Nakarat
Bu sabah şiddetli bir baş ağrısıyla uyandım.
Acaba hayale benzeyen bir hakikat yok mudur? Olsaydı mutlaka
saadet de olacaktı.
Birbirine benzeyen vakasız boş günler kadar insanı bitiren
azap olamaz.
Faziletli olmak insanın elinde değildir. Fakat kim isterse
namuslu olabilir. Bu, ihtiyarî bir şeydir!
Naş, naş
Çarigrad naş...
Ben... eşkıya takibine, eşkıyaya dair haberler edinmeğe
memur genç zabit, neler düşünüyor, nelerle uğraşıyor, neler yazıyorum. Evet,
taraçadaki kızla işi azıttık!
Kim bilir bu ‘naş’ ne demek? Hep bana bakarak tekrarlamasına
bakılırsa bir hitap olmalı. “Seni çok seviyorum, senin için ölüyorum!” demek
olmalı. Yahut da bunlara yakın bir şey!
Hizmetçimle silahlı mekkâreciden başka köyde asker
kalmamıştı.
…kız yoktu.
Sordum: “Burada bir kız var, biliyor musun?”
Hayalimde tercüme ettiğim bu oynak aşk neşidesinin
güftesini, giderayak, şu ihtiyara tercüme ettirmek fikri birdenbire zihnimi
sarstı.
“Hâşâ efendim” dedi, “bizim köyümüzde bunu kimse söylemez!
Biz bunu kabul etmeyiz.”
“Şu komşunun kızını nasıl bilirsin çorbacı?” dedim.
“Hangisini?”
“Rada’yı.”
“Onu bilmem ama, babası iyi adam değildi.”
“Nasıl iyi adam değildi?”
“Kilisede papazken kalktı, bir gün komita oldu. Geçen sene
Velmefçe’de vuruldu.”
“Çarigrad ne?”
“İstanbul... !”
Ben ona neler düşünerek bakıyordum. O bana ne söylüyordu. O,
benim için en büyük bir küfrü ederken ben, Türk zabiti, onun iri vücudundan,
mavi ateş gözlerinden, geniş kalçalarından, şuh ellerinden başka bir şey
görmüyor, ettiği ağır küfrü tatlı bir aşk neşidesi sanıyor, hatta nakaratını
onunla beraber, bir ağızdan, tekrarlıyordum.
Yeni Mecmua, C. 3,
Sayı: 63, 3 Teşrîn-i evvel [Ekim] 1918, s. 216-220.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder