26 Ocak 2020 Pazar

Ömer Seyfettin - Efruz Bey’in Açık Hava Mektebi

Efruz Bey’in Açık Hava Mektebi

Efruz Bey Bilgi Bucağı’ndan çekildikten sonra evinde derin tetebbuatına dalmış, uğraşıyordu!

Emile Bergerat’ın eseri Lyre Brisée idi. Fikret yarım Türkçe kitabına, bu terkibi Farisîye tercüme ederek bir isim bulmuştu: Rübâb-ı Şikeste.
Bir intihal zinciridir gidiyordu. Müfat Bey bunlara kızar, “Zavallılar, hiç manayı düşünmüyorlar” derdi.
Müfat Bey, insanları kanatlı hayvanlardan ziyade dört ayaklı hayvanlara benzettiği için mektebine “Tıfıl Kovuğu” demişti.
Müfat Bey için şiar “din de yok, millet de yok”tu. Onun mefkûresi yalnız alafrangalaşmak, taklit, Avrupalılara benzemekti. İstanbul gibi terakkiyi sever bir muhitte bu mefkûre çok tarafgir buluyor, kovuğun sıraları şapkalı Türk çocuklarıyla doluyordu. Kovuğun çocukları için en büyük küfür “Türk” kelimesiydi. Bu kelimeyle arkadaşına küfreden çocuk hemen mektepten kovulurdu.
İşte Efruz Bey bu kadar büyük, bu kadar ilmî bir hareketin serdarı olan bu zata Avrupa’da ne tahsil edeceğini sormağa geliyordu.

“Siz Türkçü müsünüz efendim?”
Efruz Bey hemen protestoyu bastı: “Asla! Bunu kabul etmem efendim. Bendeniz zatıâliniz gibi Türk milliyetperverliğinin aleyhtarıyım.”
“Fakat Ocak’ta konferanslar verdiğinizi işitiyordum.”
“Veriyordum, fakat samimî değil.”
“?..”
“Orada da iktidarımı göstermek için”
“...”
“...”
“Mahdumunuzu mektebimize mi vereceksiniz?”
“Bendeniz Avrupa’ya tahsile gidiyorum. Ne okuyayım?”
Kovuk’tan çıkarken Efruz Bey, âdeta bir elişi kahramanı, bir elişi fedaisi olmuştu.
…üç sene Hayırsızada’da büyük bir müstemleke yaratacaktı. Fakat vaktiyle İstanbul’dan toplanıp oraya sürülen köpeklere dair duyduğu şeyler müthişti! Bu hayvanlar aç kalınca birbirlerini yemeye başlamışlar, en kuvvetlileri zayıfları yiye yiye azarak yırtıcı bir sürü olmuşlardı.

Çocuklarla buraya çıkınca mutlaka bir muharebe lâzımdı.
Cebinde meşhur Doktor İsa Nazım’ın, annesine verdiği bir reçete vardı. Onu çıkardı. Yazısını taklit ederek, imzasının üstüne Fransızca “Chloroforme” yazdı.
Efruz Bey Hayırsızada’da sade “Açık Hava Mektebi” müessisi olarak kalmadı. Âdeta orada bir hükümet, bir müstakil prenslik kurdu.
Gözlerini açtığı zaman beyaz gömlek giymiş genç bir doktorun, başucunda alnına ıslak soğuk bezler sarmakla meşgul olduğunu gördü. Kımıldamak istedi. Fakat her tarafı külçe olmuştu.
Genç doktor hezeyanın yeniden başladığına zahip olmuş, Efruz Bey’in alnına taze taze ıslattığı bezleri sarmaya çalışıyordu.

Sevimli Ay, C. 3, Sayı: 12 (36), Şubat 1927, s. 19-22.
Resimli Ay, C. 4, Sayı: 37, Mart 1927, s. 21-25.


(Özet değildir)
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder