30 Aralık 2019 Pazartesi

Ömer Seyfettin - Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür!


Tarih Ezeli Bir Tekerrürdür!

Genç Müverrih S... Bey’e Mektup
Son makale-i tarihiyenizi büyük bir dikkatle okudum.
Yedi sene evvel kavî, gürbüz kadınlara âşık, düşüncesiz bir genç idim.
“İzdivaç aşkın mezarıdır” derler. İşte vahşîyane bir yalan!
Bu esnada İtalya’daki halazadem Ahmet Bidar İstanbul’a gelmişti.
Eve getireceğimi, kendisine takdim edeceğimi Efser’e söyledim.
Bidar’la Efser’in arasında fikrî bir tevafukun hâsıl ettiği ihtiram ve meftuniyet nazar-ı dikkatimi celp ediyordu.
Artık Bidar benim mahremim olmuştu. O da Efser’in hüsn-i müstesnasını, dünyanın en güzel kadını olduğunu tasdik ediyor, ekser-i saatlerimiz ona dair musahabat ile geçiyordu.
Haklısın Bidar. Fakat sen onun hüsnünden yüzde birini görmedin. Yalnız benden işittin. Ama ben sana göstereceğim.
“Fakat, nasıl?”
“Nasıl mı? Sana Efser’i çırçıplak göstereceğim...”
Gerinirken galiba merak etti, endam-ı bediini kendisi de görmek istedi. Sol köşedeki dolabın büyük aynasına başını çevirerek baktı. Tam bu esnada Bidar kapıdan çıkıyordu. Birden haykırdı. Sapsarı oldum.
Kalbim şiddetle atmağa başladı. Gördü zannettim: “Ne var?”
“Bir şey yok, ayağım acıdı.”
Efser’in sesini işitiyordum, gülüyor ve birisiyle konuşuyordu.
Efser, çıplak denecek derecede dekolte, yatağın kenarına oturmuştu. Beni görünce ayağa kalktı. Yatağa baktım. Nîm üryan Bidar yatıyordu. Bu sanki bir rüya idi.
“Alçak, seni elimle boğacağım...” diye yatağa, Bidar’a doğru yürüdüm. Efser önüme dikildi, “Dur” dedi, “alçak sensin!”
Hizmetçi kıza seslendim, geldi. Hanımın nerede olduğunu sordum. Bidar Bey’le beraber sabahleyin erkenden çıktıklarını söyledi.
Elinde küçük bir zarf vardı. “Hanımefendi giderken bunu bıraktı.
Okudum. Efser, annesinin evine gittiğini ve bugün Bidar’ın da İtalya’ya hareket edeceğini, eğer namuslu bir adam olursam, hareketinin esbabını bana izah edebileceğini ve nazarında iade-i namus etmekliğim ancak kendisini tatlîk etmekliğe vabeste olduğunu, aksi takdirde bana cevap ve izahat vermeğe tenezzül etmeyeceğini yazıyordu.
Bir sabah boş kâğıdını gönderdim. Üç gün sonra ondan uzun bir mektup aldım.
Beyefendi,
Bugün artık tamamıyla yekdiğerimize yabancı bulunuyoruz. Talâk ile beraber bütün mukadderat-ı müşterekemiz, vezaif-i mütekabilemiz iflâs etti.
Biliyorsunuz ki Bidar bize geldiği zaman bir kız kadar mahcup, bir melek kadar âli, bir köylü kadar saf ve mertti.
Hâlbuki siz, iflas-ı ahlâkîye uğramış, bozulmuş, behimiyetten başka her şeyi kaybetmiş, berbat ve gayr-i kabil-i tahammül bir adamdınız.
Sizde din, his, ahlâk, fazilet, kabiliyet-i teessür, hissiyat-ı maneviye yoktu... Bu, bir domuz ruhuydu.
Gulüvv-i meyliniz sırf şehvetten ve bana münhasıran malik olmak gururundan mütehassıl vahşî bir zevkten ibaret idi.
…sizden intikam almağa karar verdim.
…bana bir aktör, bir şerik-i intikam lâzımdı. Bu da ancak Bidar olabilirdi.
(Bidar’a) Size bir şey okuyacağım
“…Bu hükümdar zevcesine o kadar meftun idi ki onu dünyanın en güzel kadını zannediyordu... Bana öyle geliyor ki zevcemin hüsnü hakkında benim söylediklerime inanmıyorsun. Gözler kulaklardan daha seriü’l-itimattır. Ne yapıp yapıp onu çıplak görmeğe çalış…”

Aramızda gayet masumane bir muaşaka başladı. Bu bir aşk-ı hakikî idi.
Yukarıda yazdığım gibi, intikam planımı Heredot’un kitabından iktibas ettim. Yalnız, Bidar, Gyges gibi, sizi öldürmeyecekti.
Şunu da biliniz ki bugüne kadar Bidar bana elini sürmedi.
Maa-hazâ o gece benim yatağımda gördüğünüz adam yarın meşru zevcim olacaktır.
Efser Bidar
Bu mektubu okuduktan sonra, hayret ve hiddetten büsbütün sersemleştim.
Evet, bu mektuptan bir ay sonra Bidar’la izdivaç ettiler.

Düşünüyorum, Sayı: 20, 3 Kânun-ı sani 1326 [16 Ocak 1911], s. 245-262.
(Özet değildir)
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder