29 Mayıs 2015 Cuma

Halit Ziya Uşaklıgil – Mai ve Siyah / Tahlil

Roman Tahlilleri
Halit Ziya Uşaklıgil – Mai ve Siyah
Halit Ziya, bu romanı İstanbul’a gittikten sonra yazdı.
İlk üç romanı (Sefile, Nemide ve Bir Ölünün Defteri) trajik şekilde sona eren üçlü aşk romanlarıdır. Gençlik dönemi bu romanların üçü de ev içi romanıdır. Bu romanlar Batı tesirinde yazılmış olup, tamamen Batılı yaşam tarzını benimsemiş insanların yaşantısını anlatan romanlardır. Fakat bu Batılılık, şekilde bir Batılılıktır. Yani dekor, kıyafet vs. Batılılaşmıştır ancak bu insanların toplum içindeki konumu ve toplum karşısındaki tavırlarından söz edilmez. Ayrıca bu romanların karakterleri mirasyedidir, meslekleri yoktur.
Ferdi ve Şürekâsı, olgunluk çağına geçiş romanıdır. Bu romanda üçlü aşk ilişkisinin yanı sıra para-aşk çatışmasına da yer verilir. Bu romandan sonra Halit Ziya’nın romanlarında toplumun çeşitli sosyal tabakalarından insanlar yer almaya başlar.
Mai ve Siyah’ta Batılı yaşam tarzını benimsemiş olan insanların (ki bunlar Servet-i Fünûnculardır) hayat karşısındaki tutumlarına yer verilir. Bu bakımdan Mai ve Siyah bir nesil romanıdır.
Eser, adından da anlaşılacağı üzere bir tezadı anlatır.
Romanda eski Türk edebiyatı ile yeni Türk edebiyatının bir karşılaştırmasını da görebiliriz.
Halit Ziya bu romanında çok sayıda ve çok çeşitli karakter kadrosuyla bütün şehir hayatının bir portresini çıkarır. Bütün bu çeşitliliğin içinde romanın ana teması Servet-i Fünûncuların hayat görüşüdür ve bu da Batılı tarzı yaşama biçimidir.
Romanın kahramanı Ahmet Cemil, ekonomik bakımdan orta halli bir babanın oğludur. Baba, oğlunu kültürlü bir insan olarak yetiştirmek istemektedir, bütün gayesi budur. Ahmet Cemil, Askeri Rüşdiye ve sonrasında Mekteb-i Mülkiye’de tahsile devam eder. Bu okullar Tanzimat’tan sonra açılan, Batılı tarzda eğitim veren kurumlardır. Kültürel alanda Batılılaşma önemli ölçüde bu okullarda yetişen nesiller eliyle gerçekleşmiştir.
Romandaki Râci karakteri eskiyi, geleneksel olanı temsil eder. Râci’nin karısı da oğlunun Batılı tarzda eğitim veren bir okulda okumasını ister. Romandaki çatışma, mahalle mektebinde yetişen gelenekselden yana olanlarla Batılı tarzda eğitim görmüş Batı hayranları arasında ortaya çıkar.
Ahmet Cemil, zengin bir paşanın oğlu olan Hüseyin Nazmi ile okul yıllarında tanışır. Farklı ekonomik sınıflardan gelen bu iki genç, aldıkları eğitim sayesinde yakın dost olurlar. Okuldaki eğitim, ekonomik bakımdan aralarında uçurum olan bu iki genci belli kültürel değerler çerçevesinde bir araya getirir, ikisi arasında ortak paydalar oluşmasına katkı yapar. Her ikisi de okuma tutkunudur. Edebiyat sınıfına geçtikten sonra şiirler meşgul olurlar. Onlara göre edebiyatın amacı bütün duygu, düşünce ve hayalleriyle birlikte insanı anlamaktır.
Ahmet Cemil, Râci’nin de bulunduğu bir mecliste, insanı anlamak için mevcut dile karşı tavır alır: yeni bir dil yaratmak ister, öyle bir dil ki insanı bütün yönleriyle ifade edebilsin. Ahmet Cemil’e göre geleneksel edebiyat dilinin süslü ve yapay sözcük zenginliği, anlam bakımından bir değer olarak kabul edilse bile insanların edebiyattan uzaklaşmasına sebep olmuştur. Geleneksel dil bu nedenle cansızdır, ölüdür. Divan şiiri geleneği lisanı o boş süsler uğruna bozmuştur. Ahmet Cemil bunu aşmak için resim ve musikiden istifade etmek ister. Okul yıllarında yazdığı şiirlerinde tabiat tasvirlerine yer verir. Günlük konuşmalarında da bu tabiat tasvirlerine yer verir. Ahmet Cemil bu haliyle Servet-i Fünûncuları ve onların içinde çıkan Parnas ekolü izleyicisi şairlerin edebiyat zevkini temsil eder.
Ahmet Cemil, babası öldükten sonra ailesini geçindirmek için tercüme yapmaya karar verir. Hüseyin Nazmi ile birlikte tercüme edebileceği kitaplar hakkında fikir teatisinde bulunur ve nihayet Lamartine’in Raphael adlı eserini tercüme etmeye karar verir. Ahmet Cemil, tercüme konusunda da Servet-i Fünûncularla aynı kaygıları taşır: aslına uygun dil, muhteva ve şekli olduğu gibi veren bir tercüme peşindedir.
Bir süre sonra bu şekilde bir tercüme ile para kazanamayacağını anlayan Ahmet Cemil, kitapçıdan bir kitap ismi ister. Kitapçı ona Hırsızın Kızı isimli popüler bir romanı önerir. Ahmet Cemil için kolay olan bu iş, utanç vericidir. Mütercim olarak isminin kullanılmaması kaydıyla tercüme işini alır. Bu olay, Ahmet Cemil’in edebi hayatındaki ilk hayal kırıklığıdır.
Ailesini geçindirmek için bu tür tercüme faaliyetlerine devam eder.
Ahmet Cemil’in bir başka zevki de müziktir. Klasik batı müziğine hayrandır. Halit Ziya’nın hemen bütün romanlarında müzikle meşgul olan bir karakter vardır. Servet-i Fünûncular müziğe çok önem vermiştir. Halit Ziya’da da bunu görüyoruz.
Hüseyin Nazmi, Ahmet Cemil’le dünya görüşü bakımından benzer bir çizgide olmasına rağmen, aktif, girişken ve hırslı kişiliğiyle farklılık arz eder. Mekteb-i Mülkiye’yi bitirdikten sonra Umur-ı Şehbenderi kaleminde diplomat olarak çalışma hayatına başlar. Geleceğe yönelik adımlarını planlı şekilde atmaktadır. Ahmet Cemil ise bütün hayatı boyunca kaderci bir çizgide yaşamaktadır. Edebî faaliyetlerinde de Ahmet Cemil’e kıyasla çok daha girişkendir. Gencine-i Edep adlı bir dergide yazmaya başlar ve yenilikçi yazılarıyla kısa sürede dikkat çeker. H. Nazmi, Ahmet Cemil’i her fırsatta destekler. Ahmet Cemil’in şiirlerini edebiyat çevrelerine tanıtmak için evinde bir toplantı tertip eder. Toplantının açılış konuşmasında H. Nazmi, Servet-i Fünûncuların edebi görüşlerinin özetler. Konuşmanın akabinde Ahmet Cemil, davetli basın mensuplarının önünde şiirlerini okur. Bu toplantı, Ahmet Cemil’in en büyük hayal kırıklıklarından biri olur. İzleyen günlerde basında şiddetli tenkit yazıları çıkar, alay konusu olur.
Hüseyin Nazmi ve Ahmet Cemil’in tezadı olan kişi Râci’dir. Romanda daha çok çevresi sayesinde tanıdığımız Râci, romanın başlarında evini, ailesini ihmal eden biri olarak tanıtılır. Karısı ve çocuğu günlerdir eve uğramayan Râci’yi aramak üzere çalıştığı matbaaya giderler. Kadının haline üzülen Şevki Efendi ile birlikte Ahmet Cemil, Râci’yle konuşmak üzere tutulduğu şarkıcı kadının çalıştığı çalgılı kahvehaneye giderler. Buradaki konuşmaları daha ziyade eski ve yeni edebiyat tarzının bir münakaşası gibidir. Râci (isminden de anlaşılacağı gibi Muallim Naci’yi sembolize etmektedir), Ahmet Cemil’in de içinde olduğu yeni edebiyatçıların dilini ve kullandıkları sembolleri eleştirmektedir (abes-muktebes tartışmasında olduğu gibi).
Râci, muntazam bir hayattan razı değildir, zamanının büyük bölümünü bu nedenle batakhanelerde geçirmektedir. Neticede verem olup ölür.
Çalgılı kahvede Türkiye’ye çalışmaya gelen yabancı tiplemelerle de karşılaşırız. Bu insanların bazıları gerçekten de çalışmak için yurtlarından çıkıp buralara gelmişlerdir. Ahmet Cemil bu insanlara karşı yüreğinde derin bir merhamet hisseder.
Ahmet Cemil’in çalışmakta olduğu matbaanın sahibi ölünce, Vehbi Bey matbaanın başına geçer. Vehbi Bey, Ahmet Cemil’in kızkardeşi İkbâl’le evlenir. Ahmet Cemil de matbaaya ortak olur (Vehbi Bey’in isteğiyle). İyi başlayan işler kısa sürede bozulmaya başlar. Vehbi Bey, borç senetlerini Ahmet Cemil’e imzalatır. Bir süre sonra Ahmet Cemil’in kaldığı ev dahi ipotek edilir. Vehbi Bey’in aşırılıkları bunlarla da sınırlı değildir. Bir gece gebe olan İkbâl’i döver, merdivenlerden yuvarlanan İkbâl ağır bir kanama geçirir. Ahmet Cemil, annesinin birkaç parça mücevherini paraya çevirerek kardeşinin tedavisiyle ilgilenir. İkbâl çocuğunu kaybeder, daha sonra kendisi de vefat eder. Alacaklılar Ahmet Cemil’in kapısına dayanır, ipotek altında ev de kaybedilir.
Bir de Lâmia vardır; Ahmet Cemil’in içten içe sevdiği bu kadın evlenince bütün hayalleri yıkıla Ahmet Cemil’in İstanbul’la arasındaki bütün bağlar kopar. İstemese de uzak bir şark vilayetine memur olarak atanır ve yola koyulur.
Halit Ziya bu romdan mücerret mekân tasviri yapmaz; karakterlerle mekân arasında bağlantılar kurar. Örneğin mesire yerlerinin tatil günlerindeki durumunu Ahmet Cemil’in dilinden tenkit eder. Düşük zevk ve eğlenceler Ahmet Cemil’i tiksindirir.
Eserlerinde dinî hiçbir unsura yer vermeyen Halit Ziya, Ahmet Cemil’in Eyüp’te bulunduğu bir sahnede İslam dininin sembol mekânlarından biri olan Eyüp’ü sükûn ve yalnızlık arayan ruhların sığınağı olarak tasvir eder.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder