Gurultu
İmtihanı ne kadar severim! Fakat yanlış anlamayınız. İmtihan
olmasını değil, etmesini...
Kuvvetli zayıfın her zaman tepesindedir. Daima onu gagalar,
öldürmezse süründürür.
(Mümeyyiz bir arkadaşı hikâyesini anlatıyor)
Mektepten çıktıktan sonra yegâne düşüncem zengin olmanın
çaresini aramak oldu.
Türkiye’de saadetin, yani servetin çıkacağı iki kapı vardı;
ya baba, ya karı...
Nihayet annemin akrabasından biri benim aradığımı buldu.
Eski hakanımız Abdülhamit Han’ın bendelerinden birinin kızı...
Zenginliğini düşündürmeyecek derecede güzel ve zarif idi.
Aradan bir ay geçmeden nikâhı yaptık.
Yatağıma girmişti. Elimi uzattım. Kollarına dokundum. Buz
gibi idi, birden titredim; yorganın altından bir gurultu aksetti.
Sanki bu yorganın altında kertenkele, yılan, kurbağa gibi
pis ve ıslak bir hayvan vardı.
O gece yalnız yattım. Uyuyamadım.
Kaynanam / kızının beni istemediğini…
Bütün saadet tamamıyla benim elime geçtiği hâlde ‘asabîlik’
denilen terbiyesizlik yüzünden yirmi dört saat içinde kaybettim. Küçük bir
soğuk almadan başka bir şey olmayan adî bir karın gurultusundan o kadar
mantıksız ve münasebetsiz bir tarzda müteessir olmasaydım şimdi böyle mi
olurdum.
Zekâ, Sayı: 18, 30
Kânun-ı sani 1329 [12 Şubat 1914], s. 308-310.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder