26 Ocak 2020 Pazar

Ömer Seyfettin - Beyaz Lâle

Beyaz Lâle

Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu.
Dursalar düşeceklermiş gibi, omuzlarındaki çamurlu tüfeklerin altında iki büklüm olmuş; yorgun ve perişan, ağır ağır yürüyorlardı.

Şehrin yağmasını, ahalinin katliamını intizam ve usul dairesinde idare etmek daha içeri girilmeden merkez kumandanı tayin edilen Binbaşı Radko Balkaneski’nin vazifesiydi.
Bu gayet mükemmel tahsil ve terbiye görmüş bir gençti. İdadî devresini İstanbul’da Galatasaray Sultanîsi’nde bitirmiş…

…Şehirde en güzel Türk kızının hangisi olduğunu anlamak... Kendisine Cuma’dan, Osenova’dan seçilen on dört on beş yaşında dokuz tane kız getirmişlerdi. Çadırda esvaplarını soydurdu, vücutlarına baktı, beğenmedi.

Gürültülerinden, hıçkırıklarından hiddetlenmiş, hepsini taburun askerlerine vermişti.
Radko sabahleyin geçerken atının üzerinden yolun kenarındaki hendekte bu kızların süngülenmiş ölülerini görmüştü...

Balkaneski / Makedonya komitasının bu korkunç müfettişi adam kesmekten hazzetmezdi. Öldüreceği, lâf söyleteceği adamı diri diri fırına kor, gözünün önünde yakardı.

Merhamet, dantelâ, küpe, fistan, bilezik gibi, elmas gibi, kadınlara yakışır. Merhamet hakikî bir erkeğin üzerinde pek çirkin durur. Onu alçaltır. Biz, büyük Bulgaristan için çalışıyoruz.

Bakınız İspanya’ya, işte onlar vatanlarını kurtardıkları zaman içlerinde hiç yabancı bir unsur bırakmadıklarından bugün ne kadar rahat yaşıyorlar. Bir Arap tehlikesi onları asla tehdit etmiyor, etmeyecek. Çünkü İspanya’da numune için, müzeler için olsun bir tek Arap bırakmamışlardır.

Bugünkü programımızı yazalım.
1. En büyük iki fırın yarım saate kadar yakılıp hazırlanacak.
2. En zenginler yarım saat içinde ayrı bir binaya toplanacak.
3. Camilerin içindeki bütün eski halılar, antika seccadeler, kıymetli levhalar büyük ve cesur çarımıza, Ferdinand’a aittir.
4. Şehrin en meşhur ve büyük camii olan Sultan Camii’nin mümkün olduğu kadar süratle minaresi yıkılacak ve kapısına “Prens Boris Kilisesi” levhası asılacak.
…Türk mahallelerinden çabucak yetmiş seksen kadar kadın istintak için toplanacak ve ilk yanan fırına getirilecek.

Katliamın programını hep birlikte kararlaştırdılar.
…sokaklara bir ilân yapıştırtacak ve tellâl çağırtacaktı. Katliamdan şüphelenmeyen ahali hükümetin avlusuna ve caddeye toplanacaklardı. Toplananların adedi dokuz, on bini geçince bir silah patlatılacak ve hemen “Türkler bir Bulgar zabiti vurdular” şayiası çıkarılacaktı. Ondan sonra parolayı bilen askerler, jandarmalar, polisler bahçenin içindekileri hep kurşuna dizecekler, sokaktakileri köşelerden çevirip kılıçla, bıçakla mahvedeceklerdi.

Üzerinizde yalnız saçınız kalsın...
…kadınlar bu korkunç emre itaat edemiyorlardı.
…tuttukları bir kadını sürüklediler.
…kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu.
(Radko) susmayan çocuğu ocağın içine fırlattı.
Evlâdının alevler içinde kaybolduğunu gören ana yaralanmış dişi bir kaplan süratiyle Radko’nun boğazına atıldı.
Radko, masanın üzerinden bir ustura aldı.
İki komita mahkûmu kollarından ve bacaklarından tutarak fırına soktular.
Radko tekrar soyunmalarını emretti. Bu sefer kimse karşı gelemiyordu.
İfadesini verip söyleyeceği kalmayanlar fırının arkasındaki geniş ambara, sarhoş komitaların kucağına gidiyordu.

Radko en güzel kızların isimlerini yazdığı cetveli dikkatle süzdü. Beyaz hanesinde adı en ziyade tekrarlanan “Lâle Hanım, Hacı Hasan Bey’in kızı” idi. Kumral hanesinde “Naciye Hanım, Müderris Ahmet Efendi’nin kızı”, esmer hanesinde “İclâl Hanım, Kadri Ağa’nın kızı”... Hangisini intihap edecekti?
En güzel bu beyaz hanesindeki Lâle olmalıydı.

Dimço’nun çetesinden dört haydut Hacı Hasan Efendi’yi getirmişlerdi.

Yarım saat geçmemişti. Kapı vurulunca durdu ve... uyandı. Giren süvari evin hazır olduğunu ve içinde yalnız bir kız bırakıldığını söylüyordu.

Açınız rica ederim... Bekletmeyiniz…

…birden Lâ’lî’nin üzerine atıldı.
“Azıcık dur... Üşüyorum... Şu pencereyi kapayayım da öyle...”
Ve bir anda gözle görülmeyecek derecede anî bir hareketle orada kayboldu. Sanki uçtu...
Hemen arkası üstü çevirdi. Nabızlarını tuttu. Atmıyordu. Eliyle kalbini yokladı. Eğildi. Kulağını koydu. Dinledi, dinledi. Hiç çarpmıyordu. Ölmüştü.
Radko bu ölüye istediği vaziyeti verdi. Üstünde şeni arzusunun en karanlık, en pis, en kirli ateşlerini tutuşturdu.
Donanma, II. seri, Sayı: 5 (53), l4 Temmuz 1330 [27 Temmuz 1914], s. 70-71;
Sayı: 6 (54), 21 Temmuz 1330/3 Ağustos 1914; s. 86-87.
Sayı: 7 (55), 28 Temmuz 1330/10 Ağustos 1914, s. 110-111;
Sayı: 9 (57), 18 Ağustos 1330/31 Ağustos 1914, s. 142-144;
Sayı: 10 (58), 25 Ağustos 1330/7 Eylül 1914, s. 151-154;
Sayı: 11 (59), 1 Eylül 1330/14 Eylül 1914, s. 175-176;
Sayı: 12 (60), 8 Eylül 1330/21 Eylül 1914; s. 191;
Sayı: 13 (61), 15 Eylül 1330/28 Eylül 1914; ilâve kısmı, s. 4-5;
Sayı: 14 (62), 22 Eylül 1330/5 Ekim 1914, s. 223-224.



(Özet değildir)
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder