22 Aralık 2011 Perşembe

Yeni Türk Edebiyatına Giriş

Yeni Türk Edebiyatına Giriş (I)

(Ünite I)
Edebiyat dili, dilin ses ve anlam zenginliğini kullanarak eser ortaya koymayı amaçlar. Bunu yaparken mecaz ve semboller en sık başvurulan biçimlerdir.
Bilim olarak edebiyat, içerik ve anlamından önce konum itibariyle ilgililerini meşgul eder; edebiyatın ne tür bilim olarak tasnif edileceği sorusu bu noktada karşımıza çıkar ki bunun edebiyatla ilgisi sorulan sorunun gülünçlüğü nispetindedir.
Edebiyat eserlerinin tasnifinde de çok çeşitli başlıklar önerilmekle birlikte, eserin malzemesi dil olduğu için, yazıldığı dilde eser tasnifi akla ya(t)kın görünmektedir.

Edebiyatın dili kullanıyor olması, edebiyat bilimini incelerken, sosyal bilimlerle olan ilişkisini ön planda tutmamızı gerektirir.
Edebiyat ve hayat, karşılıklı olarak birbirlerini etkilemektedirler.
Edebiyat eserinin nitelikleri incelendiğinde eser sahibinin ait olduğu milletin sahip olduğu kültürel değerlerin eserdeki yansımaları dikkate alınır.
Eser sahibi, yaşadığı toplumun güncel sorunlarına, ekonomik ve sosyal değişimlerine tanıklık eder ve belli ölçüde bu değişimlerin yansımaları eserine nüfuz eder. Yaşanan coğrafyadaki değişimler edebiyat eselerinde de değişimlere neden olur(etkileşimin detay ve kapsamı nispetinde).

Türk Edebiyat Tarihi’nin kurucusu Fuat Köprülü (1890-1966)
Türk edebiyatı üç dönemde incelenebilir:
a)      İslam öncesi Türk edebiyatı
b)      İslami dönem Türk edebiyatı
c)      Batı etkisindeki Türk edebiyatı

Türklerin en eski dönem edebiyatı sözlü ve yazılı olmak üzere iki alt kategoride incelenir.
Bilinen en eski Türkçe şiir MÖ 119 tarihli bir ağıttır.
Eski Türk edebiyatı sözlü edebiyat eserleri; destan, koşug, sagu ve sav’lardan oluşur.
Sözlü edebiyat eserlerinin şairlerine şaman, baksı, ozan ve oyun denilmektedir.
Bu şairler, şiirlerini genellikle kopuz adı verilen bir saz eşliğinde söylerlerdi.

Yazılı edebiyatımızın ilk örnekleri tabletlerdir. MÖ. 4. Yüzyıla ait olan Tiyanşan Yazıtları kitabe türünün edebiyatımızdaki ilk örneği olarak kabul edilir. Orhun Yazıtları’nın ilki 720 tarihlidir. Orhun Yazıtları, 4+3’lük hece vezniyle yazılmıştır.
Bu kitabelerde ismi geçen (Aprınçur Tigin) Yolluğ Tigin ilk Türk şairi olarak kabul edilir.

İslami Dönem Türk Edebiyatı’nın ilk büyük eseri Yusuf Has Hacip’e ait olan Kutadgu Bilig’dir. Türk devlet geleneğini ve sosyal yaşamını anlatır.
11. Yüzyılda, Kaşgarlı Mahmud’un hazırladığı, Divan-ı Lügati’t-Türk, ilk sözlüğümüzdür.
Edip Ahmet Yükneki’nin Atabetü’l Hakayık ve Ahmet Yesevi’nin Divan-ı Hikmet’i 12. Yüzyılda yazılmışlardır.

İslami dönem, (a) halk, (b) tekke/tasavvuf ve (c) divan edebiyatı olmak üzere üç başlıkta incelenir.

Şeyhi ve Hoca Dehhani ile başlayan divan edebiyatının ilk örnekleri Aşık Paşa ve Ahmet Paşa’ya aittir. Şeyhi’nin Harname’si manzum bir hicivdir.
Divan şiirinin klasik dönemi, Hayali, Necati ve Baki ile zirvesine ulaşır.

Fuzuli -> Lirizm
Nef’i -> Hivic
Nedim -> Romantizm
Nabi -> Düşünce
Şeyh Galip -> Sembolizmiyle öne çıkar.

Şiirin gölgesinde kalmışsalarda mensur eserleriyle tanınan isimler, Evliya Çelebi, Katip Çelebi ve Naima dönemin diğer önemli edebiyatçıları olarak kabul edilir.

Yeni Türk Edebiyatı, 1839’da Tanzimat’ın ilanıyla başlayan batılılaşma sürecinde gelişme gösterdi. İbrahim Şinasi’nin edebi faaliyetleriyle başladığı kabul edilir.
Tercüme odası 1821
Kaime (ilk kağıt para) 1841
Islahat Fermanı 1856
Genç Osmanlılar à Ali Suavi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Mithat Paşa
Meşrutiyet 1876
Duyun-i Umumi 1881
İttihat ve Terakki kuruldu à 1889
II. Meşrutiyet 1908
Batılılaşma yolundaki çalışmalar kapsamında 1831 yılında Takvim-i Vekayi açıldı.
İlk özel gazete ise Tercüman-ı Ahval adıyla Agah Efendi ve Şinasi tarafından 1860 yılında açıldı.
Şair Evlenmesi à İlk tefrika roman
Münif Paşa’nın çıkardığı Mecmua-i Fünûn à İlk dergi

Tanzimat Edebiyatı (1859-1896)
Servet-i Fünûn topluluğu (1896-1901)
2. dönem – Fecr-i Âtî (1909-1912)
Milli Edebiyat (1911-1923)
Çağdaş Türk Edebiyatı (1940 sonrası)

Yenileşme döneminin ilk kuşağının sanatçıları:
Şinasi
Ziya Paşa
Namık Kemal

İkinci uşak yenilikçiler:
Recaizade Mahmut Ekrem ile birlikte edebiyatta topluma mesaj vermenin arka plana itildiği, bunun yerine estetik kaygıların öne çıktığı gözlemlenir.
Yenileşme döneminin en büyük şairi Abdülhak Hamit’tir (1852-1937)
Muallim Naci (klasik tarzı savunur) Ömer’in Çocukluğu adlı eseri önemli bir otobiyografi örneği.

Şemseddin SâmîTaaşşuk-ı Talat ve Fitnat à İlk türkçe roman (1872)

Nabizade NazımKarabibik à İlk gerçekçi roman (1890)

Namık KemalCezmi à İlk tarihi roman (1891)

Servet-i Fünûn şairleri eskiyi terk ederek Batı tarzında eserler neşretmiştir.
Topluluğun en büyük romancısı Halit Ziya’dır. Mai ve Siyah (1897), Aşk-ı Memnû (1900)
Mehmet Rauf à Eylül -> 1901

Hüseyin Rahmi, bu topluluktan ayrılarak mizahi romanlar yazarak ilk natüralist yazarımız olmuş; Mehmet Emin hamasi şiirleriyle yeni bir çığır açmış; Mehmet Akif ilk döneminde realist ve toplumcu şiiri benimsemiştir.

Servet-i Fünûn dergisinin kapanmasından sonra bir gurup edebiyatçı sanat için sanat anlayışını benimseyerek Fecr-i Ati adı altında akım kurmaya çalışmış.

Türkçülük akımının gelişmeye başlamasından sonra Genç Kalemler dergisinde Ömer Seyfettin ve Ali Canip’in başını çektiği bir gurup, dilin sadeleşmesi yönünde ciddi bir tartışma başlatmış.

Geleneksel şiirimizle Batı tarzının bir sentezini eserlerinde ortaya koyan Yahya Kemal kendine özel tarzıyla önemli eserler üretti.

Milli Edebiyat döneminin önemli yazarları; Yakup Kadri, Halide Edip ve Reşat Nuri’dir.

Necip Fazıl ve Nazım Hikmet, bu dönemin önemli şairleridir.

Hece vezniyle şiirler yazmaya devam eden diğer önemli şairlerimiz; Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Kutsi Tecer ve Ahmet Hamdi Tanpınar’dır.

Şiirimizde devrimi gerçekleştiren ise Orhan Veli’dir.
Garip Hareketinden sonra İkinci Yeni şairleri öne çıkar; Ece Ayhan, Edip Cansever, Turgut Uyar ve Cemal Süreya bu dönemin önde gelen isimleridir.
İsmet Özel toplumcu söylemi, Cahit Zarifoğlu ise şiirindeki mistik unsurlarla göze çarpar.


(Ünite 2)
Türk Edebiyatı, Batı edebiyatı, divan edebiyatı ve halk edebiyatından beslenir.

Namık Kemal, geleneksel edebiyatı
1-      Akla ve tabiata aykırı bir hayal dünyasına sahip olması
2-      Ahlaka aykırı olması
3-      Topluma yararı bulunmaması
4-      İran edebiyatı taklidi olmasından dolayı eleştirir.

Recaizade Mehmut Ekrem à Talim-i Edebiyat (1879) ilk kuramsal edebiyat kitabı.
Kitabında insanı merkeze alan estetik nazariyesi Muallim Naci ile eski-yeni tartışmasına girmesine neden olur.

Divan şiirinde kafiyeler göze hitap ederdi, fonetiği savunanlar Servet-i Fünûn çatısı altında bu kurala karşı tavır takındılar.

Yahya Kemal, tek başına neoklasik tarzı yaratmıştır.

Şinasi’nin Tercüme-i Manzume adlı eseri ilk çeviri eserdir. (1859)

Ethem Pertev Paşa’nın Tıfl-ı Naîm adlı eseri Victor Hugo çevirisidir (1870).

Abdülhak Hamit à Makber adlı şiiriyle Ottova rima’yı nazım şekli olarak şiirimize kazandırır.

İlk roman tercümesi; Yusuf Kamil Paşa tarafından yapılan Fenelon’a ait Telemak romanıdır (1862).

Beşir Fuat’ın Victor Hugo (1885) adlı eseri realist yazarları tanımamızı sağladı ve realist yazarların eserleri çevrilmeye başlandı.

Ahmet Lütfi Efendi Hikâye-i Robenson adıyla Robinson Crusoe çevirisini yapmıştır (1864).

Teodor Kasap -> Monte Cristo çevirisini yapıp yayınlamıştır (1871).

Mahmut Nedim 1872 yılında Gülliver’in Seyahatnamesi’ni tercüme edip yayınladı

Münif Paşa’nın Muhaverat-ı Hikemiyye adlı eseri Voltaire, Fenelon ve Fontenelle’den seçilmiş pasajları kapsamaktadır (1859).

Yakup Kadri ve Yahya Kemal Nev-Yunanilik adı altında bir akım oluşturmaya çalışır – 1912
1940 yılından sonra Hasan Ali Yücel’in maarif vekili olmasıyla birlikte çeviri faaliyetleri hız kazanır, Tercüme Dergisi bu çalışmalarda önemli bir yer tutar.

Çeviri faaliyetleriyle birlikte Azra Erhat, Halikarnas Balıkçısı ve Sebahattin Eyuboğlu bigi yazarlar Mavi Anadolucular adıyla anılır.

Şinasi à Şiirlerinde akıl kavramını öne çıkarır.
Dini düşünceye karşı şiirleriyle Tevfik Fikret, isminden söz ettirir.
Âkif Paşa’nın Adem Kasidesi yokluk kavramı etrafında dönüp durur. Ziya Paşa da benzer bir inanç bunalımı içerisindedir.
Abdülhak Hamit’in şiirlerinde de gel/gitler gözlemlenir -> Makber

Materyalizm hakkındaki ilk fikirlere Ahmet Mithat Efendi’nin Dağarcık (1872) adlı dergideki yazılarında rastlanır.
Konuyu gündeme taşıyan ise Beşir Fuad olmuştur.

Batıcılık ve Türkçülük gibi akımlara bir tepki olarak ortaya çıkan İslamcılık akımının yayın organları Sırat-ı Mustakim ve Sebilürreşat dergileridir.

(Ünite 3)
Tanzimat döneminde biçimde çok fazla değişiklik gözlemlenmezken içerikte değişen sosyal ve kültürel koşullar kendine yer bulur.

Yeni Türk Edebiyatı, Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra, Sadullah Paşa, Akif Paşa, Ahmet Cevdet Paşa ve İbrahim Şinasi Efendi gibi isimlerin öncülüğünde oluşmaya başlar.

Lâle Devri’ni Batılılaşma hareketlerinin başlangıcı olarak kabul edebiliriz. (1718-1730)

Batılılaşma çabaları
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa öncülüğünde kurulan Tercüme Heyeti,
Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Paris Sefaretnamesi (1721-)
Mehmet Sait Çelebi ve İbrahim Müteferrika’nın 1726 da kurdukları matbaa.
Askerlik alanında yapılan yenilikler.

1793 yılında Londra’da elçilik kurduk.
Aydınlanmayla birlikte dilimize katılan kavramlar; hürriyet, müsâvat/eşitlik, uhuvvet/kardeşlik…

1838 tarihli Balta Limanı Antlaşması’nın maddelerini hukuki zemine taşımak amacıyla İngilizlerin baskıları sonucunda Tanzimat Fermanı ilan edilir (3 Kasım 1839).

1824 yılında II. Mahmut, ilköğrenimi zorunlu hale getirdi.
1832 yılında Tercüme Odası’nı kurdu
1846 yılında Mekâtib-i Umûmiyye Nezareti kuruldu.
1851’de encümen-i daniş kuruldu.

Tercüme odası ve encümen-i daniş, yeni edebiyatın ortaya çıkmasına ciddi katkı sağladı.

Tanzimat dönemi edebiyatçılarının hepsi tercüme odaları/kalemlerde çalışmışlardır.

Encümen-Daniş’in ilk icraatı à Ahmet Cevdet Paşa ve Fuat Paşa’nın birlikte yazdıkları Kavaid-i Osmaniye’dir.

Mustafa Reşit Paşa’nın konağı edebiyatımızın oluşmasında önemli bir yere sahiptir.
Dönemin edebiyatçılarından Ali Paşa, Fuat Paşa, Ahmet Vefik Paşa, Ahmet Mithat Paşa, Şinasi ve Ziya Paşa hep bu konakta yetişmişlerdir.

Dönemin edebiyatçıları aynı zamanda gazeteciydiler.

Osmanlı topraklarında çıkarılan ilk gazete 1828 yılında Mısır’da Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın çıkardığı Vekâyi-i Mısriyye’dir.

II. Mahmut hemen harekete geçerek Le Moniteur Ottoman isimli resmi bir gazete çıkartır, akabinde de Takvim-i Vekayi çıkmaya başlar (1831).

Ceride-i Havadis (1840) – William Churchill
İlk yarı resmi Türk gazetesidir. İlk muhabir, ilk ek neşri (Ruzname/Ruzname-i Ceride-i Havadis), ansiklopedik bilgiler, tıbbi bilgiler, ölüm ilanları, tefrikalar, okuyucu mektupları ve savaş muhabirliği bu gazete ile ülke topraklarına girdi.

Tercüman-ı Ahval (1860)
22 Ekim 1860 tarihinde, Agah Efendi ile Şinasi’nin birlikte çıkardıkları ilk özel gazetedir.

Tasvir-i Efkar (1862)
Şinasi tarafından çıkartıldı.
Namık Kemal, 200. Sayısından itibaren bu gazetede yazmaya başlar. Şinasi, 1865 yılında gazeteyi Namık Kemal’e bırakır. Namık Kemal, 1867 yılında gazeteyi Recaizade Mahmut Ekrem’e bırakır.

Münif Paşa -> Mecmua-i Fünûn (1862)
Ali Suavi -> Muhbir (1867)
Ali Reşit ve Filip -> Terakki (1868)
Namık Kemal & Ziya Paşa -> Hürriyet (1868)
Basiretçi Ali Efendi -> Basiret (1870)
Teodor Kasap -> Diyojen (1870) à İlk mizah gazetesi
Namık Kemal & Reşat, Nuri, Ebuzziya, Mahir -> İbret (1872)

(Ünite 4)
Tıfl-ı Naim çevirisi ile birlikte şiirimize katılan ottova-rima (sekiz mısralı nazım şekli) ilerleyen yıllarda Abdülhak Hamit’in Makber adlı şiirinde karşımıza çıkar.

Recaizade Mahmut Ekrem à Takdir-i Elhan’da “…her güzel şey şiirdir” der ve geleneksel şiirin katı kurallarına meydan okur.

Tanzimat dönemi şiiri, temaları bakımında birlik göstermez; Şinasi à Klasik, Namık Kemal à Romantik, Ziya Paşa à Felsefi şiirler yazar.

Her üç şair de şiir dilini gündelik dile yaklaştırmaya çalışırlar ancak çabaları yeterli olmaz.

Encümen-i Şuarâ
Eskiye bağlı bir şiir topluluğudur (1861).
Hersekli Arif Hikmet Bey’in Laleli’deki evinde her Salı toplantılar yapılırdı, Leskofçalı Galip’in idare ettiği toplantılara Namık Kemal, Ziya Paşa gibi isimlerde katılırdı.

Letaif-i Rivâyat – Ahmet Mithat Efendi’nin yayınladığı bu eser Türk hikayeciliğinin başlangıcı olarak kabul edilir(1870).

Şemseddin SâmîTaaşşuk-ı Talat ve Fitnat 1872/73 yıllarında Hadika gazetesinde tefrika edildi.

Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası 1885 yılında Servet-i Fünûn dergisinde resimli olarak tefrika edilmiştir. İlk realist Türk romanıdır.

Samipaşazade Sezai’nin 1888 tarihli Següzeşt’i dönemin çarpıcı romanlarındandır. Esaret gibi güncel bir konunun işlenmiş olması bakımından önemlidir.

Nabizade Nazım’ın 1890 tarihli Karabibik adlı eseri ilk köy romanıdır.

1868 yılında Gedikpaşa tiyatrosunda Türkçe temsiller gösterilir.

İbrahim Şinasi’nin Şair Evlenmesi (1859) ilk tiyatro eserimizdir.

Ali Haydar ilk trajedi yazarı
Namık Kemal, ilk tiyatro kuramcısı,

Eleştiri alanında Şinasi’den sonra karşımıza çıkan ilk isim Namık Kemal’dir.
Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit ve Recaizade Mehmut Ekrem diğer isimlerdir.

(Ünite 5)
Temalar,

Kahramanlık -> Namık Kemal
Devlet büyüklerini övme -> Şinasi’nin Mustafa Reşit Paşa için yazdıkları
Devlet büyüklerini yerme -> Şinasi ve Ziya Paşa
Dini temalar -> Şinasi
Gönül / Akıl -> Şinasi, Namık Kemal

Yeni Temalar,
Görücü usulüyle evlenme
Şinasi -> Şair Evlenmesi’nde, Şemsettin Sami -> Taaşuk-ı Talat ve Fitnat’ta…
Esaret -> Hürriyet
Namık Kemal -> Şiirlerinde, Samipaşazade Sezai -> Seegüzeşt’de, Ahmet Mithat Efendi -> Hikayelerinde…
Eğitim
Şemsettin Sami (TTF), kız çocuklarının okutulması, Namık Kemal (İntibah) çocuk eğitimi, Mizancı Murat (Turfanda mı Yoksa Turfa Mı, 1890) eğitim alanındaki çalışmaların yetersizliğinden…
Vatan (yahut Namık Kemal)
Tarih (yahut Namık Kemal)
İnce hastalık
Namık Kemal (Zavallı Çocuk), Recaizade Mahmut Ekrem (Vuslat), Abdülhak Hamit (İçli Kız)…
Yokluk à Akıf Paşa
Tabiat à Abdülhak Hamit
Dış ülke izlenimleri à Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi
Köy Hayatı à Nabizade Nazım (Karabibik), Ahmet Mithat Efendi (Bahtiyarlık)

(Ünite 6)
Nazım Şekilleri
Arapçada kapı anahtarlarından her birine mısra denir.
İslamiyetten önceki nazım şeklimiz dörtlüktür, İslamiyetten sonra Acem etkisi baş gösterir ve beyitler şiirimize hakim olur.
Şiirde şekil güzelliği üzerinde en çok kafa patlatanlar parnasyenlerdir.
Formalizm à salt dil ahengi ve biçimle ilgilenen şiir akımı.

Batı edebiyatından alınan nazım şekilleri
Düz kafiyeli nazım şekilleri à Couplet -> Mesneviye benzer, vezin serbestliği vardır. Beyitler kendi aralarında kafiyelidir.

Üçlükler
Vilanel à Köy türküleri, 1. Üçlüğün ilk ve son mısraı diğer üçlüklerde nakarat gibi tekrar edilir,
Terza rima à Üç mısralı bendler ve sonda yer alan bağımsız bir mısradan meydana gelir.
Terner à Aynı cinsten kafiyeli bentlerden oluşur. Her bent kendi içinde kafiyelidir.

Dörtlükler
Çapraz kafiyeli -> Rime croisee à Bent sınırı yok, kafiye düzeni abab, cdcd…
Yarı çapraz kafiyeli -> xaxa, xbxb…
Sarma kafiyeli -> Rime embrassee à abba, cddc…
Pantun à ilk mısra şiirin sonunda tekrar edilir. Dörtlüklerin 2 ve 3. Mısraları kendilerinden sonra gelen dörtlüğün 1. ve 3. Mısraı olarak tekrarlanır. 1. beyitte öznel 2. Beyitte nesnel tasvir yapılır.  İlk dörtlük, ikisi kapalı ikisi açık olmak üzere çapraz kafiyelidir.
Rondel à 4+4+5= 13 mısralık 3 bendden oluşur. 1. bendin ilk mısrası, 2. bendde 3. mısra ve şiirin son mısrası olarak tekrarlanır. 1. Bend abba şeklinde sarma, 2. Bend abab şeklinde çapraz kafiyelidir. 3. Bend yine sarma kafiyelidir.
Rime-plat à serberst bir tarzdır, aabb, ccdd, eeff şeklinde kafiyelenir.
Sekizlikler
Ottova rima à kafiye düzeni abababcc şeklindedir. İtalyan edebiyatında ortaya çıkmıştır.
Ethem Pertev Paşa’nın Tıfl-ı Naim çevirisiyle birlikte edebiyatımıza girmiştir.
Triyole -> Triolet àÜçleme demektir. 1. Mısra, 4 ve 7. Mısrada tekrar edilir. Bendin 2. Mısraı, son mısra olarak tekrar edilir. Kafiye düzeni, abaaabab

Mısra sayısı farklı olanlar
Sone à 2 dörtlük ve 2 üçlükten oluşan dört bend ve 14 mısradan oluşur. Kafiyeleri 1 açık 1 kapalıdır. Heksametron denilen bir vezinle yazılır.
Rondo (rondeau) à 3 bend ve 15 mısradan oluşur. 2 ve 3. Bendlerin son mısraları birer kelimeli müstezattır. Kullanılan müstezat, şiirin ilk sözcüğüdür.
Balad -> Ballade à Halk şarkıları, mısra sayısı ilk mısradaki hece sayısı kadardır. 4 bendden oluşur. İlk mısra 8 heceli ise bendler 8+8+8+4 şeklindedir. İlk bendin son mısraı diğer bendlerin de son mısraı olarak tekrar edilir. Kafiye düzeni ababbcbc ve bcbc şeklindedir.

(Ünite 7)



Ses ve ahnek unsurları şiirde güzellik duygusunu veren/oluşturan etkenlerin başında gelir.

Hecelerin sayı bakımından veya açık-kapalı, uzun-kısa oluşlarına göre birbirine denk olmasını sağlayan araca vezin (ölçü) denir.

Aruz, hecelerin uzunluk ve kısalıklarına dayanan nazım ölçüsü demektir.
Arapça’nın hece yapısında bulunan uzun ve ksıa sesler bu veznin temelini oluşturur. Hecelerin uzunluk-kısalık özellikleri göz önünde bulundurularak oluşan parçalara “tef’ile” veya “cüz”denir. Her dizede işte bu tef’ile veya cüz denilen parçalardan en az dördünün bir araya gelmesiyle vezin kalıpları ortaya çıkar. Aruzla yazılmış bir dizeyi veznin parçalarına ayırmaya “takti” denir.
Bu kalıpların sınıflandırılması ise “bahir” ve “daire” denilen aruz sistemini oluşturur. Bu sisteme göre Araplarda 19 bahir, 6 daire; İran ve Türklerde ise 14 bahir 4 daire bulunur.

Türkçede uzun hece bulunmaması nedeniyle imale denilen ve bir vezin kusuru kabul edilen işlemle bir çok hece uzatılarak kullanılmıştır.

Abdülhak Hamit Tarhan biçim ve içerikte cesur denemelere girişmiş, gelenekte olmayan vezin kalıpları uydurmaya çalışmıştır.

Klasik ebiyatta aruzun bir-iki kalıbında, biru uzun, diğeri kısa dizelerle kurallı olarak kullanılan müstezat biçimi, Edebiyat-ı Cedide (Servet-i Fünûn) şairleri tarafından aruzun hemen her kalıbında uzun-kısa dizelerin belli bir kurala bağlı olmaksızın kullanılması yoluyla genişletilmiş ve buna serbest müstezat denilmiştir.
Divan edebiyatında da hece veznini kullanan şairlere rastlanmaktadır; 16. yüzyılda Usulî, 18. Yüzyılda Nedim ve Şeyh Galip hece vezniyle şiirler yazmışlardır.

Yei Türk edebiyatında ise Âkif Paşa ve Ethem Pertev Paşa, hece vezninin Tanzimat’tan sonraki yıllarda ilgiyi üzerinde toplamasına sebep olmuşlardır.

 Halk edebiyatına duyulan ilgi, verilen önem, dönemin sanatçılarının teorik olarak hece veznine yönelmesini sağlamış ancak uygulamada yeterli örnek ortaya koyulmamıştır.

Özellikle Ziya Gökalp’in çabalarıyla hece vezni Cumhuriyet’ten önce edebiyatımızda egemen olmuştur.

Beş Hececiler olarak adlandırılan Enis Behiç, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya, Halit Fahri ve Faruk Nafız, önceleri aruzla şiirler yazmalarına rağmen Ziya Gökalp’in etkisiyle hece vezniyle şiirler yazmaya başlamışlardır.

İster aruz ister hece olsun şiirin vezin bağından kurtulması gerektiğini savunan Nurettin Ferruh (Şiirde Şekiller ve Kafiyeler, 1896) serbest şiirin ilk kuramcısı olarak kabul edilebilir.

Serbest şiir 1930’lu yıllardan itibaren kabul görmeye başladı. Orhan Veli ve arkadaşlarının başlattığı Garip hareketiyle yaygınlaştı. 2. Yeni ile birlikte Tirk şiirine egemen oldu.

Şiirde en az iki dizenin sonunda anlam ve işlev bakımından farklı, ses bakımından aynı olan sözcüklere kafiye denir.
Recaizade Mahmut Ekrem, kafiyenin göz için değil kulak için yapılması gerekitiğini belirttikten sonra bu yöndeki (göz/kulak) tartışma sona erdi.

Divan ve Halk şiirinde önemli bir yeri olan redif, yeni Türk edebiyatında önemini tamamen yitirmiştir.

Aliterasyon
Bir veya birkaç dize içinde ya da metnin tamamında aynı ünsüzlerin tekrarlanmasıdır.

Asonans
Dize içinde veya dizelerin arasında aynı ünlülerin tekrarlanmasına denir.



(Ünite 8)

Kuram
Belli bir alanı kavranabilir hale getirmek amacıyla yöntemli ve tutarlı bir biçimde ortaya konmuş olan düşünce bütününe denir.

Theoria sözcüğü Batı dillerinde kavramın kökenini oluşturur.
(Theoria) Özgür, zorunlu olmayan, pratik hiçbir amaç gütmeyen, salt bilgi edinme anlamını kazanmıştır.

Edebiyat kuramı, edebiyatın tanımından başlayarak, mahiyetini ilkelerini, kategorilerini, ölçülerini, edebi değer ve yöntem sorunlarını, amacının ve işlevinin ne olduğunu, gerçekle, toplumla ve insanla ilişkisinin niteliğini; edebi eserin ortaya çıkış koşullarını konu edinen bütüncül yaklaşımlardır.
Aristoteles’in Poetika’sı bu alanda yazılmış ilk eserdir.

Eserin ortaya çıkışını sağlayan kuramsal arka planın anlaşılması, onun çözümlenmesinde yardımcı olur.

Yeni Türk edebiyatı, kuramsal zemin bakımından homojen değildir.
İlk kışakta Şinasi pozitivist felsefeden, ikinci kuşakta Abdülhak Hamit romantik akımdan etkilenmiştir. İleriki dönemlerde de bu çeşitlilik artarak devam etmiştir.

I.A. Richards, edebiyatçının amacının duygu uyandırmak olduğu tezine dayanarak edebiyat ve gerçek ilişkisinin kurulamayacağını ileri sürer.

Edebi eser karşısında ilk ve en basit tavır “hoşlanmak” ifadesiyle kendisini gösterir.

Bu yaklaşım ölçülebilir, baikaları tarafından da kabul edilebilir bir değer taşımaz. Bu noktada bir edebi eserin değerinin nesnel ölçütlere vurulup vurulamayacağı sorunu ortaya çıkar.

EDEBİYAT KURAMLARI

Eser sadece yazar ve okur arasında  bir bağ kurmaz; aynı zamanda bir toplum içerisinde, ondan etkilenerek oluşur ve bir topluma hitap ederek onu etkiler.
Edebiyat kuramlarını; dışa dönük, yazar merkezli, okur merkezli ve eser merkezli olarak dört başlıkta incelemek mümkündür.

Dışa Dönük Edebiyat Kuramları

Yansıtma Kuramı
Bu anlayışa göre doğa sanatın modelidir.
Dış dünyadaki nesne ile eser arasındaki benzerlik ne kadar fazla ise sanatçının başarısı da o denli fazla kabul edilir. Gerek sanat eseri, gerekse taklit ettiği dış dünya Platon’a göre duyular dünyasına aittir ve değişkendir.
Bu noktada Platon sanatı olumsuzlar.
Aristoteles, sanat olanı değil, mümkün olanı anlatır demektedir.
Platon’un aksine Airstoteles, tragedyalar üzerinden katharsis (arınma) kavramını ortaya atarak sanatın insan duygularını olumlu yönde etkilediğini, dolayısıyla yararlı olduğunu ileri sürdü.
Sanat ve edebiyat, tabiatın aynasıdır.
Bu görüş zaman içinde alt kategorilere ayrışır:
Sanat, varolan görüntüleri yansıtır.
Sanat, geneli ve özü yansıtır.
Sanat, idel olanı yansıtır.

Neoklasikler yansıtma kuramını yeniden yorumlayarak sanatın genel tabiatın yansıtılması ve idealleştirilmiş tabiatın yansıtılması şeklinde iki temel kuram geliştirdiler.

Romantizme tepki olarak ortaya çıkan gerçekçi edebiyat akımı, insanı, toplumu ve tabiatı olduğu gibi sanat eserine aktarma iddiasıyla yansıtma kuramına dayanan bir akımdır.
Yazarın tarafsızlığını reddederek, toplumsal olaylar karşısında yargılayıcı bir tutum takınmasını savunan bir başka gerçekçi anlayış ise “eleştirel gerçeklik” olarak adlandırılmıştır. Gerçekçilik anlayışının üçüncü gurubunu ise “toplumcu gerçeklik” temsil eder ve tarihsel maddeci kurama bağlanır.

Marksist Estetik Kuramı
Toplumcu gerçekçilik, yansıtma kuramının marksist yorumuna dayanır.
Gerçeklikten algıladığı şey, toplumsal bir varlık olarak insan tarafından değer yüklenmiş bir nesnedir.
Plehanov, Troçki, Lunaçerski ve Lukacs’ın eserleriyle ortaya konulmuştur.

Determinizm (Gerekircilik) / Sosyolojik Eleştiri
Edebiyat eserinin üretildiği toplum, çevre ve dönem etkenlerinin önemini vurgular. Önde gelen temsilcileri; Mme de Steal, Sainte Beuve ve Hippolyte Taine’dir.
Bu tür çalışmalarda amaç edebi eseri anlamak değil, eseri toplumu yansıtan bir belge niteliği taşıdığı düşüncesiyle kullanmaktır. Bu görüş, edebiyatı, toplumu oluşturan kurumlardan birisi olarak algılamaktadır.

Tarihçi Eleştiri
Gustave Lanson, tarih metodu yoluyla edebiyat araştırmaları yapmıştır.
Metnin değerlendirilmesinde izlenecek yol, özellikle eski metinler için dönemin kendine özgü dil ve sözlük yapısının, dönemi etkileyen olayların ve kişilerin, eseri etkilemiş olması olası geleneklerin belirlenmesidir.
Bu anlayışı ülkemizde Fuat Köprülü temsil etmiştir.

Arketip Eleştirisi
Jung’a göre edebiyatta karşılaşılan birçok tema aslında insan ırkının yüzyıllarca kuşaktan kuşağa aktarageldiği derinlerde ortak duygu ve istekleri temsil eden sembollerin az çok değişikliklere uğramış biçimleridir.
Bu anlayış edebiyat eserindeki arketipleri araştırmayı benimsemiştir. Bundaki amaç, edebiyat esrerinin niteliğini ve değerini belirlemek değil eser aracılığıyla insanlığın ölümsüz sembollerini ortaya çıkarmaktır.
Cassirer ve Eliade bu anlayışa katkı yapmışlardır.

Yazar Merkezli Kuramlar
Anlatımcılık / Ekspresyonizm
Duygu, anlatımcılığın anahtar kavramıdır.
Sanat eseri, sanatçıların duygularının sonucudur. Sanatı, duygunun dile getirilmesi olarak kabul ederler. Eserr ancak sanatçının yaratıcı kişiliğinin sonucudur.
İki farklı kola ayrılır: Croce ve Collingwood’a göre sanatın özü, yaratma eylemindedir. Yaratma ise duyguların anlatımından ibarettir.
Öte yandan Tolstoy, sanatın bir duyguyu aktarabilme eylemi olduğu görüşündedir.
Anlatımcılık, 20. Yüzyılın başlarında dışavurumculuk terimiyle karşılanan sanat akımının adı oldu. Edebiyatta Trakl, Benn, Döblin, Mann gibi isimlerce temsil edildi. Kısa süre içinde soyut sanata dönüştü.

Psikolojik Eleştiri
Sanatçı ile sanat eseri arasında sıkı bir bağ gören bu anlayış, eserin değerini yazarın yaşantısının ve duygu durumunun araştırılmasında bulur. İki kola ayrılır. A) Eseri aydınlatmak için sanatçının yaşamını ve kişiliğini incelemek, B) sanatçının kişiliğini anlamak için eseri incelemek.
Bu yöntemi ilk olarak ortaya atan Saint Beuve olmakla birlikte asıl gelişimini Freud’a borçludur.

Okur Merkezli Kuramlar
Duygusal Etki Kuramı
Okurun eserden aldığı hazzı öne çıkarır.
Öncüsü, I. A. Richards’dır.
Richards’a göre dil bir yandan bilgi vermek, bir yandan da duyguları anlatmak işleviyle kullanılır. Edebiyatta bu ikici işlev geçerlidir.
Okur, estetik bir nesne olarak üretilen eserin karşısında duyduğu haz ile dengeli ve sağlıklı bir yaşantıya ulaşır.
Estetik değer, eserin kendisinde değil uyandırdığı bu estetik yaşantıdadır.

İzlenimci Eleştiri
Herhangi nesnel bir ölçüt öne sürmeksizin eleştirmenin, okurun eserle kurduğu öznel ilişkiyi okuma yöntemi olarak benimser. En önemli temsilcisi Anatola France’dır.
Eleştirmen eser hakkında konuşurken kendinden söz eder. Öznelliği nedeniyle bu yöntemi denemenin bir türü olarak kabul etmek doğrudur. Ülkemizdeki temsilcisi Nurullah Ataç’tır.

Fenomenoloji, Yorumbilgisi, Alımlama Kuramı
Kavram olarak görünenin arkasında hiçbir şey aranmaması, nesnelerin bizzat kendileri ile ilgilenmek anlamına gelir. Fenomenoloji “anlam” kavramıyla yoğun bir şekilde ilgilenmiştir. Anlam ne nesnel ne de özneldir. Husserl’e göre anlam dilden önce vardır.
Gadamer, Hakikat ve Yöntem adlı çalışmasında özellikle “anlam” açısından modern edebiyat kuramlarının sorunlarını tartışır. Gadamer’e göre dilin anlamı toplumsal bir sorundur.
Fenomenolojik anlayıştan yola çıkan ve daha çok eser üzerinde yoğunlaştığı görülen yorumbilgisinin son aşaması ise okur merkezli bir düşünce olan alımlama estetiği veya alımlama kuramıdır. Önde gelen temsilcileri R. Ingarden, W. Iser ve S. Fish’dir.

Eser Merkezli Kuramlar
Biçimcilik
Biçimcilere göre edebi eser, ele aldığı konu ve içerikle ölçülemez. Eserde içeriği meydana getiren bütün ögeler bir değişime uğrayarak dilin düzenlenmesinde ifadesini bulur. Bu nedenle asıl önemli olan dilin biçimsel olarak ortaya koyduğu organik düzendir. Biçim, eserde yer alan bütün ögelerin birbirine bağlanıp örülerek meydana getirdikleri düzendir.
20. yüzyılın başlarında Anglo-Amerikan ve Rus biçimciliği olarak iki koldan gelişme göstermiştir. Anglo-Amerikan okulun temsilcileri C. Brooks, A. Tate, R. Wellek, A. Warren’dir.
B. Tomaşevski, V. Şklovski, B. Eichenbaum, R. Jacobson gibi Rus biçimcileri ise 1915-1930 yılları arasında Moskova Dilbilim Çevresi ve Şiirsel Dil Araştırmaları Derneği çerçevesinde yaptıkları etkinliklerle diğer branşlardan bağımsız bir edebiyat biliminin mümkün olduğunu ortaya koymaya çalıştılar.
Edebi eserin biçimi alışkanlığı kırmak ve yabancılaştırma amacı taşır. Edebi eserin önemi algılamayı yavaşlatarak oluşturduğu estetik yaşantıdır. Önemli olan şairin gerçeklik karşısındaki tutumu değil, dil karşısındaki tutumudur.
Biçimci anlayış Prag Dilbilim Okulu çevresinde faaliyet gösteren Roman Jakobson’ın çalışmalarıyla yapısalcılıkla birleşmiştir.

Yapısalcılık, Post-Ytapısalcılık ve Göstergebilim
Yapısalcılık -> Ferdinand de Saussure(1857-1913)’ün Genel Dilbilim Dersleri adlı eserini temel alır.
Saussure’e göre dil, varlığı kendisini oluşturan ögelerin birbiriyle ilişkisi tarafından belirlenen bir bütündür. Dili eşzamanlı çalışna bir sistem olarak ele alır. Dil/söz ayrımını ortaya atar. Soyut sisteme dil, kullanılması anındakş uygulamaya da söz adını verir. Somut ve bireysel dil kullanımının arkasında soyut ve toplumsal bir sistem vardır. Bunu satranç oyunundaki oyun kuralları ve taşların rolüyle açıklar. Oyunun kurallarını bilmek yeterlidir.
Gösterge, başka bir şeyi temsil eden geçici araç olarak tanımlanabilir.
Yapı sözcüğü, birbiriyle ilişkili olan öğelerin toplamından daha fazla olan bir bütünlüğü ifade etmektedir.
Yapı kavramını edebi metinlere uygulayan A. J. Gremias.
İkili karşıtlık olarak adlandırılan gösteren çiftleri hiyerarşik bir biçimde anlamın derin yapısını oluşturur.
Yerdeşlik (İsotopi): Sözcüğün metinde ifade ve anlam olarak yenilenmesidir.
Yapısalcılığın edebiyat alanındaki çalışmalarını dört başlık altında incelemek mümkün: A) Yapısal üslup incelemesi B) Yapısalcı kurama uygun sanat eserinin belirlenmesi ve incelenmesi C) Yapısalcı bir edebiyat kuramı ve poetika ortaya konması D) Yapısal Eleştiri…

Derrida’nın edebi metnin çözümlenemezliği bağlamındaki görüşleri H. Bloom, J. H. Miller, G. Hartmann, P. D. Mann tarafından benimsenmiştir.

Yapısalcılığın Prag Okulu dışındaki en etkili temsilcisi Hjelmslev, Kopenhag okulunu, N. Chamsky ise Amerikan okulunu temsil eder.

Göstergebilim terimi C.S. Peirce’a dayanmaktadır. Bu daldaki çalışmalar Barthes tarafından ilerletilmiştir.

Yeni Eleştiri
1930-1950 yıllarında Amerika’da oırtaya çıktı. Estetik eleştiri, Rus biçimciliği ve yapısalcılıktan etkilenmiştir.
Edebi eser, özgün bir nesnedir.
Edebi eseri incelemek için eserden başka bir şeye ihtiyaç yoktur.
Biçimcilik, Yapısalcılık ve Yeni Eleştiri
Her üçü de metinden hareket eder, metin dışı ögelere değer vermez.
Biçimciler, edebi eserdeki önemli ögenin “biçim”, yapısalcılar metinde bulunan biçim ve içerikle ilgili bütünü oluşturan “yapı”, yeni eleştiriciler ise “estetik değer” olduğu görüşündedirler.
Biçimciler eserin biçiminden hareketle onu anlamaya çalışırken, yapısalcılar bir göstergeler sistemi olarak düşündükleri eserin derin yapısını ve bu yapıyı oluşturan özellikleri anlamaya çalışırlar.
Biçimciler eserden yola çıkarak genel bir edebilik kuramına ulaşmak, yapısalcılar ise edebiyatı bir göstergeler sistemi içinde çözmek isterler.

Metinlerarasılık
Her metnin başka metinlerin bir sentezi olduğu fikrine/görüşüne yaslanırlar.
Julia Kristeva tarafından 1960’ların sonunda ortaya atılan kavram, iki veya daha çok metin arasındaki karşılıklı konuşma olarak algılanır ve bir tür yeniden yazma işlemi olarak nitelenir.

(Ünite 9)

Metin – Batı dillerindeki karşılığı tekst (tekst – dokuma örme kökünden gelen “dokunmuş veya örülmüş şey” anlamlarını taşır).
Metin – Yazı
Metin - Organik bütünlüklü yazı
Metin kavramını: sözcükleri ve cümleleri belli bir amaç için, belirli bir düzen içinde dokuyarak oluşturulan yazı biçimidir.
Söylem, en küçük ses biriminden (fonem) cümleye kadar metinde görülen dilbilim birliklerinin zincirlenmesidir.
Anlatı, gerçek veya kurmaca olayların artarda gelişini ve onlar arasındaki zincirleme, tekrar, zıtlık gibi ilişkileri ifade etmek için kullanılır.
Metin, söylem ve anlatı ögeleri ve bu ögelerin kendi aralarındaki ilişkilerinden oluşan bir bütündür.

Roman Jakobson’ın dilin işlevleriyle ilgili sınıflandırması:
İfade etme
Etkileme
Bilgi verme
Algılama
Estetik
Üst dil işlevleri

Edebi metin dilin öncelikle estetik amaçla kullanıldığı metindir.
Metnin edebi oluşunu şu şekilde özetleyebiliriz:
Edebi metinlerde asıl önemli öge biçimdir. Edebi olmayan metinlerde önemli olan içeriktir.
Edebi olmayan metinlerde önemli olan bilgi vermektir. Edebi metinlerde bilgi vermenin yanı sıra estetik değer üretmekte amaçlar arasındadır.
Edebi eser çok anlamlı, edebi olmayan eser ise tek anlamlıdır.
Edebi metinde yazar, metinde bütünlük sağlayan bir üslup oluşturmak durumundadır.

Yazar, kabul görebilmek için metnini yazarken hem kendisinden önceki metinlerle uygunluk peşinde koşar, hem de farklılığını ortaya koyabilmek için onlarla çatışır.

METİN ÇÖZÜMLEMESİ
Çözümleme, bir metni belli bir yöntem ile okumak demektir.

Şerh, yazarın ne söylediği ile ilgilidir.
Tahlil, yazarın nasıl söylediği ile ilgilidir.

Metin çözümleme, eleştirinin bir alt kategorisidir.
Metin tahlili, metin incelemesi ve metin analizi ise metin çözümleme kavramıyla aynı anlamı işaret eder.

Metin yorumlaması, çözümleme çalışmalarından sonra metnin ortaya çıkardığı bütünün niteliklerini değerlendirme, metni kendi içerisinde tutarlılık, parçaların bütüne yaptığı katkı ve işlevsellik özelliklerini belirleme ve açıklama, metnin estetik değeri konusunda yargı ve çıkarımlarda bulunma çalışmasıdır.
Yeni Türk edebiyatı alanında metin çözümleme yöntemini ilk uygulayan Mehmet Kaplan’dır.

Metin çözümlemesi iki yönlü bir etkinliktir; metindeki duygu ve düşüncelerin neler olduğunu belirlemeye ve kavramaya çalışmak; söz konusu duygu ve düşüncelerin nasıl ifade edildiğini, hangi tekink yol ve yöntemlerle yazarın metnini oluşturduğunu araştırmak.

Metin Çözümleme Yöntemleri
A)    Öznel / izlenimci okuma -> Bu yaklaşım biçiminden nesnel bir yöntem çıkmaz.
B)    Psikolojik okuma -> Üç ayrı biçimde metne uygulandığı gözlemlenir: Yazarın psikolojisi, okurun psikolojisi ve metindeki karakterlerin psikolojik özelliklerini incelemek. Bu yöntem büyük ölçüde metnin tematik yönünü esas alır. Duygusal etki kuramında ve alımlama estetiğinde okurun eser karşısındaki psikolojik durumu ele alınmıştır.
C)    Biyografik okuma -> Eserden hareketle yazarın hayatını, kişiliğini ve dünya görüşünü belirlemeye çalışmaktır.
D)    Sosyolojik okuma -> Edebiyat eserlerini toplumu yansıtan belgeler olarak değerlendirir.
E)     İdeolojik ve felsefi okuma -> Metni anlamak ve açıklamaktan çok belli bir görüşün ışığında değerlendirmek, hatta yargılamak söz konusudur. Bu bakımdan eleştirel okumanın bir alt kategorisi olarak kabul edilebilir.
F)     Eleştirel okuma -> Kuralcı okuma. Metnin dışından kaynaklanan kurallar ve metni oluşturan bütünün ortaya koyduğu özellikler ölçü alınarak metin eleştirel bir yaklaşımla yorumlanır. Edebiyat türlerinin alışılmış, kabul görmüş kuralları, edebiyat akımlarının genel ilkeleri, dil bilgisi kuralları, edebi sanat ve tekniklerin uygulanması, metnin tutarlılığı gibi faktörler ise iç yaklaşımın dayanak noktalarını oluşturur.
G)    Teknik okuma -> Sistemli bir biçimde okumadır.

Metin Çözümlemesinin Aşamaları
Metin Dışı Verilerin Belirlenmesi ve Elde Edilmesi
1-      Yazar hakkında bilgi toplanması
2-      Metnin üretildiği dönem hakkında bilgi edinmek, dönemin toplumsal ve siyasi özellikleri.
3-      Metnin kimliği, yayın yeri ve zamanı.
4-      Metinde uygulamak istediğimiz okuma yöntemi.

Biçim Çözümlemesi
Biçim, yazarın içerik elde etmek amacıyla kullandığı yöntem ve tekniklerin bütünüdür.
Biçimi oluşturan başlıca ögeler:
Metnin türü
Yazarın kullandığı söz varlığı
İsotopi (Sözcüğün metinde ifade ve anlam olarak tekrarlanması)
Fiil çekimleri, kip ve zamanların kullanımı
Dil seviyesi
Söz dizimi özellikleri
Cümle türleri
Tonalite
Ritm, armoni, ahenk ögeleri
Noktalama
Metnin yapısı
Edebi sanatlar
Kelime alanları

Biçim incelemesi başlı başına bir üslup araştırmasıdır. Üslup, yazış tarzıdır, içeriğin biçime dönüşmesidir.

İçerik Çözümlemesi
Metnin konusu
Temel ve yardımcı fikirler
Başıca imgeler, semboller, arketipler
Estetik ve ideolojik tercihler.
Yazarın amacı /niyeti.

Türlere Göre Metin Çözümlemesi
Şiir
Yaygın şiir inceleme tarzı meti içerik, biçim, dil-üslup özellikleri bakımından ele almaktır.
A)    Biçimsel Tespitler
1-      Şiirin dış yapı özelliklerinin belirlenmesi: Nazım şekli, nazım birimi, vezin, kafiye gibi ögelerin belirlenmesi
2-      Ahenk oluşturan ögelerin düzeni ve metindeki işlevlerinin belirlenmesi
3-      Sapmaların belirlenmesi
4-      Çağrışımların, simetrik yapıların belirlenmesi
5-      Edebi sanatların belirlenmesi
6-      İmge ve metaforların metaforların metindeki konumları ve biçimleri
7-      Üslup özellikleri
8-      Tonalitenin belirlenmesi
B)    İçerikle İlgili Tespitler
1-      Konunun belirlenmesi
2-      Konunun içeriğe dönüştürülmesinde seçilen araçlar (olay, tema vs)
3-      Düşünce ve duygu ögeleri
C)    Yapı İle İlgili Tespitler
1-      Biçim ve içerikle ilgili ögelerin birbirleriyle ilişkisi.

Anlatı Metinlerinin Çözümlemesi
A)    Biçimsel Özellikler.
1-      Metinde hikaye etme, olay anlatma bölümleriyle tasvirlerin art arda sıralanışına ve bunlar arasındaki ilişkiye dikkat etmek gerekir. Bu ögelerin olayların gelişimindeki düzenlenişi nasıldır ve katkısı nedir.
2-      Anlatımın, anlatılan olaya katkısı var mıdır? Narration (Hikaye ediş tarzı)
3-      Zaman ve mekan ögeleri, olay örgüsü ve kişilerin karakteristik özellikleri arasında nedensellik ilişkisi aramak. Bu ögelerin metindeki işlevselliği.
4-      Hikaye kahramanlarının sınıflandırılması.
5-      Yazarın tercih ettiği anlatım tekniği. Seçilen tekniğin metne katkısı.
6-      Anlatıcı ve bakış açısı ögelerinin tespiti.
7-      Metnin üslubu
B)    İçerikle İlgili Tespitler
1-      Metnin konusu
2-      Konu hangi figürler, tema ve kavramlarla edebi metne dönüştürülmüş.
3-      Temel ve yardımcı düşünceler
4-      Yazarın niyeti hengi biçimsel ögelerle nasıl yansıtılmış
5-      Metnin tezi nedir?

Düşünce Yazıları
1-      Temin tespiti: Konu nedir? Metin neden söz ediyor?
2-      Savunduğu tez/tezler nedir/nelerdir?
3-      Tezin aktarılmasında kullanılan deliller nelerdir?
4-      Hangi örnekler kullanılmış?
5-      Fikirler arasında mantıksal bağ var mı?
6-      Paragraflar arasında düşünce bütünlüğü saplanmış mı?
7-      Nasıl bir anlatım düzeni seçilmiş? Nasıl bir akıl yürütme sırası uygulanmış?
8-      Kullanılan terimler, söz dizimleri, söz sanatları nelerdir?
9-      Tonalite

İçerik: Şiirleri öncelikle şu içerik ögeleri bakımından incelemek gerekir: konu, izlek, düşünce, olay, varlık, duygu, görüntü…

Tevriye: birden fazla anlamı olan bir sözcüğün yakın anlamını vurgulayıp, uzak anlamını kastetmek.

Hüsn-i ta’lil: herhangi bir gerçek olayın meydana gelmesini, hayali ve güzel bir nedene bağlamak.

İstiare: Bir sözcüğün anlamını geçici olarak başka bir sözcük hakkında kullanmak. Bir şeyi gerçek anlamının dışında bazı bakımlardan benzerlik kurulan başka bir şeyin ismiyle belirtmek.

15 Aralık 2011 Perşembe

Türkçe Ses Bilgisi

Türkçe Ses Bilgisi

(1)

Semboller
A. a, e
I. ı, i
U. u, ü
X. ı,i,u,ü
C. c, ç
D. d, t
K. k, k
G. ğ, g

İyelik 1. Tekil kişi eki, -m’dir.
Ana Tükçe à Türkçenin henüz yazılı eserinin olmadığı dönemi için kullanılır.
Eski Türkçe à 8. Yüzyıldan 11. Yüzyıla kadar olan dönemi kapsar.

Alternasyon işareti (~) eş zamanlı olarak kullanımda olan dil öğelerini göstermek için kullanılır.

Büyük harfler vurguyu belirtir.

Sıfır işareti (Ø) artık kullanılmayan ses ve biçimleri göstermek için kullanılır.

Dil herşeyden önce insana özgüdür.
Seslerden oluşur.
Kafkas dili olan Ubıhçada 81 ünsüz, 3 ünlü; Bougainville adasında konuşulan bir dilde 5 ünlü 6 ünsüz vardır ama bu durum bu iki dil arasında üstünlük kıyası yapmak imkanını vermez bize.

Bir kişi dili tek başına dönüştüremez à dil toplumsal bir olgudur.

Aralarında gösteren->gösterilen ilişkisi bulunan her durum / nesne bir göstergedir.

Fonetik, insan dilindeki tanımlanabilen gerçek sesleri inceler.

Fonoloji, dil bilgisindeki kurallarla ilgilenir. Seslerin bir dilin ses sistemi içindeki işlevlerine odaklanır. Temel sorusu; bir sesin anlam ayırıcı işlevinin olup olmadığıdır. Görevsel ses bilgisi olarak da tanımlanabilir.

Erkek ses tellerinin saniyedeki titreşim sayısı à 65-262
Kadın ses tellerinin saniyedeki titreşim sayısı à 128-523

Dilde anlam ayırıcı en küçük ögeye sesbirim (fonem) denir.

Bir sesin farklı söyleniş biçimlerine dil bilimde alt sesbirim (alofon) denir.

Sözlü ağız malzemesinin konuşulduğu anda veya keydedilerek daha sonra yazıya aktarılması, transkripsiyon à yazıya aktarma/geçirme olarak adlandırılır.
Transliterasyon à harf çevrimi, metni, başka bir alfabe ile yazmaktır.

Türk dilinin yazımı için geniş ölçüde kullanılmış olan 5 alfabe vardır.
Köktürk
Uygur (Sogd yazısı)
Arap
Latin
Kiril alfabeleri

Ön ünlü: e, i, ö, ü
Art ünlü: a, ı, o, u
Düz ünlü: a, e, ı, i
Yuvarlak ünlü: o, u, ö, ü
Geniş ünlü: a, e, o, ö
Dar ünlü: ı, i, u, ü
Kısa ünlü: a, e, i

Çift dudak ünsüzleri: b, p, m
Diş/dudak ünsüzleri: f, v
Dil ucu/diş ünsüzleri: d, n, s, t, z
Diş eti/damak ünsüzleri: c, ç, j, ş
Ön damak ünsüzleri: g, k, l, r, y
Art damak ünsüzleri: g, ğ, k, l
Gırtlak ünsüzleri: h

Ötümlü ünsüzler:
B, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z
Ötümsüz ünsüzler:
Ç, f, h, k, s, ş, p, t

Akıcı sürekli ünsüzler:
L, m, n, r, y
Sızıcı sürekli ünsüzler:
F, ğ, h, j, s, ş, v, z
Süreksiz ünsüzler (patlayıcı ünsüzler)
B, c, ç, d, g, k, p, t

Türkçe kökenli sözcüklerde, ğ, l, m, n, r, ş, z ünsüzleri söz başlarında bulunmazlar.

(3)
Dil incelemelerinde, parçalanabilen ögelerden ayrı düşünülemeyen vurgu, ezgi, durak, ulama, ton, uzunluk gibi konuşma dilinin vazgeçilmez ögelerini göstermek için prosodi à parçalarüstü sesbirimler gibi terimler kullanılmaktadır.

Abartma sıfatları ile zarfların vurgusu ilk hecededir.
Türkçe kökenli iki heceli yer adlarında vurgu ilk hecededir.
Dört heceli yer adlarında vurgu ikinci hecededir.

(Ünite 4)
Ses Dizimi
Enklitikler, ek olmadıkları halde, özellikle ünlü uyumları açısından ek gibi davranan, ama vurgulanmayan dil ögeleridirler.

Önlük uyumu
Açık, Kapı, Kalın

Artlık Uyumu
Eşik, Gölge, Gelin

Sözcükte her seferinde önce gelen sesin niteliği, sonra gelenin niteliğini belirler.

Düzlük – Yuvarlaklık Uyumu
Düzlük – yuvarlaklık uyumu, sözcüğün ilk hecesinde düz bir ünlü varsa sonraki hecelerde sadece düz; yuvarlak ünlü varsa sonraki hecelerde dar-yuvarlak veya düz-geniş ünlülerin bulunması durumudur.

İlk hece                       Sonraki hece
a, ı                               a, ı
e, i                               e, i
o, u                             a, u
ö, ü                             e, ü



Ünsüz uyumları
Ötümlülük-ötümsüzlük uyumu, kaynaklarda ünsüz uyumu olarak da geçer.
Ötümlü
Yol-da, söz-cü, öz-ge

Ötümsüz
Ağaç-ta, iş-çi, baş-ka

Heceleme
Heceleme kuralları eklenmeyi de etkiler. İlk hece dışındaki heceler ünlüyle başlayamaz.

f/h/j/l/m/n/p/r/ş/v/z ünsüzleriyle başlayan Türkçe sözcükler ya alıntıdır ya da ilk ünsüzleri başka seslerden gelişmiştir. “j” sesi her pozisyonda sadece yabancı sözcüklerde bulunabilir.

Tükçede söz başında iki ünsüz yan yana bulunamaz.

Türkçe sözcüklerde geniş yuvarlak /o/ ve /ö/ ünlüleri sadece ilk hecede bulunabilir.


(Ünite 5)
Ses Olayları

Sözcükler sürekli değişim içerisindedirler. Nedenlerinden biri, söyleyişte “En az çaba yasası”
Bir örnek; titreşimsiz bir ünsüzü söylemek, titreşimli bir ünsüzü söylemekten daha zordur.

Eklenme
Ses olaylarının önemli bir bölümü, sözcüğe ek getirilmesiyle ortaya çıkar.
Çocuk -> Çocuğu
Burun -> Burnu, gibi

Alternasyon / Nöbetleşme:
Hayat -> hayātım
Yürüyerek -> yüriyerek
Oyna -> oynuyor
Ses düşmesi yerine nöbetleşme terimini kullanmak daha doğrudur.

Ünlüler,
Önlük-artlık
Düzlük-yuvarlaklık
Darlık-genişlik
Olmak üzere üç farklı temel nitelik açısından birbirinden ayrılırlar

Ünsüzler,
Ötümlü-ötümsüz
Patlamalı-sızıcı
Ön-art
Geniş-ağız
Dudak-damak
Gibi özellikleriyle birbirlerinden ayrılırlar.

Ses olaylarının çoğu benzeşme, nöbetleşme başlıkları altında incelenebilecek durumlardır.
Bunlara;
Düşme
Türeme
Göçüşme
İkizleşme
Tekleşme gibi nadir görülen ses olayları da eklenebilir.

Ünlülerde
Ünlü daralması
Geniş ünlülerin (a/e/o/ö) dar ünlüye dönüşmesine denir.
Yokarı -> yukarı
Edgü -> iyi

Ünlü genişemesi
Dar bir ünlünün geniş bir ünlüye dönüşmesine denir.
Igaç -> ağaç
Töpü -> tepe
Ortu -> orta

Öndamaksıllaşma
Art damak ünlülerinin ön damak ünlülerine dönüşmesidir.
Genellikle /y/ş/ç/ ünsüzleriyle komşuluktan dolayı öndamaksıllaşma gerçekleşir.
Yaşıl -> yeşil
Bış -> piş
Bıç -> biç
Alma -> elma
Ana -> anne

Artdamaksıllaşma
Tenri -> tanrı
İdi-siz -> ıssız
Zaif -> zayıf

Yuvarlaklaşma
Bedük -> büyük
Yorı -> yürü

Düzleşme
Yuvarlak bir ünlünün düz  bir ünlüye dönüşmesine denir.
Kapu -> kapı
Saru -> sarı
Bizüm -> bizim

Ünlü uzaması
Devam -> devāmı
Hayat -> hayātı
Canan -> canānı

Ünlü kısalması
Hesāb -> hesabı

Ünlü türemesi
Recep -> İrecep
Lazım -> İlazım
Fikr -> fikir
Hükm -> hüküm

Ünlü düşmesi
Isıcak -> sıcak
Isıtma -> sıtma
Āyine -> ayna
Hepisi -> hepsi

Ünsüzlerde
Ünsüz tekleşmesi
Amma -> ama
Kerre -> kere
Çille -> çile

Ünsüz düşmesi
Eski Türkçede çok heceli sözcüklerin sonunda ve ek başındaki “G” sesi günümüz Türkiye Türkçesinde her durumda düşmüştür.
Kapıg -> kapı
Taşgaru -> dışarı
Ölüg -> ölü
Satguçı -> satıcı
Yalgan -> yalan

Ünsüz türemesi
Üyük -> höyük
Örgüç -> hörgüç
Fiat -> fiyat
Mai -> mavi
Onurka -> omurga

Aykırılaşma
Tepme -> tekme
Derşür -> derviş
Tennür -> tandır

Göçüşme
Yaprak -> yarpak
Toprak -> torpak
Ekşi -> eşki
Horyat -> hoyrat
Lanet -> nalet
Naylon -> laylon

Ötümsüzleşme
Barmak -> parmak
Bastırma -> pastırma

Kaynaşma
Ne eyle -> neyle
Cuma ertesi -> Cumartesi

Ünlü ve Ünsüzlerde
Büzülme
Eczahane -> eczane
Pekiyi -> peki
Bağır -> bār
Sağır -> sār
Kızı ile -> kızıyla
Araba ile -> arabayla
Geleceğim -> gelicem
Seninle -> senle

Benzeşme
Kanbur -> kambur
Penbe -> pembe
Tuzsuz -> tussuz




(Ünite 6)
Biçimsel Ses Bilgisi

Açık ünlü - kapalı ünlü nöbetleşmesi
Kapalı hecelerdeki açık “e” sesi eklenme sırasında hecenin açık heceye dönüşmesi durumunda kapalı “e” ile nöbetleşir.
Sen -> seni
Gel -> gelir
Verdi -> verir

Geniş ünlü – dar ünlü nöbetleşmesi
Düz geniş /a/e/ ünlüleri şimdiki zaman ekinden önce düzenli olarak daralır.
Başlı-yor
Gelmi-yor
Bunun nedeni /y/ ünsüzünün daraltıcı etkisidir.

Yuvarlak ünlü – düz ünlü nöbetleşmesi
Çürüyecek -> çüriyecek
Yürüyerek -> yüriyerek

Ön ünlü – art ünlü nöbetleşmesi
Standart Türkçede, eklenme sırasında köke ait ön ünlünün art ünlüyle değiştiği tek örnek ben ve sen zamirlerinin yönelme eki aldıklarında görülür.
Ben + e > bana
Sen + e > sana

Ünlülerin sıfıra nöbetleşmesi
Burun -> burnu
Kavuş -> kavşak
Omuz -> omzu / omuza da denebilir, o halde doğru örnek olmaz (!)

Uzunluk – Kısalık nöbetleşmesi
Emin -> emînim / emîn ol
Hayat -> hayâtım
Hukuk -> hukûken

Ötümlülük – ötümsüzlük nöbetleşmesi
Çok heceli Türkçe sözcüklerde sözcük sonu ötümsüz ç / t / k ünsüzlerinin eklenmede ünlüden önce ötümlüleşmesi genel bir kuraldır.
Ağaç -> ağacı
Bıyık -> bıyığı
Kanat -> kanadı

Söz sonunda tek ünsüz – ikiz ünsüz nöbetleşmesi
Rab -> rabbi
Had -> haddi
Af -> affı



(Ünite 7)
Yabancı dillerin etkisi
Harflerin okunuşu
Türk alfabesinde yer alan harfler 1 Kasım 1928 tarih ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbikî Hakkında Kanun ile belirlenmiştir.
Art  ünlülerin yanında bulunan /g/k/l ünsüzleri Türkçenin yazımında ve söylenişinde her zaman sorun olmuşlardır.
Evlât
Ahlâk
Hikâye
Dükkân

Söz sonunda bulunan ince /l/ ünsüzünün kendisinden sonra bir ünlü bulunmadığı için, şapka ile gösterilemiyor olması ise ayrı bir sorun kaynağıdır.
Gol
Rol
Sol

Eş yazılışlı sözcüklerde anlam karışıklığı olmaması için uzun ünlü, düzeltme işaretiyle gösterilir.
Âdem -> insan    
Adem -> yokluk
Âlem -> dünya / evren
Alem -> bayrak

Nisbet “i”si her zaman düzeltme işareti ile gösterilmelidir.
dinî
fikrî

Ön damak sesi olan /g/k/ art damak ünlüleriyle hece oluşturduğunda düzeltme işareti kullanılmalıdır.
Kâğıt
Sükût
Ordugâh



(Ünite 8)
Çağdaş Türkçede Eğilimler
İstanbul ağzına dayanan standart varyantın söz varlığı anlamında geliştirilmesi 20. Yüzyılın başlarında kısmen gerçekleşmiş olsa da standart yazım kurallarının kayıt altına alınması 1940’lı yıllarda mümkün olmuştur.
Hiçbir doğal dil konuşulduğu yazılmaz, yazıldığı konuşulmaz.

/Ç/Ş/
Ötümsüz ünsüzden sonra ötümsüz ünsüz gelirken bu kural konuşma dilinde bozulmakta, yan yana gelen iki ötümsüz ünsüzden ikincisi ötümlüleşmekte birinci ünsüz ise patlamalı olmaktan çıkıp sızıcılaşmaktadır.
Geçti -> geşdi
Açtı -> aşdı
Biçti -> bişdi

/Z/S/
Sızıcı “z” ünsüzünün ötümsüzleşmesi
Özellikle birinci çoğul kişi ekinde göze çarpmaktadır.
Yapıyoruz -> yapıyos
Olmaz -> olmas

/S/Z/
Ötümsüz sızıcı /S/ ünsüzü, ötümlü sızıcı “z” ünsüzüne dönüşmektedir.
Herkes -> herkez

/A/I/E/İ
Geniş ünlülerdeki daralmalar
Arayayım -> arıyım
Değil mi -> di mi

/R/Ø
Yapıyor -> yapıyo
Yapıyorsun -> yapıyosun