Türkçe Reçete
Belkıs, geniş yatağında, mavi ipek kaplı yorganının altında
sıkılmış bir yumruk gibi yusyumru yatıyordu.
Belkıs feryadını yine tekrarladı: “Ölüyorum. Bu sefer
ölüyorum...”
Telefona koş! Doktor Şerif’i çağır...
“Fakat bana bir ilâç!” dedi.
“Baş üstüne!” diye eğildi.
Size öyle bir ilâç vereceğim ki bir anda hiçbir ıztırabınızı
bırakmayacak. Ne başınızda ağrı, ne içinizde sıkıntı, ne gönlünüzde üzüntü
kalacak!
“A!.. Doktor, Türkçe mi yazıyorsunuz?” dedi.
“Evet.”
“Türkçe reçete olur mu hiç?”
“Yoksa, Şerif Bey, bu bir kocakarı ilâcı mı?”
“Hayır, bilakis bir genç kadın ilâcı...”
Her sabah soğuk su ile ellerini, yüzünü yıkamak. Moda
gazetelerinde gördüğü son şekil iki tayyörü hemen terziye ısmarlamak. Ağır fötr
bir manto. ‘Babayan’a son gelen elmaslardan, incilerden en aşağı yedi parça
hemen alınacak. Her gün temiz, kiralık bir otomobil içinde iki saat kadar bir
gezinti.
Belkıs güldü. Doktorun ta gözlerinin içine baktı. “Siz
doktor değilsiniz!” dedi.
“Ya neyim?”
Genç kadın az daha, “Duygulu bir koca, hisli bir erkek!..”
diyecekti.
Zaman, Sayı: 264, 30
Kânun-ı evvel [Aralık] 1334/1918, s. 2.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder