5 Mayıs 2015 Salı

Cenap Şahabettin – Makdem-i Yâr

Cenap Şahabettin – Makdem-i Yâr
Pervâne-i zerrin gibi her zühre-i zerrin
Titrerdi zümürrüd-geh-i lerzân-ı çemende
Çağlardı leb-i sîm-i hıyâbân-ı semende
Bir çeşme-i billûr ile bir cûy-i bilûrin

Düşmüştü siyeh berg-i şebe şebnem-i sîmîn
Şebnem gibi titrerdi kamer leyl üzerinde
Bir şeb-pere-i hutfe bir âhû-yı çerende
Vermişti bu nüzhet-gehe bir vahşet-i nermîn

Âhû ile şeb-perre vü evrâk ile azhâr
Nâ-gâh fısıldaştı leb-i âb-ı revânda
Zîrâ şu perî-hâneye karşı bu evânda

Ey dürr-i yetîm-i sadef-i şefkâtim, ey yâr
Sen bir meh-i zî-ruh gibi yükseliyordun
Muzlim korunun zıllı içinden geliyordun

Sözlük:
Makdem-i Yâr: Yârin gelişi
Pervane-i zerrin: Altın kelebek
Zühre-i zerrin: Altın çiçekler
Lerzan: Titrek
Geh: bazı, ara-sıra
Semen: Yasemin
Hıyâbân: İki tarafı ağaçlı yol.
Cûy: Nehir, akarsu
Berg: Yaprak
Şeb-perre: Yarasa
Hutfe: Yatmış, uyumuş
Ceren: Atlayan, otlayıcı
Nüzhet-geh: Gezinti yeri
Nermin: Yumuşak
Nâgâh: Ansızın, vakitsiz
Azhâr: Çiçekler
Leb-i ab-ı revan: Akarsuyun kıyısı
Evân: O zaman, o an
Dürr: İnci
Dürr-i Yetim: Kuyumculukta en kıymetli taş
Zî: Kelimelerin başına getirildiğinde “sahip” manasını vererek birleşik kelimeler oluşturur (meh-i zî-rûh / ruh taşıyan ay).
Muzlim: Karanlık, bilinmeyen

Tahlil
1. Kıta
Işık etrafında dönen altından kelebekler gibi çiçekler yemyeşil çimen üstünde titreşirdi.
Bir billurdan çeşme ve berrak akarsu bembeyaz yaseminle bezenmiş ağaçlıklı, gümüş gibi yolun kenarında çoğalırdı.

Parlaklığı işaret eden sözcükler sıfat terkibi olarak kullanılmış. Bu isimler yalın bırakılmayıp sıfatlandırılmış (Pervane, zümrüd, çeşme, zühre, cûy, çemen, kıyaban).
Şiirin ilk kıtasına sıfatlar hakimdir. Bunlar müşahhas sıfatlardır, mücerret sıfatlara yer verilmemiştir.
Müşahhas sıfatlar göze hitap eder.
Şiirde vezin nedeniyle yazılışı değiştirilmiş sözcük görüyoruz (zümürrüd-geh).
Bu sıfatlarla donatılmış olan kıta çarpıcı bir tabiat manzarası sunuyor. Bu manzaranın unsurları nebat, su ve ağaçlardır.

2. Kıta
Gecenin siyah yaprağı üzerine gümüşten bir çiğ tanesi düşmüştü. Ay gecenin sathında bir çiğ tanesi gibi titrerdi. Bir uyuyan yarasa, bir çimene atlamakla meşgul ceylan, bu iç açıcı güzel manzaraya, yumuşak bir vahşet hali vermişti.

Tabiat tasviri bu kıtada devam ediyor. İlk kıtada sadece mekân vardı; burada zamanı da kullanıyor. Ayrıca ilk kıtada olmayan yeni unsurlar ekleniyor manzaraya: Ay, ceylan, yarasa…
Gece fikrini edebiyat sanatıyla ifade ediyor.
Geceyi siyah bir yaprak gibi hayal ediyor. Şebnem-sim ifadesinde istiare sanatı vardır. Burada teşbih kullanmış olsaydı “ay gecenin siyah yaprağı üzerine düşmüştü” diyecekti. Ancak o bunu tercih etmeyip görsel tasviri derinleştiriyor.
Sonraki mısrada istiareyi açıp kamerin sırrını veriyor: kamer, gecenin sathında bir şebnem gibi titrerdi.
Bu mısralarda gördüğümüz imajlaştırma Cenap’ın hemen bütün şiirlerinde vardır.
Son mısradaki “vahşet” sözcüğü ikincil anlamında kullanılmıştır: vahşet = yalnızlık, insansızlık

3. Kıta
Ceylan ile yarasa ve yaprakla çiçekler ansızın akarsuyun kıyısında fısıldaştı.
Çünkü perilerin bulunduğu yer gibi güzel olan o yere o zaman…

Cenap neticeyi gizleyip sonraki kıtaya geçiyor. Bu sayede okurda bir merak uyandırmak istiyor.

4. Kıta
Ey benim sevgi, şefkat sedefinin incisi olan bir ruh taşıyan ay gibi karanlığın içinden yükseliyordun. Karanlıklara gömülmüş korunun gölgeleri içinden geliyordun.


Şiirin sonunda tablo tamamlanıyor. İnsansın tabiat manzarası sevgiyle bütünleşiyor, tamamlanıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder