20 Şubat 2015 Cuma

Latifî - Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema

Latifî - Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema

Latifî 1491’de Kastamonu’da doğdu. Asıl adı Abdüllatif’tir. Hatipzadeler diye anılan köklü bir aileye mensuptur.
İstanbul’a gelip kâtiplik yaptı.
Defterdar İskender Çelebi’ye Bahariyye kasidesini sundu. Mükâfat olarak Belgrat imaret kâtipliğine tayin edildi.
1543’te İstanbul’a döndü. O sıralarda Sehi Bey’in Heşt-Behişt adlı eserinden çokça söz ediliyor olması Latifî’de tezkire hazırlama arzusu doğurdu. Tezkiresini 1546’da tamamladı. Eserini Sultan Süleyman’a sundu ve mükâfat olarak Ebu Eyyub-i Ensari Vakfı’na kâtip tayin edildi.
Rodos ve Mısır’da da kâtiplik yapan Latifî, 1582’de Mısır’dan Yemen’e geçerken gemi kazası sonucu vefat etti.

Eserleri
Füsul-i Erbaa: Dört mevsimin özelliklerinin sanatlı bir dille anlatıldığı nazım ve nesirle karışımı bir eserdir.
Nazmül-cevahir: Hz. Ali’nin 207 sözünün dörtlükler halinde tercümesidir.
Risale-i Tarif-i Evsaf-ı İstanbul: Önce Sultan Süleyman’a sonra da mukaddimesi değiştirilerek III. Murat’a sunulmuştur.
Subhatü’l-uşşak: Kıtlar halinde 100 hadis tercümesidir.

Tezkiretü’ş-şuara ve Tabsıratü’n-nuzema (1546): Latifî tezkiresi olarak da bilinen şairler tezkiresidir.
Mukaddime, üç fasıl ve bir hatimeden meydana gelmiştir.
Tezkiredeki toplam şair sayısı 334’tür.
Tezkire yazma fikrini ona Zaifî vermiştir.
Latifî, Herat tezkirelerini örnek almakla birlikte onları kronolojik tasnifinin yerine alfabetik tasnifi tercih etmiştir.
Alfabe sırasına göre II. Murat devrinden 1546 yılına kadarki Osmanlı şairlerine eserinde yer vermiştir.
Eser üç fasıldan oluşur. I. fasılda Osmanlı ülkesinde yetişmiş veya sonradan Osmanlı ülkesinde şöhret kazanmış 13 şeyh şair;
II. fasılda Osmanlı ülkesinde şiir söylemiş 7 sultan şair;
III. fasılda Osmanlı ülkesinde şöhret kazanmış 314 şairin hayatı, eserleri ve şiirlerine yönelik değerlendirmeler yer alır.
Hatime bölümünde eserini 953 senesinde tamamladığını, devrinde şiir ve inşaya itibar edilmediğini bu sebeple de tezkiresini istediği gibi yazamadığını belirtir.
Gelen eleştirilere göre eseri tekrar ele alan yazar böylelikle farklı nüshalarda farklı şair sayıları ortaya çıkarmıştır.
Tezkirenin dili sade, cümleleri kısa ve secilidir. Üslubu akıcı, ahenkli ve yer yer alaycıdır.
Tezkirelerde biyografisi yazılan şairler, asıl isimleriyle değil mahlaslarıyla bu kaynaklarda yer alırlar.
Tezkireci ele aldığı kişinin sosyal statüsüne dikkat eder ve üslubunu ona göre belirler.
Mısra yerine zaman zaman ayın veya mim harfleri de kullanılır.
Tezkireci kendi şiirlerini de metne eklemek isterse o zaman li-muharririhi veya li-mü’ellifihi ibarelerini kullanır.
Aynı şairin farklı şiirlerini veriyorsa ve lehu veya eyzan sözcükleriyle bunu belirtir.
Müraat-ı nazîr, aralarında mana bakımından ilişki bulunan iki veya daha fazla kelimeyi bir ibarede toplama sanatıdır. Tenasüp, telfik ve mütenâsib adlarını da taşır.
Tazmin, bir şairin diğer bir şairin şiirinden bir parçayı kendi şiirinin içinde zikretmesidir.
Manzum veya mensur bir metinde manaları farklı lafızlar arasındaki yazılış ve telaffuz benzerliğine cinas adı verilir.
Gılman, padişahın hizmetinde bulunan genç erkeklere denir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder