Bilgi Bucağında
…epey zamandan beri Efruz Bey yine hiçbir tarafta
görünmüyordu.
…konferansları hatırlayanlar onu Kâşgar’a gitmiş
sanıyorlardı.
…
Efruz Bey hep çok okuyor, derin derin tetebbu ediyor gibi
gözükür, kataloglardan ezberlediği filozof âlim namlarını sık sık tekrarlayarak
daima “asıl kendine ait fikirler” söylerdi.
…
“…Benim sözlerim kurudur. Mantıkîdir. İlmîdir. Fennîdir.
Fakat asla parlak değildir. Onun için safsata ile susturulamam. Beni mantıkla,
ilimle cerhetmeli. Evet, ne diyordum...”
Bucaklılar Efruz Bey’e mevzuunu hatırlattılar: “Lânet olası
yaz tatilinden bahsediyordunuz.”
“Ha... Evet, yaz tatili...”
…
Sobanın yanında oturan Reis Bey birdenbire hiddetlendi;
ayağa kalktı.
Efendiler, kardeşler, muazzez Bucaklılar, şarlatanlık
oluyor; bir şarlatan, evet Bucaklılar bir şarlatan (…) Meselâ bu şarlatan
‘Utlûbü’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lahd’ diyecek yerde ‘Mine’l-lahdi ile’l-mehd’
diyor.
…
Efruz Bey hâlâ metanetini muhafaza ediyordu. Avazı çıktığı
kadar: ‘Müsademe-i hakikat bârika-i efkârdan doğar.’
Salonda büyük bir gürültü koptu. Ekseriyet Efruz Bey’e
taraftardı.
Efruz Bey gündüz fikirlerini propaganda ederken onlara “Asıl
Türkler sizsiniz. Türkiye Türkleri Türk değildir. Dejeneredirler. Biz
medeniyeti sizden alacağız. Hepimiz Tatar olacağız…
…propagandalarla Bucak’ın Tatar kısmını, şimal kuvvetini
kendine temin eden Efruz Bey, öyle, şüphesiz bir cahilliği meydana çıktı diye
kürsüden vazgeçmezdi.
Dinleyiniz, dikkatle dinleyiniz. Benim için ‘Reis Arapça
bilmiyor’ diyor, bunu reddederim. Vakıa bir Türk için bu bir kusur değildir.
Fakat ben mükemmel Arapça biliyorum. Araplar benim kadar Arapça bilmezler.
…İşte reis bey, size soruyorum. ‘Mine’l-lahdi ile’l-mehd’
yanlış mı?
“Evet yanlış...”
…
Efruz Bey, Reisin feci hâline dayanamadı. Gayet âlicenaptı.
Bu âlicenaplığı İstanbullular tarafından maskara edilen o hakikî asaletinden
ileri geliyordu.
“Ma’raz-ı hacette sükût ikrardan gelir!” diye haykırdı.
“Reis bey sizi tarziye vermiş addediyorum. Sıkılmayınız, bir daha bir âlime
itiraza kalkmayınız.”
Reis bey bu kahharî hezimetten sonra Efruz Bey tehlikesini
anlamıştı. Efruz Bey duvara resmi asılmakla iktifa edecek bir tip değildi. İşte
o vakit onun bir heykelini yaptırmak emeline düştü.
“Yaşayan adamın heykeli yapılmaz!”
Efruz Bey şiddetle bu şerefi reddetti.
(Efruz Bey bundan sonra Türkçe aleyhinde olmak üzere,
günümüz “dilcilerini” kıskandıracak fikirlerini anlatır)
Efruz Bey’in edebiyata dair verdiği dersler vakıa daha ilmî,
daha mükemmeldi.
Efruz Bey terakki ve tealî ancak geriye dönmekle mümkün
olabileceğini ispat ediyordu. Nedim, Bakî, Nef’î, opera hâline geçirilmeliydi.
Fakat Efruz Bey’in asıl ilmi, serbest tarih derslerinde
belli oldu.
Efruz Bey Türklerin Amerika’dan geldiklerini ispat ediyordu.
Efruz Bey o hatırdan çıkmaz tarih dersleriyle anlattı ki, biz
Türk değiliz; asıl Türk olanlar Amerikalılardır.
Efruz Bey’in şöhreti bu serbest derslerle o kadar büyüdü, o
kadar büyüdü ki Bucak’ın bacalarından taştı. Bütün şehre, bütün memlekete,
bütün arza yayıldı.
…şöhret kazanmadan evvel büyük, harikulâde feylesof Doktor
Rıza Tevfik’i çok kıskanırdı.
Ah benim de resimlerim böyle her tarafa asılacak mı?” diye
içini çekerdi.
(İlanında “dört yüz elli bin nüsha” basıldığı belirtilen
kitabı ilgi görmeyince elde kalan baskıları kese kâğıdı yapılır umuduyla elden
çıkarıldı)
Burada ahlâk bozulmuş. Bucakçılık Turan’ın merkezinde olur.
Oraya gitmeli, orada çalışmalı!
Vakit, Sayı: 3069-3080,
19-30 Temmuz 1926, s. 3; Sayı: 3082-3083, 1-2, Ağustos 1926, s. 3.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder