18 Ağustos 2025 Pazartesi

Talât Halman – A’dan Z’ye Yunus Emre

Talât Halman – A’dan Z’ye Yunus Emre

Yapı Kredi Yayınları, 2003

 


Acaba ölümünden iki yüz yıl kadar sonra kaleme alınan Divan’daki şiirlerin hepsinin yaratıcısı Yunus muydu?

Örneğin, “Dolap niçin imlersin”, “Ben dervişim diyene”, “Dağlar ile taşlar ile / Çağırayım Mevlâm seni”, “Yalancı dünyaya konup göçenler”, “Her kim bana ağyar ise / Hak Tanrı yâr olsun ona” diye başlayan güzel şiirleri çoğumuz Yunus’un yaratıları olarak bellemişiz ama, onun olmadıkları hemen hemen kesin.

Homeros hakkında bilgimiz nasıl kıtsa Yunus için de öyle.

 

Yunus Bektaşî miydi? Bektaşî geleneği, Yunus’a sahib çıkmıştır ama, bu tarikat, Hacı Bektaş’tan da, Yunus’tan da sonra kurulmuştur.

En doğrusu, Yunus Emre’yi tarikat ve tekkeler dışında kalmış bağımsız bir mutasavvıf, vicdanı hür bir şair ve manevi güç olarak düşünmektir.

 

Ten ölür elbette, ama can ölmez.

 

Cennet cennet dedikleri

Bir ev ile birkaç huri

İsteyene ver onları

Bana seni gerek seni

 

“Kimde bir zerre aşk varsa,” demiş Yunus, “Çalap varlığı ondadır.”

 

Yeni harflerle ilk Yunus Divanı, 1933’te Burhan Toprak tarafından çıkarıldı. 114 şiir içeren bu yeni baskı, Burhan Toprak’ın başka yazıları ve çabalarıyla birlikte Cumhuriyet Türkiyesi’nde Yunus’a güçlü bir ilgi duyulmasına önayak oldu diyebiliriz.

 

Nerde doğmuş olduğu saptanamadığı gibi ne zaman doğduğu da kanıtlanamıyor.

Yunus öldüğünde 82 yaşındaymış. Ölümü 1321 ise, doğumu 1239 olarak düşünülebilir.

 

Efsanelerden başka hiçbir bilgimiz yok Yunus Emre’nin yaşamı konusunda.

 

Hem der ki: “Korkadurun ölümden, cümle doğan ölmüştür.” Hem de fânîliği inkâr edip sonsuz yaşama inanç duyar: “Korkma, ebedî varsın.”

 

Yunus’un gerçek gömütünü belki hiç keşfedemeyeceğiz.

 

Gölpınarlı’ya göre, Yunus halk şairi değildir, halkın şairi’dir.

 

Güneş, bir ışık ve aşk kaynağı olarak, Yunus Emre’de güçlü bir imge ve simgedir

 

Daha yakın zamanlarda da ilginç bir öyküsü var bu ilâhi’nin. 1958’de Eskişehir’in Sarıköy’ünde (bugünkü Yunus Emre köyü) Yunus için anıt-mezarın açılış töreni... Vali, Millî Eğitim Müdürü, Kaymakam, birer söylev verecek... Basit bir tören olacak, adeta “yasak savma”... Ama, yöredeki halk haber almış töreni. Yakınlardaki köylerden, kasabalardan Sarıköy’e gitmişler, kağnılarla, kamyonlarla, at arabalarıyla, yaya... Derler ki otuz bin kişi gelip birikmiş. Tören başlamış resmi görevlilerin sıkıcı söylevleriyle. Bir süre halk sabırla dinlemiş. Sonra, sabırları tükenmiş. Hep bir ağızdan “Şol cennetin ırmakları”nı söylemeye başlamışlar. Bozkır, İlâhi ile inlemiş. Anadolu halkı, yine bağrına basmış Yunus’unu.

Açıldı gökler kapısı Rahmetle doldu hepisi Sekiz cennetin kapısı Açar Allah deyü deyü

 

2018, Yunus’un doğumunun 777nci yıldönümü olacak.

Yunus’un 777nci yılı, basit bir jübile değil, bir neo-hümanizma (yeni insancıllık) dönemeci olarak düşünülmeli.

 

Gayrıdır her milletten bu bizim milletimiz

Hiç dinde bulunmadı din ü diyanetimiz

Din ü millet sorar isen âşıklara din ne hacet

 

Mevlâna ile Yunus Emre’nin karşılaştıklarını gösteren hiçbir belge yok.

 

Nefs, Yunus’a göre, tamahkârlıktır, hırstır; âşıkın sürekli bir savaşa tutuşması gereken bir “düşmandır”

 

…batılıların ‘alliteration’ adım verdikleri ses tekrarlamalarını büyük bir hünerle yapmış bir ozandır Yunus.

Beni bende dimen bende değilim

Bir ben vardır bende benden içeri

 

Bir garip ölmüş diyeler

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin

 

Hey Emrem Yunus biçare

Bulunmaz derdine çare

Var imdi gez şardan şare

Şöyle garip bencileyin

 

Risaletü’n Nushiyye

Yunus Emre’nin bu “öğütler kitapçığı”, bir yandan geleneksel İslam ahlakından, bir yandan da tasavvuftan temel değerler içeriyor. Uzmanlara göre, Yunus bu risaleyi “yazmıştır.” Ozanın ümmi olduğu ve okuma yazma bilmediği iddiasını çürütebilecek bir yapıttır bu.

 

Bu mesnevi’nin ilk 13 beyti Fâilâtün Fâilâtün Fâilün vezniyle, gerisi Mefâîlün Mefâilün Faûlün vezniyle.

 

Risaletü’n Nushiyye, öğreticilik taslarken, yer yer çok sıkıcı olmuştur. Söyleşi genelde acemicedir. Yunus’un en güzel şiirlerinin yanında yavan kalmıştır.

 

Risale’nin en ilginç yönlerinden biri, çağının toplum yapısını tanımlayarak bir ideal yönetim tarzını önermesidir. Bir ütopya denemesi olmayan bu mesnevi, adalet ve dirlik düzenlik özlemlerini dile getirir.

 

Yunus’un şiirlerinin pek çoğu, sağlam bir Sünni gelenek içinden söylenmiştir.

Katı kuralları değil de kalbin yüceliğini baş tacı etmiş olması, hem yeni bir inanç yönelişi, hem üstün bir ahlak sağlamıştır

 

Yunus’un “Çıktım erik dalına” diye başlayan olağanüstü şiiri / Osmanlı yorumcularının derin ilgisini çekmiştir. Daha 15inci yüzyılda Şeyhzade Efendi, 17İnci yüzyıl başlarında Niyazî-i Mısrî, ı8inci yüzyıl başlarında da İsmail Hakkı Bursevî, bu şiire çok ilginç yorumlar getirdiler. Bir de dördüncü şerh var ki birkaç sayfadan ibarettir, ne zaman yazıldığı bilinmemektedir: Nakşibendî nüshası olarak bilinir.

 

Katı kuralları sorgular, şer’î düşüncelere hümanist değerler getirmeye çalışır.

 

Divanlarında çoğu kez en sonda yer alan “münacat” tarzındaki uzun bir şiirinde ise tanrıya “Padişah” diye seslenerek sitemli sorular yöneltir:

Geçmedi mi intikamın öldürüp / Çürütüp gözüme toprak doldurup?

 

UNESCO

1991 yılını “Uluslararası Yunus Emre Yılı” ilan etti.

 

Ümmi miydi Yunus?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder