Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu.
Dursalar düşeceklermiş gibi, omuzlarındaki çamurlu
tüfeklerin altında iki büklüm olmuş; yorgun ve perişan, ağır ağır yürüyorlardı.
Şehrin yağmasını, ahalinin katliamını intizam ve usul
dairesinde idare etmek daha içeri girilmeden merkez kumandanı tayin edilen
Binbaşı Radko Balkaneski’nin vazifesiydi.
Bu gayet mükemmel tahsil ve terbiye görmüş bir gençti. İdadî
devresini İstanbul’da Galatasaray Sultanîsi’nde bitirmiş…
…Şehirde en güzel Türk kızının hangisi olduğunu anlamak...
Kendisine Cuma’dan, Osenova’dan seçilen on dört on beş yaşında dokuz tane kız
getirmişlerdi. Çadırda esvaplarını soydurdu, vücutlarına baktı, beğenmedi.
Gürültülerinden, hıçkırıklarından hiddetlenmiş, hepsini
taburun askerlerine vermişti.
Radko sabahleyin geçerken atının üzerinden yolun kenarındaki
hendekte bu kızların süngülenmiş ölülerini görmüştü...
Balkaneski / Makedonya komitasının bu korkunç müfettişi adam
kesmekten hazzetmezdi. Öldüreceği, lâf söyleteceği adamı diri diri fırına kor,
gözünün önünde yakardı.
Merhamet, dantelâ, küpe, fistan, bilezik gibi, elmas gibi,
kadınlara yakışır. Merhamet hakikî bir erkeğin üzerinde pek çirkin durur. Onu
alçaltır. Biz, büyük Bulgaristan için çalışıyoruz.
Bakınız İspanya’ya, işte onlar vatanlarını kurtardıkları
zaman içlerinde hiç yabancı bir unsur bırakmadıklarından bugün ne kadar rahat
yaşıyorlar. Bir Arap tehlikesi onları asla tehdit etmiyor, etmeyecek. Çünkü
İspanya’da numune için, müzeler için olsun bir tek Arap bırakmamışlardır.
Bugünkü programımızı yazalım.
1. En büyük iki fırın yarım saate kadar yakılıp
hazırlanacak.
2. En zenginler yarım saat içinde ayrı bir binaya
toplanacak.
3. Camilerin içindeki bütün eski halılar, antika seccadeler,
kıymetli levhalar büyük ve cesur çarımıza, Ferdinand’a aittir.
4. Şehrin en meşhur ve büyük camii olan Sultan Camii’nin
mümkün olduğu kadar süratle minaresi yıkılacak ve kapısına “Prens Boris
Kilisesi” levhası asılacak.
…Türk mahallelerinden çabucak yetmiş seksen kadar kadın
istintak için toplanacak ve ilk yanan fırına getirilecek.
Katliamın programını hep birlikte kararlaştırdılar.
…sokaklara bir ilân yapıştırtacak ve tellâl çağırtacaktı.
Katliamdan şüphelenmeyen ahali hükümetin avlusuna ve caddeye toplanacaklardı.
Toplananların adedi dokuz, on bini geçince bir silah patlatılacak ve hemen
“Türkler bir Bulgar zabiti vurdular” şayiası çıkarılacaktı. Ondan sonra
parolayı bilen askerler, jandarmalar, polisler bahçenin içindekileri hep
kurşuna dizecekler, sokaktakileri köşelerden çevirip kılıçla, bıçakla
mahvedeceklerdi.
Üzerinizde yalnız saçınız kalsın...
…kadınlar bu korkunç emre itaat edemiyorlardı.
…tuttukları bir kadını sürüklediler.
…kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.
(Radko) susmayan çocuğu ocağın içine fırlattı.
Evlâdının alevler içinde kaybolduğunu gören ana yaralanmış
dişi bir kaplan süratiyle Radko’nun boğazına atıldı.
Radko, masanın üzerinden bir ustura aldı.
İki komita mahkûmu kollarından ve bacaklarından tutarak
fırına soktular.
Radko tekrar soyunmalarını emretti. Bu sefer kimse karşı
gelemiyordu.
İfadesini verip söyleyeceği kalmayanlar fırının arkasındaki
geniş ambara, sarhoş komitaların kucağına gidiyordu.
Radko en güzel kızların isimlerini yazdığı cetveli dikkatle
süzdü. Beyaz hanesinde adı en ziyade tekrarlanan “Lâle Hanım, Hacı Hasan Bey’in
kızı” idi. Kumral hanesinde “Naciye Hanım, Müderris Ahmet Efendi’nin kızı”,
esmer hanesinde “İclâl Hanım, Kadri Ağa’nın kızı”... Hangisini intihap edecekti?
En güzel bu beyaz hanesindeki Lâle olmalıydı.
Dimço’nun çetesinden dört haydut Hacı Hasan Efendi’yi
getirmişlerdi.
Yarım saat geçmemişti. Kapı vurulunca durdu ve... uyandı.
Giren süvari evin hazır olduğunu ve içinde yalnız bir kız bırakıldığını söylüyordu.
Açınız rica ederim... Bekletmeyiniz…
…birden Lâ’lî’nin üzerine atıldı.
…
“Azıcık dur... Üşüyorum... Şu pencereyi kapayayım da
öyle...”
Ve bir anda gözle görülmeyecek derecede anî bir hareketle
orada kayboldu. Sanki uçtu...
Hemen arkası üstü çevirdi. Nabızlarını tuttu. Atmıyordu.
Eliyle kalbini yokladı. Eğildi. Kulağını koydu. Dinledi, dinledi. Hiç
çarpmıyordu. Ölmüştü.
Radko bu ölüye istediği vaziyeti verdi. Üstünde şeni
arzusunun en karanlık, en pis, en kirli ateşlerini tutuşturdu.
…
Donanma, II. seri,
Sayı: 5 (53), l4 Temmuz 1330 [27 Temmuz 1914], s. 70-71;
Sayı: 6 (54), 21 Temmuz
1330/3 Ağustos 1914; s. 86-87.
Sayı: 7 (55), 28 Temmuz
1330/10 Ağustos 1914, s. 110-111;
Sayı: 9 (57), 18
Ağustos 1330/31 Ağustos 1914, s. 142-144;
Sayı: 10 (58), 25 Ağustos
1330/7 Eylül 1914, s. 151-154;
Sayı: 11 (59), 1 Eylül
1330/14 Eylül 1914, s. 175-176;
Sayı: 12 (60), 8 Eylül
1330/21 Eylül 1914; s. 191;
Sayı: 13 (61), 15 Eylül
1330/28 Eylül 1914; ilâve kısmı, s. 4-5;
Sayı: 14 (62), 22 Eylül
1330/5 Ekim 1914, s. 223-224.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul