7 Nisan 2018 Cumartesi

Hüsnü Yusuf (Kocaeli)


Hüsnü Yusuf

Bir varmış yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman, içinde, devler top oynarken, eski hamam İçinde. Evirmişler çevirmişler, dam üstünde saksağan derken leyleğe çekirdek verirken, narı nar ağacında çatlatmışlar. Akmış suları yere alkan olmuş, varmış padişahın kızına al yanak olmuş. Kız yanmış tutuşmuş, varmış odasına oturmuş. Kor gitmiş penceresine, bir gül dikmiş pencerenin dibine. Gül büyümüş, dalında bülbüller ürümüş. Bülbüller öter, açan tomurcuk güller günlülerde tüter, kız da pencere kenarında onlarla gününü gün edermiş. Sözü çokça uzatım, imdi oturun ocak basma, biraz kül biraz söz deyim de dinleyin neler geldi Hüsnü Yusuf’un başına. Dinleyen murada erecek, dinlemeyen Hüsnü Yusuf'un ahına tutulacak.
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde padişahın güzel bir kızı varmış. Evin bir tanesi, nur tanesiymiş. Hiç bir iş yapmaz, masallardaki gibi yaşarmış. Bir sabah kalkmış, pencereye varmış. O sabahta yufkacık - incecik - bir kar yağmış.
Eğilip gül dalından gül koparacağı şuada pencerenin altından, iki avcı geçmiş. Ellerinde tavşan varmış, tavşandan kan akmış. Arkadan başka avcı geçmiş, tavşandan akan kanları görmüş, ak karın üstüne kırmızı kan ne güzel yakışmış demiş. Sonra olduğu yerde durmuş, kana uzun boylu bakmış ta; “ne de güzel, Hüsnü Yusuf’un al yanağına gül dudağına benzemiş,” diye söylenmiş. Kız bu sözleri işitmiş, gönlü Yusuf’a gitmiş. Görmeden yüzünü sevdim Özünü diye seslenmekten edememiş.
Varmış oturmuş penceresine, Yusuf girmiş düşüne. Yemez içmez olmuş, gönülden kavrulmuş. Gece uyku girmez gündüz uyku girmez olmuş gözüne, kara sevda kara etmiş dünyayı güzüne. Ama ne yapacağını bilememiş kara taşa dert yanmış ta derdine yanan olmamış. Ak yürekli ak pülçekli anacağı şaşırmış kalmış Kızım kızım kınalı kızım gözleri, sürmeli canım kızım söyle derdini bileyim kendimi demiş te kızı ana beni anlaşana ben yandım Hüsnü Yusuf’un gül yanağı ile tomurcuk dudağına demiş. O sırada pencereye bir kuş gelmiş kız ne güzel kuş deyip kuşu tutmak istemiş. Kuş dile gelmiş, abla abla, karnım acıktı, bir yudumcuk ekmekle biraz su ver de seni Hüsnü Yusuf'un yanına götüreyim demiş. Kız sevinmiş ağlayan gözleri gülmüş. Kuş kızı sırtına almış. Yedi yılla bir güz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, varmış Hüsnü Yusuf'un evine. Bacadan girmiş içeriye. Kız önce etrafına bir bakınmış, evde bir değişikliğin olduğunu nasıl anlatırım diye düşünmüş. Tutmuş şamdanları baş aşağı çevirmiş, yerlerini değiştirmiş. Bacadan çıkarken içeri Hüsnü Yusuf girmiş, kızı görmüş ama ne edeceğini bilememiş.
Kuşla kız düşmüşler yola. Az gitmişler uz gitmişler, enginleri yüce yüce dağlar ile nice çölleri aşmışlar da dinlenmek için yere oturmuşlar. Kuş uçup gitmiş, kız el etmiş. Sonra kız kalkmış, yürümeye başlamış. Yürürken yaşlı bir kadına rastlamış. Kadın kazanda su kaynatır, gelem oynatırmış Ama bu sırada odunu bitmiş, kızdan dağdan odun getirmesini rica etmiş. Kız korkarım deyince kazanın başında kalmış, yaşlı kadını dağa odun getirmeye salmış. Kız kazanı devirmiş, oradan ayrılıp gitmiş. Derken bir ihtiyar ak saçlı, yaşlı başlı piri faniye ras-gelmiş. Yaşlı adam şaşmış, aman kızım böyle yalnız gezilmez yanıp gidene burada deliler bile üzülmez gel gidelim bizim eve demiş. Kızla ihtiyar çıkmışlar yola varmışlar Hindistan'a. Dönmüşler dolaşmışlar çok yollar aşmışlar, deliler ülkesinde savaşmışlar da gelmişler evlerine. O adamın bir deli kızı varmış, padişah kızı ile yatarsa akıllı olacakmış. Akşam olmuş, yakma zamanı gelmiş. Adam kıza fazla yerim yoktur, bilmem- rica etsem deli kızımla yatar mısın demiş. Öyle yapmışlar, bir arada yatmışlar. Sabah olmuş, deli kız düzelmiş Adanacağız şaşmış, sen olmayasın bizim padişah kız demiş. Kız öyledir diye karşılık vermiş. Bu sırada da kuş Hüsnü Yusuf’un penceresine konmuş, kızın olduğu yeri haber vermiş. Meğer Hüsnü Yusuf'ta kız için yanıp kül olmuş. Yana yana dönmüş sarı muma, ne yer ne içermiş. Anacığı okuyup üfler, hocaya gider de derdine derman bulamazmış. Küçük kuş bızır gibi yetişip Hüsnü Yusuf’u kurtarmış. Hüsnü Yusuf mektup yazmış, padişah kızma gönderip geleceğini bildirmiş. Askını bir iyice dile getirmiş. Hüsnü Yusuf sözünü tutmuş, kızı görmeye gelmiş, tanışmışlar. Bağırları yanmış, derinden bir ah çekmişler. Ah ile birlikte dağları inletmişler. Ama Hüsnü Yusuf sevdiğini söyleyememiş. Başını önüne eğip gitmiş. Sadece giderken iki gün sonra tekrar geleceğim demiş. Ev sahibinin kadını durumu anlamış. Kızım âşıklık zordur, ama kara sevda hoştur demiş te oğlana gönlünü açmasını istemiş. Bizim burada adet kahve verirken kahve fincanını yere düşürmektir demiş. Yusuf çıkagelmiş, kız kahveyi verirken fincanı yere düşürmüş. Fincan kırılmış. Kadın eyvah fincanım diye bağınmış, Yusuf bağırma anacığım al paranı demiş, o zaman Hüsnü Yusuf'un kızı istediğini iyice anlamış. Düğün dernek kurulmuş, davullar vurulmuş, kırk gün kırk gece düğün derken gökten üç elma düşmüş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
---
Derleyen: Numan Kartal
Kaynak Kişi: Fatma Uzun
Kandıra (1958)

---
Kartal, Numan. (1966), “Hüsnü Yusuf,” Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, Yıl: 18, Cilt: 10, Sayı: 208, (4255)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder