30 Aralık 2019 Pazartesi

Ömer Seyfettin - Primo Türk Çocuğu II

Primo Türk Çocuğu II

1 Nasıl Doğdu?
Mühendis Kenan Bey on sene evvel İzmir’de bir İtalyan kızıyla evlenmiş. Avrupa’da tahsil görmüş ve o vakte kadar Türk olduğunu düşünmemiş. Bu kadından da çocuğu var. İtalya muharebesi başlıyor. Bu haksız tecavüz son derece gücüne gidiyor. Karısının İtalya’ya gitmek teklifini ret, hatta ona Türk olup kalmasını teklif ediyor. Kadın “Ben vahşî Türklüğü asla kabul etmem...” diyor. Fakat ayrılıp İtalya’ya giderken çocuğunu da götürmek istiyor. Hâlbuki çocuk Selanik’te yapılan nümayişlerden müteessir olmuş ve Türklüğün büyüklüğünü, mukaddesliğini anlamıştır. Türkçe bilmediği hâlde, “Ben Turko çocuk, ben Turko çocuk...” diye İtalyanlığı reddediyor ve yeni doğan Turan mefkûresinin canlı bir delili gibi babasının ve annesinin karşısında yükseliyor...”

2 Nasıl Öldü?
Annesi Türk ve İslâm olmayı istemeyerek babasından boşandı. İtalya’ya gitti. Primo evde yalnız kalmıştı.
Türk ocağına girmişti. Bir ay içinde Türkçeyi öğrendi. Bu ne güzel bir lisandı...
Bir gün babası “Primo, sana bir Türk ismi koyalım!” demişti.
“Oh Oğuz, Oğuz... Oğuz koyalım” diye ellerini çırptı…

“Biz Türk müyüz?”
“Şüphesiz, yavrum...”
“O hâlde evdeki uşak, aşçı, hizmetçi neye Rum?”
Eskiden bu milletleri ayrı ayrı, oldukça iyi idare etmişler. Sonra Tanzimat işi bozmuş. Ah bu Tanzimat... Bu, işte asıl felâketimizin başlangıcıdır.
Türklüğümüzü bütün unuttuğumuz tarih... Bu Tanzimat Avrupavari kanunların bizim memleketimize tatbike başlanmasıdır. Bu yabancı ve muzır kanunlar eski esirlerimiz olan reayaların çok işine yaramış. Çünkü bu kanunlar Avrupa medeniyetinden, yani Hıristiyanlık ruhundan doğuyordu.
Arnavutlar… Yunan hükümetinin istiklâline onlar sebep olmuşlar. Rumların bir hükümet tesis etmelerine kanlarıyla çalışarak Türklerle çarpıştılar.

(Arkadaşı Mustafa) “Ben yüzbaşı beyin evinde kaldım. Ama zaten muharebe bitti.”
Primo “Ne?” diye haykırdı, “muharabe bitti mi?”
“Evet bitti.”
“Nasıl bitti?”
“Bu akşam yüzbaşı bey geldi. Evdekilere korkmamalarını söyledi. Bizim paşa ile Yunan’ın paşası konuşmuşlar.”
“Eey sonra?”
“Sonra Selanik’i teslim edecekler.”
“Muharebesiz mi?”
“Muharebesiz...”
Primo “Vay alçaklar, vay!” diye haykırdı.

Birden her şey değişmişti. Sokakları şapkalılar kapladı. Yahudilerin hepsi hemen Rumlaştı. Bütün dükkânlar maviye beyaza boyandı.

Akşam babası “Yavrum, artık burada oturamayacağız” dedi, “ilk vapurla İstanbul’a gideceğiz. Yarın yahut öbür gün...”
Aman ya Rabbi! Vatanı bırakmak bu kadar kolaydı ha!.. Âdeta gezmeye gider gibi vapura binecekler, beş yüz senedir oturdukları Selanik’i bırakacaklardı.

Dışarı çıktı. Gezinmeğe başladı. Her şey, her yer değişmişti. Ah, değişmeyen yalnız bizim zabitlerdi. Askerlerini, toplarını, tüfeklerini, vatanlarını, ırzlarını, mallarını düşmana verdikten sonra kurtardıkları pis ve kıymetsiz canlarını eğlendiriyorlar, yine eskisi gibi parlak kılıçlarını yerlere sürterek muzaffer düşman askerlerinin arasında, erkeklerin önünden geçen bir kız tavrıyla utanmadan geziniyorlar…

“…Yunan ordusunun kumandanı Prens Konstantin onlara, ‘Anadolu’ya, İstanbul’a gidebilirsiniz’ demiş.
“Eey, niçin gitmiyorlar?..”
“Niçin gitmeyecekler... Bulgarlar Çatalca’ya dayanmışlar; İstanbul ’a, yahut İzmir’e giderlerse tekrar muharebeye gönderilmek ihtimalleri var. Onun için vakit geçirmeyi tercih ediyorlar.”
Primo kıpkırmızı oldu. Dünyada bu kadar adîlik ve korkaklık olabilir miydi?
“Vay alçaklar, vay...” diye haykırdı.

Selanik’ten gitmeye karar vermişti.

Revolveri kılıfa taktı, tüfek hâline koydu.
Evet, yarın erken kalkmak lâzım geliyordu.
Revolverini de koynuna aldı. Yorganı üzerine çekti.
Türk Sözü, Sayı: 5, 8 Mayıs 1330/21 Mayıs 1914, s. 39-40;
Sayı: 6, 15 Mayıs 1330/28 Mayıs 1914, s. 48;
Sayı: 7, 22 Mayıs 1330/4 Haziran 1914, s. 56;
Sayı: 8, 29 Mayıs 1330/11 Haziran 1914, s. 64;
Sayı: 9, 5 Haziran 1330/18 Haziran 1914, s. 71-72; [alt başlık:
“Ölmedi”)
Sayı: 10, 12 Haziran 1330/25 Haziran 1914, s. 79-80; [alt başlık:
“Ölmedi”)
Sayı: 11, 19 Haziran 1330/2 Temmuz 1914, s. 87-88; [alt başlık:
“Ölmedi”)
Sayı: 13, 3 Temmuz 1330/16 Temmuz 1914, s. 102-104;
Sayı: 14, 10 Temmuz 1330/23 Temmuz 1914, s. 110-112;
Sayı: 15, 18 Temmuz 1330/31 Temmuz 1914, s. 119-120;
Sayı: 16, 24 Temmuz 1330/6 Ağustos 1914, s. 126-128.




(Özet değildir)
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder