26 Ocak 2020 Pazar

Ömer Seyfettin - Forsa


Forsa

Akdeniz’in esatir yuvası nihayetsiz ufuklarına bakan küçük tepe minimini bir çiçek ormanı gibiydi.

Türk forsasıydı. Esir olalı kırk seneden ziyade geçmişti. Otuz yaşında dinç, levent, kuvvetli bir kahramanken Malta korsanlarının eline düşmüştü. Yirmi sene onların kadırgalarında kürek çekti.

Elli yaşına gelince korsanlar onu “Artık iyi kürek çekemez!” diye çıkarıp bir adada satmışlardı.
Efendisi bir çiftçiydi. On sene kuru ekmekle onun yanında çalıştı. Allah’a çok şükrediyordu. Çünkü artık bacaklarından mıhlı değildi. Abdest alabiliyor, tam kıblenin karşısına geçiyor, unutmadığı ayetlerle namaz kılıyor, dua edebiliyordu. Bütün ümidi memleketine, Edremit’e kavuşmaktı.

En şanlı, en meşhur Türk gemicilerindendi.

İhtiyar esir rüyasında ağır bir Türk donanmasının limana girdiğini görüyordu.

Karaya çıkan askerler ak sakallı bir ihtiyarın kendilerine doğru koştuğunu görünce, “Dur!” diye bağırdılar. İhtiyar durmadı; bağırdı.
“Ben Türk’üm, oğullar, ben Türk’üm!”

“Kaç yıldır esirsin?”
“Kırk!”
“Nerelisin?”
“Edremitli.”
“Adın ne?”
“Kara Memiş.”

Bey ellerine sarıldı. Öpmeğe başladı.
“Ben senin oğlunum!” dedi.
“Turgut musun?”
“Evet...”

Vatan al bayrağın dalgalandığı yer değil midir?

Büyük Mecmua, Sayı: 1, 6 Mart 1919

Ömer Seyfettin, Bütün Hikâyeleri (Hazırlayan: Hazırlayan: Nâzım Hikmet Polat), Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, 2015, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder