Nadan
İstanbul üç gündür sis içindeydi.
İhtiyar padişah, artık mermer havuzlu küçük bahçenin lâle
tarhlarını bile göremiyor…
Yeniçeriler kazan devirmişler,
Bu korkunç buhranın önünü alacak bir adam yoktu. Son ümit
“Köse Vezir”deydi.
…padişah, işte şimdi onu çağırtmıştı. Mührünü ona verecekti.
“Beni affedin padişahım” dedi, “ben artık devlet işine
karışmamayı ahdettim…
Padişah: “Kaldırın şunu!” diye bağırdı.
Padişah, böyle Hak’tan başka hiçbir kuvvete baş eğmeyen bir
adama mührünü nasıl kabul ettirecekti?
“Çabuk bir nadan buldurulsun. Onun yanına kapatılsın.” dedi.
Nihayet Karamusalı meralarında gayet cahil, gayet akılsız,
gayet aksi, hâsılı gayet nadan bir çoban buldular.
Bir ay geçti. Nadan çoban kavalı da bıraktı. Hiç ses
çıkarmıyor, zindan arkadaşı gibi pinekliyor, susuyordu.
... Bir sabah Köse Vezir bu koca herifin hüngür hüngür
ağladığını gördü.
“Benim sürümde bir kösemenim vardı. Senin yüzüne baktıkça o
hatırıma geliyor da... İşte onun için ağlıyorum.”
“Efendimize arz edin. Mühr-i hümayunlarını kabul ettim”
dedi.
Vakit, Sayı: 202, 11
Mayıs 1918, s. 3.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder