30 Aralık 2019 Pazartesi

Ömer Seyfettin - Vire


Vire

İki senedir Goça taraflarını alan, talan eden on altı bin kişilik Türk ordusundan şimdi bu kalede yadigâr gibi yüz elli asker kalmıştı.

Barhan Bey çok düşünen, hiç faka basmayan akıllı cesurlardandı.

İki saat sonra şövalyelerin gürültücü ordusu kaleyi iyice sarmıştı.
Cephaneliğimiz barut dolu, silahlarımız mükemmel, gazilerimiz hazır, üç aylık yiyeceğimiz de var. Biz nasıl teslim oluruz?
Bu kaleyi biz yapmadık. Vaktiyle düşmandan ‘vire’ ile aldık.
O hâlde ben düşmanla ‘vire’yi konuşacağım. Maksadım teslim olmak değil, muharebe etmektir.

‘Vire’ için şartlarınız ne?
Bize müsaade edin. Silahlarımızla dışarı çıkalım. Atlarımızı, cephanelerimizi, erzakımızı size bırakacağız. Aşağıya, memleketimize doğru çekilip gideceğiz.
Şövalyeler bu teklifi kısa bir müzakereden sonra kabul ettiler.

Düşman askerleri boş kalan kaleye sevinç naraları, zafer hurraları atarak giriyorlardı.
Kaleyi alan galipler aman verdikleri mağlûplarının bu garip hareketlerinden evvelâ bir şey anlamadılar. “Ne oluyor?” diye bedenlerden bakışıyorlardı. Türkçe sordular: “İşte biz kalenin içindeyiz... Neye gitmiyorsunuz?” Barhan Bey’in kahkahası cevap verdi.
“Sizi muhasara ettik. Hemen teslim olun!..”

“Korkmayınız, ne sarnıç, ne de kuyu zehirlidir” dedi, “ben sizi aldatmak için yalnız içine biraz siyah boya attım. Siz tatmaya korktunuz. İnsan ölümden bu kadar korkarsa çok yanılır.”

Yeni Mecmua, C. I, Sayı: 14, 11 Teşrîn-i evvel [Ekim] 1917, s. 275-278.
(Özet değildir)

Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder