30 Aralık 2019 Pazartesi

Ömer Seyfettin - Yüz akı


Yüz akı

Mehmet Efendi on senedir kasabada oturuyordu. Köydeki tarlaları, bağları, bahçeleri ortak elinde kalmıştı.
Aziz ahbabı Müftü Hacı Ali Efendi ile dertleşirken, “Hepsini yanmış, kül olmuş farz ediyorum. Artık dünyada bir tane olsun doğru adam yok!” dedi.
Müftü Efendi dünyada doğruluk faziletinin hâlâ var olduğunu biliyordu. Fakat nasıl ispat etmeli? Mehmet Efendi gibi, kötülerin hilesine tutulanlar imanlarını da bozuyorlardı.

“Hele o çobanlar!” diye derin bir ah çekti, “Bin beş yüz koyunumdan nihayet elli tane bıraktılar.”
“Pekâlâ, bu elli koyunu benim söylediğim gibi doğru adama ver. Yüz yapsın!”

Müftü tanıdığı çobanı anlatmağa başladı. Bu dünyada yalan nedir bilmez bir adamdı. Gayet saftı. Dervişti. Ömrünü dağlarda, meralarda geçirirdi. Beş vaktine beş daha katardı. Müftü methettikçe Mehmet Efendi yumuşadı.
“Bari şu benim koyunları ona versek...” dedi.
Mehmet Efendi müftünün karşısında onunla anlaştı. Elli koyunu bu çoban gezdirecek, elli koyunun verdiği kârdan beşte biri kendine ait olacaktı.

Bir sene sonra,
“Koyunlardan ne haber? Doğurmadılar mı?”
Çoban: “Hepsi kısırmış!”
“Yünlerini ne yaptın?”
“Daha kırpmamıştım.” Mehmet Efendi anlamadı: “Ne demek?”
“On iki tanesini çaldılar.”
“Geriye ne kaldı?”
“Bir!..”
İşte bu bir koyuna da gözüm gibi bakıyordum.
…yayladan inerken zavallı uçuruma yuvarlandı. İndim, başına gittim, bir de gördüm ki ölmüş.

Mehmet Efendi hiç sesini çıkarmadı. Ayağa kalktı. Yoğurt kabını eline aldı, yavaş yavaş “doğru çoban”ın önüne geldi. Dolu kabı bütün kuvvetiyle kafasına geçirdi.
Diken, Sayı: 9, 20 Şubat 1919, s. 6.

(Özet değildir)

Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder