26 Ocak 2020 Pazar

Ömer Seyfettin - Kurumuş Ağaçlar

Kurumuş Ağaçlar

Deli Murat, memleketin en azılı bir derebeyiydi!
…yaşlandıkça aklı başına geldi.
Hacca gitmek niyetindeydi. Lâkin hangi yüzle?..
Tam otuz sene... etmediği kalmamıştı.
Sabah namazını henüz bitiren Karababa’yı seccadesinde buldu.

Karababa, “Senin kırk kanın var!” dedi.
“Evet.”
“Allah bunları bile affeder.”
“Nasıl?”
“Ya ölüme lâyık bir adamı vurursun...”

“Yahut da büyük bir menzil açar, geleni geçeni fakir zengin ayırt etmeden doyurursun. Hepsinin gönlünü hoş edersin!” dedi.
Deli Murat, bu ikinci kefareti muvafık buldu. Parasının sayısını bilmezdi. Bir menzil değil, on menzil açabilirdi.
“Menzilin iç bahçesine kurumuş ağaçlar dik...” dedi.
…bunlar yeşerip çiçek açınca, kanların affedilmiş, kefaretin kabul olunmuştur.

…bir rüya görmeğe başladı. Bir devenin üstünde, tek başına, çöl ortasında gidiyordu. Deve birdenbire durdu. Deli Murat uğraşıyor, bir türlü yürütemiyordu.

Tam yola doğru yürürken yolcu atını şaha kaldırmış, uşakların elinden kurtulmuştu.
Yolcunun hızla uzaklaşan atına güzel bir nişan aldı.
…ata attığı kurşun zavallı sahibinin ensesinden girip alnından çıkmamış mı?
…Artık dünya bana haram olsun!” diye haykırıyordu.

Kurumuş ağaçlar, ilkbahar bademleri gibi pürnakıl çiçek açmıştı.
Demek kaza ile vurduğu adam ölüme lâyık bir günahkârdı!
Uşaklarına ölünün üzerini aramalarını emretti. Küçük bir mektuptan başka bir şey bulamadılar. Bu mektup genç bir kadının aleyhinde yazılmış, kocasına gönderiliyordu!
Vakit, Sayı: 819, 17 Şubat 1336/1920, s. 3.


(Özet değildir)
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder