26 Ocak 2020 Pazar

Ömer Seyfettin - Çanakkale'den Sonra

Çanakkale'den Sonra

Ona akrabaları “meraklı”, uzaktan tanıyanlar “deli” derlerdi.
Acıbadem’deki evinden hiç dışarı çıkmaz
Gayet iyi bir tahsil görmüştü. İsterse çalışır ve para kazanabilirdi.
“Evlen, bu ümitsizlik senden geçer!” diyenlere:
“Dünyaya bir esir getirmek cinayetini kabul etmem” diye gülümserdi.

“Feylesof, bedbin, derviş, sinirli ve ilh...” derlerdi. Fakat hayır, o... sade bir ümitsizdi! Mektepten çıktıktan sonra okumaya başlamış, okudukça ümidini kaybetmiş, okuyup düşündükçe intiharı kurmuştu; ama – kuvvetli tahsilin neticesi olan– ilmi, fikri ona hâkimdi.
“Aceleye lüzum yok. Mademki talihimiz böyle... Bir köşeye çekilip ölümü beklemeli...” demişti.

İnsan olmak için mutlaka bir içtimaiyetin, bir milliyetin içinde bulunmak lâzımdı... Düşünüyordu: Kendisinin bir milliyeti yoktu; bir içtimaiyeti yoktu. Yalnız, hararetini hissedemediği, lisanından ve duasından bir şey anlamadığı müphem bir dini vardı.

Kendi ismini bilmeyen, kendi dilini yazmayan, düşmanlarını kardeşi tanıyan bir millet yaşayabilir miydi? Buna imkân var mıydı?

Bir güneş doğuyor sandı. Meşrutiyet ilân olunmuştu. Fakat beş on ay geçmeden ümitsizliği eskisinden beter oldu.

Ticaret, zenginlik, para, saadet tamamıyla yabancıların eline geçmişti. Kapitülâsyonlar bir milleti yavaş yavaş öldüren bir idam makinesi, bir gasp müessesesi idi.

İngiliz ve Fransız zırhlıları Çanakkale’yi geçemedi. Hicret edenler döndüler.
Yaşı elliye yaklaşıyordu. Saçları bembeyazdı. Fakat milletinin birden uyanışı, saadeti, hareketi onu gençleştirdi. Ve evlenmeye kalktı.
“Beyefendi, müjde!”
Yeni Mecmua, Sayı: 6, 16 Ağustos 1917, s. 119-120.


(Özet değildir)
Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder