Hürriyet Gecesi
On iki saatlik kısa bir zaman içinde, birçok yılların istiap
edemeyeceği, en büyük sevinci, en büyük neşeyi, en büyük zevk ve heyecanı
duymak, en büyük, en yetişilmez ümitlere düşmek... insanı öyle sarsar ki!
O ilk gün, o ilk hürriyetin ilân edildiği gün neydi ya
Rabbi!
Dünkü devrin şahsiyet etrafına çektiği o demir ve ateş kale
içine senelerce birikmiş emellerim artık serbestti!
…beyaz sakallı, uzun boylu bir ihtiyar...
Yarım saat benimle gez. Görüyorum ki sen, zavallı genç,
büyük bir galeyan içindesin. Yükselmezsen uçurumlara yuvarlanırsın.
“Ne iş yapıyorsun?”
“Muharrirlik.”
“Öyle ise sen bir hançersin! Kendi kendini kullanan, sapı
namlusunun elinde olan bir hançer... İnsanlara, istersen en büyük hizmeti
görür, onlara fazileti, sevmeyi, hakikati öğretirsin. İstersen onların
faziletlerini öldürür, sükûnetlerini bozar, hepsini boğaz boğaza getirir,
hayatlarının saadetlerini, zevklerinin lezzetlerini kaybettirirsin!
İhtiyar sordu: “Ey genç muharrir, söyle bakalım, işte
hürriyet! Sen neler yapacaksın?”
“Hürriyet için çalışacağım” dedim.
“Heyhat... Ben seni gördüm, delikanlı, inkâr etme. Senin
ruhun hırs dolu... Sen gayesini idrak etmemiş bir cemiyetin evlâdısın! Çok
gençsin! Hakikî hayatın manasını bilmiyorsun! Her gafil gibi yalnız kendini
düşünüyor, fâni nefsinin kıymetsiz menfaatinden başka bir şeyi aklına
getirmiyorsun.”
“Ne biliyorsunuz?”
“Gafil olmasaydın bu derece sevinir, kendini kaybeder miydin?”
“Hürriyet! Hürriyet! Bu, seni mes’udiyete götürecek bir yol
mu? Milletin mesut olmadan sen mesut olabileceğini ümit ediyor musun?
On beş gün sonra şüphesiz bu gürültüler, bu nümayişler
bitecek. Kuvvetlenmemizi çekemeyen düşmanlar gizli hücumlarına başlayacaklar.
Üç, dört sene sürmeyecek, en aşağı üç devlet bizim üzerimize atılacak...”
Senin milletin kendi vatanında bir köle, bir esir, bir
bekçi, bir fakir... Ona ilim, servet, saadet, duygu, ideal ver!.. Ben seni
gördüm, sokak fenerine nasıl vurduğunu gördüm. Bu şiddetini, bu galeyanını
ölmez ve ezelî bir mevcut olan milletine ver!
Sen şan ve şöhret budalasısın! Amma biliyorsun ki şan ve
şöhret gölge gibidir. Kim onun üzerine giderse o kaçar! Kim ondan kaçarsa o
arkasından gelir...”
Yeni Mecmua, C. I,
Sayı: 4, 2 Ağustos 1917, s. 78-80.
…
(Özet değildir)
…
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan:
Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder