29 Mayıs 2015 Cuma

Cenap Şahabettin - Temâşâ-yı Hazân

Cenap Şahabettin - Temâşâ-yı Hazân
Gel bugün de, sükût ile güzelim,
İhtizâr-ı hazanı seyredelim:

Ey benim, ey hazan-lika güzelim.
Bir dimagî vedad u ref’etle
Kalalım ser-be-ser tabîatle;

Elem-i arza iştirak edelim;
Mevsimin kâinat-ı ye’sinde
Olalım biz de bir gam-ı zinde...

Bu soluk mevsim-i küdûretten
Dağılır bir veda-ı bî-kelimât.
Pek hayalî, rakîk bir “heyhât!...”

Za’f ile diz çöken tabîatten
Yükselir bir fecî’ vaz’-ı dua.
Gizli bir şehka, bir sükût-ı reca.

Böyle leb-beste terk-i ömr etmek.
Nazarî bir lisan ile ancak
Ebedî iftirakı anlatmak.

Bir tahassürle dem-bc-dem dönere
Eylemek cebhe-i hayata nazar
Bu azîmette bir fecaat var!...

Sevgilim, dinle, işte bâd-ı hazan
Müteverrim misali öksürüyor.
Hem de bir öksürük ki çok sürüyor.

Bir bahar-ı terennümün her ân
Çâk olur sanki sadr-ı hâtırası:
Bu suâlin kesilmiyor arası;

Kâinat oldu sanki ser-tâ-ser
Bir büyük hastahâne-i etfâl.
Öyle bir yer ki pür-hurûş-ı suâl.

Bâd-ı pür-va’d-i nevbaharı eder
Bir enîn-i elîm ile tekzîb
Öksüren, inleyen şu bâd-ı ratîb.

Sar’a-ı ihtizâr içinde gusûn.
Çırpınır, çarpmır, kırar, kırılır;
Bâd-ı nâlâna haykırır, darılır...

Âh, ol dallardaki fütûr-ı derûn
Onların tavr-ı serzenişkârı,
Onların mâderâne ekdarı;

O nihalânda sallanan yuvalar,
O perakende, nâzenîn, muğber
Uçuşan, savrulan, düşen tüyler…

Âh, O son tüy ki muhteriz, kovalar
Câ-be-câ ruh-ı âşiyânesini,
Yuvanın yâd-ı pür-lerânesini...

Kim bilir hangi tâir-i şûhun
Yâdigâr-ı hayat-ı kalbîsi
Doldururdu bu lâne-i hevesi!

Kim bilir hangi pür-tarab ruhun
Yıkılan âşiyânda mahfidi
Râz-ı aşkîsi, râz-ı ümmîdi?...

Yıkılan lânelere birlikte
Dökülür âb u hâke yapraklar;
Na’ş-ı evrak ile dolar laklar...

Rûhu bâzû-yı bâd-ı hâlikte,
Ömr-i nâçizi gam-zedâ-yı ziyâ’,
Dökülür berg-mürde, lâl-i vedâ’.

O sararmış giyâh, o yapraklar
Bûse-i elvedâa nâ-kadir
Hasta, fırkat-resîde leblerdir...

Dökülürken hep, âh o yapraklar
Gamlı hemşireler gibi araşır;
Öyle hemşireler ki gam yaraşır…

Bu düşenler birer nahîf eldir.
Öyle eller ki tâlib-i rikkat,
Taleb-i rahm için eder hareket;

Öyler eller ki tavrı mühmeldir.
Gösterir âsumanı hâke düşer,
Emel-i arş ile helâke düşer.

Her taraf sisli, her taraf birden
Sanki der-beste-i nikab-ı buhar,
O nikab arkasında girye-nisâr.

Asuman bir sahîfe-i âhen.
Sisler üstünde âftâb-ı hazîn
Bir büyük dâne dürrc-i hûnîn...

Bir nikab-ı esef cebininde.
Her bulut bir hayal-i gam-dîde
Ki leb-i tesliyetle rencide...

Dağların sine-i hazininde,
Nevbaharın hayat-ı dil-rişi
Düşünür zahm-ı arzı tefrişi...

Bir küçük katre, şebnem-i mâtem
Mevsimin her yerinde lerzandır;
Her taraf gizli yaşla giryandır...

Her hıyabanda ser-be-dest-i elem.
Gizlice mâder-i sükût inler;
Eder ervahı ra’şedâr-ı keder.

Senenin cismi muhtazır gibidir
Şu mesâfât-ı bi-nihayette
Bister-i vâsi-i tabiatte...

Bu dram şimdi muntazır gibidir
Perde-i beıfin anca inmesine.
Kışın âsâyiş-i mukaddesine...

Yeter artık nezâremiz güzelim,
O senin mevti görmemiş dîden
Korkarım incinir bu rü’yetten;

Gel, bahar-ı hayali seyredelim..


Tahlil
Bu şiirde de (Temâşâ-yı Leyâl de olduğu gibi) sevgiliye bir davet vardır. Sevgili, burada sonbaharın seyrine davet edilir. Her iki şiir, kompozisyon bakımından birbirine benzer, birbirlerini tamamlar.
Bu şiir, sonbaharı çeşitli yönleriyle okura hissettirir.
Sonbahar, kötümser için çok kullanışlı bir semboldür; bahar ve yaz aylarının tabiat güzellikleri bu mevsimde solmaya başlar, işte bu temel motif, sonbaharın Servet-i Fünûn şiirinde çok fazla kullanılmasının nedenidir. Bütün Servet-i Fünûncularda bu kötümser hava mevcuttur. Yazdıkları romanlar mutlu değil trajik sonla biter; şiirlerinde elem/keder baskın tema olarak karşımıza çıkar.
Cenap Şahabettin, sonbahar manzarası karşısında ilkin tabiat varlıkları arasındaki ayrılığa işaret eder. Bütün âlem veda halindedir.
Tabiat, zaaf ve kuvvetsizlikten diz çökmüş bir halde tasavvur edilir. Şiirde bu, dua jestiyle belli edilir (Za’f ile diz çöken tabîatten / Yükselir bir fecî vaz’-ı duâ).
Bu dua da gizli bir hıçkırık, bir rica vardır ve bu duanın sessizliğine tezat teşkil eder. Ayrıca dua jesti Hıristiyanlara özgü dua eylemini resmetmektedir (Hıristiyanlar haç veya İsa figürü önünde diz çökerek dua ederler).
İlerleyen dizelerde sonbahar sesleri karşımıza çıkar. Sonbaharda rüzgârın sesleri duyulur. Rüzgârın haşin seslerini öksürük tasavvuru ile ifade eder (…işte bâd-ı hazân / Müteverrim misâli öksürüyor). Geçmiş ilkbaharın hatırası, sonbaharın göğsünde elemli bir öksürükle yankılanmaktadır.
Yaprakları dökülen, kırılan dallarla birlikte kuş yuvaları da bozulmaktadır. Sonbahar işte bu denli ayrılık, yıkım ve veda doludur. Dökülen sonbahar yaprakları elveda diyemeyecek kadar takatsizdir. Şair, yaprakları hastanın dudaklarına benzetir; tabiat bu haliyle ölüm döşeğindeki bir hasta gibidir.
Bu hasta yapraklar gamlı kardeşler gibi dökülürken birbirlerini görmek isterler.
Yaprakların düşün anında şair yine tezat sanatını kullanır; yapraklar göğe yükselecek gibi resmedilir (gökyüzü, edebiyatta ebediyeti temsil eder) ancak buna zıt/tezat olarak yere düşerler.
Bundan sonra tabiatın uzak ufuklarına yönelir şair (Asuman bir sahîfe-i âhen. /
Sisler üstünde âftâb-ı hazîn / Bir büyük dâne dürrc-i hûnîn...) Gökyüzü burada demirden bir levha olarak takdim edilir. Sislerin üzerinde güneş hüzünlü, kanlı bir inci tanesi gibi durur. Kanla birlikte manzaraya trajik unsur da katılmış olur. Uzakta, dağların hüzünlü göğsünde ilkbahardan geriye kalanlar gizlidir.
Havadaki çiy taneleri, matem şebnemleri, şairin tasavvurunda sonbaharın hüznüne katılan gözyaşlarıdır.
Her ağaçlıklı yolda sessizliğin annesi gizlice ağlamaktadır (Her hıyabanda ser-be-dest-i elem. / Gizlice mâder-i sükût inler;). Şair burada batı edebiyatında ve mitolojisinde karşımıza orman perilerine öykünmektedir.
Şiirin sonunda zamana atıf yapılır; yılın son aylarıdır ve bu mevsimde ölmekte olan, aynı zamanda sonuna yaklaşmış olunan yıldır. Yakında gelecek olan kış, bu hazin manzaranın üzerine örtülecek olan perde olarak tasvir edilir.

Şiirin sonunda sevgiliye dönerek manzaraya bakmaya ara vermeyi teklif eder; sevgilinin gözleri hiç bu kadar ölümü bir arada görmediği belki de incinecektir. Buradan uzaklaşıp hayaldeki bahara yönelmeyi teklif ederek şiiri bitirir. 

1 yorum:

  1. Ey benim, ey hazân
    -likâ güzelim,
    Bir dimağî vedâd ü ref’etle
    Kalalım ser
    -be
    -ser tabîatl

    YanıtlaSil