Abdülbaki
Gölpınarlı - Yunus Emre
Hayatı Sanatı Şiirleri
Varlık Yayınları, 8. Basım, 1975
Hayatı ve Sanatı
13. yüzyılın başlarından itibaren Anadolu Selçuklu Devleti,
hem iç hem de dış tehditlerle sarsılmıştır
Alaeddin Keykubad Anadolu'da toprak fethederken, doğudan
gelen büyük bir tehlikeyle, Moğol akınlarıyla yüzleşmek zorunda kaldı.
Moğollardan kaçan Harzemli beylerin Ahlat ve Erzurum'a
yerleştirilmesi, Harzemlilerin can düşmanı olan Moğolların Anadolu'ya
akınlarını hızlandırdı. Gıyaseddin Keyhusrev döneminde Vezir Sadeddin Köpek,
Harzemli beylere kötü davrandı ve bu beylerin isyan edip bulundukları yerleri
yağmalayarak kaçmasına neden oldu.
Halk, bir yandan devlete vergi verme, bir yandan Moğollardan
korunma, bir yandan Harzemlilere mal yetiştirme ve bir yandan da yerel
eşkıyaları doyurma zorunluluğu altında ıstırap ve yokluk içinde kıvranıyordu.
Halkın hoşnutsuzluğu ve mistik inançlara sığınma arayışı,
büyük bir isyanı tetikledi.
Amasya'ya yerleşen Baba İlyas'ın halifesi Baba İshak, halkın
gözünde bir kurtarıcı/mehdi olarak görüldü ve kendisine "Baba
Resulullah" denildi.
1237-1238'de başlayan isyanda, isyancılar hükümet ordularını
yenilgiye uğratarak Sivas, Tokat ve Amasya'yı ele geçirdi.
Kırşehir civarında güçlükle durdurulan Babaîlerden dört bin
kişi kılıçtan geçirildi
İsyanın bastırılması hükümetin yalnızca bir süre daha ayakta
kalmasına yaradı. 1243'te Köse Dağı'nda mağlup olan Selçuklular, resmen Moğol
himayesine girdi ve ağır vergi yükü altına girdi.
Son Selçuklu hükümdarı Gıyaseddin Mesut II.'nin 1308'de
ölümüyle Selçuklular devleti sona erdi.
Yunus Emre, Anadolu'nun bu çalkantılı döneminde yaşamıştır.
Hayatına dair rivayetler
Porsuk Çayı'nın Sakarya'ya döküldüğü yerde bulunan
Sarıköy'de doğmuştur.
Kıtlık yılında buğday almak için gittiği Hacı Bektaş
Veli'den, buğday yerine "himmet" (manevi yardım) almayı tercih
etmediği için Tapduk Emre'ye yönlendirildi.
Tapduk Emre dergâhında kırk yıl hizmet etti ve bu süre
zarfında tekkeye hiç eğri odun getirmedi.
Hizmetinin sonunda, dervişler arasında kendi adına dua
edildiğini duyarak feyze eriştiğini anladı.
Mevlânâ Celâleddin (ö. 1273) ile çağdaş olduğu,
Risâlât-al-Nushiyye mesnevisini 1307-1308'de yazdığı belirtilir.
Bir mecmuada bulunan kayda göre, Hicrî 720 (1320-1321)
tarihinde yetmiş iki yaşında öldü.
En eski kaynaklar mezarını Sarıköy'de gösterir. Sonradan
yapılan uzman incelemesi de (kafatası ve iskelet) bu rivayetleri doğrulamıştır.
Yunus Emre, şiirlerindeki referanslarla Babaîler zümresine
mensup olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. Tapduk Emre'den "Baba
Tapduk" diye bahsetmesi ve Tapduk Emre'nin, Babaîler isyanında öldürülen
Baba İshak'ın halifesi olan Hacı Bektaş ile bağlantılı olması bu durumu teyit
eder.
Halk arasındaki "Ümmi" (okuma-yazma bilmez) olduğu
rivayeti, onun ilmi gerçeğe ulaşmak için bir araç saymasından ve dervişlik
tevazuuyla kendini küçümsemesinden kaynaklanır. Gerçekte, o iyi bir tahsil
görmüş bir adamdır.
Yunan mitolojisini, Şark efsanelerini bilir, Kur'an, Hadîs
ve erenlerin sözlerinden mazmunlar alır.
Mevlânâ'nın Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr'ini okumuştur ve hatta
Şirazlı Sadi'nin bir gazelini Türkçeye çevirmiştir. Şiirlerinde medresede
tahsil ettiğini açıkça ifade eder.
Yunus Emre'yi halk şairi olmamasına rağmen halkın şairi
yapan sır, onun sanatsal yaklaşımında ve dünya görüşünde gizlidir.
Tasavvufla gelişen müsamahalı, İnsanî ve ileri bir dünya
görüşüne sahiptir. Yetmiş iki milleti bir görür.
Halkın faydasına çalıştığı için halk ifadesini benimsemiştir.
Selçuklu döneminden kalan Türkçeleşmiş Farsça/Arapça kelimeleri
(danışman, tavhana) kullanır. Aynı zamanda, Arapça/Farsça sözcüklerin yanında,
onların Türkçe karşılıklarını da (Allah/Tanrı-çalap, cennet/uçmak,
cehennem/tamu) kullanır. Bu özelliği onu "istihale şairi" (dönüşüm
şairi) yapar.
Kitaba Dair
Derlemede, Yunus'un Divan'ındaki 356 şiirden 132 tanesi
seçilmiş ve şairin manevi gelişim seyrine uygun olarak bölümlere ayrılmıştır.
İlk Evre (Korku ve Şikayet)
Yöneliş ve Azim
Erenlere İntisap ve Coşkunluk
Aşktan Hakikate Geçiş
Ölüm Kaygısından Kurtuluş
Hakikat ve Birlik
İrşad ve Kendini Kınama
Şiirlerin dönemleri hakkında tahmin yürütülmüştür:
İlk Şiirler: Ölümden korkan, dünyanın zevalini düşünen ve
geçici aşka ait şiirleri.
Son Şiirler: Mevlânâ ve erenlerden bahseden, şeriatla
hakikati, ilimle irfanı karşılaştıran ve nihayet şeyhliğinden bahsederek
kendini kınayan şiirleri.
…
Şiirler
Ölüm, kimin sırasının (kezek) olduğunu bilmeyiz.
Halkı bostan edinmiştir, dilediğini ezer.
Birçok kişinin belini büker, mülkünü yıkar, gözyaşını döker.
Ölüm, hayır işten bezer (uzak durur).
Bütün dünya mülkünü kaftan kafa (uçtan uca) tutsan da,
Karun'un malını hazinene katsan da, dünya ağzında çiğnenmiş bir lokmadır.
Dört tekbir namazla vakti tamam olacak. Beş karış bez
(kefen) donu olacak, yılan ve çıyan eti yiyecek ve bir gün unutulup kalacak.
Dua eder
Gönlü hayır işlere düşmeye çağırır.
Sabahın mezarlığa (sinliğe) vardım,
herkesin ömrünü zayi etmiş (yavı kılmış) yattığını gördüm.
Nice yiğitler muradına ermeden ölmüş.
Kurt, kuş ve kelerler tenlerini yemiş.
Şehrin ilk tadı bal ve şekerden şirin olsa da, sonu yılan
zehrine benzer.
Sağ Müslüman seyrektir, o da güman olmuştur
Yediği yoksul eti, içtiği kan olmuştur.
Böyle uzamak ne ma'nidir?
Çünkü bu dünya fânidir.
Al gider benden benliği doldur içime senliği,
Gel sen beni burda öldür, orda varıp ölmiyeyim.
Sofilere ver sen onu, bana seni gerek, seni,
Benim hiç hevesim yoktur şol bir ev ü çardak için.
…
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır?
Okumaktan mâna ne? Kişi Hakk’ı bilmektir,
Çün okudun, bilmezsin, ha bir kuru emektir.
Okudum, bildim deme, çok tâat kıldım deme,
Eri Hak bilmez isen abes yere yelmektir.
Dört kitabın mânası bellidir bir elifte,
Sen elifi bilmezsin, bu nice okumaktır?
Yiğirmi dokuz hece okursun uçtan uca,
Sen elif dersin hoca, mânası ne demektir?
Yunus Emre der hoca, gerekse var bin hacca,
Hepisinden iyice bir gönüle girmektir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder