Külâh
Mıstık katmerli bir muhacirdi.
Az zamanda Babyak’taki Türkçe bilmez Pomakların akıl hocası
oldu.
En kârlı bulduğu ticaret, hayvan alım satımıydı.
Lâkin at pazarlarında daima karşısına çıkan bir rakibi vardı.
Onun alacağı hayvanı arttırır, en kâr bırakacak fırsatları elinden kapardı.
Herkesin “Molla” diye çağırdığı bu herifin ismini bilmiyordu.
“Ben sana bir külâh giydireyim de, gör!”
“Valinin çocuğu için benden bir beyaz eşek istemişlerdi.
Seksen liraya kadar satabileceğiz.”
“Eey?”
“Ben yarın burada yokum. Sen ara, bulursan otuz, kırk, hatta
elli lira bile ver. Mutlaka al.”
Hacı Hüseyin “Oğul, senin talihin varmış!” diye bağırdı,
“bir beyaz eşek buldum.”
“Ne çabuk?”
Kırk liraya aldım.
“Çok be!”
“Ne yapalım? Sen elliye kadar ver demedin mi?”
İşte beyaz eşek bulunmuştu. Bunu Mollanın haberi olmadan
alıp valiye götürmeli, bütün kârı cebellübe atmalıydı.
Hırsız var, hırsız var,
Kalın iplerle Mıstık’ı sımsıkı bağladılar. Canını
çıkarıncaya kadar dövdüler.
Mıstık bu karanlıkta yapyalnız kalınca, Mollanın kendine
ettiği oyunu sezer gibi oldu.
Vakit, Sayı: 127, 25
Şubat 1918, s. 2; Sayı: 128, 26 Şubat 1918, s. 2; Sayı: 129, 27 Şubat 1918, s.
2.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder