12 Kasım 2013 Salı

Genel Dilbilim 2

GENEL DİLBİLİM II
Ünite 1
Ses Bilgisi

Ses ve Yazı
Yazı da bir dil kullanma biçimidir.
Dilbilim bütün dillerdeki sesleri kaydetmek ve yazabilmek amacındadır. Alfabe farklılıklarına rağmen bunu başarabilmek için Uluslararası Sesbilgisi Alfabesi geliştirilmiştir. Bu alfabede her ses için özel bir sembol kullanılır ve bir sembol sadece bir tek sesi işaret eder.
Dilbilimde seslerin oluşumunu sesbilgisi inceler. Üç alt kategorisi vardır. Akustik sesbilgisi, ses dalgalarının frekans ve hızı gibi fiziksel özelliklerini inceler. Dinleyiş sesbilgisi kulak ve beyin arasındaki sinirsel alanı inceler.
Söyleyiş sesbilgisi ise konuşanın sesleri oluşturmak için uyguladığı fiziksel hareketleri inceler.



Söyleyiş Sesbilgisi
Seslerin oluşum sürecinde kullanılan organlar: akciğerler, hava borusu, gırtlak, ağız boşluğu ve burun boşluğudur.
Sesler, başlatıcı denen organın hava akımını başlatması ile oluşur. Akciğerler, gırtlak ve damak başlatıcı unsurlardır.
Ses tellerinin titremesi sonucu oluşan seslere ötümlü sesler denir. Ses tellerinde titreşime sebep olmadan çıkan seslere de ötümsüz sesler denir.

Hava Akımı Düzenekleri
 Akciğer, gırtlak ve artdamak hava akımı düzenekleridir (bu organlar başlatıcı işlevine sahiptir). Türkçede sadece akciğer hava akımı ile oluşan sesler kullanılır.
Havanın dışa verilmesi içeri alınması koşuluyla sesler bu organlardan iki farklı biçimde başlatılır. Havanın dışa itilmesiyle oluşan seslere püskürtmeli, havanın içeri çekilmesiyle oluşan seslere de emmeli denilir. Emmeli sesler hiçbir dilde konuşma sesi olarak kullanılmaz.

Ses Oluşumu
Ünsüz sesler hava akımının ağız boşluğunda en yüksek derecede engellenmesiyle oluşurlar. Ünlüler de daha az engelleme söz konusudur.
Ünsüzler
Üç kategoride incelenirler:
1) oluşma noktası 2) oluşma biçimi 3) gırtlak durumu
Oluşma Noktası: Ünsüzün hava akımının ağızda bulunan oluşturucu dediğimiz organlardan birine değmesi ya da değişik düzeylerde yaklaşması sonucu engellenmesi ile oluşturulur. Bir ünsüzün engellenme noktası o ünsüzün oluşma noktasıdır.
Oluşturucular alt ve üst olmak üzere ikiye ayrılırlar. Alt oluşturucular daha esnektir ve daha fazla ses oluştururlar.
a) alt oluşturucular: alt dudak, alt dişler, dil
b) üst oluşturucular: üst dudak, üst dişler, diş yuvası, diş yuvası arkası, ön damak, damak, art damak, küçük dil, boğaz, gırtlak
Sesleri oluşturmada dil, üç bölümde incelenir.
a) dil ucu / b) dil palası / c) dil ardı
Ünsüzler alt ve üst oluşturucularının adları ile tanımlanabilirler.

Alt oluşturucu
Üst oluşturucu
Oluşma noktası
Ses
Alt dudak
Üst dudak
Çift-dudaksıl
P
Alt dudak
Üst diş
Dudaksıl-dişsil
F
Dilucu
Üst diş
Dilucu-dişsil
T
Dilucu
Diş yuvası
Dişyuvasıl
S
Dil palası
Diş yuvası-damak
Dişyuvasıl-damaksıl
S
Dil palası
Damak
Damaksıl
J
Dilardı
Artdamak
Dilardı-artdamaksıl
K
Dilardı
Küçük dil
Küçük dil
Q

Boğaz
Boğazsıl
Ğ

Gırtlak
Gırtlaksıl
H

Oluşma biçimi: Ünsüzler oluşturuluş biçimlerine göre patlamalı, sürtünmeli, patlamalı-sürtünmeli, genizsi, kayıcı ve akıcı olmak üzere 6 gurupta incelenir.
a) Patlamalı ünsüzler
Alt ve üst oluşturucuların hava akımını tamamen engellemesiyle oluşan seslerdir. P / b / t / d / k / g / sesleri patlamalı seslerdir.
a) Sürtünmeli ünsüzler
Bu seslerin oluşumunda alt ve üst oluşturucular birbirlerine yaklaşır ancak hava akımını tamamen engellemezler. S / ş ve z sürtünmeli seslerdendir.
c) Patlamalı-sürtünmeli ünsüzler
ç) Genizsil ünsüzler
Hava akımın burun boşluğundan dışarı çıkması ile oluşan seslerdir. M / ünsüzü bu seslerdendir.
d) Akıcı ünsüzler
d.1- yan akıcı ünsüzler: Hava akımının alt ve üst oluşturucuların iki yanından dışarıya çıkmasıyla oluşan seslerdir. L / bunlardan biridir.
d.2- Üstdamaksıl akıcı ünsüz: Alt oluşturucunun üstdamağa doğru kıvrılmasıyla oluşan seslerdir. R / bunlardan biridir.
e) Kayıcı ünsüzler: Hava akımının engellenme derecesi en az olan ünsüzlerdir. J / sesi bunlardan biridir.

Gırtlak Durumu
Hava akımı gırtlaktan geçerken ses tellerinin durumunu gırtlak durumu belirtir. Gırtlak durumuna göre; ötümlü, ötümsüz ve fısıltılı sesler oluşur.
Ses
Sesbilgisel betimleme
P
ötümsüz çiftdudaksıl
B
ötümlü çiftdudaksıl patlamalı
Θ
ötümsüz dişsil sürtünmeli (ing: thing, think)
ð
ötümlü dişsil sürtünmeli (tk: tek, tiz, at, kat)
T
ötümsüz dişyuvasıl patlamalı
D
ötümlü dişyuvasıl patlamalı
S
ötümsüz dişyuvasıl sürtünmeli
Z
ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli (zil, zarf)
Ş
ötümsüz dişyuvası-ardı sürtünmeli
Z
ötümlü dişyuvasıl sürtünmeli (jant)
Ts
ötümsüz dişyuvası-ardı patlamalı-sürtünmeli (çeşit, çayır, taç)
ötümlü dişyuvası-ardı patlamalı-sürtünmeli (can, ciddi)
J
ötümlü damaksıl kayıcı (yat, yaz)
K
ötümsüz artdamaksıl patlamalı
G
ötümlü artdamaksıl patlamalı
M
çiftdudaksıl genizsil patlamalı
N
dişyuvasıl genizsil patlamalı
Ŋ
artdamaksıl genizsil patlamalı (denk, renk, hangi)
I
dişyuvasıl yan-akıcı

Ünlüler
Ünlülerin oluşturulmasında etkin olan sesbilgisel özellikler
a) ağzın açıklık/kapalılık derecesi
b) dilin konumu
c) dudakların yuvarlak olup olmaması
1- Dilin Konumu
Dilin ağzın ön kısmına doğru itilmesiyle oluşturulan ünlülere ön ünlüler, arkaya çekilmesiyle oluşanlara arka ünlüler, damağa yakın konumdayken oluşanlara da ara ünlüler denir.
2- Ağız Açıklığı
Damağa yakın konumda oluşturulan ünlülere üst ya da kapalı ünlüler, ağzın alt bölgesinde oluşturulan ünlülere alt ya da açık ünlüler, orta bölgede oluşturulan ünlülere orta ünlüler diyoruz.
3- Dudak Durumu
Dudakların yuvarlak ve düz olmak üzere iki biçimi vardır. Buna bağlı olarak ünlüler yuvarlak ve düz ünlü olmak üzere iki kategoride incelenebilir.

Çift Ünlüler
Aralarına ünsüz sesin girmediği ünlülerdir. Ses oluştururken dilin konumunu değiştirmesiyle tek ünlülerden ayrılırlar. İngilizce telaffuzlarda sıklıkla uygulanır.

Doğal Ses Sınıfları
Seslerin alt sınıflarının oluşturulması dillerde görülen ses değişimlerini açıklamak açısından önemlidir.
Sürekliler/Süreksizler
Patlamalılar ve patlamalı-sürtünmeliler, oluşumları sırasında hava akımının tamamen engellenmesinden dolayı süreksizleri oluştururlar. Havanın ağız boşluğundan sürekli olarak dışarı çıkması ile oluşturulmaktadırlar. Bu açıdan patlamalı ve patlamalı-sürtünmeliler dışında tüm sesler sürekliler kategorisini oluştururlar.
Engelli/Titreşimliler
Hava akımının en üst derecede engellenmesiyle oluşan sesler engelliler kategorisini oluşturur. Diğer sesler de titreşimliler kategorisini oluştururlar.
Ünsüzler
Dudaksıllar: p / b / m
Çift dudaksıl: f / v
Dudaksıl-dişsil: w /
Öncüller: Ağız boşluğunda, diş yuvasında (dişyuvasıl dedikleri bölge) ve o bölgenin önünde oluşturulan seslere öncül sesler diyoruz. P / b / m gibi…
Çift dudaksıl: θ / ð
Dişsil: f / v
Dudaksıl dişsil: t / d / s / z / n
Palasıllar: dil palasının yükseltilmesiyle oluşturulurlar: θ / ð gibi…
Dişsil: t / d / s / z / n
Dişyuvasıl: ş / з / ts / dз
Dişyuvasıl-ardı: l / r
Hışırtılılar: Islığı andıran hışırtılı, yüksek frekanslı seslerdir: s / z / ş / ts / dз

Seslemsel Sesler
Ünlüler seslemsel seslerdir. Kimi dillerde bazı ünsüzler de seslemsel ses özelliği gösterirler.
Akıcılar ve genizsil ünsüz sesler bu niteliklere sahiptir. Telaffuzda ünsüz sesin bir ünlüyle birlikte sesletilmesidir.
Bürün
Dilbilimde seslerin kendi başlarına anlamları yoktur, onlar anlam taşıyan birimlerdirler. Bürün, bir ünlü ya da seslemin diğerlerine göre daha belirgin ve kuvvetli olduğunu belirten vurgu gibi ses olgularını işaret eder/kapsar.
Vurgu
Bir seslemin tonunun yüksek olduğunu belirtir.
Ezgi
Konuşma sırasında sesin yükselip alçalmasına denir.
Diller, seslerin yüksek ve alçak perdeden çıkması kategorilerinden dolayı ezgi farklılıkları gösterir.
Ton dilleri, aynı sesbirimlerle kurulmuş sözcükler arasındaki anlam farkının ezgi farkıyla belirlendiği dillerdir. Ton dillerinde her sözcüğün belli bir ezgisi vardır.
Sino-Burma dil ailesinden Çince ile İsveççe ton dillerinin örnekleridir.
Ezgi dilleri, Sözcükler arasında değil sözdizimsel yapılar arasındaki ezgi farklılıklarının anlam belirlemede etkin olduğu dillerdir. Ezgi dillerinde sesin yüksekliği kategoride incelenir: 1 sesin alçalmasını, 2 orta perdeyi, 3 sesin yükselmesini, 4 kızgınlık ya da sevinç kaynaklı duygusal vurguları belirtir.


Ünite 2
Sesbilim ve Sesbilimsel Süreçler

Birçok ses, dilde konuşulurken yazı da gösterilmez. Bunlardan biri Türkçedeki ŋ sesidir. Genizsi n sesi olarak “banka” ve “tango” örneklerinde olduğu gibi konuşma dilinde kullanılan ancak yazıda karşılığı bulunmayan, n sesisin bir değişkesi olarak kabul edilen bir sestir. Bu nedenle ŋ sesine Türkçede sesbirimcik, n sesine (yazıda karşılığı bulunan seslere) ise sesbirim diyoruz.
Dillerin ses düzenini, dilde varolan sesleri, seslerin dizilişi ve değişimlerini inceleyen alana sesbilim diyoruz.

Biçimbilim ve Sesbilim
Biçimbirimlerin Söylenişi
Biçimbirimler değişik bağlamlarda değişik söylenişlere sahiptirler. Bu söyleniş biçimleri kurallıdır ve ana dil konuşucularının içselleştirdikleri bilgidir.
Çoğul Ekinin Söylenişi: Ler ve lar olmak üzere iki biçimde söylenir. Bu ek kullanılırken ünlünün e ya da a olması çoğul ekinin söyleniş biçimini belirler.
Dilbilim bu gibi farklılıkların genel kurallarını ortaya koymaya çalışır.
Son sesleminde (a, o, u, ı) ünlüleri bulunan sözcükler “lar” ekini alırken; (e, i, ö, ü) ünlüleri bulunanlar “ler” ekini almaktadır.
“Lar” ekiyle biten sözcüklerin son ünlüleri olan (a, ı, o, u) arka ünlülerdir.
“Ler” ekiyle biten sözcüklerin son ünlüleri olan (e, i, ö, ü) ise ön ünlülerdir.

Biçim-Sesbilimsel Kurallar
Biçimbirimler sesbilimsel bileşende tek biçim olarak yer alırlar (lAr > lar + ler).  
Biçim-sesbilim incelemelerinin başlangıç noktasını en küçük çift dediğimiz sözcükler oluşturmaktadır. Örneğin; “avlar” ve “evler” sözcüklerini incelersek “av” ve “ev” sözcükleri en küçük çiftler olarak karşımıza çıkarlar. Dikkat edilirse, ünsüzleri aynı, ünlüleri farklıdır. Benzer incelemeye “ses” ve “sez” sözcükleri örnek olursa, iki sözcük arasındaki farkın sadece son seslerinde olduğu görülür.
Anadil konuşucuları biçimbirimciklerin dağılımının sesbilimsel koşullandırmaya bağlı olduğu bilgisini içselleştirmişlerdir, bundan dolayı “evler” yerine “evlar” demezler.
İngilizcede çoğul ekinin biçimbirimciklerinin niteliği eklendikleri sözcüklerin son sesine göre belirlenmektedir. Çoğul ekinin biçimbirimciklerinin dağılımı şöyledir:
(s) son sesi ötümsüz, hışırtısız seslerden oluşan sözcüklere eklendiğinde
(z) son sesi ötümlü, hışırtısız seslerden oluşan sözcüklere eklendiğinde
(ez) son sesi hışırtılı seslerden oluşan sözcüklere eklendiğinde kullanılır.

SESBİRİMLER VE EN KÜÇÜK ÇİFTLER
Bir sesin bir dilde bulunup bulunmadığı sözcükler arasında anlam farkına yol açıp açmamasına bağlıdır.
Birbirleri arasında anlam farkı yalnızca bir ses tarafından oluşturulan sözcüklere en küçük çiftler denir (pul/bul, tel/kel). Buna göre p/b/t/k sesleri Türkçedeki sesbirimlerdendir deriz.

Sesbirimlerin Dağılımı
Sözcükler arasında sözcük sonundaki sesbirimlerden kaynaklı anlam farklılıklarında, sesbirimler ile sözcükler arasında karşıtsal dağılım söz konusudur.
Dilbilimde ses birimler “/” işareti arasında gösterilirler (/a/b/c/d/e/…).
Türkçenin ünlü sesbirimleri:
/i/ ön kapalı düz ünlü: iz, ince
/y/ ön kapalı yuvarlak ünlü: ünlü, Üsküdar
/e/ ön yarı-kapalı düz ünlü: emek, eş
/œ/ ön yarı-kapalı yuvarlak ünlü: ön, öksüz
/u/ arka kapalı yuvarlak ünlü: uzun, un
/o/ arka yarı-kapalı yuvarlak ünlü: odun, onlar
/a/ arka açık düz ünlü: arka, ancak
/w/ arka kapalı düz ünlü: ıslık, ırak, ılık

Bütünleyici Dağılım ve Sesbirimcikler
Türkçede soluklu ve soluksuz olmak üzere iki biçimde kullanılan /p/ yazıda tek biçimde gösterilmektedir.
Soluklu /p/ sesi sözcük ve hece başlarında, soluksuz /p/ sesi ise arkasından bir ünsüz geldiği zaman oluşmaktadır.
Türkçede /p/ sesinin farklı biçimleri sözcük içinde bütünleyici dağılım içindedir, birinin olduğu konumda diğeri bulunmaz. Bu sesler /p/ sesbiriminin sesbirimcikleridir. Sesbirimcikler oluşturduğumuz somut seslerdir. Sesbirimler ise algıladığımız soyut birimlerdir.
Sesbirimler / / işareti arasında, sesbirimcikler ise [ ] işareti arasında gösterilirler.
/p/ sesbiriminin bütünleyici dağılımını şöyle gösteririz:
/p/
            [ph] /   # _______
                        [p] / _____ [-Ü]
# işareti, sözcük ve seslem başını temsil eder. # işaretinden sonra gelen çizgi, sesbirimciğin sözcük başında yer aldığını gösterir. ___[-Ü] işareti ise, sesbirimciğin arkasından gelen sesin ünsüz olduğu durumları gösterir.
/p/ sesbirimindeki soluklu ve soluksuz sesbirimcik kategorileri /t/ sesinde de görülür. /t/ sesi sözcük başında ve ortasında –arkasından ünlü sesbirim gelirse- soluklu, sözcük ortasında [t] sesbirimciğinden sonra ünsüz gelirse soluksuz, sözcük sonunda da yine soluksuz söylenir.
Ötümsüz artdamaksıl patlamalı /k/ sesbirminin soluklu [kh] ve soluksuz [k] sesbirimciklerinin dağılımı:
Soluklanma Kuralı
Ötümsüz patlamalı sesler olan /p/, /t/, /k/ sesleri doğal bir ses sınıfı oluştururlar. Bu sesler, sözcük başında ya da sözcük içinde seslem başında bulunan ötümsüz patlamalı /p/, /t/, /k/ ünsüzleri soluklu olarak söylenmektedir.
Bir sesbilim kuralı, yalnız bir tek sese uygulanmaz, doğal sınıf oluşturan seslerin tümüne uygulanır.
İngilizcede genizsil ünsüzlerden önce gelen ünlüler genizsil oluşturulur. İngilizcede ünlüler, arkalarından gelen sesin niteliğine göre, genizsil olarak oluşturulurlar.
İngilizcede genizsil ünlülerle genizsil olmayan ünlüler bütünleyici dağılım içindedir.

/i/                                                        /æ/
            [ĩ] / _____[genizsil]                         [ǽ] / ____[genizsil]
            [i] / diğer konumlar                       [æ] / diğer konumlar

Doğal Ses Sınıfları ve Ayırıcı Özellikler
Türkçede ötümsüz patlamalıların soluklanma kuralı ötümsüz patlamalı seslerin hepsine uygulanmaktadır.
İngilizcede de ünlülerin genizsileşmesi genizsil ünsüzlerden önce gelen bütün ünlülere uygulanmaktadır.

Sesdizim
Sesbirimlerin sözcük oluşturacak şekilde sıralanış düzeni de anadil konuşucularının içselleştirdiği bilgiler arasındadır.
Sesbirimlerin sözcük içindeki dizilimleri bütün dillerde kurallıdır.

Bürünsel Sesbilim
Vurgu
Sözcük, öbek ve cümle vurgusu olmak üzere üç düzeyde incelenir. Çok sesli kök-sözcüklerde iki ayrı vurgu derecesi bulunur, belirgin ve yüksek tonla söylenen birincil vurgu [Ú], diğeri ise zayıf vurgudur [Ù].
Örnek: “kadar” sözcüğünde “ka” sesi zayıf, “dar” sesi ise birincil vurguyu oluşturur.
Türkçede vurgu sözcük düzeyinde sesbirimseldir. Aynı sesbimleri içeren sözcükler arasında anlam farkını belirtmek üzere kullanılır.
Cins adlarında vurgu ikincil seslemde (hecede), yer adlarında ilk seslemdedir.

Ezgi
Ezgi, yapılar arasında anlam farkı yaratır. [mI] soru parçacığı kullanılmadan yükselen ezgi ile söylenerek soru yapıları oluşturan örnekler vardır.

Sesbilimsel Süreçler
Bir dildeki sesbilimsel göstergeler ile bnların sesbilgisel göstergeleri arasındaki ses düşmesi, ses eklemesi, ses değiştirmeleri gibi ses olayı farklılıkları sesbilimsel süreçler olarak tanımlanır.

Ses Benzeşmeleri
Dillerde sesler sözcük içinde kendilerinden önce ya da sonra gelen seslere benzer özellikler sergileyebilirler.
Türkçede sözcük yapısının en belirgin özelliklerinden biri ünlüler arasında nitelik açısından benzeşmedir.
Ünlü Uyumu
Ünlü uyumu kuralına göre, sözcüğün son seslemindeki ünlü ön/arka özellikleri ekteki ünlünün ön ya da arka ünlü olacağını belirlemektedir (saz-lar, bezler, dam-da, ev-de). Buna Türkçede açık ünlü uyumu denir.
Kapalı Ünlü Uyumu
Türkçenin –(y)I eki, 4 ayrı biçimde gerçekleşir: kapalı ön düz (i), kapalı arka düz (ı), kapalı ön yuvarlak (ü), kapalı arka yuvarlak (u).
Kapalı ünlü uyumu kuralı, çokseslemli ir sözcükte birinci seslem dışındaki seslemlerin ünlülerinin, ilk seslemdeki ünlü ile arka/ön ve düz/yuvarlak boyutlarında benzeştiğini belirtir.
Kapalı ünlü uyumu kuralı, ünlüsü kapalı ünlü olan tüm soneklerin ünlülerinde, eklendikleri sözcüğün son seslemindeki ünlünün niteliğine bağlı olarak kapalı ön düz (i), kapalı arka düz (ı), kapalı ön yuvarlak (ü), kapalı arka yuvarlak (u) olarak oluşturulacağını belirtir (saz-ı, bez-i, ütü-yü).
Ünsüz Uyuşmaları
Genizsil Benzeşmesi
Türkçe köklerde çoğunlukla genizsil sesler arkalarından gelen patlamalı sesler ile eş çıkışlıdır.
Kök
Sesbirimsel
Sesbilgisel
Pembe
Penbe
Pembe
Şimdi
Şimdi
Şindi

Pembe ve şimdi sözcüklerinin söylenişinde görüldüğü gibi, sözcük ortasındaki /m/ sesi birinci sözcükte arkasından gelen [d] sesi ile oluşum noktasında benzeşerek genizsil /n/ olarak oluşturulmaktadır.
Ötümsüzleşme
Türkçede son sesi ötümlü ünsüz olan bir kökten sona ötümsüz bir ünsüz ile başlayan sonek geldiği durumlarda, kökün son sesi ötümsüzleşir.
Kök
Sesbirimsel
Sesbilgisel
Tuz
Tuz+suz
Tussuz
Bez
Bez-siz
bessiz

Ses Düşmeleri
Türkçede bunun örneklerini olağan, özensiz ve hızlı konuşmalarda görmekteyiz.
Ünlü Düşmeleri
Türkçede bazı yer belirteçleri, ne-soru sözcüğü ile yapılan sorularda ses düşmeleri olmaktadır.
Kök
Sesbilimsel
Sesbilgisel
İçerisi
İçerisi
İçersi
Yukarısı
Yukarısı
Yukarsı
Ne olur
Ne olur
Nolur

Ünsüz Düşmeleri
Türkçede hızlı konuşmada ünsüz düşmeleri özellikle akıcı ve kayıcı ünsüzleri etkilemekte /r/, /l/, /y/, /h/ seslerinin düşmesinde görülmektedir.
/h/ düşmesi
İki /a/ ünlüsü arasında bulunan /h/ sesi çoğunlukla düşürülmektedir.
Postahane / postane
/m/ genizsil ünsüzünden önce gelen /h/ sesinin de düşürüldüğü örnekler vardır (Ahmet / a:met).
Ünsüz Düşürülmesi
Ünlü ile biten bir sözcük gövdesinden sonra ünlü ile başlayan bir sonek eklendiğinde ve üçüncü kişi iyelik ekinden sonra gelen durum eklerinden önce, sözcük gövdesi ile sonek arasına sonekin biçimbirimsel sınıflandırmasına göre niteliği belirlenmiş bir ünsüz bulunur.
Ev+(y)ı = evi
Masa+(y)ı = masayı
Kutu+(n)In = kutunun
Kalem+(n)In = kalemin
Özellik Değişmesi
Soluklanma
Türkçedeki ötümsüz patlamalı sesler olan /p/, /t/, /k/’nın soluklanmasını özellik değiştirme kuralına örnek gösterebiliriz.
Soluklanma kuralı ötümsüz patlamalı seslerin tümüne uygulanmaktadır.
/p/, /t/, /k/ sesleri sözcük ve seslem başında bulunduklarında soluklu olurlar.
Ünlü Yükselmesi
Türkçede gelecek zaman eki olan –(y)AcAk soneki bir eyleme eklendiğinde, sonekteki /y/ sesi kendinden önce gelen açık ünlüyü kapalı ünlüye dönüştürür.
Kök
Sesbilimsel
Sesbilgisel
Bekleyecek
Bekle+jecek
Bekliyecek
Arayacak
Ara+yacak
Arıyacak

Genizsilleşme
(-lAr) biçimbiriminin ilk sesi olan akıcı /l/ sesinin son sesi genizsil ünsüz olan on, bin gibi sözcüklere eklendiğinde genizsilleşir.
Kök
Sesbirimsel
Sesbilgisel
On+lar
On+lar
Onnar
Bin+ler
Bin+ler
Binner

Ünlü Eklenmesi
Sözcük Başı Kümeleri
Alıntı sözcüklerde karşımıza çıkar.
Küme
Ünlü Eklenmesi
Grup
Gurup
Klüp
Kulüp
Krem
Kırem

Sözcük başında bulunan ünsüz kümeciğinin ilk sesi dişyuvasıl sürtünmeli ötümsüz kapalı ünsüz /s/ olan alıntı sözcüklerde çoğunlukla sözcük başına yerleştirilen düz kapalı ünlü kümeciği böler.
İ+skele
İ+skarpin
İ+skonto      
I+spanak

Seslerin Yer Değiştirmesi
Yer değiştirme belli sözcüklerde gözlenir: kibrit/kirbit, sonra/sorna vs.
Dil Sürçmeleri
Dil sürçmelerinin dilbilimin konusu olmasının şöyle bir izahı olabilir: sesbilimsel süreçler kurallıdır ki belli sesbilimsel süreçleri hata (dil sürçmesi gibi) olarak kabul ediyoruz.

Ünite 3
Anlam Nedir?

Anlam, dünya gerçekliğinin dile aktarılmasıdır. Aristoteles, Russell ve Wittgenstein’ın başını çektiği gönderimselciler bu tanımı doğru kabul ederler.
Anlam ile dil arasındaki ilişki bir gönderim ilişkisidir.
Russell’a göre insan dillerinde bir ifadenin anlamlı olabilmesi ve doğru kabul edilebilmesi için gerçek dünyada gönderimin olması bir ön şarttır.
Anlamın oluşumunu dikkate aldığımızda gönderimsellik kuramı yetersiz kalmaya başlar. Dil her koşulda dünya gerçekliğini birebir yansıtmaz. Kar, sayılabilir bir ad kümesine bağlı olduğu halde hiçbir dünya dilinde adet olarak nitelenmez. Mitsel anlatılarda bahsi geçen isimlerin hiçbirinin dünya gerçekliğinde karşılığı yoktur.
Bu kuram cümlenin dilbilgisel bileşenlerini açıklamada da yetersiz kalır.
Dolayısıyla dildeki anlamı açıklayabilmek için dünya gerçekliğini değil dil gerçekliğini incelemek gerekir.
Dildeki kavramlar ile onların gösterimi açısından en yaygın olarak bilinen tanımlama Saussure’ün gösterge tanımlamasıdır.
Kavram, gösterilen; ses dizimi ise gösteren olarak kabul edilir. Gösterilen ile gösteren dilde bir göstergeye karşılık gelir. Gösterilen belli bir dilde hep aynı ses dizilimiyle gösterilir.
Dillere göre gösteren değişeceği için gösterilen ile gösteren arasındaki ilişki değişkendir. Sesdizilimleri dillerde uzlaşımsaldır. Gösteren her zaman aynı gösterilende sabit kalmalıdır. Karşılıklı anlaşma, birbirini anlama bu yolla mümkün olur.
Kedi göstergesi dilde soyut bir ifadedir. Gerçek dünyada ise bir canlıya karşılık gelir. Kedi göstergesinin karşılık geldiği nesne bu göstergenin göndergesi olur. Bir dil göstergesi kavramsal anlamının dışında uzlaşımsal olarak kabul görmüş olan sembolik anlamlar da kazanabilir. Antik Mısır’da Ra’nın sembolü olan kedi bu bağlamda bilgeliğin de sembolü olarak kabul görür.
Dil ile dünya gerçekliği arasında kavram vardır. Dilde sesdizimine dönüşen dünyadaki olgular değil o olgulara ait kavramlardır.
Kavramsal/Gösterimsel Anlam: Bir olguya ait değişmeyen içsel özelliklerden oluşan anlamdır.
Eşdizisel Anlam: Sözcüğün kavramsal anlamının dışında cümlenin anlam bağlamına göre yüklendiği yan anlamladır.
Çağrışımsal Anlam: Bireysel ve kültürel deneyimlerle bir sözcüğe yüklenmiş özel anlamlardır.
Anlambilimde dilde anlamın tanımlanmasında kavramsal anlam temel alınır.
Martinet, sözcüklerin anlamlarının diğer sözcüklerle olan karşıtlık ilişkilerinden yola çıkarak ayırt edici özellikleri açısından anlaşıldığını iddia eder.

“Zeynep sarı kedisini kaybetti.”
1. İfade / Tümce Anlamı: Sözcüksel, dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen anlam demektir.
2. Sözce Anlamı: Cümle içindeki anlam bağlamlarını işaret eder. “Zeynep sarı kedisini kaybetti” cümlesinde Zeynep’in sarı kedisi olduğu bir sözce anlamı, bu kediyi kaybettiği bir başka sözce anlamını işaret eder.
3. İletişimsel Anlam: Cümlenin/veya sözcelerin kullanımda karşı tarafa yüklediği koşulları işaret eder. Bu koşullar, rica, emir veya davet olabilir.

Anlamın Oluşumu: Birleşimsellik İlkesi
Anlam dilde tek bir özellikle değil, sözcükler, öbekler ve cümlelerle oluşur. Buna birleşimsellik diyoruz.
Cümle içindeki anlamın bileşenleri;
- Sözcüklerin anlamı
- Dilbilgisel ulamların anlamsal özellikleri
- Sözdizimsel kurallar şeklinde sıralanabilir.

Sözcük Anlamı ve Sözcükler Arası İlişkiler
Bütün sözcükler anlam özellikleri dikkate alınarak kategorize edilebilir ve bu yolla anlam özellikleri belirlenebilir.

Alt Anlam
Sözcükler arasında oluşturulan kategoriler aracılığıyla belli bir sözcüğün ilişkili olduğu diğer sözcüklerle arasında alt ve üst anlam kategorileri oluşur. Örnek; “kuş” dediğimizce “canlılar” ve “hayvanlar” üst kategorilerinin bir üyesini işaret etmiş oluruz.

Eş Anlamlılık
Sözcük düzeyinde aynı kavram içeriğine sahip olan sözcükler arasındaki ilişkiye denir. Eş anlamlı sözcükler her durumda birbirlerinin yerine kullanılamazlar, anlamsal içerikleri sözcük öbeklerinde farklılaşmaktadır.

Karşıt Anlamlılık
Derecelendirilebilen karşıtlık; iki sözcük arasında belli bir ölçütün iki zıt noktasında olma durumunu işaret eder (kısa-uzun gibi). Bu kategorideki sözcüklerin olumsuzu, karşıt anlamı işaret etmez (kısa değil dediğimizde uzun demiş olmayız).
Derecelendirilemeyen karşıtlık; ölü ve canlı sözcükleri arasındaki karşıtlık ilişkisi ölçülemez. Bu kategorideki sözcüklerin olumsuzu, karşıtına eşittir (ölü değil dediğimde canlı demiş olurum).

Ters Bakışımlı Karşıtlar
Ters Karşıtlık; Karşıt yön ilişkisini söz konusu edinen sözcükleri işaret eder (alt-üst, sağ-sol vb.).
Bakışımlı Karşıtlık; İki sözcük arasında birbirinin karşıtı olma durumunu işaret eder. Dolayısıyla bu kategori hemen bütün karşıt anlamlı sözcükleri kapsar.

Eş Seslilik ve Çok Anlamlılık

Eş Seslilik
Aynı ses ve yazı biçimine sahip olup farklı anlamları işaret eden sözcükleri kapsar.

Çok Anlamlılık
Bir sözcüğe benzetme yoluyla başka anlamlar yüklenmesi sonucu ortaya çıkan dilbilgisel durumdur. Örneğin; yüz, insan başının ön yüzüdür, bu “ön” kısım bir anlam bağlamı olarak kabul edilerek nesnelerin ön tarafını işaret etmek için de yüz sözcüğünü kullanırız, “kitabın ön yüzünde” gibi.

Eğretileme
Anlam üreten yöntemlerden biridir. Eğretileme bir kavramı/durumu/olguyu başka bir kavramla anlamaya/anlatmaya çalışmaktır (borç içinde yüzmek). Eğretileme de algı/bilişsel süreç, kavramlar arasında benzerlik ilişkisi kurarak anlama ulaşmaya çalışır.

Parça-Bütün İlişkisi ve Ad Eksiltmesi
Parça-Bütün İlişkisi
“Göz” ile “yüz” arasında parça-bütün ilişkisi vardır. Gereksiz bir kategori gibi görünse de dilde eksiltili anlatımın dayanağı bu kategoridir. Bir insana tahsilini sormak üzere “ne okudu?” diye sorduğumuzda, söylenenin anlaşılması parça-bütün ilişkisi iledir. 
Ad Eksiltme
Parça-bütün ilişkisinin bir benzeridir. Sözcükler arasında parça-bütün, sahip olma-olunma, kapsama-kapsanma gibi ilişkilere bağlı olarak yapılan eksiltmelerdir (“Ankara kızgın, Çankaya açıklama yapmadı” cümlesi bunun örnekleriyle doludur).

Ünite 4
Anlambilim: Tümce Anlamı

Sözce, Tümce ve Önerme
Anlam ifade eden sözcük öbekleri, cümleler birer sözcedir. Sözce dediğimiz ifade farklı anlam bağlamlarında çeşitli biçimlerde sesletilebilir. Sözceyi bağlamından soyutlayarak dilbilgisel düzlemde ele aldığımızda adı tümce olur. Tümcelerin özne, yüklem gibi kavramsal içerikleri vardır. Bu kavramsal içeriğe önerme deriz.
İfade/Tümce Anlamı: Her hangi bir bağlamdan bağımsız, yalnızca sözcüksel,
dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenler açısından tanımlanabilen anlam demektir.
Sözdizimsel bir bütünlük oluşturan ifadeler her hangi bir bağlamdan bağımsız ele alındığında ‘tümce’ olarak adlandırılırlar.
Sözce Anlamı: Her hangi bir tümce belli bir bağlamda bağlamın gerektirdiği
gönderim ve doğruluk koşulları açısından tanımlandığında ortaya çıkan anlam demektir. Sözce anlamı bağlam bağımlıdır. Gönderim bilgisi ve hangi koşullarda
sözcenin geçerli olabileceği bilgisini gerektirir.
Önerme Anlamı: Sözce ve tümcelerin soyut kavramsal içeriğidir. Önermeler yüklem ile onun üyeleri arasındaki kavramsal bütünlüktür ve bir olgu hakkında bildirim yaparlar. Önerme anlamı dilbilgisi ve sözdizimden bağımsız betimlenir.
Metnin devamında sözceler çift tırnak (“ ”), tümceler tek tırnak (‘ ’), önermeler ise italik olarak gösterilecek.

Önermeler ve Doğruluk Koşulları
Önermeler doğruluk koşulları açısından ele alındıkları için yalnızca bildirim yapan tümcelerin önermeleri vardır. Bildirim için cümlenin/önermenin hüküm ifade etmesi gerekir.

Önerme Türleri
Her durumda doğru olan önermelere analitik önerme denir.
Eşsözlü / totolojik önermelerin tümü analitik önermedir.
Duruma göre doğru veya yanlış çıkabilen önermelere sentetik önerme denir.

Bir tümcenin bildirimi çıkarımsal olan başka bir önermenin bildirimini de içerebilir. Bu durum birinci önermenin ikinci önermenin bildirimini de gerektirir.
İki tümce arasındaki gerektirim ilişkisi üst kavram ilişkisiyle mümkün olabilmektedir.  
İki önerme arasındaki gerektirim çift yönlü olduğunda aralarındaki ilişki açımlama olarak tanımlanır (A, B’den büyüktür / B, A’dan küçüktür gibi).
Konuşanın tümcesinde dinleyicisinin bildiğini varsaydığı bilgiyi çıkarım olarak sunması önvarsayım olarak tanımlanır.
Bir önermenin ikinci bir önermeyle olumsuzlanması/değillenmesi durumu çelişki olarak adlandırılır.

Tümce Anlamı ve Sözdizim
Anlamsal Roller
Tümce anlamı birleşimseldir ve sözcüksel, dilbilgisel ve sözdizimsel bileşenlerin bir arada yorumlanmasıyla tümce anlamına ulaşılır.
Bir tümcede nesne eylemin “iç üyesi” özne ise “dış üyesi” olarak adlandırılır.
Taş uyudu.
Tümcede geçişlilik açısından sorun yoktur. Çünkü geçişsiz eyleme uygun olarak iç üye yoktur. Tümcedeki sorun uyumak eyleminin canlı bir özne gerektirmesinden dolayıdır. Demek ki eylem sadece nesneye değil özneye de anlamsal özellikler yükler.
Eylemin tümce üyelerine yüklediği rollere anlamsal roller denir.
Edici rolü öznelere özgüdür(kırdı, okudu).
Etkilenen rolü, yüklenen üyelerin değişime uğramasını gerektirir (yırttı, öldürdü).
Bazı tümcelerde eylem bir konu oluşturur ve bize eylemin ne hakkında olduğunu gösterir. Bu tümcelerde eylemin nesnesinde herhangi değişim oluşmaz. Dilbilim okuyorum, tümcesinde “dilbilim” sözcüğü nesne olarak konu rolü üstlenmiştir.
Eylemler üyelerine yararlanıcı rolü yükleyebilirler (“Eleman için çiçek getirdim” cümlesinde “eleman” sözcüğü yararlanıcı rolündedir).
Öznenin duygu, duyuş ve durumsal süreci yaşaması durumunda üstlendiği rol deneyimcidir. Duymak, hoşlanmak, sevmek gibi eylemler özneye deneyimci rolü yüklerler.
Eylemin geldiği yönü gösteren üye kaynak rolünü, eylemin mekânını gösteren üye yer rolünü, eylemin hangi yöne doğru olduğunu gösteren üye hedef rolünü, eylemin ne ile yapıldığını gösteren üye ise araç rolünü üstlenir.

Yüklem
Yüklem, önermeyi oluşturan üyedir. Sözdizimsel yapıda eylem öbeği, üyelerine anlamlar yükleyerek tümceyi oluşturur.
Eylemi ifade eden sözcük tümcede yüklem olarak adlandırılır. Herhangi bir tümcede yüklemin yerini değiştirmekle yüklemin rolü/fonksiyonu değişmez. “Ali geldi” tümcesinde gelmek eylemi yüklemdir. “Geldi ali” tümcesinde de gelmek eylemi yüklemdir. Herhangi bir sözdizimsel yapıda yüklem, üyeleriyle farklı şekillerde sıralanarak küçük anlam farklılıkları dâhilinde aynı eylemi farklı biçimlerde ifade edebiliriz. Bu alternatifleri yüklemleme sözcüğü işaret etmektedir.
Yüklemleme bir ad veya sıfat tarafından yapıldığında adcıl yüklem, bir eylem tarafından yapıldığında eylemcil yüklem olarak adlandırılır. Yüklemler ayrıca bir iş veya olayı aktarırlarken olay yüklemi, bir durum veya oluşu aktardıklarında da durum yüklemi olarak adlandırılırlar.
Görünüş, bir eylemin süresine dair bilgi veren sözcüktür.
Sözcüksel görünüşleri Vendler sınıflandırmış ve 4 tür eylem tespit etmiştir.
1 – Durum eylemleri (sevmek, beğenmek)
2 – Edim eylemleri (yürümek, yüzmek)
3 – Erişme eylemleri (başlamak, varmak)
4 – Tamamlama eylemleri (bir mektup yazmak, bir kadeh şarap içmek)
Bir eylemin bitimlilik taşıyıp taşımadığını “içinde” sözcüğüyle sınayabiliriz.
Dağcılar iki saatte tepeye vardı / Dağcılar (iki saat içinde) iki saatte tepeye vardı.
Edim eylemleri sürer ve bitimli özeliklerini taşırlar. Eylemin sürdüğü ile ilgili bilgi sunarlarken bitimi ile ilgili bilgi sunmazlar.
Bir eylemin edim eylemi olup olmadığını “boyunca” sözcüğü ile sınayabiliriz. “Boyunca” belirteci ancak sürebilen eylemlerde kullanılır.
Filiz iki saat yürüdü / Filiz iki saat boyunca yürüdü.

Ünite 5
Edimbilim I
Dilbilimin alt dalları olan sözdizimde tümce yapısı, anlambilimde sözcüklerin ve önermelerin anlamı ve edimbilimde sözcelerle ifade edilen anlam, inceleme kapsamına girer.
Edimbilimin konusu anlamdır. Anlambilimin inceleme alanı, önermenin içeriğindeki sözcüklerin anlamıdır. Edimbilim ise konuşucunun niyetine ve bağlama dayalı anlamla ilgilenir.

Edimbilim, 1930’larda Morris ve Pierce ile Viyana ekolünden Carnap’ın çalışmalarıyla ortaya çıktı.

Dil incelemeleri uzun yıllar mantık çalışmalarıyla iç içe yürütülmüştür. Bunda Frege’nin etkisi büyüktür. Austin ve Searle gibi dilbilimciler, dilin salt mantıkla açıklanamayacağını iddia ettiler. Anlamı belirleyenin biçim değil niyet olduğunu söyleyerek edimbilimin gelişmesine katkı yaptılar.

Dil, İletişim ve Biliş
Dilsel iletişim, iki insanın bilişlerinde var olan bilgiyi kullanarak etkileşimde bulunmasıdır. Kişilerin bilişsel modelleri birbirlerine ne kadar yakınsa iletişim o derece başarılı olur.
İletişim kuran kişiler arasındaki ortak bilişsel bilgi yığınına söylem modeli (bilişsel bağlam) diyoruz.
İletişimsel edinç: konuşucuların dilin kullanımına dair soyut bilgileridir. İletişimsel edinç, dilin ses ve sözdizim yapılarının bilgileri yanı sıra bağlam içinde uygun sözcelerin ne şekilde kullanılması gerektiği ve hangi sözcelerin hangi bağlamda uygun olacağı bilgisini kapsar.

Anlambilim ve Edimbilim
Tümce: özne ve yüklemden oluşan bilişsel bir yapıdır.
Önerme: Tümceler yoluyla ifade edilen anlambilimsel birimdir.
Sözce: Belli bir bağlam içinde, belli bir zamanda konuşucu tarafından dinleyiciye söylenen ifadelerdir.
Tümce ve önerme, bağlamdan bağımsız yapılardır. Sözce ise bağlama aittir.
Anlambilim, sözcük anlamını ve önermelerin doğruluk değerlerini; edimbilim ise konuşucunun sözce ile dile getirmeye çalıştığı anlamı inceler.

Bağlam
Bir sözcenin içinde yer aldığı ve onun anlaşılmasına rol oynayan dil içi ve dil dışı unsurlara bağlam denir.
Söylemsel bağlam: Sözcenin içinde yer aldığı sözlü söylem ya da yazılı metnin yakınında ya da uzağında bulunan her türlü dil öğesidir.

Bilişsel Bağlam / Söylem Modeli
Bilişsel bağlam, söylem gerçekleşirken oluşur. Konuşucu ve dinleyicinin bilişsel bağlamları birbirlerine ne kadar yakında, iletişim o derece başarılı olur.
Durumsal Bağlam: Bir sözcenin içinde yer aldığı zaman, mekân ile konuşucu ve dinleyicinin kim oldukları gibi unsurları içerir.
Sosyo-Kültürel Bağlam: Sözcenin içinde yer aldığı sosyal ve kültürel unsurlardır. Konuşucu ile dinleyici arasındaki resmiyet, samimiyet, toplumsal statüleriyle ilgili bilgileri içerir.

İşbirliği İlkesi (Grice, 1975)
Grice, insanların dil kullanımlarını belirleyen ve insan aklı tarafından düzenlenen birtakım kurallara işbirliği ilkesi adını verir.
İşbirliği ilkesinin; nicelik, nitelik, bağıntı ve tarz olmak üzere 4 alt kategorisi vardır.
Nicelik İlkesi: Konuşmaya katkınızı yeterince bilgilendirici olacak şekilde yapın.
Gereğinden fazla bilgi vermeyin.
Nitelik İlkesi: Yanlış olduğuna inandığınız bir şeyi söylemeyin. Yeterince kanıtınız olmadan bir şey söylemeyin. Nitelik ilkesi konuşucunun niyetine bağlı bir ilkedir.
Bağıntı İlkesi: Devam eden konuşmanın içeriğine uygun konuşmaktır.
Tarz İlkesi: Açık olun, ifade belirsizliğini önleyin, bulanık anlamlardan uzak durun, kısa ve öz konuşun, düzenli olun.
Grice’in sıraladığı ilkeler zaten akılda var kabul edilen kurallardır.

Sezdirim
Sezdirim: Açıkça dile getirilmeyen ancak işbirliği ilkelerine uymayan konuşmada ortaya çıkan durumdur. Konuşmak istemediğin bir konuda gelen soruya, konuyla ilgisi olamayan bire cevap vermek suretiyle karşınızdaki kişiye durumu sezdirmeniz bu duruma örnektir.
Grice, sezdirimi geleneksel sezdirim ve konuşmaya dayalı sezdirim olmak üzere ikiye ayırır.
Geleneksel sezdirim, sözcenin dilsel özelliklerinden ortaya çıkan örtük konuşucu anlamıdır. Cümle içinde “ve” bağlacının kullanıldığı yer, dinleyiciye olayın öncesi ve sonrasına dair bir sıralama yapma imkânı verir. Olayın gelişimine dair bu bilgi, geleneksel sezdirimin tipik bir örneğidir.
Konuşmaya dayalı sezdirim, belli bir bağlam içinde değerlendirildiğinde ortaya çıkan örtük anlamdır.

Söz Eylem Kuramı
Söz eylem kuramı, sözcelerin konuşucu ve dinleyiciyi eyleme geçiren etkilerini inceler.
John Austin tarafından ortaya konmuş, öğrencisi John Searle tarafından geliştirilmiştir.
Austin, dili mantıksal çözümlemelerin konusu olarak sınırlayan dil felsefecilerine bir tepki olarak her önermenin bir doğruluk değeri taşımak zorunda olmadığını belirtmiştir. Bir şey söylemekle, “oluşa” katkı yaparız. Bir şey söylemek, bir şey yapmaktır. Söz eylem tam olarak budur; bir sözce doğrultusunda gerçekleştirilen eyleme söz eylem denir.
Austin, doğruluk değeri taşıyan bir önermesi olan ve bildirmek amacıyla kullanılan sözcelere saptayıcı sözce adını verir (örn. “hava çok sıcak”).
Bir işi gerçekleştirmek için kullandığımız sözcelere ise edimsel sözce adını verir (örn. “buraya gel”).
Söylenen bir sözcükle de bir eylem gerçekleştirebiliriz; “özür dilerim” dediğimiz zaman, söylediğimiz sözlerle bir eylem gerçekleştirmiş oluruz. Bir edimi gerçekleştiren sözcelere de edimsel eylem adını verir.
Austin’e göre bir sözce ile eylem gerçekleştirmek için gerekli olan ön şartlar uygunluk ya da mutluluk koşullarıdır. Örneğin, birisine söz vermek için samimi olmak ve verilen sözün işaret ettiği eyleme niyetli olmak gerekir. Austin, doğru/yanlış yargıları yerine mutlu/mutsuz sözce tanımlarını kullanır.
Edimbilimde mutsuz/uygunsuz sözce için (#) işaretini kullanmak gelenektir.
Austin söz eylemleri üçe ayırır:
Düzsöz eylemi: bir sözceyi dilbilgisel kurallara uygun olarak dile getirmektir.
Edimsöz eylemi: sözceyi kullanarak gerçekleştirilmek istenen amaca edimsöz denir. Sözcedeki niyetliliktir.
Etkisöz eylemi: sözcenin sonucunda ortaya çıkan etkidir.

Dolaysız ve Dolaylı Söz Eylemler
Searle söz eylemleri dolaysız ve dolaylı söz eylemler olmak üzere ikiye ayırmıştır.
Açıkça dile getirilen söz eylemler dolaysız (“bana çikolata ver”), diğerleriyle dolaylı söz eylemlerdir (“çikolatan var mı?”).
Dolaysız söz eylemlerde tek bir anlam vardır, çeşitli çıkarımlarda bulunamayız. Dolaylı söz eylemlerde ise anlam çokluğu vardır, çeşitli çıkarımlarda bulunabiliriz.

Edimsözlerin Sınıflandırılması
Bir sözcükle farklı edimsözler gerçekleştirilebilmektedir. İletişimin başarılı olabilmesi için bu farklı edimsözlerin bağlama uygun olarak yorumlanması gereklidir. Edimsözleri anlamak iletişimsel edincin bir parçasıdır.
Searle, edimsöz sınıflandırmasında üç ölçüt kullanır:
a) Edimsözün amacı: Örneğin rica etmek ve emretmek aynı edimsöz amacını taşır. Amaç esas olarak karşıdaki kişiye bir şey yaptırmaktır.
b) Sözler ile gerçeklik arasındaki bağlantı: sözler, olmuş bir olayı mı anlatıyor yoksa gelecekte olacakları mı belirliyor?
c) Sözlerimizle ifade ettiğimiz bilişsel/psikolojik durum: Niyetlilik.

Searle bu ölçütleri kullanarak beş çeşit söz eylem grubu önerir:
İddia İfadeleri (belirtici): Konuşucunun gerçekliğinden emin olduğu ifadeleridir.
Yönlendirici: Amacı dinleyicinin iş yapmasını sağlamak olan edimsözlerdir. Emir kipleri bu guruptadır.
Yükümleyici: Geleceğe yönelik taahhütte bulunan edimsözlerdir. Söz vermek, yemin etmek vs.
Yansıtıcı: Psikolojik durumu dışa vuran ifadelerdir: tebrik etmek, üzüntü ifadeleri, teselli etmek vs.
İlan Edici (bildirici): Geleceğe dönük bir değişikliğe yol açan edimsözlerdir: İş başvurusunda bulunan adaylardan birine işe alındığını belirten ifade, yeni doğan bir bebeğin ismini koymak vs.

Ünite 6
Edimbilim II
Bilgi Değeri, Bilgi Yapısı, Dilde Kibarlık ve Kabalık

Bilgi Değeri ve Bilgi Yapısı
Konuşucu, bir önermeyi dinleyicinin bilişsel bağlamına en uygun biçimde şekillendirir. Sözceler hem eski hem de yeni bilgiler içerir. Başarılı iletişim eski ve yeni bilginin dengeli olarak düzenlenmesiyle mümkündür.
Bilgi yapısı terimi ilk kez Halliday tarafından tümcedeki konu ve odak doğrultusunda eski ve yeni bilgilerin düzenlenmesi amacıyla kullanılmıştır.
Gundel bilgiselliği iki şekilde düzenler:
a) Gönderimsel bilgi değeri (söylem varlıklarının özelliğidir)
b) Göreceli bilgi yapısı
“Bir cisim yaklaşıyor” sözcesinde, “bir cisim” ifadesinin ne olduğu bilinmiyor, bu haliyle “bir cisim” ifadesinin bilgi değeri gönderimseldir. “Yaklaşıyor” ifadesi ise yeni bir bilgidir, dolayısıyla göreceli kategorisindedir.

Price, gönderimsel öğeleri eski ve yeni olmalarına göre sınıflandırmıştır:
Yepyeni bilgi: “Dün bir kadınla tanıştım” ifadesindeki “bir kadın” gibi.
Yepyeni (iliştirilmiş) bilgi: Bilinen bir varlığa/unsura iliştirilmiş yeni bilgi taşıyan söylem varlıklarını işaret eder; “Yanımda çalışan bir kadın” ifadesinde “bir kadın” sözcesi, eski ve bilinen bilgi olan “ben” adılına iliştirilmiştir (yanımda / ben).
Kullanılmamış yeni bilgi: Konuşucu ve dinleyici tarafından bilinen fakat dinleyicinin o anda zihninde etkin olmayan söylem varlığına işaret eder. Hatırlatma amacıyla kullanılan sözceler bu kapsamdadır.
Çıkarımsal bilgi: Dinleyicinin söylem modelinde bulunan bir söylem varlığıyla ilgili olarak çıkarım yoluyla ulaşabileceği bilgidir. “Derin devlet” dendiğinde hukuk dışı çok çeşitli (terör, muhtıra, suikast vs.) kavramın zihnimizde hazır bulunması gibi.
Söylemsel eski bilgi: Söylemde daha önce dile getirilmiş olan varlık/unsur, söylemsel eski bilgiyi oluşturur. “Leyla benim üniversiteden arkadaşımdı, daha sonra onunla evlendim” ifadesindeki “onunla” sözcesi “Leyla” ile eş gönderimsel olduğu için söylemsel eski bilgi kategorisini teşkil eder.
Durumsal eski bilgi: Adıllar bu kategoridedir.

Bilgi Yapısı
Göreceli / eski – yeni bilgi yapısı: sözcede bir öğenin diğerine göre eski ya da yeni olma durumu ve konuşucunun tümcesini dinleyicisinin bildiğini varsaydığı bilgiye göre düzenlemesidir.
Dilbilimde bilgi yapısının incelenmesi Prag ekolü ile başlar. Bilgi yapısı iletilen mesajın içeriğine değil ne şekilde sunulduğuna ilişkindir. Aynı önerme değerine sahip olan sözceler farklı bilgi yapısı taşıyabilirler.

Bilgi Yapısının Bileşenleri: Konu, Odak, Karşıtsallık
Konu: bir sözcede hakkında konuşulan, yorum yapılan, soru sorulan varlıktır. Konu, genelde eski bilgidir ve canlı hata insan özne konumundaki öğedir. Konu, gönderimsel bir öğedir.
Her sözcede bir konu bulunmayabilir (“Hiç kimse çalışmıyor”).
Yorum: Sözcedeki konu hakkında yapılan yorumdur. Sözcede konu dışındaki bölümdür. Yorum genelde yeni bilgiden oluşur.
Odak: Sözcedeki en yeni bilgidir. Odak, yeni bilgi taşıdığı için genellikle soru cümleleri ve onlara verilen yanıtlardır.
Odak, sözlü dilde her zaman sesbilimsel vurgu taşır. Dolayısıyla gizli özneler odak olamaz.
Sözce içindeki seçeneklilikler karşıtsallık kategorisini oluşturur (“Leyla mı Şirin mi” gibi).
Karşıtsal öğeler de sesbilimsel vurgu alan öğelerdir. Bu nedenle kimi araştırmacılar karşıtsallık ilişkisi içindeki öğeleri odağın bir parçası olarak değerlendirirler. Bazıları ise karşıtsal odak ve karşıtsl konu olmak üzere iki farklı kategori önerirler.

Bilgi Yapısının Dilbilimsel Kodlanışı
Bilgi yapısını kodlayan üç unsur:
a) biçimbirimsel özellikler
b) sesbilimsel özellikler
c) sözdizimsel özellikler

Türkçede (mI) soru eki odaklanılan öğeyi gösterir:
Mecnun mu Leyla’yı seviyor?
Örnekte (mI) biçimbiriminin önündeki sözcük (Mecnun) odaktır.
Odak, yeni bilgi taşıdığı için, tümcede –genellikle- ilk sırada kullanılmaz (yukarıdaki örnek devrik yapıdadır).

Türkçede Bilgi Yapısı
Türkçede temel söz dizilimi özne-nesne-eylemdir.
Bir dilde temel söz dizilimi “ne oldu?” sorusuna verilen yanıtla belirlenir.

Dilde Kibarlık ve Kabalık
Dilbilimde kibarlığı ilk Robin Lakoff araştırmıştır. Grice’den etkilenerek birtakım ilkeler önermiştir.

Kibarlık İlkeleri
Robin Lakoff’un kibarlık ilkeleri:
a) Dil kullanımında açık olmak
b) Kibar olmak: dinleyiciye dayatmada bulunmamak, seçenek sunmak, yapıcı olmak.
Lakoff’dan sonra yeni maddeler eklenmiştir:
c) Resmiyet: mesafeli davranmak.
d) Saygı: seçenek tanımak.
e) Dostluk / samimiyet: duygudaşlık göstermek.
Kibarlıkla ilgili ilkelerin tümü dinleyiciye yöneliktir.

Leech, kibarlık ilkelerini altı maddede sıralar:
a) Nezaket ilkesi: dinleyicinin çabasını azaltır, dinleyiciye yararı arttırır.
b) Cömertlik ilkesi: kendine yararı azalt, kendi çabanı arttır.
c) Övgü ilkesi: eleştiriyi azalt, övgüyü arttır.
d) Tevazu ilkesi: kendine övgüyü azalt, kendine eleştiriyi arttır.
e) Uyuşum ilkesi: görüş ayrılıklarını azalt, ortak paydayı arttır.
f) Duygudaşlık ilkesi: karşıt duyguları azalt, empatiyi arttır.

Yüz Kavramı ve Kibarlık Stratejileri
Brown ve Levinson’ın geliştirdiği kibarlık stratejileri, kişinin yüz adı verilen öz imgesini korumak amacıyla kullanılır.
Yüz kavramını ilk defa Erving Goffman önermiştir.
Face (yüz) sözcüğü, lose (kaybetmek) eylemiyle birlikte kullanıldığında lose face / itibarını kaybetmek anlamına ulaşılır.
Kibarlık stratejilerinde yüz kavramı, kişinin sosyal imgesi, itibarı gibi anlamları kapsar.
Yüz kavramının iki boyutu vardır:
Olumlu yüz: kişinin toplum tarafından onaylanan, kabul gören kişi olma arzusudur.
Olumsuz yüz: kişinin güç duruma sokulmaması, özgür/özerk olma isteği, saygı gösterilme vs. durumları kapsar.
Brown ve Levinson’a göre iletişimin motivasyonu bu yüzü korumaya odaklıdır.
Kibarlık stratejileri bir yandan yüz tehdit edici unsurları uzaklaştırmak bir yandan da olumlu yüzlerini koruma sürecinde ortaya çıkarlar
Bazı edimsözler yüz tehdit edici niteliktedirler.
Kayıt dışı edimler, niyetin açıkça dile getirilmediği örneklerdir (kendisinden borç istendiği halde, bankaya gitmeyi unuttuğunu ve bu nedenle üzerine hiç para kalmadığını söylemesi, borç vermek istemeyen kişinin asıl niyetini gizlemesine imkân sağlar ve bu bizim için kayıt dışı edime örnek teşkil eder).
Dolaylı ifadelerle kayıt dışı stratejiler uygulanabilir. Kayıtsız edimde, konuşucu için her zaman bir kaçış söz konusu olabilir.
Pinker’a göre insan dilini yöneten iki unsur işbirliği ve çatışmadır.
Emir kipinde kullanılan bir sözce konuşucunun üstünlük tasladığı, tevazu göstermediği anlamında anlaşılır.
Bir edimi en açık bir biçimde, lafı dolandırmadan ve doğrudan gerçekleştirmek kayıtlı doğrudan edimdir.
Yumuşatılmış kayıtlı stratejiler, diğer kişinin yüzüne saygı gösteren edimlerdir.
Yumuşatılmış kayıtlı edimler ikiye ayrılır: olumlu kibarlık (empati yapabilme hali, “sen” hitabı) ve olumsuz kibarlık (mesafeli tavırdır, “siz” hitabı).

Farklı Kültürlerde Kibarlık
İletişim olanaklarının arttığı modern ötesi toplumlarda dildeki kibarlık konusu önemini arttırmıştır.
Sosyo-kültürel bağlam yüz tehdidi ve kibarlık ölçütü olarak öne çıkar. Para, önemini arttırdıkça, pahalı malların rica yoluyla dahi istenmesi kabalık olarak algılanmaktadır.
Toplumsal dayanışmanın yaygın olduğu toplumlarda nasihat vermek kabalık olarak düşünülmez ancak Batı toplumlarında bireysellik ön planda olduğu için nasihat vermek kabalık olarak algılanabilir.
Dildeki kibarlık göstergeleri zaman içinde toplum ve dildeki değişmelere paralel olarak değişim gösterebilir.

Dilde Kibarlık
Sağlıklı iletişimin bağlamı dâhilinde düşünülen dildeki kibarlık olgusu, dildeki kabalık olgusunu göz ardı etmemize neden olabilir. Buna karşılık, askerlik ve bazı tartışma ortamlarında kaba söylemin iletişim için en geçerli yol olduğu gözlenmiştir. Dolayısıyla dildeki kabalığı, kibarlık olgusunu tamamlayan bir unsur olarak ele almak gerekir. Toplumsal statünün önem arz ettiği ortamlarda kaba konuşmak yaygın bir tercihtir. Bu yolla konuşucu, karşısındakine kendi statüsünün sınırlarını çizmektedir.
İletişim esnasındaki gaflar, kabalık olarak değerlendirilmezler. Kaba dil, sözel şiddet içeren ve kasıtlı olarak karşısındakini kırmayı amaçlayan dil kullanımlarında karşımıza çıkar.  
Şiddet içeren dil kullanımlarını Brown ve Levinson şu şekilde sınıflandırır:
a) Kayıt dışı: İmalar ve ince alaylar.
b) Doğrudan kayıtlı: sözel dayatmalar.
c) Olumlu yüze saldırı: karşıdaki kişinin onaylanmadığı, ona saygı duyulmadığını, dışlandığını ifade eden kullanımlar.
d) Olumsuz yüze saldırı: Özgürlük sınırlayıcı, saygınlığa yönelik sözel şiddet.

Culpeper’ın önerdiği kabalık stratejileri:
a) Doğrudan kayıtlı kabalık: Tehdit edici sözler ve dayatmalar (işine bak, konuşma vs.).
b) Olumlu yüze yapılan saldırı: Dışlama ve ilgisizliği ifade eder.
c) Olumsuz yüze yapılan saldırı: Korkutmak, azarlamak, dalga geçmek vs.
d) Sözde kibarlık: samimi olmayan ince alaylar.
e) Kibarlıktan kaçınmak: Kibar sözlerin beklendiği anlarda sessiz kalmak.
Culpeper bu modele bir üst strateji daha eklemiştir:
Kayıt dışı kabalık: Sezdirim yoluyla dalga geçerek söylenenin tersinin kast edildiği sözceler.

Tabu Sözcükler ve Küfür
Küfretmek, karşıdaki kişide olumsuz duygular yaratmak maksadıyla dili silah olarak kullanmaktır. Tabu kabul edilen kavramlar olumsuz duyguları tetikler.
İnsanlar ruhsal açıdan rahatlamak ve duygusal baskılardan uzaklaşmak için de küfredebilirler.
Genel olarak kontrol edemediğimiz güçlü duyguları iletmek için kaba sözler ve hatta küfürlü sözler kullanırız.

Ünite 7
Metinbilim: Temel İlke ve Kavramlar

Tümceden metne
Dilbilimde 70’li yıllardan itibaren metin merkezli yaklaşımlar öne çıkmıştır. Metinbilim, metni oluşturan öğelerin ve metindeki dilsel düzenlerin çözümlenmesiyle ilgilenir.
Metin dilbilgisi, metinlerin dilbilgisel yapılar yoluyla betimlenmesine katkıda bulunacak bir model geliştirmeyi hedefler.
Metindilbilim, metnin nasıl üretildiği ve anlaşıldığı üzerinde yoğunlaşır.
Söylem çözümlemelerinde yazılı metinlerin toplumsal etkileşim gücü ortaya koyulmaya çalışılır.

Dizge tümceleri, dilin yapısına ve işlevlerine yönelik konulardaki kuramsal tartışmalarda sunulur. Metin tümceleri, dilin doğal kullanımında yer alırlar.

Sözce, konuşucunun iki susma arasında ürettiği söz birimidir.

Metin
Metni metin yapan bileşenler metinsellik başlığı altında ele alınır.
Metin merkezli ölçütler; bağlaşıklık ve tutarlılıktır. Kullanıcı merkezli ölçütler ise; amaçlılık, durumsallık, kabul edilebilirlik, bilgisellik ve metinlerarası ilişki başlıkları altında incelenir.

Metin Merkezli Metinsellik Ölçütleri
Bağlaşıklık
Metin tümceleri arasındaki bağı sağlayan dilbilgisel bağıntılardır. Bu ilişkiler yoluyla metin tümceleri birleşerek bir bütün olarak metni biçimlendirirler. Haliday ve Hassan bu olgunun anlambilimsel bir doğası olduğuna işaret ederler. Bağlaşıklık metindeki bir öğeyle onun yorumlanması için gerekli olan diğer öğe arasındaki anlamsal ilişkidir. Tutarlılıkla yakından ilişkilidir.

Dilbilgisel Bağlaşıklık
Üç kategoride incelenirler:
a) Gönderim
b) Eksilme ve değiştirme
c) Bağlaçlı bağlaşıklık

Gönderim
Çocuklar bugün okuldan erken geldi. Onların antrenmanı varmış.
İlk cümledeki ad öbeği (çocuklar) ikinci cümlede “onlar” zamiriyle ilişkilendirilmiştir. Metindeki bağlaşıklık aracısı olarak gönderim, bu iki öğeyi birbiriyle eş kılan anlam bağını oluşturur.
Metindeki çeşitli unsurlar göndergeler yoluyla sürekli olarak yinelenebilirler. Bu sayede göndergenin gösterdiği kavrama süreklilik kazandırılır.
Metinde gönderim kuran temel öğeler:
a) Gösterilmeyen adıllar: (Ayşe ve ben çıkıyoruz. Ø Alış-veriş yapacağız) bağlantılı dillerde çekimli eylem üzerindeki kişi ekleri boş adılları ulaşılır kılar (yapacağız).
b) Kişi adılları
c) Gösterme adılları
d) Gösterme sıfatları
e) Dönüşlülük adılları

Gönderim Türleri
Metindışı gönderim (durumsal): Gönderim aracı metin içindedir; göndergesi ise metinde yer almaz: “O bugün gelmedi. Hastaymış.” Metindışı gönderim, reklamcılık dilinde çokça kullanılan bir gönderim türüdür.
Metiniçi gönderim (metinsel) artgönderim: Gönderim aracının kullanıldığı yere göre metnin öncesine gönderim yapar: “Ali bugün gelmedi. O hastaymış.”
Metiniçi gönderim (metinsel) öngönderim: Gönderim aracının metinde kullanıldığı yere göre metnin sonrasına gönderim yapar: “O bugün gelmedi. Ali hastaymış.”

Eksiltme ve Değiştirme
Metinde daha önce geçen metinsel bir öğenin metinin devamından çıkarılmasıdır. Gönderim bağıntısı atılan öğenin alıcı tarafından çıkarımsal olarak tamamlanması öngörülür. Eksiltme bütünüyle diliçi bağlamın varlığına dayalı bir düzenlemedir.
Olası bütüncül yapılar:
a) Yüklemi kuran çekimli eylem özne gerektirir.
b) İyelik öğesi tamlayan öğe gerektirir.
c) Geçişli çatıdaki yüklemcil öğe nesne gerektirir.
d) Belirteç yüklemcil öğe gerektirir.
Eksiltmeye başvurmadan oluşturulan metin zaman ve enerji kaybına sebep olur.

Değiştirme: Diliçi bağlama dayalı bir uygulamadır. “Öyle” gibi işlevsel metin öğelerinin, metinde geçen adlar, eylemler ya da öbeklerin yerine kullanılmasıdır.
Eksiltmeli kullanımlarda, eksiltilen öğe tümceye ait bir birim olarak “yapmak” eylemine eklenebilirken; bu eylem değiştirme gösterdiğinde böyle bir eklemeyi kabul etmez.

Bağlaçlı Bağlaşıklık
Bağlaçlar metindeki öbekleri vs. birbirine eklemleyerek metin içinde ayrıntılandırma, genişletme ve güçlendirme işlevlerini yerine getirirler.
Bağlaçlar türleri
a) Ekleyiciler: ve, bunlara ek olarak
b) Çeliştiriciler: fakat, ama
c) Nedenleyiciler: çünkü, bu nedenle
d) Zamansal bağlaçlar: sonra, sonradan

Sözcüksel Bağlaşıklık
Sözcüksel bağlaşıklık temelde metin tümcelerinde aynı öğenin tekrarı ve anlamsal olarak ilişkili öğelerin kullanımıyla sağlanan metin bağlarını içerir. Çağrışımsal gönderimlerde bulunur.
Ahmet sınavı başardı. Başarısı tüm ailesini sevince boğdu.
Oğlan ağaca tırmanıyor. Aptal, dikkatli olmazsa düşecek!

Tutarlılık
Bağlantılılığı açıklamakta en güçlü ölçüt tutarlılıktır. Metnin alıcısı metinde birbirini izleyen tümceler arasında ve metnin bütününde süreklilik arar ve bu yolla metnin anlamını kavramaya çalışır.

Kullanıcı Merkezli Metinsellik Ölçütleri
Amaçlılık: Metnin iletişim amacına uygun biçimde bağlaşık ve tutarlı kılınmasıdır.
Durumsallık: Metnin iletişim amacının belli bir durum bağlamı içinde belirginleşmesidir.
Kabul Edilebilirlik: Metnin hem bağlaşık ve tutarlı hem de durum bağlamı ile uyumlu olmasıdır.
Bilgisellik: Metnin alıcısı için yeni bilgi taşımasıdır.
Metinlerarası İlişki: Metnin başka metinlerle kurduğu ilişkidir.

Metin Türü
Söylem – Tür – Metin
Söylem, dilin iletişim aracı olarak etkileşimsel boyutuyla ele alınışıyla ilişkilenir.

Metin Türü ve Söylem Topluluğu İlişkisi
Metnin iletişimsel amaçları ve işlevleri, tür içinde belirginleşir. Metnin iletişimsel amacı metnin türünü, metnin türü de o metne özgü söylem şemasını ve dil kullanımlarını belirler.
İletişimsel amaç, belli bir sözbilimsel eylemin gerçekleştirilmesine yönelik olarak türün sınırını çizer.
Swales, söylem topluluğu ile dilsel topluluğu birbirinden ayırır:
Dilsel Topluluk
Söylem Topluluğu
Dil kullanımı toplumsal bir davranıştır.
Dil kullanımı işlevsel bir davranıştır.
Dil, toplumsallaşma sürecinin bir parçasıdır.
Dil, toplumsallaşma sürecinden ayrıdır.
Dilsel topluluğa katılım, doğal süreç içinde kendiliğinden gerçekleşir. Çevreye göre belirlenir.
Söylem topluluğuna katılım, irade, talep ve kabulle gerçekleştirilen bir süreçtir.
Günlük yaşama ilişkin bireysel ihtiyaçlarla biçimlenir.
Söylem topluluğunun ortak amaçlarına göre biçimlenir.

Söylem ve Metin Türü Sınıflamaları
Temel Türler
Öznel
Nesnel
Betimleyici söylem
İzlenimsel betimleme
Teknik betimleme
Anlatısal söylem
Günlük kişisel öyküler
Haber öyküleri
Açıklayıcı söylem
Deneme
Teknik açıklama
Savlayıcı söylem
Eleştiri
Akademik savlama
Öğretici-bilgilendirici söylem
Bilgilendirme
Kurallar, talimatlar

Betimleyici söylem durağan, zamansal tempo taşımayan durumsal görünümler sunar.

Anlatısal söylemde olaylar arasındaki geçici ilişkilere tematik olarak gönderimlere yer verilir.

Açıklamalı söylemde bir konu ya da düşünce nedenleri ve gerekçeleriyle birlikte ele alınır.

Savlayıcı söylemde iddia ya da karşı iddia savunusu yapılır.

Öğretici-bilgilendirici söylemde amaç, alıcıya bilgi aktarmaktır.
Saukonen metnin üreticisi ile alıcısı ve bu üretici ile alıcının, gönderimsel gerçekliği ile ilişkilerini analiz ederek bir metnin yakın sistematik çevresini ya da bağlamını gösteren dört ilişki türü saptamıştır: gönderim, bakışaçısı, durum ve amaç/işlev.

Durum
Uzaklık ve kişisellikle içeriklendirilmektedir. Uzaklık, metin üreticisi ile alıcı arasındaki toplumbilimsel, ruhbilimsel veya etkileşimsel yakınlık ya da uzaklıktır. Kişisellik ise metin üreticisinin kişisel ya da kişisel olmayan tutumu karşısında alıcının konumudur.

Niyet/İşlev
Bu kategori duyuşsallık, akılcılık ve isteksellik kapsamında tanımlanır. Duyuşsallık, kişisel bakış açısını öne çıkarır.

Bakış Açısı
Metnin bakış açısı, metnin türüne göre belirlenir. Bakış açısı kategorisinin etkileşimde olduğu kavramlar:
a) Kurmaca: Gerçekliğin doğrudan sunulmadığı, üreticinin yaratıcılığıyla belirlendiği olay anlatımıdır.
b) Semboliklik: Gerçekliğin simgeler yoluyla verilmesidir.
c) Nesnellik
d) Sayutluk: Bilgiyi olgusal olarak sunmaktır.
Bu kategorilere bağlı olarak üç metin tipi belirlenir: Estetik metin (öykü, roman), olgusal metin (akademik meyinler) ve bilgilendirici metin (deneme, inceleme yazıları).

Ünite 8
Anlatı Çözümlemeleri

Anlatı söylemi, bitmişlik gösteren bir dizi olayın öncelik ve sonralık içeren oluş sırası içinde sunulduğu söylem türüdür.
Anlatı metni ve anlatı söylemi üzerine yapılan çalışmalar öncelikle sözlü anlatıların özelliklerini ortaya koymayı amaçlamıştır.
Anlatı söylemini, günlük yaşantımızın hemen her anında ihtiyaç duyar ve üretiriz.

Sözlü Anlatı Çözümlemesi
Labov ve Waletsky’nin sözlü anlatı çözümlemesi modeli.
Sözlü anlatı çözümlemesi, anlatıcının anlatırken yaşadıklarını nasıl yorumladığı, değerlendirdiği ve gerekçelendirdiği ile ilgilenir.
Anlatı Metninin Yapısı
Biçimlenmiş tipik bir anlatı metninin kurucu öğeleri:
Özet: Anlatı metninin isteğe bağlı bölümlerinden biridir. Anlatının neye ilişkin olduğu belirtilerek anlatı, genel çizgileriyle tanıtılır.
Yönlendirme: Anlatılan olayın yeri, zamanı, gerçekleşme koşulları ve anlatıda geçen kişiler hakkında bilgileri içerir. Metnin arkaplanını oluşturarak alıcının olaylar, durumlar ve kişiler arasında ilişki kurabilmesine yardımcı olmayı amaçlar.
Karmaşık olay dizisi: Anlatı öyküsünü içeren bölümdür. Olayların dönüm noktası ve sorun bu bölümde ele alınır.
Değerlendirme: Anlatının niçin anlatıldığı, anlatıcının niyetini sezdirdiği bölümdür.
Değerlendirme, bir anlatı metninde dört biçimde gerçekleşir:
a) Dış değerlendirme: Anlatıcı öyküyü keserek öyküyü neden anlattığına değinebilir veya öyküyü kesmeden, olay akışı içinde düşüncelerini aktarabilir.
b) İçe yerleşik değerlendirme: Anlatıcı, öyküde geçen olaylar sırasında duyumsadıklarını, anlatıda yer alan diğer kişilere söylediklerini olay zamanından anlatım yaparak aktarır. Bunun dışında anlatıcı, öyküde geçen bir olayı, durumu değerlendiren üçüncü bir kişinin sesi aracılığıyla olay zamanından anlatım yaparak aktarabilir.
c) Eylem aktarımı yoluyla değerlendirme: Anlatıcının anlatıda yer alan kişilerin söylediklerini değil, yaptıklarını aktararak gerçekleştirdiği değerlendirme biçimidir.
d) Olayların geciktirilmesi yoluyla değerlendirme: Anlatıcı, öyküsünü kesip olaylar sırasında yaşadığı duygulara yer verir. Bu yolla, alıcıda merak uyandırmaya çalışır.

Anlatıcı çeşitli dilbilgisel ve sözdizimsel öğeden yararlanarak da deneyimlerini değerlendirebilir. Bu öğeler de dört ayrı kategori oluşturur:
a) Güçlendiriciler: Vurgu ve nicelik belirten sözcükler ve yinelemelerdir.
b) Karşılaştırıcılar: Varsayımsal koşul tümceleri, olumsuzluk ekleriyle olmamış bir olayın olmuş bir olayla kıyaslaması yapılarak verilmek istenen düşüncenin kavranmasına yardımcı olunur.
c) Bağıntılayıcılar: Olmuş iki olayın bir arada aktarılmasını sağlar. Sürme görünüşüyle kullanılan eylemler iki olayın bir arada aktarılmasında sıkça kullanılır.
d) Açımlayıcılar: Duygu ve düşünceyi açımlamak için tümleyici bağlaçlar ve ilgi tümcecikleri kullanılabilir.
Sonuçlar: Olay dizisinin nasıl sonuçlanacağını belirtir.
Bitiş: Metnin bittiğini bildiren ifadelerdir.

Anlatının Dilsel Özellikleri ve İşlevleri
Anlatının iki temel işlevi vardır: birinci işlev anlatının gönderge işlevidir. Bu da metnin, alıcısına bilgi vermeyi amaçlaması demektir.
Anlatının ikinci işlevi değerlendirici işlevidir. Anlatıcı belli olayları belli bir düzende ve belli bir amaçla anlatarak, anlatıyı kendi biyografisine dönüştürür.

Kişisel Deneyim Anlatıları
Konuşucunun biyografisinin öğrenilmesini sağlayan olayların kaydıdır. En yüksek anlatısal değerlilik taşıyan olay, anlatının merkezi olarak kabul edilir. Bu olay, anlatıcının metin alıcısının özellikle öğrenmesini (ya da unutmamasını) istediği olaydır.
Anlatılan olay gerçeklik iddiası taşır ve bu güvenilirlik kavramını gündeme getirir. Metnin güvenilirliği, öykünün ne ölçüde inandırıcı anlatıldığına bağlıdır. Anlatısal güvenilirlik ve anlatısal değerlilik karşıt kutuplardır; güvenilirlik alıcının, değerlilik ise anlatıcının tasavvuruna bağlı olduğu için bu böyledir.
Bu iki kavramın karşı karşıya gelmesi iki ayrı söylem stratejisinin ortaya çıkmasını sağlar. Bunlardan ilki, anlatısal değerliliği merkeze alan anlatısal nedensellik stratejisidir.
Metnin alıcısı ikna etmek isteyen anlatıcı anlatısını şu şekilde düzenler:
a) Anlattığı olayı başka olaylara bağlayarak sebep-sonuç silsilesi üzerinde anlatısını temellendirir.
b) Kendi amaçlarına uygun şekilde değerli bulduğu olayı seçer. Seçtiği olay anlatı yapısı içerisinde sıfır noktası (Olay 0)olarak belirlenir.
c) Sıfır noktasındaki olaya neden ilişkisi yoluyla bağlanacak diğer olayı (Olay -1) seçer. İki olay arasında kurulan nedensellik ilişkisi metin alıcısına sıfır noktasındaki olayın hangi koşullarda meydana geldiği bilgisini verir.
Anlatı metninde (Olay -1)’in bir başkasının ağzından aktarılması anlatının inandırıcılığını arttıran bir faktördür.

İkinci söylem stratejisi, güvenilirliği merkeze alan anlatısal nesnellik stratejisidir. Anlatıcı anlattığı olayların gerçekliğinden şüphe edilmemesi için tercihen kendi duyduğu, gördüğü olaylara dayanarak olay aktarımı yapar.
Anlatıcı çeşitli sözdizimsel imkânlardan yararlanarak anlatısının gerçekliğiyle ilgili iddia da bulunmaktan sakınabilir: “hatırladığım kadarıyla, duyduğuma göre vb.” ifadelerle aktarılan olaylar buna örnektir. Bu tür anlatılar, anlatısal öznellik değeri alır.

Anlatı Metinler ve Dil Aktarımları
Dil aktarımları, metindeki olay aktarımının yanı sıra anlatı sırasında ortaya çıkan dilsel düzenlemelerin tümünü gösterir.

Dil Aktarımları Sınıflaması
Konuşma Aktarımı
Konuşma aktarımında anlatıcının kendisine ait olmayan ya da daha önce söylemiş olduğu bir sözü bir aktarmaktadır. Bu durumda biri aktarılan söz biri de aktaran söz olmak üzere iki ayrı söz iç içe geçmiştir.
Aktarıcının konuşma aktarımındaki müdahale edici rolü:

Anlatı aktarımı
Sözeylem anlatı aktarımı
Dolaylı konuşma aktarımı
Bağımsız dolaylı konuşma aktarımı
Bağımsız konuşma aktarımı
Bağımsız dolaysız konuşma aktarımı

Anlatı Aktarımı
Anlatı metninde konuşma ve düşünceyi belirten hiçbir eylem bulunmadığı durumlarda gerçekleşir.
Bu tür anlatılarda anlatıcı sadece eylem anlatımı yapar. Bu nedenle aktarımda anlatıcının rolü baskındır.

Sözeylem Anlatı Aktarımı
Aktardığı sözcenin yerini tuttuğunu düşündüğü kimi ifadeleri kullanır. Daha çok karşılıklı konuşmalarda görülür. Sözeylemler sözle yapılan eylemlerdir (konuşmak, ilgilenmek vs.).

Dolaylı Konuşma Aktarımı
Aktaran kişi söylenenleri kendi sözcükleriyle yeniden ifade eder. İçerik korunur ancak biçim değiştirilir. Birisinin sözünü başkasına aktarırken kullanılan biçimdir (“Ali böyle söyledi”).

Bağımsız Dolaylı Konuşma Aktarımı
Dolaylı konuşmadan farklı olarak aktarım tümcesi kullanılmadan yapılan aktarımlardır: (“Ali böyle söyledi” yerine “O böyle söyledi”).

Bağımsız Konuşma Aktarımı
Aktarımda hiçbir değişiklik yapmadan, sözcüğü sözcüğüne yapılan aktarmalardır (“Eleman: “Ali böyle söyledi.” dedi). Bu aktarım türü aktarımın nesnel olmasını sağlar. Bağımsız konuşma aktarımı, aktaran kişinin varlığını gösteren tırnak işareti ya da aktarım tümcesi içerir.

Bağımsız Dolaysız Konuşma Aktarımı
Aktaran kişinin varlığını gösteren tırnak ya da aktarım tümcesi kullanılmadan yapılan aktarımlardır. Bilinç akışının kullanıldığı edebiyat metinlerinde (Joyce ve Virginia Woolf’da örnekleri çoktur.) sıklıkla kullanılır. Aktarımın kime ait olduğunun anlaşılmasını zorlaştıran bir biçimdir.

Aktarıcının Aktarıma Müdahale Çizelgesi
Tam denetim
Kısmi denetim
Tam denetim
Konuşma
Aktarımının
Türleri
Anlatı aktarımı, sözeylem anlatı aktarımı
Dolaylı aktarım, bağımsız dolaylı aktarım, bağımsız aktarım
Bağımsız dolaylı aktarım

Düşünce Aktarımı
Düşünce aktarımı biçimleri büyük ölçüde konuşma aktarımı biçimlerinin belirlenişine göre türlere ayrılır. Aralarında belirgin bir kullanım amacı farklılığı vardır.
Bağımsız düşünce aktarımıyla diğer kişilerden aktarım yapıldığında anlatıcının aktarım yaptığı kişinin zihnini okuduğu sonucuyla karşı karşıya kalırız ki bu, gerçekdışıdır.
Anlatı
Sonunda uzun zamandır istediğim şeyi yapıp Ankara’dan ayrıldım
“Düşünce eylem” anlatı aktarımı
Ayşe: “Böyle giderse daha fazla birlikte olamayız. Ayrılmamız gerekebilir.”
Ayşe beni terk etmeyi düşünüyordu.
Dolaylı düşünce aktarımı
Genç kızın ertesi gün senedi imzalamaya gelip gelmeyeceğini düşünüyordu.
Bağımsız dolaylı düşünce aktarımı
Genç kız acaba ertesi gün senedi imzalamaya gelecek miydi?
Bağımsız düşünce aktarımı
“Acaba genç kız senedi imzalamaya gelecek mi?” diye düşündü.
Bağımsız dolaysız düşünce aktarımı
Acaba yarın senedi imzalamaya gelecek mi?

Dil Aktarımının Boyutları
Dil aktarımları aktarımı yapanın tercihinin birbiriyle ilişkili, ancak birbirinden kısmen bağımsız dört boyut içerir:
a) Ses (aktarılan ifadenin kaynağı olarak kim ya da ne gösteriliyor?)
b) İleti (aktarımın yolu)
c) İşaret (anlatıcının dilsel aktarım yaptığını gösterme şeklidir)
d) Tutum (aktarımı yapanın yorumlarıdır)

Kimin Sesi?
Anlatıcı sesi: Anlatıcının kendi sesinden yapılan aktarımlardır. Anlatıcı sesi doğası gereği özneldir.
Önce ışığı gördü. Ardından patlama sesini duydu. O an aklımdan geçen ne varsa söylemeye başladım.
Belirli diğerleri: Başka bir zaman ve yerdeki başka konuşmacının sesidir. 
Ayşe evdeki kadınlardan biri caddedeki kalabalığın üzerine kaynar su döktü dedi.
Belirsiz diğerleri: Anlatıcının kaynağı belirsiz bıraktığı durumları işaret eder. Dinleyene, örtük biçimde, bunun kendi sesi olduğunu telkin eder.
İddiaya göre evdeki kadınlardan biri caddedeki kalabalığın üzerine kaynar su dökmüş.
Topluluk: İçeriğin anlatıcıya ait olmadığı ve dinleyenin zaten bildiği durumlarda kullanılır. Bilgi paylaşımı esasına dayanır.
Armut dibine düşer.
Belirlenemez özellikteki diğerleri: Anlatıcının metne bir başkasına ait sesi kattığı ve bu kimin sesi sorusunu anlamsız kılan durumlara işaret eder. Sözcenin bilgi açısından doğruluğu aranmaz.
Bu arada hayranlarına duyuralım: Christopher Nolan’ın yeni filmi yakında gösterimde.

İleti Nedir?
İletinin ele alınma koşulları/yolları:
a) Anlatı
b) Alıntılama (bağımsız konuşma/düşünce aktarımı)
c) Yansıtma (bağımsız dolaysız konuşma/düşünce aktarımı)
d) Yeniden dile getirme (dolaylı ya da bağımsız dolaylı konuşma/düşünce aktarımı)
e) Özetleme (sözeylem anlatı aktarımı ve düşünce eylem anlatı aktarımı)

Alıntılar iki temel işleve sahiptir: aktarılan içeriğe daha fazla sadık kalma imkânı sağlar, aktarılan içeriğin özgün duruma benzetilerek daha canlı bir şekilde kavranmasını sağlar.

Dil Aktarımı ve Tanıt Türleri
Tanıtsallık, konuşucunun aktardığı önermedeki bilgiye nasıl ulaştığını gösteren dilbilgisel kategoridir. Bilginin kaynağı kişisel gözlem olabileceği gibi bilgi, bir çıkarımın sonucu da olabilir ve tabii ki bilginin kaynağı bir başkası da olabilir.
Tanıtsal yapılar, bilginin doğruluk değerini niteleyen birimlerdir. Bu yapılar anlatı içinde, “gördüm, duydum” gibi ifadelerle belirlenir.

Tanıt Türleri
1.                    Dolaysız (doğrudan) Tanıt
1.1.                 Görsel
1.2.                 Görsel Olmayan
1.2.1.              Duyusal
1.2.1.1.           Duyulmuş
1.2.1.2.           Koklanmış
1.2.1.3.           Tadılmış
1.2.2.              Algısal
1.2.2.1.           Hissedilmiş
2.                    Dolaylı Tanıt
2.1.                 Çıkarım
2.1.1.              Belirsiz
2.1.2.              Eşsüremli
2.1.3.              Artsüremli
2.1.4.              Akla vurma
2.2.                 Aktarım
2.2.1.              Belirsiz (Ali gelmiş, kahvede konuşuluyordu)
2.2.2.              İkinci elden (Ali gelmiş, Ayşe söyledi)
2.2.3.              Üçüncü elden (Ali gelmiş, Ayşe de bir başkasından duymuş)
2.2.4.              Folklorik (Armut dibine düşer) 
2.3.                 Alıntı

Doğrudan Tanıt: bilginin kaynağının doğrudan anlatıcı olduğunu gösterir.
Dolaylı Tanıt: bilginin kaynağının anlatıcı olmadığı gösterir.

Aktarım
Belirsiz: Anlatıcı, bilgiyi biriyle konuşurken öğrenmiştir, bilginin kaynağı belli değildir (Ali gelmiş, kahvede konuşuluyordu).
İkinci elden edinilen tanıt: anlatıcı aktardığı bilgiyi, söz konusu olayı gören ya da duyan birini kaynak göstererek aktarır (Ali gelmiş, Ayşe söyledi).
Üçüncü elden tanıt: Aktarılan bilgi birisinden duyulmuş ancak o kişi de söz konusu olaya şahit olmamıştır (Ali gelmiş, Ayşe de bir başkasından duymuş)
Folklorik tanıt: bilginin kaynağı anonimdir (Armut dibine düşer).

Çıkarım
Belirsiz: bilginin kaynağı, anlatıcının kendi çıkarımıdır. Ancak burada, anlatıcı çıkarıma hangi öncüllerden ulaştığını belirtmez (a) Bak, o bir Türk! b) Nerden belli? a) Türk işte!)
Eşsüremli çıkarım: anlatıcının aktardığı bilgi, gözlenebilir bir olaya dayanarak yaptığı çıkarımın sonucudur (Odada sigara kokusu var, demek ki Ali gelmiş!).
Artsüremli çıkarım: aktarılan bilginin gözlemlenmiş bir olaydan çıkarım yoluyla elde edildiğini gösterir (biri sigara içmiş).
Akla vurma: aktarılan bilginin önsezi, mantık, deneyim vs. ile çıkarımsal olarak elde edildiğini gösterir.
Orhun Yazıtlarının Anlatı Yapısı ve Söylemsel Özellikleri

Kül Tigin Doğu Yüzü
kül tigin [altı otuz] yaşıŋa kırkız tapa süledimiz
süŋüg batımı karıg söküpen kögmen yışıg toga
yorıp kırkız bodunug uda bastımız
kaganin birle soŋa yışda süŋüşdümiz

kül tigin bayırkun[ıŋ ak adg]ır[ıg] binip oplayu tegdi

bir erig okun urtı
eki erig udşuru sançtı
ol tegdükde bayırkuniŋ ak adgırıg udlıkin siyu urtı

kırkız kaganin ölürtümiz
ilin altımız

Anlatının kurucu öğeleri:
a) Olay dizisi (Kırgızlara doğru sefer ettik. Kırgız halkını uykudayken bastık. Hakanları ile Songa dağında savaştık)
b) Sonuçlar (Kırgız Kağanını öldürdük. Ülkesini aldık)
c) Kül Tigin’le ilgili yönlendirme bilgileri (Kültigin 26 yaşındayken / Bayırkurların ak aygırına binip süratle atılarak hücum etti. Bir eri okla vurdu. İki eri de kovalayıp mızrakladı. O hücumda Bayırkuların ak aygırını, uyluğunu kırarak vurdular).

Metin, anlatı biçiminde sunulmuştur. Tüm sözcelerde anlatı aktarımı yapılmıştır. Metnin alıcısı tek bir sesle karşı karşıyadır (anlatıcının sesi). Anlatı, anlatıcının doğru olduğu iddiasını kendi tanıklığına dayandırdığı olaylardır (doğrudan tanıt – görsel).
Bütün bu özellikleriyle Kül Tigin yazıtındaki bu satırlar bize sadece gönderge işlevi taşıyan bir anlatı sunmaktadır.

---
Tunyukuk Doğu Yüzü

Yönlendirme
tabgaç kagan yagımız erti
on ok kagani yagımız erti
artuk [kırkız] küç[lüg kagan yagımız] boltı

Değerlendirme
ol üç kagan ögleşip altun yış üze kabışalım temiş
ança ögleşmiş

öŋre türk kagangaru sülelim temiş
aŋaru sülemeser kaç neŋ erser ol bizni
[kagani alp ermiş
ayguçısi bilge ermiş
kaç neŋ erser ölürteçi kök
üçegün kabışıp sülelim edi yok kışalım temiş (...)
türgiş kagan ança temiş: beniŋ bodunumanta erür temiş
[türk bodunu yeme]bulganç [ol]temiş
oğuzı yeme tarkınç ol temiş

Tonyukuk yazıtında anlatı yapısının diğer kurucu öğelerinin de kullanıldığını görüyoruz; örnek bölümde yönlendirme ve değerlendirme işlevli içerik kullanılmıştır.
Tonyukuk anlatısında kendi sesi dışında Tabgaç, On Ok, Kırgız Kağanları ve Türgiş Kağan’ın seslerine de yer vermektedir.

Konuşma aktarımı yapılan tümcelerde dolaylı aktarım biçimi kullanılmıştır.
Aktardığı içeriği yeniden dile getirerek sunmaktadır.
Tanıtsal yapılara bakıldığında aktardığı bilgilerin sorumluluğunu tamamen üstüne almadığı görülür. Örneklenen metinde doğrudan ancak görsel olmayan duyulmuş tanıt işaretlemesi yapılmıştır.

Değerlendirme
ol sabın eşidip tün yeme udısıkım kelmez erti
<kün yeme> olursıkım kelmez erti
anta sakıntıma ilk kırkızk]a sü[les]er [yeg er]miş tedim
kögmen yolı bir ermiş tumiş teyin eşidip bu yolun yorısar yaramaçı tedim
yerçi tiledim
çölgi az eri bultum
eşidtim az yir y[oli?] anı b[irle?...er]miş
bir at orukı ermiş
anın barmış aŋar aytıp bir atlıg barmiş teyin ol yolun yorısar unç tedim
sakıntım
kaganıma ötüntüm

İlk iki satırda Tanyukuk’un bir iç değerlendirme yaptığı görülmektedir. Alıcıya, anlatı aktarımı yoluyla duygusal tepkilerini aktarmaktadır.
Düşünce aktarımı yaptığı bölümlerde dolaylı aktarım biçimini kullanmaktadır.
Son tümcede ise konuşma aktarımı yapmaktadır.

Olaylar dizisi
(K1) sü yorıtdım
(K2) Kırgızıg uka bastımız

Sonuçlar
Kanin ölürtümüz
Kaganka Kırgız bodunu içikdi yükünti

Metinde Tanyukuk’un, Tabgaç, On Ok, Kırgız Kağanları ve Türgiş Kağan’ın saldırı hazırlığı içinde olduğunu öğrenip, önlem olarak Kırgızlara saldırı kararını kendisinin aldığını öğreniyoruz.
Metinde en yüksek değerlilik taşıyan olay Kırgızlara asker gönderme kararıdır.

Tonyukuk yazıtından örneklenen metin, gönderge işleviyle birlikte anlatının değerlendirici işlevini de taşıyan bir anlatıdır.

Tonyukuk Yazıtının Büyük Yapısı
Tonyukuk yazıtı birden çok anlatı öğesi içerir. Yazıtta yer alan bütün öğe anlatılar birbirine bağlanır. Öğe anlatılardaki olaylar zaman sıralı olarak aktarılır. Bu yolla metne algılanabilirlik, bütünlük ve süreklilik kazandırılmıştır.
Tonyukuk yazıtındaki her bir öğe gönderge işlevinin yanı sıra değerlendirme işleviyle de kullanılmıştır. Metnin bütününde anlatıcının biyografisi öne çıkmaktadır.
Değerlendirme sözcelerinde düşünce aktarımı yapılmaktadır. Aktarım, dolaysız bağımsız düşünce aktarımı biçimindedir.


Kitap bitti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder