüzünlü aşkını anlatır. Farklı iki kültürü aşkın potasında eriten
yazar bu eseriyle çokça eleştiri almıştır. Romanda olaylar, Handan Sarp’ın
Selim İleri’yi arayıp yaşadıklarını romanlaştırmasını istemesiyle başlar.
Alev Alatlı
Eleni ve Tahsin’in evliliklerini anlattığı ilk romanı Yaseminler Tüter Mi Halâ adlı romanından
sonra Or’da Kimse Var Mı üst başlığı
altında yayınlanan seri romanlarında Türk siyasi gelenekleri ve aydın
çatışmalarını işler.
Duygu Asena, Paramparça’da
kadın gözüyle erkeğin dünyasını anlatmaya çalışır.
Feyza Hepçilingirler’in Tanrı Kadın’ı
kadını yücelten adeta tanrılaştıran bir kurguya sahiptir.
Nezihe Meriç, Korsan Çıkmazı, Alagün Çocukları, Boşlukta Mavi gibi
romanlarına kadının toplumdaki yerini sorgulamıştır.
Salah Birsel, Dört Köşeli Üçgen
adlı ironik eseri toplumsal alışkanlıklarımızın eleştirel bir değerlendirmesi
niteliğindedir.
Rıfat Ilgaz, eğitim sorununu mizahi dille anlattığı Hababam Sınıfı’nın yanı sıra çok sayıda
eseriyle 70’li yıllarda geniş okur kitlelerine ulaşmıştır.
70’li yıllarda nicelik olarak ilerleme kaydeden Türk romanı
nitelik olarak hızla değer kaybetmiştir. Oğuz
Atay ve Yusuf Atılgan, bu
dönemin mücevherleridir.
Aylak Adam adlı eseriyle Atılgan’ın
toplum düzeni için birtakım eleştiriler getirirken çözüm üretmekten kaçınması
ve romanın sonunu her türlü yoruma açık bırakması gerçek sevginin bu dünyada
olmadığına inanmasından gelmektedir.
Post-Modern Eğilimler
80’lerden itibaren anlatılan konudan ziyade konunun nasıl
anlatıldığı önem kazanmaya başlar. Sıradan insanın karakter olarak öne çıkması
yine bu dönemdedir. Bilge Karasu, Pınar
Kür, Nazlı Eray ve Orhan Pamuk
yenilikçiler arasında öne çıkan isimlerdir.
Orhan Pamuk
Yeni Hayat
Tamamen üst kurmaca özellikle taşına eserde belli bir zaman
ve mekândan söz edilmez. Anlatılanlar kahramanın iç dünyasında başlar ve biter.
Mekân olarak Viranbağ, ışıktan ülke, dönüşü olmayan ülke, altın ülke gibi
hayali simgeler karşımıza çıkar.
Eserde konudan ziyade anlatım ön planda tutulmuştur.
Kara Kitap
Eserin hemen başında verilen Galip, Celal ve Şehrikalp gibi
isimler okuru doğu anlatılarına hazırlar. Galip’in Rüya’yı aramak üzere
başlayan yolculuğu Hüsn ü Aşk’taki Aşk’ın ve Mantık’ut Tayr’daki Simurg’un
yolculuğunu hatırlatır.
Galip, Şehrikalp apartmanına ulaştığında Celal’e dönüşür ve
kişiliği böylece tamamlanmış olur; o artık bir yazardır.
Pınar Kür, Asılacak Kadın
cahillik, bencillik ve çaresizlik kıskacındaki bir kadının dramını anlatır.
Bir Cinayet Romanı üst kurmaca bir metindir. Romanda olaydan ziyade anlatımın
üzerinde durulmuştur.
Bilge Karasu
Sevgi, dostluk, korku, tutku, ölüm gibi temalar etrafında
özgün bir üslupla öykü ve romanlar yazmıştır.
Uzun Sürmüş Bir Günün
Akşamı’nda okurlarıyla sohbet
edercesine hayatı sorgular.
Göçmüş Kediler Bahçesi, dış dünyanın olumsuzluklarından arınmaya imkân veren bir
masal dünyasıdır.
Gece, anlatıdan ziyade bir düşünce metnidir. Anlatının ardında
askeri darbeler fon olarak varlığını hissettirir. Anlatılmak istenen sadece
siyasi ve askeri baskı olmadığı için bu konu fazla deşilmiyor. Karanlıkla
örülmüş gecede dilin gündelik sınırlarının dışına çıkarak düş gücünü harekete
geçirerek anlatım imkânlarını sonuna kadar zorlar.
Kılavuz, fantastik unsurlar barındıran üst kurmaca bir romandır. Tatil
için sahil kasabasına giden Uğur, burada Mümtaz adlı yaşlı bir adam refakatçi
olur. Romanın dış çerçevesi 15 günlük bir tatille sınırlıdır.
Adalet Ağaoğlu, Bir Düğün Gecesi
Latife Tekin, popüler tartışmalar üzerinde kurguladığı siyasi içerikli
romanlarıyla dikkat çeker.
Berci
Kristin’in Çöp Masalları’nda yoksulluk, masal
öğeleriyle harmanlanarak anlatılır. Unutma
Bahçesi, yaşadığı dönemin sanat ortamını ve siyasi gündemini ele alır.
Sevgili Arsız Ölüm, şehrin bir kenar semtinde, fabrika atıkları, çöp yığınları
içinde yaşamaya çalışan bir ailenin hikâyesini anlatır. Ailenin despot babası
Huvat ve onun hurafeleri romanın renkli unsurlarıdır.
Nazlı Eray, fantastik gerçekçiliğin Türkçedeki yegâne temsilcisidir. İmparatorun Çay bahçesi ve Aşkı Giyinen Adam’da düşle gerçek
arasında okurunu varlık sorununa götürür. Arzu
Sapağında İnecek Var, birbirini tanımayan kişilerin Nazlı Eray’ın evine gelip kendisiyle söyleşi yapmak istemeleriyle
başlar. Fantastik unsurlarla anlatı devam eder.
Aşkı Giyinen Adam, Elyazması Rüyalar,
Ayışığı Sofrası (Yedi Uyurlar’ı
günümüz Ankara’sına taşır).
İnci Aral, konusu kadın ve kadın sorunları olan romanlar yazmıştır.
Buket Uzuner, İki Yeşil Su Samuru;
aşk-yalnızlık, intihar-hayata bağlılık gibi zıtlıklar üzerine kuruludur. Asli
karakter Nilsu, kendisine model aldığı çağdaş bir kadın olan arkadaşı Selen’in
de yardımıyla sorunlarının üstesinden gelir.
Kumral Ada Mavi Tuna’da içeriği sevgiyle doldurulmuş farklı bir ulusçuluk izlek
olarak karşımıza çıkar.
Elif Şafak, Pinhan’da tarih
ile fanteziyi iç içe sunar. Şehrin
Aynaları ve Mahrem’de kent
insanının iç çatışmalarını öne çıkarır. Bit
Palas’ta bir mekânda topladığı kişilerin birbirleriyle olan ilişkileri
üzerinden günümüz Türkiye’sinin insan manzaralarını aktarır. İngilizce olarak
yazdığı Araf’ta doktora maksadıyla
yurt dışında bulunan Ömer ve onun çevresindeki kişilerin değerleri, yeni
geldikleri yabancı bir ülkede yaşadıkları çatışmalar ve nihayetinde kendilerine
yabancılaşmalarını anlatır. Baba ve Piç,
Ermenilerin gözünden Türkiye gözlemlerine yer verir.
Nedim Gürsel, Uzun Sürmüş Bir Yaz’da
12 Mart’ın olumsuz izlerini çocukların büyülü dünyalarıyla sağaltan kişilere
yer verir. İlk Kadın’da şiirsel bir
dille İstanbul’u anlatır. Boğazkesen’de
Fatih’in özel yaşamını tartışmaya açar. Resimli
Dünya, Boğazkesen’in devamı gibidir. Romanın arka planını Fatih dönemi
İstanbul’u ve Venedik’i oluşturur.
İhsan Oktay Anar
Puslu Kıtalar Atlası, Kartezyen düşünceden yola çıkarak varlık, yokluk, hiçlik
gibi kavramlar etrafında anlatılan düşsel bir yolculuktur. Kitab-ül Hiyel, hayal-gerçek çatışması etrafında güç arzusunun
getirdiği hayal kırıklıklarını anlatır. Efraasiyab’ın
Hikâyeleri, insan yaşamının sınırlılığına dikkat çeker. Amat ve Suskunlar’da iyi-kötü çatışmaları, sınırsız güç arzusu, ölümsüzlük
düşüncesi ve açgözlülük anlatılmaktadır.
Romanlarında klasik anlatı formlarını kullanan Anar, eserin
başında çerçeve olay dediğimiz ana olayı anlatır. Sonra da bu olayda yer alan
kişilerin geçmişlerine uzanır.
Romanlarında tarihi atmosferi mekân olarak sonuna kadar
kullanan yazar, tarihi kişiliklere yer vermekten kaçınır.
Enis Batur, Elma, Bir Varmış Bir Yokmuş ve Kravat adlı romanlarında birbirinden
farklı anlatım tekniklerini polisiye anlatının imkânlarıyla birlikte sunar
okurlarına.
Can Eryümlü, Ben Zaman Tanrısı,
Zamanın Bittiği Yer, Son Antlaşma, Sakız’ın Gözyaşları gibi romanlarında
bilim-kurgu formunu geçmiş zaman üzerinde kurgular.
Hikmet Temel Akarsu, Kayıp Kuşak ve İstanbul Dörtlüsü seri romanlarında
mitolojik unsurları günümüz dünyasına uyarlar. Siberpunk kültürü ve bunun yol
açtığı olumsuzluklar yazarın esas izlekleridir.
Kürşat Başar, eserlerini deneme havasında uzun tutulmuş bir cümle gibi
ortaya koyar.
2000’li yıllar roman patlaması yaşadığımız dönemin başlangıcıdır.
Niceliğin girdabından kurtulmayı başaran az sayıdaki yazar arasında başarılı anlatım teknikleri sağlam kurgularıyla Gökçen Yılmaztürk (Aralık Roman), Cahide Birgül
Sesveren (Ah Tutku Beni Öldürür
Müsün?), Tahir Arabacı (Adı Senfoni Kalsın) sayılabilir.
Barış Bıçakçı, Yekta
Kopan, Attila Şenkon gibi yazarlar
eserlerinde 80 sonrasının enerjisi tükenmiş insanlarını anlatırlar.
Kitap Bitti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder