Cenap Şahabettin – Makdem-i Yâr
Pervâne-i
zerrin gibi her zühre-i zerrin
Titrerdi
zümürrüd-geh-i lerzân-ı çemende
Çağlardı
leb-i sîm-i hıyâbân-ı semende
Bir
çeşme-i billûr ile bir cûy-i bilûrin
Düşmüştü
siyeh berg-i şebe şebnem-i sîmîn
Şebnem
gibi titrerdi kamer leyl üzerinde
Bir
şeb-pere-i hutfe bir âhû-yı çerende
Vermişti
bu nüzhet-gehe bir vahşet-i nermîn
Âhû
ile şeb-perre vü evrâk ile azhâr
Nâ-gâh
fısıldaştı leb-i âb-ı revânda
Zîrâ
şu perî-hâneye karşı bu evânda
Ey
dürr-i yetîm-i sadef-i şefkâtim, ey yâr
Sen
bir meh-i zî-ruh gibi yükseliyordun
Muzlim
korunun zıllı içinden geliyordun
Sözlük:
Makdem-i
Yâr: Yârin gelişi
Pervane-i
zerrin: Altın kelebek
Zühre-i
zerrin: Altın çiçekler
Lerzan:
Titrek
Geh:
bazı, ara-sıra
Semen:
Yasemin
Hıyâbân:
İki tarafı ağaçlı yol.
Cûy:
Nehir, akarsu
Berg:
Yaprak
Şeb-perre:
Yarasa
Hutfe:
Yatmış, uyumuş
Ceren:
Atlayan, otlayıcı
Nüzhet-geh:
Gezinti yeri
Nermin:
Yumuşak
Nâgâh:
Ansızın, vakitsiz
Azhâr:
Çiçekler
Leb-i
ab-ı revan: Akarsuyun kıyısı
Evân:
O zaman, o an
Dürr:
İnci
Dürr-i
Yetim: Kuyumculukta en kıymetli taş
Zî:
Kelimelerin başına getirildiğinde “sahip” manasını vererek birleşik kelimeler
oluşturur (meh-i zî-rûh / ruh taşıyan ay).
Muzlim:
Karanlık, bilinmeyen
Tahlil
1.
Kıta
Işık
etrafında dönen altından kelebekler gibi çiçekler yemyeşil çimen üstünde
titreşirdi.
Bir
billurdan çeşme ve berrak akarsu bembeyaz yaseminle bezenmiş ağaçlıklı, gümüş
gibi yolun kenarında çoğalırdı.
Parlaklığı
işaret eden sözcükler sıfat terkibi olarak kullanılmış. Bu isimler yalın
bırakılmayıp sıfatlandırılmış (Pervane, zümrüd, çeşme, zühre, cûy, çemen,
kıyaban).
Şiirin
ilk kıtasına sıfatlar hakimdir. Bunlar müşahhas sıfatlardır, mücerret sıfatlara
yer verilmemiştir.
Müşahhas
sıfatlar göze hitap eder.
Şiirde
vezin nedeniyle yazılışı değiştirilmiş sözcük görüyoruz (zümürrüd-geh).
Bu
sıfatlarla donatılmış olan kıta çarpıcı bir tabiat manzarası sunuyor. Bu
manzaranın unsurları nebat, su ve ağaçlardır.
2.
Kıta
Gecenin
siyah yaprağı üzerine gümüşten bir çiğ tanesi düşmüştü. Ay gecenin sathında bir
çiğ tanesi gibi titrerdi. Bir uyuyan yarasa, bir çimene atlamakla meşgul ceylan,
bu iç açıcı güzel manzaraya, yumuşak bir vahşet hali vermişti.
Tabiat
tasviri bu kıtada devam ediyor. İlk kıtada sadece mekân vardı; burada zamanı da
kullanıyor. Ayrıca ilk kıtada olmayan yeni unsurlar ekleniyor manzaraya: Ay,
ceylan, yarasa…
Gece
fikrini edebiyat sanatıyla ifade ediyor.
Geceyi
siyah bir yaprak gibi hayal ediyor. Şebnem-sim ifadesinde istiare sanatı
vardır. Burada teşbih kullanmış olsaydı “ay gecenin siyah yaprağı üzerine
düşmüştü” diyecekti. Ancak o bunu tercih etmeyip görsel tasviri
derinleştiriyor.
Sonraki
mısrada istiareyi açıp kamerin sırrını veriyor: kamer, gecenin sathında bir şebnem
gibi titrerdi.
Bu
mısralarda gördüğümüz imajlaştırma Cenap’ın hemen bütün şiirlerinde vardır.
Son
mısradaki “vahşet” sözcüğü ikincil anlamında kullanılmıştır: vahşet = yalnızlık,
insansızlık
3.
Kıta
Ceylan
ile yarasa ve yaprakla çiçekler ansızın akarsuyun kıyısında fısıldaştı.
Çünkü
perilerin bulunduğu yer gibi güzel olan o yere o zaman…
Cenap
neticeyi gizleyip sonraki kıtaya geçiyor. Bu sayede okurda bir merak uyandırmak
istiyor.
4.
Kıta
Ey
benim sevgi, şefkat sedefinin incisi olan bir ruh taşıyan ay gibi karanlığın
içinden yükseliyordun. Karanlıklara gömülmüş korunun gölgeleri içinden
geliyordun.
Şiirin
sonunda tablo tamamlanıyor. İnsansın tabiat manzarası sevgiyle bütünleşiyor,
tamamlanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder