Türbe
Sıcak bir mayıs günüydü.
Şefika Molla oturmuş, sarı, iskelet eliyle nazlı kedisi
Mercan’ı okşuyordu.
Kocası otuz sene evvel ölmüştü.
…bütün Selanik’in hastaları ona gelirdi.
…hiçbir hırsız evine girmeğe güvenemezdi. Üfürükçülüğü,
sofuluğu, büyücülüğü kalplerde meçhul bir korku uyandırırdı.
Otuz senedir ilk defa sokağa çıkacaktı.
Hacı Gülsüm Hanım ölüm döşeğinde idi. Gelip kendisini
görmesini, hakkını helâl etmesini rica ediyor…
…
Örtüye girmeden evvel bir kerecik babası ile denizi görmeğe
gitmişti. Hem o gün ne uğursuz bir gündü. Koncolosları öldürdükleri için birkaç
Müslüman asılıyordu.
Haftalar, aylar, yıllar geçti, işte hâlâ unutamamıştı. Ne
vakit deniz lâfı olsa o asılanlar gözünün önüne gelirdi.
Selanik artık onun hayalinde kalan yarım asır evvelki
Selanik’e hiç benzemiyordu.
…
Şefika Molla nefes almak için biraz durdu. Gözlerini yerden
kaldırdı. Karşısına baktı. “Oh, çok şükür ya Rabbi!” diye haykırdı. Önünde
küçük kubbesiyle al, yeşil camlı penceresiyle güzel, zarif bir türbe
yükseliyordu.
“Rüküş gel, şu zatı ziyaret edelim” dedi. İkisi de türbeye
doğru yürüdüler.
“Ayol hanım nine, o, türbe değil...” dedi.
“O belediye abdesthanesidir” dedi, “içerisine işemek için
herkes girebilir.”
Zaman, Sayı: 332, 11
Mart 1335/1919, s. 2.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder