Talât
Halman – A’dan Z’ye Yunus Emre
Yapı Kredi Yayınları, 2003
Acaba ölümünden iki yüz yıl kadar sonra kaleme alınan
Divan’daki şiirlerin hepsinin yaratıcısı Yunus muydu?
Örneğin, “Dolap niçin imlersin”, “Ben dervişim diyene”,
“Dağlar ile taşlar ile / Çağırayım Mevlâm seni”, “Yalancı dünyaya konup
göçenler”, “Her kim bana ağyar ise / Hak Tanrı yâr olsun ona” diye başlayan
güzel şiirleri çoğumuz Yunus’un yaratıları olarak bellemişiz ama, onun
olmadıkları hemen hemen kesin.
Homeros hakkında bilgimiz nasıl kıtsa Yunus için de öyle.
Yunus Bektaşî miydi?
Bektaşî geleneği, Yunus’a sahib çıkmıştır ama, bu tarikat, Hacı Bektaş’tan da,
Yunus’tan da sonra kurulmuştur.
En doğrusu, Yunus Emre’yi tarikat ve tekkeler dışında kalmış
bağımsız bir mutasavvıf, vicdanı hür bir şair ve manevi güç olarak düşünmektir.
Ten ölür elbette, ama can
ölmez.
Cennet cennet dedikleri
Bir ev ile birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni
“Kimde bir zerre aşk varsa,” demiş Yunus, “Çalap varlığı ondadır.”
Yeni harflerle ilk Yunus Divanı,
1933’te Burhan Toprak tarafından çıkarıldı. 114 şiir içeren bu yeni baskı,
Burhan Toprak’ın başka yazıları ve çabalarıyla birlikte Cumhuriyet
Türkiyesi’nde Yunus’a güçlü bir ilgi duyulmasına önayak oldu diyebiliriz.
Nerde doğmuş olduğu
saptanamadığı gibi ne zaman doğduğu da kanıtlanamıyor.
Yunus öldüğünde 82 yaşındaymış. Ölümü 1321 ise, doğumu 1239
olarak düşünülebilir.
Efsanelerden başka hiçbir
bilgimiz yok Yunus Emre’nin yaşamı konusunda.
Hem der ki: “Korkadurun ölümden, cümle doğan ölmüştür.” Hem
de fânîliği inkâr edip sonsuz yaşama inanç
duyar: “Korkma, ebedî varsın.”
Yunus’un gerçek gömütünü
belki hiç keşfedemeyeceğiz.
Gölpınarlı’ya göre, Yunus halk
şairi değildir, halkın şairi’dir.
Güneş, bir ışık ve aşk
kaynağı olarak, Yunus Emre’de güçlü bir imge ve simgedir
Daha yakın zamanlarda da ilginç bir öyküsü var bu ilâhi’nin.
1958’de Eskişehir’in Sarıköy’ünde (bugünkü Yunus Emre köyü) Yunus için anıt-mezarın
açılış töreni... Vali, Millî Eğitim Müdürü, Kaymakam, birer söylev verecek...
Basit bir tören olacak, adeta “yasak savma”... Ama, yöredeki halk haber almış
töreni. Yakınlardaki köylerden, kasabalardan Sarıköy’e gitmişler, kağnılarla,
kamyonlarla, at arabalarıyla, yaya... Derler ki otuz bin kişi gelip birikmiş.
Tören başlamış resmi görevlilerin sıkıcı söylevleriyle. Bir süre halk sabırla
dinlemiş. Sonra, sabırları tükenmiş. Hep bir ağızdan “Şol cennetin ırmakları”nı
söylemeye başlamışlar. Bozkır, İlâhi ile inlemiş. Anadolu halkı, yine bağrına
basmış Yunus’unu.
Açıldı gökler kapısı Rahmetle doldu hepisi Sekiz cennetin
kapısı Açar Allah deyü deyü
2018, Yunus’un doğumunun 777nci yıldönümü olacak.
Yunus’un 777nci yılı, basit bir jübile
değil, bir neo-hümanizma (yeni insancıllık) dönemeci olarak düşünülmeli.
Gayrıdır her milletten bu bizim milletimiz
Hiç dinde bulunmadı din ü diyanetimiz
Din ü millet sorar isen âşıklara din ne hacet
Mevlâna ile Yunus
Emre’nin karşılaştıklarını gösteren hiçbir belge yok.
Nefs, Yunus’a göre,
tamahkârlıktır, hırstır; âşıkın sürekli bir savaşa tutuşması gereken bir
“düşmandır”
…batılıların ‘alliteration’ adım verdikleri ses
tekrarlamalarını büyük bir hünerle yapmış bir ozandır Yunus.
Beni bende dimen bende değilim
Bir ben vardır bende benden içeri
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Hey Emrem Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şare
Şöyle garip bencileyin
Risaletü’n Nushiyye
Yunus Emre’nin bu “öğütler kitapçığı”, bir yandan geleneksel
İslam ahlakından, bir yandan da tasavvuftan temel değerler içeriyor. Uzmanlara
göre, Yunus bu risaleyi “yazmıştır.” Ozanın ümmi olduğu ve okuma yazma
bilmediği iddiasını çürütebilecek bir yapıttır bu.
Bu mesnevi’nin ilk 13 beyti Fâilâtün Fâilâtün Fâilün
vezniyle, gerisi Mefâîlün Mefâilün Faûlün vezniyle.
Risaletü’n Nushiyye, öğreticilik taslarken, yer yer çok
sıkıcı olmuştur. Söyleşi genelde acemicedir. Yunus’un en güzel şiirlerinin
yanında yavan kalmıştır.
Risale’nin en ilginç yönlerinden biri, çağının toplum
yapısını tanımlayarak bir ideal yönetim tarzını önermesidir. Bir ütopya
denemesi olmayan bu mesnevi, adalet ve dirlik düzenlik özlemlerini dile
getirir.
Yunus’un şiirlerinin pek çoğu, sağlam bir Sünni gelenek
içinden söylenmiştir.
Katı kuralları değil de kalbin yüceliğini baş tacı etmiş
olması, hem yeni bir inanç yönelişi, hem üstün bir ahlak sağlamıştır
Yunus’un “Çıktım erik dalına” diye başlayan olağanüstü şiiri
/ Osmanlı yorumcularının derin ilgisini çekmiştir. Daha 15inci yüzyılda
Şeyhzade Efendi, 17İnci yüzyıl başlarında Niyazî-i Mısrî, ı8inci yüzyıl
başlarında da İsmail Hakkı Bursevî, bu şiire çok ilginç yorumlar getirdiler.
Bir de dördüncü şerh var ki birkaç sayfadan
ibarettir, ne zaman yazıldığı bilinmemektedir: Nakşibendî nüshası olarak
bilinir.
Katı kuralları sorgular, şer’î düşüncelere hümanist değerler
getirmeye çalışır.
Divanlarında çoğu kez en sonda yer alan “münacat” tarzındaki
uzun bir şiirinde ise tanrıya “Padişah” diye
seslenerek sitemli sorular yöneltir:
Geçmedi mi intikamın öldürüp / Çürütüp gözüme toprak
doldurup?
UNESCO
1991 yılını “Uluslararası Yunus Emre Yılı” ilan etti.
Ümmi miydi Yunus?
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder